S
Çevrimdışı
Hakan Albayrak: 'El Kaide’ye yönelik eleştirilerim “Veteva sav bilhak veteva sav bissabr” çerçevesinde kardeşçedir ve –Allah Teâla şahit- iyi niyete dayanıyor. Varsa üslup hatalarımın bağışlanmasını dilerim, ama söylediklerimin doğruluğu konusunda ısrarlıyım.'
TIMETURK / Haber Merkezi
Mihca Hatipoğlu ve gönüldaşlarına açık mektup
Bismillahirrahmanirrahim
Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuhû
Sevgili kardeşlerim,
1.Dergimizde Sancaktar imzasıyla çıkan “El Kaide’ye tam olarak nasıl bakmalıyız?” başlıklı yazıyı ben yazdım. (Meraklısına not: Adem Özköse’nin katkısı olmadı, şiddetli itirazları oldu.) Binaenaleyh, yazıya yönelik eleştirileri cevaplamak bana düşer.
2.Adem Özköse ve bendenizi o yazıya istinaden Amerikan ajanı ilan etmeye, dünyanın dört bir yanındaki sayısız cihad hareketini can-ı gönülden desteklediğimiz gayet iyi bilindiği halde ‘gençlerin cihada yönelmelerinin önüne geçmek’la itham etmeye, idamımıza hükmetmeye vs, vs, vs ‘el veren’ akıl, savaş meydanında Allah bilir ne büyük zulümlere ‘el verir’. O yazıda dikkat çekmeye çalıştığım ölçüsüzlüğe birer delil olarak bunlar da kayıtlara geçsin.
3.El Kaide ile irtibatlı gruplar kendilerini Kürsel Cihad hareketi olarak tanımlıyorlar diye, yeryüzünde kayda değer ve makbul sayılabilecek yegâne cihad hareketinin bu hareket olduğunu kabul etmemi beklemiyorsunuz herhalde. El Kaide’yi eleştirmek cihadı eleştirmek değildir, o tarz-ı cihadı eleştirmektir. “Küresel Cihad” ekolünden kimseler Hamas’ın şu veya bu yönünü eleştirdiklerinde cihad mefhumunu mı hedef almış oluyorlar? Lütfen bırakın şu “Afganistan’dan Mali’ye kadar her yerde namusumuzu şerefimizi savunan Küresel Cihad” söylemiyle tartışmayı manipüle etme gayretini. Ajitasyon diyorsunuz ya; aynen! Her yerde sadece El Kaide mi var? Ve biz, Afganistan yahut Mali’deki direniş mücadelelerini desteklerken, o mücadelelerde yer alan El Kaide mensuplarını ayrı mı tutmuşuz? Suriye’de cihada nitelik kazandıran Nusret Cephesi’ni Kaideci diye taltif etmekten geri mi durmuşuz? Ne münasebet? Cihad meydanlarında bizzat bulunan kimselerin derecelerinden bîhaber değiliz. Allah Subhanehu ve Teala, Hududullah’ı gözeterek savaşan bütün mücahitlerden (hangi grupta bulunurlarsa bulunsunlar) razı olsun. Rabbimiz onların fedakârlıklarını, yiğitliklerini, kahramanlıklarını bereketlendirsin, gaziliklerini ve şehadetlerini kabul buyursun.
Bu vesile ile, ‘cihad aleyhtarlığıma’ (!) güya delil olarak gösterilen Çeçenistan’la alâkalı malum yazılarıma da açıklık getireyim: Bir yazımda, Çeçenistan’da çıkmaza giren silahlı mücadeleyi ASKIYA ALMAYI ciddi olarak düşünmek gerektiğini yazdım; zira, mücahitler arasındaki ihtilafların korkunç bir çatışmaya dönüşme istidadı gösterdiğine dair haberler almıştım ve bundan ayrı olarak Filistin yahut Moro’daki cihad hareketlerinin arkasındaki aktif ve yoğun (tekrar: aktif ve yoğun) halk desteğinin Çeçenistan cihadı için artık sözkonusu olmadığını gözlemleyerek yeni mücadele yöntemleri üzerinde kafa yormanın uygun olacağı kanaatine varmıştım. Doku Ömer ve arkadaşlarının bazı hal ve davranışlarına itirazlarım da bu kanaatin oluşmasında etkili olmuştu. Metro saldırısı ve Doku Ömer’in bu saldırı üzerine yaptığı “Onlar bizim sivillerimizi öldürüyor, biz de onların sivillerini öldürüyoruz” açıklaması, bu kanaatimi pekiştirdi. Onu da yazdım. Evet, silahlı mücadele böyle olacağına hiç olmasın dedim. Tekrar: Her mücahidin, her İslami hareketin tarzını beğenmek mecburiyetinde değilim. El Kaide mensupları, Hamas yahut İhvan-ı Müslimin’in tarzını beğeniyorlar mı?
Savaş olsun da ne olursa olsun mantığı sakat bir mantıktır. Yeri geldiğinde düşmanla görüşürsünüz, ateşkes veya barış anlaşması imzalarsınız, duruma göre ‘baldıran zehri’ de içersiniz Müslümanların maslahatı için (Bkz. Hudeybiye). Maslahatın görece bir kavram olduğunu kabul ediyorum tabii. Siz de, Ümmet-i Muhammed’in maslahatı konusunda ayrı düşünebileceğimizi, bu görüş ayrılığının ikimizden birini Amerikan ajanı veya cihad düşmanı yapmayacağını kabul edin.
4.“El Kaide, Ümmet-i Muhammed için hiçbir artı değer üretmedi” derken neyi kast ettiğimi soruyorsunuz. Gayet açık: El Kaide’yi çekip alsanız, Ümmet-i Muhammed’den hiçbir şey eksilmez (sorunlu bir cihad anlayışından başka). Artı değer üretmiş olanlardan da örnekler verelim: Aliya İzzetbegoviç’i çekip alsanız, Bosna-Hersek, Sancak ve Makedonya Müslümanlarından çok şey eksilir. Said Nursi veya Erbakan’ı çekip alsanız, Türkiye çok şey haybeder. İhvan-ı Müslimi’i çekip alsanız, dünyadaki İslami hareketlerin önemli bir kısmı çöker...
“Kambur” derken, Müslümanların Nairobi, Darusselam ve bilhassa New York (İkiz Kuleler) saldırılarında can veren sayısız sivilin yükünü taşımaktaki müşkülatını kast ettiğimi de belirteyim.
5. “Ucuz bir demagoji, kaba bir ajitasyon, maksadını aşan analojiler, ilmi bir konuda yeri olamayacak kıyaslar…” demişsiniz. Daha güzel ifade edemeyeceğim için bu cümleyi size aynen iade ediyorum. Getirdiğiniz delillerin hiçbiri İkiz Kuleler’e saldırılara cevaz teşkil etmez. Resulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) onayladığı, Nizar kalesine mancınıkla saldırıda yahut müşriklerin kervanlarına ve meskunlarına düzenlenen gece baskınlarında “kasıt olmaksızın lakin vakıanın biçiminden dolayı kaza ile öldürülen” kimselerle İkiz Kuleler’de taammüden öldürülen kimseleri nasıl bir tutulabilirsiniz? İlmî bir mevzuda bu nasıl kıyas? Hele, Hudeybiye Anlaşması yüzünden Mekke ile Medine arasında aç ve susuz kalan bir grup Müslüman’ın -Ebu Basir ve Ebu Cendel liderliğinde- Mekke müşriklerine ait kervanlara saldırmasını ve mallarını almak için gerektiğinde onları öldürmesini konumuzla alâkalandırmayı nasıl başardınız? Muhammed Atta ve arkadaşları, İkiz Kuleler’e ganimet için mi saldırdılar? Şunu da sormadan geçmeyeyim: Ebu Basir, Ebu Cendel ve arkadaşları Rasulullah’ın (sav) emriyle mi hareket ediyorlardı? Konuyla ilgili olarak verdiğiniz kaynakta sadece durum tesbiti var, Resûlullah’ın o işle alâkasına dair bir söz –hele kendisine ait bir söz- yok; bunun farkındasınız, değil mi?
Verdiğiniz ilk iki örnek, Hamas’ın Siderot’a roket saldırıları için geçerli olabilir; üçüncü örnek de aç kalan Gazzelilerin Hamas öncülüğünde sınır kapısını yıkarak ve Mısır polisini ezip geçerek Refah’taki bakkallara hücum etmesi için belki geçerli olabilir; fakat İkiz Kuleler’e saldırı konusunda bu örneklerin hiçbiri geçerli değildir.
6.Bakara suresinin 194. ayetini tefsir ederken “kısas”ı modern dünyaya uyarlamaya çalışıyor ve bunu yaparken “Sahih akılla düşünen her insan…” ifadesini kullanıyorsunuz. “Sahih akıl”ı referans gösteriyorsunuz. Ne güzel. İşin püf noktası tam da burada işte. Sahih akıl. Fıtrî hissiyat, İslami hassasiyet ile yoğrulmuş bir akıl.
Tefsir müktesebatı geniştir. Hadis rivayetleri müktesebatı da geniştir. Çok zorlarsanız, ayet ve hadisleri bağlamlarından kopararak istediğiniz “delil”i bulabilirsiniz (siz bulamadınız, ayrı mesele). Hazret-i Ali’yi (radıyallahu anh) katledenler de kendilerince Kur’an’a dayanıyorlardı. Onların da en az sizin kadar “ilmî” argümanları vardı. Haricîler pek yamandı bu konuda. Hilafetin yozlaştırılmasında ve dahî ilga edilmesinde de ayetler kullanıldı, hadis rivayetleri kullanıldı, “ilmî” argümanlar kullanıldı. İslam tarihi, en korkunç suçların bile güya Kur’an ve Sünnet’e dayandırılmasının örnekleriyle doludur. Demek ki, evet, sahih akıl olmazsa olmaz.
Bize gör sahih bir akılla düşünen her insan, İkiz Kuleler’e saldırının gayri İslami olduğunu idrak eder. Tekrar ediyorum: İkiz Kuleler (Dünya Ticaret Merkezi) herkese açık bir iş hanıydı (Benim mü’min bir arkadaşımın da orada lokantası vardı). Orada çalışan veya müşteri olarak bulunan binlerce kişi sivildi, gayrimuharipti. “(Bu ilmî meselede) Aşçı Türkmen kadın gibi meselenin ciddiyetine muhalif, duygulara hitap eden, sözlerin yeri yoktur” ve “Burada İkiz Kulelerde öldürülenlerin ‘acılarını’ anlamamız gerektiğini ‘dramatik’ bir dille ifade eden yazının müellifi, ciddiyetten uzak bir tavır takınmaktadır” demişsiniz. Böyle bir ciddiyet anlayışını Rahmân’ın kulları ve Rahmet Peygamberi’nin ümmetine asla yakıştıramam ve şiddetle reddederim. Vicdan süzgecinden geçmeyen “ilim”le de işim olmaz. Duygulara hitap etmek niye meselesin ciddiyetine muhalefet olsun? Duygunun olmadığı yerde Müslümanlık ne arasın? İnanmak akılla, iman etmek daha ziyade hissiyatla (duygularla) alâkalı değil midir? Müslüman için sahih akıl hissiyatsız düşünülebilir mi? Allah Subhanehu ve Teala, Kur’an’da, kalbimizden geçenleri bildiğini söylüyor; “kalb” diyor; demek ki “akıl” ile “kalb”i birlikte düşünmeli değil miyiz? “İlmî” bir meselede “kalb”in devre dışı bırakılması gerektiğine emin misiniz? Biraz laikliği andıran bir yaklaşım olmuyor mu bu?
Cinayetin kötü bir şey olduğunu bize istedikleri kadar öğretsinler, fıtratımız bize bunu hissettiremeyecek kadar bozulduysa fayda etmez. Duygular önemlidir.
Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) savaş meydanında –dikkat buyurun: savaş meydanında- müşrik bir kadının cesedin –dikkat buyurun: müşrik bir kadının cesedini- gördüğünde “O savaşmıyordu” diyerek üzüntüsünü ifade etmişken, İkiz Kuleler’in altında kalan o aşçı Müslüman Türkmen kadından bahsedişimizi, ‘orada can veren binlerce insanın yerine kendimizi koyalım’ deyişimizi ciddiyetsizlik addetmek “sahih akıl”la değil, ancak vicdandan nasiplenmemiş kuru akılla izah edilebilir.
7.Düşmanın ekonomisini zayıflatmanın gereğine işaret ediyorsunuz. Bu tabii ki gereklidir, ama sizin de belirttiğiniz gibi gaye vasıtayı meşru kılmaz. “İkiz Kuleler’e saldırı sayesinde ABD 4 trilyon dolar zarara uğradı” diyerek (ve bu arada Afganistan’ın uğradığı zararı es geçerek) ‘mantıkî’ neticelere varabilirsiniz, fakat ahlaki neticeler için bundan çok daha fazlasına ihtiyaç var.
Yeri gelmişken: Suudi Arabistan’daki petrol kuyularının ABD ekonomisine katkısı İkiz Kuleler’deki ticarethanelerin katkısından çok daha fazladır…
8.Anlamadığım bir şey var: Nahl suresinin 126. ayetine istinaden İslam’a göre kadınların ve çocukların da öldürülebileceğini ispat etmeye çalışıyorsunuz, sonra El Kaide savaşçılarının bundan nasıl imtina ettiklerini anlatıyorsunuz ve kadınlarla çocukların ancak kasıtsız olarak kazen öldürülmelerinin makul karşılanabileceğini ifade ediyorsunuz. Usame Bin Ladin bu konuda daha netti (ama sizin sergilediğiniz çelişkiyi o da sergiliyordu). El Kaide’ye yakın çevreler tarafından internete servis edilen El Cezire mülakatında maalesef şunları da söylemiş Usame Bin Ladin:
“Onların sivillerini öldürmemiz şer’an ve aklen caizdir.”
“İlim ehlinden birçokları; İbn’ul Kayyim, El-Şevkani, El-Kurtubi (Allah rahmet eylesin), tefsirlerinde şöyle diyorlar: ‘Kâfirler, çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürmeye azmederlerse, aynı şekilde karşılık vermemizde, çocuklarımızı, kadınlarımızı öldürmelerini engellemeye azmetmekte hiçbir sakınca yoktur.”
“Nasıl ki bizim kadınlarımızı, masum insanlarımızı öldürüyorlar, biz de onlar bundan vazgeçene kadar, onların kadınlarını, masumlarını öldüreceğiz.”
Dikkat buyurun: Çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürmeye azmeden kâfirlere aynı şekilde karşılık vermemizden, yani onların çocuklarını ve kadınlarını öldürmeye AZMETMEMİZDEN söz ediyor Usame Bin Ladin. Hiçbir tevile yer bırakmayacak şekilde, açık açık, “masumlarını öldüreceğiz” diyor. “MSAUMLARINI” diyor. Sonra da, sizin gibi, ‘Ama bizim mücahit arkadaşlarımız bu konuda çok titizdir, masumları hedef alarak öldürmezler” diyor. Serbestse, bu ihtiyat niye? Yasaksa, “biz de onların masumlarını öldürürüz” söylemi neyin nesi?
Bir de, Allah rızası için söyleyin, Usame Bin Ladin’in El Cezire’ye verdiği mülakattaki açıklamalarını “ilmî” ve meselenin ciddiyetiyle mütenasip kabul ediyor musunuz gerçekten? İlim ve ciddiyeti yeniden mi tanımlıyorsunuz, ne yapıyorsunuz siz? (Mezkûr mülakatın tercüme metnini internete koyduran kardeşlerimiz bu meselede bize saldıran kardeşlerimizdendir. Hazırladıkları ‘küresel cihad haberleri’ sitesinde, Bağdat’ta bir Şii mahallesinde bomba patlatılarak sıradan kimselerin öldürülmesi haberini “Bağdat’ta Şia temizliği yapıldı” başlığı ile verebilen kardeşlerimiz. O metni sahipleniyorlar. O metni tekzip eden kimse de çıkmadı.)
9.Yazımda, Usame Bin Ladin’in saldırı planlarına itiraz ettiğini zikrettiğim Şeyh Muritani’nin özgür olmadığını ve dolayısıyla beyanını nazar-ı dikkate alamayacağımızı söylüyor, sonra da yazımızda geçen ifadelerin doğruluğunu teslim ediyorsunuz. Bu işe muıhalefet ettiğini kabul ediyorsunuz. Ve diyorsunuz ki: “Şeyh el Muritani faziletli bir alimdir.”
İyi ya işte; bu faziletli alimin itirazından feyz alın diyorum ben de.
10. Irak’ta Zerkavi’ye mal edilen fenalıkların aslında Ürdün istihbaratının işleri olduğunu söylüyor, Zerkavi liderliğindeki “El Kaide Irak”tan kaynaklanan ciddi bir sorun olmadığını ima ediyorsunuz. Öyleyse, söyler misiniz, Nusret Cephesi’ndeki kardeşlerimiz niye mütemadiyen “Irak tecrübesinden çok ders aldık, oradaki hatalarımızı Suriye’de tekrarlamayacağız” deme gereğini duyuyorlar?
11.Zevahiri ve Atiyyetullah’ın, masum Müslümanları öldürmekten titizlikle imtina edilmesi gerektiğine ilişkin sözlerine inanmadığımız şeklinde anlaşılmaya müsait bir ifade kullandım (“İnansak bile”). Bu yanlış anlamayı düzeltiyorum: Zevahiri ve Atiyetullah’ın o sözlerine inanıyorum. Ve diyorum ki: Gayri Müslimlerin masumları konusunda da aynı hassasiyet gerekli.
12.Teğet geçtiğiniz bir husus: İkiz Kuleler’e saldırıda kullanılan iki sivil yolcu uçağındaki yolcular… Diyelim ki (hâşâ) İkiz Kuleler meşru hedef idi; o uçaklardaki yolcuların kabahatleri neydi peki? Korkarım, kendi iradeleri rağmına onları bu operasyonda kullanıp öldürmeyi –tek kelimeyle katliam olan bu korkunç fiili- mazur ve meşru göstermeye de yeter sizin ‘ilminiz’.
13.Sahte bir nezaketle ve bol istihza ile sorduğunuz sorulara, daha doğrusu soru formundaki mülahazalarınıza şimdili cevap vermiyorum. Güzel bir tashihten geçirerek tekrar sorarsanız, memnuniyetle.
11.Tekrar: İkiz Kuleler’e saldırı (ve Nairobi / Darusselam saldırıları) hangi ulvi amaçla düzenlenmiş olursa olsun, kesinlikle zulümdür. Mevcut El Kaide yönetimi bunlar için özür dilerse hiçbir şey kaybetmez, çok şey kazanır. Ümmet-i Muhammed’e de kazandırır.
Son söz: El Kaide’ye yönelik eleştirilerim “Veteva sav bilhak veteva sav bissabr” çerçevesinde kardeşçedir ve –Allah Teâla şahit- iyi niyete dayanıyor. Varsa üslup hatalarımın bağışlanmasını dilerim, ama söylediklerimin doğruluğu konusunda ısrarlıyım.
Hakan Albayrak
TIMETURK / Haber Merkezi
Mihca Hatipoğlu ve gönüldaşlarına açık mektup
Bismillahirrahmanirrahim
Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuhû
Sevgili kardeşlerim,
1.Dergimizde Sancaktar imzasıyla çıkan “El Kaide’ye tam olarak nasıl bakmalıyız?” başlıklı yazıyı ben yazdım. (Meraklısına not: Adem Özköse’nin katkısı olmadı, şiddetli itirazları oldu.) Binaenaleyh, yazıya yönelik eleştirileri cevaplamak bana düşer.
2.Adem Özköse ve bendenizi o yazıya istinaden Amerikan ajanı ilan etmeye, dünyanın dört bir yanındaki sayısız cihad hareketini can-ı gönülden desteklediğimiz gayet iyi bilindiği halde ‘gençlerin cihada yönelmelerinin önüne geçmek’la itham etmeye, idamımıza hükmetmeye vs, vs, vs ‘el veren’ akıl, savaş meydanında Allah bilir ne büyük zulümlere ‘el verir’. O yazıda dikkat çekmeye çalıştığım ölçüsüzlüğe birer delil olarak bunlar da kayıtlara geçsin.
3.El Kaide ile irtibatlı gruplar kendilerini Kürsel Cihad hareketi olarak tanımlıyorlar diye, yeryüzünde kayda değer ve makbul sayılabilecek yegâne cihad hareketinin bu hareket olduğunu kabul etmemi beklemiyorsunuz herhalde. El Kaide’yi eleştirmek cihadı eleştirmek değildir, o tarz-ı cihadı eleştirmektir. “Küresel Cihad” ekolünden kimseler Hamas’ın şu veya bu yönünü eleştirdiklerinde cihad mefhumunu mı hedef almış oluyorlar? Lütfen bırakın şu “Afganistan’dan Mali’ye kadar her yerde namusumuzu şerefimizi savunan Küresel Cihad” söylemiyle tartışmayı manipüle etme gayretini. Ajitasyon diyorsunuz ya; aynen! Her yerde sadece El Kaide mi var? Ve biz, Afganistan yahut Mali’deki direniş mücadelelerini desteklerken, o mücadelelerde yer alan El Kaide mensuplarını ayrı mı tutmuşuz? Suriye’de cihada nitelik kazandıran Nusret Cephesi’ni Kaideci diye taltif etmekten geri mi durmuşuz? Ne münasebet? Cihad meydanlarında bizzat bulunan kimselerin derecelerinden bîhaber değiliz. Allah Subhanehu ve Teala, Hududullah’ı gözeterek savaşan bütün mücahitlerden (hangi grupta bulunurlarsa bulunsunlar) razı olsun. Rabbimiz onların fedakârlıklarını, yiğitliklerini, kahramanlıklarını bereketlendirsin, gaziliklerini ve şehadetlerini kabul buyursun.
Bu vesile ile, ‘cihad aleyhtarlığıma’ (!) güya delil olarak gösterilen Çeçenistan’la alâkalı malum yazılarıma da açıklık getireyim: Bir yazımda, Çeçenistan’da çıkmaza giren silahlı mücadeleyi ASKIYA ALMAYI ciddi olarak düşünmek gerektiğini yazdım; zira, mücahitler arasındaki ihtilafların korkunç bir çatışmaya dönüşme istidadı gösterdiğine dair haberler almıştım ve bundan ayrı olarak Filistin yahut Moro’daki cihad hareketlerinin arkasındaki aktif ve yoğun (tekrar: aktif ve yoğun) halk desteğinin Çeçenistan cihadı için artık sözkonusu olmadığını gözlemleyerek yeni mücadele yöntemleri üzerinde kafa yormanın uygun olacağı kanaatine varmıştım. Doku Ömer ve arkadaşlarının bazı hal ve davranışlarına itirazlarım da bu kanaatin oluşmasında etkili olmuştu. Metro saldırısı ve Doku Ömer’in bu saldırı üzerine yaptığı “Onlar bizim sivillerimizi öldürüyor, biz de onların sivillerini öldürüyoruz” açıklaması, bu kanaatimi pekiştirdi. Onu da yazdım. Evet, silahlı mücadele böyle olacağına hiç olmasın dedim. Tekrar: Her mücahidin, her İslami hareketin tarzını beğenmek mecburiyetinde değilim. El Kaide mensupları, Hamas yahut İhvan-ı Müslimin’in tarzını beğeniyorlar mı?
Savaş olsun da ne olursa olsun mantığı sakat bir mantıktır. Yeri geldiğinde düşmanla görüşürsünüz, ateşkes veya barış anlaşması imzalarsınız, duruma göre ‘baldıran zehri’ de içersiniz Müslümanların maslahatı için (Bkz. Hudeybiye). Maslahatın görece bir kavram olduğunu kabul ediyorum tabii. Siz de, Ümmet-i Muhammed’in maslahatı konusunda ayrı düşünebileceğimizi, bu görüş ayrılığının ikimizden birini Amerikan ajanı veya cihad düşmanı yapmayacağını kabul edin.
4.“El Kaide, Ümmet-i Muhammed için hiçbir artı değer üretmedi” derken neyi kast ettiğimi soruyorsunuz. Gayet açık: El Kaide’yi çekip alsanız, Ümmet-i Muhammed’den hiçbir şey eksilmez (sorunlu bir cihad anlayışından başka). Artı değer üretmiş olanlardan da örnekler verelim: Aliya İzzetbegoviç’i çekip alsanız, Bosna-Hersek, Sancak ve Makedonya Müslümanlarından çok şey eksilir. Said Nursi veya Erbakan’ı çekip alsanız, Türkiye çok şey haybeder. İhvan-ı Müslimi’i çekip alsanız, dünyadaki İslami hareketlerin önemli bir kısmı çöker...
“Kambur” derken, Müslümanların Nairobi, Darusselam ve bilhassa New York (İkiz Kuleler) saldırılarında can veren sayısız sivilin yükünü taşımaktaki müşkülatını kast ettiğimi de belirteyim.
5. “Ucuz bir demagoji, kaba bir ajitasyon, maksadını aşan analojiler, ilmi bir konuda yeri olamayacak kıyaslar…” demişsiniz. Daha güzel ifade edemeyeceğim için bu cümleyi size aynen iade ediyorum. Getirdiğiniz delillerin hiçbiri İkiz Kuleler’e saldırılara cevaz teşkil etmez. Resulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) onayladığı, Nizar kalesine mancınıkla saldırıda yahut müşriklerin kervanlarına ve meskunlarına düzenlenen gece baskınlarında “kasıt olmaksızın lakin vakıanın biçiminden dolayı kaza ile öldürülen” kimselerle İkiz Kuleler’de taammüden öldürülen kimseleri nasıl bir tutulabilirsiniz? İlmî bir mevzuda bu nasıl kıyas? Hele, Hudeybiye Anlaşması yüzünden Mekke ile Medine arasında aç ve susuz kalan bir grup Müslüman’ın -Ebu Basir ve Ebu Cendel liderliğinde- Mekke müşriklerine ait kervanlara saldırmasını ve mallarını almak için gerektiğinde onları öldürmesini konumuzla alâkalandırmayı nasıl başardınız? Muhammed Atta ve arkadaşları, İkiz Kuleler’e ganimet için mi saldırdılar? Şunu da sormadan geçmeyeyim: Ebu Basir, Ebu Cendel ve arkadaşları Rasulullah’ın (sav) emriyle mi hareket ediyorlardı? Konuyla ilgili olarak verdiğiniz kaynakta sadece durum tesbiti var, Resûlullah’ın o işle alâkasına dair bir söz –hele kendisine ait bir söz- yok; bunun farkındasınız, değil mi?
Verdiğiniz ilk iki örnek, Hamas’ın Siderot’a roket saldırıları için geçerli olabilir; üçüncü örnek de aç kalan Gazzelilerin Hamas öncülüğünde sınır kapısını yıkarak ve Mısır polisini ezip geçerek Refah’taki bakkallara hücum etmesi için belki geçerli olabilir; fakat İkiz Kuleler’e saldırı konusunda bu örneklerin hiçbiri geçerli değildir.
6.Bakara suresinin 194. ayetini tefsir ederken “kısas”ı modern dünyaya uyarlamaya çalışıyor ve bunu yaparken “Sahih akılla düşünen her insan…” ifadesini kullanıyorsunuz. “Sahih akıl”ı referans gösteriyorsunuz. Ne güzel. İşin püf noktası tam da burada işte. Sahih akıl. Fıtrî hissiyat, İslami hassasiyet ile yoğrulmuş bir akıl.
Tefsir müktesebatı geniştir. Hadis rivayetleri müktesebatı da geniştir. Çok zorlarsanız, ayet ve hadisleri bağlamlarından kopararak istediğiniz “delil”i bulabilirsiniz (siz bulamadınız, ayrı mesele). Hazret-i Ali’yi (radıyallahu anh) katledenler de kendilerince Kur’an’a dayanıyorlardı. Onların da en az sizin kadar “ilmî” argümanları vardı. Haricîler pek yamandı bu konuda. Hilafetin yozlaştırılmasında ve dahî ilga edilmesinde de ayetler kullanıldı, hadis rivayetleri kullanıldı, “ilmî” argümanlar kullanıldı. İslam tarihi, en korkunç suçların bile güya Kur’an ve Sünnet’e dayandırılmasının örnekleriyle doludur. Demek ki, evet, sahih akıl olmazsa olmaz.
Bize gör sahih bir akılla düşünen her insan, İkiz Kuleler’e saldırının gayri İslami olduğunu idrak eder. Tekrar ediyorum: İkiz Kuleler (Dünya Ticaret Merkezi) herkese açık bir iş hanıydı (Benim mü’min bir arkadaşımın da orada lokantası vardı). Orada çalışan veya müşteri olarak bulunan binlerce kişi sivildi, gayrimuharipti. “(Bu ilmî meselede) Aşçı Türkmen kadın gibi meselenin ciddiyetine muhalif, duygulara hitap eden, sözlerin yeri yoktur” ve “Burada İkiz Kulelerde öldürülenlerin ‘acılarını’ anlamamız gerektiğini ‘dramatik’ bir dille ifade eden yazının müellifi, ciddiyetten uzak bir tavır takınmaktadır” demişsiniz. Böyle bir ciddiyet anlayışını Rahmân’ın kulları ve Rahmet Peygamberi’nin ümmetine asla yakıştıramam ve şiddetle reddederim. Vicdan süzgecinden geçmeyen “ilim”le de işim olmaz. Duygulara hitap etmek niye meselesin ciddiyetine muhalefet olsun? Duygunun olmadığı yerde Müslümanlık ne arasın? İnanmak akılla, iman etmek daha ziyade hissiyatla (duygularla) alâkalı değil midir? Müslüman için sahih akıl hissiyatsız düşünülebilir mi? Allah Subhanehu ve Teala, Kur’an’da, kalbimizden geçenleri bildiğini söylüyor; “kalb” diyor; demek ki “akıl” ile “kalb”i birlikte düşünmeli değil miyiz? “İlmî” bir meselede “kalb”in devre dışı bırakılması gerektiğine emin misiniz? Biraz laikliği andıran bir yaklaşım olmuyor mu bu?
Cinayetin kötü bir şey olduğunu bize istedikleri kadar öğretsinler, fıtratımız bize bunu hissettiremeyecek kadar bozulduysa fayda etmez. Duygular önemlidir.
Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) savaş meydanında –dikkat buyurun: savaş meydanında- müşrik bir kadının cesedin –dikkat buyurun: müşrik bir kadının cesedini- gördüğünde “O savaşmıyordu” diyerek üzüntüsünü ifade etmişken, İkiz Kuleler’in altında kalan o aşçı Müslüman Türkmen kadından bahsedişimizi, ‘orada can veren binlerce insanın yerine kendimizi koyalım’ deyişimizi ciddiyetsizlik addetmek “sahih akıl”la değil, ancak vicdandan nasiplenmemiş kuru akılla izah edilebilir.
7.Düşmanın ekonomisini zayıflatmanın gereğine işaret ediyorsunuz. Bu tabii ki gereklidir, ama sizin de belirttiğiniz gibi gaye vasıtayı meşru kılmaz. “İkiz Kuleler’e saldırı sayesinde ABD 4 trilyon dolar zarara uğradı” diyerek (ve bu arada Afganistan’ın uğradığı zararı es geçerek) ‘mantıkî’ neticelere varabilirsiniz, fakat ahlaki neticeler için bundan çok daha fazlasına ihtiyaç var.
Yeri gelmişken: Suudi Arabistan’daki petrol kuyularının ABD ekonomisine katkısı İkiz Kuleler’deki ticarethanelerin katkısından çok daha fazladır…
8.Anlamadığım bir şey var: Nahl suresinin 126. ayetine istinaden İslam’a göre kadınların ve çocukların da öldürülebileceğini ispat etmeye çalışıyorsunuz, sonra El Kaide savaşçılarının bundan nasıl imtina ettiklerini anlatıyorsunuz ve kadınlarla çocukların ancak kasıtsız olarak kazen öldürülmelerinin makul karşılanabileceğini ifade ediyorsunuz. Usame Bin Ladin bu konuda daha netti (ama sizin sergilediğiniz çelişkiyi o da sergiliyordu). El Kaide’ye yakın çevreler tarafından internete servis edilen El Cezire mülakatında maalesef şunları da söylemiş Usame Bin Ladin:
“Onların sivillerini öldürmemiz şer’an ve aklen caizdir.”
“İlim ehlinden birçokları; İbn’ul Kayyim, El-Şevkani, El-Kurtubi (Allah rahmet eylesin), tefsirlerinde şöyle diyorlar: ‘Kâfirler, çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürmeye azmederlerse, aynı şekilde karşılık vermemizde, çocuklarımızı, kadınlarımızı öldürmelerini engellemeye azmetmekte hiçbir sakınca yoktur.”
“Nasıl ki bizim kadınlarımızı, masum insanlarımızı öldürüyorlar, biz de onlar bundan vazgeçene kadar, onların kadınlarını, masumlarını öldüreceğiz.”
Dikkat buyurun: Çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürmeye azmeden kâfirlere aynı şekilde karşılık vermemizden, yani onların çocuklarını ve kadınlarını öldürmeye AZMETMEMİZDEN söz ediyor Usame Bin Ladin. Hiçbir tevile yer bırakmayacak şekilde, açık açık, “masumlarını öldüreceğiz” diyor. “MSAUMLARINI” diyor. Sonra da, sizin gibi, ‘Ama bizim mücahit arkadaşlarımız bu konuda çok titizdir, masumları hedef alarak öldürmezler” diyor. Serbestse, bu ihtiyat niye? Yasaksa, “biz de onların masumlarını öldürürüz” söylemi neyin nesi?
Bir de, Allah rızası için söyleyin, Usame Bin Ladin’in El Cezire’ye verdiği mülakattaki açıklamalarını “ilmî” ve meselenin ciddiyetiyle mütenasip kabul ediyor musunuz gerçekten? İlim ve ciddiyeti yeniden mi tanımlıyorsunuz, ne yapıyorsunuz siz? (Mezkûr mülakatın tercüme metnini internete koyduran kardeşlerimiz bu meselede bize saldıran kardeşlerimizdendir. Hazırladıkları ‘küresel cihad haberleri’ sitesinde, Bağdat’ta bir Şii mahallesinde bomba patlatılarak sıradan kimselerin öldürülmesi haberini “Bağdat’ta Şia temizliği yapıldı” başlığı ile verebilen kardeşlerimiz. O metni sahipleniyorlar. O metni tekzip eden kimse de çıkmadı.)
9.Yazımda, Usame Bin Ladin’in saldırı planlarına itiraz ettiğini zikrettiğim Şeyh Muritani’nin özgür olmadığını ve dolayısıyla beyanını nazar-ı dikkate alamayacağımızı söylüyor, sonra da yazımızda geçen ifadelerin doğruluğunu teslim ediyorsunuz. Bu işe muıhalefet ettiğini kabul ediyorsunuz. Ve diyorsunuz ki: “Şeyh el Muritani faziletli bir alimdir.”
İyi ya işte; bu faziletli alimin itirazından feyz alın diyorum ben de.
10. Irak’ta Zerkavi’ye mal edilen fenalıkların aslında Ürdün istihbaratının işleri olduğunu söylüyor, Zerkavi liderliğindeki “El Kaide Irak”tan kaynaklanan ciddi bir sorun olmadığını ima ediyorsunuz. Öyleyse, söyler misiniz, Nusret Cephesi’ndeki kardeşlerimiz niye mütemadiyen “Irak tecrübesinden çok ders aldık, oradaki hatalarımızı Suriye’de tekrarlamayacağız” deme gereğini duyuyorlar?
11.Zevahiri ve Atiyyetullah’ın, masum Müslümanları öldürmekten titizlikle imtina edilmesi gerektiğine ilişkin sözlerine inanmadığımız şeklinde anlaşılmaya müsait bir ifade kullandım (“İnansak bile”). Bu yanlış anlamayı düzeltiyorum: Zevahiri ve Atiyetullah’ın o sözlerine inanıyorum. Ve diyorum ki: Gayri Müslimlerin masumları konusunda da aynı hassasiyet gerekli.
12.Teğet geçtiğiniz bir husus: İkiz Kuleler’e saldırıda kullanılan iki sivil yolcu uçağındaki yolcular… Diyelim ki (hâşâ) İkiz Kuleler meşru hedef idi; o uçaklardaki yolcuların kabahatleri neydi peki? Korkarım, kendi iradeleri rağmına onları bu operasyonda kullanıp öldürmeyi –tek kelimeyle katliam olan bu korkunç fiili- mazur ve meşru göstermeye de yeter sizin ‘ilminiz’.
13.Sahte bir nezaketle ve bol istihza ile sorduğunuz sorulara, daha doğrusu soru formundaki mülahazalarınıza şimdili cevap vermiyorum. Güzel bir tashihten geçirerek tekrar sorarsanız, memnuniyetle.
11.Tekrar: İkiz Kuleler’e saldırı (ve Nairobi / Darusselam saldırıları) hangi ulvi amaçla düzenlenmiş olursa olsun, kesinlikle zulümdür. Mevcut El Kaide yönetimi bunlar için özür dilerse hiçbir şey kaybetmez, çok şey kazanır. Ümmet-i Muhammed’e de kazandırır.
Son söz: El Kaide’ye yönelik eleştirilerim “Veteva sav bilhak veteva sav bissabr” çerçevesinde kardeşçedir ve –Allah Teâla şahit- iyi niyete dayanıyor. Varsa üslup hatalarımın bağışlanmasını dilerim, ama söylediklerimin doğruluğu konusunda ısrarlıyım.
Hakan Albayrak