Mihca Eyüpoğlu'nun bir gönüldaş çevresi olup olmadığından haberdar değilim Hakan Ağabey. Fakat selamınızı, oldukça doğru bir düzlemde yürüdüğüne inandığım tartışmaya dahil olduğum için alma ihtiyacı hissediyorum.
Evvelen, Sancaktar dergisinde yayınlanan metni kimin kaleme aldığına dair herhangi bir merakım yoktu. Zira herhangi bir konunun şahıslar üzerinden tartışılmasına hiç bir zaman taraftar olmadım ve bundan sonra da olacağımı sanmıyorum. Zatınıza yönelik "tekfir" temellieleştirilerin en nihayetinde ben de zulüm olduğunu düşünüyorum. Ne var ki o eleştirileri gerçekleştiren aklı değil, daha ziyade meseleyi ideolojik / stratejik düzlemde ele alan eleştiri yazılarını dikkate almanızı beklemenin hakkım olduğu inancındayım.
Saniyen, sorunun temelde El Kaide'nin bir unsuru olduğu küresel cihad hareketini veya o tarz-ı cihadı eleştirmenizle ilgili olduğunu sanmıyorum. Nihayetinde, kimin haklı olduğunu mutlak surette bilecek Allah'tır. Bana kalırsa sorun, önce hükmü vermiş olmanız ve sonrasında bu hükme matuf bir kaynak okuması yapmış olmanız. Zira, konunun tam olarak çerçevesini çizen hususların en başında neredeyse bin dört yüz yıllık bir pratik ve eleştirdiğiniz görüşü müdafaa edenlerin dayandığı bir kısım nakiller var. Bu nakilleri değerlendirirken, bir önceki yazınızda olduğu gibi fıkhi bir analizden ziyade stratejik bir analiz yaptığınız göze çarpıyor. Çünkü bir önceki yazınızda yer alan iddiaları önemli ölçüde çürüten pek çok nakil / fıkhi delil ortaya konmuş olmasına rağmen, en azından konuyu kendi zihninizde ciddi bir muhasebeye tutmadığınız ciddi şekilde göze çarpıyor.
Salisen, Müslüman, hakka tabi olan kimsedir. Elbette hiç birimiz kendi görüşümüzü hakikatin bizatihi kendisi olarak takdim etme hak ve yetkisine sahip değiliz. Ne var ki zatınızın konuyu ele alış biçimindeki sorun ve sonrasında önünüze konulan delillere dair derinlikli bir analiz içermeyen cevabınızın bu noktada hakikati anlamayı kolaylaştıracağını hiç sanmıyorum.
Hal böyle iken konuyu en baştan ele almanın ve meseleyi kaynak okuması bağlamında değerlendirmenin tartışmanın bütün tarafları için hayırlı olacağı inancındaydım. Bu çerçevede;
1) El Kaide ile irtibatlı gruplarının tanımlarına ve bu grupların tek cihad hareketi olduğuna kani olmanız hiç bir surette gerekmiyor. El Kaide'yi eleştirmenizden de - hiç birimiz El Kaide üyesi olmadığımıza göre - partizan bir bakışla rahatsız olmuyoruz. Ancak, El Kaide'ye getirdiğiniz eleştiriler, hareketin neredeyse yirmi yıla yaklaşan savaşında bir elin parmaklarını geçmeyecek operasyonlar üzerineyken, hareketin bu süreçte sizin bakışınıza göre de herhangi bir sorun teşkil etmeyen operasyonlarını dile getirdiğinizi hiç görmedik yazmış olduğunuz metinlerde. Dolayısıyla, bir niyet okuması yapıyor olmasak da, yazmış olduğunuz metnin içerisindeki öfke çok bariz. Misalen, şehid Humam Halil Ebu Mulal el Balavi'nin, ABD istihbaratının neredeyse on yıllık teorik ve pratik geçmişini yok eden saldırısına nasıl baktığınızı haklı olarak merak ediyoruz. Mesela El Kaide'nin eleştirdiğiniz liderlerinin ve bizzat liderler tarafından yürütülen bir karşı istihbarat çalışmasının bir neticesi olan bu eylemi yapan harekete dönük "kambur" ifadenizin ağır olduğunu düşünmüyor musunuz?
2) Elbette her hareketin tavrını ve cihad mantığını beğenmekle mükellef değiliz. Hiç birimiz böylesi bir mükellefiyet içerisinde değiliz. Zaten zatınızdan beklenen herhangi hareketi beğenmeniz değil, eleştirdiğiniz harekete karşı, en az o hareketin eleştirdiği yapılara karşı olduğu kadar adil ve merhametli muamelede bulunmanız. Örneğin El Kaide hareketinin İhvan - ı Müslimin ve HAMAS'a dönük bir tenkidi olduğu doğrudur. Ancak, her iki harekete karşı - hem hareket mensuplarının kahır ekseriyetinin hem de liderliğinin - oldukça insaflı bir bakışı vardır. Örneğin Dr.Zevahiri'nin - HAMAS'ın tarzını ve hareket fıkhını eleştirmesine karşın - Gazze'deki bütün direniş hareketlerinin her şart altında desteklenmesi gerektiğine dair sarih beyanları mevcut. Dolayısıyla zatınıza ve El Kaide hareketinin çeşitli operasyonlarına dair eleştirileri / şerhleri olan biz Müslümanlara düşen de en basit anlamda budur. 3) Konuyla ilgili yayınladığınız yazılarda bana kalırsa ciddi bir kafa karışıklığı sözkonusu. Örneğin Dokko Umarov'un Rusya'da düzenlenen metro saldırısını üstlenmesi üzerinden bir El Kaide veya küresel cihad hareketi eleştirisi yapmanız ciddi kargaşaya yol açıyor. Çeçenistan'daki direniş hareketi geçmişinin herhangi bir döneminde El Kaide hareketi ile ilişkili olmadığı gibi, hiç bir zaman El Kaide'nin başını çektiği bir yapılanma da olmamıştır. Dolayısıyla iki hareketin operasyonlarını aynı kategoride değerlendirmeniz pek sağlıklı bir sonuç doğurmuyor.
4) El Kaide'nin kendi teorisini izhar ettiği videolara ve metinlere baktığınızda, savaşı her şekilde yürütmek gibi bir derdi olmadığını, hatta Afganistan savaşında halkın zarar görmemesi için Taliban hareketi ile birlikte şehirlerden çekilme kararı aldığını biliyor olmalısınız. İşin aslı, mesele sadece kör bir savaş vermek ve düşmanın her türlü zararı görmesini sağlamak olsaydı, Afganistan'da bulunan Kandahar, Herat ve Kabil gibi şehirlerde kurulacak şehir temelli direniş yapıları çok daha güçlü ve etkili sonuçlar verirdi. Ne var ki Afganistan'ı işgal eden koalisyonun hiç bir savaş ahlakı gözetmeyen vahşete dayalı işgal stratejisine karşı halkın göreceği zararın önlenmesi için alınan bu kararın mahiyetini tam olarak idrak edebildiğinizi sanmıyorum.
5) El Kaide'nin Müslümanlar için herhangi bir artı değer üretemediğine dair söyleminizin ise - ifademi mazur görünüz - kabul edilebilir herhangi bir yönü bulunmuyor. Mukayeseli bir okuma yapacaksanız eğer El Kaide hareketini; İhvan, SDA, Milli Görüş veya Said-i Nursi hareketi ile kıyaslamanızın elbette makul bir sonuç vermez. Bu hesaba göre, müteaddit kereler övgünüze mazhar olan Senusi hareketi de sonuçlar bakımından ümmete herhangi bir değer katmış değildir. Yine sonuç odaklı bir bakışla, Çeçenistan direnişinin de Müslümanlara dünyevi anlamında getirisi, götürüsünden çok daha fazladır. Artı değer üretmiş olmaktan kasıt sistemin içerisinde kalarak, bir şekilde sonuç almaksa elbette haklısınız. Ancak Şehid İzzeddin El Kassam Tugayları'nın hesabınıza göre aslında ciddi bir kambur teşkil eden mücadelesini , El Kaide'nin Afganistan, Afrika ve Haliç bölgesindeki direnişini, Çeçenistan'daki İslami mücadelenin mahiyetini sizin gibi değerlendirmiyoruz. Bu konuda bakışımız şu: Allah, kendi yolunda savaşı farz kılmış ve bunun hududlarını tayin etmiştir. Dünyevi olarak kısa vadede sonuç vermeyecek olsa da biz bu savaşın sürdürülebilir olması gerektiği inancındayız. Bizce, yukarıda adını andığımız direniş hareketleri de sizin gibi düşünmüş olsaydı, Afganistan'a giren ABD birlikleri hiç bir direniş görmeden Kabil'i alacak, Siyonist rejim halen Gazze'de askeri araçlarıyla devriye geziyor olacak ve Çeçenistan, bütün İslam ümmetinin direnişine ve davasına saygı duyduğu bir İslam memleketi değil Rusya'nın asli bir parçası addedilecekti.
5) "Kambur" ifadesiyle neyi kastettiğinizi belirttiğiniz için teşekkür ediyorum. Ancak ümmetin bir kısım savaşçıları için helal olanın diğer bir kısım savaşçıları için haram olması hiç bir şekilde anlaşılabilir değil. Bu konuda ortaya konulan bütün delilleri ikinci derece olarak kabul etmenizi anlayabilirim. Ancak bu anlamda niçin sadece El Kaide hareketini hedef alıyorsunuz? HAMAS'ın askeri Şehid İzzeddin El Kassam Tugayları pek çok kere modern algıya göre sivil olan İsrail işgal rejimi vatandaşlarının bulunduğu otobüslere karşı istişhadi eylemler gerçekleştirdi. Bununla da yetinmedi, son 8 yıldır, el yapımı ve hiç bir güdümü olmayan füzeleri işgal altındaki topraklara atmaya devam ediyor. Bu noktada sizce Kassam Tugayları'nın da özür dilemesi gerekiyor mu? Zira attığı füzeler pek çok kere kadınlara ve çocuklara zarar verdi.
Ümmete düşmanlıktaki şiddeti anlamında İsrail mi yoksa ABD mi daha şiddetli bir düşmandır? İşin aslı şu; akidevi anlamda ABD'nin saldırılarını besleyen dini motivasyonu İsrail sağlamasına karşılık, ABD tarafından katledilen Müslümanların sayısı İsrail tarafından katledilen Müslümanlardan kat kat fazladır. Öyleyse neden Filistin direnişine helal olan El Kaide için caiz bile değil ve hatta kambur? Mesela, Nairobi ve Tanzanya saldırılarında yaşananın aslında ne olduğu tarafınıza haber verildiği halde, "Bu insanlar, halkı korumak için gayret ediyorlar fakat, düşman çok şedit ve güçlü, istişhadi eylemlerden başka uygulanabilir bir yol bırakmıyor olabilirler." şeklinde bir düşünce bir aklınızdan geçti mi? Detaylara çok fazla takılmaksızın soruyorum: Modern algıya göre sivil ve masum görünen İsrail vatandaşlarının otobüste seyahat ederken - belki aralarında İsrail vatandaşları olan Araplar da bulunabilir - vurulmaları sizce HAMAS'ın ve Filistin direnişinin yarın bir gün "kambur" olarak değerlendirilmesine sebebiyet verebilir mi?
Bilmenizi isterim ki, ümmetin maslahatları için mücadele eden direnişçiler de güçlü bir ordunun içerisinde olmayı, hava saldırılarına karşılık verebilmeyi, düşmanı istişhadi eylemlere hiç gerek kalmadan vurabilmeyi arzu ediyorlar. Peki tarafınızca iyi niyetli olarak görülen Müslüman ülkelerin bu noktada herhangi bir pratik girişimi oldu mu? Mesela, ABD, Afganistan ve Veziristan'da bu ümmetin alimlerini, mücahidlerini ve yiğit evlatlarını insansız uçaklarla vururken, her gün bu anlamda yeni bir haber gelirken herhangi bir İslam ülkesinin ABD'ye "Yeter bu zulüm. Durdur artık şu saldırıları." dediği vaki mi? Şunu merak ediyorum: Böyle bir düşmana karşı, arkalarında ciddi bir destek yokken nasıl savaşmalılar?
Ümmet, Müslümanların namuslarını korumak için canlarını ortaya koyan bu gençlere karşı gerçekten sorumlu değil mi? Gerçekten her birimizin bu gençleri korumak için ciddi tavırlar alması gerekmiyor mu? Öyleyse söyler misiniz düşmanın bize verdiği zarara karşılık onların da canının yanması için nasıl bir yol izlemeliyiz? Bize, bu konudaki önerinizi söyleyebilir misiniz? ABD, her gün Müslüman kanı dökerken, Müslümanlar olarak, Tayyip Erdoğan'ın, Muhammed Mursi'nin veya Ahmedinejad'ın çıkıp düşmana karşı savaşmasını mı bekleyelim? Allah aşkına, bir kere bile, "Yeter, Müslüman kanına tuvalet kağıdı kadar bile değer vermiyorsunuz. Yeter, çekin elinizi Müslümanların üzerinden." dememiş olan devletlerden ne beklememiz gerekiyor tam olarak?
6) Elbette Suudi Arabistan'daki petrol kuyularının ABD ekonomisine katkısı İkiz Kuleler'in katkısından çok daha fazladır. Tam olarak da bu nedenle El Kaide, menhec anlamında Suudi Arabistan'ın bakışına yakın görünmesine karşın, Suudi Arabistan rejiminin hain olduğunu ifade eder ve bu rejimin İslam ümmetinin sırtında "kambur" olduğunu savunur.
7) Şeyh Muritani'nin İkiz Kuleler'in hedef alınması ile ilgili bir şerhi olduğu konusunda haklısınız. Ancak bu karşı çıkış, zatınızın bahsettiği fıkhi gerekçelere değil tamamen stratejik bakış farklılığına dayanıyor. Haddi zatında benim de konuya dönük bakışınıza itirazım, yazınızın üslubunun fazlaca iddialı olması. Eğer stratejik olarak bu tip saldırıları doğru bulmuyorsanız, konuyu konuşmaya gerek bile görmem. Bence bu çok da büyük olmayan bir görüş ayrılığıdır. Ancak bu tarz saldırıların hiç bir surette caiz olmadığını söylediğiniz zaman, konu tamamen farklı bir düzlemde tartışılıyor ve El Kaide mensupları sizin verdiğiniz hükmün doğal bir sonucu olarak görüşünüze değer veren insanlar tarafından "cani" veyahut hiç bir hudut gözetmeden savaşan kimseler olarak değerlendiriliyor. Böyle bir sonuca sebebiyet vermeyi umduğunuzu sanmıyorum. Ancak üslubunuzun ve eleştirinizin stratejik olmaktan çok fıkhi bir çerçevede olmasının bana kalırsa gittiği yer burası.
8) Cebhet'un Nusra, Irak'tan hangi dersleri çıkardı, neler öğrendi? Özetle söylemek gerekirse, halka daha yakın durmayı, daveti daha fazla önemsemeyi, bulunduğu ülkedeki direniş güçleriyle daha sıcak ilişki kurmayı ve bunun doğal bir neticesi olarak tekfirden uzak durmayı öğrendi. Irak tecrübesinden bazı dersler çıkardıkları, bazı konular üzerine düşünmekte oldukları bir gerçek. Ancak bir gerçek daha var. Batılı medya organları ve istihbarat kuruluşları sıkı bir çalışma yürüterek bu grubu kana susamış vahşiler gibi göstermek konusunda oldukça başarılı oldular.
9) Aramızdaki bütün farklılıklara karşın, Müslümanlar olarak omuz omuza verebilmenin en önemli olduğu günlerdeyiz gibi görünüyor. Bir Müslümanın diğer Müslümana sırtını dayayarak savaşabilmesine gerçekten çok ihtiyacımız var. Bundan ötürü şerhlerimiz ve eleştirilerimizle birlikte direnişçi kardeşlerimize olan güvenimizi de muhafaza etmekle yükümlüyüz. Bu anlamda, Hakan Albayrak'a El Kaide'ye dönük eleştirilerinden ötürü kin güdecek değiliz.
Son olarak, karşılıklı olarak tavsiyeleşmekten ibaret bir tartışmanın Müslümanlara hayır getireceğini ummakla birlikte İslam fıkıh usülüne göre getirilmiş delillere verilecek cevapların da aynı usülle olması gerektiğine inanıyorum. Bu çerçevede, eleştirileriniz maslahat itibariyle haklı olabilecek yönlere sahip ne var ki fıkhi açıdan ciddi bir delil sunmuş olmadığınız da görünen bir gerçek. Yani bendeniz de görüşünüzün olması gerekenden daha sert ve hataları genelleştirici olduğu, bu görüşün de adil olmadığı noktasındaki görüşümün sonuna kadar arkasındayım.
Saygılar...
Abdullah Güçer
Evvelen, Sancaktar dergisinde yayınlanan metni kimin kaleme aldığına dair herhangi bir merakım yoktu. Zira herhangi bir konunun şahıslar üzerinden tartışılmasına hiç bir zaman taraftar olmadım ve bundan sonra da olacağımı sanmıyorum. Zatınıza yönelik "tekfir" temellieleştirilerin en nihayetinde ben de zulüm olduğunu düşünüyorum. Ne var ki o eleştirileri gerçekleştiren aklı değil, daha ziyade meseleyi ideolojik / stratejik düzlemde ele alan eleştiri yazılarını dikkate almanızı beklemenin hakkım olduğu inancındayım.
Saniyen, sorunun temelde El Kaide'nin bir unsuru olduğu küresel cihad hareketini veya o tarz-ı cihadı eleştirmenizle ilgili olduğunu sanmıyorum. Nihayetinde, kimin haklı olduğunu mutlak surette bilecek Allah'tır. Bana kalırsa sorun, önce hükmü vermiş olmanız ve sonrasında bu hükme matuf bir kaynak okuması yapmış olmanız. Zira, konunun tam olarak çerçevesini çizen hususların en başında neredeyse bin dört yüz yıllık bir pratik ve eleştirdiğiniz görüşü müdafaa edenlerin dayandığı bir kısım nakiller var. Bu nakilleri değerlendirirken, bir önceki yazınızda olduğu gibi fıkhi bir analizden ziyade stratejik bir analiz yaptığınız göze çarpıyor. Çünkü bir önceki yazınızda yer alan iddiaları önemli ölçüde çürüten pek çok nakil / fıkhi delil ortaya konmuş olmasına rağmen, en azından konuyu kendi zihninizde ciddi bir muhasebeye tutmadığınız ciddi şekilde göze çarpıyor.
Salisen, Müslüman, hakka tabi olan kimsedir. Elbette hiç birimiz kendi görüşümüzü hakikatin bizatihi kendisi olarak takdim etme hak ve yetkisine sahip değiliz. Ne var ki zatınızın konuyu ele alış biçimindeki sorun ve sonrasında önünüze konulan delillere dair derinlikli bir analiz içermeyen cevabınızın bu noktada hakikati anlamayı kolaylaştıracağını hiç sanmıyorum.
Hal böyle iken konuyu en baştan ele almanın ve meseleyi kaynak okuması bağlamında değerlendirmenin tartışmanın bütün tarafları için hayırlı olacağı inancındaydım. Bu çerçevede;
1) El Kaide ile irtibatlı gruplarının tanımlarına ve bu grupların tek cihad hareketi olduğuna kani olmanız hiç bir surette gerekmiyor. El Kaide'yi eleştirmenizden de - hiç birimiz El Kaide üyesi olmadığımıza göre - partizan bir bakışla rahatsız olmuyoruz. Ancak, El Kaide'ye getirdiğiniz eleştiriler, hareketin neredeyse yirmi yıla yaklaşan savaşında bir elin parmaklarını geçmeyecek operasyonlar üzerineyken, hareketin bu süreçte sizin bakışınıza göre de herhangi bir sorun teşkil etmeyen operasyonlarını dile getirdiğinizi hiç görmedik yazmış olduğunuz metinlerde. Dolayısıyla, bir niyet okuması yapıyor olmasak da, yazmış olduğunuz metnin içerisindeki öfke çok bariz. Misalen, şehid Humam Halil Ebu Mulal el Balavi'nin, ABD istihbaratının neredeyse on yıllık teorik ve pratik geçmişini yok eden saldırısına nasıl baktığınızı haklı olarak merak ediyoruz. Mesela El Kaide'nin eleştirdiğiniz liderlerinin ve bizzat liderler tarafından yürütülen bir karşı istihbarat çalışmasının bir neticesi olan bu eylemi yapan harekete dönük "kambur" ifadenizin ağır olduğunu düşünmüyor musunuz?
2) Elbette her hareketin tavrını ve cihad mantığını beğenmekle mükellef değiliz. Hiç birimiz böylesi bir mükellefiyet içerisinde değiliz. Zaten zatınızdan beklenen herhangi hareketi beğenmeniz değil, eleştirdiğiniz harekete karşı, en az o hareketin eleştirdiği yapılara karşı olduğu kadar adil ve merhametli muamelede bulunmanız. Örneğin El Kaide hareketinin İhvan - ı Müslimin ve HAMAS'a dönük bir tenkidi olduğu doğrudur. Ancak, her iki harekete karşı - hem hareket mensuplarının kahır ekseriyetinin hem de liderliğinin - oldukça insaflı bir bakışı vardır. Örneğin Dr.Zevahiri'nin - HAMAS'ın tarzını ve hareket fıkhını eleştirmesine karşın - Gazze'deki bütün direniş hareketlerinin her şart altında desteklenmesi gerektiğine dair sarih beyanları mevcut. Dolayısıyla zatınıza ve El Kaide hareketinin çeşitli operasyonlarına dair eleştirileri / şerhleri olan biz Müslümanlara düşen de en basit anlamda budur. 3) Konuyla ilgili yayınladığınız yazılarda bana kalırsa ciddi bir kafa karışıklığı sözkonusu. Örneğin Dokko Umarov'un Rusya'da düzenlenen metro saldırısını üstlenmesi üzerinden bir El Kaide veya küresel cihad hareketi eleştirisi yapmanız ciddi kargaşaya yol açıyor. Çeçenistan'daki direniş hareketi geçmişinin herhangi bir döneminde El Kaide hareketi ile ilişkili olmadığı gibi, hiç bir zaman El Kaide'nin başını çektiği bir yapılanma da olmamıştır. Dolayısıyla iki hareketin operasyonlarını aynı kategoride değerlendirmeniz pek sağlıklı bir sonuç doğurmuyor.
4) El Kaide'nin kendi teorisini izhar ettiği videolara ve metinlere baktığınızda, savaşı her şekilde yürütmek gibi bir derdi olmadığını, hatta Afganistan savaşında halkın zarar görmemesi için Taliban hareketi ile birlikte şehirlerden çekilme kararı aldığını biliyor olmalısınız. İşin aslı, mesele sadece kör bir savaş vermek ve düşmanın her türlü zararı görmesini sağlamak olsaydı, Afganistan'da bulunan Kandahar, Herat ve Kabil gibi şehirlerde kurulacak şehir temelli direniş yapıları çok daha güçlü ve etkili sonuçlar verirdi. Ne var ki Afganistan'ı işgal eden koalisyonun hiç bir savaş ahlakı gözetmeyen vahşete dayalı işgal stratejisine karşı halkın göreceği zararın önlenmesi için alınan bu kararın mahiyetini tam olarak idrak edebildiğinizi sanmıyorum.
5) El Kaide'nin Müslümanlar için herhangi bir artı değer üretemediğine dair söyleminizin ise - ifademi mazur görünüz - kabul edilebilir herhangi bir yönü bulunmuyor. Mukayeseli bir okuma yapacaksanız eğer El Kaide hareketini; İhvan, SDA, Milli Görüş veya Said-i Nursi hareketi ile kıyaslamanızın elbette makul bir sonuç vermez. Bu hesaba göre, müteaddit kereler övgünüze mazhar olan Senusi hareketi de sonuçlar bakımından ümmete herhangi bir değer katmış değildir. Yine sonuç odaklı bir bakışla, Çeçenistan direnişinin de Müslümanlara dünyevi anlamında getirisi, götürüsünden çok daha fazladır. Artı değer üretmiş olmaktan kasıt sistemin içerisinde kalarak, bir şekilde sonuç almaksa elbette haklısınız. Ancak Şehid İzzeddin El Kassam Tugayları'nın hesabınıza göre aslında ciddi bir kambur teşkil eden mücadelesini , El Kaide'nin Afganistan, Afrika ve Haliç bölgesindeki direnişini, Çeçenistan'daki İslami mücadelenin mahiyetini sizin gibi değerlendirmiyoruz. Bu konuda bakışımız şu: Allah, kendi yolunda savaşı farz kılmış ve bunun hududlarını tayin etmiştir. Dünyevi olarak kısa vadede sonuç vermeyecek olsa da biz bu savaşın sürdürülebilir olması gerektiği inancındayız. Bizce, yukarıda adını andığımız direniş hareketleri de sizin gibi düşünmüş olsaydı, Afganistan'a giren ABD birlikleri hiç bir direniş görmeden Kabil'i alacak, Siyonist rejim halen Gazze'de askeri araçlarıyla devriye geziyor olacak ve Çeçenistan, bütün İslam ümmetinin direnişine ve davasına saygı duyduğu bir İslam memleketi değil Rusya'nın asli bir parçası addedilecekti.
5) "Kambur" ifadesiyle neyi kastettiğinizi belirttiğiniz için teşekkür ediyorum. Ancak ümmetin bir kısım savaşçıları için helal olanın diğer bir kısım savaşçıları için haram olması hiç bir şekilde anlaşılabilir değil. Bu konuda ortaya konulan bütün delilleri ikinci derece olarak kabul etmenizi anlayabilirim. Ancak bu anlamda niçin sadece El Kaide hareketini hedef alıyorsunuz? HAMAS'ın askeri Şehid İzzeddin El Kassam Tugayları pek çok kere modern algıya göre sivil olan İsrail işgal rejimi vatandaşlarının bulunduğu otobüslere karşı istişhadi eylemler gerçekleştirdi. Bununla da yetinmedi, son 8 yıldır, el yapımı ve hiç bir güdümü olmayan füzeleri işgal altındaki topraklara atmaya devam ediyor. Bu noktada sizce Kassam Tugayları'nın da özür dilemesi gerekiyor mu? Zira attığı füzeler pek çok kere kadınlara ve çocuklara zarar verdi.
Ümmete düşmanlıktaki şiddeti anlamında İsrail mi yoksa ABD mi daha şiddetli bir düşmandır? İşin aslı şu; akidevi anlamda ABD'nin saldırılarını besleyen dini motivasyonu İsrail sağlamasına karşılık, ABD tarafından katledilen Müslümanların sayısı İsrail tarafından katledilen Müslümanlardan kat kat fazladır. Öyleyse neden Filistin direnişine helal olan El Kaide için caiz bile değil ve hatta kambur? Mesela, Nairobi ve Tanzanya saldırılarında yaşananın aslında ne olduğu tarafınıza haber verildiği halde, "Bu insanlar, halkı korumak için gayret ediyorlar fakat, düşman çok şedit ve güçlü, istişhadi eylemlerden başka uygulanabilir bir yol bırakmıyor olabilirler." şeklinde bir düşünce bir aklınızdan geçti mi? Detaylara çok fazla takılmaksızın soruyorum: Modern algıya göre sivil ve masum görünen İsrail vatandaşlarının otobüste seyahat ederken - belki aralarında İsrail vatandaşları olan Araplar da bulunabilir - vurulmaları sizce HAMAS'ın ve Filistin direnişinin yarın bir gün "kambur" olarak değerlendirilmesine sebebiyet verebilir mi?
Bilmenizi isterim ki, ümmetin maslahatları için mücadele eden direnişçiler de güçlü bir ordunun içerisinde olmayı, hava saldırılarına karşılık verebilmeyi, düşmanı istişhadi eylemlere hiç gerek kalmadan vurabilmeyi arzu ediyorlar. Peki tarafınızca iyi niyetli olarak görülen Müslüman ülkelerin bu noktada herhangi bir pratik girişimi oldu mu? Mesela, ABD, Afganistan ve Veziristan'da bu ümmetin alimlerini, mücahidlerini ve yiğit evlatlarını insansız uçaklarla vururken, her gün bu anlamda yeni bir haber gelirken herhangi bir İslam ülkesinin ABD'ye "Yeter bu zulüm. Durdur artık şu saldırıları." dediği vaki mi? Şunu merak ediyorum: Böyle bir düşmana karşı, arkalarında ciddi bir destek yokken nasıl savaşmalılar?
Ümmet, Müslümanların namuslarını korumak için canlarını ortaya koyan bu gençlere karşı gerçekten sorumlu değil mi? Gerçekten her birimizin bu gençleri korumak için ciddi tavırlar alması gerekmiyor mu? Öyleyse söyler misiniz düşmanın bize verdiği zarara karşılık onların da canının yanması için nasıl bir yol izlemeliyiz? Bize, bu konudaki önerinizi söyleyebilir misiniz? ABD, her gün Müslüman kanı dökerken, Müslümanlar olarak, Tayyip Erdoğan'ın, Muhammed Mursi'nin veya Ahmedinejad'ın çıkıp düşmana karşı savaşmasını mı bekleyelim? Allah aşkına, bir kere bile, "Yeter, Müslüman kanına tuvalet kağıdı kadar bile değer vermiyorsunuz. Yeter, çekin elinizi Müslümanların üzerinden." dememiş olan devletlerden ne beklememiz gerekiyor tam olarak?
6) Elbette Suudi Arabistan'daki petrol kuyularının ABD ekonomisine katkısı İkiz Kuleler'in katkısından çok daha fazladır. Tam olarak da bu nedenle El Kaide, menhec anlamında Suudi Arabistan'ın bakışına yakın görünmesine karşın, Suudi Arabistan rejiminin hain olduğunu ifade eder ve bu rejimin İslam ümmetinin sırtında "kambur" olduğunu savunur.
7) Şeyh Muritani'nin İkiz Kuleler'in hedef alınması ile ilgili bir şerhi olduğu konusunda haklısınız. Ancak bu karşı çıkış, zatınızın bahsettiği fıkhi gerekçelere değil tamamen stratejik bakış farklılığına dayanıyor. Haddi zatında benim de konuya dönük bakışınıza itirazım, yazınızın üslubunun fazlaca iddialı olması. Eğer stratejik olarak bu tip saldırıları doğru bulmuyorsanız, konuyu konuşmaya gerek bile görmem. Bence bu çok da büyük olmayan bir görüş ayrılığıdır. Ancak bu tarz saldırıların hiç bir surette caiz olmadığını söylediğiniz zaman, konu tamamen farklı bir düzlemde tartışılıyor ve El Kaide mensupları sizin verdiğiniz hükmün doğal bir sonucu olarak görüşünüze değer veren insanlar tarafından "cani" veyahut hiç bir hudut gözetmeden savaşan kimseler olarak değerlendiriliyor. Böyle bir sonuca sebebiyet vermeyi umduğunuzu sanmıyorum. Ancak üslubunuzun ve eleştirinizin stratejik olmaktan çok fıkhi bir çerçevede olmasının bana kalırsa gittiği yer burası.
8) Cebhet'un Nusra, Irak'tan hangi dersleri çıkardı, neler öğrendi? Özetle söylemek gerekirse, halka daha yakın durmayı, daveti daha fazla önemsemeyi, bulunduğu ülkedeki direniş güçleriyle daha sıcak ilişki kurmayı ve bunun doğal bir neticesi olarak tekfirden uzak durmayı öğrendi. Irak tecrübesinden bazı dersler çıkardıkları, bazı konular üzerine düşünmekte oldukları bir gerçek. Ancak bir gerçek daha var. Batılı medya organları ve istihbarat kuruluşları sıkı bir çalışma yürüterek bu grubu kana susamış vahşiler gibi göstermek konusunda oldukça başarılı oldular.
9) Aramızdaki bütün farklılıklara karşın, Müslümanlar olarak omuz omuza verebilmenin en önemli olduğu günlerdeyiz gibi görünüyor. Bir Müslümanın diğer Müslümana sırtını dayayarak savaşabilmesine gerçekten çok ihtiyacımız var. Bundan ötürü şerhlerimiz ve eleştirilerimizle birlikte direnişçi kardeşlerimize olan güvenimizi de muhafaza etmekle yükümlüyüz. Bu anlamda, Hakan Albayrak'a El Kaide'ye dönük eleştirilerinden ötürü kin güdecek değiliz.
Son olarak, karşılıklı olarak tavsiyeleşmekten ibaret bir tartışmanın Müslümanlara hayır getireceğini ummakla birlikte İslam fıkıh usülüne göre getirilmiş delillere verilecek cevapların da aynı usülle olması gerektiğine inanıyorum. Bu çerçevede, eleştirileriniz maslahat itibariyle haklı olabilecek yönlere sahip ne var ki fıkhi açıdan ciddi bir delil sunmuş olmadığınız da görünen bir gerçek. Yani bendeniz de görüşünüzün olması gerekenden daha sert ve hataları genelleştirici olduğu, bu görüşün de adil olmadığı noktasındaki görüşümün sonuna kadar arkasındayım.
Saygılar...
Abdullah Güçer