Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale HAKİMİYET ALLAH’INDIR

halit bin velit Çevrimdışı

halit bin velit

Üyeliği İptal Edildi
Banned
HAKİMİYET ALLAH’INDIR

Hakimiyet kavramı “hekeme” fiilinden gelen masdar’ı sunaidir. Egemenlik, yasama ve kanun çıkarma gibi manalara gelir.

Son 20 ve 21. yüzyılda, İslam ümmetinin zihinlerinde oluşan en büyük hastalıklardan bir tanesi de hiç şüphesiz hakimiyet mefhumudur. Özellikle 1924’ten günümüze kadar tüm dünyada Allah’ın hakimiyeti ve otoritesi, küfür ehli tarafından gaspedilmiştir. Yeryüzünün tamamında küfür ideolojileri, beşer kaynaklı kanun ve yasalar hakimiyetini sürdürmektedir. Bununla beraber toplum içerisinde din adamı, alim olarak kabul görmüş kimselerin büyük bir çoğunluğunun bu konuda kayıtsız kalmaları ve konuya dair vahyi gerçeklere kör ve sağır kesilerek, bilerek ya da bilmeyerek insanlardan hak olan gerçekleri gizlemeleri ister istemez meselenin iyice girift bir hale gelmesine yol açmıştır. Artık durum öyle bir hale gelmiştir ki, Allahu Tealâ'nın indirdiği vahyi bir kenara atarak, kendi heva ve heveslerinden hüküm çıkaran, kanun koyanların bu eylemleri bütünüyle meşru bir amel olarak telakki edilmeye başlamış, Allah'ın ilahlığını gasbeden tağutlar müslüman olarak isimlendirilmişlerdir. Aynı şekilde mutlak olarak, bütünüyle Allah’ın indirdiği esaslara sırt çevirerek, beşeri ideolojilerle, insan mahsulü kanun ve yasalarla hükmeden hakimlerin durumu, bu konuya dair ayetlerin açıklığına rağmen te’vil edilmiş, beşeri ideolojilerin hakimlerinin kafir olmadığı bilakis en fazla fasık olacakları iddia edilmiştir. Toplum içinde ilim sahibi olarak bilinen bir çoğuna göre insanların hayatlarını demokrasi ile tanzim etmeleri, demokrasinin mabedleri olan parlamentolarda bulunan vekillerin Allah’ın kitabına muhalif kanun ve yasa çıkarmaları, idarecilerin, laikliğe bağlı kalacaklarına dair söz ve yeminleri meşru ya da en fazla dinden çıkarmayan günah türünden bir fiil olarak isimlendirilmiştir.

İşin bundan daha üzücü tarafı ise, Allah’ın dininden başka bir din olan demokrasiyi reddetmek, hakimiyeti sadece ve sadece Allahu Tealâ’ya tahsis etmek, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin kafirler, zalimler ve de fasıklar olduğunu haykırmak, sapıklık, haricilik ve tekfircilik olarak addedilmiştir.

Biz inanıyoruz ki, şayet hakimiyet mefhumu insanların kafalarında net bir biçimde aydınlığa kavuşursa bir çok mesele kendiliğinden çözülecektir. Zira bugün yeryüzünün tamamında otoriteyi elinde bulunduran küfür ehlinin çirkin yüzünü kapatan en büyük maske, hakimiyet mefhumuna dair toplumların cehaletidir. Bu nedenle özellikle konuya dair hak gerçekleri ortaya çıkarabilme adına ayetleri ve ayetlere ilişkin gerek selef gerekse muasır alimlerimizin fetvalarını aktarmaya çalışacağız.

Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır: “Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler." (12 Yusuf/40)


Bu ayete ilişkin alimler şunları aktarmaktadırlar:




Taberi: "Allah (c.c), yarattığı hiç bir varlığı hükmünde kendisine onların işlerini düzenleyecek ve dilediği gibi tasarrufta bulunacak ancak O’dur."

İbn-i Kesir: "Sonra Yusuf arkadaşlarına hükmün, tasarrufun, dileme ve hükümranlığın bütünüyle Allah'a ait olduğunu haber vermiştir."

Bagavi: "Hüküm vermek, emretmek ve yasaklamak ancak Allahu Tealâ’ya ait bir haktır."

Şeyh Muhammed b. Emin Eş'Şankıti: "Yüce Allah (c.c), hüküm konusunda hiç kimsenin kendisine ortak olmasını asla kabul etmez. Hüküm sadece O'na aittir. O'ndan başka hiç kimsenin kesinlikle hüküm verme yetkisi yoktur. Helal, Allah (c.c)'ın helal kıldığı, haram, Allah (c.c)'ın haram kıldığıdır. Hak din, Allah (c.c)'ın koyduğu şeriattir. İhtilaflı meselelerde sadece O'nun verdiği hüküm geçerlidir. Hükümden kasıt ise, Allah (c.c)'ın hüküm verdiği her meseledir. Teşri koyma meselesi ise buna öncelikle dahildir."

Gerek Yusuf Suresi’nin 40. ayeti gerekse ayete dair alimlerden yaptığımız nakiller açıkça ortaya koymaktadır ki, egemenlik, otorite ve hakimiyet yetkisi bütünüyle Allah’ın elindedir. Zira hakimiyet yetkisi ilahlığın temel özelliklerindendir. Lakin günümüzde bu hak tamamen Allah’ın elinden gaspedilmiş ve insanlara verilmiştir. Sanki Allah ile mücadele edercesine “Hüküm ancak Allah’a aittir” ayeti “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” şeklinde değiştirilmiştir. Bunun doğal sonucu olarak ise insanların bir kısmı Allah’ın indirdiklerine sırt dönerek, vahyi esasları hiçe sayarak kendi nefsi arzularından kanun ve yasalar çıkarmaya başlamışlardır. İnsanların diğer bir kısmı ise bu sahte ilahlara itaat ederek, onları desteklemektedirler. Halbuki Allahu Tealâ’nın açık beyanıyla küfür kanunlarına itaat etmek ayan beyan bir küfürdür. Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:

“Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz.” (En’am Suresi: 6/121)

Bu ayetin sebebi nüzulü, müşriklerin eti yenilecek hayvanlar üzerine ortaya çeşitli şüpheler atmalarıdır. Bilindiği üzere dinimizce kendi kendisine bir hastalık, kaza sonucu ya da başka bir sebeple ölen hayvanların etlerinin yenilmesi haram kılınmıştır. Şer’i kesim yapılmadığı sürece hiçbir hayvanın etinin yenmesi caiz değildir. Bu hükme binaen müşrikler, şer’i kesim olmadan ölen hayvanların Allah’ın kılıcı ile öldürüldüğüne inanıyorlar ve “Muhammed Allah’ın kılıcı ile ölen bir hayvanın etini yemiyor da kendi kestiğini yiyor” şeklinde bir şüphe ortaya atmışlardır. İşte bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur. Görüleceği üzere Allah’ın indirdiği hükme muhalif böyle bir durumda müşriklere itaat etmenin, insanı şirk ehlinden yapacağı ayetin ifadesinden açıkça anlaşılmaktadır. Özellikle ayetin Arapça orijinalinde “siz de müşriklerden olursunuz” ifadesinin “İnne” te’kid edatıyla başlaması, cevabın başında kasem bildiren “Lam” harfinin bulunması ve ismi fail kalıbının kullanılması tam anlamıyla te’kid üstüne te’kiddir. Müfessirlerin çoğuna göre ayetin içerisinde “vallahi” şeklinde bir yemin mevcuttur. Sanki Allahu Tealâ “Eğer sizler onlara itaat ederseniz, kesinlikle ve kesinlikle, mutlak surette, katiyyen müşriklerden olursunuz” demektedir. Nitekim ayete dair alimlerin ifadeleri de bunu açık bir şekilde teyid etmektedir.

“Süddi der ki: Müşrikler müslümanlara ‘Siz Allah’ın rızasına uyduğunuzu nasıl iddia ediyorsunuz. Allah’ın kestiğini yemiyorsunuz da kendi kestiğinizi yiyorsunuz’ dediler. Bunun üzerine Allahu Tealâ ‘Eğer onlara itaat ederseniz…’ yani meytenin etinden yerseniz ‘…Sizde onlar gibi müşrik olursunuz…’ buyurdu. Mücahid, Dahhak ve selef alimlerinden bir çoğu da böyle söylemiştir.”

Zeccac bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir:

“Bu ifade de, Allah’ın haram kıldıklarından birini helal ya da helal kıldıklarından birini haram kabul eden her insanın, müşrik olduğuna dair bir delil vardır. Çünkü Allahu Tealâ kendisi dışında bir başka hakim kabul edeni müşrik saymıştır. İşte şirk budur.”

Seyyid Kutub bu ayeti tefsir ederken şöyle demiştir: “Yani siz Allah’ın emrettiği hususlardan yüz çevirip, şeriatını terk edip başkalarının sözüne uyarsanız, Allah’ın hükmünün yerine başkalarının hükmüne koşarsanız, işte bu yaptığınız şirktir. Kim bir insanın kendisinden uydurduğu hükümlere itaat ederse, bu hüküm çok küçük ve basit bir meselede dahi olsa o şüphesiz müşriklerdendir. Müslüman olupta böyle bir fiil işleyenler doğrudan doğruya İslam’dan çıkıp şirke girmiş demektir. Ne kadar Kelime-i Şehadet getirirse getirsin fark etmez… Madem ki o Allah’tan başkasının hükmüne uymakta, Allah’tan başkasının hükmüne itaat etmektedir, bu onun durumunu değiştirmez. Bu kesin hükümlerin ışığı altında bugün yeryüzündeki cemiyetlere göz attığımızda tamamen şirk ve cahiliyeden başka bir şey göremeyiz. Allah’ın koruduğu kitlelerden başka yığınlarca insanın şirk ve cahiliye bataklığı içinde yüzdüğünü müşahede ederiz. Allah’ın muhafaza ettiği kimseler yeryüzünde ilahlık taslayan zalim putlara karşı gelirler, cebir hududu dışında kalan hiçbir halde onların hüküm ve şeriatına itibar etmezler.”

Mevdudi ise bu ayete yaptığı tefsirde şöyle demektedir: “Allah’ın ilahlığını kabul etmekle birlikte, Allah’ın dininden yüz çevirenlerin hükümlerini ve buyruklarını izlemek de şirktir. Allah’ın birliğini kabul etmek, hayatın tüm alanında Allah’a itaat etmektir. Allah ile birlikte bir başkasına da itaat edilmesi gerektiğine inanan kimse inanç açısından şirke düşmüştür. Haram ve helal koyma yetkisini kendi üzerinde gören böyle kişilere, Allah’ın yol göstericiliğini hiçe sayarak itaat eden bir kimse de ameli açıdan şirke girmiştir.”




İtaat konusunda diğer bir ayet ise Muhammed Suresi’nde geçmektedir. Allahu Tealâ şöyle buyuruyor:

“Gerçekten doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönenlere şeytan, kötülüklerini güzel göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür. Çünkü onlar Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: ‘Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz.’ demişlerdi. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyordu.” (47 Muhammed/25-26)

Allahu Tealâ bazı kimseleri, Allah’ın indirdiğini hoş karşılamayanlara karşı sadece dilleri ile itaat edeceklerini söylemelerini, onların arkalarına dönmelerine yani, irtadat etmelerine bir sebep olarak göstermektedir. “Ayette geçen arkalarını döndüler ifadesi, imanı terk ederek küfre döndüler demektir.”

Ayette özellikle dikkat edilmesi gereken iki husus vardır. Bunlardan ilki; Allahu Tealâ, bu kimselerin mürted oluş sebebini yukarıda da belirttiğimiz gibi “... size ileride itaat edeceğiz” demelerine bağlamıştır. Yani onları mürted yapan etken Allah’ın indirdiğini hoş karşılamayan kimselere bizzat itaat etmeleri değil, bilakis sadece “ileride itaat edeceğiz” demeleridir. Burada söz konusu kimseler daha itaat noktasında işin başındadırlar. İtaat etmemişler ancak itaat edeceklerini ikrar etmişlerdir. Allah’ın indirdiğini hoş karşılamayan kimselere sadece itaat sözü vermek, gelecek bir zamanda itaat etmeyi söylemek sahibini mürted ve kafir yaptığına göre onlara her konu da bizzat itaat eden kimselerin hali ne olur acaba? Ayete dair diğer bir husus ise; bu kimselerin dinden çıkmalarının sebebi, “bazı hususlarda itaat edeceğiz” demelerine bağlanmıştır. Onlar bütünüyle, hayatın her alanında değil sadece belirli bazı konularda itaat edeceklerini dile getirmişlerdir. Allah’ın indirdiğini hoş karşılamayanlara sadece bazı hususlarda itaat sözü vermek dahi kişiyi İslam milletinden çıkardığına göre aynı şekilde Allah’ın indirdiğini hoş karşılamayan kimselere hayatlarının bütün alanlarında itaat edenlerin hali ne olur acaba?

Bu ayetin tefsirinde, Şeyh Muhammed Emin Şankıti şöyle demektedir: “Bu ayetler Allah’ın indirdiklerinden nefret edenlere itaat edip onların batıl düşüncelerine destekçi olanların kafir olduklarını ifade etmektedir. Çağımızda bu ayetlerin ihtiva ettiği mana ve tehditleri bütün müslümanların düşünmesi zorunludur. Zira kendini müslüman zannedenlerin çoğu bu ayetlerin kapsamına girmektedirler. Çünkü doğudaki ve batıdaki tüm kafirler Allah’ın, Muhammed (sav)’e indirdiği kitaptan nefret etmektedirler. Kim bu kafirlere ayetin ifade ettiği gibi “bazı konularda size itaat ederim” derse, bu ayetlerin tehdidinin altına girecektir. Tabi ki her konuda onlara itaat edenler daha çok bu ayetlerin mefhumuna girerler. Şu andaki beşeri sistemlere itaat edenler şüphesiz bu ayetin kapsamı altına girmektedirler. Dikkat! Dikkat! Bazı konularda size itaat ederim diyenlerden olma.”

Şeyh Muhammed Emin Şankıti Kehf Suresi’nin 26. ayetine yaptığı tefsirde ise şöyle demektedir:

“Kur’an’ı Kerim’in naslarından açıkça anlaşılmaktadır ki, şeytanın dostları vasıtası ile koydurduğu, İslam şeriatına muhalif beşeri kanunlara tabi olanların kafir ve müşrik olduklarından ancak onlar gibi Allah’ın basiretlerini kör ettiği, vahyin nurundan kör olan kafir ve müşrik kimseler şüphe ederler.”

Bir başka ayette ise Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:

“Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.” (9 Tevbe/31)

Bu ayette Allahu Tealâ ehli kitabın din adamlarını rab edindiklerini bildirmektedir. Bilindiği gibi kitap ehli putperest bir topluluk olmayıp, Allah’tan başkasına secde etme, kurban kesme gibi fiili bir ibadet eylemi yöneltmemektedirler. Aynı şekilde din adamlarının gökyüzünü ve yeryüzünü yarattıklarına, semadan su indirdiklerine inanmamaktadırlar. O halde burada şöyle bir soru gündeme gelmektedir: Acaba kitap ehli olan kimseler din adamlarını nasıl rab edindiler? Diğer bir ifadeyle hangi fiillerinden dolayı, Allahu Tealâ onları böyle büyük bir suçla suçlamaktadır?

Bu konuda en net bilgi bize hiç şüphesiz Resulullah (s.a.v)’den gelmektedir. İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde şunları kaydetmiştir:

İmam Ahmed, Tirmizi ve İbn-i Cerir’in muhtelif kanallardan olmak üzere Adiyy b. Hatem (ra.)’den rivayetlerine göre Allah Rasulü’nün daveti ona ulaştığı zaman O Şam’a kaçmıştı. Adiyy, cahiliyye devrinde hırıstiyan olmuştu. Kız kardeşi ve kavminden bir gurup esir edildiler. Sonra Allah Rasulü kız kardeşine ihsanda bulundu ve ona hediyeler verdi. O da kardeşine dönerek onu İslam’a ve Allah Rasulü’nün yanına gelmeye teşvik etti. Adiyy Medine’ye geldi. Kabilesi Tayy içinde reis olup, babası Hatem Et’Tai, çömertliği ile bilinen birisi idi. İnsanlar onun geldiğini haber verdiler. Adiyy, boynunda gümüşten bir haç olduğu halde Allah Rasulü’nün yanına girdi. Allah Rasulü “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini rabler edindiler” ayetini okudu. Adiyy b. Hatem der ki: Ben: “Onlar, din adamlarına ibadet etmediler” dedim. Resulullah buna karşılık: “Evet, onlar onlara helali haram kıldılar, haramı da helal kıldılar. Onlarda kendilerine uydular. İşte onların onlara ibadeti budur.” dedi.




Huzeyfe, İbn-i Abbas ve başkaları “Muhakkak ki, yahudi ve hırıstiyanlar din adamlarının helal ve haram kıldıkları şeylerde onlara tabii olmuşlardır” demişlerdi. Süddi ise: “Onlar insanları nasihatçi kabul ettiler, Allah’ın kitabını ise terk edip arkalarına attılar.” demiştir.

İbn-i Teymiyye Ebu’l Bahteri’den bu ayet hakkında şu sözü rivayet etmektedir:

“Onlar din adamlarına namaz kılmadılar. Şayet din adamları onlara ruku ve secde etme şeklinde kendilerine ibadet etmelerini emretseydi ehli kitap din adamlarına bu noktada itaat etmezlerdi. Ancak Allahu Tealâ’nın haram kıldıklarını helal, helal kıldıklarını da haram tanımaları hususunda kendilerine itaat edilmesini emretmişlerdi, onlarda bu emre itaat ettiler. İşte onların din adamlarını rab edinmeleri bu şekilde olmuştur.”

Bagavi, bu ayetin tefsirinde ehli kitabın, haham ve rahiplerine secde ve ruku şeklinde bir ibadetlerinin olmadığını söyleyenlere şöyle cevap vermektedir:
“Onlar Allah’a karşı gelerek din adamlarının helal gördüklerini helal, haram gördüklerini haram kabul ederek onlara itaat ettiler. İşte böylece rab edindiler.”

Kurtubi şöyle demektedir:
“Bu buyruk ile ilgili Mean’il Kur’an’a dair eser yazanlar derler ki: Onlar alimlerini ve rahiplerini her hususta itaat ettiklerinden dolayı onları rabler konumuna çıkardılar.”

Aynı konuya dair İmam Kurtubi, Ali İmran Suresi’nin 64. ayetinin tefsirinde şöyle demektedir:

“Allah’tan başka birbirimizi rabler edinmemek üzere...”

“Bu ayet; ‘Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapma konusunda birbirimize tabi olmayalım’ demektir. Bu ayetin manası, ‘Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler…’ ayetinin manası gibidir. Bu ayet ise; ‘Allah (c.c)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapan kimselere tabi olanlar, o kimseleri Rab seviyesine çıkardılar’ manasındadır.”

Fahreddin Razi tefsirinde şöyle demektedir:

Müfessirlerden çoğu şöyle demişlerdir: “Bu ayette yer alan rablerden maksat, o yahudi ve hırıstiyanların alim ve ruhbanlarının, alemin ilahları olduklarına inanmaları manası olmayıp aksine o ahbar ve ruhbanlarına her türlü emir ve yasaklarında itaat etmeleridir.”

Yine aynı ayetle ilgili Seyyid Kutub şöyle demektedir:

“Çünkü onlar dini emirlerini alim ve rahiplerinden alıyorlar, onlardan aldıkları emirlere itaat ediyorlar ve tabii oluyorlar. İbadet ve itikat bir tarafa böyle bir fiil bile failini müşrik yapmaya kafidir. Allah’a ortak koşmak, sadece yasama hakkını Allah’tan başkasına vermekle de tahakkuk eder. Böyle bir fiil sahibini müşrik yapmaya kafidir.”


 
E Çevrimdışı

Ehlitakwa

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
“Gerçekten doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönenlere şeytan, kötülüklerini güzel göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür. Çünkü onlar Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: ‘Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz.’ demişlerdi. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyordu.” (47 Muhammed/25-26)

Allah razi olsun akhi mashaAllah guzel bir konu...
 
halit bin velit Çevrimdışı

halit bin velit

Üyeliği İptal Edildi
Banned
“Gerçekten doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönenlere şeytan, kötülüklerini güzel göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür. Çünkü onlar Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: ‘Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz.’ demişlerdi. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyordu.” (47 Muhammed/25-26)

Allah razi olsun akhi mashaAllah guzel bir konu...

Allah sizden´de razi olsun kardesim .Allah sizleri peygambere komsu eylesin insAllah.
 
Üst Ana Sayfa Alt