A
Çevrimdışı
Hariciler hakkında gelen bazı hadisler
Cabir (ra) dan Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: ''Kuran okurlar ama okudukları boğazlarından geçmez. Okun avdan geçerek çıktığı gibi Kuran’dan (dinden) çıkarlar.'' (Buhari-Muslim-ibn mace-Ahmed)
Ebu Said el-Hudri (ra) dan Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: ''Şüphesiz bunun soyundan öyle bir topluluk çıkar ki, Kuran okurlar ama okudukları boğazlarından geçmez. Bunlar putçuları bırakıpta ehli İslam’ı öldürürler. Okun avı delip çıktığı gibi İslam’dan çıkarlar. Eğer o topluluğa erişirsem semud kavminin toptan silindiği gibi onları da toptan silip öldüreceğim.”
Başka bir rivayette (sahabelere hitap ederek)şöyle buyurdu: “Biriniz onların namazı yanında kendi namazını, onların oruçları yanında kendi orucunu küçük görür. Okun avı delip çıktığı gibi İslam’dan çıkarlar. Okun demir kısmına bakılır ondan bir şey bulunmaz. Sonra okun giriş kısmına bakılır onda bir şey bulunmaz. Sonra okun ağaç kısmına bakılır onda bir şey bulunmaz, sonra okun tüylü kısmına bakılır ondada bir şey bulunmaz. Hâlbuki ok avın karnını delip geçmiştir.” (Buhari-Muslim-Nesai-Ebu Davud)
Başka bir rivayette ''Ümmetimin içerisinde ve insanların tefrikaya düştükleri zaman ortaya çıkacak olanlar....Bunlar halkın en şerlilerindendir''
Ali(ra)dan Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
“Ahir zamanda yaşları küçük, düşünceleri değersiz ve aşağı bir toplum ortaya çıkar. Yaratıkların en hayırlısının sözünü söylerler... Onlarla karşılaşırsanız onları öldürünüz. Çünkü onların öldürülmesi kıyamet günü onları öldüren için Allah katında sevap olur.
Başka bir rivayette ise''Onlarla savaşan ordu, Peygamberlerin (sav) dilinde kendileri için ne gibi güzel vaat verildiğini bilseydi, artık başka amel işlemeyi bırakır buna güvenirdi.
Ebu Zer (ra)dan Rasulullah (sav) şöyle buyurdu : ''....dinden çıkacaklardır. Sonra dine geri dönmezler. Bunlar halkın ve mahlûkatın en şerlileridirler. (Muslim- ibn Mace-Darimi-Ahmed)
İbn Ebi Evfa (ra)dan Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
''Hariciler cehennemin köpekleridirler."(ibn Mace ravileri güvenilir kimselerdir. Ancak el-Ameş ile sahabe arasında kopuklu vardır der)
Haricilerin Bazı Özellikleri:
Şeyh Makdisi; haricilerden bahsederek onların sıfatlarını anlattı. Biz ise bunu özetleyerek aktarıyoruz….
-Müslümanları tekfir etmek konusunda taşkın ve cesurdurlar. İbn Ömer bunlar için şöyle der:
‘Bunlar insanların en şerlileridir. Kafirler hakkında inen ayetleri almış ve Müslümanlara uygulamışlardır.’
(Buhari muallak olarak ‘İnkarcıların ve Haricilerin öldürülmesi’ babında)
-Tekfir ettiklerinin canlarını mallarını ve namuslarını da helal görürüler. Muhaliflerini öldürür, mallarını ganimet olarak alır ve kadınlarını esir edinirler. Bu ise Rasulullah (sav) in onlar için söylediği ‘Putperestleri bırakır Müslümanlarla savaşırlar.’ Sözünün doğruluğunu gösterir.
- Müslümanların en hayırlılarına karşı pervasızlıkları, haksızlıkları ve taşkınlıkları, ispat edemeden ve sadece kötü zan ile insanların hatalarını bayraklaştırmaları da temel niteliklerinden. Onların bu durumu ne kadar kibirli olduklarını, nefislerine uyduklarını, Müslümanları nasıl hor gördüklerini ve onlara nasıl tepeden baktıklarını gösterir.
-Şeri delilleri almadan, Şarinin ondan maksadını kavramadan ve nassların neye delalet ettiğini bilmeden hüküm vermeleridir. Anlayışları bozuktur. Nitekim Rasulullah (sav) onları ‘akılca kıt’ (Muslim’in rivayet ettiği hadisten bir bölümdür.) diye nitelemiştir. Sünnetin, kuranı açıklamasından kendilerini mahrum bıraktıkları için bocalamışlar, meselelerde birbirlerini tekfir etmişler, sonra tövbe etmişler ancak daha sonra yaptıkları bu tövbenin de hata olduğunu söylemişlerdir. Bütün bunlar delillendirme yöntemini bilmedikleri ve kavrayışlarını yetersizliği sebebiyle olmuştur.
- Şeri ahkamda katı tutum tutunmaları, Allah Tealanın Müslümanlar için tanıdığı kolaylığı tanımamaları ve ümmetin işini zorlaştırmaları da onların vasıflarındandır.
-Müteşabih ayetlere uyarlar ve muhkem olan ayetleri ölçü almazlar. Taberi, Tahzibu’l-Asar’da , ibn Hacer’in sahih olduğunu belirttiği bir senet ile hariciler hakkında ibn Abbas (ra) tan şöyle rivayet eder:
‘’Kur'anın muhkemlerine iman ederler ancak müteşabihleri ile helak olurlar ‘’ (Fethu’l Bari ‘Mürtetlere istitabenin uygulanması’ babında )
- Batıl görüşlerini yaldızlarlar ve ona hak süsü verirler. Bu nedenle ciddi bilgisi veya derin basireti olmayan kişiler onlara kanar ve peşlerinden giderler. (30 Risale s.405-409)
Müslümanları tekfir eden haricilerin hükmü
İbn Kudame(rh) şöyle diyor: ''Günah nedeniyle tekfir eden; Hz.Osman, Hz.Ali, Hz.Talha, Hz.Zubeyri (r.anhum) ve sahabelerin çoğunu tekfir eden ve kendileriyle beraber olanların dışında Müslümanların kanlarını ve mallarını helal kılan hariciler ashabımızda muteahhir (sonra gelen) fakihlerin sözünün zahirine göre bağilerdir. Onların hükmü bağilerin hükmü gibidir. Bu söz Ebu Hanife, Şafii ve fakihlerin cumhurunun sözüdür.
Hadis ehlinin çoğu ve Malik; Hariciler istitabe edilir derler. Tövbe etmedikleri zaman kâfir oldukları için değil, fasit oldukları ve ifsat ettikleri için öldürülürler.
….Hadis ehlinden bir taife haricilerin mürted, kâfir olduklarını söylerler. Onların hükmü mürtetlerin hükmü gibidir derler. Kanları ve malları helal kılınır. Bir yere sığınıp güç sahibi oldukları zaman sair kâfirler gibi harb ehli olurlar ve imamın elinde oldukları zaman mürtetlerin istitabe edildikleri gibi istitabe edilirler. Tövbe etmedikleri zaman öldürülürler ve onların malları fey olur.
(Ganimet: savaştıktan sonra kafir mallarıdır, Fey ise; savaş olmadan Müslüman gücü ve korkusu ile kazanılan mallardır..)
Müslüman varisleri onlarda miras almaz....(delillerini zikrettikten sonra)
.....Fakihlerin çoğu haricilerin kafir olmadıkları ve baği olmadıkları görüşündedirler.
ibn Munzir: Şöyle der:Haricileri tekfir edip onları mürtet ilan etme konusunda hadis ehline muvafık bir kimseyi bilmiyorum. İnşallah sahih olan görüş şudur ki: Hariciler savaşa başlamasalar da onların öldürülmesi caizdir. Çünkü Peygamber (sav) Onları öldürmeyi emretti ve onları öldürene sevap vaat etti. (el-Muğni c.14 s.58 ve sonrası)
Fethu'l Mulhim kitabından alıntılar:
Hafız ibni hacer şöyle der: Hadisten anlaşılıyor ki haricilerle savaşmak ve onları öldürmek ancak onları hakka dönmeye davet ve onların mazeretlerini iptal etmek suretiyle onlara hüccet ikame edildikten sonra caiz olur. Buhari, ayeti başlığında yazmasıyla buna işaret etmiştir. Aynı zamanda hadis, haricileri tekfir edenlerin delillerindendir. Bu görüş Buhari’nin yaptığının gereğidir.
Çünkü onları mulhidlerle (kâfirlerle) beraber zikretmiştir. Sonra onlardan tevil sahiplerini bir başlıkla ayırmıştır.
El Kadı Ebu Bekir İbn'ul Arabî (rh) Tirmizinin şerhinde şöyle der:
Sahih olan görüş kâfir olmalarıdır. Çünkü Rasulullah (sav) onlar hakkında şöyle buyurdu:
'' İslam’dan çıkarlar, Ad kavminin helakı gibi bir helak ile onları öldüreceğim” başka bir lafızda semud kavmi geçer. Bu iki kavimden her biri ancak küfür sebebiyle helak olmuşlardır. Aynı şekilde şu hadis ''İnsanların en şerlileridirler'' bu vasıfla ancak kâfirler vasıflandırılırlar. ''Allah Tealanın en fazla buğz ettiği insanlardır''
Onlara muhalif olanlara küfür ve cehennemde ebedi kalmakla hükmettikleri için bu hükmü kendileri daha çok hak etmektedirler. Müteahhir âlimlerden bu görüşe meyl edenlerden Şeyh Takiyyuddin es- Subki, fetvalarında şöyle der:
''Haricilerin ve Rafızîlerin gulatlarını tekfir edenler, o iki taifenin sahabelerin meşhur zatlarını tekfir etmelerini delil gösterdiler. Çünkü Peygamber (sav) in söz konusu sahabelere yapmış olduğu cennet tanıklığını yalanlamış durumundadırlar. Daha sonra devamla şöyle dedi: O huccet bana göre sahih bir huccettir.
Hafız Keşmiri şöyle der: Hadiste geçen 'dinden marik' kelimesine gelince Hafız ibn Hacer (rh) bu kelimenin evveli manasının mürtet olduğunu söyledi ve hadislerden bu tefsirine şahitler nakletti. Bu isim yani dinden ve İslam’dan 'marık'lık meşhur hadislerde haricilerin hakkında gelen isimdir. Dolayısıyla onların hükmü riddet olmuştur.
Kurtubi (rh) el-müfhim kitabında şöyle der: ''Ebu Said hadisinde gelen benzetme haricilerin kâfir olduklarına dair olan görüşü te’yid eder. Zira hadisin zahirinden kastedilen ‘Okun hedeften geçerek ondan (yada yaydan) çıktığı gibi onlarda İslam’dan çıkmışlardır.'
Kadi İyaz eş-Şifa kitabında şöyle der: Ümmetin sapık olduğuna veya sahabelerin tekfir edilmelerine ulaştıracak bir sözü söyleyen her kimsenin kâfir olduğunda şüphe yoktur.
İmam Keşmiri(rh) şöyle der: Hak olan görüş 'marık' kelimesinin imandan küfre daha yakın olmasıdır. Bu konuda bulduğum en açık delil, ibn Macede geçen şu hadistir:
“Ebu Umame diyor ki: Bunlar (hariciler) Müslüman idiler sonra kâfir oldular. Dedim ki: ey Ebu Umame bu söz senin söylediğin bir söz müdür? yoksa işittiğin bir söz müdür?
Dedi ki: Hayır bunu Rasulullah (sav)den duydum.
( Hafız Muhammed bin İbrahim el-yemani isarul hak eserinde bu hadisin isnadına hasen dedi. Tirmizide bu hadisin özetine hasen demiştir. )
İbn Hacer(rh) şöyle der: Sünnet ehlinden usul âlimleri, haricilerin fasık oldukları kelime-i şahadeti telaffuz ettikleri ve İslam’ın rükünlerini yerine getirdikleri için İslam’ın hükmünün üzerlerinde cari (geçerli) olduğu. Ancak fasit bir tevile dayanarak Müslümanları tekfir ettikleri için fasık oldukları ve bu tevil onların kendilerine muhalif olanların kanlarını ve mallarını helal kılmalarına ve onlara küfür ve şirk hükmü ile şahidlik etmelerine onları sürüklediği görüşünü seçmişlerdir.
Hattabi şöyle der: İslam âlimleri haricilerin sapık olmalarına rağmen Müslüman fırkalarından bir fırka olmaları onlarla evlenmek ve onların kestiklerini yemenin caiz olduğu ve İslam’ın aslına tutuldukları sürece kafir olmadıkları konusunda görüş birliği içindedirler.
Kadı İyaz şöyle der: Neredeyse bu mesele en çelişkili meselelerden olmuştur. Fakih Abdulhak imam Ebul Meali’ye bu mesele hakkında soru sormuşlar İmam Ebul Meali ise ümmete bir kâfiri sokmak veya ümmetten bir Müslüman’ı çıkarmak dinde tehlikesinin muazzam bir şey olduğunu beyan ederek cevap vermekten özür dilemiştir.
Devamla Kadı İyaz şöyle der: Bundan önce Kadı Ebu Bekir el-Bakillani de bu konuda durdu ve dedi ki: Bu insanlar küfrü açık bir şekilde işlemediler ancak küfre sürükleyen (ulaştıran) sözleri söylediler.
Kurtubi el-Mufhimde şöyle der: Hadisten dolayı kâfir oldukları görüşü daha kuvvetlidir... Tekfir bahsi tehlikeli bir konudur ve biz selamete eşit bir şey saymıyoruz.
( Fethu'l Mulhim kitabından 5.cilt sayfa153 ve sonrasındakiler özetlenerek aktarılmıştır. Araştırmak isteyenler için orada uzun bir bahis vardır. Müellif (rh) bahsin sonunda haricilerin tevili fasit olduğundan dolayı haricilerin kâfir olduğunu söyleyen görüşü tercih eder.)
Şeyh Ebu Basir şöyle der: Derim ki şüpheler güçlü olduğu kadar ve şeri bir dayanağı olduğu kadar sahibini mazur kılar. Şüphelerin gücü ve dayanağı olduğu kadar sahibini mazur kılar. Şüphelerin gücü ve dayanağı yok olduğu, sahibi kafi şeri hüccet gördüğü zaman ona mazeret kalmaz. Dolayısıyla ilim ehli Hariciler ve benzerlerine küfür hükmü verme konusunda ihtilaf etmişlerdir. Kimisi onların tekfirinde tevakkuf edip onları baği Müslüman saymış kimisi de onları İslam dan çıkaran kafir hükmü vermiştir. Bu ihtilafın sebebi her iki kesimin Haricilerin küfrüne mani olan şüphelere bakış açılarının farklılığıdır.
İbn Teymiyye (rh) (Feteva c.28 s.5185) şöyle diyor:
’ (alimler haricilerin) tekfirinde ihtilaf etmişlerdir. Malik ve Ahmedin mezhebinde 2 görüş vardır. Şafii mezhebinde de onları tekfir etme hususunda ihtilaf vardır. Ahmedin mezhebindeki iki görüşten biri onların baği olduklarıdır. İkincisi ise mürtet kafir olduklarıdır. Dolayısıyla onlarla savaşa başlamamız, onlardan alınan esirleri öldürmemiz ve onlardan kaçanları takip etmemiz caizdir. Onlardan ellerimize esir düşen kimseye mürtet gibi istitabe uygulanır, yoksa öldürülür…’
Sonra şöyle dedi: ‘Hz. Ali(ra) ve diğer imamların hariciler hakkında söylediği sözlerden anlaşılan, hariciler İslam ın aslından dönen mürtetler gibi kafir değillerdir. Bu görüş Ahmet ve diğer imamların kendi sözleri olarak nakledilen görüştür. Buna rağmen onların hükmü Cemel ve Sıffın'da savaşanların hükmü gibi değildir. Bilakis onlar üçüncü bir çeşittir. Bu görüş onların hakkında nakledilen üç görüşün en sahih olanıdır.’
(Ebu Basir) derim ki: Hariciler ve onlar gibilerin sapıklıkları şüphelerinin hacmi çeşidi, güçlülüğü, zayıflığı yönünden birbirine eşit değildir. Yine onların sapıklıkları ve İslam dan uzaklaşmaları derece olarak bir değildir. Dolayısıyla her durumun farklı hükme sahip olması kaçınılmaz bir şeydir. Onlardan her şahsın, kendi şüphelerinin hacmine ve çeşidine, sapıklığının derecesine bağlı olan, farklı hükmü vardır.
Biz genel olarak deriz ki: kişi ister haricilerden ister başkalarından olsun, tekfirin şartları yerine gelip manileri ortadan kalktığı zaman, o kişinin muayyen olarak tekfir edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Dolayısıyla kişinin hakkında tekfirin şartları bulunduğu zaman kişinin haricilere veya başka sapık fırkalara mensup olması tekfir manilerinden biri sayılmaz. (Tekfir Kuralları s.214)
Tekfirin şartlarını ve manilerine bilmeyen avam veya âlimin, muayyenin tekfirine dalmasının imanın şartlarından olması mümkün olmadığı gibi, bu iş değil vacip, caiz dahi değildir...
Şeyh Ebu Basir’e şöyle soruldu:
Soru:Bazıları şöyle diyor: Sadece alimler muayyen bir şahsı tekfir etmeye kalkışabilirler. Onlardan başka hiç kimsenin (muayyen şahsı) tekfir etmesi caiz değildir. Bu söz ne kadar doğrudur.
Cevap: Elhamdulillahi Rabbil Alemin. Bu söz mutlak anlamda söylenirse doğru değildir. Bir yönden doğru bir yönden yanlıştır.
Tekfir edilmesi istenen muayyen kişinin küfrü müteşabih, ihtimalli, şartlara ve manilere bakılması gereken bir küfür olduğu halde, bu söz doğrudur. Çünkü bu tür tekfirin şüphesiz ki ilme içtihada ve takvaya ihtiyacı vardır. Dolayısıyla avam halkın; vasfı ve hali böyle olan kimselerin tekfirine girmelerini tavsiye etmiyoruz, ilim ehline sormaları gerekir.
Tekfir edilmesi istenen muayyen kişinin küfrü, Yahudiler Hıristiyanlar Mecusiler putperestler komünistler ateistler ve İslam’ın ana temellerini yalanlayanların küfrü gibi açık ve net olduğu halde, bu söz (yani sorulan soruyu kast ediyor) yanlıştır. Zira avam olsun alim olsun herkes bu tür kafirleri tekfir etmelidir. Burada tekfir eden kişinin ilim ve içtihat ehlinden olması şart değildir. Bilakis Müslümanların avamlarından her biri bu tür suçlu kafirleri tekfir etmeli ve onlardan beri olmalıdır.
Zira Müslümanların avamı, kafiri-müminden, şirki-tevhitten ayıramadan, şirkten-müşriklerden ve tüm kafir milletlerden bera akidesini nasıl diriltecebilecekler ki??! Malumdur ki küfrü ve kafiri bilmek; küfürden ve kafirlerden beri olmanın gereklerindendir. Dolayısıyla hak ehli ile batıl ehlini ve tevhitle şirki birbirinden ayırmak gerekiyor. Aksi takdirde bir şeyi bilmeyen o şeyi vermeye güç yetiremez.
Soru: Tekfirciler kimlerdir. Müslüman toplumlarında asl olan İslam mıdır? Yoksa küfür müdür?
Cevap: Elhamdulillahi Rabbil Alemin. Bu soru yanlıştır. Belki şöyle demek istedin; tekfirde aşırıya gidenler kimlerdir?
İnsanların arasında yaygın olan ‘tekfirci’ kelimesi Muhammed (sav), Sahabe-i kiram (r.anhum) ve onlara güzellikle tabi olanları da kapsar. Çünkü onlar , Allah’ın küfür hükmünü verdiği, tekfir edilmeyi hak eden kimseleri tekfir ediyorlardı. Ancak tekfir de aşırıya kaçanlar, aşırılığa ve ifrata düşmüşlerdir. Dolayısıyla, zanla ve küfür derecesine ulaşmayan günah ile tekfir etmişlerdir. Böylece mutlak (genel) sözlerinde ve verdikleri hükümlerin çoğunda, ilk haricilerin yoluna muvafık olmuşlardır.
Sormuş olduğun sorunun ikinci kısmına (Müslüman toplumlarında asl olan….) gelince;.. eğer insanları kast ediyorsan, İslam'a muhalif bir fiil izhar etmedikleri sürece, evet onlarda asl olan İslam'dır. Yok eğer o toplumlara egemen olan rejimleri ve kanunları kast ediyorsan, onlar cahili-kafir rejimlerdir.
(Ebu Basir ‘Tekfirin Kuralları’ s.219-230 arası özetlenerek aktarılmıştır.)
Bu konuyu şöyle açıklayabiliriz: genel olarak dinin bütün konularında başta tekfir konuları olmak üzere akidevi konularda fıkhi konularda veya dinin en basit konularında konuşmak ancak ilimden sonra caiz olur.
Bunun için İmam Buhari (rh) şöyle bir başlık atmıştır: ''İlim söz ve amelden önce olmalıdır'' Dolayısıyla taharet meselelerinde dahi ilimsizce konuşmak caiz olmadığı gibi; tekfirin şartlarını ikrah, cehalet, tevil, intifaul kast gibi manilerini bilmeden muayyenin tekfir edilmesinin caiz olmaması daha evladır.
Bu görüş Allah’ın dininde kabul etmiş olduğumuz görüştür. Biz deriz ki her insan akidesini ve dinin emirlerini öğrenmelidir. Aynı şekilde imanı bozup küfre sokan her türlü fiilden sakınmalıdır. Bu söz haktır. Ancak bu söz ile muayyen kişilere iman küfür hükmü vermek arasında ne yakından nede uzaktan hiçbir alakası yoktur...
Bir kişi küfür fiili işleyen bir muayyenin hükmünü bilmesine ihtiyaç duyduğu zaman dinin sair hükümlerini öğrenir gibi bu meseleyi ehliyet sahibi bir ilim adamına sormalıdır yada tekfir konusunun bütün usullerini ve feri konularını öğrenmek zorundadır. Bence böyle bir şey kısa zamanda mümkün değildir. Her kişi içinde mümkün değildir. Çünkü böyle meselelerde hüküm vermek için kişi içtihat mertebesine ulaşmış olmalıdır. Zira bu meseleler dinin en zor en tehlikeli ve en kritik konularındandır. Nice âlimler bu meselenin eşiklerinde durmuşlardır. Bundan dolayı İslam devletinde bu meseleler alimlerin müçtehit olmasını şart koştuğu kadının görevlerindendir.
NOT: insanlar arasında küfrü meşhur olan ve mutevatir bir şekilde İslam’a savaş açtığı, İslam’ın ehline buğz ettiği, küfür eylemleri işlediği ve alimlerin onun hakkında küfür fetvaları verdiği kimseyi avamlarda tekfir edebilir.
Ancak insanların imanını sahih saymak için falanı veya falanı tekfir etmelerini şart koşmak açık bir bidattir. Sarih bir delalettir. Nasıl olmasın ki.Bu sözle amel edenlerin bir selefi yoktur.
Akide konularında konuşan hiçbir alim böyle bir şarttan bahsetmemiştir. İşte şeyhul İslam ibn Teymiyye (rh) şeriatı ilk değiştiren tatarların zamanında yaşamıştır. Tatarlar şeriatı bırakıp Yesakkanunu ile hükmedip dinden çıkmışlardır. Ancak şeyhul İslam ibn Teymiyye(rh) o dönemde yaşayan Müslüman avamların imanlarını sahih saymak için Tatarları tekfir etmelerinin şart olduğunusöylememiştir. Halbuki onların zamanındaki Müslümanların büyük bir kısmı hatta bazı alimler bileTatarları tekfir etmemiş ve Tatarlar kelime-i şahadeti telaffuz ettikleri için onlara Müslüman hükmüverenler dahi olmuştur. Buna rağmen ne ibn Teymiyye (rh) nede o zamanda yaşayan ehli sünnetalimlerinden hiç kimse onları tekfir etmemiştir.
Aynı Hafız ibn Kesir (rh) Şeriatı ilk değiştiren tatarların kafir olduklarında icma nakletmiştir. Ancak onları tekfir etmeyenlerin kafir olduklarını söylememiştir.
Cabir (ra) dan Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: ''Kuran okurlar ama okudukları boğazlarından geçmez. Okun avdan geçerek çıktığı gibi Kuran’dan (dinden) çıkarlar.'' (Buhari-Muslim-ibn mace-Ahmed)
Ebu Said el-Hudri (ra) dan Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: ''Şüphesiz bunun soyundan öyle bir topluluk çıkar ki, Kuran okurlar ama okudukları boğazlarından geçmez. Bunlar putçuları bırakıpta ehli İslam’ı öldürürler. Okun avı delip çıktığı gibi İslam’dan çıkarlar. Eğer o topluluğa erişirsem semud kavminin toptan silindiği gibi onları da toptan silip öldüreceğim.”
Başka bir rivayette (sahabelere hitap ederek)şöyle buyurdu: “Biriniz onların namazı yanında kendi namazını, onların oruçları yanında kendi orucunu küçük görür. Okun avı delip çıktığı gibi İslam’dan çıkarlar. Okun demir kısmına bakılır ondan bir şey bulunmaz. Sonra okun giriş kısmına bakılır onda bir şey bulunmaz. Sonra okun ağaç kısmına bakılır onda bir şey bulunmaz, sonra okun tüylü kısmına bakılır ondada bir şey bulunmaz. Hâlbuki ok avın karnını delip geçmiştir.” (Buhari-Muslim-Nesai-Ebu Davud)
Başka bir rivayette ''Ümmetimin içerisinde ve insanların tefrikaya düştükleri zaman ortaya çıkacak olanlar....Bunlar halkın en şerlilerindendir''
Ali(ra)dan Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
“Ahir zamanda yaşları küçük, düşünceleri değersiz ve aşağı bir toplum ortaya çıkar. Yaratıkların en hayırlısının sözünü söylerler... Onlarla karşılaşırsanız onları öldürünüz. Çünkü onların öldürülmesi kıyamet günü onları öldüren için Allah katında sevap olur.
Başka bir rivayette ise''Onlarla savaşan ordu, Peygamberlerin (sav) dilinde kendileri için ne gibi güzel vaat verildiğini bilseydi, artık başka amel işlemeyi bırakır buna güvenirdi.
Ebu Zer (ra)dan Rasulullah (sav) şöyle buyurdu : ''....dinden çıkacaklardır. Sonra dine geri dönmezler. Bunlar halkın ve mahlûkatın en şerlileridirler. (Muslim- ibn Mace-Darimi-Ahmed)
İbn Ebi Evfa (ra)dan Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
''Hariciler cehennemin köpekleridirler."(ibn Mace ravileri güvenilir kimselerdir. Ancak el-Ameş ile sahabe arasında kopuklu vardır der)
Haricilerin Bazı Özellikleri:
Şeyh Makdisi; haricilerden bahsederek onların sıfatlarını anlattı. Biz ise bunu özetleyerek aktarıyoruz….
-Müslümanları tekfir etmek konusunda taşkın ve cesurdurlar. İbn Ömer bunlar için şöyle der:
‘Bunlar insanların en şerlileridir. Kafirler hakkında inen ayetleri almış ve Müslümanlara uygulamışlardır.’
(Buhari muallak olarak ‘İnkarcıların ve Haricilerin öldürülmesi’ babında)
-Tekfir ettiklerinin canlarını mallarını ve namuslarını da helal görürüler. Muhaliflerini öldürür, mallarını ganimet olarak alır ve kadınlarını esir edinirler. Bu ise Rasulullah (sav) in onlar için söylediği ‘Putperestleri bırakır Müslümanlarla savaşırlar.’ Sözünün doğruluğunu gösterir.
- Müslümanların en hayırlılarına karşı pervasızlıkları, haksızlıkları ve taşkınlıkları, ispat edemeden ve sadece kötü zan ile insanların hatalarını bayraklaştırmaları da temel niteliklerinden. Onların bu durumu ne kadar kibirli olduklarını, nefislerine uyduklarını, Müslümanları nasıl hor gördüklerini ve onlara nasıl tepeden baktıklarını gösterir.
-Şeri delilleri almadan, Şarinin ondan maksadını kavramadan ve nassların neye delalet ettiğini bilmeden hüküm vermeleridir. Anlayışları bozuktur. Nitekim Rasulullah (sav) onları ‘akılca kıt’ (Muslim’in rivayet ettiği hadisten bir bölümdür.) diye nitelemiştir. Sünnetin, kuranı açıklamasından kendilerini mahrum bıraktıkları için bocalamışlar, meselelerde birbirlerini tekfir etmişler, sonra tövbe etmişler ancak daha sonra yaptıkları bu tövbenin de hata olduğunu söylemişlerdir. Bütün bunlar delillendirme yöntemini bilmedikleri ve kavrayışlarını yetersizliği sebebiyle olmuştur.
- Şeri ahkamda katı tutum tutunmaları, Allah Tealanın Müslümanlar için tanıdığı kolaylığı tanımamaları ve ümmetin işini zorlaştırmaları da onların vasıflarındandır.
-Müteşabih ayetlere uyarlar ve muhkem olan ayetleri ölçü almazlar. Taberi, Tahzibu’l-Asar’da , ibn Hacer’in sahih olduğunu belirttiği bir senet ile hariciler hakkında ibn Abbas (ra) tan şöyle rivayet eder:
‘’Kur'anın muhkemlerine iman ederler ancak müteşabihleri ile helak olurlar ‘’ (Fethu’l Bari ‘Mürtetlere istitabenin uygulanması’ babında )
- Batıl görüşlerini yaldızlarlar ve ona hak süsü verirler. Bu nedenle ciddi bilgisi veya derin basireti olmayan kişiler onlara kanar ve peşlerinden giderler. (30 Risale s.405-409)
Müslümanları tekfir eden haricilerin hükmü
İbn Kudame(rh) şöyle diyor: ''Günah nedeniyle tekfir eden; Hz.Osman, Hz.Ali, Hz.Talha, Hz.Zubeyri (r.anhum) ve sahabelerin çoğunu tekfir eden ve kendileriyle beraber olanların dışında Müslümanların kanlarını ve mallarını helal kılan hariciler ashabımızda muteahhir (sonra gelen) fakihlerin sözünün zahirine göre bağilerdir. Onların hükmü bağilerin hükmü gibidir. Bu söz Ebu Hanife, Şafii ve fakihlerin cumhurunun sözüdür.
Hadis ehlinin çoğu ve Malik; Hariciler istitabe edilir derler. Tövbe etmedikleri zaman kâfir oldukları için değil, fasit oldukları ve ifsat ettikleri için öldürülürler.
….Hadis ehlinden bir taife haricilerin mürted, kâfir olduklarını söylerler. Onların hükmü mürtetlerin hükmü gibidir derler. Kanları ve malları helal kılınır. Bir yere sığınıp güç sahibi oldukları zaman sair kâfirler gibi harb ehli olurlar ve imamın elinde oldukları zaman mürtetlerin istitabe edildikleri gibi istitabe edilirler. Tövbe etmedikleri zaman öldürülürler ve onların malları fey olur.
(Ganimet: savaştıktan sonra kafir mallarıdır, Fey ise; savaş olmadan Müslüman gücü ve korkusu ile kazanılan mallardır..)
Müslüman varisleri onlarda miras almaz....(delillerini zikrettikten sonra)
.....Fakihlerin çoğu haricilerin kafir olmadıkları ve baği olmadıkları görüşündedirler.
ibn Munzir: Şöyle der:Haricileri tekfir edip onları mürtet ilan etme konusunda hadis ehline muvafık bir kimseyi bilmiyorum. İnşallah sahih olan görüş şudur ki: Hariciler savaşa başlamasalar da onların öldürülmesi caizdir. Çünkü Peygamber (sav) Onları öldürmeyi emretti ve onları öldürene sevap vaat etti. (el-Muğni c.14 s.58 ve sonrası)
Fethu'l Mulhim kitabından alıntılar:
Hafız ibni hacer şöyle der: Hadisten anlaşılıyor ki haricilerle savaşmak ve onları öldürmek ancak onları hakka dönmeye davet ve onların mazeretlerini iptal etmek suretiyle onlara hüccet ikame edildikten sonra caiz olur. Buhari, ayeti başlığında yazmasıyla buna işaret etmiştir. Aynı zamanda hadis, haricileri tekfir edenlerin delillerindendir. Bu görüş Buhari’nin yaptığının gereğidir.
Çünkü onları mulhidlerle (kâfirlerle) beraber zikretmiştir. Sonra onlardan tevil sahiplerini bir başlıkla ayırmıştır.
El Kadı Ebu Bekir İbn'ul Arabî (rh) Tirmizinin şerhinde şöyle der:
Sahih olan görüş kâfir olmalarıdır. Çünkü Rasulullah (sav) onlar hakkında şöyle buyurdu:
'' İslam’dan çıkarlar, Ad kavminin helakı gibi bir helak ile onları öldüreceğim” başka bir lafızda semud kavmi geçer. Bu iki kavimden her biri ancak küfür sebebiyle helak olmuşlardır. Aynı şekilde şu hadis ''İnsanların en şerlileridirler'' bu vasıfla ancak kâfirler vasıflandırılırlar. ''Allah Tealanın en fazla buğz ettiği insanlardır''
Onlara muhalif olanlara küfür ve cehennemde ebedi kalmakla hükmettikleri için bu hükmü kendileri daha çok hak etmektedirler. Müteahhir âlimlerden bu görüşe meyl edenlerden Şeyh Takiyyuddin es- Subki, fetvalarında şöyle der:
''Haricilerin ve Rafızîlerin gulatlarını tekfir edenler, o iki taifenin sahabelerin meşhur zatlarını tekfir etmelerini delil gösterdiler. Çünkü Peygamber (sav) in söz konusu sahabelere yapmış olduğu cennet tanıklığını yalanlamış durumundadırlar. Daha sonra devamla şöyle dedi: O huccet bana göre sahih bir huccettir.
Hafız Keşmiri şöyle der: Hadiste geçen 'dinden marik' kelimesine gelince Hafız ibn Hacer (rh) bu kelimenin evveli manasının mürtet olduğunu söyledi ve hadislerden bu tefsirine şahitler nakletti. Bu isim yani dinden ve İslam’dan 'marık'lık meşhur hadislerde haricilerin hakkında gelen isimdir. Dolayısıyla onların hükmü riddet olmuştur.
Kurtubi (rh) el-müfhim kitabında şöyle der: ''Ebu Said hadisinde gelen benzetme haricilerin kâfir olduklarına dair olan görüşü te’yid eder. Zira hadisin zahirinden kastedilen ‘Okun hedeften geçerek ondan (yada yaydan) çıktığı gibi onlarda İslam’dan çıkmışlardır.'
Kadi İyaz eş-Şifa kitabında şöyle der: Ümmetin sapık olduğuna veya sahabelerin tekfir edilmelerine ulaştıracak bir sözü söyleyen her kimsenin kâfir olduğunda şüphe yoktur.
İmam Keşmiri(rh) şöyle der: Hak olan görüş 'marık' kelimesinin imandan küfre daha yakın olmasıdır. Bu konuda bulduğum en açık delil, ibn Macede geçen şu hadistir:
“Ebu Umame diyor ki: Bunlar (hariciler) Müslüman idiler sonra kâfir oldular. Dedim ki: ey Ebu Umame bu söz senin söylediğin bir söz müdür? yoksa işittiğin bir söz müdür?
Dedi ki: Hayır bunu Rasulullah (sav)den duydum.
( Hafız Muhammed bin İbrahim el-yemani isarul hak eserinde bu hadisin isnadına hasen dedi. Tirmizide bu hadisin özetine hasen demiştir. )
İbn Hacer(rh) şöyle der: Sünnet ehlinden usul âlimleri, haricilerin fasık oldukları kelime-i şahadeti telaffuz ettikleri ve İslam’ın rükünlerini yerine getirdikleri için İslam’ın hükmünün üzerlerinde cari (geçerli) olduğu. Ancak fasit bir tevile dayanarak Müslümanları tekfir ettikleri için fasık oldukları ve bu tevil onların kendilerine muhalif olanların kanlarını ve mallarını helal kılmalarına ve onlara küfür ve şirk hükmü ile şahidlik etmelerine onları sürüklediği görüşünü seçmişlerdir.
Hattabi şöyle der: İslam âlimleri haricilerin sapık olmalarına rağmen Müslüman fırkalarından bir fırka olmaları onlarla evlenmek ve onların kestiklerini yemenin caiz olduğu ve İslam’ın aslına tutuldukları sürece kafir olmadıkları konusunda görüş birliği içindedirler.
Kadı İyaz şöyle der: Neredeyse bu mesele en çelişkili meselelerden olmuştur. Fakih Abdulhak imam Ebul Meali’ye bu mesele hakkında soru sormuşlar İmam Ebul Meali ise ümmete bir kâfiri sokmak veya ümmetten bir Müslüman’ı çıkarmak dinde tehlikesinin muazzam bir şey olduğunu beyan ederek cevap vermekten özür dilemiştir.
Devamla Kadı İyaz şöyle der: Bundan önce Kadı Ebu Bekir el-Bakillani de bu konuda durdu ve dedi ki: Bu insanlar küfrü açık bir şekilde işlemediler ancak küfre sürükleyen (ulaştıran) sözleri söylediler.
Kurtubi el-Mufhimde şöyle der: Hadisten dolayı kâfir oldukları görüşü daha kuvvetlidir... Tekfir bahsi tehlikeli bir konudur ve biz selamete eşit bir şey saymıyoruz.
( Fethu'l Mulhim kitabından 5.cilt sayfa153 ve sonrasındakiler özetlenerek aktarılmıştır. Araştırmak isteyenler için orada uzun bir bahis vardır. Müellif (rh) bahsin sonunda haricilerin tevili fasit olduğundan dolayı haricilerin kâfir olduğunu söyleyen görüşü tercih eder.)
Şeyh Ebu Basir şöyle der: Derim ki şüpheler güçlü olduğu kadar ve şeri bir dayanağı olduğu kadar sahibini mazur kılar. Şüphelerin gücü ve dayanağı olduğu kadar sahibini mazur kılar. Şüphelerin gücü ve dayanağı yok olduğu, sahibi kafi şeri hüccet gördüğü zaman ona mazeret kalmaz. Dolayısıyla ilim ehli Hariciler ve benzerlerine küfür hükmü verme konusunda ihtilaf etmişlerdir. Kimisi onların tekfirinde tevakkuf edip onları baği Müslüman saymış kimisi de onları İslam dan çıkaran kafir hükmü vermiştir. Bu ihtilafın sebebi her iki kesimin Haricilerin küfrüne mani olan şüphelere bakış açılarının farklılığıdır.
İbn Teymiyye (rh) (Feteva c.28 s.5185) şöyle diyor:
’ (alimler haricilerin) tekfirinde ihtilaf etmişlerdir. Malik ve Ahmedin mezhebinde 2 görüş vardır. Şafii mezhebinde de onları tekfir etme hususunda ihtilaf vardır. Ahmedin mezhebindeki iki görüşten biri onların baği olduklarıdır. İkincisi ise mürtet kafir olduklarıdır. Dolayısıyla onlarla savaşa başlamamız, onlardan alınan esirleri öldürmemiz ve onlardan kaçanları takip etmemiz caizdir. Onlardan ellerimize esir düşen kimseye mürtet gibi istitabe uygulanır, yoksa öldürülür…’
Sonra şöyle dedi: ‘Hz. Ali(ra) ve diğer imamların hariciler hakkında söylediği sözlerden anlaşılan, hariciler İslam ın aslından dönen mürtetler gibi kafir değillerdir. Bu görüş Ahmet ve diğer imamların kendi sözleri olarak nakledilen görüştür. Buna rağmen onların hükmü Cemel ve Sıffın'da savaşanların hükmü gibi değildir. Bilakis onlar üçüncü bir çeşittir. Bu görüş onların hakkında nakledilen üç görüşün en sahih olanıdır.’
(Ebu Basir) derim ki: Hariciler ve onlar gibilerin sapıklıkları şüphelerinin hacmi çeşidi, güçlülüğü, zayıflığı yönünden birbirine eşit değildir. Yine onların sapıklıkları ve İslam dan uzaklaşmaları derece olarak bir değildir. Dolayısıyla her durumun farklı hükme sahip olması kaçınılmaz bir şeydir. Onlardan her şahsın, kendi şüphelerinin hacmine ve çeşidine, sapıklığının derecesine bağlı olan, farklı hükmü vardır.
Biz genel olarak deriz ki: kişi ister haricilerden ister başkalarından olsun, tekfirin şartları yerine gelip manileri ortadan kalktığı zaman, o kişinin muayyen olarak tekfir edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Dolayısıyla kişinin hakkında tekfirin şartları bulunduğu zaman kişinin haricilere veya başka sapık fırkalara mensup olması tekfir manilerinden biri sayılmaz. (Tekfir Kuralları s.214)
Tekfirin şartlarını ve manilerine bilmeyen avam veya âlimin, muayyenin tekfirine dalmasının imanın şartlarından olması mümkün olmadığı gibi, bu iş değil vacip, caiz dahi değildir...
Şeyh Ebu Basir’e şöyle soruldu:
Soru:Bazıları şöyle diyor: Sadece alimler muayyen bir şahsı tekfir etmeye kalkışabilirler. Onlardan başka hiç kimsenin (muayyen şahsı) tekfir etmesi caiz değildir. Bu söz ne kadar doğrudur.
Cevap: Elhamdulillahi Rabbil Alemin. Bu söz mutlak anlamda söylenirse doğru değildir. Bir yönden doğru bir yönden yanlıştır.
Tekfir edilmesi istenen muayyen kişinin küfrü müteşabih, ihtimalli, şartlara ve manilere bakılması gereken bir küfür olduğu halde, bu söz doğrudur. Çünkü bu tür tekfirin şüphesiz ki ilme içtihada ve takvaya ihtiyacı vardır. Dolayısıyla avam halkın; vasfı ve hali böyle olan kimselerin tekfirine girmelerini tavsiye etmiyoruz, ilim ehline sormaları gerekir.
Tekfir edilmesi istenen muayyen kişinin küfrü, Yahudiler Hıristiyanlar Mecusiler putperestler komünistler ateistler ve İslam’ın ana temellerini yalanlayanların küfrü gibi açık ve net olduğu halde, bu söz (yani sorulan soruyu kast ediyor) yanlıştır. Zira avam olsun alim olsun herkes bu tür kafirleri tekfir etmelidir. Burada tekfir eden kişinin ilim ve içtihat ehlinden olması şart değildir. Bilakis Müslümanların avamlarından her biri bu tür suçlu kafirleri tekfir etmeli ve onlardan beri olmalıdır.
Zira Müslümanların avamı, kafiri-müminden, şirki-tevhitten ayıramadan, şirkten-müşriklerden ve tüm kafir milletlerden bera akidesini nasıl diriltecebilecekler ki??! Malumdur ki küfrü ve kafiri bilmek; küfürden ve kafirlerden beri olmanın gereklerindendir. Dolayısıyla hak ehli ile batıl ehlini ve tevhitle şirki birbirinden ayırmak gerekiyor. Aksi takdirde bir şeyi bilmeyen o şeyi vermeye güç yetiremez.
Soru: Tekfirciler kimlerdir. Müslüman toplumlarında asl olan İslam mıdır? Yoksa küfür müdür?
Cevap: Elhamdulillahi Rabbil Alemin. Bu soru yanlıştır. Belki şöyle demek istedin; tekfirde aşırıya gidenler kimlerdir?
İnsanların arasında yaygın olan ‘tekfirci’ kelimesi Muhammed (sav), Sahabe-i kiram (r.anhum) ve onlara güzellikle tabi olanları da kapsar. Çünkü onlar , Allah’ın küfür hükmünü verdiği, tekfir edilmeyi hak eden kimseleri tekfir ediyorlardı. Ancak tekfir de aşırıya kaçanlar, aşırılığa ve ifrata düşmüşlerdir. Dolayısıyla, zanla ve küfür derecesine ulaşmayan günah ile tekfir etmişlerdir. Böylece mutlak (genel) sözlerinde ve verdikleri hükümlerin çoğunda, ilk haricilerin yoluna muvafık olmuşlardır.
Sormuş olduğun sorunun ikinci kısmına (Müslüman toplumlarında asl olan….) gelince;.. eğer insanları kast ediyorsan, İslam'a muhalif bir fiil izhar etmedikleri sürece, evet onlarda asl olan İslam'dır. Yok eğer o toplumlara egemen olan rejimleri ve kanunları kast ediyorsan, onlar cahili-kafir rejimlerdir.
(Ebu Basir ‘Tekfirin Kuralları’ s.219-230 arası özetlenerek aktarılmıştır.)
Bu konuyu şöyle açıklayabiliriz: genel olarak dinin bütün konularında başta tekfir konuları olmak üzere akidevi konularda fıkhi konularda veya dinin en basit konularında konuşmak ancak ilimden sonra caiz olur.
Bunun için İmam Buhari (rh) şöyle bir başlık atmıştır: ''İlim söz ve amelden önce olmalıdır'' Dolayısıyla taharet meselelerinde dahi ilimsizce konuşmak caiz olmadığı gibi; tekfirin şartlarını ikrah, cehalet, tevil, intifaul kast gibi manilerini bilmeden muayyenin tekfir edilmesinin caiz olmaması daha evladır.
Bu görüş Allah’ın dininde kabul etmiş olduğumuz görüştür. Biz deriz ki her insan akidesini ve dinin emirlerini öğrenmelidir. Aynı şekilde imanı bozup küfre sokan her türlü fiilden sakınmalıdır. Bu söz haktır. Ancak bu söz ile muayyen kişilere iman küfür hükmü vermek arasında ne yakından nede uzaktan hiçbir alakası yoktur...
Bir kişi küfür fiili işleyen bir muayyenin hükmünü bilmesine ihtiyaç duyduğu zaman dinin sair hükümlerini öğrenir gibi bu meseleyi ehliyet sahibi bir ilim adamına sormalıdır yada tekfir konusunun bütün usullerini ve feri konularını öğrenmek zorundadır. Bence böyle bir şey kısa zamanda mümkün değildir. Her kişi içinde mümkün değildir. Çünkü böyle meselelerde hüküm vermek için kişi içtihat mertebesine ulaşmış olmalıdır. Zira bu meseleler dinin en zor en tehlikeli ve en kritik konularındandır. Nice âlimler bu meselenin eşiklerinde durmuşlardır. Bundan dolayı İslam devletinde bu meseleler alimlerin müçtehit olmasını şart koştuğu kadının görevlerindendir.
NOT: insanlar arasında küfrü meşhur olan ve mutevatir bir şekilde İslam’a savaş açtığı, İslam’ın ehline buğz ettiği, küfür eylemleri işlediği ve alimlerin onun hakkında küfür fetvaları verdiği kimseyi avamlarda tekfir edebilir.
Ancak insanların imanını sahih saymak için falanı veya falanı tekfir etmelerini şart koşmak açık bir bidattir. Sarih bir delalettir. Nasıl olmasın ki.Bu sözle amel edenlerin bir selefi yoktur.
Akide konularında konuşan hiçbir alim böyle bir şarttan bahsetmemiştir. İşte şeyhul İslam ibn Teymiyye (rh) şeriatı ilk değiştiren tatarların zamanında yaşamıştır. Tatarlar şeriatı bırakıp Yesakkanunu ile hükmedip dinden çıkmışlardır. Ancak şeyhul İslam ibn Teymiyye(rh) o dönemde yaşayan Müslüman avamların imanlarını sahih saymak için Tatarları tekfir etmelerinin şart olduğunusöylememiştir. Halbuki onların zamanındaki Müslümanların büyük bir kısmı hatta bazı alimler bileTatarları tekfir etmemiş ve Tatarlar kelime-i şahadeti telaffuz ettikleri için onlara Müslüman hükmüverenler dahi olmuştur. Buna rağmen ne ibn Teymiyye (rh) nede o zamanda yaşayan ehli sünnetalimlerinden hiç kimse onları tekfir etmemiştir.
Aynı Hafız ibn Kesir (rh) Şeriatı ilk değiştiren tatarların kafir olduklarında icma nakletmiştir. Ancak onları tekfir etmeyenlerin kafir olduklarını söylememiştir.