HATALI İNANÇ VE İBADETLER
ABDULLAH BİN ABDULAZİZ EL-İDAN
Tercüme ve Dizgi:
Fikri Göncü
İÇİNDEKİLER
Bir: Müslüman için dinin kaynağı.
İki: Amellerin kabulü için gerekli esaslar.
Üç: İslam akıl dinidir.
Dört: Aykırı işlere düşmenin sebepleri.
1. İlim azlığı.
2. Heva ve hevese uymak.
3. Eski ataları ve şeyleri taklit etmek ve onların görüşlerinde taassup etmek.
4. Şer'i delillere teslimiyet göstermemek.
5. Toplumdaki yaygın adetlere uymak.
6. Kur'anı ve sünneti yanlış algılama ve selefin sözlerini bilmeme.
7. Aykırılıkların ve bidatlerin düşmanlar tarafından desteklenmesi.
Beş: Neden aykırılıkları ve bidatleri bırakmalısın.
Altı: Dine aykırılıklara ve oluşan bidatlere örnekler.
1. İnançta meydana gelen aykırılıklar.
2. Temizlikte meydana gelen aykırılıklar.
3. Ezanda meydana gelen aykırılıklar.
4. Namazda meydana gelen aykırılıklar.
5. Cenazelerde ve kabristanda meydana gelen aykırılıklar.
Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adı ile..
GİRİŞ
Allah'a hamd, O'nun Resûlü'ne salat ve selam olsun!
Asrımızda yaşayan müslümanların hallerini şöyle bir düşünecek olursak onların inanç ve amelde düşmüş oldukları acınacak durumu üzülerek müşahede ederiz. Ve belki de müslümanların nasıl bu duruma düştüklerini uzun uzun düşünür, konu ile ilgili kafamızda oluşan sorulara kendimize göre cevaplar bulmaya gayret ederiz. Konu ile ilgili aklımıza takılan sorular aşağı yukarı birbirine yakın sorulardır. Bunlardan bazıları şu sorular olabilir:
İslam düşmanları bütün renk ve ırkları ile neden kudurmuş köpekler gibi müslümanların üzerlerine saldırmaktadırlar?! İslam düşmanları neden her yerde müslümanları katlediyor, onları yurtlarından çıkarıyor, onların vatanlarını istila ediyor, mallarını yağmalıyor ve evlerini başlarına yıkıyorlar!?
Neden müslümanlar psikolojik olarak hezimeti kabul etmiş durumdalar!? Asrımızda müslümanlar bu kadar çokluk olmalarına rağmen neden kendilerini savunmaktan, ülkelerini işgalcilerden temizlemekten acizler!?
Neden günümüz müslümanları örnek alınacak bir şahsiyet olmaktan, yüksek İslam âdab ve ahlakını yansıtan bir ayna olmaktan çok uzaktadır!?
Bu gün neden İslam ülkeleri gerek iktisadi, gerek ekonomik, gerek siyasi, gerek askeri, gerek eğitim ve gerekse hayatın diğer alanlarında dünyanın en geri kalmış ülkeleri durumundadır!?
Müslümanlar arasındaki kardeşlik duyguları neden son derece zayıflamış, aralarındaki sevgi azalmış, kaynaşma ve yardımlaşma ruhu tamamen azalmış durumdadır!?
Buna benzer soruların ardı arkası kesilmez…
Müslümanların, hayatın çeşitli yönleri ile ilgili bu acınacak hallerini düşündüğümüzde bu durumun birtakım sebeplere dayandığını görmekteyiz. Bu sebepleri az bir basirete sahip olan her müslümanın görmesi mümkündür. Aklımıza ilk planda gelen sebeplerden en önemlilerini şöylece sıralamamız mümkündür:
Bir: Müslümanların çoğunluğunun inançları ve ibadetleri konusunda cehalet içinde olmaları, müslümanlardan çoğunluğunun bilgisiz ve ilimsiz bir şekilde sadece atalarını takip edip onları taklit etmeleri.
İki: Müslümanların kalplerindeki imanın zayıf olması ve dinlerinin gerektirdiği ibadetleri doğru bir şekilde tatbik etmemeleri. Hatta günümüzde bazı müslümanlar ne namaz kılmak ve ne de oruç tutmak diye bir dertleri yoktur. Bu söz konusu insanlar sadece isim olarak müslümandırlar ve onların müslüman olduklarına dair bir alamet görmek gerçekten zordur.
Üç: Bazı müslümanların islamın yasakladığı muhalif işleri yapma konusunda ısrarlı bir tutum içinde olmaları.
Dört: Müslümanların çoğunluğunun dünya hayatını aşırı sevmeleri, dünyalık lezzetlerin peşinde koşmaları ve bu lezzetleri yaşamlarının en büyük gayesi olarak görmeye başlamaları.
**** **** **** **** **** ****
İşte bu araştırmamızın konusu bu elem verici durumu tedavi etme yolunda küçük bir gayretin dile dökülüşüdür. Bu çalışmamızda özellikle müslümanların bu korkunç zaaf ve zillete düşmelerinin ana sebebi olarak gördüğümüz isyankâr durum ve tutumların tedavisi için gayret sarfettik. Bu küçük çalışmamın bay-bayan bütün müslümanlara ışık tutmasını ve onları doğruya yöneltmesini diliyoruz. Yine bu gayretimizin gerçek ve sağlam inanca yeniden kavuşmamız yolunda ve bu dünyada yeniden izzetli, şerefli ve onurlu bir yaşama kavuşmamız ve bu şekilde iki dünya saadet ve emniyetine kavuşmamız konusunda faydalı olmasını dilerim.
Başarı Allah'tandır.
Salat ve selam Allah'ın Resûlü'nün ve onu alinin ve ashabının üzerine olsun.
Yazar
12/01/1425 H. (03/03/2004 M.)
BİRİNCİ OLARAK:
İSLAM DİNİNİN KAYNAĞI
Müslüman, inanç ilkelerini, ibadetlerini ve ahlaki kurallarını nereden alır?
Müslümanın iktisadi, toplumsal ve ahlaksal ölçülere ilişkin kanunlar yaparken başvurduğu kaynaklar nelerdir?
Mutlak olarak sözü dinlenilecek, itaat edilecek, emir ve yasak koyma yetkisinde olan makam hangisidir?
Şüphe yok ki her mümin erkek ve kadın için mutlak olarak sözü dinlenecek ve itaat edilecek, yaşamada ve hüküm vermede kaynak alınacak iki kaynak vardır. Bu iki kaynak Allah'ın kitabı ve O'nun Resulünün sünnetidir. Allah'ın Resulü şöyle buyurmaktadır:
(( تَرَكْتُ فِيكُمْ مَا إِنْ تَمَسَّكْتُمْ بِهِ لَنْ تَضِلُّوا بَعْدِي أَبَدًا، كِتَابَ اللهِ وَسُنَّتِي.))
"Sizlere öyle iki şey bıraktım ki bunlara sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. Bu iki şey Allah'ın kitabı ve benim sünnetimdir."[1]
Birinci kaynağın korunmasını Allahu Teâlâ üslenmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"O zikri (Kur'an-ı) biz indirdik ve biz onun koruyucusuyuz."[2]
İkinci kaynak olan sünnete gelince; ilk asırlarda yaşayan alimler bütün hadisleri kayda alarak sıhhatli olanları, zayıf ve uydurma olanlarından ayrıştırmışlar ve bu şekilde sünneti muhafaza altına almışlardır. Bu konuda bir çok alim görev üslenerek büyük gayretler sarfetmişlerdir. Bu konuda görev üslenen alimlerden Buhâri, Müslim, Ahmed, Tirmizi, Nesâi gibi alimler onların en önemlileridir. Allah hepsinden razı olsun!
Bize düşen bu iki kaynağa sımsıkı sarılarak bu ikisinde yer alan emir, yasak, kanun ve hükümleri yerine getirmektir.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz."[3]
Allahu Teâlâ diğer bir ayette şöyle buyurmaktadır:
"De ki: Şayet Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın. Şüphesiz ki Allah çok merhametlidir ve bağışlamayıcıdır."[4]
Bu iki kaynak haricinden gelen her türlü söz, hüküm ve görüşleri, bu iki kaynağa uyarsa kabul eder ve şayet uymazsa ret ederiz. İmam Ahmed şöyle diyor: "Herkesin görüşü alınabilir veya ret edilir ancak (Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kabrini göstererek) şu kabirde yatan hariç."
Bu konuda önemle beyan etmemiz gereken konu hükümlerin kabulünün veya reddinin veya doğrusunu yanlışından ayrıştırılması yetkisinin dini ve onun kanunlarını iyi bilen basiretli alimlerde olduğu gerçeğidir. Sıradan kişilere gelince; onlar etraflarında bulunan ilmine güvendikleri, amelini salih buldukları, emanet sahibi, ihlaslı alimlerin görüşlerini ve verdikleri hükümleri alırlar. Şayet bu sıfatlarda etraflarında alim yoksa belde veya ülkeleri dışında bu sıfatlara haiz alimlerin verdikleri fetva ve hükümleri alabilirler. Zira ilim sınır tanımaz. İlim yağmur gibidir. Yağmur yağdığında sınır tanımadan bütün toprakların susuzluğunu zaman ve mekan tanımadan giderir. İslam alimleri de zaman ve mekan tanımama ve fayda verme konusunda tıpkı yağmura benzerler.
ABDULLAH BİN ABDULAZİZ EL-İDAN
Tercüme ve Dizgi:
Fikri Göncü
İÇİNDEKİLER
Bir: Müslüman için dinin kaynağı.
İki: Amellerin kabulü için gerekli esaslar.
Üç: İslam akıl dinidir.
Dört: Aykırı işlere düşmenin sebepleri.
1. İlim azlığı.
2. Heva ve hevese uymak.
3. Eski ataları ve şeyleri taklit etmek ve onların görüşlerinde taassup etmek.
4. Şer'i delillere teslimiyet göstermemek.
5. Toplumdaki yaygın adetlere uymak.
6. Kur'anı ve sünneti yanlış algılama ve selefin sözlerini bilmeme.
7. Aykırılıkların ve bidatlerin düşmanlar tarafından desteklenmesi.
Beş: Neden aykırılıkları ve bidatleri bırakmalısın.
Altı: Dine aykırılıklara ve oluşan bidatlere örnekler.
1. İnançta meydana gelen aykırılıklar.
2. Temizlikte meydana gelen aykırılıklar.
3. Ezanda meydana gelen aykırılıklar.
4. Namazda meydana gelen aykırılıklar.
5. Cenazelerde ve kabristanda meydana gelen aykırılıklar.
Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adı ile..
GİRİŞ
Allah'a hamd, O'nun Resûlü'ne salat ve selam olsun!
Asrımızda yaşayan müslümanların hallerini şöyle bir düşünecek olursak onların inanç ve amelde düşmüş oldukları acınacak durumu üzülerek müşahede ederiz. Ve belki de müslümanların nasıl bu duruma düştüklerini uzun uzun düşünür, konu ile ilgili kafamızda oluşan sorulara kendimize göre cevaplar bulmaya gayret ederiz. Konu ile ilgili aklımıza takılan sorular aşağı yukarı birbirine yakın sorulardır. Bunlardan bazıları şu sorular olabilir:
İslam düşmanları bütün renk ve ırkları ile neden kudurmuş köpekler gibi müslümanların üzerlerine saldırmaktadırlar?! İslam düşmanları neden her yerde müslümanları katlediyor, onları yurtlarından çıkarıyor, onların vatanlarını istila ediyor, mallarını yağmalıyor ve evlerini başlarına yıkıyorlar!?
Neden müslümanlar psikolojik olarak hezimeti kabul etmiş durumdalar!? Asrımızda müslümanlar bu kadar çokluk olmalarına rağmen neden kendilerini savunmaktan, ülkelerini işgalcilerden temizlemekten acizler!?
Neden günümüz müslümanları örnek alınacak bir şahsiyet olmaktan, yüksek İslam âdab ve ahlakını yansıtan bir ayna olmaktan çok uzaktadır!?
Bu gün neden İslam ülkeleri gerek iktisadi, gerek ekonomik, gerek siyasi, gerek askeri, gerek eğitim ve gerekse hayatın diğer alanlarında dünyanın en geri kalmış ülkeleri durumundadır!?
Müslümanlar arasındaki kardeşlik duyguları neden son derece zayıflamış, aralarındaki sevgi azalmış, kaynaşma ve yardımlaşma ruhu tamamen azalmış durumdadır!?
Buna benzer soruların ardı arkası kesilmez…
Müslümanların, hayatın çeşitli yönleri ile ilgili bu acınacak hallerini düşündüğümüzde bu durumun birtakım sebeplere dayandığını görmekteyiz. Bu sebepleri az bir basirete sahip olan her müslümanın görmesi mümkündür. Aklımıza ilk planda gelen sebeplerden en önemlilerini şöylece sıralamamız mümkündür:
Bir: Müslümanların çoğunluğunun inançları ve ibadetleri konusunda cehalet içinde olmaları, müslümanlardan çoğunluğunun bilgisiz ve ilimsiz bir şekilde sadece atalarını takip edip onları taklit etmeleri.
İki: Müslümanların kalplerindeki imanın zayıf olması ve dinlerinin gerektirdiği ibadetleri doğru bir şekilde tatbik etmemeleri. Hatta günümüzde bazı müslümanlar ne namaz kılmak ve ne de oruç tutmak diye bir dertleri yoktur. Bu söz konusu insanlar sadece isim olarak müslümandırlar ve onların müslüman olduklarına dair bir alamet görmek gerçekten zordur.
Üç: Bazı müslümanların islamın yasakladığı muhalif işleri yapma konusunda ısrarlı bir tutum içinde olmaları.
Dört: Müslümanların çoğunluğunun dünya hayatını aşırı sevmeleri, dünyalık lezzetlerin peşinde koşmaları ve bu lezzetleri yaşamlarının en büyük gayesi olarak görmeye başlamaları.
**** **** **** **** **** ****
İşte bu araştırmamızın konusu bu elem verici durumu tedavi etme yolunda küçük bir gayretin dile dökülüşüdür. Bu çalışmamızda özellikle müslümanların bu korkunç zaaf ve zillete düşmelerinin ana sebebi olarak gördüğümüz isyankâr durum ve tutumların tedavisi için gayret sarfettik. Bu küçük çalışmamın bay-bayan bütün müslümanlara ışık tutmasını ve onları doğruya yöneltmesini diliyoruz. Yine bu gayretimizin gerçek ve sağlam inanca yeniden kavuşmamız yolunda ve bu dünyada yeniden izzetli, şerefli ve onurlu bir yaşama kavuşmamız ve bu şekilde iki dünya saadet ve emniyetine kavuşmamız konusunda faydalı olmasını dilerim.
Başarı Allah'tandır.
Salat ve selam Allah'ın Resûlü'nün ve onu alinin ve ashabının üzerine olsun.
Yazar
12/01/1425 H. (03/03/2004 M.)
BİRİNCİ OLARAK:
İSLAM DİNİNİN KAYNAĞI
Müslüman, inanç ilkelerini, ibadetlerini ve ahlaki kurallarını nereden alır?
Müslümanın iktisadi, toplumsal ve ahlaksal ölçülere ilişkin kanunlar yaparken başvurduğu kaynaklar nelerdir?
Mutlak olarak sözü dinlenilecek, itaat edilecek, emir ve yasak koyma yetkisinde olan makam hangisidir?
Şüphe yok ki her mümin erkek ve kadın için mutlak olarak sözü dinlenecek ve itaat edilecek, yaşamada ve hüküm vermede kaynak alınacak iki kaynak vardır. Bu iki kaynak Allah'ın kitabı ve O'nun Resulünün sünnetidir. Allah'ın Resulü şöyle buyurmaktadır:
(( تَرَكْتُ فِيكُمْ مَا إِنْ تَمَسَّكْتُمْ بِهِ لَنْ تَضِلُّوا بَعْدِي أَبَدًا، كِتَابَ اللهِ وَسُنَّتِي.))
"Sizlere öyle iki şey bıraktım ki bunlara sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. Bu iki şey Allah'ın kitabı ve benim sünnetimdir."[1]
Birinci kaynağın korunmasını Allahu Teâlâ üslenmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"O zikri (Kur'an-ı) biz indirdik ve biz onun koruyucusuyuz."[2]
İkinci kaynak olan sünnete gelince; ilk asırlarda yaşayan alimler bütün hadisleri kayda alarak sıhhatli olanları, zayıf ve uydurma olanlarından ayrıştırmışlar ve bu şekilde sünneti muhafaza altına almışlardır. Bu konuda bir çok alim görev üslenerek büyük gayretler sarfetmişlerdir. Bu konuda görev üslenen alimlerden Buhâri, Müslim, Ahmed, Tirmizi, Nesâi gibi alimler onların en önemlileridir. Allah hepsinden razı olsun!
Bize düşen bu iki kaynağa sımsıkı sarılarak bu ikisinde yer alan emir, yasak, kanun ve hükümleri yerine getirmektir.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz."[3]
Allahu Teâlâ diğer bir ayette şöyle buyurmaktadır:
"De ki: Şayet Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın. Şüphesiz ki Allah çok merhametlidir ve bağışlamayıcıdır."[4]
Bu iki kaynak haricinden gelen her türlü söz, hüküm ve görüşleri, bu iki kaynağa uyarsa kabul eder ve şayet uymazsa ret ederiz. İmam Ahmed şöyle diyor: "Herkesin görüşü alınabilir veya ret edilir ancak (Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kabrini göstererek) şu kabirde yatan hariç."
Bu konuda önemle beyan etmemiz gereken konu hükümlerin kabulünün veya reddinin veya doğrusunu yanlışından ayrıştırılması yetkisinin dini ve onun kanunlarını iyi bilen basiretli alimlerde olduğu gerçeğidir. Sıradan kişilere gelince; onlar etraflarında bulunan ilmine güvendikleri, amelini salih buldukları, emanet sahibi, ihlaslı alimlerin görüşlerini ve verdikleri hükümleri alırlar. Şayet bu sıfatlarda etraflarında alim yoksa belde veya ülkeleri dışında bu sıfatlara haiz alimlerin verdikleri fetva ve hükümleri alabilirler. Zira ilim sınır tanımaz. İlim yağmur gibidir. Yağmur yağdığında sınır tanımadan bütün toprakların susuzluğunu zaman ve mekan tanımadan giderir. İslam alimleri de zaman ve mekan tanımama ve fayda verme konusunda tıpkı yağmura benzerler.