Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

HATALI İNANÇ VE İBADETLER

S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
HATALI İNANÇ VE İBADETLER

ABDULLAH BİN ABDULAZİZ EL-İDAN






Tercüme ve Dizgi:

Fikri Göncü

İÇİNDEKİLER



Bir: Müslüman için dinin kaynağı.
İki: Amellerin kabulü için gerekli esaslar.

Üç: İslam akıl dinidir.

Dört: Aykırı işlere düşmenin sebepleri.

1. İlim azlığı.

2. Heva ve hevese uymak.

3. Eski ataları ve şeyleri taklit etmek ve onların görüşlerinde taassup etmek.

4. Şer'i delillere teslimiyet göstermemek.

5. Toplumdaki yaygın adetlere uymak.

6. Kur'anı ve sünneti yanlış algılama ve selefin sözlerini bilmeme.

7. Aykırılıkların ve bidatlerin düşmanlar tarafından desteklenmesi.



Beş: Neden aykırılıkları ve bidatleri bırakmalısın.



Altı: Dine aykırılıklara ve oluşan bidatlere örnekler.



1. İnançta meydana gelen aykırılıklar.

2. Temizlikte meydana gelen aykırılıklar.

3. Ezanda meydana gelen aykırılıklar.

4. Namazda meydana gelen aykırılıklar.

5. Cenazelerde ve kabristanda meydana gelen aykırılıklar.





Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adı ile..

GİRİŞ



Allah'a hamd, O'nun Resûlü'ne salat ve selam olsun!



Asrımızda yaşayan müslümanların hallerini şöyle bir düşünecek olursak onların inanç ve amelde düşmüş oldukları acınacak durumu üzülerek müşahede ederiz. Ve belki de müslümanların nasıl bu duruma düştüklerini uzun uzun düşünür, konu ile ilgili kafamızda oluşan sorulara kendimize göre cevaplar bulmaya gayret ederiz. Konu ile ilgili aklımıza takılan sorular aşağı yukarı birbirine yakın sorulardır. Bunlardan bazıları şu sorular olabilir:



İslam düşmanları bütün renk ve ırkları ile neden kudurmuş köpekler gibi müslümanların üzerlerine saldırmaktadırlar?! İslam düşmanları neden her yerde müslümanları katlediyor, onları yurtlarından çıkarıyor, onların vatanlarını istila ediyor, mallarını yağmalıyor ve evlerini başlarına yıkıyorlar!?



Neden müslümanlar psikolojik olarak hezimeti kabul etmiş durumdalar!? Asrımızda müslümanlar bu kadar çokluk olmalarına rağmen neden kendilerini savunmaktan, ülkelerini işgalcilerden temizlemekten acizler!?



Neden günümüz müslümanları örnek alınacak bir şahsiyet olmaktan, yüksek İslam âdab ve ahlakını yansıtan bir ayna olmaktan çok uzaktadır!?



Bu gün neden İslam ülkeleri gerek iktisadi, gerek ekonomik, gerek siyasi, gerek askeri, gerek eğitim ve gerekse hayatın diğer alanlarında dünyanın en geri kalmış ülkeleri durumundadır!?



Müslümanlar arasındaki kardeşlik duyguları neden son derece zayıflamış, aralarındaki sevgi azalmış, kaynaşma ve yardımlaşma ruhu tamamen azalmış durumdadır!?

Buna benzer soruların ardı arkası kesilmez…



Müslümanların, hayatın çeşitli yönleri ile ilgili bu acınacak hallerini düşündüğümüzde bu durumun birtakım sebeplere dayandığını görmekteyiz. Bu sebepleri az bir basirete sahip olan her müslümanın görmesi mümkündür. Aklımıza ilk planda gelen sebeplerden en önemlilerini şöylece sıralamamız mümkündür:



Bir: Müslümanların çoğunluğunun inançları ve ibadetleri konusunda cehalet içinde olmaları, müslümanlardan çoğunluğunun bilgisiz ve ilimsiz bir şekilde sadece atalarını takip edip onları taklit etmeleri.



İki: Müslümanların kalplerindeki imanın zayıf olması ve dinlerinin gerektirdiği ibadetleri doğru bir şekilde tatbik etmemeleri. Hatta günümüzde bazı müslümanlar ne namaz kılmak ve ne de oruç tutmak diye bir dertleri yoktur. Bu söz konusu insanlar sadece isim olarak müslümandırlar ve onların müslüman olduklarına dair bir alamet görmek gerçekten zordur.



Üç: Bazı müslümanların islamın yasakladığı muhalif işleri yapma konusunda ısrarlı bir tutum içinde olmaları.



Dört: Müslümanların çoğunluğunun dünya hayatını aşırı sevmeleri, dünyalık lezzetlerin peşinde koşmaları ve bu lezzetleri yaşamlarının en büyük gayesi olarak görmeye başlamaları.

**** **** **** **** **** ****

İşte bu araştırmamızın konusu bu elem verici durumu tedavi etme yolunda küçük bir gayretin dile dökülüşüdür. Bu çalışmamızda özellikle müslümanların bu korkunç zaaf ve zillete düşmelerinin ana sebebi olarak gördüğümüz isyankâr durum ve tutumların tedavisi için gayret sarfettik. Bu küçük çalışmamın bay-bayan bütün müslümanlara ışık tutmasını ve onları doğruya yöneltmesini diliyoruz. Yine bu gayretimizin gerçek ve sağlam inanca yeniden kavuşmamız yolunda ve bu dünyada yeniden izzetli, şerefli ve onurlu bir yaşama kavuşmamız ve bu şekilde iki dünya saadet ve emniyetine kavuşmamız konusunda faydalı olmasını dilerim.

Başarı Allah'tandır.



Salat ve selam Allah'ın Resûlü'nün ve onu alinin ve ashabının üzerine olsun.



Yazar

12/01/1425 H. (03/03/2004 M.)





BİRİNCİ OLARAK:



İSLAM DİNİNİN KAYNAĞI



Müslüman, inanç ilkelerini, ibadetlerini ve ahlaki kurallarını nereden alır?

Müslümanın iktisadi, toplumsal ve ahlaksal ölçülere ilişkin kanunlar yaparken başvurduğu kaynaklar nelerdir?

Mutlak olarak sözü dinlenilecek, itaat edilecek, emir ve yasak koyma yetkisinde olan makam hangisidir?



Şüphe yok ki her mümin erkek ve kadın için mutlak olarak sözü dinlenecek ve itaat edilecek, yaşamada ve hüküm vermede kaynak alınacak iki kaynak vardır. Bu iki kaynak Allah'ın kitabı ve O'nun Resulünün sünnetidir. Allah'ın Resulü şöyle buyurmaktadır:



(( تَرَكْتُ فِيكُمْ مَا إِنْ تَمَسَّكْتُمْ بِهِ لَنْ تَضِلُّوا بَعْدِي أَبَدًا، كِتَابَ اللهِ وَسُنَّتِي.))



"Sizlere öyle iki şey bıraktım ki bunlara sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. Bu iki şey Allah'ın kitabı ve benim sünnetimdir."[1]



Birinci kaynağın korunmasını Allahu Teâlâ üslenmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

"O zikri (Kur'an-ı) biz indirdik ve biz onun koruyucusuyuz."[2]



İkinci kaynak olan sünnete gelince; ilk asırlarda yaşayan alimler bütün hadisleri kayda alarak sıhhatli olanları, zayıf ve uydurma olanlarından ayrıştırmışlar ve bu şekilde sünneti muhafaza altına almışlardır. Bu konuda bir çok alim görev üslenerek büyük gayretler sarfetmişlerdir. Bu konuda görev üslenen alimlerden Buhâri, Müslim, Ahmed, Tirmizi, Nesâi gibi alimler onların en önemlileridir. Allah hepsinden razı olsun!



Bize düşen bu iki kaynağa sımsıkı sarılarak bu ikisinde yer alan emir, yasak, kanun ve hükümleri yerine getirmektir.



Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz."[3]

Allahu Teâlâ diğer bir ayette şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Şayet Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın. Şüphesiz ki Allah çok merhametlidir ve bağışlamayıcıdır."[4]



Bu iki kaynak haricinden gelen her türlü söz, hüküm ve görüşleri, bu iki kaynağa uyarsa kabul eder ve şayet uymazsa ret ederiz. İmam Ahmed şöyle diyor: "Herkesin görüşü alınabilir veya ret edilir ancak (Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kabrini göstererek) şu kabirde yatan hariç."



Bu konuda önemle beyan etmemiz gereken konu hükümlerin kabulünün veya reddinin veya doğrusunu yanlışından ayrıştırılması yetkisinin dini ve onun kanunlarını iyi bilen basiretli alimlerde olduğu gerçeğidir. Sıradan kişilere gelince; onlar etraflarında bulunan ilmine güvendikleri, amelini salih buldukları, emanet sahibi, ihlaslı alimlerin görüşlerini ve verdikleri hükümleri alırlar. Şayet bu sıfatlarda etraflarında alim yoksa belde veya ülkeleri dışında bu sıfatlara haiz alimlerin verdikleri fetva ve hükümleri alabilirler. Zira ilim sınır tanımaz. İlim yağmur gibidir. Yağmur yağdığında sınır tanımadan bütün toprakların susuzluğunu zaman ve mekan tanımadan giderir. İslam alimleri de zaman ve mekan tanımama ve fayda verme konusunda tıpkı yağmura benzerler.
 
S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İKİNCİ OLARAK:



AMELLERİN KABULÜNÜN ŞARTLARI



Şüphe yok ki her müslüman Rabbine doğru bir metot ve yol ile ibadet etmek ister ki Allah onun ibadetini kabul eyleyerek ondan razı olsun ve onu rahmeti ve fazlı ile cennetine soksun. Şâyet durum böyleyse, bu kişinin her amel veya sözünde şu iki önemli şart bulunmalıdır:



Bir: Yaptığı her amelde niyetinin sadece Allah rızası olması. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Halbuki ancak dini O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur."[5]

Allahu Teâlâ başka bir ayette şöyle buyurur:

"De ki: Bana dini sadece Allah'a ait görerek sadece kulluğu O'na has kılmam emredildi. Ben müslümanların ilki olmakla emrolundum."[6]

Kim ki ibadetinde veya inancında Allah'a bir başkasını ortak koşarsa onun bütün ameli boşa gider ve o kişi hüsrana uğrayanlardan olur.



İki: Yapılan amel Allah'ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Selem)'in sahih sünnetine uymalıdır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

"Resûl size neyi getirdiyse onu alın ve size neyi yasakladıysa o işi yapmayı sona erdirin."[7]

Allah'ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:

((عَلَيْكُمْ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الخُلَفَاءِ الرَّاشِدِينَ المَهْدِيِّينَ مِنْ بَعْدِي، تَمَسَّكُوا بِهَا وَعَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِزِ وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدِثَاتِ الأُمُورِ، فَإِنَّ كُلّ مُحْدِثَةٍ بِدْعَة، وَكُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٍ.))

"Sizin üzerinize düşen sünnetimi ve benden sonra gelecek olan reşit ve mehdi halifelerin sünnetini takip etmenizdir. Ona sımsıkı tutunun ve ona dişlerinizle sarılın. Sakın ola ki dine giren aslı olamayan yeni işlere yaklaşmayın. Bilin ki aslı olmadığı halde dine giren her yenilik bidattir ve her bidat ise sapıklığa düşmektir." [8]

Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) başka bir hadisinde şöyle buyurur:

(( مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرِنَا فَهُوَ رَدٌّ))

"Kim bize uymayan bir iş yaparsa o iş ret olunur." [9]

İşte bu konu her müslümanın çok dikkat etmesi gereken bir konudur. Bir müslüman bu iki kaideyi göz önünde bulundurur ve çok dikkatli olursa ancak bu şekilde inancının ve ibadetlerinin sağlam temellere dayandırabilir. Ancak Kuran ve sünnete sımsıkı sarılan bir müslüman Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in sünnetine uyduğunu ve Allah'ın rızasına uygun bir inanç ve amel üzere olduğu konusunda kalbi rahatlığa kavuşabilir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

"De ki: Ben sizin gibi bir beşerim. Bana vahyedilir. Sizin ilahınız tek bir ilahtır. Kim ki Rabbini karşılamayı dilerse salih amel yapsın ve asla Rabbine ibadette başkasını O'na ortak koşmasın." (Kehf:110)

Bizden istenen amellerimizde bu iki şartı bulundurmamızdır. Fakat günümüzde ki müslümanların bir kısmı ibadetlerin kabul olması için gereken birinci şartı bulundururken ikinci şartı bulundurmaktadırlar. Birinci şart ibadetin sadece Allah için yapılmasıdır. Diğeri ise; ibadetlerin sünnete uymasıdır. Bu şartlardan birinin olmayışı ibadetlerin ret edilmesi demektir. Allah'ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:

(( مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرِنَا فَهُوَ رَدٌّ))

"Kim bize uymayan bir amelde bulunursa o ameli ret olunur." [10]

Her amelimizde sünnete tabi olmayışımız sahih olan inancımızın batıl inançlarla, esasen sünnete uygun durumda olan ibadetlerimizin de bidatlerle karışmasına sebep olmaktadır. Hatta durum bazı müslümanlar için öyle bir aşamaya varmaktadır ki; artık hurafeler, bidatler ve hatalı ibadetler yapılması ve uyulması gereken asıl ibadetlerin yerini almakta sağlam akide ve sahih sünnetler ise terk ve ihmal edilmesi gereken inanç ve ibadetler haline gelmektedir!!



ÜÇÜNCÜ OLARAK:



İSLAM DİNİ AKIL VE KOLAYLIK DİNİDİR



Allah insana akıl nimetini ve daha bir çok üstün nimetleri vererek onu diğer mahluklardan üstün kılmıştır. Verilen akıl nimetinin bir gereği olarak ona yapması ve kaçınması gereken emirleri de belirterek bunların yerine getirilmesini istemiştir. Bu Kur'an-ı Kerim insanları sapıklığın karanlığından hidayet aydınlığına çıkarmak için indirilmiştir. Yüce Allah, bütün insanlığa Resûlünü göndererek ona insanlara doğru yolu göstermesini, onları irşat etmesini, onlara ibadetleri ve itaati öğretmesi ve onlara örnek olmasını emretmiştir. Kur'an-ı Kerim ve Allah'ın Resûlü insanların şüphelerden, kölelik tasmalarından, aklı dumura uğratan kör düğümlerden kurtulmaları için iki büyük vesiledir. İnsanların inançları, Allah'ın indirmediği, fıtrata, sağlam akla aykırı batıl inanışlarla kirlenmiş ve kirlenmeye devam etmektedir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O peygambere inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nura (Kur'an'a) uyanlar var ya işte kurtuluşa erenler onlardır." (El-Araf:157)

Fakat insanoğlu beşere, insanların heva ve hevesine ve cehaletin karanlığına kulluktan nasıl kurtulacaktır?

İnsan bütün bu batıl kulluklardan İslam dinini en doğru kaynaklardan, en doğru şekilde öğrenmekle kurtulabilir. Şüphesiz bu kaynaklar iki vahiy kaynağı olan Kur'an ve Sünnettir. İnsan bu batıl kulluklardan kurtulmak için bu iki kaynaktan öğrenmiş olduğu dinin iktisadi, sosyal, ahlaki ve diğer yönleri ile ilgili emir ve yasaklarını, tavsiyelerini en iyi şekilde hayatına uygulamalı ve asla kendisinin Kur'an'a ve sünnete aykırı yorumlar ile yanlış yönde yönlendirilmesine müsaade etmemelidir. Zira bu dünyada her konudan kısmi veya bütünüyle taviz vermek mümkündür ancak İslam'ın inançsal ve hükümsel kaideleri bundan hariçtir. Asla bunların zayıflatılması, değiştirilmesi veya hafife alınması şeklinde gelişen tavizler verilemez. Zira bu meseleler insanın ana sermayesidir ve insan bu sermayesini zayıflatması veya kaybetmesi durumunda dünya ve ahiret hayatını bütünüyle hüsrana uğratmış olur.



İşte bu konunun önemine binaen önümüzdeki sayfalarda Müslümanların düşmüş oldukları hataları, terslikleri dile getireceğiz ve bu konuları hikmetli bir uslup ile tartışacağız. Dile getirilen yanlışların neden yanlış olduklarını Kur'an ve Sünnet'ten açık deliller sunarak beyan edeceğiz. Bunu yaparken asla heva ve hevesimize uymayacak ve asla kör bir taassup içinde olmayacağız. Yine bu çalışmayı yaparken asla delilsiz bir şekilde hükümler vermiş olanları kör bir şekilde taklit etmeyeceğiz.



Bu gayretimize başlamadan önce her müslümanın hedefinin hakkı ve doğruyu aramak olmasını ve bunu yaparken de mutlaka Kur'an'dan ve sünnetten delil aramalarını dileriz. Yine, bu münasebetle bütün din kardeşlerimizin delillerle çok açık bir şekilde doğruluğu ortaya çıkmış meselelerde bile bir takım akli ve şer'i olmayan delil ve sebeplere dayanarak doğrunun kabul edilmesini engellemek isteyen ve böylece eski yanlışlarda ısrar edilmesini sağlamak isteyen şeytana karşı dikkatli olmalarını dilerim.



DÖRDÜNCÜ OLARAK:



İSLAMA MUHALİF İŞLERE DÜŞÜREN SEBEPLER



Bu konunun girişinde her müslüman kardeşim benimle beraber şu önemli soruları sorabilir:



Neden bu hurafe ve bidatler bu kadar yayılmış durumdadır?

Bu bidat ve hurafeler Kur'an ve sünnete aykırı olmasına rağmen neden bir çok müslüman bunları kabul etmektedir.!?



Bu sorulara şöyle cevap verebiliriz: İnanç sisteminde meydana gelen bu karışıklığın, bidat ve hurafelerin bir çok sebebi vardır. Biz bunlardan en önemlilerini dile getireceğiz ve ortaya çıkan hastalıklı durumların tedavi yöntemleri hakkında görüşlerimizi dile getireceğiz. Hedefimiz her müslümanın bu bidatlere yol açan sebeplerin neler olduğunu bilmesini, bu tehlike karşısında dikkatli olmasını ve bu hatalar kendisinde varsa derhal bu hatalardan kurtulmasını sağlamaktır. Yine bu kurtuluşu yaparken de mutlaka gerekli delilleri de bilmesini sağlayarak kendisini doğru inanç ve ibadet üzerinde kararlı ve güçlü kılmaktır.



Şimdi insanları bidatlere ve hurafi inançlara düşüren sebeplerden bazılarını saymaya gayret edelim:



BİR:İLİM YETERSİZLİĞİ:



Müslümanların Kur'anın ayetleri ve hükümleri konusunda cahil kalmaları, Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hadisleri, bu hadislerin söylenme gayeleri, selefin anlayış tarzı ve yaşam metodu konusundaki bilgisizlikleri, şeriatın kastının ne olduğu konusundaki cehaletleri, zayıf ve uydurma hadisleri ve yanlış eserleri kabul etmeleri gibi sebepler onları çeşitli hatalara sürüklemiştir. Bu tür insanlar bu hal içinde Allah'ın izin vermediği bir çok söz ve fiilden etkilenerek bidatleri ortaya çıkarmışlardır.



Bu yüzden her müslüman ilim talep etmeli ve bu şekilde dinde bilgili olmalıdır ki Allah'a ilim ve basiretle kulluk edebilsin. Böylece Allah onun itaatini, salih amellerini kabul eylesin ve dolayısı ile yapmış olduğu ibadetlerden kâr olarak kendisine sadece yorgunluğu kalmasın. İlimsiz bir ibadet doğru olamayacağı için sahibine fayda vermeyeceği gibi ona kâr olarak sadece yorgunluğu kalacaktır.



İlim talep etmenin en önemli sırlarından biri; ilmi salih, rabbani, ihlaslı alimlerden almaktır. Rabbani alimler, sadece ilim taşıyıcılığı yapan başka alimlere bir çok konuda üstünlük sağlarlar.



Şimdi bu Rabbani alimlerin üstün oldukları noktalardan bazılarını dile getirelim:



1. Kitaptan ve Allah'ın Resulünün sünnetinden alınmış, sahabenin ve geçmiş salih insanların anlayışına göre bina edilmiş derin ilim taşırlar.



2. Akidesinde (inancında), ibadetinde, işlerinde, sözlerinde, fikirlerinde ve diğer bütün hallerinde sünnete bağlı olup bidat ve hurafelerden uzaktırlar.



3. Her fetva ve hükümde delillerin doğrusuna tabi olurlar. Delilin doğruluk şartlarını bilirler. Heva ve hevese uymaz ve kör taklitten sakınırlar.



4. Verdiği bütün hüküm ve fetvalarda Allah'tan korkarlar. İnsanların sevgisini kazanmak için veya onlardan korktukları için veya mallarından nasiplenebilmek için fetvayı eğip bükmezler.



5. Vahye ters felsefeden, tasavvuftan ve ilahi vahiyden uzak olan Batınilikten uzak kalırlar.



Yine ilim edinmenin yollarından biri de; ilimde, akidede, ve metotta güvenilir ilim ehlinin kitaplarını okumak, onların kasetlerini dinlemek, ve onların asrımızın ihtiyaçlarına cevap verecek olan dergi, broşür v.s. her türlü yayını takip etmektir.
 
S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İKİ: HEVA HEVESE TABİ OLMAK.



Bazı alimlerin, ilim talebelerinin ve davetçilerin Kur'an ve sünnetten ilimleri var olabilir. Fakat bunlar bu ilimlerini, heva ve hevesleri doğrultusunda kullanıyor olabilirler. Yine bu sözde alimler, ilimlerinin gereğini yapmayıp Kur'andan ve sünnetten delili olmayan fakat, hoşlarına giden inanç, zikir ve ibadetlere meyledebilirler. Bu konuyla ilgili ilerleyen sayfalarda bilgiler bulacaksınız. Hatta bu kişilerden bazıları kendi görüşlerini Kur'an ve sünnete denk görme veya ondan üstün görme hatalığına düşebilmektedirler. Bu kişilerden diğer bazıları da sahabe, tabiinler ve geçmiş salih alimlerden kendilerini daha üstün görerek şöyle demektedirler:

"Biz adamız, onlar da bizim gibi adamlar!"

Elbette bu mantık çok yanlış bir mantıktır.



Bu yüzden her müslüman kendi inancını, ibadetini ve yapmış olduğu zikirleri gözden geçirmeli ve bunlarla ilgili hüküm ve tatbik şekillerinin Kur'an ve sünnete dayanıp dayanmadığı konusunda araştırma yapmalıdır. Zira Allah'ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in bize beyan etmediği hayırlı iş yoktur. O bize, bizi cennete götürecek olan ve cehennemden koruyacak olan gerek aksiyonel ve gerekse sözel her türlü ameli beyan etmiştir. Bu amellerin nasıl yapılacağı konusunda bizlerle fiili, sözel ve takriri açıklamalarda bulunmuştur. Allah'ın Resûlü bizlere tuvalet adabını, yeme-içme adabını ve uyku adabını dahi bildirmiştir. Durum böyleyse bu konulardan daha önemli durumda olan inanç ve ibadetler konusunda bizlere yeterli açıklamalarda bulunmuş olması daha elzemdir!?



Bu din tam olarak bize bildirilmiş iken -sanki bazı bölümler eksik kalmış gibi- bazı insanların çıkıp yeni ibadetler ihdas etmeleri gayet manidar bir davranıştır. Dine, kaynağını Kur'an ve sünnetten almayan yeni bir takım inanç ve ibadetler koyanlar doğal olarak Allah'ın Resûlünü bu dini eksik bildirdiği konusunda töhmet altında bırakmış oluyorlar!



ÜÇ: ATALARI, ŞEYHLERİ TAKLİT ETMEK VE TAASSUP GÖSTERMEK



Görülüyor ki bazı müslümanlar bir çok bidat ve hurafi işler içindedirler. Bu işleri Kur'andan veya sünnetten hükümlere mi dayandırıyorlar!? Elbette hayır! Elbette bu işleri yapanlar taassup ve aşırılıklarla Kur'an ve sünnete ters düşme pahasına da olsa atalarına ve şeyhlerine uymaktadırlar. Allah Teâlâ onların ağzından onların hallerini şöyle dile getirmektedir:

"Bizler atalarımızı bu din üzerine bulduk, bizler onların izlerinden yolumuza devam edeceğiz." (Zuhruf:22)



İşte bu yüzden onlardan bazıları bidat ve hurafeleri açık ve net bir şekilde ret eden delilleri kabul etmezler. Bunu tek sebebi ise; bu kişilerin bağlı oldukları ataları, şeyhleri bu yanlışları yapmışlar ve yapılmasını tavsiye etmişlerdir. Onlar da tersini söyleyerek onlara muhalefet etmekten çekinmekte veya bunu istememektedirler. Hatta bazıları şeyhlere yapılan muhalefet sebebi ile onlar tarafından çarpılacaklarına dahi inanmaktadırlar.



Bu yol dini doğruca anlayıp doğruca yaşama konusunda hatalı bir yoldur. Zira akıllı, reşit bir müslümanın Allah'ın Resûlünün fiillerine, sözlerine ve yoluna aykırı durumda olan bir fiili körü körüne taklit etmesi caiz değildir. Dinde küçük bir taviz, ardından büyük tavizleri getirecek ve hatta bazı yanlışların müslümanların hayatına yerleşmesine sebebiyet verebilecektir. Bu durum bazen öyle ileri gider ki, bir de bakarsınız ki bu hataları yapan kişinin amellerinin çoğu hurafe ve batıl inançlardan meydana gelivermiştir. Bu durum da o kişi için dünya ve ahirette çok elem verici neticelere varılmasına sebebiyet verecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

"O'nun emrine aykırı davrananlar başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar." (Nur:63)



DÖRT: ŞER'İ DELİLLERE TESLİM OLMAMAK



Alimlerin haklarında söyledikleri gibi heva ve heves ehli olan insanlar Allah'ın Resulünün sünnetine uymayı asla sevmezler. Bu sözümüze şöyle bir delil sunmak istiyorum: Genelde bu kesim hoşlarına giden ve kendi hata ve bidatlerini konu almayan hadisleri ağızlarından düşürmezler. Ağızlarından düşürmedikleri bu hadisleri heva ve hevesleri doğrultusunda yorarlar, kendi batılları için zayıf veya uydurma hadisleri delil olarak sunarlar. Yine aynı kesim hüküm verirken konu ile ilgili ayet ve hadisleri toplayıp doğru bir hükme varmaktansa, genelde bir ayet veya bir hadisle hüküm vermeyi yeğlerler. Bu kişiler ibadetlerinde rüyalara veya doğru olmayan mantıksal kıyaslamalara dayanırlar. Bazıları kendi tecrübeleri, görüşleri, buluşları, zevkleriyle ve beşeri mantıkları ile çeliştiğini düşündükleri delilleri Kitaptan veya sünnetten olsalar bile tevillerle başka yollara saptırma yoluna giderler.



Her müslüman Kur'an'dan ve doğruluğu ispatlanmış sünnetten gelen delilleri ve bunların içerdiği mana ve hükmü kabul edip ona itaat etme konusunda dikkatli olmalıdır. Bir asla müslüman şeyhinin gördüğü rüyalara veya kendi akıl ve mantığına ters düşüyor diye o hükümlere zıt bir tutum içinde olmamalıdır. Bir müslüman böyle bir hataya düşerse bilsin ki tutmuş olduğu bu yol sünnet ehlinin ve müslümanların tutmuş olduğu bir yol değildir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

"Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildiklerinde mü'minlere düşen söz işittik ve itaat ettik demeleridir."(Nur:51)



BEŞ:TOPLUMDA YAYGIN OLAN ADETLERE UYMAK



Bazı insanlar kendi toplumunda belli şekillerde ve zaman dilimlerinde yapılagelmiş fakat gerçekte dini ile alakası olmayan her hangi bir fiili veya inancı zamanla dininden bir öğe gibi görmektedirler. Oysaki bu inanç ve fiillerin Kur'an ve sünnetten doğru bir delili yoktur ve dolayısıyla bu işlerin dinimizle uzaktan yakından bir alakası olamaz. Bunlar içinde bulundukları toplum tarafından uydurulmuş şeylerdir. Bu fiil ve inançlar öyle bir hale gelir ki, artık bu fiillerin veya inançların İslam'a aykırılıkları sağlam deliller ile dile getirilmiş olsa bile o toplum bu delilleri ret edebilmektedir. Hatta durum öyle bir hal alıyor ki sünnete uyan fiiller, esasen terk edilmesi gereken bir bidat ve hurafe olarak, kendi uydurdukları bidatler ise muhafaza edilmesi gereken sünnete uygun fiiller olarak algılanmaya başlanıyor.



İşte bir müslüman asla böyle bir hataya düşmemelidir. Zira hiçbir zaman bir toplumun geçmişte uydurmuş oldukları ve gelecekte uyduracakları sünnete aykırı şeyler, bir müslüman için dinin kaynağı olamaz. Burada doğru ölçü Kur'an'da ve sünnette yer alan şer'i delillerdir. Kur'ana ve sünnete aykırı bir durum içinde yaşamış olduğumuz toplumun bütünü tarafından kabul görmüş olsa bile yaşanılsa da bizler kesinlikle bu duruma karşı gelmeli ve bunun yanlışlığını dile getirmeliyiz. Allahu Teâlâ, ölçüsü Kur'an ve sünnet olmayan bir toplumun yanlışlarına uymamamızı emrederek yanlış yoldaki bir çoğunluğun doğruluk ölçüsü olamayacağını ifade ediyor:

"Yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyacak olsan seni doğru yolundan çıkarırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz ve yalandan başka bir sözde söylemezler." ( En'am:116)


ALTI: KUR'ANI VE SÜNNETİ YANLIŞ ALGILAMAK VE SELEF-İ SALİHİN SÖZLERİNE YABANCI KALMAK



Bu sebepten dolayı bir çok müslüman bir çok hatanın kurbanı olmaktadırlar. Zira onlar Kur'anı yine Kur'anla veya sahih sünnetle veya sahabenin tefsiri ile veya Arapça dil bilgisi kuralları ile tefsir etmemektedirler. Kur'anın yanlış tefsir edilmesine bazı örnekler vermek gerekirse: Bazı sofiler şu ayeti şöyle tefsir ederler:

"Biz ona tarafımızdan ilim verdik."(Kehf:65)

Burada veli kula verilen ilmin vahiy derecesinde bir ilim olduğunu ve masumiyet içerdiğini ifade etmektedirler. Bu anlayışa göre ise veli kul bir peygamberden üstün veya onun seviyesinde bir makama ulaşmaktadır. Bu açık bir şekilde ayetin manasını saptırmaktır.



Bu konunun önemine binaen her müslüman, Kur'an ve sünnetten nasları tefsir ederken mutlaka selef-i salih ve onları takip eden muteber, güvenilir, ilmi ile amil, ihlaslı, İslam'ı anlama ve yaşamada sağlam ve güvenilir bir metot izleyen alimlerin tefsirlerine başvurmalıdır. Zira onlar Kur'an-ı Kerim'i ve hadisleri herkesten daha iyi anlayacak ilmi seviyeye ve ihlasa sahiptirler ve asla naslara ters düşerek hükümler veremezler. Onların açıklamaları İslam'ın gerek inanç, gerek ibadet ve gerekse ahlaksal yönünün mükemmelliğini beyan eder.



YEDİ: İSLAM DÜŞMANLARININ BU ZITLIKLARI VE HATALARI DESTEKLEMELERİ



Bu söz konusu bid'at ve hurafelerin İslam düşmanları tarafından hem maddi hem de manevi olarak desteklendiğini söylediğimizde bazı müslümanlar şaşırabiliyorlar. Evet! İslam düşmanları bu bidat ve hurafeleri her türlü vesile ile desteklemektedirler. Örneğin maddi destelerinin yanı sıra sahip oldukları her türlü yayım araç ve kuruluşları ile bu hurafi inançları yaymaktadırlar. Hatta bazıları kabul görmeleri için bu hurafelere astroloji ilmi diye isimlendirerek bilim kisvesi giydirmektedirler. Hemen hemende bütün gazetelerde yer alan "Falınız" başlığı altında hurafi inançlar yayılmaya çalışılmakta ve bu şekilde insanların akıl ve mantıktan uzak saçmalıkların topluma yerleşmesi ve dolayısıyla akıl ve mantıktan uzak, hayalperest ve işini şansa bırakan bir toplum oluşturma gayesi gütmektedirler. Yine bu düşmanlar bu şekilde gerçek İslam'ın perde arkasında kalması ve unutulmasını ve onun yerine bidat ve hurafelerin din olarak yerleşmesini istemektedirler. İslam düşmanları şunu da bilmektedirler ki; din olarak bilinmeye başlanacak olan bu bidat ve hatalar müslümanları kendi dinlerinden uzaklaştıracağı gibi müslüman olmayanların da bu dine girmelerini engelleyecek ve onların bu din hakkında kötü bir görüşe sahip olmalarını sağlayacaktır. Şüphe yok ki İslam dini müslümanların yükselmesini, gelişmelerini, kalkınmalarını, izzet ve şeref içinde hayat sürmelerini sağlayan tek unsurdur. O yüzden İslam düşmanları bu durumu bildikleri için müslümanları kendi öz dinlerinden uzaklaştırmak istemektedirler.













BEŞİNCİ OLARAK:



BİD'AT VE HURAFELERİ NEDEN BIRAKMALIYIZ?



Bid'at ve hurafeleri bırakmanın bir zaruret olmasının her müslümanca malumu olması gereken bir çok sebebi vardır: Şimdi biz sadece bunların bazılarını size saymak istiyoruz:



1. Allahu Teâlâ bu dini tamamlayarak bize olan nimetini tamamlamıştır. Allah bu dini Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e kamil olarak tebliğ etmiştir: Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

"Bu gün sizin dininizi tamamladım, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim." (Maide:3)



2. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Allah'ın kendisine yüklediği emaneti tebliğ ederek görevini tam olarak yapmıştır. Ebuzer bu tebliğin tam olarak yapıldığını ifade ediyor: "Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) -gökte kanatlarını çırpan kuş dahil- bize haber vermediği hiçbir ilim bırakmamıştır." Madem ki Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dini tam olarak bize beyan etti ve dinin hiçbir eksiği kalmadı öyleyse hiç kimsenin dine yeni bir şey ekleme hakkı yoktur.



3. İyi niyetlerle de olsa dinde bidat uydurmak sapıklık olmasının yanı sıra Allah'ın dinini yaralamak ve Allah adına yalan söylemektir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

"Bu gün sizin dininizi tamamladım."

Zira dine Allah'ın indirmediği bidatleri sokan kişi sanki lisan-ı hali ile şöyle demektedir: "Din daha tamamlanmamıştır, zira benim Allah'a yaklaşmak için uydurmuş olduğum şu yol ve tarikat eksik kalmıştı. Şimdi ben bunu dine ekledim ve din bununla beraber kemâle erdi." Şüphesiz böyle bir söz insanı küfre kadar götürür.



4. Bu gün bir çok müslümanın icra ettikleri bidatlerin hiç birini Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ne yapmış, ne yapılmasını emretmiştir. Yine bu bidatleri Hulafa-i Raşidin, Sahabe, Tabiinler, Tebeut-Tabiinler ve İslam'ın faziletli yıllarındaki şeriat alimleri yapmamıştır! Yani biz bu uydurduğumuz bidatlerle onlardan daha üstün, daha bilgili ve de onlardan daha mı fazla Allah'tan korkuyoruz!!? Böyle bir düşüncede olmaktan Allah'a sığınırız!



5. Bizler dine tabi olmakla emrolunduk, bidat çıkarmaktan nehyolunduk. Zira Allah'ın dini kamildir ve bize düşen Allah'ın ve O'nun Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in koymuş oldukları şeriata uymaktır. Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:



(( مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ.))

"Kim ki bizim işimize ondan olmayan yeni bir şeyi ona

katarsa o ret edilir."[11]



6. Bu bid'at ve hurafelerin İslam toplumunda yayılması bu toplumunu, dinlerine Allah'ın indirmediği bid'at ve hurafeleri sokan yahudi ve Hıristiyan toplumlara benzetmektedir. İsrailoğulları dinlerine bazı eklemeler ve çıkarmalar yaparak Allah'ın dinini bozmuşlar ve dolayısıyla hak yoldan oldukça uzaklaşmışlardır. Hiristiyanların aynı yolda giderek nasıl hak dinden çıktıklarını, nasıl ruhban sınıfını oluşturarak akla, fıtrata ters aşırılıklar içeren dini bir yaşayış icat ettiklerini ve insanları nasıl bu dinden uzaklaştırdıklarını ibretle gördük ve hala görmekteyiz. Bu noktada beşer aklının Allah'ın ipine sarılmadığı takdirde –Allah'a daha iyi yaklaşmak niyeti ile de olsa- nasıl sapıttığını, nasıl en büyük ahmaklıkları yaparak fıtrata ters ve cehalet dolu bir yol izlediğini ibretle gördük ve halen de görmekteyiz.



7. Bir insanın bid'at uydururken niyetinin iyi olması, ecir kazanma amacında olması onu ve yapmış olduğu bu kötü işi masumlaştırmaz. Böyle bir durum asla hiç kimseye din konusunda istediğini yapmasını mubahlaştırmaz. Öyle iyi niyetli ve ecir kazanma gayesi ile hareket edenler vardır ki, onlar yapmış oldukları hatalı durum ve işler yüzünden asla bu gâyelerine ulaşamamışlerdır. İbn-i Mesud'dan şöyle rivayet ediliyor: "O bir gün mescitteki ilim halkalarına bakar. Her halkada bir adam vardır ve bu adam o halkada olanlara: Yüz defa "Sübhanellah" deyin diyor, onlar da hemen yüz defa "Sübahanellah" diyorlardı. Daha sonra yüz defa tekbir getirin diyor, onlar da yüz defa tekbir getiriyorlardı. İbn-i Mesud onlara şöyle der: Sizler Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den daha mı hayırlısınız?! Yoksa siz sapıklık kapılarının birini mi aralamaktasınız!? Sizin bu fiilinizi hiçbir sahabe yapmamıştır. Siz yoksa Allah'ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in sahabelerinden daha mı efdalsınız!? Şayet sahabeden daha hayırlı iseniz delil getirin. Yoksa siz sapıklık içindesiniz. Daha sonra devamla onlara şöyle dedi: Siz günahlarınızı sayınız! Ben Allah'ın sevaplarınızdan hiçbirini boşa çıkarmayacağını size garanti ederim." [12]



8. Allah'ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i sevmek onun için doğum yılı törenleri düzenlemekle, muhalif ve hatalı işler yapmakla değil, bilakis onun emrine itaatla, yasaklarından kaçmakla ve ibadeti sadece meşru kıldığı şekilde yapmakla mümkündür.



9. Bir şeyi iyi görmek veya görülen rüyaya göre bir şeyi yapmak veya yapmamak, Kur'an'dan veya sünnetten veya Hulafa-i Raşidin'den doğru bir delile dayanmadıkça asla doğru değildir. Zira görüşler ve rüyalar asla hüküm koyma kaynakları olamazlar. İmam Şafii der ki: "Bir şeyi iyi görmek o konuda hüküm belirtmek gibidir."



10. Bu cümleden olmak üzere yapılmakta olan söz konusu bid'at törenler bazen bazı münker sayılacak olaylardan uzak değildirler. Bu olaylar, kadın erkek karışımı, çalgılı aletleri ile sunulan müzikler, erkek veya kadınların dans gösterileri sunması gibi olaylardır. Bu törenlerde okunan bazı kasidelerde bazen büyük şirke düşüren ifadeler vardır. Zira bu kasidelerin bazı sözleri Allah'ın Resûlünü överken aşırılıklar içermekte ve hatta onu Allah ile aynı seviyeye çıkarmaktadır. Bu kasidelerin bazı beyitlerinde Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den ve veli kullardan medet ummak gibi şirki düşünceler ifade edilmektedir.



11. Bu bidatler din adına çok büyük aşırılıklar, zorluklar ve çözümsüzlükler içermekte ve bazı dini şiarları ortadan kaldırmaktadır. Şüphesiz bu durum dine tabi olanları bunalıma sokmakta, onları altlarından kalkamayacakları görevlerle yükümlü kılmaktadır. Allahu Teâlâ kitabında şöyle buyurmaktadır:

"Dinde asla size bir zorluk kılmamıştır."(Hac:78)



12. Bu aşırılıkların bazılarında Allah'ın insanlar için helal kıldığı bazı güzel ve iyi nimetler haram kılınmaktadır. Zira bu yolda olanlar ahiretleri için dünyalarını tamamen ihmal etme yoluna gidip iman etmenin sırrına erişmek iddiasıyla dünyanın imarını bırakırlar ve ruhlarını terbiye etmek kastı ile cisimlerine eziyet ederler.



13. Bu bid'atler Şeytan'ın, insanın dinine ve inancına sızmasına ve dolayısı ile dinin ve inancın bozulmasına sebep olmaktadır. Böyle bir durumda insan ıslah etmeyi, iyiye gitmeyi hedeflemişken aslında büyük hatalara ve şirke düşer. Şeytan böyle bir kişiyle dininden tam olarak çıkana kadar mücadele eder. Allah korusun!



14. Gerçek bid'atler (yenilikler)'in çıkması beklenen ve makul karşılanan sahası dini değil dünyevi konulardır. İslam ümmetimizin diğer ümmetlerin parmakları ile gösterilebilecek bir ümmet olabilmesi için toplumsal, iktisadi, ekonomik ve eğitim alanında bir çok reformlar ve çalışmalara ihtiyacı vardır.



15. Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den varit olan sünnetleri yerine getiren bir müslüman asla bu hurafe ve bidatlere ihtiyaç duymayacaktır. Zira namazın, orucun, zikirlerin, duaların, doğru davet yollarının, ibadetlerin ve her türlü itaatın o kadar sünneti vardır ki bunlar bilinse ve bütün ibadetlerde, zikirde ve duada tatbik edilse bunlar o kişi için kafi gelecek ve bu kişinin bid'atler uydurup bunları yapmaya ne vakti ne de enerjisi kalacaktır.



16. Bizler söz konusu bidatleri uydurup yerine getiren bazı insanların haline baktığımızda görüyoruz ki; onlar bu gibi işleri yerine getirebilmek için büyük çabalarla büyük hazırlıklar yaparak devasa törenler hazırlamaktalar ve ne olursa olsun bu gibi törenlerde hazır bulunmaktadırlar. Fakat örneğin; aynı insanların beş vakit namazı cemaatle camide kılmak, Cuma namazını kılmak, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma ve davet çalışmaları yapma konusunda ve yapılması farz olan diğer bir çok konuda aynı azmi ve gayreti gösterme konularında gayretli olamadıklarını müşahede ediyoruz.



Bu yüzden her müslümanı burada belirtecek olduğumuz hatalı ve aykırı işleri okumaya, anlamaya bu şekilde doğruyu yanlıştan ayırt etmeye ve ardında bu hatalardan uzaklaşmaya davet ediyoruz. Hiçbir müslüman Kur'ana, sünnette ve ümmetin ittifakına dayanmayan hükümleri kabul etmemelidir. Etrafta bu hataların bolca yapılması asla müslümanı kandırmamalı ve asla bu durumu kendi ile hak ölçüler arasında bir engel olarak görmemelidir. Zira hakka dönmek batıl yolda ilerlemekten daha hayırlıdır. Bir müslüman hata yapabilir, unutabilir veya o bazı konularda bilgisiz olabilir fakat hakkı gördüğünde hemen onu kabul etmesini de bilmelidir. Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:

((كُلُّ بَنِي آدَم خَطَّاءٌ وَ خَيْرُ الخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ.))

"Ademoğlunun hepsi hata yapmaya elverişlidir ve hata edenlerin en hayırlısı da tevbe edenlerdir." [13]

Zira Adem oğlunun işlemiş olduğu her hata, hurafe ve bidatten kendisi sorumludur. Allah'ın huzurunda "Ben felan şeyhe uydum da öyle yaptım", "Ben felan veliye tabiydim de o yüzden böyle yaptım" gibi özürler uydurarak sorumluluğu başkasına atması onu sorumluluktan kurtarmayacaktır. Özellikle bir insan hak ile tanışıp da hakka tabi olmazsa kesinlikle özür uydurması onu kurtaramayacaktır.



Öyleyse ikinci bir defa hatalar içinde olan kardeşlerimizi yeniden düşünmeye ve kafalarındaki doğruları yeniden tartmaya ve hakkı kabul edip hakkı yaşamaya davet ediyorum. Yüce Allah'tan bu kelimelerimi faydalı kılmasını ve bu gayreti ihlaslı gayretlerden kılmasını niyaz ederim.



ALTINCI OLARAK:



DİNDE UYDUYRULAN HURAFE VE BİD'ATLERDEN ÖRNEKLER



BİR:

İNANÇTA MEYADANA GELEN HURAFELER.



İnançta meydana gelen hurafeler gerçekten çoktur. Bu hurafeler hükümlerine göre çeşitli kısımlara ayrılmaktadırlar:



1. Ölülere yalvarmak ve onlardan medet beklemek:



Dua Allah'a yapılan ibadet türlerinden biridir. Bu ibadetin bir insana, ölüye, taşa, ağaca yapılması şirktir. Dua istemek be yalvarmak demektir ve bir kul asla Allah'tan başkasına yalvaramaz. Teâlâ şöyle buyurur:

"Allah'tan başkasına yalvardıklarınız (dua ettikleriniz) bir çekirdek kabuğuna bile sahip değildirler. Siz onlara dua ederek yalvarsanız da onlar sizin duanızı duymazlar. Duysalar bile sizin duanıza icabet etmeye güçleri yetmez. Onlar kıyamet günü sizin bu şirkinizi ret ederler. Bu gerçeği sana her şeyi bilen Allah gibi kimse haber edemez." (Fatır:13-14)

Örneğin bazı insanların "Ya Resulüllah bana yetiş", "Ya Bedevi beni kurtar", "Ey veli beni tut", "Meded meded ey falan" gibi sözler sarfederek veya velilerden rızık, şifa, eş veya iş bekleyerek onlardan yardım talep etmeleri büyük şirktir ve bu tür bir şirk sahibini İslam milletinden çıkarır.



2. Allah'dan başkasına kurban kesmek:



Kurban kişiyi Rabbine yaklaştıran bir ibadettir. Allah şu sözü ile bu ibadeti emretmiştir:

"Rabbin için namaz kıl ve kurban kes."(Kevser:2)

Allah'a yaklaştıran her fiil ve söz ibadettir. Bir insan Allah'tan başkası için onu büyüterek, ona boyun bükerek, nasıl ki Allah'a yaklaşmak gayesi ile kurban kestiği gibi ona da aynı gaye ile, kurban keserse o kişi yapmış olduğu bu fiil ile müşrik olur. Günümüzde bazı insanların veli diye andıkları insanların kabirlerine kestikleri kurbanlarla müşrik durumuna düşerek dinden çıktıklarını üzülerek müşahede ediyoruz. AllahuTeâlâ şöyle buyurur:

"De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm, hepsi alemlerin Rabbi Allah içindir." (En'âm:162)

Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:

((لَعَنَ اللهُ مَنْ ذَبَحَ لِغَيْرِ اللهِ.))

"Allah'tan başkası için kurban kesenlere Allah lânet eder." [14]



3. Kabirler etrafında tavaf etmek, kabir taşlarına bereketlenmek gayesi ile el sürmek:



Tavaf en büyük ibadetlerdendir ve sadece umre ve hacda Kâbe etrafında yapılır. Kabirler, ağaçlar, taşlar ve benzeri şeyler etrafında tavaf yapmak büyük şirktir. Aynı zamanda bu gibi şeylere bereket kastı ile el sürmek, o şeyleri yüceltmek ve onlara bir çeşit ilahlık vasfı vermektir.[15] Bu amellerin şirk olduğuna delil ise Ebu Vagıd El-Leysi'nın hadisidir: Ebu Vagıd El-Leysi şöyle der:



(( خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى حُنَيْنِ وَنَحْنُ حُدَثَاءِ عَهْدٍ بِكُفْرٍ، وَلِلْمُشْرِكِينَ سِدْرَةٌ يَعْكِفُونَ عِنْدَهَا، وَينوطونَ بِهَا أَسْلِحَتَهُمْ، يُقَالُ لَهَا: ذَاتُ أَنْوَاطٍ، فَمَرَرْنَا بِسِدْرَةٍ فَقُلْنَا يَا رَسُولَ اللهِ: اجْعَلْ لَنَا ذَاُت أَنْوَاطٍ كَمَا لَهُمْ ذَاتُ أَنْوَاطٍ! فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْه ِوَسَلَّمَ: اللهُ أَكْبَرُ! إِنَّهَا السُّنَنُ! قُلْتُمْ – وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ – كَمَا قَالَتْ بَنُوا إِسْرَائِيل لِمُوسَى: (اجْعَلْ لَنَا إِلَهًا كمَا لَهُمْ آلِهَةٌ، قَالَ:إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ))

"Biz daha islam'a yeni girdiğimiz günlerde Allah'ın Resûlü ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Huneyn'e gitmek üzere yola çıktık. Müşriklerin yanlarında oturdukları ve silahlarını astıkları bir ağaç vardı. Bu ağaca Zat-u envat denirdi. Bu ağacın yanından geçerken Allah'ın Resûlüne şöyle dedik. Ey Allah'ın Resûlü: Onların Zat-ı Envâtı gibi bize de bir Zat-ı Envât kı! Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle cevap verdi: Allahuekber! Nasıl da geçmiş ümmetlerin sünnetini takip ediyorsunuz!? Nefsimi elimde tutan Allah'a yemin olsun ki tıpkı İsrail oğullarının, Musa'ya dediği gibi dediniz. Onlar demişlerdi ki: Onların ilahları gibi bize de ilah kıl! Musa da: "Siz cahil durumda olan insanlarsınız" diye cevap vermişti."[16] Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu durumun hükmünü onlara bildirdi ve onlar da dediklerinden vazgeçerek Allah'a döndüler.



4-Allah'ın her yerde olduğunu iddia etmek veya Allah'ın bazı şahısların içine tezahür edebileceğine inanmak.



Bazı müslümanlar Allah'ın her yerde olacağına veya bir velinin içinde tezahür edebileceğine inanıyorlar. Hatta müslüman diye isimlendirilen bazı insanlar, bazı şahısların ilah olduklarına, Allah'ın bazı ağaçların, taşların vesaire mahlukâtın içinde tezahür edeceğine bile inanıyorlar. Allah bütün bu inanç ve iddialardan beridir. Elbette bu ve benzeri inançlar taşımak küfürdür. Bu inançların hepsi batıldır ve akli, vahyi ve fıtri delillere aykırıdır. Allah bütün bu düşüncelerden müstağnidir. Allah yedi kat semanın üstünde arşına şanına uygun bir şekilde istiva etmiştir. Biz istivanın keyfiyetini bilmemekteyiz. Bunun delili şudur:

"Rahman arşa istiva etmiştir." (Taha:5)

İmam Malik'den bu konuda şöyle bir rivayet vardır:

"İstiva malumdur, keyfiyetse meçhuldür, istivaya iman etmek vaciptir, istivanın keyfiyeti hakkında soru sormak ise bidattir."

Allah'ın yedi kat göklerin üzerinde olduğuna dair sünnetten delil ise Peygamberimizin bir kadına Allah'ın nerede olduğunu sorduğunda oda; "Semadadır" diye cevap verdiği ve ardından Peygamberimizin "Onu azat edin, o bir müslümandır" şeklindeki hadisidir.



5. İnsanın gaybı bildiğini iddia etmesi.



Kayıpta olan ilmi ancak Allah Teâlâ bilebilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

"Kaybın anahtarı Allah'ın yanındadır. Onları ondan başkası bilmez."(En'am:59)

Fakat sihirbazlar, kahinler, arraflar ve bazı sofiler kayıp perdesinin kendileri için aralandığını, kendilerinin gelecekten haber verebileceklerini iddia ederler. Şüphesiz onların bu fiilleri şirk ve küfürdür. Aynı zamanda onlara gidip onların söylediklerine inananlar da kafir olurlar. Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

((مَنْ أَتَى عَرَّافًا أَوْ كَاهِنًا فَصَدَّقَهُ بِمَا يَقُولُ فَقَدْ كَفَرَ بِمَا أُنْزِلَ عَلَى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ.))

"Kim ki münecim veya kâhine gelip onun sözlerini tasdik ederse Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Selem)'e indirileni inkâr etmiştir."

Burada kişinin düştüğü küfür, mutlak küfür müdür yoksa mutlak olmayan, yani kişiyi İslam dininden çıkarmayan küfür müdür!? Bu konuda daha güçlü olan görüş bu durumun mutlak küfür olmadığı yönündedir. Bu görüş İmam Ahmed'in görüşüdür. İkinci görüşte ise yine İmam Ahmet'ten rivayet edilen meşhur bir görüştür.



6. Cinlerden korkmak ve onlar için kurban kesmek.



Allah'tan korkarak koymuş olduğu yasaklardan uzak kalmak ibadettir ve asla Allah'tan gayrisinden korku duyulmamalıdır. Bazı müslümanların sihirbazlara, kahinlere giderek hastalarına şifa vermeleri için onlara bir hayvan veya kuş adamaları ve bunları boğazlarken Allah'ın adını değil de başka isimler zikretmeleri –Allah korusun- büyük şirktir. Bazı müslümanların şeytanları ve cinleri razı etmek için zar törenleri düzenlemeleri ve bu törende tevhide ve imana ters işlere yer verilmesi bu kabil işlerdendir.



Yine bazı müslümanların yeni yaptıkları binalara cinlerin şerrinden emin olmak ve oturanlarının selameti için kurban kestikleri ineğin kafasını defnetmeleri veya evlerine bazı bitki ve nazarlık taşı gibi şeyler asmaları büyük şirktir. Zira korku duymak ibâdettir ve Allah'tan başkasından korku duyulmamalıdır. [17]



7. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)' in hatırını veya hakkını aracı kılmak.



Bazı kişiler Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'in hürmetini veya hakkını veya hatırını veya zatını vesile kılarak dualarında şu tür ibareler kullanırlar: "Ey Allah'ım! Peygamberinin hatırı için veya hakkı için, falan veli ve salih kulunun hatırı için duamı kabul eyle! Bu tür bir dua bidattir ve insanı şirke götürür. Allah'ın Resûlünü ve ne de bir başkasını duada vesile kılmak, onların Allah üzerindeki hakları için dualarının kabul edilmesini istemek caiz değildir. Zira Allahu Teâlâ bu çeşit bir tevessülü caiz kılmamıştır. İbâdetler tevkıfi (Kur'an ve sünnetle)dir.[18] Temiz şeriatın izin vermediği hiçbir fiil ibâdet olarak yapılamaz. İslam tarihinde ağma bir sahabenin Peygamberimizi duasında vesile kılması olayı vardır. Bir çok kişi bu olaydan yola çıkarak bu işin caiz olduğu sonucuna varmaktadır. Halbuki bu kişi duasında Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) daha hayatta iken onun zatını, Allah indindeki makam ve hakkını veya hatırını değil onun duasını vesile kılmıştır.



Fakat müslümanlardan herhangi birinden bizim için dua etmesini istememiz caizdir. Örneğin; kişinin annemize, babamıza veya salih gördüğümüz başka birilerine "Allah'ın bana şifa vermesi için dua et", veya "Dua et de Allah benim gözlerimi iyileştirsin" şeklinde dua talebinde bulunması gibi.
 
S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
8. Velilerin kabirlerinin toprakları üzerine secde etmek.



Bazı cahil müslümanlar velilerin kabirlerinin topraklarına secde ederler veya onların kabirlerden toprak alarak suya karıştırıp bu su ile şifa ve zürriyet sahibi olmak için banyo ederler. Bu toprakları kutsal görerek bu tür işler yapmak çok yanlış bir durumdur. Şâyet bu toprak kutsal görülüyorsa, veya bu eylemle veliye yaklaşmak düşünülüyorsa bu durum büyük şirktir. Fakat bu toprağın kutsallığını düşünmekle berâber Allah'a yaklaşmak kastıyla bu işin yapıldığını, bu kabrin toprağına secde etmenin Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi'de yapılan secdeler gibi mukaddes olacağını düşünmek dinde bidat çıkarmaktır. Allah adına cehaletle konuşmak şirke götüren vesilelerdendir. Bu iki mescidden toprak alıp başka yere götürüp orada o toprağın üstüne secde etmek de yanlıştır. Bize düşen Mekke'deki kutsal bölgelerde hac ve umre ibadetlerimizi yerine getirmek ve bu mescitlerde namazlarımızı kılmamızdır.



9. Hamaylı, muska, bez parçası takmak:



Bazı müslümanlar nazardan, hasetten veya herhangi bir zarardan korunmak için boynuna, evine veya arabasına nazarlık denen bir taş, çaput veya muska asmaktadırlar. Bu fiil küçük şirktir. Fakat bu muska ve diğer bir takım şeylerden bizzat yardım ve fayda beklenirse veya bizzat bu nesnelere yalvarılırsa bu durumda olay büyük şirke girer. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:

((مَنْ تَعَلَّقَ تَمِيمَةً فَقَدْ أَشْرَكَ.))

"Kim muska takarsa şirke girmiştir."



10. Rıza göstererek şirki fikirler içeren kasideler okumak.



El-Busayri'nin, genelde mevlitlerde okunan "Bürde" kasidesi bu konuya iyi bir örnektir. Bu kasidede Peygamberimiz ve onun ailesi konusunda aşırı inançlara yer verilmiştir. Bürde kasidesinden şu örneği okumamız bu konuda bize yeterli bilgi vermektedir. Burada şair Peygamberimize şöyle hitap etmektedir:

Herkesi derinden sarsacak olan,

O kıyamet musibeti gelip çatınca,

Ey bütün mahlukatın en şereflisi!

Senden başka sığınacak kimim var?

Şayet o gün sen elimizden tutmazsan,

İşte o zaman ayaklarımız kayar.

Bu beyitlerde yer alan sığınma, medet bekleme, kurtuluş bekleme gibi istekler esasen sadece ve sadece Allah'tan istenebilecek olan isteklerdir. Allah'tan gayrısına sığınılmaz ve kendisinden korunma ve medet beklenmez. Bu istekler burada bir beşer olan Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Sellem)'den istenmektedir. Bu konularda bir beşer olan Peygamberlerden veya evliyalardan veya başkalarından yardım dilemek büyük şirktir. Bu şiiri yazan kişi kâr ve zarar veya bolluk ve darlık verme gücünün sadece Allah'ta olduğunu ve veli kulların da bu tür sığınmaları sadece Allah'a yaptıklarını unutmuştur



Başka bir beyitte başka bir inançsal hata işlenmektedir:

Dünya ve içindekiler senin varlığına bağlıdır.

Senin ilmin Lehv-i Mahfuz'un ilmi ve kalemidir.

Bu sözlerde büyük şirktir. Bu sözler ancak bütün varlık âleminin sahibi için geçerlidir ki; o da sadece ve sadece Allah'tır. Zira bütün varlığı yoktan var eden sadece O'dur. Lehv-i Mahfuz'un ilmi ve kalemi sadece O'na aittir. Allah'ın Resûlü ise varlık olarak ancak kendisine verilen miktara, gaybi ilimler olarak da ancak kendisine verilen miktara maliktir.[19]

Aynı zamanda bazı sofilerin şu sözü de büyük şirktir:

"Sen olmasaydın, sen olmasaydın bu kainatı yaratmazdım." Bu söz uydurma bir hadistir ve büyük şirke giren ifadeler içermektedir.



11. Allah'tan başkası adına yemin etmek.



Yemin şu üç yemin harfinden biri kullanılarak yapılır: Be, vav, te. Şöyle deriz: Vallahi, billahi, tallahi. İşin doğrusuda bu üç harfle yapılan yemindir. Fakat bazı müslümanlar Peygamberimizin, hayatının, şerefinin, namusunun, emanet ve benzeri şeylerin üzerine yemin etmekten çekinmemektedirler. Şüphesiz bu tip yeminler caiz değildir. Bir müslüman hiçbir kasıt taşımadan ve yemin ettiği bu nesneleri Allah ile eşit görme kastı taşımadan bu tür lafızlarla yemin ederse küçük şirke girmiş olur. Ancak üzerine yemin ettiği bu nesneleri Allah'ın seviyesinde görürse işte o zaman yapmış olduğu bu işle büyük şirk işlemiş olur. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Sellem) bu konuda şöyle buyurmaktadır:



((مَنْ حَلَفَ بِغَيْرِ اللهِ فَقَدْ كَفَرَ أَوْ اشْرَكَ))



"Kim ki Allah'tan başkası adına yemin etmişse küfre veya şirke düşmüştür."

((مَنْ كَانَ حَالِفًا فَلْيَحْلِفْ بِاللهِ أَوْ لِيَصْمُت))

"Kim ki yemin edecekse Allah'ın adına etsin veya sussun."

Kim ki Allah'tan başkaları adına yemin ederde bu şeyleri Allah'a denk tutarsa büyük şirk işlemiş olur. Örneğin; kabircilerin, kabirde yatan veliler adına yemin edip Allah'ı yücelttikleri gibi yüceltirlerse büyük şirke düşülmüş olunur.[20]



12. Kabristanda namaz kılmak ve ölülerin yanında dua etmek:



Kabir ziyareti sünnettir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Sellem) şöyle buyurur:



(( كُنْتُ قَدْ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ القُبُورِ أَلاَ فَزُورُوهَا فَإِنهَّاَ تُذَكِّرُكُمْ بِالآخِرَةِ.))



"Sizi kabir ziyaretinden men etmiştim.! Kabirleri ziyaret edin. Kabir ziyareti size ahireti hatırlatır."



Bir müslüman kabir ziyareti yaptığında neler yapmalıdır!? Elbete orada yatan yakınlarının ve diğer müslümanların günahlarının af edilmesi için dua etmek yapılması gereken en doğru iştir. Zira ölünün bu duaya ihtiyacı vardır. Fakat burada namaz kılınsa ve ardından Allah'a dua yapılsa bu meşru olmayan inkar edilecek bir olaydır. Fakat insan duasında mezarı kastederse, ondan şefaat beklerse, ondan medet umarsa bu mutlak bir şirktir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Sellem) kabristanda namaz kılmayı yasaklamıştır:

((لاَ تُصَلُّوا فِي القُبُورِ.))

"Kabristanda namaz kılmayınız."[21]

(( لَعَنَ اللهُ اليَهُودَ وَالنَّصَارَى اتَّخَذُوا قُبُورَ أَوْلِيَائِهِمْ المَسَاجِدَ أَلاَ لاَ تَتَّخِذُوا القُبُورَ مَسَاجِدَ فَإِنِّي أَنْهَاكُمْ عَنْ ذَلِكَ.))

"Allah Hıristiyan ve Yahudilere lanet etsin. Zira evliyalarının kabirlerini mescit kıldılar. Dikkat edin! Kabirleri mescitler olarak görmeyin. Ben sizi bundan men ediyorum."[22]



13. Evliya mezarlarını ışıklandırmak ve onlara adak adamak.



Peygamberlerin, evliyaların kabirlerini mum, kandil ve lambalarla ışıklandırmak, bu kabirlerin üzerlerine binalar yaparak buraları türbelere çevirmek gibi işler haramdır. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Sellem) bu gibi işler yapanlara lanet etmiştir. Dolayısı ile kabirleri ışıklandırmak, onlar için kurbanlar adamak caiz değildir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Sellem) şöyle buyurur:

((مَنْ نَذَرَ أَنْ يَعْصَي اللهَ فَلاَ يَعْصِهِ.))

"Kim ki Allah'a isyan olacak bir fiili yapmayı adarsa onu yapmasın." [23]



14. Sofilerde rabıta olayı.



Tehlikeli bidatlerden bir de bazı sofi guruplarının yapmış oldukları rabıta olayıdır. Rabıta olayında mürid şeyhini ve şeyhinin şeyhlerini büyük bir ihtiram, sevgi, saygı, hürmet ve korkuyla her gün üç-beş dakika düşünür. Bu işlem gündüz veya gece her gün zorunlu olarak yapılır. Kişi bu rabıtayı yaparken şeyhinin kendisine imani bir ruh verdiğini, onu günahlardan arındırdığını ve kendisini yüksek makamlara ulaştırdığını düşünür. Mürid, bütün bu hallerin şeyhinin iki kaşı arsından çıkıp kendisine ulaştığına inanır. Şüphesiz bu fiil kişiyi Allah'a kulluktan çıkartarak beşere kulluk etmeye götüren şirki ve küfri bir fiildir. Zira bu durum bir nevi beşere boyun bükmek, ondan korkmak ve onun fayda ve zarar verebileceğini düşünmekle birlikte meydana gelmektedir.



15. Murakabe:



Murakabe, bazı sofilerin uydurdukları bidatlerden biridir. Bu inanca göre şeyh, nerede, hangi durumda ve hangi zamanda olursa olsun her an müridini kontrol altında bulundurabilir. Şeyhin murakabesi, müridin çeşitli günahlara ve hatalara düşmesini engelleyebilir. Bu durum öyle ileri gider ki mürid daha çok şeyhinin murakabesini düşünür hale gelerek Allah'ın murakabesini, yakınlığını ve ilmini unutur.



16. Tevbe ancak şeyhin yanında gerçekleşir:



Bazı sofilerin ortaya çıkardığı diğer bir bidat da tevbenin doğru olabilmesi için bunun şeyhin huzurunda yapılması gerektiğine inanılmasıdır. Zira tevbenin kabulünü veya reddini şeyh kararlaştırmaktadır. Şeyh, müridine "Tevben daha olgunlaşıp kemale ermemiş, şu ve bu ibadetleri, zikirleri ve hareketleri yapman gerekir." Der. Daha sonra mürid bu denenleri yaparak tekrar gelir ve şeyhi yeniden olumlu yada olumsuz karar verir.



17. Evliyaların ölmeyeceğine inanmak:



Bazı sofilerin inancına göre onların evliyalarının ve kutuplarının cesetleri çürüse de asla ölmezler. Onların evliyaların ruhları müritlerinin düzenlemiş oldukları zikir halkalarına ve ibadetlerine katılırlar. Bu yüzden onların kendi aralarındaki mevcudiyetlerine saygı gösterilmelidir.

18. Evliyaların kâinatı idare ettiğine inanmak:



Bazı sofilerin uydurdukları fakat müslümanı dinden çıkarabilecek kadar büyük olan başka bir bidad da evliyaların ve kutupların bu alemi idare ettiklerine inanmaları, onların bu alemdeki bütün canlılar ve ölüler konusunda tasarruf sahibi olduklarına, dilediklerini zengin ve dilediklerini fakir yapabildiklerine, yağmur yağdırabildikleri, insanlara afetler verebildiklerine inanmalarıdır.



19. Bazı sofiler kendilerini Fırka-i Naciye (kurtulacak fırka) olarak görmeleri:



Bazı sofi gurupları sadece kendilerinin fırka-i Naciye olduklarına, sadece kendilerinin cennete girebileceklerine, diğer insanların cehenneme gireceklerine, müritlerinden günah ehli olanların kendi tarikatlarına intisaplı oldukları için şeyhlerinin şefaati ile cennete gireceklerine inanırlar.



20. Bazı sofiler şeyhi olmayanın şeyhinin şeytan olacağına inanırlar:



Bazı sofilerin çok garip gelen sözlerinden biri de bir tarikat şeyhi olmayan kişinin şeyhinin şeytan olacağını iddia etmeleridir. Bu sözlerine delil olarak Peygamberimizden rivayet edildiğini iddia ettikleri sözde hadisler bile getirmektedirler. Bu uydurma hadisle Peygamberimize iftira etmektedirler. Şeyhin kendilerini Allah'a ulaştıran bir vesile olduğunu ve onsuz Allah'a ulaşmanın mümkün olmadığını düşünürler. Allah onların bu iftiralarından beridir.



21. Yıldızların insanlar üzerinde etkili olduklarına inanmak:



Bazı gazeteler,

okurlarına "Yıldızınız" veya "Burcunuz" adı altında müneccimlerin, kişilerin doğrum tarihlerine bakarak onlar hakkında günlük şansları ve başlarına gelecek musibetler hakkında uydurma haberleri sunmaktadırlar. Bazı okurlar maalesef bu uydurma haberleri tasdik etmekte ve bu olayların cereyan edeceklerine, bu insanların gaybi ve gelecekle ilgili ilimleri bildiklerine inanırlar. Şüphesiz bu itikad şirktir ve sahibini küfre düşürür. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

"De ki: Yerde ve göktekilerden hiçbir kimse kaybı bilmez, kaybı ancak Allah bilir." (Neml:65)



22. Baykuşun ve karganın sesini uğursuz görmek:



Bazı müslümanlar baykuş sesi duyduklarında veya bir siyah karga gördüklerinde bunu uğursuzluk işareti görürler ve kendilerinin veya yakınlarının başına bir felaket veya bir ölüm hadisesi geleceğini düşünürler. Şüphesiz bu durum aslı olmayan batıl ve hurafi bir düşüncedir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:

((الطِّيَرَةُ شِرْكٌ))

"Tatayyur (kuşlarda uğursuzluk görmek) şirktir.."[24]

Bu yüzden müslüman bir kimse hoşuma gitmeyen bir kuş gördüğünde şöyle demelidir:

((اللهم لاَ يَأْتِي بِالْحَسَنَاتِ إِلاَّ أَنْتَ، وَلاَ يَدْفَعُ السَّيِّئَاتِ إِلاَّ أَنْتَ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِكَ.))

"Allahım! İyilikleri senden başka getirecek yoktur. Kötülükleri de senden başka def edecek yoktur. Sensiz ne bir gücümüz ne de bir sahip çıkanımız vardır."[25]



23. Şirki Rukye (okuma):



Okuma, cismi, nefsi ve ruhi hastalıklardan kurtulmak maksadı ile Kur'an ayetleri ve Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'den varit olan dualarla yapılırsa bunda bir beis yoktur. Fakat Kur'an ayetleri ve Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'den varit olmayan bir takım sözlerle ve manası belli olmayan bir takım kelimelerle yapıldığında veya cinlerden ve şeytanlardan yardım isteyerek yapıldığında veya bu yapılan duaların bizzat kendilerinin şifa verdiğine inanıldığı takdirde bu yapılan iş caiz değildir ve Allah'a şirk koşmaktır.



24. Bazı zaman ve mekanlarda uğursuzluk görmek:



Bazı insanlar cumartesi günü gibi bazı günleri uğursuz görmektedirler. İnsanlardan bazıları, bazı ayları, bazıları günün başını veya sonunu, bazıları bazı mekan ve zamanları uğursuz görmektedirler. Şüphesiz bu durum inkar edilmesi gereken yanlış bir itikattır. Zira bu zaman ve mekanların kendi kendilerine tasarruf etme olanakları olmayıp bu nesneler Allah tarafından idare edilmektedir. Bu nedenle bu nesnelere küfür etmek ve lanet etmek caiz değildir. Kutsi bir hadiste şöyle buyurulur:

((يُؤَذِينِي ابْنِ آدَمُ، يَسُبُّ الدَّهْرَ وَ أَنَا الدَّهْرُ، أُقَلِّبُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ.))

"Ademoğlu dehre (zamana) söverek bana eziyet eder. Halbu ki dehri yaratan benim, gece ve gündüzü ardı ardına getiririm."[26]



25. Bazılarının:"Kader böyle istedi" sözü gibi yanlış sözler kullanmaları:



"Kader böyle takdir etti" veya "Şartlar böyle takdir etti" gibi sözler etmek caiz değildir. Zira zamanın, mekanın ve de kaderin kendi kendine etki etme yeteneği yoktur. Takdir eden tek makam Yüce Allah'ın makamıdır. Fakat bir insan: "Allah'ın tayin ettiği kader böyleymiş" demek de bir beis yoktur. Dileme (meşie)'nin kadere izafe edilmesi doğru değildir. Zira meşieh iradi bir olaydır. Vasfın iradesi olmaz fakat vasfın sahibin iradesi vardır.[27]



26. Mevlid kandili törenleri yapmak:



Bu tören hicri Rebiulevvel ayının 12. gecesinde düzenlenmekte olup İslam aleminde yaygın bir bidattir. Fakat bir çok insan bu gecede insanları toplayıp onlara vaaz dinlettiklerini, onlara Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hayatını anlattıklarını ve dolayısı ile bunun iyi bir bidat olduğunu iddia etmektedirler. Oysa ki bu durum aşağıdaki nedenlerden dolayı iyi bidat sayılmaz:



A.Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:

((مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ))

"Kim ki bizim işimize kendisinden olmayan bir yenilik getirirse o ret edilir." [28]

Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) başka bir hadisinde buyurur:

((وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الأُمُورِ، فَإِنَّ كُلَّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ ))

"Yeni uydurulan işlerden kesinlikle sakının, unutmayın ki dindeki her yenilik bidattir." [29]

İnsanların her sene din adına düzenledikleri bu törenin ne kitaptan ve ne de sünnetten bir delili yoktur. Dolayısı ile bu iş kendisinden men edilen bir bidattir.



B.Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Raşit Halifeler, Sahabeler ve Tabii'nler mevlit (doğum) töreni düzenlememişlerdir. Ki onlar salih amel ve hayırlı amel yapma konusunda en hayırlılarımızdırlar. Onların yapmadığı şeyi bizim yapmamız doğru değildir.



C.Böyle bir töreni dine sokmak dine eklemede bulunmak ve Allah'ın indirmediği bir ibadeti dine sokmaktır. Aynı zamanda bu durum Allah'ın indirmediği emirleri dine sokarak dinlerini bozan Yahudi ve Hıristiyanlara benzemektir.



D.Bu tür törenler düzenlemek asla Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sevmek manasına gelmez. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i sevmek ancak ona itaat etmekle, haber verdiklerini tasdik etmekle ve yasakladığı şeylerden sakınmakla olur.



E. Bu törenlerde Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hakkında okunan Benzerci, Busayri ve başkalarına ait bir çok kasidede Peygamberimiz hakkında çok aşırı gidilerek Peygamber uluhiyyet makamına çıkarılmaktadır.



27. İsra ve Mirac ve Kur'anın indiği gecelerin yıl dönümünde yapılan törenler:



Her yıl hicri Recep ayının 27. gecesi İsra ve Miracın yıl dönümünde Mirac gecesi diye adlandırılan gece çeşitli ibadetler ve etkinlikler yapılmaktadır. Aynı zamanda Ramazan ayının 17. de Kur'anın iniş gününün yıl dönümü düzenlenen törenlerle kutlanmaktadır. Bu geceleri diğerlerinden farklı olarak algılayıp bu geceleri kutsal gece görmek ve bu gecelerde çeşitli ibadet ve etkinlikler düzenlemek bidattir. Bu törenlerin meşru ve faziletli işler olduğuna dair kitap ve sünnetten hiçbir delil yoktur. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Sahabeler ve Tabiinler bu işi yapmamışlardır. Bu durum bu işin meşru olmadığını göstermektedir.



28. Çeşitli günlere kutsallık vererek bu günleri kutlamak:



İsa Aleyhisselam'ın doğumunu kutlamak, miladi veya hicri senelerin başını kutlamak, analar günü, babalar günü gibi günler ihdas edip bu günlerde çeşitli etkinliklerde bulunmak. Bütün bu törenler şu üç yönden mahzurludur.



A.Bütün bunlar İslam'ın meşru görmediği, bidat işlerdir. İnsanlar bu ve benzeri bayramları heva ve heveslerine uyarak bu bidati uydurmuşlardır. Bu günlerde yapılan işler ve sevinç gösterileri ibadet sayılır ve bu nedenle de bu ve benzeri bayramlar uydurmak, uydurulmuş olanlara rıza göstermek caiz değildir.



B.Müslümanların sünnette yeri olan iki bayramları vardır. Bunlar Ramazan ve Kurban bayramlarıdır. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine'ye geldiğinde Medinelilerin kutladıkları iki bayram günü vardı. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medinelilere şöyle der:

((قَدْ أَبْدَلَكُمْ اللهُ بِهِمَا خَيْرًا مِنْهُمَا: يَوْمُ النَّحْرِ وَيَوْمُ الفِطْرِ.))

"Allah o iki günü onlardan daha hayırlısı olan Kurban günü (Kurban Bayramı) ve İftar günü (Ramazan bayramı) ile değiştirdi."[30]



C.Bu söz konusu uydurulan günleri bayram olarak kutlamak kafirlere ve kitap ehline benzemektir ki bizler onlara benzemenin caiz olmadığını çok iyi biliyoruz.



29. Allah'tan başkaları için Rüku yapmak veya önlerinde eğilmek:



Bu iş caiz değildir. Zira müslümanın müdürüne, spor hocasına, bilgi aldığı hocasına devlet başkanına -makamı ne olursa olsun- hiçbir beşer karşısında eğilmesi caiz değildir. Zira bu durum Allah'tan başkasına onun hak etmediği sınırlar içinde aşırı saygı ve ihtiram içermektedir. Bu tür eğilmelerle olan ihtiramları Allah'tan başkasına yapmak caiz değildir.



30. Recep veya Şaban ayının ortasını ibadet için özel günler olarak telakki etmek:



Bazı müslümanlar bu ayların yarısına ulaşınca geceleri namaz, dua, zikir, ders, konferans gibi ibadet ve etkinliklerle, gündüzlerini oruçla geçirerek bu gecelere olmayan bir kutsallığı vermektedirler. Bu vakitlerde yapılan ibadetlerin faziletine dair varit olan bütün hadisler zayıf veya uydurma olup bu hadislerle yapılan ibadetler meşruluk derecesine asla yükselemez. Bu gecelere verilen özel kutsaliyet inkar edilmesi gereken bidatlerdir. Bu gecelere bu şekilde kutsaliyet verilmesi İslam'ın sahabe asrından sonra meydana gelmiştir. Şayet bu durum meşru olmuş olsaydı Peygamberimiz bize bunu haber eder, ümmetin en hayırlısı olan sahabe hayatına bunu tatbik eder ve saklamadan bizlere kaç koldan bu durumu aktarırlardı.



31. "Rabbim senden kazayı geri çevirmeni dilemiyorum" sözü:



Bazı müslümanlar şöyle dua ederler: "Rabbim! Senden kazayı (kaderin uygulanmasını) geri çevirmeni istemiyorum fakat kazanı gerçekleştirirken hafifletmeni istiyorum" gibi sözler ederek dua ederler. Bu dua hatalı bir duadır. Zira bir müslümanın, kaza (kader) hayırlı değilse onun geri çevrilmesini Rabbinden istemesi caizdir. Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) duanın ehemmiyetini belirtirken şöyle buyurur:

((لاَ يَزِيدُ فِي العُمْرِ إِلاَّ البِرَّ، وّلاَ يَرُدُّ القَضَاءَ إِلاَّ الدُّعَاء))

"Ömrü ancak Ana-babaya iyilik artırır, kazayı ise ancak dua geri çevirir." [31]



32. İnsanları Allah'tan başkalarına kulluk ifade eden isimlerle isimlendirmek:



Bazı insanların isimleri Allah'tan başkalarına kulluk ifade etmektedir. Abdunnebi (Peygamberin kulu), Abdurresul (Resulün kulu) gibi. Bu isimlerin doğrusu şöyledir: Abdurabbinnnebi (Peygamberin Rabbinin kulu), Abdurabbirresul (Resulün rabbinin kulu).



33. İyi Akşamlar, İyi sabahlar sözleri:



İslam'da selamlama şekli "Esselamü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakâtühü" lafzı ile olur. Bu şekilde selam verenler otuz ecir alırlar. Müslümanların bu selamı bırakıp "İyi günler, Günaydın, İyi geceler, Merhaba v.s." ibareleri ile selamlaşmaları doğru bir tavır değildir. Bu tür selamlaşmalar ancak İslam'ın selamı verildikten sonra yapılmalıdır. Müslüman ilk olarak kendine has olan selamı vermelidir ki diğer insanlardan farkı olsun.



34. Bazı rakamları uğursuz görmek:



Bazı müslümanlar 13 sayısını uğursuz görerek bu sayıyı uğursuz gören ve asla bu sayıyı hastane ve cadde v.s. isimlerinde kullanmayan hiristiyanlara benzemektedirler. Şiiler de 10 sayısını uğursuz görmektedirler. Zira on sayısı cennetle müjdelenenlerin sayısıdır.



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Müslim rivayet etmiştir.

[2] Hicir:9

[3] Taha:123.

[4] Ali İmaran:31.

[5] Beyine:5

[6] Zümer:11

[7] Haşr:7

[8] Ebu Davud Ve İbn-i Hibban rivayet etmiştir.

[9] Müslim rivayet etmiştir.

[10] Müslim rivayet etmiştir.

[11] Buhari ve Müslim.

[12] El-Bida'a ve Hurafat fi'l-Akideti ve El-A'mal. Abdullah Cibrin.

[13] Tirmizi ve İbni Mace.

[14] Müslim.

[15] El-Minzar Fi'l-Ehtaiş'Şaiah. Salih Al-Şeyh.

[16] Araf :137. Hadisi Ahmed ve Tirmizi rivayet etmişlerdir.

[17] Mecmu' ul Fetava ve Makalat. Şeyh Bin Baz.

[18] Kur'an ve sünnet ile sabit olur.

[19] Er-Rifai ve El-Butı'ye cevap. Abdulmuhsin El-Bedir. Sh:71-72.

[20] Milzar:sh:20.

[21] Müslim.

[22] Buhari, Müslim.

[23] Buhari.

[24] Sahıhul'-Camii:3960.0

[25] Ebu davud 3719 nolu hadis olarak tahricini yapmıştır.

[26] Buhari.

[27] Şerita Mizanında Bazı Söz ve Anlayışlar. Muhammed ibni Useymin.

[28] Buhari ve Müslim.

[29] Ebu Davud rivayet etmiştir. EL-Elbani sahihtir demiştir.

[30] Ebu Davud ve Ahmed rivayet etmiştir.

[31] Ahmet ve İbni Mace rivayet etmiş Elbani sahihinde "Hasendir" demiştir.
 
Üst Ana Sayfa Alt