"Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır, sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik' dokunsa "bu Allah'tan" derler; başlarına bir kötülük' gelince de, "bu senden" derler, "Hepsi Allah'tandır" de! Bu adamlara ne oluyor ki bi türlü laf anlamıyorlar." (Nisa 78)
Ölüm, Nerede Olursa Olsun İnsanı Gelip Bulur:
Yüce Allah'ın: "Nerede olursanız ölüm sizi bulacaktır" buyruğu şart ve ceza (cevab) dır. Buradaki “Mâ” ise zaiddir. Bu hitabtan kasıt, her ne kadar munafıklar yahut zayıf imanlı mu'minler ise de hitab umumidir. Bu munafıklar ile zayıf imanlılar: "Bizi yakın bir süreye kadar gecik-tirmeli değil miydin." (Nisâ 77); Yani ecellerimizle ölünceye kadar bizi ertelemeli değil miydin, demişlerdi.
Önceden açıkladığımız gibi bunun munafıklar hakkında olması daha uygun görülmektedir. Zira munafıklar, Uhud'da şehid olanlar isabet alınca: "Yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmelerdi de" (Âl-i İmran , 156) demişlerdi. İşte yüce Allah, onların bu sözlerine: "Nerede olursanız ölüm sizi bulacaktır. Yüksek kaleler içinde olsanız bile" diye cevab vermektedir. Bu açıklamayı, Ebû Salih'in rivayetine göre, îbn Abbas yapmıştır.
Burûc (kaleler), burc'un çoğuludur. Burç ise, yüksekçe yapı ve büyük, yüksek saray demektir. Tarete, bir dişi deveyi vasiederken şöyle demektedir:
"O sanki bir Rûm (Bizans) burcudur ki, bir bina yapıcısı Onu taş ve kireçten eliyle sıvayıp düzeltmiş gibidir,"
Talha b. Suleyman da; “ Sizi bulacaktır" buyruğundaki birinci kep ı başta "fe" harfini gizli kabul ederek (sakin okumakjerine) ref ile okumuştur. Ancak böyle bir okuyuş, şiirden başka bir yerde pek görülmeyen nadir bir okuyuştur. Şairin şu mısraında olduğu gibi:
"Her Kim iyilikler işleyecek olursa, Allah onlara mukâfat verir.
Şair bununla; ” şeklinde cevabın başına "fe" harfini getirmiş gibidir, İlim adamları ile tefsir alimleri, burada sözü geçen "burçlar (kaleler)" den ne kastedildiği hususunda farklı görüşlere sahiptirler.
Daha sahih olan çoğunluğun görüşü şöyledir: Yüce Allah, burada yer ürerinde bina edilen kaleler üzerindeki burçları kastetmiştir. Çünkü insanların kendilerini koruma ve himaye etmekte ulaştıkları son nokta budur. Yüce Allah da onlara bunları misal vermiştir,
Katade de der ki: Sağlam ve muhkem saraylarda olsanız demektir. Bunu İbn Cureyc ve cumhur da böyle açıklamıştır. Âmir b. et-Tufeyl'în Peygamber (s.a.v.)'a söylediği şu söz de bu kabildendir:
"Alabildiğine sağlam ve muhkem kılınmış bir kake ile güçlü bir koruma hakkında ne dersin?"
Mucahid de; "Burçlardan kasıt saraylardır" der.
İbn Abbas da: "Burçlardan kasıt, kaleler, yüksek saraylar ve surlardır," der.
" Yüksekçe bina edilmiş" buyruğunun anlamı» yükseğe doğru uzatılmış demektir. Bu açıklamayı ez-Zeccac ve el-Kutebi yapmıştır.
İkrime de; Alçı ile süslenmiş demektir, der.
Katade ise: Muhkem kılınmış anlamınadır. "Yükseltilmiş" ile aynıdır.
Yüce Allah'ın: "Yüksek köşkler" (Hac, 45) buyruğundaki bu kelime de buradan gelmektedir.
es-Suddî de der ki: Burçlardan kasıt, dünya semasında bina edilmiş bulunan burçlardır. Mekkî, bu görüşü Mâlik'ten de nakletmektedir. Onun şöyle dediğini de nakletmektedir:
Yüce Allah'ın: "Burçları olan gök hakkı için" (Buruc, 1);
"Gökte burçlar var eden"(Furkan, 61);
"Andolsun ki Biz, semada burçlar yarattık" (Hicr, 16) diye buyurduğuna bakmaz mısın? Ayrıca bunu İbnu'I-Arabî de İbnu'l-Kasım'dan, O, Mâlik yoluyla fivâyet etmiştir. en-Nakkaş da îbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletmektedir:
"Yüksek kaleler içinde olsam/ bile" buyruğunun anlamı, demirden köşkler ve saraylarda olsanız bile şeklindedir. İbn Atiyye ise der ki: Ancak lafzın zahiri böyle bir anlam vermemektedir. [363]
2. Kaderiye'nin Yanlış Kanaatleri:
Bu âyeti kerimeler Kaderiye'nin görüşünü reddetmektedir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Nerede olursanız ölüm sizi bulacaktır. Yüksek kaleler içinde olsanız bile,"
Bu eceller son buldu mu artık ruhun cesedden ayrılmasının kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Bu, öldürülmekle, ölümle veya bunun dışında Allah Teala'nin, ruhun cesedden ayrılmasını bir. kanun olarak tesbit ettiği herhangi bir yolla da olabilir.
Mutezile ise der ki: Maktul, eğer katil tarafından öldürülmeyecek olsaydı, yaşayacaktı.
Ancak, Âl-i İmran Sûresi'nde (145. ayetin tefsirinde) onların bu görüşlerine cevap verilip red edilmiştir. Kaderiye, bu görüşleriyle kâfir ve munafıklara uygun kanaat belirtmiş olmaktadırlar. [364]
3. Tevekkul, Sebepleri Terketmek Değildir:
Şehirler edinmek, mal ve canların korunmasını sağlamak içindir. Bu da yüce Allah'ın kullanndaki bir sünnetidir. Bu ise, tevekkul sebepbleri terk etmektir, diyenleri reddeden en açık delillerden birisidir. Çünkü, şehirlerin inşa edilmesi, en büyük ve en muazzam sebebplerdendir. Ve biz, bunları yapmakla emrolunduk.
Peygamberler şehir inşa etmiş, çevresinde ise, daha da ileri derecede korunabilmek için hendekler kazımışlar ve adeta böyle bir silahtan istifade etmişlerdir. el-Ahnef e; Şehirin etrafında sur yapmanın hikmeti nedir? diye sorulmuş, o da şöyle demiş:
Bu sur sefih olanı yapmak istediği kötülükten alıkoymak ve hakim olanın gelip onu korumasını sağlamak içindir.
4. Burçların Mahiyeti ve Hikmeti:
Bizler, Malik ve es-Suddî'nin görüşünü kabul ederek, burada sözü geçen yükseltilmiş burç ve kalelerin semadaki burçlar olduğunu benimseyecek olursak, şunu belirteİim ki, semadaki burçlar -yüksek kılınmaktan gelen anlamı ile Yükseltilmiş- oniki burçtur. Bunlar da büyük gezegenlerdir. Gezegenlere burç adının verilmesi, açıkça görülmelerinden dolayıdır. Bu anlamıyla kelime, açıkça görülüp yükselmek anlamını ifade eden “-”dan gelmektedir ki, yüce Allah'ın: “Önceki Cahiliyenin (kadınlarının) açılıp saçılarak ortaya çıkması gibi, siz de Öylece dışarı çıkmayın" (Ahzab, 33) buyruğu da buradan gelmektedir.
Yüce Allah, bu burçları, güneş ve ay için mevkiler olarak yaratmış ve ay'ın bu burçlarda hareketini takdir buyurmuş, zamanı bunlara bağlı olarak düzenlemiş, bunların kimisini kuzeyde kimisini güneyde yaratarak, çeşitli menfeatlere bir delil ve kıbleye de bir alamet, teheccud ve buna benzer hayatta karşı karşıya kalınan çeşitli durumların zamanlannı bilmek için, gece ve gündüz vakitlerinin bilinip öğrenilmesi için bir yol kılmıştır.
Yüce Allah'ın: "Eğer onlara bir iyilik dokunursa bu Allah'tandır derler" buyruğu şu demektir.
Munafıklara bolluk isabet edecek olursa bu Allah'tandır, derler. "Şayet onlara bir kötülük dokunursa" bir kuraklık başgösterir ve yağmur yağmayacak olursa, "bu da sendendir" derler. Yani bu musibet bize senin ve arkadaşlarının uğursuzluğu dolayısıyla isabet etmiştir derler.
Buradaki iyilikten kastın, esenlik ve güvenlik, kötülükten kastın ise hastalıklar ve korku olduğu söylendiği gibi, iyilikten kasıt zenginlik, kötülükten kasıt fakirliktir de denilmiştir. İyilikten kasıt nimet ve zafer, Bedir günü elde edilen ganimet, kötülükten kastın ise belâ, sıkıntı ve Uhud günü öldürülmek olduğu söylendiği gibi, iyilikten kasıt, bolluk, rahatlık, kötülükten kasıt da, darlık, sıkıntı ve hastalık olduğu da söylenmiştir.
İşte bunlar, mufessirlerin ve te'vil alimlerinin -İbn Abbas ve diğerlerinin-ayete dair görüşleridir. Bu âyeti kerime onlara göre, yahudiler ve munafıklar hakkında nazil olmuştur. Şöyle ki, Rasûlullah (s.a.v.) Medine'ye yanlarına gelince şöyle dediler: Bu adam ve arkadaşları bizim bulunduğumuz bu yere geldikleri günden bu yana meyvelerimizde, ekin ve mahsullerimizde eksilmekten başka birşey göremez olduk.
İbn Abbas der ki: "Bu sendendir" buyruğunun anlamı, senin kötü idare ve tasarrufundan dolayıdır şeklindedir. "Bu sendendir" buyruğunun, belirttiğimiz gibi, senin uğursuzluğunun getirdiğidir. Yani, senin uğursuzluğun gelip bizi bulmuştur, anlamında olduğu da söylenmiştir. Onlar bu sözlerini uğur ile ilgili kanaatleri dolayısıyla söylemişlerdi.
Yüce Allah: "De ki: Hepsi Allah'tandır" diye buyurmaktadır. Yani darlık, bolluk, zafer ve yenilgi hep Allah'tandır. Allah'ın kaza ve kaderi iledir.
"Böyle îken bunlara" yani munafıklara ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?" Ne diye bunlar herşeyin Allah'tan geldiği gerçeğini iyice anlayamıyorlar.
(İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, 5/329-333)
"Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçme hakkı yoktur. Allah, onların koştukları ortaklardan munezzehtir, yücedir." (Kasas 61)
"Şubhesiz kendileri için daha önceden tarafımızdan iyilik takdir edilmiş olanlar, işte onlar oradan uzaklaştırılmışlardır." (Enbiya 101)