Hümeze suresi ayet 1
İnsanları arkadan çekiştiren, yüzlerine karşı onlarla alay eden her kişinin vay haline ki!
"Veyl; Vay haline!" lafzının anlamı horluk, azab ve helak olmak anlamındadır. Cehennemdeki bir vadi olduğu da söylenmiştir.
"İnsanları arkadan çekiştiren, yüzlerine karşı onlarla alay eden her kişinin vay haline ki;"
İbn Abbas dedi ki:
Bunlar başkalarının sözlerini alıp taşıyanlar, birbirlerini sevenlerin arasını bozanlar, suçsuz, günahsız kimselerin kusurlarını araştıranlardır, buna göre buradaki her iki tabir fhumeze ve lumeze) aynı anlama gelmektedir.
Peygamber (sav) buyurdu ki:
"Yüce Allah'ın kullarının en kötüleri başkalarının laflarını taşıyanlar, birbirlerini sevenlerin arasını bozanlar, sutsuz, günahsız kimselerin kusurlarını ortaya koymaya çalışanlardır."
İbrı Abbas'tan nakledildiğine göre "humeze" arkadan çekiştiren, "hımeze" ise insanları çokça ayıplayan kimse demektir.
Ebıı'l-Aliye, el-Hasen, Mücahid ve Ata b. Ebi Rebah: Humeze insanların gıybetini yapan ve yüzlerine karşı onları ten ki d eden, lumeze ise hazır olmadıkları vakit arkalarından gıybetlerini yapan kimsedir, demişlerdir.
en-Nehhas, bu görüşü tercih etmiş olup şöyle demiştir: Yüce Allah'ın: "Bazıları da sadakalar hususunda sana dil uzatırlar, ("Lumeze" ile aynı kökten gelen "yelmizuke" fiili kullanılmıştır.)" (et-Tevbe, 9/58) buyruğu da bu kabildendir.
Mukatil bu açıklamanın aksini yaparak şöyle demiştir: Humeze; gıybet yaparak insanları arkalarından çekiştiren, lumeze ise yüzüne karşı insanın gıybetini yapan kimse demektir. Katade ve Mücahid şöyle demişlerdir: Humeze insanları çokça tenkid edip dil uzatan, lumeze ise onların neseblerine çokça di! uzatan kimsedir.
İbn Zeyd dedi ki:
Humeze'ci insanları eliyle dürtüp vuran kimse demektir. Lumeze ise diliyle onların kusurlarını söyleyen ve ayıplayan demektir.
Süfyan es-Sevri dedi ki:
Humezelik dil ile lumezetik ise göz ile yapılır.
İbn Keysan dedi ki:
Humeze oturup kalktığı kimselere kötü sözleriyle eziyet veren, kımeze ise oturup kalktığı kimseye göz kırparak gözüyle, başıyla, kaşıyla işaretler yapan kimsedir. Burada her ikisi de aynı şeydir. Bu da kişinin gıyabında onu tenkid eden, onun gıybetini yapan kimsedir.
" Uzak olmak, uzaklık" demektir. Humeze ise bu anlamı mübalağalı bir şekilde ifade etmek için kullanılan bir isimdir. Nitekim insanlarla çokça alay eden ve onların hallerine çokça gülen kimseye: denilir.
Ebu Cafer Muhammed b. Ali ve el-A'rec "mim" harflerini sakin olarak; diye okumuşlardır. Eğer onların böyle okudukları, onlardan sahih olarak nakledilmiş ise, o takdirde bu lafızlar (ism-i) meful manasınadır. Bu da insanlar kendisi hakkında kaş göz işaretleri yaparak onun hallerine gülsünler ve kendisinin gıybetini yapmak zorunda bırakacak şekilde insanlara karşı davranışlar sergileyen kimse demek olur.
Abdullah b. Mesud, Ebu Vâil, en-Nehaîve el-A'meş ise ("her" anlamındaki İi külli" lafzını zikretmeyerek): Humeze ve lumezenin (yani insanları arkadan çekiştirip, yüzlerine karşı onlarla alay eden kimselerin) vay haline" diye okumuşlardır.
(Humeze'nin kökünü teşkil eden): in asıl anlamı, "kırmak ve bir şeyi şiddetle ısırmak" demektir. "Harfi hemzeli okumak" tabiri de buradan gelmektedir. " Onun başını kırdım" denilir.
Cevizi elimle kırdım" demektir.
Bedevi bir araba "Siz fare kelimesini (fa're şeklinde) hemzeli mi söylersiniz?" diye sorulmuş da o da: "Fareyi ısırıp yakalayan ancak kedidir" diye cevab vermiştir.
es-Sıhah'taki ifade ise şöyledir: Bedevi bir araba: "Fare kelimesi (fa're şeklinde) hemzeli mi söylenir?" diye sorulmuş. O da: " Ha*yır onu ısırıp yakalayan kedidir" diye cevab vermiştir.
Birincisini nakleden es-Sa'lebî'dir. Bu ifade(kr) kediye "humeze" isminin verileceğine delildir.
el-Accâc şöyîe demiştir:
"Biz kimin başını hemzeder (kırar) isek, onun başı elbette yarılır, kırılır."
Hemz ve lemz'in asıl anlamının itmek ve vurmak okluğu da söylenmiştir. " Onu vurup İtti, vurup iter, vurup ilmek" denilir. Ayns şekilde: "Onu illi, onu vurdu" demektir. Reeez vezninde şair söyle demiştir:
"Biz her kimin şanına (kuvvetine) henız edecek olursak
o hemen kıçüstü yıkılır, Şiddetli bir şekilde; yahut o şiddetlice yıkılır."
Bu açıklamayı es-SıftoA'da (el-Cevherî) yapmıştır.
Âyet, cd-Dahhâk'ın, İbn Abbas'tan rivaytrline göre elMınes b. Şerik hakkında inmiştir. Bu kişi ister karşılarında bulundukları vakit, isler yanından geçtiklerinde insanları kaş göz işaretleri yaparak ayıplar, onları çekişürirdi.
İbn Cüreyc dedi ki:
(sûre) el-Velid b, el-Muğire hakkında inmiştir. O Peygamber (sav)'ın gıyabında gıybetini yapar, yüzüne karşı da onu tenkid ederdi. Ubeyy b. Halef hakkında indiği söylendiği gibi Cemil b. Âmir es-Sakafî hakkında indiği de söylenmiştir.
Âyetin, tahsis sözkonusu olmaksızın genel olarak bu tür davranış sergileyenlerin hepsi hakkında umumi olduğu da söylenmiştir. Çoğunluğun görüşü de budur.
Mücahid dedi ki:
Bu buyruklar kimse hakkında özel değildir. Aksine bu nitelikte olan herkes hakkındadır.
el-Ferrâ dedi ki:
Umumi bir buyruğun zikredilip, özel kimselerin onunla kastedilmesi mümkün olabilir. Nitekim bir kimse birisine: Ben suni ebediyyen ziyaret etmeyeceğim deyip diğeri ona: Kim beni ziyaret etmezse ben de o kimseleri ziyaret etmem, diyerek tek bir kimseyi kastetmesine benzer ki, bu sözüyle kendisine böyle diyen kimseyi ziyaret etmeyeceğini kastetmiş olur.
Hümeze suresi ayet 2
O malı toplayıp, onu tekrar tekrar sayandır.
Yani; "(Onu -kendi iddiasına göre- zamanın musibetlerine karşı ha*zırlayandır." (Bu manasıyla): " Kerem sahibi oldu ve ikram etti" fiiline (vezin dolayısıyla fiilin anlam değişikliğine uğramasına) benzer. Bunun, sayıp döktü, saydı durdu, anlamına geldiği de söylenmiştir ki, bu açıklamayı da es-Süddi yapmıştır. ed-Dahhâk dedi ki: Malını çocukları arasından kendisine mirasçı olacak kimselere hazırladı, demektir. Malının sayısı ve çokluğu ile başkalarına karşı öğündü, demektir diye de açıklanmıştır.
Maksai ise, malı Allah'a itaat yolunda harcamayıp, elde tutmanın yerilme-sidir. Yüce Allah'ın: "O, hayrı alabildiğine engelleyen" (Raf, 50/25); (Nun, 68/12) buyruğu ile: "Mal toplayıp kaba dolduran" (el-Mearic, 70/18) buyruklarında olduğu gibi.
"Toplayıp" anlamındaki; lafzının "mim" harfi genel olarak şeddesiz okunmuştur. Ancak İbn Amir, Hamza ve el-Kisai çokluk anlamı ifade etmek üzere şeddeli okumuşlardır. Ebu Ubeyd de daha sonraki: "Onu tekrar tekrar sayandır" buyruğu dolayısıyla bu okuyuşu tercih etmiştir.
el-Hasen, Nasr b. Asım ve Ebu'l-Aliye ise "toplayıp" anlamındaki fiili şeddesiz okumuşlardır. Aynı şekilde; "onu tekrar tekrar sayandır" anlamındaki fiili de; (.jJij ) şeklinde şeddesiz okumuşlar ve böylelikle şeddeli olan harfin muzaaf (aynı harften iki harfin şeddeli okunması) olduğunu göstermişlerdir. Çünkü bunun asit ( .Ü)'dir. Ancak böyle bir okuyuşun (açıklanabil*mesi) uzak bir ihtimaldir. Çünkü mushafta bu, iki dal ile yazılmıştır.
el-Mehdevi dedi ki:
Her kim "onu tekrar tekrar sayan" lafzını şeddesiz okuyacak olursa, o vakit bu mala atfedilmiş olur. Yani bu kimse malı topladı ve'onu sayıp durdu, demek olur. O halde bu muzaafiığı açığa çıkartılmış bir fiil olmaz.
İnsanları arkadan çekiştiren, yüzlerine karşı onlarla alay eden her kişinin vay haline ki!
"Veyl; Vay haline!" lafzının anlamı horluk, azab ve helak olmak anlamındadır. Cehennemdeki bir vadi olduğu da söylenmiştir.
"İnsanları arkadan çekiştiren, yüzlerine karşı onlarla alay eden her kişinin vay haline ki;"
İbn Abbas dedi ki:
Bunlar başkalarının sözlerini alıp taşıyanlar, birbirlerini sevenlerin arasını bozanlar, suçsuz, günahsız kimselerin kusurlarını araştıranlardır, buna göre buradaki her iki tabir fhumeze ve lumeze) aynı anlama gelmektedir.
Peygamber (sav) buyurdu ki:
"Yüce Allah'ın kullarının en kötüleri başkalarının laflarını taşıyanlar, birbirlerini sevenlerin arasını bozanlar, sutsuz, günahsız kimselerin kusurlarını ortaya koymaya çalışanlardır."
İbrı Abbas'tan nakledildiğine göre "humeze" arkadan çekiştiren, "hımeze" ise insanları çokça ayıplayan kimse demektir.
Ebıı'l-Aliye, el-Hasen, Mücahid ve Ata b. Ebi Rebah: Humeze insanların gıybetini yapan ve yüzlerine karşı onları ten ki d eden, lumeze ise hazır olmadıkları vakit arkalarından gıybetlerini yapan kimsedir, demişlerdir.
en-Nehhas, bu görüşü tercih etmiş olup şöyle demiştir: Yüce Allah'ın: "Bazıları da sadakalar hususunda sana dil uzatırlar, ("Lumeze" ile aynı kökten gelen "yelmizuke" fiili kullanılmıştır.)" (et-Tevbe, 9/58) buyruğu da bu kabildendir.
Mukatil bu açıklamanın aksini yaparak şöyle demiştir: Humeze; gıybet yaparak insanları arkalarından çekiştiren, lumeze ise yüzüne karşı insanın gıybetini yapan kimse demektir. Katade ve Mücahid şöyle demişlerdir: Humeze insanları çokça tenkid edip dil uzatan, lumeze ise onların neseblerine çokça di! uzatan kimsedir.
İbn Zeyd dedi ki:
Humeze'ci insanları eliyle dürtüp vuran kimse demektir. Lumeze ise diliyle onların kusurlarını söyleyen ve ayıplayan demektir.
Süfyan es-Sevri dedi ki:
Humezelik dil ile lumezetik ise göz ile yapılır.
İbn Keysan dedi ki:
Humeze oturup kalktığı kimselere kötü sözleriyle eziyet veren, kımeze ise oturup kalktığı kimseye göz kırparak gözüyle, başıyla, kaşıyla işaretler yapan kimsedir. Burada her ikisi de aynı şeydir. Bu da kişinin gıyabında onu tenkid eden, onun gıybetini yapan kimsedir.
" Uzak olmak, uzaklık" demektir. Humeze ise bu anlamı mübalağalı bir şekilde ifade etmek için kullanılan bir isimdir. Nitekim insanlarla çokça alay eden ve onların hallerine çokça gülen kimseye: denilir.
Ebu Cafer Muhammed b. Ali ve el-A'rec "mim" harflerini sakin olarak; diye okumuşlardır. Eğer onların böyle okudukları, onlardan sahih olarak nakledilmiş ise, o takdirde bu lafızlar (ism-i) meful manasınadır. Bu da insanlar kendisi hakkında kaş göz işaretleri yaparak onun hallerine gülsünler ve kendisinin gıybetini yapmak zorunda bırakacak şekilde insanlara karşı davranışlar sergileyen kimse demek olur.
Abdullah b. Mesud, Ebu Vâil, en-Nehaîve el-A'meş ise ("her" anlamındaki İi külli" lafzını zikretmeyerek): Humeze ve lumezenin (yani insanları arkadan çekiştirip, yüzlerine karşı onlarla alay eden kimselerin) vay haline" diye okumuşlardır.
(Humeze'nin kökünü teşkil eden): in asıl anlamı, "kırmak ve bir şeyi şiddetle ısırmak" demektir. "Harfi hemzeli okumak" tabiri de buradan gelmektedir. " Onun başını kırdım" denilir.
Cevizi elimle kırdım" demektir.
Bedevi bir araba "Siz fare kelimesini (fa're şeklinde) hemzeli mi söylersiniz?" diye sorulmuş da o da: "Fareyi ısırıp yakalayan ancak kedidir" diye cevab vermiştir.
es-Sıhah'taki ifade ise şöyledir: Bedevi bir araba: "Fare kelimesi (fa're şeklinde) hemzeli mi söylenir?" diye sorulmuş. O da: " Ha*yır onu ısırıp yakalayan kedidir" diye cevab vermiştir.
Birincisini nakleden es-Sa'lebî'dir. Bu ifade(kr) kediye "humeze" isminin verileceğine delildir.
el-Accâc şöyîe demiştir:
"Biz kimin başını hemzeder (kırar) isek, onun başı elbette yarılır, kırılır."
Hemz ve lemz'in asıl anlamının itmek ve vurmak okluğu da söylenmiştir. " Onu vurup İtti, vurup iter, vurup ilmek" denilir. Ayns şekilde: "Onu illi, onu vurdu" demektir. Reeez vezninde şair söyle demiştir:
"Biz her kimin şanına (kuvvetine) henız edecek olursak
o hemen kıçüstü yıkılır, Şiddetli bir şekilde; yahut o şiddetlice yıkılır."
Bu açıklamayı es-SıftoA'da (el-Cevherî) yapmıştır.
Âyet, cd-Dahhâk'ın, İbn Abbas'tan rivaytrline göre elMınes b. Şerik hakkında inmiştir. Bu kişi ister karşılarında bulundukları vakit, isler yanından geçtiklerinde insanları kaş göz işaretleri yaparak ayıplar, onları çekişürirdi.
İbn Cüreyc dedi ki:
(sûre) el-Velid b, el-Muğire hakkında inmiştir. O Peygamber (sav)'ın gıyabında gıybetini yapar, yüzüne karşı da onu tenkid ederdi. Ubeyy b. Halef hakkında indiği söylendiği gibi Cemil b. Âmir es-Sakafî hakkında indiği de söylenmiştir.
Âyetin, tahsis sözkonusu olmaksızın genel olarak bu tür davranış sergileyenlerin hepsi hakkında umumi olduğu da söylenmiştir. Çoğunluğun görüşü de budur.
Mücahid dedi ki:
Bu buyruklar kimse hakkında özel değildir. Aksine bu nitelikte olan herkes hakkındadır.
el-Ferrâ dedi ki:
Umumi bir buyruğun zikredilip, özel kimselerin onunla kastedilmesi mümkün olabilir. Nitekim bir kimse birisine: Ben suni ebediyyen ziyaret etmeyeceğim deyip diğeri ona: Kim beni ziyaret etmezse ben de o kimseleri ziyaret etmem, diyerek tek bir kimseyi kastetmesine benzer ki, bu sözüyle kendisine böyle diyen kimseyi ziyaret etmeyeceğini kastetmiş olur.
Hümeze suresi ayet 2
O malı toplayıp, onu tekrar tekrar sayandır.
Yani; "(Onu -kendi iddiasına göre- zamanın musibetlerine karşı ha*zırlayandır." (Bu manasıyla): " Kerem sahibi oldu ve ikram etti" fiiline (vezin dolayısıyla fiilin anlam değişikliğine uğramasına) benzer. Bunun, sayıp döktü, saydı durdu, anlamına geldiği de söylenmiştir ki, bu açıklamayı da es-Süddi yapmıştır. ed-Dahhâk dedi ki: Malını çocukları arasından kendisine mirasçı olacak kimselere hazırladı, demektir. Malının sayısı ve çokluğu ile başkalarına karşı öğündü, demektir diye de açıklanmıştır.
Maksai ise, malı Allah'a itaat yolunda harcamayıp, elde tutmanın yerilme-sidir. Yüce Allah'ın: "O, hayrı alabildiğine engelleyen" (Raf, 50/25); (Nun, 68/12) buyruğu ile: "Mal toplayıp kaba dolduran" (el-Mearic, 70/18) buyruklarında olduğu gibi.
"Toplayıp" anlamındaki; lafzının "mim" harfi genel olarak şeddesiz okunmuştur. Ancak İbn Amir, Hamza ve el-Kisai çokluk anlamı ifade etmek üzere şeddeli okumuşlardır. Ebu Ubeyd de daha sonraki: "Onu tekrar tekrar sayandır" buyruğu dolayısıyla bu okuyuşu tercih etmiştir.
el-Hasen, Nasr b. Asım ve Ebu'l-Aliye ise "toplayıp" anlamındaki fiili şeddesiz okumuşlardır. Aynı şekilde; "onu tekrar tekrar sayandır" anlamındaki fiili de; (.jJij ) şeklinde şeddesiz okumuşlar ve böylelikle şeddeli olan harfin muzaaf (aynı harften iki harfin şeddeli okunması) olduğunu göstermişlerdir. Çünkü bunun asit ( .Ü)'dir. Ancak böyle bir okuyuşun (açıklanabil*mesi) uzak bir ihtimaldir. Çünkü mushafta bu, iki dal ile yazılmıştır.
el-Mehdevi dedi ki:
Her kim "onu tekrar tekrar sayan" lafzını şeddesiz okuyacak olursa, o vakit bu mala atfedilmiş olur. Yani bu kimse malı topladı ve'onu sayıp durdu, demek olur. O halde bu muzaafiığı açığa çıkartılmış bir fiil olmaz.