İncil, Tevrat ve Zebur’da geçen bkardeşr Hz Muhammed’in (asm) son peygamber olduğunu ispat eden en büyük delillerdendir. Hem bu kitapların Hz. Muhammed’den (asm) haber vermeleri kendilerinin de semavi kitap olduğuna delildir. Gelecekteki en küçük hadiseleri bile haber veren bu kitapların Hz. Muhammed (asm) gibi bir zatın Kainatı sarsacak davası karşısında kayıtsız kalması elbette mümkün değildir. Milyarlar taraftarları bulunan bu hadiseyi mutlaka ya tasdik edecekler ya da yalanlayacaklardır. Halbuki hiçbir yalanlama söz konusu olmadığı gibi defalarca değişiklik ve bozulmaya uğradıkları halde hala Hz. Muhammed’in (asm) davasına tasdik içermektedirler.
Ehl-i kitaptan Hz Muhammed’i (asm) son peygamber olarak kabul etmeyenler O’nu iki şekilde mağlup edebilirlerdi. Ya kitaplarında onun vasıflarının olmadığını ispat edecekler. Veyahut onunla savaşacaklardı. Halbuki onlar zor olanı seçtiler, savaştılar. Demek kitaplarında vasıflarının olmadığını ispat edemediler. (!)
İşte Kainatı güneş gibi aydınlatan bir din ile gelen Hz Muhammed’e (asm) kutsal kitaplardaki tasdiklerden bazıları:
İncildeki Hz Muhammed’e (asm) işaret eden bkardeşr:
Hz İsa demiş: “Eğer beni seviyorsanız, benim size edeceğim vasiyetimi muhafaza ediniz. Ben Rabb-i Teala’dan istiyorum ki, size son Faraklit’i versin. Ta ki sizinle ebede kadar sebat içinde devam etsin.” (yuhanna incili ıshah :14)
“Şimdi* ben size hak olarak söylüyorum ki, benim ayrılıp gitmem size hayırlıdır. Eğer ben sizden ayrılıp Rabbinize gitmezsem Faraklit size gelmeyecektir.” (Yuhanna, 16. bab, 7. ayet)
Faraklit (paraklit) kelimesinin övülmüş, hak ile batılı birbirinden ayıran, tesellici ve yardımcı gibi manaları vardır. Hz İsa’dan sonra ise bu özellikleri üzerinde taşıyan tek şahıs Hz Muhammet’tir (asm).
Türkçe Yuhanna İncil’inin on dördüncü bab ve otuzuncu sözcüğü şudur:“Artık sizinle çok söyleşmem. Zira bu âlemin reisi geliyor ve ben de O’nun nesnesi asla yoktur.” *
Alemin reisi tabiri Fahr-i Âlem (Alemin iftiharı) demektir. Fahr-i Âlem ünvanı ise Hz Muhammed’in (asm) en meşhur ünvanıdır.
“Zira bu alemin reisinin gelmesinin hükmü gelmiştir.” (Yuhanna, 16. bab, 17.ayet)
Hz Muhammed (asm) elbette alemin reisidir. Çünkü bin dört yüz senedir süregelen dinine şu asırda yaklaşık bir buçuk milyar insan tabi’dir.
“Size daha çok söyleyeceklerim var, ama şimdi bunlara dayanamazsınız.”“Ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi her gerçeğe yöneltecek. O kendiliğinden konuşmayacak, yalnız işittiklerini söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek.” (Yuhanna, 16. bab, 12.-13. ayet)
Hz Muhammed’in (asm) İncil’de ki başka bir lakabı da “Sahibü’t-taç” (Taç sahibi)’dir.
Evet taç sahibi ünvanı Hz Muhammed’e (asm) mahsustur. Çünkü taç, amame yani sarık demektir. Demek İncil’de ki “taç sahibi” ünvanı Hz Muhammed’e (asm) işaret eder.
Tevrat’ta ki Hz Muhammed’e işaret eden bkardeşr:
“Hz İsmail’in validesi olan Hacer evlat sahibesi olacak ve onun evladından öyle birisi çıkacak ki o veledin eli umumun fevkinde olacak. Ve umumun eli huşu ve itaatle ona açılacak.” (sefrü’t tekvin* ıshah:17)
“Benî İsrail’in kardeşleri olan benî İsrail’den senin gibi bir nebi göndereceğim. Ben sözümü onun ağzına koyacağım. Benim vahyimle konuşacak. Onu kabul etmeyene azap vereceğim.” (Tekvin, Bab: 21, Ayet :21)
Büyük İslam âlimleri Hıristiyanların* “Musa’dan sonra müjdelenen peygamber Hz İsa’dır” diye öne sürdükleri iddialarını bu bkardeş çürütmüşlerdir. Çünkü bab* “İsrail oğullarının kardeşi”* tabiriyle Hıristiyanların iddia ettikleri gibi İsrail oğullarından bahsetmiyor. Hz İshak’ın kardeşi olan Hz İsmail’in evladından gelecek bir peygambere işaret etmektedir. Eğer İsrail oğullarından gelecek bir Peygamber kastedilmiş olsaydı “içlerinden, aralarından, onlardan” tabiri kullanılırdı.
“Rabb, Sina’dan geldi ve onlara Sair’den doğdu, Faran dağında parladı”. (Tensiye 33:2)
Babın üçüncü kısmı, âhir zaman peygamberi Muhammed’i (asm) anlatmaktadır. Cenab-ı Hakkın Sina’dan gelmesinden maksat, Tur-i Sina’da Hz.Musa’ya Tevrat’ı indirmesidir. Sair’den doğması Hz.İsa’ya İncili vermesidir. Çünkü Hz.İsa Şam’da Sair civarı köylerinden Nasıra’da bulunduğu sırada* kendisine vahyedildiği bilinmektedir.
Faran dağından parlaması da, Hz.Muhammed’e (asm) Kuran’ı indirmesidir. Bu da ahir zaman nebisi Hz. Muhammed’in (asm) geleceğini haber veren en büyük bir müjdedir. Faran* Mekke’nin eski isimlerindendir. Tekvin kitabının Hz. İsmail hakkındaki; “Ve Faran çölünde oturdu”. (Tekvin 21-21..) ayeti bunu ispat ediyor. Çünkü Hz. İsmail, annesi Hz. Hacer’le Mekke’de oturdu.
ALLAH Tevrat’ta Hz Musa’ya hitaptan sonra gelecek peygambere hitaben şöyle diyor: “Ey şan sahibi Peygamber, biz muhakkak ki seni hem şahit, hem müjdeleyici hem de korkutucu olarak ve hem de ümmiler cemaatine dayanak olarak gönderdik. Sen benim kulumsun. Ben seni mütevekkil (tevekkül eden) ismiyle isimlendirdim. Öyle bir mütevekkil ki, ne çok katı kalpli, ne de sokaklarda kibirli kibirli yürüyenlerden yaptım ve ne de o peygamber kötülüğe karşı kötülükle karşılık vermez. Belki daima affeder ve bağışlar. Cenab-ı ALLAH onun ruhunu almaz. Ta ki eğriliğe girmiş olan din yolunu doğrultuncaya kadar... Hem ta ki herkes LailaheillALLAH deyinceye kadar… Hem o Peygamberle kör gözleri açacak, sağır kulakları işitir hale getirecek ve gaflet içinde ölmüş olan kalpleri diriltecektir.” (Eşiya ıshah :42)
Abdullah ibn-i Amr ibn-i’l As ve meşhur Yahudi âlimlerinden en önce İslam’a gelen Abdullah ibn-i Selam ve İsrailoğllarının meşhur âlimlerinden Kab-ül Ahbar o zamanlarda çok bozulmamış Tevrat’ta bu ayeti görerek iman etmişlerdir. (Hayatü’s-Sahabe 1/17, İbn-i Kesir 2/326)
[İHTAR!] Muhammed ismi Tevrat’ta “Müşeffah, Münhamenna, Himyata” gibi Muhammed manasına gelen Süryani ve İbrani isimlerle yer almıştır. Tevrat’ta açık olarak Muhammed ismi az vardır. Açık olanları da Yahudiler tarafından değiştirilmiştir.
Zebur’daki Hz Muhammed’e İşaret eden sözcükler:
“Ey ALLAH’ım! Sünneti yaşayıp yaşatacak birisini gönder ta ki insanlar bilsinler ki o da bir beşerdir.”
“Ya Davut! Senden sonra bir peygamber gelecek. Onun ismi Ahmed ve Muhammed ve Sadık olacak. Ben ona ebediyen hiç kızmayacağım.”
“Denizden denize malik ve nehirlerden… Dünyanın sonuna* kadar malik ola… Ve kendisine Yemen ve Cezayir padişahları hediyeler götüreler. Ve padişahlar ona secde edip boyun eğeler. Ve her vakit ona salat ve her gün kendisine bereketle dua oluna. Ve nuru Medine’den* parlaya. Ve zikri sonsuza dek devam ede… O’nun ismi güneşin vücudundan evvel mevcuttur. Onun adı güneş durdukça yayıla.” (Zebur, 2.bab)
Acaba Hz. Davut’tan sonra Hz. Muhammed’den (asm) başka gelen hangi peygamber doğudan batıya kadar dinini yaymış. Hangi peygamberin padişahlar secde eder gibi hükmü altına girmiş. Hangi peygamber, her gün insanların beşte birinin dualarını kazanmış ve nuru Medine’den parlamıştır!?
Yukarıda zikredilen bkardeşr Kutsal kitaplarda Hz Muhammed’e (asm) dair olan sözcüklerin yalnızca bir kısmıdır. Hz. Muhammed (asm) de Kutsal kitaplarda kendisine dair işaretler olduğunu Ayet-i Kerime ile ilan etmiştir.
“De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz, getirin Tevrat’ı da onu okuyun.” (Al-i İmran 93). Fakat hiçbir Yahudi veya Hıristiyan âlimi “Kitaplarımızda seni doğrulayan hiçbir ayet yoktur” diye Hz Muhammed’in (asm) karşısına çıkamamıştır.* * * * *
Hatta bir çok Yahudi ve Hıristiyan âlimi iman etmediği halde Hz Muhammed’in (asm) vasıflarının bu kitaplarda olduğunu kabul etmiştir. Kimisi de bu vasıfları görüp iman etmişlerdir. Rum padişahlarından Hirakl (Tirmizi 2/167), Mısır padişahı Mukavkis (Delail-ün Nübüvve-Beyhaki 3/362) ve Yahudi alimlerinden İbn-i Suriya, İbn-i Ahtab, Ka’b bin Esed ve Zübeyr bin Batıya (Delail-ün Nübüvve-Beyhaki 3/361-362) gibi meşhur kişiler iman etmemişler. Fakat “Kitaplarımızda O’nun vasıflarını gördük” demişlerdir(!)
Vasıflarını kitaplarında görüp iman edenler ise; Abdullah ibn-i Selam, Vehb ibn-i Münebbih, Ebi Yasir ve Şamul’dur. Bu zâtlar da yine Yahudi ve Hıristiyanların en meşhur âlimlerindendir. (Tirmizi 2/206, Delail-ün Nübüvve-Beyhaki 1/367)
İşte bütün bu deliller ve kendisinden sonra bu vasıfları taşıyan hiçbir şahsın gelmemesi apaçık gösteriyor ve ispat ediyor ki Hz Muhammed son peygamberdir. Ve hiç kimse bunun aksini ispatlayamaz.
Ehl-i kitaptan Hz Muhammed’i (asm) son peygamber olarak kabul etmeyenler O’nu iki şekilde mağlup edebilirlerdi. Ya kitaplarında onun vasıflarının olmadığını ispat edecekler. Veyahut onunla savaşacaklardı. Halbuki onlar zor olanı seçtiler, savaştılar. Demek kitaplarında vasıflarının olmadığını ispat edemediler. (!)
İşte Kainatı güneş gibi aydınlatan bir din ile gelen Hz Muhammed’e (asm) kutsal kitaplardaki tasdiklerden bazıları:
İncildeki Hz Muhammed’e (asm) işaret eden bkardeşr:
Hz İsa demiş: “Eğer beni seviyorsanız, benim size edeceğim vasiyetimi muhafaza ediniz. Ben Rabb-i Teala’dan istiyorum ki, size son Faraklit’i versin. Ta ki sizinle ebede kadar sebat içinde devam etsin.” (yuhanna incili ıshah :14)
“Şimdi* ben size hak olarak söylüyorum ki, benim ayrılıp gitmem size hayırlıdır. Eğer ben sizden ayrılıp Rabbinize gitmezsem Faraklit size gelmeyecektir.” (Yuhanna, 16. bab, 7. ayet)
Faraklit (paraklit) kelimesinin övülmüş, hak ile batılı birbirinden ayıran, tesellici ve yardımcı gibi manaları vardır. Hz İsa’dan sonra ise bu özellikleri üzerinde taşıyan tek şahıs Hz Muhammet’tir (asm).
Türkçe Yuhanna İncil’inin on dördüncü bab ve otuzuncu sözcüğü şudur:“Artık sizinle çok söyleşmem. Zira bu âlemin reisi geliyor ve ben de O’nun nesnesi asla yoktur.” *
Alemin reisi tabiri Fahr-i Âlem (Alemin iftiharı) demektir. Fahr-i Âlem ünvanı ise Hz Muhammed’in (asm) en meşhur ünvanıdır.
“Zira bu alemin reisinin gelmesinin hükmü gelmiştir.” (Yuhanna, 16. bab, 17.ayet)
Hz Muhammed (asm) elbette alemin reisidir. Çünkü bin dört yüz senedir süregelen dinine şu asırda yaklaşık bir buçuk milyar insan tabi’dir.
“Size daha çok söyleyeceklerim var, ama şimdi bunlara dayanamazsınız.”“Ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi her gerçeğe yöneltecek. O kendiliğinden konuşmayacak, yalnız işittiklerini söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek.” (Yuhanna, 16. bab, 12.-13. ayet)
Hz Muhammed’in (asm) İncil’de ki başka bir lakabı da “Sahibü’t-taç” (Taç sahibi)’dir.
Evet taç sahibi ünvanı Hz Muhammed’e (asm) mahsustur. Çünkü taç, amame yani sarık demektir. Demek İncil’de ki “taç sahibi” ünvanı Hz Muhammed’e (asm) işaret eder.
Tevrat’ta ki Hz Muhammed’e işaret eden bkardeşr:
“Hz İsmail’in validesi olan Hacer evlat sahibesi olacak ve onun evladından öyle birisi çıkacak ki o veledin eli umumun fevkinde olacak. Ve umumun eli huşu ve itaatle ona açılacak.” (sefrü’t tekvin* ıshah:17)
“Benî İsrail’in kardeşleri olan benî İsrail’den senin gibi bir nebi göndereceğim. Ben sözümü onun ağzına koyacağım. Benim vahyimle konuşacak. Onu kabul etmeyene azap vereceğim.” (Tekvin, Bab: 21, Ayet :21)
Büyük İslam âlimleri Hıristiyanların* “Musa’dan sonra müjdelenen peygamber Hz İsa’dır” diye öne sürdükleri iddialarını bu bkardeş çürütmüşlerdir. Çünkü bab* “İsrail oğullarının kardeşi”* tabiriyle Hıristiyanların iddia ettikleri gibi İsrail oğullarından bahsetmiyor. Hz İshak’ın kardeşi olan Hz İsmail’in evladından gelecek bir peygambere işaret etmektedir. Eğer İsrail oğullarından gelecek bir Peygamber kastedilmiş olsaydı “içlerinden, aralarından, onlardan” tabiri kullanılırdı.
“Rabb, Sina’dan geldi ve onlara Sair’den doğdu, Faran dağında parladı”. (Tensiye 33:2)
Babın üçüncü kısmı, âhir zaman peygamberi Muhammed’i (asm) anlatmaktadır. Cenab-ı Hakkın Sina’dan gelmesinden maksat, Tur-i Sina’da Hz.Musa’ya Tevrat’ı indirmesidir. Sair’den doğması Hz.İsa’ya İncili vermesidir. Çünkü Hz.İsa Şam’da Sair civarı köylerinden Nasıra’da bulunduğu sırada* kendisine vahyedildiği bilinmektedir.
Faran dağından parlaması da, Hz.Muhammed’e (asm) Kuran’ı indirmesidir. Bu da ahir zaman nebisi Hz. Muhammed’in (asm) geleceğini haber veren en büyük bir müjdedir. Faran* Mekke’nin eski isimlerindendir. Tekvin kitabının Hz. İsmail hakkındaki; “Ve Faran çölünde oturdu”. (Tekvin 21-21..) ayeti bunu ispat ediyor. Çünkü Hz. İsmail, annesi Hz. Hacer’le Mekke’de oturdu.
ALLAH Tevrat’ta Hz Musa’ya hitaptan sonra gelecek peygambere hitaben şöyle diyor: “Ey şan sahibi Peygamber, biz muhakkak ki seni hem şahit, hem müjdeleyici hem de korkutucu olarak ve hem de ümmiler cemaatine dayanak olarak gönderdik. Sen benim kulumsun. Ben seni mütevekkil (tevekkül eden) ismiyle isimlendirdim. Öyle bir mütevekkil ki, ne çok katı kalpli, ne de sokaklarda kibirli kibirli yürüyenlerden yaptım ve ne de o peygamber kötülüğe karşı kötülükle karşılık vermez. Belki daima affeder ve bağışlar. Cenab-ı ALLAH onun ruhunu almaz. Ta ki eğriliğe girmiş olan din yolunu doğrultuncaya kadar... Hem ta ki herkes LailaheillALLAH deyinceye kadar… Hem o Peygamberle kör gözleri açacak, sağır kulakları işitir hale getirecek ve gaflet içinde ölmüş olan kalpleri diriltecektir.” (Eşiya ıshah :42)
Abdullah ibn-i Amr ibn-i’l As ve meşhur Yahudi âlimlerinden en önce İslam’a gelen Abdullah ibn-i Selam ve İsrailoğllarının meşhur âlimlerinden Kab-ül Ahbar o zamanlarda çok bozulmamış Tevrat’ta bu ayeti görerek iman etmişlerdir. (Hayatü’s-Sahabe 1/17, İbn-i Kesir 2/326)
[İHTAR!] Muhammed ismi Tevrat’ta “Müşeffah, Münhamenna, Himyata” gibi Muhammed manasına gelen Süryani ve İbrani isimlerle yer almıştır. Tevrat’ta açık olarak Muhammed ismi az vardır. Açık olanları da Yahudiler tarafından değiştirilmiştir.
Zebur’daki Hz Muhammed’e İşaret eden sözcükler:
“Ey ALLAH’ım! Sünneti yaşayıp yaşatacak birisini gönder ta ki insanlar bilsinler ki o da bir beşerdir.”
“Ya Davut! Senden sonra bir peygamber gelecek. Onun ismi Ahmed ve Muhammed ve Sadık olacak. Ben ona ebediyen hiç kızmayacağım.”
“Denizden denize malik ve nehirlerden… Dünyanın sonuna* kadar malik ola… Ve kendisine Yemen ve Cezayir padişahları hediyeler götüreler. Ve padişahlar ona secde edip boyun eğeler. Ve her vakit ona salat ve her gün kendisine bereketle dua oluna. Ve nuru Medine’den* parlaya. Ve zikri sonsuza dek devam ede… O’nun ismi güneşin vücudundan evvel mevcuttur. Onun adı güneş durdukça yayıla.” (Zebur, 2.bab)
Acaba Hz. Davut’tan sonra Hz. Muhammed’den (asm) başka gelen hangi peygamber doğudan batıya kadar dinini yaymış. Hangi peygamberin padişahlar secde eder gibi hükmü altına girmiş. Hangi peygamber, her gün insanların beşte birinin dualarını kazanmış ve nuru Medine’den parlamıştır!?
Yukarıda zikredilen bkardeşr Kutsal kitaplarda Hz Muhammed’e (asm) dair olan sözcüklerin yalnızca bir kısmıdır. Hz. Muhammed (asm) de Kutsal kitaplarda kendisine dair işaretler olduğunu Ayet-i Kerime ile ilan etmiştir.
“De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz, getirin Tevrat’ı da onu okuyun.” (Al-i İmran 93). Fakat hiçbir Yahudi veya Hıristiyan âlimi “Kitaplarımızda seni doğrulayan hiçbir ayet yoktur” diye Hz Muhammed’in (asm) karşısına çıkamamıştır.* * * * *
Hatta bir çok Yahudi ve Hıristiyan âlimi iman etmediği halde Hz Muhammed’in (asm) vasıflarının bu kitaplarda olduğunu kabul etmiştir. Kimisi de bu vasıfları görüp iman etmişlerdir. Rum padişahlarından Hirakl (Tirmizi 2/167), Mısır padişahı Mukavkis (Delail-ün Nübüvve-Beyhaki 3/362) ve Yahudi alimlerinden İbn-i Suriya, İbn-i Ahtab, Ka’b bin Esed ve Zübeyr bin Batıya (Delail-ün Nübüvve-Beyhaki 3/361-362) gibi meşhur kişiler iman etmemişler. Fakat “Kitaplarımızda O’nun vasıflarını gördük” demişlerdir(!)
Vasıflarını kitaplarında görüp iman edenler ise; Abdullah ibn-i Selam, Vehb ibn-i Münebbih, Ebi Yasir ve Şamul’dur. Bu zâtlar da yine Yahudi ve Hıristiyanların en meşhur âlimlerindendir. (Tirmizi 2/206, Delail-ün Nübüvve-Beyhaki 1/367)
İşte bütün bu deliller ve kendisinden sonra bu vasıfları taşıyan hiçbir şahsın gelmemesi apaçık gösteriyor ve ispat ediyor ki Hz Muhammed son peygamberdir. Ve hiç kimse bunun aksini ispatlayamaz.