HZ. PEYGAMBERİN BAZI DUA VE TAVSİYELERİ
1— Hz. Peygamber'in (s.a.) Nikâh Duaları:
Rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü (s.a.) ashaba, ihtiyaç hutbesi (du-ası)nı şu şekilde öğretmiştir:
"Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, O'ndan yardım diler, O'-nun mağfiret etmesini isteriz. Nefislerimizin ve kötü amellerimizin şerrinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidâyet ettiğini, kimse saptıramaz. Allah'ın saptırdığım da kimse hidâyet edemez. Allah'tan başka ilâh olmadığına şe-hâdet ederim. Muhammed'in O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet ederim." Daha sonra şu üç âyeti okurlardı: "Ey inananlar; Allah'tan, O'na yaraşır biçimde korkun ve ancak müslümanlar olarak ölün."[1072], "Ey insanlar; sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun. Adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kırmaktan sakının.
Şüphesiz Allah, sizi üzerinizde gözetleyicidir."[1073] "Ey inananlar, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasûl'üne itaat ederse büyük bir başarıya ermiş olur."[1074]
Şu'be diyor ki; Ebu İshak'a: Bu nikâh hutbesi mi, yoksa başka bir hususta mı? diye sordum. Her ihtiyaç anında okunur, dedi.
Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: "Sizden biri, bir kadın veya bir hizmetçi veya bir hayvan aldığında, onun alnından tutsun, Allah'a bereketle dua etsin, Allah'ın ismini zikretsin ve:
Allah'ım! Bunun ve huyunun hayırlı olmasını Senden diliyorum. Bunun ve huyunun şerrinden Sana sığınırım, desin. "[1075]
Hz. Peygamber (s.a.), evlenen bir kişiyi tebrik edeceği zaman:
"Allah mübarek etsin, seni mutlu kılsın, Allah ömür boyu birlikte mesut ola ak yaşamanızı ihsan buyursun." derdi.[1076]
Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyururdu: "Sizden biriniz ailesine yaklaşacağı zaman:
'Allah'ın ismiyle başlarım. Ey Allah'ım! Bizi şeytandan, şeytanı da bize vereceğin zürriyetten uzak tut!' derse, eğer aralarında bir çocuk olması takdir olunmuşsa, şeytan ona hiçbir zaman zarar veremez."[1077]
2— Sevinip Böbürlenen Kimseye Öğrettiği Dua:
Hz. Peygamber (s.a.) ailesi ve malından dolayı sevinip böbürlenen kişiye şöyle söylerdi:
Enes b. Mâlik'den (r.a.) rivayete göre Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Cenâb-ı Hak bir kuluna, hanım, mal ve çocuk nimeti ihsan ederse, o kişi: 'Bu Allah'ın dilediği ve ihsan ettiğidir. Allah'ın yardımından başka hiçbir kuvvet yoktur.' demelidir. Aksi halde ölüm dışında bir âfet görür. Nitekim Cenâb-ı Hak: 'Bağına girdiğinde: Maşallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya!' buyurmuştur.[1078]
3— Üzüntülü Bir Kimseyi Görünce Ne Demeli?
Hz. Peygamber'den (s.a.) sahih olarak rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: "Kim dinî veya dünyevi bir hususta dertli birini görür de:
'Seni uğrattığı dertten bana afiyet veren ve beni yarattıklarının birçoğundan bu şekilde üstün kılan Allah'a hamdolsun' derse, o dert onun başına ebediyyen gelmez."[1079]
4— Uğursuzluğa Karşı Okunacak Bua:
Allah Rasûlü'nden (s.a.) rivayet edildiğine göre, huzurunda bazı şeylerin uğursuzluk alâmeti olarak kabul edilmesinden bahsedildi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Bunun en güzeli falfgüzel sÖz)dır; fal (güzel söz) müs-lümana zarar vermez.[1080] Şayet uğursuzluk sayılmasından dolayı hoşuna gitmeyecek bir şey görürsen şu şekilde dua yap:
Ey Allah'ım! İyilikleri getiren ancak Sensin. Kötülükleri çeviren ancak Sensin. Senin kuvvet ve kudretinden başka kuvvet ve kudret yoktur."[1081]
Kâ'bu'l-Ahbar daima şöyle dua ederdi:
"Ey Allah'ım! Senin uğur kabul ettiğinden başka uğur yoktur, Senin hayrından başka hayır yoktur, Senden başka Rab yoktur, Senin kuvvet ve kudretinden başka kuvvet ve kudret yoktur." Kâ'b der ki: Nefsim kabza-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki bu dua tevekkülün başı, kulun da cennetteki hazinesidir. Bu duayı kim okur da, geçip giderse ona hiçbir şeyin zararı dokunmaz.[1082]
5— Kötü Rüya Gören Kimsenin Okuyacağı Dua:
Rasûlullah'tan (s.a.) sahih olarak rivayete göre, şöyle buyurmuştur: "Salih rüya Allah'tandır. Kötü rüya ise şeytandandır. Kim hoşlanmadığı bir rüya görürse, sol tarafına üç kere tükürür gibi tuh desin ve şeytandan Allah'a sığınsın. Bu surette o rüya ona zarar vermez. Bu rüyayı hiç kimseye de anlatmasın. Eğer güzel bir rüya görürse, sevinsin ve sadece sevdiği kimseye anlatsın."[1083]
Yine hoşlanmadığı bir rüya gören kimseye Hz. Peygamber (s.a.), diğer yanma dönmesini[1084] ve namaz kılmasını emretmiştir.[1085]
Hz. Peygamber (s.a.) kötü rüya gören kişilere, beş şey emretmiştir: 1) Sol tarafına tükürür gibi tuh demesini, 2) Şeytandan Allah'a sığınmasını, 3) Hiç kimseye anlatmamasını, 4) Diğer yanma dönmesini, 5) Namaz kılmasını. Bunları yaptığında kötü rüya ona zarar vermez; aksine bu hareketler, rüyanın şerrini uzaklaştırır.
Rasûlullah (s.a.) buyurdu kî: "Rüya tâbir olunmadığı müddetçe kuşun ayağmdadır. Tâbir olunduğunda ise tahakkuk eder. Rüya ya sevilen bir dosta veya rüya tabirinde isabetli görüşleri olan bir kişiye anlatılma-hdır."[1086]
Hz. Ömer'e (r.a.) bir rüya anlatıldığında: "Ey Allah'ım! Şayet hayırlıysa bize, şerli ise düşmanlarımıza olsun." derdi.
Rasûlullah'tan (s.a.) şöyle rivayet edilmiştir: "Kime bir rüya anlatılır-sa, bu kimse, rüya görene; hayırdır, desin."
Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.), rüya gören kişiye, rüyasını tâbir etmeden önce "hayır görmüşsün" der, sonra tâbir ederdi.
Abdürrezzak, Ma'mer — Eyyûb — İbn Şîrîn kanalıyla şöyle naklediyor: Hz. Ebu Bekir (r.a.) bir rüya tâbir edeceği zaman: Şayet rüyan doğruysa, şöyle şöyle olacak, derdi. [1087]
6—Vesveseye Karşı Okunacak Dua:
Salih b. Keysan, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes'ûd'dan, o da İbn Mes'ûd'dan merfû olarak şöyle rivayet etmiştir: Âdemoğlumın kalbine bir meleğin, bir de şeytanın etkisi vardır. Meleğin etkisi hayır va'det-mesi, hakkı tasdik etmesi, ibadetlerinin sevabını umması, şeklinde tezahür eder. Şeytanın etkisi ise şerri va'detmesi, hakkı tekzib etmesi, hayırdan umut kesmesidir. Kalbinizde meleğin etkisini bulduğunuzda Allah'a ham-dedip fazlım vermesini dileyin. Fakat şeytanın etkisini hissettiğinizde, Allah'a sığının ve O'ndan size mağfiret etmesini dileyin."[1088]
Osman b. Ebi'l-Âs, Hz. Peygamber'e (s.a.): Ya Rasûlallah! Şeytan benimle, namazım ve kıraatim arasına girdi, deyince, Rasûlullah (s.a.): "Bu, Hinzeb denilen şeytandır. Onu hissettiğinde ondan Allah'a sığın ve sol tarafına üç defa tükürür gibi tuh de." buyurdu.
Sahabe-i kiram Hz.Peygamber'e (s.a.); "Bizden biri kalbinde inanç yönünden kötü birşey hissediyor. Onu anlatmasından yanıp kül olması daha iyidir." diye şikâyette bulundular. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) "Allahu ekber, Allahu ekber. Şeytanın hilesini vesveseye çeviren Allah'a hamdolsun.'i[1089] buyurdu.
Hz. Peygamber (s.a.), "Bu Allah mahlukatı yarattı. Öyleyse Allah'ı kim yarattı?" diyerek failler (sebebler)'in devir ve teselsülü vesvesesine tutulan kişiye şu âyeti okumasını irşad buyurdu:
O (Allah) Evvel'dir, Ahir'dir; Zâhir'dır, Bâtın'dır. Ve herşeyi bilendir."[1090]
Ebu Zümeyl Semmâk b. el-Velîd el-Hanefî, İbn Abbas'a "Kalbimde (inanç yönünden) bulduğum şey nedir?" sordu. îbn Abbas, o nedir? dedi. O'na "Allah'a yemin olsun ki ondan bahsedemem." dedim. Bunun üzerine İbn Abbas "O bir şüphe midir?" deyince "evet" dedim, tbn Abbas, bana şöyle dedi: Allah, "Eğer sana indirdiğimizden şüphede isen, senden önce Tevrat'ı okuyanlara sor." (Yunus, 94) âyetini indirinceye kadar.hiç kimse şüpheden kurtulamamıştı. İbn Abbas, bana: Nefsinde bir şüphe bulduğun zaman, "O (Allah) Evvel'dir, Ahir'dir, Zâhir'dir ve Bâtın'dır. O her şeyi bilendir." de, dedi.
Rasûlullah (s.a.), ashabı bu âyet ile hemen ve imali fikre muhtaç olmadan bâtıl olan teselsülün butlanına irşad buyurdu. Aynı şekilde irşad buyurdu ki, mahlukatın yaratılış sebeblerinin teselsülü, başlangıç itibariyle O'ndan önce hiçbir şey olmayan "el-Evvel"e kadar gider, bu teselsül sonuç itibariyle, O'ndan sonra başka bir son olmayan "el-Âhir"e dayanır, zuhuru kendisinin üstünde hiçbir şey olmayan yüceliktedir. Bâtın oluşu ise, O'nun altında hiçbir şeyin bulunmadığı bir ihatadır. Şayet O'ndan önce bir şey olsaydı, varlığında bir müessir olurdu. Ve elbette o şey Hallâk olan Rab olurdu. Hiç şüphesiz iş, şu vasıflan taşıyan mutlak kudret sahibi bir varlıkta sonuçlanır: Mahlûk olmayan bir Hâlık, kendisinden başkasına muhtaç olmayan, herşey kendisine muhtaç olan, zâtiyle kâim, herşey O'nunla kâim,zâtiyle mevcut, her şey O'nunla m.evcut, başlangıcı olmayan kadîm, O'ndan başka her şey yokluktan (adem) var olan, zâtıyla baki herşeyin bekası O'nun bekası ile olan. İşte O, O'ndan önce hiçbir şeyin olmadığı el-Evvel, O'ndan sonra hiçbir şeyin olamayacağı el-Âhir, O'nun üstünde hiçbir şeyin olamayacağı ez-Zâhir, O'nun altında hiçbir şeyin olamayacağı el-Bâtın'dır.
Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: "İnsanlar, biri şu şekilde sorana kadar soru sormaya devam edecekler: Bu Allah bütün mahîukatı yarattı. O halde Allah'ı kim yarattı? Böyle bir soru kimin kalbinden geçerse Allah'a sığınsın ve bu şekilde düşünmeyi bıraksın."[1091] Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, senin sığındığını işiten, niyetini de çok iyi bilendir."[1092]
Şeytan iki nevidir. Açıkça görülen insandan şeytan. Görülmeyen cinsi olan cinden şeytan. Bundan dolayı Cenab-ı Hak, Nebî'sine (s.a.) insandan olan şeytanın şerrinden, ondan yüz çevirerek, terkederek, en uygun bir yolla yanından uzaklaştırarak; cinden olan şeytanın şerrinden de, Allah'a sığınarak korunmasını emretmiştir. Her iki cins şeytanın hilelerini ve onların şerrinden kurtulmanın yollarını, A'râf, Mü'minûn ve Fussilet sûrelerinde bildirmiştir. Okumak ve zikretmek suretiyle yapılan istiâze, cin şeytanlarının şerrini uzaklaştırmanın en güzel yoludur. Terketmek yüz çevirip aldırış etmemek ve uygun bir biçimde uzaklaştırmak ise insan şeytanlarının şerrini uzaklaştırmanın en güzel yoludur.
Nitekim şair şöyle demiştir:
"Şeytanı boyun eğdirmek için istenilen en güzel şey; ya Allah'a sığınmadır veya uygun bir biçimde onu uzaklaştırmaktır. Birincisi, görünmeyen senanın şerrinden kurtuluş çaresidir. İkincisi de görünen şeytanın şerrinden kurtuluş ilacıdır." [1093]
7— Öfkelenen Kimsenin Okuyacağı Dua:
Hz. Peygamber (s.a.); öfkeli birisine, gazap ateşini abdest alarak, ayakta ise oturarak, oturuyorsa yatarak, Allah'ın rahmetinden koğulmuş Şeytanın şerrinden Allah'a sığınarak söndürmesini emretmiştir.
Gazap ve şehvet, âdemoğlunun kalbinde, ateşten birer parça olarak bulunduğundan, Rasûlullah (s.a.) bunların; abdest, namaz ve şeytanın şerrinden Allah'a sığınmakla söndürülmesini emretmiştir. Nitekim Cenab-ı Hak: "Kendi nefislerinizi unuttuğunuz halde insanlara iyiliği mi emrediyorsu-nuz?"[1094] buyurmuştur. Şiddetli şehvet, gazab hükmünde kabul edilmiştir. Bu sebeple şehvet azgınlığı ateşinin, sabır ve namazdan yardım alınarak söndürülmesini; şeytanın dürtüşlerinden de O'na sığınılmasını emretmiştir. Günahların hepsi, gazap ve-şehvetten kaynaklanır. Gazap kuvvetinin varacağı en son nokta adam öldürmek; şehvet kuvvetinin en son noktası ise zinadır. Bu sebeple Cenab-ı Hak, adam öldürmekle zinayı bir araya getirmiş ve En'âm, İsrâ, Furkân, Mümtehine sûrelerinde onları yan yana zikretmiştir.
Maksad; Cenab-ı Hak'ın, kullarım, gazab ve şehvet kuvvetinin şerrinden, ancak namazla ve O'na sığınmakla kurtulabileceklerinin belirtilmesidir. [1095]
8— Hoşlandığı Kimselere Duası:
Rasûlullah (s.a.), sevdiği bir şey gördüğünde: "Nimetiyle hayırlı şeyleri tamamlayan Allah'a hamdolsun."; hoşlanmadığı bir şey gördüğünde de: "Her halükarda hamd, Allah'adır." derdi.[1096]
Allah Rasûlü (s.a.), yanma yaklaşan kişiye, sevdiği ve uygun gördüğü şekilde dua ederdi. İbn Abbas (r.anhuma) abdest suyunu hazırladığında Hz. Peygamber (s.a.): "Ey Allah'ım! Onu dinde fakih kıl. Ve ona te'vili öğret." diye dua etmişti.[1097]
Bir gece seferinde, bineğinin üzerinde uyuduğundan dolayı düşecek gibi eğilen Hz. Peygamber'e, gece boyunca hiç uyandırmaksızın destek veren Ebu Katâde'ye (r.a.) Rasûlullah (s.a.): "Peygamberini koruduğun gibi Allah da seni korusun." diye dua etmişti.[1098]
Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kendisine iyilik yapılan kişi, iyiliği yapana: 'Allah seni dünya ve âhirette hayırla mükâfatlandırsın.' derse, şüphesiz ona karşı en güzel övgüsünü yapmış olur."[1099]
Abdullah b. Ebî Rabîa'dan borç para (mal) aldı, daha sonra da borcunu ödedi ve şöyle buyurdu: "Allah seni, aileni ve malım mübarek kılsın. Çünkü daha önce yapılan bir yardımın mükâfatı, ancak o şahsı övmek ve borcunu da ödemekle [1100]Hz. Peygamber (s.a.) Cerîr b. Abdullah'ın Zü'1-Halasa'da bulunan Devs kabilesinin putunu yok etmesinden dolayı Cerîr'in kabilesi Ahmeslüe-rin atlarını ve süvarilerini beş kere tebrik etmiştir.[1101]
Hz. Peygamber'e bir hediye takdim edildiğinde» onu kabul eder ve fazlasıyla karşılığını verirdi.[1102] Şayet hediyeyi kabul edemeyecekse, hediyeyi takdim eden kişiye özür beyan ederdi. Nitekim Sa'b b. Cessâme'ye, kendisine av eti takdim ettiği sırada: "Biz onu reddetmiyoruz, fakat biz ihramh bulunuyoruz." diyerek gönlünü almıştı.[1103] En doğrusunu bilen Allah'tır. [1104]
9— Eşek Anırması, Horoz Ötüşü, Yangın:
Rasûlullah (s.a.) ümmetine, eşek anırmasını işittiklerinde, Hakk'ın rahmetinden koğulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınmalarını; horozların ötüşünü işittiklerinde de Allah'ın lütfunu istemelerini emretmiştir.[1105]
Rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.), yangın görüldüğünde tekbir getirilmesini emretmiştir. Çünkü tekbir, ateşi söndürür.[1106]
10— Her Toplantıda Allah Zikredilmeli:
Allah Rasûlü (s.a.), bir toplantı yapıldığında Allah (c.c.) zikredilmek-sizin dağılmaktan hoşlanmazdı. Şöyle buyurmuştur: "Bir meclisten Allah'ı zikretmeksizin kalkan bir topluluk ancak eşek leşi gibi kalkmış olun"[1107]
Allah Rasûlü (s.a.) buyurdu ki: "Allah'ın zikredilmediği bir yerde oturan kişiye Allah'tan bir nedamet ve hasret ulaşır. Yine içinde Allah'ın zikredilmediği bir yatağa uzanan kişiye de Allah'tan bir nedamet ve hasret ulaşır. "[1108]
Bir başka rivayetinde ise şöyledir: "Allah'ın zikredilmediği bir yola giren kişiye ancak pişmanlık vardır."[1109]
Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: "Kim bir topluluğun arasına gelir de çok gürültü yapar ve oturduğu yerden kalkmadan:
duasını okursa; o mecliste işlediği bütün günahları mağfiret olunur. "[1110]
Ebu Davud'un Sünen'inât ve Hâkim'in Müstedrek'inde rivayet olunduğuna göre; Hz. Peygamber, bir meclisten kalkıp gitmek istediğinde, bu duayı okudu. Bunun üzerine bir adam: Ya Rasûlallah; daha önce hiç söylemediğin bir sözü söylemiş oldun, deyince, Hz. Peygamber (s.a.): "Okuduğum dua, bu mecliste işlenen günahlara keffarettir." diye buyurdu.[1111]
11— Uykuda Korkan Kimseye Öğrettiği
Halid b. Velid (r.a.), gece uyuyamadığmdan şikâyet edince Hz. Peygamber (s.al Yatağına yattığında şu duayı oku, buyurdu;"Ey yedi kat göğün ve gölgelendirdiklerinin Rabbi, yedi kat.yerin ve üzerinde taşıdıklarının Rabbi, şeytanların ve saptırdıklarının Rabbi olan Allah'ım! Bütün yaratıklarının şerrinden, bana saldırmaları ve zulmetmelerinden beni koru. Senin yardımın yüce, övgün büyük, Senden başka da ilâh yoktur."[1112]
Hz. Peygamber (s.a.) ashab-ı kirama, korktukları zaman şu duayı okumaların öğretmiştir:
"Allah'ın gazabından, kullarının şerrinden, şeytanların dürtmelerinden, benim yanıma sokulmalarından, Allah'ın tâm olan kelimelerine sığı-nırım."[1113]
Rivayet edildiğine göre, bir adam Hz. Peygamber'e, uykusunda korktuğundan şikâyet etmişti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.): Yatağına gittiğinde şu duayı oku, diyerek yukarıdaki duayı öğretti. Adam duayı okuyunca bu korkusu kayboldu. [1114]
12— Söylenilmesin! Hoş Karşılamadığı Sözler:
"Midem bulandı" veya "içim bozuldu" yerine; "fenalaştım" demeyi tavsiye etmiştir.[1115]
Üzüm'ün (mü'minin kalbi manasına geldiğinden) "Kerm" ismiyle adlandırılmasını yasaklar ve: "Kerm demeyin, fakat İneb ve Halebe deyin. "[1116] buyururdu.
"İnsanlar helak oldu" denmesinden hoşlanmaz ve: "Böyle diyen kişi, insanların en perişanı olmuştur." derdi.[1117]"İnsanlar bozuldu", "zaman bozuldu" ve benzeri tâbirler de bu mânadadır.
"Allah ve falan ne güzel diledi" denmesinden nehyeder, bunun yerine; "Allah ne güzel diledi, daha sonra falan ne güzel diledi." denmesini isterdi. Bir keresinde, "Allah ve sen ne güzel dilediniz." diyen birine, Hz. Peygamber (s.a.): "Sen beni Allah'a denk mi tutuyorsun?! Sadece 'Allah ne güzel diledi' desene!" demiştir.[1118]
Yine bu mânada şu tâbir de vardır ki bu, yukandakinden daha çirkin ve kötüdür: "Şayet Allah ve falan olmasaydı, iş böyle olmazdı.", "Ben, Allah ve falancayla birlikteyim.", "Allah'a ve falana sığınırım.", "Bana Allah'ın ve falancanın koruması yeter.", "Ben Allah'a ve falana dayanırım." Ve bunları söyleyen kişi, o söylediği falancayı Allah'a (c.c.) denk tutmuş olur.
"Şu veya bu yıldızın doğmasından dolayı yağmur yağdı." demek yerine, "Allah'ın fazlı ve rahmetinden dolayı yağmur yağdı.*' demeyi tavsiye etmiştir.[1119]
Allah'tan gayrısına yemin etmekten de nehyetmiştir. Sahih olarak rivayet edildiğine göre, Rasûluilah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başkasına yemin eden kişi, Allah'a şirk koşmuştur."[1120]
Bir kişinin yemininde, başkası için; "Şayet şöyle yaparsa o yahudidir veya hıristiyandır veya kâfirdir." demesinden de nehyeder di.[1121]
Bir müslümana, "Ey kâfir" diye hitap edilmesinden nehyetmiştir.[1122]
Padişaha "Meliklerin Melik'i"[1123] denmesinden nehyetmiştir ki, buna göre "Kadıların kadısı" demekten de nehyetmiş oluyor.
Efendi, köle ve cariyesine "kulum", "cariyem"; köle de efendisine "Rabbim" dememeli; bunun yerine efendi, köle ve cariyesine: "oğlum", "kızım" demeli; köle de, efendisine "beyefendim", "hanımefendim" demelidir.[1124]
Esen rüzgâra sövülmemesi, aksine Allah'tan rüzgârın hayrım ve sürükleyip getirdiği şeyin hayrını dilemek, şerrinden de Allah'a sığınmak gerekir .[1125]
Sıtmaya sövmekten de nehyetmiş ve buyurmuştur ki: "Sıtma âdem-oğullannm hatalarını körük demirin pasını giderdiği gibi siler süpürür."[1126]
Horoza sövmekten 'de nehyetmiştir. Rasûlullah'tan (s.a.) sahih olarak rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: "Horoz'a sövmeyiniz. Çünkü horoz insanları sabah namazına kalkmaları için ikaz eder."[1127]
Cahiliye dönemindeki iddialara ve neseb üstünlüklerine insanları davet etmek[1128] meselâ; kabilelere, kabile taassubuna, soyla övünmeye davet etmek de nehyedilmiştir. Bunun zamanımızdaki misalleri ise şunlardır: Mez-heb, tarikat ve şeyhlere taassubla bağlanmak, nefsânî heva ve taassubla bazı âlimleri diğerlerine üstün tutmak, sırf kendi ona müntesib olduğundan dolayı milleti ona davet etmek, onun peşinden gitmek, onun yüzünden insanlara düşmanlık edip, insanları onunla ölçmek. İşte bunların hepsi ca-hiliyet davalarının kalıntılarıdır.
Gecenin ilk karanlığı veya akşamla yatsı arası manasına gelen "işâ" kelimesi yerine, gece karanlığı veya gecenin ilk üçte biri, yatsı vakti manasına olan "ateme" kelimesinin daha fazla kullanılması "işâ" kelimesini unutturmuştur.[1129]
Müslümana sövmekten,[1130] üç kişinin bulunduğu bir yerde iki kişinin gizlice fısıldaşmalarından[1131] bir kadının, kocasına başka bir kadının güzelliklerinden bahsetmesinden de[1132] nehyetmiştir.
Bir kişinin, duasında: "Ya Rabbi, şayet dilersen beni affet, istersen merhamet et." demesini nehyetmiştir.[1133]
Çokça yemin etmekten nehyetmiştir.[1134]
Gökte görülen gökkuşağına "kavs-i kuzah" denilmesini, (kuzah şeytanın bir ismi olduğundan) hoş karşılamamıştır.[1135]
Kişinin, "Allah'ın yüzü suyu hürmetine" diyerek dua etmesini hoş karşılamamıştır.[1136]
Medine'ye Yesrib denmesi de nehyedilmiştir.[1137]
Bir adama, zaruret olmadıkça, karısını niçin dövdüğünün sorulmasını nehyetmiştir,[1138]
"Ramazanın tamamını oruçlu geçirdim.", "Gecenin tamamını ibadetle geçirdim." denmesinden de nehyetmiştir[1139]
Kinaye ile kullanılması gerektiği halde, açık olarak söylenilmesi mekruh olan cümleler:
Kişinin, birisine: "Allah (dünyadaki) bekanı uzatsın.", "Günlerini devamlı kılsın.", "Bin sene yaşayasın." gibi sözleri söylemesi mekruhtur.
Oruçlu olan bir kişinin: "Mührü kâfirin ağzında olanın hakkına yemin olsun ki" demesi mekruhtur.
Vergilere (mükûs), "hukuk" demek; Allah yolunda infak ettiği şeyler için: "Şu kadar, bu kadar borçlandım, zarar ettim" demek, "Şu dünyada şu kadar çok mal infak ettim" demek mekruhtur.
Kendisine fetva sorulan bir müftünün, hakkında helâl veya haramhğı-na dair nas olmayan ictihâdî meselelerde: "Cenab-ı Hak şunu helâl kıldı, bunu haram kıldı" demesi mekruhtur.
Kur'an ve Sünnet delilleri, lafzî zahirler ve mecazlar olarak isimlendi-rilemez. Çünkü bu şekilde isimlendirilirse hürmeti kalblerden silinmiş olur. Bu, özellikle kelâmcı ve felsefecilerin şüpheli şeyleri "aklî kesinlikler" diye isimlendirmeleri gibidir. Allah'tan başka bir ilâh yoktur, zira bu, çok kötü bir tesmiyedir. Nitekim bu türlü ikili, çarpık isimlendirme, akılların, dinlerin, dinin-dünyamn bozulmasına sebeb olmuştur.
Kişinin ailesiyle nasıl cima yaptığını, kendisiyle ailesi arasında olan gizli şeyleri, akılsız, sefih kişilerin yaptığı gibi anlatması da mekruhtur.[1140]
Şu cümleler de mekruh olan kullanışlardır: Senedsiz, kaynaksız sözleri, "zannettiler,"[1141] "rivayet ettiler", "dediler" ve benzeri lafızlarla nakletmek.
Sultana, "Allah'ın halifesi" veya "yeryüzünde Allah'ın naibi" demek de mekruhtur. Zira halife ve nâib, gâib olan birisinin yerine nasbedilir. Halbuki Allah Teâlâ hazretleri, ailesinden uzak olan (gaib) kişinin halifesi, mü'min kulunun vekilidir.
"Ben", "bana ait", "benim katımdan" kelimeleriyle azgınlaşmaktan son derece sakınmalısın. Zira bu üç lafız da İblis, Firavun ve Karun'un ayaklarının kaydığı kelimelerdir. İblis: "Ben ondan daha hayırlıyım.", Firavun; "Mısır'ın mülkü ve saltanatı benimdir.", Karun ise; "Ben bu mülkü, benim katımda bulunan ilimle elde ettim." demiştir. "Ben" kelimesinin en güzel kullanılışı, "Ben günahkâr, hatalı, af dileyen, günahını itiraf eden bir kulum" gibi yerlerde; "bana ait" kelimesinin en güzel kullanılışı; "Günah, suç, meskenet, fakirlik, hakirlik bana aittir." gibi yerlerde; "benim katımdan" kelimesinin en güzel kullanılışı ise: "Ciddiyetimi, şakamı, hatamı, kastımı ve benim katımdan sadır olan herşeyi mağfiret et." cümle-lerindedir.[1142] [1143]
Kaynaklar; ZADUL MEAD (IBNI KAYYIM)
[1072] Âl-i İmrân, 3/102.
[1073] Nisa, 4/1.
[1074] Ahzâb, 33/70, 71; Tirmizî, 1105; İbn Mâce, 1892; Nesâi, 6/89; Tahâvî, Müşkiiü'l-Âsâr, 1/4; Beyhakî, Sünen, 3/214. Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
[1075] Ebu Davud, 2160; İbn Mâce, 1918; Beyhakî, Sünen, 7/148. Hâkim, (2/185) hadisin sahih olduğunu söyiemîş, Zehebî de bunu kabul etmiştir.
[1076] Ebu Davud, 2130; Tirmizî, 1091; İbn Mâce, 1905; Ahmed b. Hanbel, 2/281. Tirmizî, hadisin hasen-sahih olduğunu söylemiştir.
[1077] Buharı, 80/45; Müslim, 1434; Ebu Davud, 2161; Tirmizî,. 1092; İbn Mâce, 1919.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/467-468.
[1078] Kehf, 18/39. Taberânî, Sağır, 122; İbnü's-Sünnî, 309. İbn Kesîr, Tefsir, 5/154. Hadis zayıftır.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/469.
[1079] Tirmizî, 3431, 3432; îbn Mâce, 3892. Hadis garibtir. '
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/469.
[1080] Buharı, 76/44; Müslim, 2223; Ebu Hureyre'den (r.a.). Tirmizî, (1615) de Enes'den (r.a.) yapmış oldukları rivayetlerde "fal" dilimizde anlaşıldığı gibi olmayıp, birinin, hasta birisine, "inşallah kalkarsın" gibi güzel söz
söylemesi demektir.
[1081] Ebu Davud, 3919.
[1082] Müellifin belirttiği gibi söz Ka'b'ındır. Ancak Ahmed b. Hanbel, (2/220) Abdullah b. Amr'dan (r.a.) senedinde îbn Lehîa bulunduğundan zayıf sayılan bir hadis rivayet etmiştir. Bu hadiste Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurdular: "Kim uğursuz saydığından dolayı bir ihtiyacını yerine getirmezse muhakkak şirke düşmüştür." Ashab: Ya Rasûiallah! Bunun keffareti nedir? diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.): "Ey Allah'ım! Hayır ancak senin dilediğindedir. Uğurluluk senin takdirindedir. Senden başka da ilah yoktur, diye dua etmesidir." dedi.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/469-470.
[1083] Buharı, 91/10, 15; Müslim, 2261; Ebu Davud, 5022; Tirmizî, 2277.
[1084] Müslim, 2262.
[1085] Müslim, 2263.
[1086] Tirmizî, 2278; Ebu Davud, 5020; îbn Mâce, 39)4. Tirmizî hadisin hasen-sahih olduğunu söylemiştir. Hâkim, (4/390) sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de bunu kabul etmiştir. Ayrıca hadisin bir de şahidi vardır ki Abdürrezzak, (20354) sika raviler kanalıyla mürsel olarak; Hâkim de, (4/391) Enes'den mevsul olarak rivayet etmiş, sahihtir demiş, Zehebî de onu kabuî etmiştir: Rasûlullah (s.a.) buyuruyor ki; "Rüya tabir edildiği şekilde tahakkuk eder. Bu rüya tabiri ayaklarını başka bîr yere koymak İçin bekleyen kuş gibidir. (Yani kuş nasıl hızla başka bir yere konarsa rüya da ilk tabir edildiği şekilde meydana çıkmak ister.) Sizden biri rüya gördüğünde, bu rüyayı ya nasihat ehli birisine veya bir âlime tabir ettirsin." Bu konuda bir hadis daha vardır ki, Dârimî (2/131) hasen bir senedle Süleyman b. Yesâr'dan, o da Hz. Âişe'den (r.anha) şöyle dediğini nakletmiştir: Medine'ÜIerden kocası ticaretle uğraşan bir kadın vardı. Hz. Peygamber'e (s.a.) geldi ve dedi ki: Kocam kayıptır. Beni de hamile olarak terketmiş-ti. Rüyamda evimin direğinin kırıldığını ve şaşı bir çocuk doğurduğumu gördüm. Ra-sûlullah (s.a.): "Hayırdır. Kocan inşallah sağlam olarak dönecek. Sen de iyi bir çocuk doğuracaksın." diye yorumladı. Kadın (aynı rüyayı) üçüncü defa görünce, hemen geldi. Fakat Rasûlullah evde yoktu. Ben ne gördüğünü sordum. O da rüyasını anlattı. Bu sefer ben: Şayet rüyan doğruysa kocan ölecek, sen de kötü bir çocuk doğuracaksın, dedim. Kadm oturdu, ağlamağa başladı. Bu arada Rasûlullah (s.a.) geldi ve bu yurdu ki: "Bırak ey Âişe! Bir müslümanm rüyasını yorumladığınızda, mutlaka hayır ile yorumlayın. Çünkü rüyayı tabircİ nasıl yorumlarsa
öyle tahakkuk eder." Hz. Âişe (r.anha) der ki: Allah'a yemin olsun ki bir zaman sonra kadının kocası öldü. Kadını da fâcir bir çocuk doğurmuş olarak gördüm.
[1087] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/470-471.
[1088] Hadisin bu şekildeki senedinde inkita vardır. Çünkü Ubeydullah b. Abdullah, babasının amcası îbn Mes'ûd'dan hadis işitmemiştir. Yalnız Tirmizî, (2988) hadisi mevsul olarak; İbn Hibbân (40) ve Taberî (6170) zayıf senedle merfû olarak rivayet etmiştir. Ayrıca Taberî, (3/88) sahih İsnadla İbn Mes'ud'un kendi sözü olarak rivayet etmiştir.
[1089] Ahmed b. Hanbel, 1/235; Ebu Davud, 5112; Tayâlisî, 2704. İbn Abbas kanalıyla rivayet edilmiş olup, isnadı sahihtir. Ayrıca bu hususta Müslim, 132; Ebu Davud, 5111; Ebu Hureyre'den (r.a.) şöyle rivayet ediyorlar: "Rasûlullah'in (s.a.) sahabesinden bir grup Hz. Peygamber'in (s.a.) huzuruna geldiler ve: Biz, birimizin konuşması bize çok zor gelecek şeyleri içimizde buluyoruz, diye sordular. Rasûlullah (s.a.): Onu içinizde hissediyor musunuz? deyince, onlar: Evet, dediler. Hz. Peygamber: Bu tam imandır, diye buyurdu." Hattâbî der ki: "Bu tam imandır." cevabının manası şudur: Tam iman, sizi şeytanın içinize koyduğu fikirlerden ve onları tasdikten alıkoyan şeydir. Bunun manası vesvesenin kendisi tam imandır demek değildir. Çünkü vesvese şeytanın amelinden ve te'vilatından meydana gelmiştir. Nasıl olur da bu tam iman olur."
[1090] Hadîd, 57/3.
[1091] Buharî, 59/11; Müslim, 135; Ebu Davud, 4721; Ahmed b. Hanbel, 2/292, 331, 387, 539. İmam Mâzerf der ki: "Havatir (vesvese) iki kısımdır. Kalıcı olmayanı —ki şüpheden kaynaklanmaz— ondan yüz çevrilirse kaybolur gider. Bu manaya göre hadis yorumlanırsa bu tür havatira vesvese denebilir. Şüpheden kaynaklanan kalıcı havatira gelince, bu tür vesveseler ancak düşünce ve istidlal ile ortadan kalkarlar."
[1092] Fussilet, 41/36.
[1093] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/472-474.
[1094] Bakara, 2/44
[1095] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/474-475.
[1096] İbn Mâce, 3803. Râvilerİ sika, isnadı sahihtir.
[1097] Humeydî der ki: "Hadisin bu şekildeki rivayeti Sahİhayn'da yoktur. Bu lafızla Ahmed b. Hanbel, (1/266, 314, 355), sahih senedle rivayet etmiş, İbn Hibbân da hadise sahihtir demiştir." Değişik lafızlarla Buharı, (4/10) ve
Müslim'de (2477) rivayetler vardır.
[1098] Müslim, 681.
[1099] Tirmizî, 2035.
[1100] Nesâî, 7/314; İbn Mâce, 2424; Ahmed b. Hanbel, 4/36.
[1101] Buharı, 64/62; Müslim, 2476; Ahmed b. Hanbel, 4/362. Hz. Peygamber (s.a.) Mekke'deki Kabe'yi putlardan temizledikten sonra, Yemenlilerin Kabe'si diye anılan Zü'I-Halasa adındaki puthaneyi yıkıp kaldırmak için Has'am kabilesinin ileri gelenlerinden Cerir b. Abdullah el-Becelî'ye (r.a.): "Beni şu Zü'1-Halasa'dan ranallandırmaz mısın?" diye buyurduğunda Cerir, Ahmes kabilesinden yüz elli süvarinin başına geçerek, orayı yıkıp yaktı. Bu haber Hz. Peygamber'e (s.a.) ulaştığında, Rasûlullah beş defa: "Ahmes kabilesi atlan ve süvarileri mübarek olsun." dedi.
[1102] Buharı, 51/11; Ebu Davud, 3536; Tirmizî, 1954.
[1103] Buharî, 27/6; Müslim, 1193; Muvatta, 1/353; Tirmizî, 849; İbn Mâce, 3090.
[1104] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/475-476.
[1105] Buharî, 59/14; Müslim, 2729.
[1106] İbnü's-Sünnî, 295; Ukayli, ez-Zuafâ, 2/296. Senedi zayıftır.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/476.
[1107] Ebu Davud, 4855; Ahmed b. Hanbel, 2/389, 494, 515, 527. İsnadı sahihtir.
[1108] Ebu Davud, 4856; Îbnü's-Sünnî, Humeydî, Musned, 1158. Senedi hasendir.
[1109] İbnü's-Sünnî, 178; Ahmed, 2/432; Hâkim, 1/550; ibn Hibbân, 2321,
[1110] Ebu Davud, 4859, Tirmizî, 3433. Duanın manası: "Ey Allah'ım! Seni hamdinle teşbih ederim. Senden başka ilâh olmadığına şehadet ederim. Senden mağfiret diler ve Sana tevbe ederim." Hadise İbn Hibbân (2366), Hâkim, (1/536) sahihtir demişler, Zehebî de bunu kabul etmiştir.
[1111] Ebu Davud, 4859; Hâkim, 1/537. Senedi hasendir.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/477.
[1112] Tirmizî, 3523. Senedinde metruk râvilerden Hakem b. Zahîr vardır. Ancak hadisin bir de Taberânî'nin Kebîr'inûe (1/192) munkatı' bir senedle şahidi vardır. Bu halde hadis zayıftır.
[1113] Ahmed, 2/181; Ebu Davud, 3893; Tirmizî, 3528; İbnü's-Sünnî, 753. Râvüeri sika, isnadı hasendir.
[1114] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/477-478.
[1115] Buharı, 78/100; Müslim, 2250; Ebu Davud, 4978, 4979.
[1116] Müslim, 2247, 2248; Dârimî, 2/118. Vâil F. Hucr yoluyla rivayet edilmiştir. Hi Ebu Hureyre yoluyla rivayeti de Buharı (78/101) ve Müslim (2247) dedir.
[1117] Müslim, 2623.
[1118] Ahmed, 1/214, 224, 283, 5/384, 394, 398; Ebu Davud, 4980.
[1119] Buharı, 15/28; Müslim, 71.
[1120] Ahmed, 2/34, 67, 69, 87, 98, 125; Tirmizî, 1535. İsnadı sahihtir. Hâkim (4/297) sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de onu kabul etmiştir.
[1121] Ebu Davud, 3258; Nesâî, 7/6; lbn Mâce, 2100; Büreyde'den rivayet etmişlerdir ki, Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kim yemin eder de: Şayet yalancı çıkarsam
ben İslâm'dan beriyim, derse; söylediği gibi İslâm'dan uzaklaşmıştır. Adam sadık dahi olsa artık sağlam olarak islâm'a dönemez." İsnadı hasendir.
[1122] Buharî, 78/73; Müslim, 2143; Ebu Davud, 4961; Tirmizî, 2829.
[1123] Buharî, 78/114; Müslim, 2143; Ebu Davud, 4961; Tirmizî, 2829.
[1124] Buharî, 49/17; Müslim, 2249.
[1125] Tirmizî, 2252; İsnadı hasen-sahihtir. Ahmed, 2/250, 268, 409, 437; Ebu Davud, 5097; Buharî, Edebu'I-Müfred, 906. Senedi sahihtir.
[1126] Müslim, 2575.
[1127] Ahmed b. Hanbel, 5/193; Ebu Davud, 5101. İsnadı hasendir.
[1128] Ahmed b. Hanbel, 5/133, 136; Buharî, Edebu'I-Müfred, 963, 964; Müslim, 103, 1847.
[1129] Müslim, 644.
[1130] Buharî, 2/36.
[1131] Buharî, 69/45; Müslim, 2183.
[1132] Buharî, 67/118.
[1133] Buharî, 80/21; Müslim, 2679.
[1134] Müslim, 1607.
[1135] Ebu Nuaym, Hilye, 2/309, Senedinde, zayıf râvilerden Zekeriyya b. Hakim el-Basrî vardır.
[1136] Ebu Davud, 1671, "Allah'ın yüzü suyu hürmetine ancak cennet istenir" şeklinde Câ-bir'den (r.a.) merfû olarak rivayet edilen bu hadisin senedinde, hakkında ileri geri söz edilmiş olan Süleyman b. Muaz et-Temîın vardır.
[1137] Bııharî, 29/2. Münafıklar bu kelimeyi kullandıklarından dolayı nehyedilmiştir. Ayrıca Ahmed b. Hanbel, Berâ b. Azib'den (r.a.): "Kim Medine'ye Yesrib derse, Allah'a istiğfar etsin. O Tâbe'dir. O Tâbe'dir." hadisini rivayet etmiştir.
[1138] Ebu Davud,2147; İbn Mâce, 1968. Senedinde zayıf râvilerden Davud b. Yezîd ve meçhul olan şeyhi vardır.
[1139] Ebu Davud, 3415. Râvileri sikadır. Fakat sened, Hasan el-Basrî'nin muanan rivayetinden dolayı zayıf kabul edilmiştir.
[1140] Müslim, 1437; Ahmed b. Hanbel, 3/69; İbnü's-Sünnî, 619; Beyhakî, Sünen, 7/193, 194; Senedinde zayıf râvilerden Ömer b. Hamza el-ömerî olduğundan hadis zayıftır. Yalnız hadisin başka kanallardan şâhidieri vardır ki bunlarla hadis kuvvetlenmiş oluyor: Ahmed b. Hanbel, 6/456, 457, 2/40, 541; Ebu Davud, 2174; İbnü's-Sünnî, 620; Hîlye, 1/186; Heysemî, 4/294, 295.
[1141] Ebu Davud, 4972; Buharı, Edebu'I-Müfred, 762; Tahâvî, Müşküu'i-Âsâr, 1/68.
[1142] Buriarî, 80/60; Müslim, 2719.
[1143] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/478-483.
1— Hz. Peygamber'in (s.a.) Nikâh Duaları:
Rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü (s.a.) ashaba, ihtiyaç hutbesi (du-ası)nı şu şekilde öğretmiştir:
"Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, O'ndan yardım diler, O'-nun mağfiret etmesini isteriz. Nefislerimizin ve kötü amellerimizin şerrinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidâyet ettiğini, kimse saptıramaz. Allah'ın saptırdığım da kimse hidâyet edemez. Allah'tan başka ilâh olmadığına şe-hâdet ederim. Muhammed'in O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet ederim." Daha sonra şu üç âyeti okurlardı: "Ey inananlar; Allah'tan, O'na yaraşır biçimde korkun ve ancak müslümanlar olarak ölün."[1072], "Ey insanlar; sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun. Adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kırmaktan sakının.
Şüphesiz Allah, sizi üzerinizde gözetleyicidir."[1073] "Ey inananlar, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasûl'üne itaat ederse büyük bir başarıya ermiş olur."[1074]
Şu'be diyor ki; Ebu İshak'a: Bu nikâh hutbesi mi, yoksa başka bir hususta mı? diye sordum. Her ihtiyaç anında okunur, dedi.
Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: "Sizden biri, bir kadın veya bir hizmetçi veya bir hayvan aldığında, onun alnından tutsun, Allah'a bereketle dua etsin, Allah'ın ismini zikretsin ve:
Allah'ım! Bunun ve huyunun hayırlı olmasını Senden diliyorum. Bunun ve huyunun şerrinden Sana sığınırım, desin. "[1075]
Hz. Peygamber (s.a.), evlenen bir kişiyi tebrik edeceği zaman:
"Allah mübarek etsin, seni mutlu kılsın, Allah ömür boyu birlikte mesut ola ak yaşamanızı ihsan buyursun." derdi.[1076]
Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyururdu: "Sizden biriniz ailesine yaklaşacağı zaman:
'Allah'ın ismiyle başlarım. Ey Allah'ım! Bizi şeytandan, şeytanı da bize vereceğin zürriyetten uzak tut!' derse, eğer aralarında bir çocuk olması takdir olunmuşsa, şeytan ona hiçbir zaman zarar veremez."[1077]
2— Sevinip Böbürlenen Kimseye Öğrettiği Dua:
Hz. Peygamber (s.a.) ailesi ve malından dolayı sevinip böbürlenen kişiye şöyle söylerdi:
Enes b. Mâlik'den (r.a.) rivayete göre Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Cenâb-ı Hak bir kuluna, hanım, mal ve çocuk nimeti ihsan ederse, o kişi: 'Bu Allah'ın dilediği ve ihsan ettiğidir. Allah'ın yardımından başka hiçbir kuvvet yoktur.' demelidir. Aksi halde ölüm dışında bir âfet görür. Nitekim Cenâb-ı Hak: 'Bağına girdiğinde: Maşallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya!' buyurmuştur.[1078]
3— Üzüntülü Bir Kimseyi Görünce Ne Demeli?
Hz. Peygamber'den (s.a.) sahih olarak rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: "Kim dinî veya dünyevi bir hususta dertli birini görür de:
'Seni uğrattığı dertten bana afiyet veren ve beni yarattıklarının birçoğundan bu şekilde üstün kılan Allah'a hamdolsun' derse, o dert onun başına ebediyyen gelmez."[1079]
4— Uğursuzluğa Karşı Okunacak Bua:
Allah Rasûlü'nden (s.a.) rivayet edildiğine göre, huzurunda bazı şeylerin uğursuzluk alâmeti olarak kabul edilmesinden bahsedildi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Bunun en güzeli falfgüzel sÖz)dır; fal (güzel söz) müs-lümana zarar vermez.[1080] Şayet uğursuzluk sayılmasından dolayı hoşuna gitmeyecek bir şey görürsen şu şekilde dua yap:
Ey Allah'ım! İyilikleri getiren ancak Sensin. Kötülükleri çeviren ancak Sensin. Senin kuvvet ve kudretinden başka kuvvet ve kudret yoktur."[1081]
Kâ'bu'l-Ahbar daima şöyle dua ederdi:
"Ey Allah'ım! Senin uğur kabul ettiğinden başka uğur yoktur, Senin hayrından başka hayır yoktur, Senden başka Rab yoktur, Senin kuvvet ve kudretinden başka kuvvet ve kudret yoktur." Kâ'b der ki: Nefsim kabza-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki bu dua tevekkülün başı, kulun da cennetteki hazinesidir. Bu duayı kim okur da, geçip giderse ona hiçbir şeyin zararı dokunmaz.[1082]
5— Kötü Rüya Gören Kimsenin Okuyacağı Dua:
Rasûlullah'tan (s.a.) sahih olarak rivayete göre, şöyle buyurmuştur: "Salih rüya Allah'tandır. Kötü rüya ise şeytandandır. Kim hoşlanmadığı bir rüya görürse, sol tarafına üç kere tükürür gibi tuh desin ve şeytandan Allah'a sığınsın. Bu surette o rüya ona zarar vermez. Bu rüyayı hiç kimseye de anlatmasın. Eğer güzel bir rüya görürse, sevinsin ve sadece sevdiği kimseye anlatsın."[1083]
Yine hoşlanmadığı bir rüya gören kimseye Hz. Peygamber (s.a.), diğer yanma dönmesini[1084] ve namaz kılmasını emretmiştir.[1085]
Hz. Peygamber (s.a.) kötü rüya gören kişilere, beş şey emretmiştir: 1) Sol tarafına tükürür gibi tuh demesini, 2) Şeytandan Allah'a sığınmasını, 3) Hiç kimseye anlatmamasını, 4) Diğer yanma dönmesini, 5) Namaz kılmasını. Bunları yaptığında kötü rüya ona zarar vermez; aksine bu hareketler, rüyanın şerrini uzaklaştırır.
Rasûlullah (s.a.) buyurdu kî: "Rüya tâbir olunmadığı müddetçe kuşun ayağmdadır. Tâbir olunduğunda ise tahakkuk eder. Rüya ya sevilen bir dosta veya rüya tabirinde isabetli görüşleri olan bir kişiye anlatılma-hdır."[1086]
Hz. Ömer'e (r.a.) bir rüya anlatıldığında: "Ey Allah'ım! Şayet hayırlıysa bize, şerli ise düşmanlarımıza olsun." derdi.
Rasûlullah'tan (s.a.) şöyle rivayet edilmiştir: "Kime bir rüya anlatılır-sa, bu kimse, rüya görene; hayırdır, desin."
Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.), rüya gören kişiye, rüyasını tâbir etmeden önce "hayır görmüşsün" der, sonra tâbir ederdi.
Abdürrezzak, Ma'mer — Eyyûb — İbn Şîrîn kanalıyla şöyle naklediyor: Hz. Ebu Bekir (r.a.) bir rüya tâbir edeceği zaman: Şayet rüyan doğruysa, şöyle şöyle olacak, derdi. [1087]
6—Vesveseye Karşı Okunacak Dua:
Salih b. Keysan, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes'ûd'dan, o da İbn Mes'ûd'dan merfû olarak şöyle rivayet etmiştir: Âdemoğlumın kalbine bir meleğin, bir de şeytanın etkisi vardır. Meleğin etkisi hayır va'det-mesi, hakkı tasdik etmesi, ibadetlerinin sevabını umması, şeklinde tezahür eder. Şeytanın etkisi ise şerri va'detmesi, hakkı tekzib etmesi, hayırdan umut kesmesidir. Kalbinizde meleğin etkisini bulduğunuzda Allah'a ham-dedip fazlım vermesini dileyin. Fakat şeytanın etkisini hissettiğinizde, Allah'a sığının ve O'ndan size mağfiret etmesini dileyin."[1088]
Osman b. Ebi'l-Âs, Hz. Peygamber'e (s.a.): Ya Rasûlallah! Şeytan benimle, namazım ve kıraatim arasına girdi, deyince, Rasûlullah (s.a.): "Bu, Hinzeb denilen şeytandır. Onu hissettiğinde ondan Allah'a sığın ve sol tarafına üç defa tükürür gibi tuh de." buyurdu.
Sahabe-i kiram Hz.Peygamber'e (s.a.); "Bizden biri kalbinde inanç yönünden kötü birşey hissediyor. Onu anlatmasından yanıp kül olması daha iyidir." diye şikâyette bulundular. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) "Allahu ekber, Allahu ekber. Şeytanın hilesini vesveseye çeviren Allah'a hamdolsun.'i[1089] buyurdu.
Hz. Peygamber (s.a.), "Bu Allah mahlukatı yarattı. Öyleyse Allah'ı kim yarattı?" diyerek failler (sebebler)'in devir ve teselsülü vesvesesine tutulan kişiye şu âyeti okumasını irşad buyurdu:
O (Allah) Evvel'dir, Ahir'dir; Zâhir'dır, Bâtın'dır. Ve herşeyi bilendir."[1090]
Ebu Zümeyl Semmâk b. el-Velîd el-Hanefî, İbn Abbas'a "Kalbimde (inanç yönünden) bulduğum şey nedir?" sordu. îbn Abbas, o nedir? dedi. O'na "Allah'a yemin olsun ki ondan bahsedemem." dedim. Bunun üzerine İbn Abbas "O bir şüphe midir?" deyince "evet" dedim, tbn Abbas, bana şöyle dedi: Allah, "Eğer sana indirdiğimizden şüphede isen, senden önce Tevrat'ı okuyanlara sor." (Yunus, 94) âyetini indirinceye kadar.hiç kimse şüpheden kurtulamamıştı. İbn Abbas, bana: Nefsinde bir şüphe bulduğun zaman, "O (Allah) Evvel'dir, Ahir'dir, Zâhir'dir ve Bâtın'dır. O her şeyi bilendir." de, dedi.
Rasûlullah (s.a.), ashabı bu âyet ile hemen ve imali fikre muhtaç olmadan bâtıl olan teselsülün butlanına irşad buyurdu. Aynı şekilde irşad buyurdu ki, mahlukatın yaratılış sebeblerinin teselsülü, başlangıç itibariyle O'ndan önce hiçbir şey olmayan "el-Evvel"e kadar gider, bu teselsül sonuç itibariyle, O'ndan sonra başka bir son olmayan "el-Âhir"e dayanır, zuhuru kendisinin üstünde hiçbir şey olmayan yüceliktedir. Bâtın oluşu ise, O'nun altında hiçbir şeyin bulunmadığı bir ihatadır. Şayet O'ndan önce bir şey olsaydı, varlığında bir müessir olurdu. Ve elbette o şey Hallâk olan Rab olurdu. Hiç şüphesiz iş, şu vasıflan taşıyan mutlak kudret sahibi bir varlıkta sonuçlanır: Mahlûk olmayan bir Hâlık, kendisinden başkasına muhtaç olmayan, herşey kendisine muhtaç olan, zâtiyle kâim, herşey O'nunla kâim,zâtiyle mevcut, her şey O'nunla m.evcut, başlangıcı olmayan kadîm, O'ndan başka her şey yokluktan (adem) var olan, zâtıyla baki herşeyin bekası O'nun bekası ile olan. İşte O, O'ndan önce hiçbir şeyin olmadığı el-Evvel, O'ndan sonra hiçbir şeyin olamayacağı el-Âhir, O'nun üstünde hiçbir şeyin olamayacağı ez-Zâhir, O'nun altında hiçbir şeyin olamayacağı el-Bâtın'dır.
Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: "İnsanlar, biri şu şekilde sorana kadar soru sormaya devam edecekler: Bu Allah bütün mahîukatı yarattı. O halde Allah'ı kim yarattı? Böyle bir soru kimin kalbinden geçerse Allah'a sığınsın ve bu şekilde düşünmeyi bıraksın."[1091] Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, senin sığındığını işiten, niyetini de çok iyi bilendir."[1092]
Şeytan iki nevidir. Açıkça görülen insandan şeytan. Görülmeyen cinsi olan cinden şeytan. Bundan dolayı Cenab-ı Hak, Nebî'sine (s.a.) insandan olan şeytanın şerrinden, ondan yüz çevirerek, terkederek, en uygun bir yolla yanından uzaklaştırarak; cinden olan şeytanın şerrinden de, Allah'a sığınarak korunmasını emretmiştir. Her iki cins şeytanın hilelerini ve onların şerrinden kurtulmanın yollarını, A'râf, Mü'minûn ve Fussilet sûrelerinde bildirmiştir. Okumak ve zikretmek suretiyle yapılan istiâze, cin şeytanlarının şerrini uzaklaştırmanın en güzel yoludur. Terketmek yüz çevirip aldırış etmemek ve uygun bir biçimde uzaklaştırmak ise insan şeytanlarının şerrini uzaklaştırmanın en güzel yoludur.
Nitekim şair şöyle demiştir:
"Şeytanı boyun eğdirmek için istenilen en güzel şey; ya Allah'a sığınmadır veya uygun bir biçimde onu uzaklaştırmaktır. Birincisi, görünmeyen senanın şerrinden kurtuluş çaresidir. İkincisi de görünen şeytanın şerrinden kurtuluş ilacıdır." [1093]
7— Öfkelenen Kimsenin Okuyacağı Dua:
Hz. Peygamber (s.a.); öfkeli birisine, gazap ateşini abdest alarak, ayakta ise oturarak, oturuyorsa yatarak, Allah'ın rahmetinden koğulmuş Şeytanın şerrinden Allah'a sığınarak söndürmesini emretmiştir.
Gazap ve şehvet, âdemoğlunun kalbinde, ateşten birer parça olarak bulunduğundan, Rasûlullah (s.a.) bunların; abdest, namaz ve şeytanın şerrinden Allah'a sığınmakla söndürülmesini emretmiştir. Nitekim Cenab-ı Hak: "Kendi nefislerinizi unuttuğunuz halde insanlara iyiliği mi emrediyorsu-nuz?"[1094] buyurmuştur. Şiddetli şehvet, gazab hükmünde kabul edilmiştir. Bu sebeple şehvet azgınlığı ateşinin, sabır ve namazdan yardım alınarak söndürülmesini; şeytanın dürtüşlerinden de O'na sığınılmasını emretmiştir. Günahların hepsi, gazap ve-şehvetten kaynaklanır. Gazap kuvvetinin varacağı en son nokta adam öldürmek; şehvet kuvvetinin en son noktası ise zinadır. Bu sebeple Cenab-ı Hak, adam öldürmekle zinayı bir araya getirmiş ve En'âm, İsrâ, Furkân, Mümtehine sûrelerinde onları yan yana zikretmiştir.
Maksad; Cenab-ı Hak'ın, kullarım, gazab ve şehvet kuvvetinin şerrinden, ancak namazla ve O'na sığınmakla kurtulabileceklerinin belirtilmesidir. [1095]
8— Hoşlandığı Kimselere Duası:
Rasûlullah (s.a.), sevdiği bir şey gördüğünde: "Nimetiyle hayırlı şeyleri tamamlayan Allah'a hamdolsun."; hoşlanmadığı bir şey gördüğünde de: "Her halükarda hamd, Allah'adır." derdi.[1096]
Allah Rasûlü (s.a.), yanma yaklaşan kişiye, sevdiği ve uygun gördüğü şekilde dua ederdi. İbn Abbas (r.anhuma) abdest suyunu hazırladığında Hz. Peygamber (s.a.): "Ey Allah'ım! Onu dinde fakih kıl. Ve ona te'vili öğret." diye dua etmişti.[1097]
Bir gece seferinde, bineğinin üzerinde uyuduğundan dolayı düşecek gibi eğilen Hz. Peygamber'e, gece boyunca hiç uyandırmaksızın destek veren Ebu Katâde'ye (r.a.) Rasûlullah (s.a.): "Peygamberini koruduğun gibi Allah da seni korusun." diye dua etmişti.[1098]
Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kendisine iyilik yapılan kişi, iyiliği yapana: 'Allah seni dünya ve âhirette hayırla mükâfatlandırsın.' derse, şüphesiz ona karşı en güzel övgüsünü yapmış olur."[1099]
Abdullah b. Ebî Rabîa'dan borç para (mal) aldı, daha sonra da borcunu ödedi ve şöyle buyurdu: "Allah seni, aileni ve malım mübarek kılsın. Çünkü daha önce yapılan bir yardımın mükâfatı, ancak o şahsı övmek ve borcunu da ödemekle [1100]Hz. Peygamber (s.a.) Cerîr b. Abdullah'ın Zü'1-Halasa'da bulunan Devs kabilesinin putunu yok etmesinden dolayı Cerîr'in kabilesi Ahmeslüe-rin atlarını ve süvarilerini beş kere tebrik etmiştir.[1101]
Hz. Peygamber'e bir hediye takdim edildiğinde» onu kabul eder ve fazlasıyla karşılığını verirdi.[1102] Şayet hediyeyi kabul edemeyecekse, hediyeyi takdim eden kişiye özür beyan ederdi. Nitekim Sa'b b. Cessâme'ye, kendisine av eti takdim ettiği sırada: "Biz onu reddetmiyoruz, fakat biz ihramh bulunuyoruz." diyerek gönlünü almıştı.[1103] En doğrusunu bilen Allah'tır. [1104]
9— Eşek Anırması, Horoz Ötüşü, Yangın:
Rasûlullah (s.a.) ümmetine, eşek anırmasını işittiklerinde, Hakk'ın rahmetinden koğulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınmalarını; horozların ötüşünü işittiklerinde de Allah'ın lütfunu istemelerini emretmiştir.[1105]
Rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.), yangın görüldüğünde tekbir getirilmesini emretmiştir. Çünkü tekbir, ateşi söndürür.[1106]
10— Her Toplantıda Allah Zikredilmeli:
Allah Rasûlü (s.a.), bir toplantı yapıldığında Allah (c.c.) zikredilmek-sizin dağılmaktan hoşlanmazdı. Şöyle buyurmuştur: "Bir meclisten Allah'ı zikretmeksizin kalkan bir topluluk ancak eşek leşi gibi kalkmış olun"[1107]
Allah Rasûlü (s.a.) buyurdu ki: "Allah'ın zikredilmediği bir yerde oturan kişiye Allah'tan bir nedamet ve hasret ulaşır. Yine içinde Allah'ın zikredilmediği bir yatağa uzanan kişiye de Allah'tan bir nedamet ve hasret ulaşır. "[1108]
Bir başka rivayetinde ise şöyledir: "Allah'ın zikredilmediği bir yola giren kişiye ancak pişmanlık vardır."[1109]
Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: "Kim bir topluluğun arasına gelir de çok gürültü yapar ve oturduğu yerden kalkmadan:
duasını okursa; o mecliste işlediği bütün günahları mağfiret olunur. "[1110]
Ebu Davud'un Sünen'inât ve Hâkim'in Müstedrek'inde rivayet olunduğuna göre; Hz. Peygamber, bir meclisten kalkıp gitmek istediğinde, bu duayı okudu. Bunun üzerine bir adam: Ya Rasûlallah; daha önce hiç söylemediğin bir sözü söylemiş oldun, deyince, Hz. Peygamber (s.a.): "Okuduğum dua, bu mecliste işlenen günahlara keffarettir." diye buyurdu.[1111]
11— Uykuda Korkan Kimseye Öğrettiği
Halid b. Velid (r.a.), gece uyuyamadığmdan şikâyet edince Hz. Peygamber (s.al Yatağına yattığında şu duayı oku, buyurdu;"Ey yedi kat göğün ve gölgelendirdiklerinin Rabbi, yedi kat.yerin ve üzerinde taşıdıklarının Rabbi, şeytanların ve saptırdıklarının Rabbi olan Allah'ım! Bütün yaratıklarının şerrinden, bana saldırmaları ve zulmetmelerinden beni koru. Senin yardımın yüce, övgün büyük, Senden başka da ilâh yoktur."[1112]
Hz. Peygamber (s.a.) ashab-ı kirama, korktukları zaman şu duayı okumaların öğretmiştir:
"Allah'ın gazabından, kullarının şerrinden, şeytanların dürtmelerinden, benim yanıma sokulmalarından, Allah'ın tâm olan kelimelerine sığı-nırım."[1113]
Rivayet edildiğine göre, bir adam Hz. Peygamber'e, uykusunda korktuğundan şikâyet etmişti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.): Yatağına gittiğinde şu duayı oku, diyerek yukarıdaki duayı öğretti. Adam duayı okuyunca bu korkusu kayboldu. [1114]
12— Söylenilmesin! Hoş Karşılamadığı Sözler:
"Midem bulandı" veya "içim bozuldu" yerine; "fenalaştım" demeyi tavsiye etmiştir.[1115]
Üzüm'ün (mü'minin kalbi manasına geldiğinden) "Kerm" ismiyle adlandırılmasını yasaklar ve: "Kerm demeyin, fakat İneb ve Halebe deyin. "[1116] buyururdu.
"İnsanlar helak oldu" denmesinden hoşlanmaz ve: "Böyle diyen kişi, insanların en perişanı olmuştur." derdi.[1117]"İnsanlar bozuldu", "zaman bozuldu" ve benzeri tâbirler de bu mânadadır.
"Allah ve falan ne güzel diledi" denmesinden nehyeder, bunun yerine; "Allah ne güzel diledi, daha sonra falan ne güzel diledi." denmesini isterdi. Bir keresinde, "Allah ve sen ne güzel dilediniz." diyen birine, Hz. Peygamber (s.a.): "Sen beni Allah'a denk mi tutuyorsun?! Sadece 'Allah ne güzel diledi' desene!" demiştir.[1118]
Yine bu mânada şu tâbir de vardır ki bu, yukandakinden daha çirkin ve kötüdür: "Şayet Allah ve falan olmasaydı, iş böyle olmazdı.", "Ben, Allah ve falancayla birlikteyim.", "Allah'a ve falana sığınırım.", "Bana Allah'ın ve falancanın koruması yeter.", "Ben Allah'a ve falana dayanırım." Ve bunları söyleyen kişi, o söylediği falancayı Allah'a (c.c.) denk tutmuş olur.
"Şu veya bu yıldızın doğmasından dolayı yağmur yağdı." demek yerine, "Allah'ın fazlı ve rahmetinden dolayı yağmur yağdı.*' demeyi tavsiye etmiştir.[1119]
Allah'tan gayrısına yemin etmekten de nehyetmiştir. Sahih olarak rivayet edildiğine göre, Rasûluilah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başkasına yemin eden kişi, Allah'a şirk koşmuştur."[1120]
Bir kişinin yemininde, başkası için; "Şayet şöyle yaparsa o yahudidir veya hıristiyandır veya kâfirdir." demesinden de nehyeder di.[1121]
Bir müslümana, "Ey kâfir" diye hitap edilmesinden nehyetmiştir.[1122]
Padişaha "Meliklerin Melik'i"[1123] denmesinden nehyetmiştir ki, buna göre "Kadıların kadısı" demekten de nehyetmiş oluyor.
Efendi, köle ve cariyesine "kulum", "cariyem"; köle de efendisine "Rabbim" dememeli; bunun yerine efendi, köle ve cariyesine: "oğlum", "kızım" demeli; köle de, efendisine "beyefendim", "hanımefendim" demelidir.[1124]
Esen rüzgâra sövülmemesi, aksine Allah'tan rüzgârın hayrım ve sürükleyip getirdiği şeyin hayrını dilemek, şerrinden de Allah'a sığınmak gerekir .[1125]
Sıtmaya sövmekten de nehyetmiş ve buyurmuştur ki: "Sıtma âdem-oğullannm hatalarını körük demirin pasını giderdiği gibi siler süpürür."[1126]
Horoza sövmekten 'de nehyetmiştir. Rasûlullah'tan (s.a.) sahih olarak rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: "Horoz'a sövmeyiniz. Çünkü horoz insanları sabah namazına kalkmaları için ikaz eder."[1127]
Cahiliye dönemindeki iddialara ve neseb üstünlüklerine insanları davet etmek[1128] meselâ; kabilelere, kabile taassubuna, soyla övünmeye davet etmek de nehyedilmiştir. Bunun zamanımızdaki misalleri ise şunlardır: Mez-heb, tarikat ve şeyhlere taassubla bağlanmak, nefsânî heva ve taassubla bazı âlimleri diğerlerine üstün tutmak, sırf kendi ona müntesib olduğundan dolayı milleti ona davet etmek, onun peşinden gitmek, onun yüzünden insanlara düşmanlık edip, insanları onunla ölçmek. İşte bunların hepsi ca-hiliyet davalarının kalıntılarıdır.
Gecenin ilk karanlığı veya akşamla yatsı arası manasına gelen "işâ" kelimesi yerine, gece karanlığı veya gecenin ilk üçte biri, yatsı vakti manasına olan "ateme" kelimesinin daha fazla kullanılması "işâ" kelimesini unutturmuştur.[1129]
Müslümana sövmekten,[1130] üç kişinin bulunduğu bir yerde iki kişinin gizlice fısıldaşmalarından[1131] bir kadının, kocasına başka bir kadının güzelliklerinden bahsetmesinden de[1132] nehyetmiştir.
Bir kişinin, duasında: "Ya Rabbi, şayet dilersen beni affet, istersen merhamet et." demesini nehyetmiştir.[1133]
Çokça yemin etmekten nehyetmiştir.[1134]
Gökte görülen gökkuşağına "kavs-i kuzah" denilmesini, (kuzah şeytanın bir ismi olduğundan) hoş karşılamamıştır.[1135]
Kişinin, "Allah'ın yüzü suyu hürmetine" diyerek dua etmesini hoş karşılamamıştır.[1136]
Medine'ye Yesrib denmesi de nehyedilmiştir.[1137]
Bir adama, zaruret olmadıkça, karısını niçin dövdüğünün sorulmasını nehyetmiştir,[1138]
"Ramazanın tamamını oruçlu geçirdim.", "Gecenin tamamını ibadetle geçirdim." denmesinden de nehyetmiştir[1139]
Kinaye ile kullanılması gerektiği halde, açık olarak söylenilmesi mekruh olan cümleler:
Kişinin, birisine: "Allah (dünyadaki) bekanı uzatsın.", "Günlerini devamlı kılsın.", "Bin sene yaşayasın." gibi sözleri söylemesi mekruhtur.
Oruçlu olan bir kişinin: "Mührü kâfirin ağzında olanın hakkına yemin olsun ki" demesi mekruhtur.
Vergilere (mükûs), "hukuk" demek; Allah yolunda infak ettiği şeyler için: "Şu kadar, bu kadar borçlandım, zarar ettim" demek, "Şu dünyada şu kadar çok mal infak ettim" demek mekruhtur.
Kendisine fetva sorulan bir müftünün, hakkında helâl veya haramhğı-na dair nas olmayan ictihâdî meselelerde: "Cenab-ı Hak şunu helâl kıldı, bunu haram kıldı" demesi mekruhtur.
Kur'an ve Sünnet delilleri, lafzî zahirler ve mecazlar olarak isimlendi-rilemez. Çünkü bu şekilde isimlendirilirse hürmeti kalblerden silinmiş olur. Bu, özellikle kelâmcı ve felsefecilerin şüpheli şeyleri "aklî kesinlikler" diye isimlendirmeleri gibidir. Allah'tan başka bir ilâh yoktur, zira bu, çok kötü bir tesmiyedir. Nitekim bu türlü ikili, çarpık isimlendirme, akılların, dinlerin, dinin-dünyamn bozulmasına sebeb olmuştur.
Kişinin ailesiyle nasıl cima yaptığını, kendisiyle ailesi arasında olan gizli şeyleri, akılsız, sefih kişilerin yaptığı gibi anlatması da mekruhtur.[1140]
Şu cümleler de mekruh olan kullanışlardır: Senedsiz, kaynaksız sözleri, "zannettiler,"[1141] "rivayet ettiler", "dediler" ve benzeri lafızlarla nakletmek.
Sultana, "Allah'ın halifesi" veya "yeryüzünde Allah'ın naibi" demek de mekruhtur. Zira halife ve nâib, gâib olan birisinin yerine nasbedilir. Halbuki Allah Teâlâ hazretleri, ailesinden uzak olan (gaib) kişinin halifesi, mü'min kulunun vekilidir.
"Ben", "bana ait", "benim katımdan" kelimeleriyle azgınlaşmaktan son derece sakınmalısın. Zira bu üç lafız da İblis, Firavun ve Karun'un ayaklarının kaydığı kelimelerdir. İblis: "Ben ondan daha hayırlıyım.", Firavun; "Mısır'ın mülkü ve saltanatı benimdir.", Karun ise; "Ben bu mülkü, benim katımda bulunan ilimle elde ettim." demiştir. "Ben" kelimesinin en güzel kullanılışı, "Ben günahkâr, hatalı, af dileyen, günahını itiraf eden bir kulum" gibi yerlerde; "bana ait" kelimesinin en güzel kullanılışı; "Günah, suç, meskenet, fakirlik, hakirlik bana aittir." gibi yerlerde; "benim katımdan" kelimesinin en güzel kullanılışı ise: "Ciddiyetimi, şakamı, hatamı, kastımı ve benim katımdan sadır olan herşeyi mağfiret et." cümle-lerindedir.[1142] [1143]
Kaynaklar; ZADUL MEAD (IBNI KAYYIM)
[1072] Âl-i İmrân, 3/102.
[1073] Nisa, 4/1.
[1074] Ahzâb, 33/70, 71; Tirmizî, 1105; İbn Mâce, 1892; Nesâi, 6/89; Tahâvî, Müşkiiü'l-Âsâr, 1/4; Beyhakî, Sünen, 3/214. Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
[1075] Ebu Davud, 2160; İbn Mâce, 1918; Beyhakî, Sünen, 7/148. Hâkim, (2/185) hadisin sahih olduğunu söyiemîş, Zehebî de bunu kabul etmiştir.
[1076] Ebu Davud, 2130; Tirmizî, 1091; İbn Mâce, 1905; Ahmed b. Hanbel, 2/281. Tirmizî, hadisin hasen-sahih olduğunu söylemiştir.
[1077] Buharı, 80/45; Müslim, 1434; Ebu Davud, 2161; Tirmizî,. 1092; İbn Mâce, 1919.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/467-468.
[1078] Kehf, 18/39. Taberânî, Sağır, 122; İbnü's-Sünnî, 309. İbn Kesîr, Tefsir, 5/154. Hadis zayıftır.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/469.
[1079] Tirmizî, 3431, 3432; îbn Mâce, 3892. Hadis garibtir. '
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/469.
[1080] Buharı, 76/44; Müslim, 2223; Ebu Hureyre'den (r.a.). Tirmizî, (1615) de Enes'den (r.a.) yapmış oldukları rivayetlerde "fal" dilimizde anlaşıldığı gibi olmayıp, birinin, hasta birisine, "inşallah kalkarsın" gibi güzel söz
söylemesi demektir.
[1081] Ebu Davud, 3919.
[1082] Müellifin belirttiği gibi söz Ka'b'ındır. Ancak Ahmed b. Hanbel, (2/220) Abdullah b. Amr'dan (r.a.) senedinde îbn Lehîa bulunduğundan zayıf sayılan bir hadis rivayet etmiştir. Bu hadiste Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurdular: "Kim uğursuz saydığından dolayı bir ihtiyacını yerine getirmezse muhakkak şirke düşmüştür." Ashab: Ya Rasûiallah! Bunun keffareti nedir? diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.): "Ey Allah'ım! Hayır ancak senin dilediğindedir. Uğurluluk senin takdirindedir. Senden başka da ilah yoktur, diye dua etmesidir." dedi.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/469-470.
[1083] Buharı, 91/10, 15; Müslim, 2261; Ebu Davud, 5022; Tirmizî, 2277.
[1084] Müslim, 2262.
[1085] Müslim, 2263.
[1086] Tirmizî, 2278; Ebu Davud, 5020; îbn Mâce, 39)4. Tirmizî hadisin hasen-sahih olduğunu söylemiştir. Hâkim, (4/390) sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de bunu kabul etmiştir. Ayrıca hadisin bir de şahidi vardır ki Abdürrezzak, (20354) sika raviler kanalıyla mürsel olarak; Hâkim de, (4/391) Enes'den mevsul olarak rivayet etmiş, sahihtir demiş, Zehebî de onu kabuî etmiştir: Rasûlullah (s.a.) buyuruyor ki; "Rüya tabir edildiği şekilde tahakkuk eder. Bu rüya tabiri ayaklarını başka bîr yere koymak İçin bekleyen kuş gibidir. (Yani kuş nasıl hızla başka bir yere konarsa rüya da ilk tabir edildiği şekilde meydana çıkmak ister.) Sizden biri rüya gördüğünde, bu rüyayı ya nasihat ehli birisine veya bir âlime tabir ettirsin." Bu konuda bir hadis daha vardır ki, Dârimî (2/131) hasen bir senedle Süleyman b. Yesâr'dan, o da Hz. Âişe'den (r.anha) şöyle dediğini nakletmiştir: Medine'ÜIerden kocası ticaretle uğraşan bir kadın vardı. Hz. Peygamber'e (s.a.) geldi ve dedi ki: Kocam kayıptır. Beni de hamile olarak terketmiş-ti. Rüyamda evimin direğinin kırıldığını ve şaşı bir çocuk doğurduğumu gördüm. Ra-sûlullah (s.a.): "Hayırdır. Kocan inşallah sağlam olarak dönecek. Sen de iyi bir çocuk doğuracaksın." diye yorumladı. Kadın (aynı rüyayı) üçüncü defa görünce, hemen geldi. Fakat Rasûlullah evde yoktu. Ben ne gördüğünü sordum. O da rüyasını anlattı. Bu sefer ben: Şayet rüyan doğruysa kocan ölecek, sen de kötü bir çocuk doğuracaksın, dedim. Kadm oturdu, ağlamağa başladı. Bu arada Rasûlullah (s.a.) geldi ve bu yurdu ki: "Bırak ey Âişe! Bir müslümanm rüyasını yorumladığınızda, mutlaka hayır ile yorumlayın. Çünkü rüyayı tabircİ nasıl yorumlarsa
öyle tahakkuk eder." Hz. Âişe (r.anha) der ki: Allah'a yemin olsun ki bir zaman sonra kadının kocası öldü. Kadını da fâcir bir çocuk doğurmuş olarak gördüm.
[1087] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/470-471.
[1088] Hadisin bu şekildeki senedinde inkita vardır. Çünkü Ubeydullah b. Abdullah, babasının amcası îbn Mes'ûd'dan hadis işitmemiştir. Yalnız Tirmizî, (2988) hadisi mevsul olarak; İbn Hibbân (40) ve Taberî (6170) zayıf senedle merfû olarak rivayet etmiştir. Ayrıca Taberî, (3/88) sahih İsnadla İbn Mes'ud'un kendi sözü olarak rivayet etmiştir.
[1089] Ahmed b. Hanbel, 1/235; Ebu Davud, 5112; Tayâlisî, 2704. İbn Abbas kanalıyla rivayet edilmiş olup, isnadı sahihtir. Ayrıca bu hususta Müslim, 132; Ebu Davud, 5111; Ebu Hureyre'den (r.a.) şöyle rivayet ediyorlar: "Rasûlullah'in (s.a.) sahabesinden bir grup Hz. Peygamber'in (s.a.) huzuruna geldiler ve: Biz, birimizin konuşması bize çok zor gelecek şeyleri içimizde buluyoruz, diye sordular. Rasûlullah (s.a.): Onu içinizde hissediyor musunuz? deyince, onlar: Evet, dediler. Hz. Peygamber: Bu tam imandır, diye buyurdu." Hattâbî der ki: "Bu tam imandır." cevabının manası şudur: Tam iman, sizi şeytanın içinize koyduğu fikirlerden ve onları tasdikten alıkoyan şeydir. Bunun manası vesvesenin kendisi tam imandır demek değildir. Çünkü vesvese şeytanın amelinden ve te'vilatından meydana gelmiştir. Nasıl olur da bu tam iman olur."
[1090] Hadîd, 57/3.
[1091] Buharî, 59/11; Müslim, 135; Ebu Davud, 4721; Ahmed b. Hanbel, 2/292, 331, 387, 539. İmam Mâzerf der ki: "Havatir (vesvese) iki kısımdır. Kalıcı olmayanı —ki şüpheden kaynaklanmaz— ondan yüz çevrilirse kaybolur gider. Bu manaya göre hadis yorumlanırsa bu tür havatira vesvese denebilir. Şüpheden kaynaklanan kalıcı havatira gelince, bu tür vesveseler ancak düşünce ve istidlal ile ortadan kalkarlar."
[1092] Fussilet, 41/36.
[1093] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/472-474.
[1094] Bakara, 2/44
[1095] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/474-475.
[1096] İbn Mâce, 3803. Râvilerİ sika, isnadı sahihtir.
[1097] Humeydî der ki: "Hadisin bu şekildeki rivayeti Sahİhayn'da yoktur. Bu lafızla Ahmed b. Hanbel, (1/266, 314, 355), sahih senedle rivayet etmiş, İbn Hibbân da hadise sahihtir demiştir." Değişik lafızlarla Buharı, (4/10) ve
Müslim'de (2477) rivayetler vardır.
[1098] Müslim, 681.
[1099] Tirmizî, 2035.
[1100] Nesâî, 7/314; İbn Mâce, 2424; Ahmed b. Hanbel, 4/36.
[1101] Buharı, 64/62; Müslim, 2476; Ahmed b. Hanbel, 4/362. Hz. Peygamber (s.a.) Mekke'deki Kabe'yi putlardan temizledikten sonra, Yemenlilerin Kabe'si diye anılan Zü'I-Halasa adındaki puthaneyi yıkıp kaldırmak için Has'am kabilesinin ileri gelenlerinden Cerir b. Abdullah el-Becelî'ye (r.a.): "Beni şu Zü'1-Halasa'dan ranallandırmaz mısın?" diye buyurduğunda Cerir, Ahmes kabilesinden yüz elli süvarinin başına geçerek, orayı yıkıp yaktı. Bu haber Hz. Peygamber'e (s.a.) ulaştığında, Rasûlullah beş defa: "Ahmes kabilesi atlan ve süvarileri mübarek olsun." dedi.
[1102] Buharı, 51/11; Ebu Davud, 3536; Tirmizî, 1954.
[1103] Buharî, 27/6; Müslim, 1193; Muvatta, 1/353; Tirmizî, 849; İbn Mâce, 3090.
[1104] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/475-476.
[1105] Buharî, 59/14; Müslim, 2729.
[1106] İbnü's-Sünnî, 295; Ukayli, ez-Zuafâ, 2/296. Senedi zayıftır.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/476.
[1107] Ebu Davud, 4855; Ahmed b. Hanbel, 2/389, 494, 515, 527. İsnadı sahihtir.
[1108] Ebu Davud, 4856; Îbnü's-Sünnî, Humeydî, Musned, 1158. Senedi hasendir.
[1109] İbnü's-Sünnî, 178; Ahmed, 2/432; Hâkim, 1/550; ibn Hibbân, 2321,
[1110] Ebu Davud, 4859, Tirmizî, 3433. Duanın manası: "Ey Allah'ım! Seni hamdinle teşbih ederim. Senden başka ilâh olmadığına şehadet ederim. Senden mağfiret diler ve Sana tevbe ederim." Hadise İbn Hibbân (2366), Hâkim, (1/536) sahihtir demişler, Zehebî de bunu kabul etmiştir.
[1111] Ebu Davud, 4859; Hâkim, 1/537. Senedi hasendir.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/477.
[1112] Tirmizî, 3523. Senedinde metruk râvilerden Hakem b. Zahîr vardır. Ancak hadisin bir de Taberânî'nin Kebîr'inûe (1/192) munkatı' bir senedle şahidi vardır. Bu halde hadis zayıftır.
[1113] Ahmed, 2/181; Ebu Davud, 3893; Tirmizî, 3528; İbnü's-Sünnî, 753. Râvüeri sika, isnadı hasendir.
[1114] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/477-478.
[1115] Buharı, 78/100; Müslim, 2250; Ebu Davud, 4978, 4979.
[1116] Müslim, 2247, 2248; Dârimî, 2/118. Vâil F. Hucr yoluyla rivayet edilmiştir. Hi Ebu Hureyre yoluyla rivayeti de Buharı (78/101) ve Müslim (2247) dedir.
[1117] Müslim, 2623.
[1118] Ahmed, 1/214, 224, 283, 5/384, 394, 398; Ebu Davud, 4980.
[1119] Buharı, 15/28; Müslim, 71.
[1120] Ahmed, 2/34, 67, 69, 87, 98, 125; Tirmizî, 1535. İsnadı sahihtir. Hâkim (4/297) sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de onu kabul etmiştir.
[1121] Ebu Davud, 3258; Nesâî, 7/6; lbn Mâce, 2100; Büreyde'den rivayet etmişlerdir ki, Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kim yemin eder de: Şayet yalancı çıkarsam
ben İslâm'dan beriyim, derse; söylediği gibi İslâm'dan uzaklaşmıştır. Adam sadık dahi olsa artık sağlam olarak islâm'a dönemez." İsnadı hasendir.
[1122] Buharî, 78/73; Müslim, 2143; Ebu Davud, 4961; Tirmizî, 2829.
[1123] Buharî, 78/114; Müslim, 2143; Ebu Davud, 4961; Tirmizî, 2829.
[1124] Buharî, 49/17; Müslim, 2249.
[1125] Tirmizî, 2252; İsnadı hasen-sahihtir. Ahmed, 2/250, 268, 409, 437; Ebu Davud, 5097; Buharî, Edebu'I-Müfred, 906. Senedi sahihtir.
[1126] Müslim, 2575.
[1127] Ahmed b. Hanbel, 5/193; Ebu Davud, 5101. İsnadı hasendir.
[1128] Ahmed b. Hanbel, 5/133, 136; Buharî, Edebu'I-Müfred, 963, 964; Müslim, 103, 1847.
[1129] Müslim, 644.
[1130] Buharî, 2/36.
[1131] Buharî, 69/45; Müslim, 2183.
[1132] Buharî, 67/118.
[1133] Buharî, 80/21; Müslim, 2679.
[1134] Müslim, 1607.
[1135] Ebu Nuaym, Hilye, 2/309, Senedinde, zayıf râvilerden Zekeriyya b. Hakim el-Basrî vardır.
[1136] Ebu Davud, 1671, "Allah'ın yüzü suyu hürmetine ancak cennet istenir" şeklinde Câ-bir'den (r.a.) merfû olarak rivayet edilen bu hadisin senedinde, hakkında ileri geri söz edilmiş olan Süleyman b. Muaz et-Temîın vardır.
[1137] Bııharî, 29/2. Münafıklar bu kelimeyi kullandıklarından dolayı nehyedilmiştir. Ayrıca Ahmed b. Hanbel, Berâ b. Azib'den (r.a.): "Kim Medine'ye Yesrib derse, Allah'a istiğfar etsin. O Tâbe'dir. O Tâbe'dir." hadisini rivayet etmiştir.
[1138] Ebu Davud,2147; İbn Mâce, 1968. Senedinde zayıf râvilerden Davud b. Yezîd ve meçhul olan şeyhi vardır.
[1139] Ebu Davud, 3415. Râvileri sikadır. Fakat sened, Hasan el-Basrî'nin muanan rivayetinden dolayı zayıf kabul edilmiştir.
[1140] Müslim, 1437; Ahmed b. Hanbel, 3/69; İbnü's-Sünnî, 619; Beyhakî, Sünen, 7/193, 194; Senedinde zayıf râvilerden Ömer b. Hamza el-ömerî olduğundan hadis zayıftır. Yalnız hadisin başka kanallardan şâhidieri vardır ki bunlarla hadis kuvvetlenmiş oluyor: Ahmed b. Hanbel, 6/456, 457, 2/40, 541; Ebu Davud, 2174; İbnü's-Sünnî, 620; Hîlye, 1/186; Heysemî, 4/294, 295.
[1141] Ebu Davud, 4972; Buharı, Edebu'I-Müfred, 762; Tahâvî, Müşküu'i-Âsâr, 1/68.
[1142] Buriarî, 80/60; Müslim, 2719.
[1143] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/478-483.