Ne zaman selefi vehhabilerin batıl akidelerini çürütsek ya yasaklanıyor yada banlanıyoruz...Korkmayın canım bu kadar..
İbn Teymiyye, İbnu'l-Kayyım ya da bir başkası, bu Din'e faydalı hizmetler yapmış, samimiyetle çalışmış kişi, kim olursa olsun, iyiliklerini, hasenatını da anmak gerekir. İbn Teymiyye hakkında nasıl bir karar vermek gerektiği konusunda hafız ez- Zehebî’nin en-Nasîhatu'z-Zehebiyye olarak bilinen risalesi yol gösterici olabilir, ez- Zehebî, İbn Teymiyye'yi yakından tanımakla birlikte tartışma konusu olan görüşlerinde itidali muhafaza ettiğini söyleyebileceğimiz bir alimdir. Her ne kadar İbn Teymiyye'nin çağdaş takipçileri bu risalenin ez-Zehebî'ye nisbeti konusunda birtakım şüpheler izhar etse de, bu konuda herhangi bir problem yoktur.es-Sehavi, Zehebi'nin nasihatını gördüğünü kaydetmiştir (El-İ‘lân bi’t-tevbîh li men zemme’t-târîh, s.136).
ez-Zehebî bu risalesinde İbn Teymiyye'nin ilmini, fazlını ve müsbet yanlarını sıraladıktan sonra eksik yanlarını da ortaya koyar ve kendisine nasihat eder.
Aslında İbn Hacer'in ed-Düreru'l-Kâmine'deki tavrı da pek farklı değildir. O, bu eserinde İbn Teymiyye'nin şazz ve zararlı görüşlerini zikrettiği gibi, meth-u sena edenlerin görüşlerine de yer verir.
Soru; İmam Buhari vech sıfatını tevil ederken kelamcılaramı uymuştur.?..Sadece bir soru .....
Çok güldürdün. Neyi çürüttün. Günlerdir kıvranıp delillere cevap veremeyince ah-ıh diyip kıvırıyorsun. Okuyanlar zaten hakkı görüyor.
Nasılda kudurup tekrar gelmişsin. Yukarıdaki hiç birşeye cevap veremeden şaşıp kaldın. Hala komik komik sözler diyorsun ne diyelim...
Bu birincisi. İkincisi o risalenin Zehebi'nin olmadığı kanıtlanmış iken bu çabaların boşa. Risaleyi okumadığın bile belli. Bu risalede İbn Teymiyye'ye ilmine veyahut başka birşeyine övgü yok ki? Bu bile okumadan COPY/PASTE yaptığının göstergesi. Yalanın buradan belli. Bu risalede bir gram övgü yoktur. Bu risaleninde uydurma olduğunu herkes biliyor. Bunuda şimdi mana yönü ile kanıtlayacağım.
Ayrıca Durerul Kamine'yi okudun da mı bu yalanları sallıyorsun? Bana İbn Hacer'in İbn Teymiyye'yi kötülediği ve ya şazz görüş dediği şeyleri arapçası ile koymaz isen en adi iftiracı ve alçaksın. Onu nasıl övdüğü ortada iken, bunu yapmaz isen şeref yoksunu, alimlere iftira eden biri olduğun ortaya çıkacak.
Üçüncüsü, Buhari'nin ki tevil değil dahili tefsirdir. "Ve yine denilir ki " lafzından bu ortada. Tıpkı şu lafız gibi : Allah'ın vechini istemek. Burada ki birinci Mana Allah'ın yüzünü görmek istemek, ikinci Allah'ın rızasını istemektir. BUHARİ NASILDA VECHİ YÜZ OLARAK ANLIYOR ŞİMDİ GÖRECEĞİZ.Bak bakalım ne diyor Buhari : -Nakillerin Hepsini Sahihi Buhari Türkçe Çeviriden Koyuyorum-
Kasas Suresi Babı
"Allah ile birlikte diğer bir tanrı daha edinip tapma. O 'ndan başka hiçbir tanrı yok. O ynun vechinden başka herşey helak olucudur. Hüküm O onundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz"
Buradaki "İllâ vechehu", "İllâ mulkehu" ma'nâsınadır. "İllâ" istisnâsıyle Allah'ın yüzü murâd edildi de denilir.
*BURASI BUHARİ NASILDA AÇIKLADI MEVZUYU. FOYANIZ ORTAYA ÇIKTI. DAHA DELİLLENDİRMEYE LÜZUM BİLE YOK. AMA DEVAM EDELİM*
Rahman Suresi Babı
“O iki cennetten başka iki cennet daha vardır"
Bize Ebû İmrân el-Cevnî, Ebû Bekr ibnu Abdillah ibn Kays'tan; o da babası Abdullah ibn Kays'tan (yânî Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den) tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "İki cennet vardır ki, bunların kapları ve içlerinde bulunan şeyler hep gümüş*tendir. Diğer iki cennet daha vardır ki, bunların kapları ve içlerinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetindeki cennetliklerle bun*ların kendi Rabb'lerine bakmaları arasında, Allah'ın vechi üzerinde*ki büyüklük ridâsından başka birşey bulunmayacaktır"
* İŞTE BUHARİ ALLAH'IN VECHİNE BAKACAĞIMIZI, CEHMİYYEYE REDDİYE VERİRKEN NASILDA ISRARLA GÖZÜMÜZE SOKUYOR*
Yunus Suresi Babı
"Onlara ecelleri hükmedilirdi" demek, aleyhine beddua edilen kimse elbette helak edilirdi ve Allah onu öldürürdü demektir.
iyi iş ve güzel amel yapanlara daha güzel iyilik bir de ziyâde vardır"
"Ve misluhâ husnâ", yânî bu güzelliğin misli ihsan ve ikram olarak onun gibi diğer bir güzelliktir, ziyâde de mağfirettir.
Mucâhid'den başkası da: "Ziyâde" Yüce Allah'ın yüzüne, cemâline bakmaktır, demiştir.
*İŞTE BUHARİNİN GETİRDİĞİ BU SÖZLERDEN BAŞKA AÇIKLAMA YAPMAYA LÜZUM VAR MIDIR?*
Yüce Allah'ın " Bir takım yüzler o gün parıldar, Rablerine bakarlar" kavli hakkında ki Bab
Abdullah ibn Kays(R)'tan (şöyle demiştir): Peygamber
(S) şöyle buyurdu: "İki cennet vardır ki, bunların kapları ve içlerin*de bulunan eşyaları gümüştendir. Diğer iki cennet daha vardır ki, bun*ların kapları ve içlerinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetin-deki cennetliklerle bunların Rabb lerine bakmaları arasında Allah'*ın vechi üzerinde bulunan kibriyâ ve azamet perdesinden başka birşey bulunmayacaktır"
Nasıl da Buhari, Allah'ın yüzüne bakacağımızı belirtti açıkça hadislerin tefsiri ile. Yani ahirette bakacağımız şeyin Allah'ın o yüce vechi olduğunu nasılda belirtti! Sadece Allah'ın mülkünü kast etseydi ahiretten bahsederken neden bu hadisi getirdi? Neden Allah'a bakacağımızı söylerken sadece aramızda O'nun Kerim Vechinin üzerindeki perdeden bahsetti? İşte dediğinizin nekadar çürük olduğu ortada... Zaten üstteki üç nakil herşeyi apaçık ortaya koymuştu.
Bak yine Allah'ın "Gözler" sıfatı için Buhari hangi hadisi delil getiriyor :
Sana karşı, Gözümün önünde yetişmen içinde bir sevgi bırakmıştım ( Taha Suresi) Babı
Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in yanında Deccâl zikrolundu. Bunun üzerine Peygamber: "Şüphesiz Allah sizin üzerinize gizli olmaz. Çünkü Allah sakat gözlü değildir" buyurdu ve eliyle kendi gözüne işaret etti. "Mesih Deccâl ise, sağ gözü sakattır. Sanki onun gözü, salkımındaki emsalinden dışarı çıkmış iri bir üzüm tanesi gibidir" buyurdu
*BUHARİ'NİN İTİKADINA NE DİYECEKSİN? ODA MI MÜŞEBBİHEDİR?-haşa-*
Bak Buhari Allah'ın eli hakkında ne diyor ve nasılda Allah'ın elinin kudret olmadığını üstüne basa basa sizin gibilerin gözüne sokuyor :
Ey İblis! İki elimle yarattığıma seni secde etmekten men eden nedir? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yücelerden mi oldun? Kavli Babı
Bize Hişâm ed-Destevâî, Katâde'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Allah kıyamet gü*nünde mü'minleri böylece toplar.
—İçinde bulunduğumuz şu durumumuzdan bizleri kurtarması için Rabb'imize şefaat istesek, derler.
Ardından Âdem Peygambere gelirler ve:
— Yâ Âdem! İnsanların sıkıntıda olduklarını görmüyor musun? Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi.. ( Hadis çok uzun olduğundan nakletmiyorum. Dileyen tamamına bakabilir. Adem a.s Nuh için gönderilen ilk Peygamberdir der, ona gidin buyurur. Nuh ise İbrahime gidin o Halilurrahmandır der, İbrahim ise Tevrat verilmiş ve Allah'ın konuştuğu Musa'ya gidin der. Musa ise İsa Allah'ın kelimesi olandır, ona gidin der, İsa ise affedilmiş Muhammed s.a.v'e gidin der. İnsanlar sırayla Nuh a.s, İbrahim a.s, Musa a.s ve İsa a.s'a, son olarakta Rasulullah s.a.v'e gidecekler)
Şimdi burada bize Buhari çok müthiş bir şekilde "el" sıfatına "kudret" diye tevil edenleri rezil ediyor. Dikkat edilirse her Peygamber kendine has bir özelliği ile övülüyor. Birisi ilk Peygamberlikle, biri Allah'ın halili olmakla, birisi Allah'ın konuşması ile birisi affedilmesi ile.
Adem ise Allah'ın iki eliyle yaratılması ayrıcalığı ile övülüyor. Eğer "elden" kasıt "kudret" ise Allah tüm herkesi kudreti ile yaratmıştır. Eğer "el"den mana "kudret" olsaydı Adem'e niye bunu bir ayrıcalık görüp övgü ile bunu ifade etsinler? Fakat insanlar bunu sadece Adem'e karşı zikretmektedir. Bu da apaçık "el" den kastın "kudret" olmadığını ortaya koyuyor.
Ve yine Buhari devam ederek şu hadisi naklediyor :
Sufyân es-Sevrî'den (şöyle demiştir): Bana Mansûr ve Süleyman ibn Mıhrân el-A'meş; ikisi de İbrâhîm en-Nahaî'den; o da Abîde'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd(R)'dan şöyle tahdîs etti: Pey*gamberce bir Yahûdî geldi de:
— Yâ Muhammed, Allah gökleri bir parmağında, Yer tabaka*larını bir parmağında, dağlan bir parmağında, bütün ağaçlan bir par*mağında, öbür mahlûkları da (beşinci) bir parmağında tutar, sonra: Melik ancak benim (bütün kâinatın hükümdarı ancak benim)! der, dedi.
Bu haber üzerine Rasûlullah (S) ağzının sonundaki dişleri görü-lünceye kadar güldü. Sonra da: "Allah'ın kadrini O'na lâyık olacak bir SÛrette hükkiyle takdir edemediler... " [el-En'âm: 91; el-Hacc: 74; (ez-Zumer: 67)] âyetini okudu.
Yahya ibn Saîd el-Kattân bu hadîsi söyledi de bunda şunu ziyâde etti: Fudayl ibnu Iyâd, Mansür'dan; o da ibrahim'den; o da Abîde'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan: "Rasûlullah (S), Yahûdî âliminin (Tevrat'tan naklettiği) bu sözünden hoşlanarak ve onu tasdîk ederek, sondaki dişleri görülünceye kadar güldü" fıkrasını ziyâde etti.
Heralde bu açıklamaya lüzum olmayacak, eli nasılda zahiri anladığının en açık örneği. Ve yine bu babta şunu zikrediyor :
Bana amcam el-Kaasim ibn Yahya, Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den; o da îbn Umer(R)*den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle demiştir: "Şübhesiz Allah kıyamet gününde bütün Arz'ı avu*cuna alır, gökler de O'nun sağ elinde olur. Sonra:
— Melik ancak benim! buyurur".
Ebû'l-Yemân da şöyle dedi: Bize Şuâyb, ez-Zuhriden haber verdi: Bana Ebû Seleme haber verdi ki, Ebû Hureyre: Rasûlullah (S): "Al*lah Taâlâ bütün Yer tabakalarını avucuna alıp dürer" buyurdu, de*miştir
Daha açıklamaya lüzum yok. Buhari herşeyi ve kendi akidesini açıkça ortaya koydu.
Hatta siz, Allah için "şey" diyenlere bile müşebbihe dersiniz. Bak Buhari ne diyor :
21.Bab
"De ki: Şâhid olmak bakımından hangi şey daha büyük? De ki: Benimle sizin aranızda Allah, hakkıyle Şâhidd " (el-En'âm: 19)
Bu âyette Allah kendisini "Şey" diye isimlendirmiştir
Hâlbuki Kur'ân Yüce Allah'ın zatî sıfatlarındandır (Her sıfat, "O mevcûddur" ma'nâsına olarak "Şey" diye isimlendirilir).
"Kullu şey'in hâlikun illâ vechehu = O'nun zâtından başka herşey helak olucudur" (ei-Kasas: 88) (âyeti de Allah'a "Şey denilmesine delildir).
Hatta Allah'ın arşı üzerinde olduğunu nasıl ispat eder bak bakalım. Zikrettiği hadise ve bab başlığına iyi göz at.
Buhari dedi ki :
"O'nun ARŞI SU ÜZERİNDE İDİ","O BÜYÜK ARŞIN SAHİBİDİR" ( TEVBE 129, MUMINUN 86, NEML 26) BABI
Bize îsâ ibnu Tahmân tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik(R)*ten işittim, şöyle diyordu: Hicâb âyeti (ei-Ahzâb: 53) Zey*neb bintu Cahş'ın evlenmesinde indi. Peygamber (S) o gün Zeyneb'-in düğün yemeği olarak insanlara et ve ekmek yedirdi. Zeyneb de Peygamber'in diğer kadınlarına karsı öğünüp iftihar ederdi ve:
Şüphesiz Allah Teâlâ beni Peygamber ile göklerde nikâh etti.
Bunlar gören gözler için yeterlidir. Sen bizin sorularımıza sürekli dansöz gibi kıvırdın. Ama biz hakkı işte böyle ortaya koyarız.
Şimdi gelelim Zehebi'ye attığın iftiranın uydurma olduğunun ispatına. Bunu yaparken Zehebinin olduğu iddia edilen sözlerini kırmızı, kendi sözlerimi siyah yapacağım. Burada kaynağım ise değerli bir kardeşimin yazdığı müthiş eseridir. Verdiğimiz kaynaklardan bu sözler tahkik edilebilir. Ayrıca burada senin gibi mutezile ehlinin çevirisini kullanacağım. Bazı yerleri atlıyorum gerek olmadığı için. O yerleride görüp, risalenin aslından okuyabilirsiniz. En son kısımda İbn Teymiyye hakkında Zehebi’nin güzel sözlerini nakledeceğim. RİCAM SON KISIMDA NAKLETTİĞİM O GÜZEL SÖZLERİ HER İNSANIN OKUMASIDIR. Sonrası ise insafa kalmıştır. İlk önce kısaca Sehavi ile ilgili iftirayı temizleyelim, sonra risale ve cevabı ile devam edelim.
Birincisi çeviride, "Nasihatı gördüm" diye birşey yoktur. Sehavi şöyle der : " O İbn Teymiyye'yle alakalı bir eser yazdı" ve ardından Zaglulilm adlı risalesinden nakil yapar. Şimdi hileniz nasılda ortaya çıktı. Kastedilen açıkça Zaglulilm risalesidir. Bunda onu defaatle övmüştür. Ayrıca Sehavi, aynı risalede İbn Subki'nin , Hocası selefi akidede olduğu için ve Eşarileri az övdüğü için kızmış ve onu tenkit etmiştir. Ayrıca Sehavi'ye göre hadis cerh ve ricallerinde İbn Teymiyye hüccettir. Durum bu iken, velev ki o risale bu uyduruk risale olsaydı Sehavi bunu niye bildirmedi?
Ve yine ayrıca bu risaleyi aktaran kişi, İbn Teymiyye ve Zehebi düşmanı olan, Ebu Said Alai'dir. Nasıl oluyorda bu adam düşmanından risale naklediyor. Bak bu adam Zehebi hakkında ne diyor : " O Tenkiz'e çok saldırmıştı. Onda güzel olan yerleri atlamıştır. Tenkiz'in suçu İbn Teymiyye'ye çokça saldırmasıydı" -İbn Hacerden Naklen Durerul Kamine-
Ve yine İbn Subki, Tabakat eş-Şafiyye'den, Alai denen adamın Zehebi hakkında ki kötü sözlerini toplamıştır. Ve orada Alai Zehebi şunla suçlar : Ona göre Zehebi İbn Teymiyye'ye saldıran kişilerden nefret eder, ve onları övmez. Onlar hakkında kötü konuşur.
Bu durumda iken o niye bir kere bile bu risalenin varlığını veya naklettiğini zikretmemiştir?
Herşey çok açık.
Biz yinede risaleyi nakledelim ve gereken cevapları verelim :
Bütün hamdler Allah’a olsun.
Ben de diyorum ki ilk yalan, ilk sözle başladı. Asıl olarak çeviri şu şekilde olmalıdır: “Zelil olduğum için Allah’a hamd olsun”
İmamul Muhaddisin Zehebi gibi birinin böyle batıl bir söz söylenmesi beklenemez. Biliyoruz ki o şu ayetli ve hadisi, ona bu iftirayı atanlardan daha iyi biliyordu : “İzzet Allah'ın ve O'nun Resûl'ünün ve mü'minlerindir. Ve lâkin münafıklar bilmiyorlar.” Münafıkun-8
Bir mü'mine yapılan zillet ve hakareti görüpde onu kaldırmaya güç yetirdiği halde, onu kaldırmayanları Allah din gününde zelil eder. bulunmayanları Cenab-ı Hak mahşerde zelîl eder. Müsned, 3/487
Evet bu ayeti ve hadisi bilmeyen sofiler, genelde kendilerine hakaret ederler ve kendilerine zelil derler. Zehebi’ye iftira edilen bu söz ne kadar da sufi sözüne benziyor? Daha ilk baştan, batıl ortaya çıkıyor.
Devam edelim.
Kendi ayıpları, onu başkasının ayıplarıyla uğraşmaktan alıkoyana ne mutlu! Helak o kimseyedir ki, başkasının ayıplarıyla uğraşması, onu kendi ayıplarını görmekten alıkoymuştur.
İmam Zehebi Zeyl Tarihul İslam kitabında, Hocasının aşırı bir biçimde hakkı söyleyip, aşırı şekilde münkerattan sakındırdığını zikretmiştir. Yine, Hocamız Allah için bir şey yaparsa onu o şeyden hiç bir şey alıkoyamaz der.
Yine bir çok kitabında şöyle der : “ O sabah, akşam hayr peşinde koşardı” -Kaynak için Tabakat el-Hanabile”
İki zıt tablo. Bu durumda şöyle bir şey ortaya çıkıyor. Ya Zehebi bir münafık edasıyla bir öyle bir böyle konuşuyor, ya da bu risale Zehebi’nin değil. Bu yüce imamın akidesi ve ahlakı ortada iken hangi seçeneğin doğru olduğu ortada.
Yaşarken ve öldükten sonra İbn Teymiyye’yi, Zehebi kadar öven bir kişi daha bulamazsınız. Devam edelim.
Ne zamana kadar, kardeşinin gözünde çöpü görüp de gözündeki merteği unutacaksın. Ne zamana kadar kendini cakalı tabirlerle övüp, alimleri kınayıp halkın gizli hallerini araştırmaya çalışacaksın.
Bakalım Zehebi, Şeyhulislamın zühdü için ne diyor : İlimde derya olanlardan, sayıları çok az bulunan üstün zekâlılardan, nadir zahidlerden, büyük kahramanlardan, cömert ve muhsin idi.-Tezkiretul Huffaz, İbn Teymiyye’yi anlatırken-
Ve Zaglulilm de diyor ki : O yemeğinde, giysisinde ve kadınlarda zühdlü birisi idi.
Zehebi, İbn Recep’ten Hanbelilerin Tabakaları kitabından naklen , hocası İbn Teymiyye hakkında şöyle dedi : “ Ve halk onu çok severdi , sözünden çıkmazdı.”
Yine İbn Kesir’den nakille halkın onu ne çok sevdiğini göreceğiz-Yazıyı kısaltarak naklediyorum. Dileyen El Bidaye son cilt/14.cilte başvurabilir- : “…Ağlayanların, feryad edenlerin, ona rahmet dileyenlerin, dua edenlerin, övenlerin sesi göğe yükseldi.
…Cenazeye gelenlerin ayakkabıları izdiham nedeniyle sıyrılıp ayaklarından çıkıyor, kabanla*rı, mendilleri ve sarıkları da üzerlerinden düşüyor, ancak kimse buna aldırış etmiyordu. Çünkü hep cenaze ile ilgileniyorlardı.
…İnsanlar büyük bir izdiham içinde Emevî Camii'nin tüm kapılarını açarak dışarı çıkabildiler. Ancak yine de sıkıştılar. Sûkü'l-Hayl'e, gelindiğinde izdiham daha da büyüdü, kalabalık arttı, insanlar fazlalaştı.
…Cenazeye iştirak eden erkeklerin sayısı ise tahminen 60.000 ile 100.000 civarındaydı. 200.000 kişinin katıldığına dair rivayetler de vardır.
…Cenazede ay*rıca büyük bir gürültü ve çok yüksek sesli ağlaşma meydana gelmişti. ..Dımaşk'ın ahalisi ise o zaman sayı bakımından Bağdatlıların onda biri bile değildi. Ama zorba bir sultan kendilerim toplayacak olsaydı bile İbn Teymiye'nin cenaze merasimine bu kadar büyük bir cemaat katıl*mazdı. Kaldı ki İbn Teymiye, sultan tarafından hapsedildiği kalede ve*fat etmişti. Ayrıca fakihlerin ve yoksulların çoğu da bırakınız Müslü*manları, diğer dinlere mensup kimseleri dahi nefret ettirecek şeyleri, İbn Teymiye'den naklediyorlar ve bu gibi şeyleri ona isnad ediyorlardı. İşte bütün bunlara rağmen İbn Teymiye'nin cenazesine katılan insanla*rın sayısı oldukça fazla olmuştu!
..İnsan*lar gelebildikleri her taraftan, hatta Gota'dan ve Merc'den gelip kalenin etrafında toplanmışlardı. Pazardaki, çarşıdaki insanlar birşey yapma*mışlar, âdet üzere açılması gereken dükkanların çoğu da açılmamıştı. Saltanat naibi Tengiz, avlanmak için bir yere gitmiş, bu yüzden devlet erkânı ne yapacaklarını şaşırmıştı. Devlet erkânından, şehir ahalisinden ve Salihiye halkından has dostlar, yakın arkadaşlardan bir grup gelip salonda top*landılar. Cenazenin yanında oturup ağlamaya ve inlemeye başladılar. Adeta kendi canlarına kıyacak derecede feryad ettiler. Cenazenin önünde, arkasında, sağında, solunda sayılarım ancak yüce Allah'ın bileceği miktarda çok in*san vardı. O esnada adamın biri yüksek sesle, "Ehl-i Sünnet imamları*nın cenazeleri işte böyle olur!" diye bağırdı. Oradaki diğer insanlar da ağlaşmaya başladılar. Bu çığlığın duyulduğu esnada diğer insanlar da büyük bir gürültüyle ağlaştılar.
…Ancak kalabalıktan ötürü hiç bir kimse caminin içinde, sokaklarda ve caddelerde secde etme imkânı bulamıyordu. Öğle ezanının vakti yaklaşmış, insanlar her me*kandan gelip oraya toplanmıştı. İnsanlardan bir kısmı da o gün yeme ve içme imkânı bulamayacaklarından ötürü oruca niyetlenmişti. Kalaba*lık ve çokluğun haddi yoktu.
… Herkes kendi kendine ağlayıp tekbir ve tehlil getiriyor, İbn Teymiye'yi övüyor, ona dua ediyor, onun ölümüne üzülüyordu.
…Kısaca demek istediğimiz şudur ki; O gün Emevîlerin zamanından beri Dımaşk'ta daha önce misli görülmemiş görkemli bir gün olmuş, bu vesile ile büyük bir kalabalık toplanmıştı. İkindi ezanına yakın bir za*manda İbn Teymiye kardeşinin yanma defnedildi. Cenaze merasimine iştirak eden insanların sayısını tespit etmek mümkün olmamıştı. Ama diyebiliriz ki şehir halkından, Banliyö sakinlerinden küçük yaştaki çocuklar ve aciz insanlar hariç olmak üzere cenaze merasimine katılma*yan hemen hemen hiç olmamıştı.
.. İlim ehlinden ise üç kişi hariç herkes cenazeye iştirak etmişti. Bunlar da İbn Teymiye'ye düşmanlıkta şöhret bulmuş olan İbn Cümle, Sadr ve Kafçozî idi. Bu kişiler bu törende dışarı Çıktıkları taktirde insanlar tarafından öldürüleceklerini bildiklerinden korkup gizlenmişlerdi.”
Şu sözler heralde, yazının yalan olduğunu anlatmak için yeterli.
Evet Vallahi gıybet ettiği o kimseler, öyle bir çok iyi şeyler bilmişlerdir ki, kul onlarla amel ederse zafere ulaşır. Onları ilgilendirmeyen meselelerden çoğunu bilmemişlerdir. Kendisine önemli olmayan şeyi terk etmesi, kişinin İslamiyet’in güzelliğindendir.
İbn Recep’in için Tabakat el-Hanabile’de hocası Zehebi’nin şöyle dediğini naklediyor : “ Taki Allah Takva ehlini onun sevgisi ile ve onların duası ile doldurdu. Onun düşmanlarını rezil etti. Onunla “Şam” hayata geri dondu.” -NAKLİN TAMAMINI AŞAĞIDA YAPACAĞIZ-
İşte Zehebi’nin İbn Teymiyye karşıtları hakkında ki görüşü bu. Üstüne söz eklemeye bile lüzum yok.
Ey adam (İbn Teymiyye), Allah hakkı için bizden vazgeç. Zira sen gerçekten çok mücadelecisin. Dilinle bilginsin. Rahat duramazsın. Dinde yanlış etmekten kendinizi koruyunuz.
Şimdi, herkesçe malum ki Zehebi, İbn Teymiyye’nin talebesidir ve onun ashabındandır. Mizzi, İbn Kesir, İbn Abdulhadi, İbn Recep gibileride Zehebi gibi İbn Teymiyye’yi savunduğu için Eşarilerce yerilmiştir. Hatta bu risaleyi nakleden iftiracı Zehebi için kitaplarında “ O MÜŞEBBİHEDİR “ der.
Şimdi soruyorum , İbn Teymiyye hakkında her türlü cümleyi toplamaya gayret eden kimseler. Siz bir kere İbn Teymiyye ve Zehebi arasında kötü olay geçtiğini sahih şekilde nakleden bir haber okudunuz mu? Ya da İbn Teymiyye ile çekiştiğini? Tam aksine Zehebi’nin talebesi İbn Subki, tüm gayretini İbn Teymiyye aleyhine sözler toplamakla geçirmiştir. Siz ondan İbn Teymiyye ve Zehebi arasında bir kötü diyalog veya münakaşa rivayet edildiğini gördünüz mü?Aslında bunu açıklamaya bile lüzum yoktu.
İşin garibi Zehebi, İbn Kayyım’dan sonra İbn Recep, İbn Kesir, İbn Abdulhadi ve Mizzi ile birlikte Şeyhulislam’a en çok tabii olan ve onu savunandır. Bu halde “BİZDEN” vazgeç diyor. Üstteki nakle bakılınca, onun muhaliflerine ve düşmanlarına olan tutumu bir kez daha görülecektir.
Devam edelim.
Hele gözü ve kalpleri körleştiren filozofların küfür tabirlerinin durumu nasıldır? Artık sen düşün!Vallahi kâinatta gülünç olduk. Sen, ne zamana kadar felsefi küfrün ince ibarelerini meydana çıkaracaksın ki, sonunda biz onları akli delillerle reddetmeye devam edeceğiz. Ey Adam! Sen filozofların zehirli tabirlerini ve eserlerini defaatle yutmuşsun. Beden, zehirleri çok kullanmayla zehir almaya alışır.
Yalan olurduda, bu kadarını beklemezdik. İbn Teymiyye’nin felsefecilere ve akılcılara müthiş reddiyeleri mevcuttur. Mearicul Vusul, Nakdul Mantık, Er Reddu Alel Mantık, Reddu Alel Felasife ve dahada arttırılabilir. Bunlarn benim bulabildiklerim.
Bakalım kelam hakkında İbn Teymiyye için, Zehebi ne diyor : İbn Receb de yine -hocası ve arkadaşı- Zehebi'den şunu nakleder: "Akli ilmini inceledi ve kelamcılara reddiye yazarak sözlerini çürüttü. Hatalarını tespit edip, insanları onlardan kaçındırdı. En açık ve yüksek delillerle sünnete yardım etti. Bu yolda çeşitli eziyetler görmesine rağmen, hak yoldan dönmedi. -Tabakatu el-Hanabile-
Bir tarafta KELAMCILARA VE AKILCILARA REDDİYE VERDİ VE SÜNNETİ SAVUNDU DİYEN ZEHEBİ, bir yanda ise filozof zehrini yuttun diyen Zehebi. Hangisi gerçek Zehebi?
O her zaman, İslami ilimlerin akıl ve kelamdan temizlenmesi ve Selef-i Salihi’nin o temiz yoluna tabii olunması için çabalardı.
Bakın Zehebi bu konuda ne diyor : “Bütün gücünü sünnetin hakim olmasına ve selefin metodunun galib gelmesine harcamıstır. Bunu gerçeklestirmek için daha önce kimsenin ortaya koyamadıgı gerekçeler ve kanıtlar getirmistir.”-İbn Abdulhadi, Menakıbi İbn Teymiyye’de naklediyor-
Haccac’ın kılıcı ile İbn Hazm’ın dili öz iki kardeş idiler. Sen de (İbn Teymiyye), bunlardan her ikisini beğendin. Sen, bizi Hıristiyanlarla bir tutuyorsun. Allah’a yemin ederim ki, Müslümanların kalbinde, size dair şüpheler vardır.
İşte üstte dediğimiz gibi, İbn Teymiyye asla ve asla bir kere bile, yaşarken Zehebi ile ters düşmemiştir. İbn Subki gibi sıkı biri bile bunu yapamamışken, bizi hristiyanlarla eş tutuyorsun demesi çok yersiz.
Hatta İbn Subki şöyle der : “ Zehebî, Mezzî ve Birzali’ye, İbni Teymiye çok zarar verdi. Başlarına hiçte kolay olmayan işler açtı" -Tabakatuş Şafiyye-
İşte Zehebi’nin öğrencisi, şeyhini kimin tarafına atıyor gör.
Ve unutulmamalı ki, İbn Teymiyye , İbn Arabi ve İbn Sem’un için Hristiyanlardan daha kafirdir demiştir. Başka kimseler için bunu kullanmamıştır. Hele Zehebi için asla kullanmamıştır. Halbuki herkesçe Zehebi’nin İbn Arabi ve taifesini tekfir ettiği meşhurdur.
İşte bu bile bu risalenin, vahdeti vücudcu veyahut bidatçı sofilerden birinin yazdığının delilidir. İlk cümlede buna açıkça delalet ediyor. Bu da yazıda bidat sofizmin izlerinden ikincisidir.
Ve ayrıca tekfir konusunda Zehebi bakalım ne diyor : “İmam Eşari’nin “Müslümanlardan hiç birini tekfir etmiyorum” sözünden sonra şöyle demiştir: Derim ki: Bende bu şekilde itikad etmekteyim. Yine aynı şekilde hocamız İbni Teymiyye’de hayatının son dönemlerinde şöyle derdi: Ben ümmetten hiç kimseyi işlediği bir günah yüzünden tekfir etmem” -Siyeri Alamun Nubela-
İşte Zehebi bu sözüyle hocası İbn Teymiyye’ye katılmakta ve onu kendi yanında hüccet getirmektedir.
Devam edelim.
Kelime-i Şahadet’e dayalı imanın, sağlam olarak kurtulursa sen mutlusun. Sana tabi olan kimse, zındıklığa doğru giden yolunda gittiğinden vay onun haline! Hele o adam, bir de ilmi ve dini de az olup, hakikati iptal ederek nefsani arzusuna uyan birisi olunca, hali daha beterdir. Lakin o kimse zahiren sana yarar sağlar.
Yazıklar olsun Şeyhulislam’a Zehebi’nin zındıklığa doğru giden sözünü yakıştırına..
Zehebi, kitaplarında bir çok yerde hocasına şu lakapı takar : el-Kudve ( Yani takip edilecek kişi) -el Muin fi Tabakati el Muhaddisin-
Yani Zehebi bir yerde, o izinden gidilecek, takip edilecek kişi derken, bir yerde onu takip edenler için zındıklık yolu diyor?
Nasılda iki uç oluyor? Ya Zehebi münafıklık edip kitaplarında İbn Teymiyye hakkında iki yüzlülük yaptı, ya da bu sözler onun değil.
Yine Zehebî , İbn Teymiyye’yi övdükten sonra: İlim, zeka, marifet, ezber, cömertlik ve zühdde zamanının önderidir. Elhamdülillah! Biz onun hakkında ne aşın gidenlerden nede hakkını ver*meyenlerdeniz. Tabi'inin ve Tebei Tabiinin alimlerine kemal anlamda onun gibi benzeyen biri görülmedi. Ben onun gibilerini ancak kitablarda görüyorum...-Mu’cemuş Şuyuh-
Yine Tezkiretul Huffaz’da şöyle diyor : Seyh İbn Teymiyye, Allâme, Münekkit Hafız, Müctehid, Başarılı Müfessir,Seyhülislâm, Zahid, Âlim, zamanında emsali olmayan, Ebu'l-Abbas Ahmed İbn Teymiyye..
Ve şu yapılan müthiş övgüye bakın : “O benim gibi birinin kendisini Övme*sinden daha yücedir. Rüknü hacer ile Makam-ı İbrahim arasında durupta: -Gözlerim onun gibi birini görmemiştir, diye yemin etsem, boşa yemin etmiş olmazdım. Hayır! Vallahi bizzat o kendi bile ilim yönünden kendi gibisini görmemiştir.... “ -Tabaktu el-Hanabile-
Bakın şu övgüye. Diyor ki, ben onu övmeye bile layık değilim. Ben onu övmeye layık bir derecede değilim!
Bunun gibi bir sürü sözü vardır. Şu kadarını nakletmemiz heralde batılın haktan ayrılması için yeterlidir. Eğer bunca övgüden sonra, bu ifadelerin Zehebi’nin söylediğini iddia eden varsa, bilsin ki o Zehebi’ye münafıklığı yakıştırıyor.
Ve herkesçe bilinir ki Zehebi’nin sıfatlar hakkında ki akidesi, Mizzi, İbn Kayyım , İbn Recep ve diğerleri gibi İbn Teymiyye’nin akidesi üzereydi. Hatta bu yüzden Mizzi öldüğünde el-Eşrefiyye müderrisi olamadı. -ALINTI- Bunun nedeni Eşarilerle, Sufilerle ve kelamcılarla çokça çatışmasıydı.- Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih Coğrafya Yazıcılığı, 282-
Hatta bir zaman Eşari ve sufilerin baskısıyla görev yapması engellendi -Aynı eser, 185- -ALINTI-
Bu kitabı nakleden kişi ise diğer kitaplarında Zehebi’ye müşebbihe demekten çekinmez.
Devam edelim.
**BURADA KASTEN, RİSALENİN UYDURUK OLDUĞU ORTAYA ÇIKMASIN DİYE ÇEVİRİLMEYEN KISMI NAKLEDİYORUZ**
Allah aşkına, “Perşembe bidatını boşverin”
Bu yazıyı, iftiracılar bilerek çevirmemiş. Burada iki önemli nokta bulunmaktadır. Önemli olan ise ikincisidir.
Birincisi : Bu kısmı çevirmediler, çünkü biliyorlar ki hiçbir alim -BİDATÇI SUFİLER HARİÇ- bidatı boşver demez. Hele ki Zehebi gibi hadis ve selef sevgisiyle kalbi dolup taşan biri..
Düşünün ki Zehebi gibi bidatlara karşı çetin olan biri, bu bayramı yasaklayan İbn Teymiyye’ye, bu bidatı hafife alarak, “Bu bidatı boşver” diyecek. Bunu hangi alim söyler? Dini hafife alan ahmaktan başka bu sözü kim söyler?
İkincisi : En önemlisi ise şudur. Zehebi, Perşembe bidatını işlemenin kati haram olduğunu ve bunun en adi ve çirkin işler olduğunu anlattığı bir risalesi vardır. Adıda , Teşebbuhu elhasis bi ehli elhamis.
Yani düşünün ki Zehebi gibi, bu bidatın adiliğini ve şiddetli haramlığını anlatan bir risale yazan alim, bu bidatı boşverin diyecek?
Bu da, bu risaleyi aklı başında bir muhaddisin değilde, bidat ehli bir sofinin yazdığının en açık üçüncü delilidir. Çünkü Perşembe bidati onların arasında meşhurdu.
Allah için, bu risalede tenakuttan başka ne gördünüz?
Devam edelim.
Eliyle, diliyle cihad edip sana zahirde yardım eder görünse de, batınında, kalbiyle düşmanındır. Çünkü tabilerinin çoğu yanında oturur, sana bağlıların akılları hafiftirler. Avamdan olup çok yalancı, korkusundan dolayı söz söylemekten aciz, kör düşünceli, güçlü hile sahibi veya saf ve salih zekasız kimselerdir onlar.
Halkın hepsinin İbn Teymiyye’ye karşı olan tutumunu yukarıda zikretmiştik. Tekrarlamaya lüzum yoktur.
Devam edelim.
Bu hususta bana inanmıyorsan, adalet ölçüsüyle onların durumlarını araştır.Behey Müslüman (İbn Teymiyye) ! Eşeğinkine benzer arzunla sen, seni methetmek için mi dünyaya geldin. Ne zamana kadar dediğini doğrulayıp da, iyi zatlara düşmanlık edeceksin; ne zamana benliğine inanıp da iyi kişileri ayıplayacaksın? Ne vakte kadar, arzunu yüceltip kulları küçük düşüreceksin? Ne vakte kadar onunla dostluk yapıp da, zahidlerden tiksineceksin ve ne zamana kadar sahih kitaplarımız olan Müslim ve Buhari’nin bile övülmediği derecede kendini öveceksin.
Zahidlerden kasıt, zühd ehli ise yine Zehebinin şu sözleri , ona atılıp küçük düşürme, ve ayıplama gibi iftiraları temizleyecektir.
Zehebi diyor ki : İlimde okyanus, sayıları çok az bulunan üstün zekâlılardan, nadir zahidlerden, büyük kahramanlardan, cömert ve muhsin idi.-Tezkiretul Huffaz, İbn Teymiyye’yi anlatırken-
Yine Tezkiretul Huffaz’da şöyle diyor : Seyh İbn Teymiyye, Allâme, Münekkit Hafız, Müctehid, Başarılı Müfessir,Seyhülislâm, Zahid, Âlim, zamanında emsali olmayan, Ebu'l-Abbas Ahmed İbn Teymiyye..
Ve Zaglulilm de diyor ki : O yemeğinde, giysisinde ve kadınlarda zühdlü birisi idi.
Ve Mu’cemuş Şuyuh’ta diyor ki : İlim, zeka, marifet, ezber, cömertlik ve zühdde zamanının önderidir.
Zamanın en zahidi diye övdüğü birine bu lafları yakıştıran, ya münafıktır ya da sahtekar.
Zehebi ise bu sıfatlardan münezzehtir.
Devam edelim.
Keşke Sahihayn’daki (Müslim, Buhari kitapları) hadisler, senden selamet bulsalardı. Hatta her vakit onları zayıflatmakta, iptal etmekle, kendi görüşüne göre onlara te’vil edip veya inkar etmekle, onlara hücum ediyorsun. Senin kendini bunlardan men etme zamanın yaklaşmadı mı.
İşte yine bir yalan. Bakalım Zehebi , İbn Teymiyye için hadis ilminde ne diyor.
İbn Abdulhadi de -arkadaşı- Zehebi'den naklen şöyle dedi: "Rical, cerh ve tadilleri, tabakaları gibi hadis ilminin tüm konularında tam bir otorite idi. O çağda, bu konuda onun rütbesinde başka bir alim daha yoktu. Ezber ve ezberini anında hatırlama ve bundan delil çıkarma bakımından olağanüstü bir zekaya sahipti. Şöyle denilse doğrudur: İbni Teymiyye'nin bilmediği hadis, hadis değildir" -Ukud ed-Durriye-
Yine Zehebi’nin ve İbn Teymiyye’nin talebesi İbn Recep şöyle der : "Hadis ilmi konusunda müthiş bir bilgiye sahipti. Sahih, sünen ve müsnet metinlerinin ezberi konusunda ise, ona denk olacak kimse yoktu." - Tabakat el-Hanabile-
Yine Zehebi şöyle demiştir : “Zehebi yine diyor ki : “Sünneti en açık deliller ile açıkladı ve savundu. Allah için muhalifleri tarafından eziyete uğradı. Sünneti müdafaa ettiği için korkutuldu. “- Tabakat el-Hanabile-
Yine Zehebi, Zaglulilmde şöyle der : Allah’a şükürler olsun zamanımızda ise bu ilmi(hadis) anlayan ve eser ilmi ile ilgilenenler var. Mesela: Mizzi ve İbni teymiyye ve Berzali..
Ve Buhari-Muslim hadisleri hakkında ki Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin görüşüne bakalım :
“(Kendisine Buhari,Muslim ve Kur’an yazarak satmanın helalliği soruluyor ve işte cevabı)…Buhari ve Müslim gibi meşhur hadis kitaplarına gelince; Gök kubbe altında Kur'anı Kerim'den sonra en sahih kitaplar Buhari ve Müslim'in Sahihleri'dir.” -Mecmu’ul Fetava-
“ (Hakimin zayıflığından bahseden alimlerin cerhlerini zikrettikten sonra şöyle der) …Yalnız bunlardan hiçbirinin hadîslerin sahihliğini belirlemedeki değerlendirmesi, İmâm Müslim'in değerlendirme derecesine ulaşamaz; İmâm Müslim'in değerlendirmeleri de İmâm Buhârî 'nin değerlendirme derecesine erişemez.
Şüphesiz Buhârî'nin eseri, sahihler konusunda yazılan kitapların en kıymetlisidir;
Buhâride hadiste derin idrâk kabiliyeti yanında, insanlar içinde hadîse ve illetlerine en ziyâde vukuf sahibi olanıdır..
İşte bundan dolayı sahih olarak değerlendirmelerinde Buhârî'ye yapılan tenkitlerin pek çoğunda itiraz edenin görüşü değil, Buhârî'nin sözleri tercih olunur.” -Mecmu’ul Fetava-
İşte hem Zehebi’nin, hemde Şeyhulislam’ın sözleri ile iftiralar ortaya çıktı.
Devam edelim.
Tevbe edip dönme vaktin gelmedi mi? Ölümün yaklaşmadı mı; yetmiş yılının basamağında değil misin?Evet Allah’a yemin ediyorum ki, kendi ölümünden bahsettiğini hatırlamıyorum. Hatta ölümden bahsedeni tahkir ediyorsun. Benim kavlime bakacağını zannetmiyorum.
Yine Şeyhulislam’ın zahidliğine laf atılmış. Buna üstte cevap vermiştim. Yeniden nakledelim ki cevapsız ve havada kalmasın.
Tezkiretul Huffaz’da şöyle diyor : Seyh İbn Teymiyye, Allâme, Münekkit Hafız, Müctehid, Başarılı Müfessir,Seyhülislâm, Zahid, Âlim, zamanında emsali olmayan, Ebu'l-Abbas Ahmed İbn Teymiyye..
Ve yine diyor ki : İlimde okyanus, sayıları çok az bulunan üstün zekâlılardan, nadir zahidlerden, büyük kahramanlardan, cömert ve muhsin idi.-Tezkiretul Huffaz, İbn Teymiyye’yi anlatırken devamında-
Ve Zaglulilm de diyor ki : O yemeğinde, giysisinde ve kadınlarda zühdlü birisi idi.
Ve Mu’cemuş Şuyuh’ta diyor ki : İlim, zeka, marifet, ezber, cömertlik ve zühdde zamanının önderidir.
Devam edelim.
Vaazımı da dinlemiyorsun. Belki sana yazdığım bu birkaç sayfaya itiraz etmek için, birçok kitap yazmaya büyük gayretin vardır. Sonu gelmeden sözümü kesiyorsun. Sevdiğin adamdan, devamlı intikam almayı düşünüyorsun. Ta ki, elbette sana diyeyim.
Her akıl sahibi bilir ki , İbn Teymiyye talebesi Zehebi’ye bir sayfa bile reddiye vermemiştir. Yine onun zahidliğini ve şanını överken bunları söylemesi ne kadar zıt ortada. Nakilleri tekrarlayıp uzatmak istemiyorum. Yukarıda ki nakillere başvurabilirsiniz.
Devam edelim.
Sana karşı çok şefkatli ve dost olduğum halde, bana karşı durumun böyle olursa, düşmanlarına karşı durumun nasıl olacak bilmem ki?.. Vallahi, sevmediğin insanlar arasında akıllı, salih ve fazilet sahibi kimseler vardır. Nitekim seni sevenler arasında da yalancılar, facirler, cahil ve tembel, zekasız, yıkıcı kimseler vardır.
Zehebi, Zaglulilm kitabında İbn Teymiyye’nin ashabını övmüştür. Zaten her fırsatta, Hocam dedi ki , Şeyhulislam dedi ki diyerek, kendini onun talebeleri arasına sokmuştur. Mesela bakınız “Şeyh Şemseddin ez-Zehebî dedi ki: Bu sene şeyhimiz Takiyyüddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. Şeyh Şihabüddin Abdülhalim b. Ebi'l-Kasım b. Teymiye el-Harranî rebiyülevvel ayının onunda pazartesi günü dünya*ya geldi.” -El bidaye 14.cilt-
Ve yine aralarında bir iki tartışma olsada dostu Mizzi, Allah’ın heryerde olduğunu söyleyen Cehmiyye’ye reddiye veren Buhari’nin Halku Efalil İbad kitabındaki nakilleri okuduğu için Müşebbihe ilan edilmiş, İbn Teymiyye hapishaneyi basıp onu hapisten çıkarmıştır. -el Bidaye 14.cilt. Ki bu kitapta Buhari Allah’ın arşın üstünde olduğuna dair hocalarından 30’dan fazla nakil getirmektedir. Kitap Türkçe’ye çevrilmiştir. Dileyen alıp tahkik edebilir.-
Hatta Mizzi, akidesini Şeyhulislam’dan aldığı için Eşarilerden saklanarak ölmüştür -Cemul Cuyuş ve Ed Dasakir Ala İbn Asakir- Ve eser sahibi İbnul Muberrid, İbn Subki ve diğer herkes gibi Zehebi ve Mizzi’yi Şeyhulislam’ın akidesine sahip olduğunu söylemiştir.
Ki Zehebi Uluvv kitabı olsun, Kitabul Arş eseri olsun, Siyeru Alamun Nubela gibi eserlerinde olsun, sıfatlara dair söylediği şey "ZAHİRİNİ AL, KEYFİYETLENDİRME." ve "ALLAH ARŞ'IN ÜSTÜNDEDİR". İşte bunlar onun akidesinin Şeyhi ile aynı olduğunun delillerindendir.
Şimdi Zehebi, kendisine mi facir, cahil ve tembel diyor? Yoksa İbn Recep’e, İbn Kesir’e, İbn Kayyım’a, İbn Abdulhadi’ye, Berzali’ye ve Mizzi’ye mi? Ki bunların hepsi Zehebi’nin dostlarıdır.
Tenakutlar her satırda devam ediyor.
Son olarak devam edelim.
Aşikare beni sebbedip, gizlice sözlerimden istifade etmene razıyım. “Ayıplarımı bana söylemekle, bana hediye veren kimseden Allah razı olsun!” . Zira ayıplarım günahlarım çoktur. Bunlardan tevbe etmezsem bana yazıklar olsun! Allamü’l-Guyube (Gizli şeyleri çok bilen Allah’a) karşı işlediğim günahlardan dolayı, başıma gelecek rezaletten vay halime! İlacım, Allah’ın afv ve müsamahasıdır. Tevfik ve hidayetidir.
Yine bu sözlere yukarıda cevap vermiştik. Dileyen yukarıya müracaat edebilir.
Şimdi insaflı insanlara sorarım. Sizler bu eserde tenakuttan başka ne gördünüz?
Sizce hadis ve sünnete bu kadar önem veren Salih kimselerden Zehebi bu kadar çelişkili, iki yüzlü münafık biri midir?
Yoksa bu sözler ona iftira olarak atılmış mıdır? Karar sizin.
Son olarak Zehebi’nin nakletmediğimiz ve yarım naklettiğimiz nakilleri koyayım. Ve sizi karar vermek için akıl ve insafınızla baş başa bırakıyorum.
İbn Hacer, Durerul Kamine’de şunu nakletmiştir : Ve Zehebi, İbn Subki’ye bir mektup göndermistir. O mektubunda İbni Teymiyye hakkında konuştuğu bir şey için (kötü sözleri nedeni ile) onu AZARLAMIŞTIR.
İbn Subki ( Subki’nin oğludur) , kendi hocasi Zehebi’ye verdiği cevabında ise şu sözler gecmistir:
Efendim’in ve Hocam’in(imam Zehebi’yi kasd etmektedir) benim İbni Teymiyye hakkındaki yönelttiğim sözleri hakkındaki açıklamaları hakkında şunu söylerim: Köle olan kişi (kendini kastediyor), onun büyük yerini bilmektedir(Yani İbn Teymiyyenin büyük yerini biliyorum). İlimlerdeki genişliğinide bilmektedir. Zekasının keskinligini ve MÜCTEHİD olduğunu, ve heryerde onun bu mertebeye ulaştığını bilmektedir. Onun ulaştığı mertebe vasfı aşmıştır(Yani bizler onun ilmi vasfedemeyiz, bizim vasfımız onun ilmini anlatmaya yetmez). Ve köle olan kişi (Kendini kastediyor) bunu her zaman söylemektedir. Onun bendeki derecesi ise (Yani İbni Teymiyye’nin) benim bu anlattıklarımdan daha fazladır. Bununla birlikte o zahid birisidir. Ve hakkı hep savunmuştur. Sadece Allah c.c. için, hak için ugraşmıştır. Ve selef yolu üzerinde gitmektedir. Ve onun gibisi bu zamanda yoktur (Kendi zamanında olmadığını kast ediyor.) Hatta (sadece bu zaman değil)zamanlardan beri onun gibisi yoktur. - Durerul Kamine-
İbn Hacer, Durerul Kamine’de Zehebi’den naklen -Bir araştırmacının çevirisi ile naklediyorum- :
İbn Hacer’de Zehebi'nin su sözlerini nakletmistir: “İhtilaflı meselelerdeki istidlalerine ve tercihlerine hayret etmemek mümkün degildi. Müctehidin şartlarını taşıdığından, ictihadda bulunması hakkıydı. İçtihad ettigi meselelerde Allah'ın ayetlerinden hüküm çıkarmada ondan daha hızlı birine rastlamadım. Senetlerin naklinde ondan daha üstünü yoktu. Anlamlı ifadeler ve keskin bakısı ile sünnet gözünün önünde ve dilinin uçundaydı. Tefsirde Allah'ın ayetlerinden bir ayet idi. Doğruyu söylemekten asla çekinmezdi. O'nu tanıyanlar ve O'nunla birlikte olanlar hakkını tam olarak veremedigimi, O'nu sevmeyenler ve muhalifleri kendisini fazla abartttğımı söylerler. Her iki grupta bana eziyet etti. O sahili olmayan bir deniz, benzersiz bir hazine olmasına rağmen bazı davranısları ve sözleri elestirilmis, reddedilmistir. Her kim olursa olsun sözleri ile kabulde edilir red de. Namaz ve oruç hayatının ayrılmaz parçası idi. Hem zahirde hem de batında şeriatı yüceltir, her seyden üstün tutardı. Aşırı derecede zeki idi. Zekâsındaki aşırılık ilminin az olmasından kaynaklanmıyordu. Çünkü O, uçsuz bucaksız bir okyanustu. - Durerul Kamine-
Zehebi hocası için şu lakapları kullanmıştır : Şeyhulislam (Müslümanların Şeyhi), Şeyhulvakt (Yani Zamanın Şeyhi), ve El-Kudve (Yani takip edilecek kişi) -el Muin fi Tabakati el Muhaddisin-
Zehebi yine diyor ki : “Sünneti en açık deliller ile açıkladı ve savundu. Allah için muhalifleri tarafından eziyete uğradı. Sünneti müdafaa ettiği için korkutuldu. Taki Allah tava ehlini onun sevgisi ve onun duası ile doldurdu. Onun düşmanlarını rezil etti. Onunla Şam hayata döndü. Hatta bırakın Şam’ı, İslam hayata döndü. “ -Tabakatu el-Hanabile-
İmam Zehebi’nin demiştir : Şeyh Şihabuddin(ibni Teymiyye’nin babasını kastediyor) Huda yıldızlarındandır. Ama Ayın ışığında ve Güneşin parlaklığında kaybolmuştur.
İmam ibni Recep bu sözünde ne demek istedigini şöyle açıklıyor: Kendi babasını(yani ibni Teymiyye’nin dedesini) ve oğlunu(yani Şeyhulislam ibni Teymiyye’yi) kastetmistir.
SubhanAllah! Şu övgüye bak. Onu güneşe benzetti. Bu ise ne müthiş ve aşırı bir övgüdür. Bunca sözü söyleyen biri şu risaleyi yazar mı? Haşa..
Zehebi diyor ki :“O benim gibi birinin kendisini Övme*sinden daha yücedir. Rüknü hacer ile Makam-ı İbrahim arasında durupta: -Gözlerim onun gibi birini görmemiştir, diye yemin etsem, boşa yemin etmiş olmazdım. Hayır! Vallahi bizzat o kendi bile ilim yönünden kendi gibisini görmemiştir.... “ -Tabaktu el-Hanabile-
Zehebi yine şöyle demiştir : “Ölümünde sonra onun hakkında güzel rüyalar görüldü. Şiirler yazılara övüldü. Bazı fetvalar ile infirad etmiştir. Bu nedenle eziyet görmüştür. Ve bu fetvalar onun deniz gibi ilminin içine gömülmüştür. Allah ondan razı olsun ve onu affetsin. Ümmetten herkesin sözü alınırda, bırakılırda.” -Tezkiretul Huffaz-
Allah’ın izni ile bitti.