Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru İbn Teymiyye'nin Kabir Ehlinin İşitmesi Hakkında Böyle Bir Söylemi Mevcut mudur?

Mücahid Elbistani Çevrimdışı

Mücahid Elbistani

Üye
İslam-TR Üyesi
İBN TEYMIYYE HİMMET 1.png
IBN TEYMIYYE HİMMET 2.png
selamun aleykum..

mümin kardeşlerim bir sofi ile münazara yaptımda bana bu delili verdi

bu konu hakkında fikriniz var mı gerçekden şeyhülislam ibn teymıyye böyle demiş midir? yardımcı olursanız sevinirim ?



Ibn Teymıyye ' İktizau's-Sıratil-Mustakim ' Adlı Eserinde Diyor Ki;
ما يروى من أن قوما سمعوا رد السلام من قبر النبي صلى الله عليه وسلم ، أو قبور غيره من الصالحين . وأن سعيد بن المسيب كان يسمع الأذان من القبر ليالي الحرة . ونحو ذلك . فهذا كله حق ليس مما نحن فيه ، والأمر أجل من ذلك وأعظم . وكذلك أيضا ما يروى : ” أن رجلا جاء إلى قبر النبي صلى الله عليه وسلم ، فشكا إليه الجدب عام الرمادة فرآه وهو يأمره أن يأتي عمر ، فيأمره أن يخرج يستسقي بالناس ” فإن هذا ليس من هذا الباب . ومثل هذا يقع كثيرا لمن هو دون النبي صلى الله عليه وسلم ، وأعرف من هذا وقائع . وكذلك سؤال بعضهم للنبي صلى الله عليه وسلم ، أو لغيره من أمته حاجة فتقضى له ، فإن هذا قد وقع كثيرا ، وليس هو مما نحن فيه . وعليك أن تعلم : أن إجابة النبي صلى الله عليه وسلم أو غيره لهؤلاء السائلين ، ليس مما يدل على استحباب السؤال ، فإنه هو ” القائل صلى الله عليه وسلم : أحمد (3/16). إن أحدهم ليسألني المسألة فأعطيه إياها ، فيخرج بها يتأبطها نارا ” ، (2/254. Şamile)

BAZI KİŞİLERİN peygamber efendimizin sav kabr i şerifinden ve ya O’nun sav ümmetinden Salih kişilerin kabirlerine verdikleri SELAMI aldığını duyması. Ve Said bin el Museyyeb’in de ezanı bazı gecelerde KABR İ ŞERİFTEN duyması. Ve bunlar gibi birçok hadiseler, bunların hepsi haktır ve bizim şirk dediğimiz konuya girmez. Bu kabirleri bayram alanına çevirmek ve şenlikler yapmak konusuna girmez,Ve aynı şekilde birisi EFENDİMİZİN sav kabr-i şerifine gelip kuraklıktan şikayet edince EFENDİMİZ sav o adama HZ ÖMER’e ra gitmesini ve ona çıkıp yağmur duası yapmasını emreder. Bütün bunlar haktır, bunlar şirke girmez kabirleri bayram ve şenlik alanına çevirme konusuna girmez. Ve bu tür olaylar o kadar çoktur ki değil Peygamber bilakis Peygamberlerden daha düşük makamlı olanlardan da çokça vaki olmuştur. Ben bile bunların vaki olduğuna şahitlik etmişim.

Aynı şekilde bazıları Peygamberden sav ve ya onun sav ümmetinden olan herhangi bir kişiden dilediği ve dileklerinin onların bu dileklerini yerine getirdikleri olmuştur. Bu tür olaylar çok vaki olmuştur. Bunlar bizim şirk dediğimiz konulara girmez.

• Ve aynı şekilde Bazı kimselerin, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem veya ümmetine mensup salih bir şahsiyet aracılığı ile Allah’tan bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin Allah tarafından, Peygamberinin veya o kulunun elinden yerine getirilmesidir. Bu da çok görülen bir olaydır.Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmetiolarak sayılabilir.

Ve senin bilmen gereken şudur: Peygamberin sav ve ya Salih kişilerin isteyenlerin hacetini (sıkıntısını) gidermek; istemenin mustehablığına delalet etmez. Çünkü bunu (benden isteyin veririm) söyleyen RESULULLAHTIR sav, bunun İMAM I AHMED rivayet etmiştir. (16/3) onlardan biri benden bir şey ister ve ben de onlara veririm, onunla yola çıkar ve istekleri onu ateşe götürür dereceye ulaştırır. (yani verenin artık ALLAH U TEALANIN verdiğini unutması ile, konunun dışına çıkarsa onu ateşe götürür)

KAYNAK; [ İBN TEYMIYYE, İKTİZAU'S-SİRATİ'L-MÜSTAKİM, SAYFA; 373-374, DARUL MARİFE, TSZ. BEYRUT, SIRAT-İ MÜSTAKİM İBN TEYMIYYE KABİR ZİYARETLERİ BÖLÜMÜ TERCÜME PINAR YAYINLARI, BASKI 2004, SAYFA; 494 ]
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin

Âleykum selam we rahmetullah;

kardeşim, Rasulullah (s.a.v.)'in sahih hadislerde, kendisine getirilen salavat / selamı bu konu için özel olarak görevlendirilen melek aracılığıyla iletileceğine ve bunu alıb selam vereceği sabittir. Bu durum(un sabit ve sahihliği) sadece Rasulullah (s.a.v.) ve selamı içindir.
Diğer mu'minlerin özel olarak duyurulması hakkında sahih bir nas olmasa da, mu'minlerin mezarlıklarına girildiğinde selam verileceği ile ilgili sahih naslar mevcuttur. Ölülerin selamı işitib işitmemesi mevzuu ise ihtilaflı bir meseledir. Aşağıda konuyla ilgili ihtilaflı rivayet geçecektir:

İbn Teymiyye'nin kitabında bahsettiğiniz yazının aynen olub olmaması meselesi de yine mechuldur. İbn Teymiyye'nin eserlerinden sofiyye ehlinin yaygın olduğu bölgelerde sapkın itikadlarını sokuşturarak tahrif ettikleri bilinmektedir. İbn teymiyye'nin akidesi ve sofiyye ehliyle mucadelesi mâlumumuzdur. Bununla beraber İbn Teymiyye de olsa hata yapabilir, şaz görüşleri de olabilir.
....


Fakat aktardığın yazıda kıtlık dönemiyle ilgili Rasulullahın kabrine giden adamın şikayeti üzerine rüyasında peygamberi görüb Ömer' (r.anh)'ı ikaz etmesini istediği rivayet sahih değildir. Zaten rivayet hadis kitablarında değil, tarih kitablarında geçmektedir.


UYDURMA BİR HADİSE

Yine bazı kabir sevicilerin kendilerine payanda yapabilmek için hadis olmayan fakat "bazı tarih kitaplarında geçen zayıf olayı" , sanki sahihmiş gibi aktarmaları aslında aleyhlerine delil olmaktadır. Şimdi bahsi geçen çarpıtılan olayı aktaralım ve hakiki yorumunu yapalım :

HADİSENİN HAKİKATİ

(Taberi tarihinde , İbn Esir tarihinde ve el bidaye ven nihaye isimli kitablarında aşağıdaki olayı nakledecekler. Orada birileri Rasulullah'ı aracı kılacaklar.)


Ömer (r.anh)’in oğlu Asım diyor ki :

Ömer zamanında insanlara kıtlık geldi . Hayvanlar oldukça zayıfladı .
Çölde yaşayan Muzeyne oğullarından bir aile gelip adamlarına dediler ki : "
Bizim açlığımızın ne dereceye vardığını görüyorsun , koyunlarından birini keste yiyelim" .
Koyunların sahibi dedi ki : "
VAllahi koyunların üzerinde et diye bir şey yok".
Fakat onlar ısrar ettiler. Onlara bir koyun kesti . Soyduğunda kırmızı kemikten başka bir şey görülmedi .
İşte burada adam şöyle seslendi : “
Ya Muhammeda(Yetiş ey Muhammedim)
Adam rüyasında gördü ki Rasulullah s.a.v. ona geldi ve dedi ki : “
Sana yağmur yağacağını müjdeliyorum. Git Ömere , ona benden selam söyle ve de ki : “ Ey Ömer , benim seninle yaptığım sözleşme oldukça sağlam sözleşmedir . Sen ahde vefakar birisin . İnsanlara iyi davran , iyi davran.”
Adam geldi Ömerin kapısına vardı ve kapıda bulunan köleye : “
Sen Rasulullah için Ömer’den izin iste” dedi . (Yani ben Rasulullah adına geliyorum dedi)
Köle geldi Ömer’e söyleyince Ömer (r.anh) telaşlandı .
Dedi ki : “
bu gelen adamda herhangi bir işkence izi gördün mü?
Köle dönüp baktı döndü “
hayır yok" dedi.
Bırak içeri girsin” dedi.
Adam içeri girdi haberi Ömer’e anlattı.
Ömer insanları camide toplanmaya davet etti.
Minbere çıktı ve şöyle dedi : “
Sizi İslam’a eriştiren Allah hakkı için söyleyin bana siz benden sizin hoşunuza gitmeyecek bir şey gördünüz mü?
Onlar da dediler “Allah için görmedik.
Ve devam ettiler “Niçin böyle yaptın ya Ömer” dediler.
Ömer olayı onlara anlattı. Onlarda meselenin farkına vardılar, Ömer (r.anh) varamamıştı .
Dediler ki “Rasulullah’ın sana bunu söylemesi , kıtlık oldu yağmur için duada yavaş davrandın ondan olmuş olabilir. Gidelim yağmur duası yapalım”.
Ömer (r.anh) yağmur duasına çıktı. Kısa bir hutbe irad etti . Yine kısaca 2 rekat namaz kıldı sonra şöyle dedi : “
Ey Allah’ım; yardımcılarımız aciz kaldı, bizim gücümüz kuvvetimiz aciz kaldı, hatta kendimiz kendimize karşı aciz kaldık. Senin dışında herhangi bir halden diğer hale çevirecek veya bir şeye kuvvet yetiştirecek yoktur. Ey Allah’ım sen bize yağmur gönder , kulları ve memleketleri ihya et”.
(Taberi, Tarihi : C.4 , S: 99 ; İbn Esir, Tarihi, C.2, Sf: 274; İbn Kesir, el Bidaye ve’n Nihaye (Tarih), C.7 , Sf: 91)

************************************************** ********

Görüldüğü gibi Adam burada “va Muhammeda” (Yetiş Muhammedim) diyor.

Diyen adam kim ? Oradaki koyunların sahibi. Bu sahabe mi ? Değil !. Ama Hz. Ömer döneminde birileri. Bunun böyle demesi ne kadar isabetli ?

Böyle dediği niye bir hadis kitaplarında yok ta Tarih kitaplarında zikrediyor ? Ne kadar doğru ? Böyle dedi mi demedi mi ?

Velhasıl , bunu delil getirerek Rasulullah’a “ey Muhammedim yetiş” dediğine göre “onun yüzü suyu hürmetine haydi haydi denilir , yetişte denir” gibi bize mesned olamaz.

Neye varıyoruz ; Demek ki Rasulullah’ın yüzü suyu hurmetine demek ihtilaflı. Bid’attir , değildir. Ama biz demeyelim bunu telafuz etmeyelim. Çünkü kimseden bu duyulmamış . Birileri de yapıyorsa yapma bunu diye uyaralım .

Hafız İbni Hacer, Ebu Salih es Semman’a kadar olan isnadının sahih olduğunu belirtmiş, kabre gelen adamın Bilal Bin Haris olduğunu belirtmiştir. (Fethul Bari, c.2 /412)

Elbani , üç gerekçe öne sürerek bu rivayeti kabul etmemiştir;


1- Ravi Malik ed Dar’ın zabt ve adaleti maruf değildir, o mechul bir ravidir. İbni Hacer, Malik’in mechul oluşuna işaret etmiştir.

2- Hadisin metni şeriatta mustehab olan istiska namazına ve bazı aqyetlerin ifade ettiği dua ve istiğfara aykırıdır.

3- Rivayetin sahih olduğu kabul edilse bile bu konuda hüccet olamaz. Çünkü rivayet ismi bilinmeyen bir adama dayanmaktadır. O da mechuldür. Seyf’in rivayetine dayanarak onun adının Bilal olduğunu söylemekte bir şey ifade etmez, zira seyf Bin Ömer et Temimi ittifakla zayıf bir ravidir…”


İbni Sa’d der ki; “Malik ed Dar, Ömer Bin Hattab’ın azatlısıdır. Cublan’lı, Himyer kabilesindendir. Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhuma’dan hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de Ebu Salih es Semman rivayette bulunmuştur. O maruf idi.” (İbni Sad Tabakat(5/12)


İbni Hibban, onu güvenilir ravilerin ismini saydığı Sükat adlı eserinde zikretmiş, İbni Sa’d’ın verdiği bilgileri vermiş, hakkında menfi bir söz söylememiştir. (İbni Hibban Sukat(5/384 no;5312)
Lakin İbni Hibban hakkında cerh varid olmamış meçhul ravileri güvenilir saydığından, buna itibar edilmemektedir.
Hafız İbni Hacer de şunları söyler; Malik ed Dar diye bilinen zat, Malik Bin Iyad’dır ve Asrı seadete yetişmiştir. Muaz ve Ebu Ubeyde’den rivayetleri vardır. Kendisinden iki oğlu; Avn ve Abdullah rivayette bulunmuştur. Buhari Tarih’te Ebu Salih Zekvan tarikiyle Malik ed Dar’dan, Ömer radıyallahu anh’ın kıtlık senesindeki sözünü (muhtasar olarak) rivayet etmiştir. (Buhari Tarihu Kebir(7/304)
Aynı rivayeti tafsilatlı olarak İbni Ebi Hayseme de tahric etmiştir… İbni Sad onu Medineli tabiilerin ilk tabakası içinde zikretmiştir. Ömer ve Osman radıyallahu anhuma onu mali işlerde görevlendirmiş ve bu yüzden de ona Malikud Dar adı verilmiştir. Ali İbnul Medini’den rivayete göre o, Ömer radıyallahu anh’ın haznedarı idi.” (İbni Hacer El İsabe(6/274)


İbni Ebi Hatem der ki; “Malik ed Dar, Ömer radıyallahu anh’ın azadlısıdır. Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayeti vardır. Ondan da Ebu Salih es Semman rivayette bulunmuştur. Bunu babam(Ebu Hatem)dan böyle işittim.” (İbni Ebi Hatem Cerh ve Ta’dil(8/213, no;944) Mizzi Tehzibul Kemal(22/624)
Malik ed Dar’ın meçhulul aynlık vasfı kalkmış, lakin meçhulul hal (mestur) sıfatı devam etmektedir. Nitekim Hafız Munziri de; “Malik ed Dar’ın durumunu bilmiyorum” der. (Tergib(2/29) Böyle bir ravinin rivayeti zayıf hadisler kapsamındadır.
Muhammed Bin Yahya ez Zuheli der ki; “Meçhul ravi, kendisinden iki veya daha fazla kimselerin rivayette bulunması ile meçhullükten kurtulur.”(İbni Raceb elHanbeli Şerhu İlel(1/82)


Hatib el Bağdadi de der ki; “Meçhul olan bir ravi, ilimle şöhret kazanmış iki ve daha fazla kimsenin kendisinden hadis rivayet etmesi halinde meçhul olmaktan kurtulur.” (Hatib el Kifaye Fi İlmir Rivaye(s.89) İbnu Salah Ulumul Hadis(s.113) Talat Koçyiğit Hadis Terimleri Sözlüğü(s.260)

Bu durumdaki bir ravi, meçhulül ayn olmaktan kurtulur, fakat meçhulül hal (mestur) olma vasfı devam eder
Bazıları, Ömer radıyallahu anh’ın onu mali işlerde görevlendirmesini, Malik ed Dar’ın hıfz ve adalet bakımından güvenilir oluşuna delil getirmek istemiştir. Lakin bu rivayetin metninde de belirtildiği gibi, o sadece yiyecek dağıtımında görevlendirilmişti.
Nitekim İbni Kuteybe der ki; Ömer Bin Hattab’ın azatlılarından biri de Malik ed Dar idi. Ömer radıyallahu anh ona bir ev vermişti ki, o bu evde halk arasında bir şeyler bölerdi.” (İbni Kuteybe Maarif s.129)
Ebu Ya’la el Halili de, “Malik ed Dar’ın kadim bir Tabii oluşunda ittifak edilmiştir” der ve Tabiin’in ondan övgü ile bahsettiklerini belirtir. Sonra bu rivayeti aktararak Ebu Salih’in Malik ed Dâr’dan rivayetinin mürsel olduğunu söyler. (Ebu Ya’la elHalili el İrşad Fi Marifeti Ulemail Hadis(1/313-316)


Nitekim Ebu Salih bunu tahdis sigası ile değil, an’ane ile rivayet etmiştir. Yani Ebu Salih’in Malik ed Dar’dan hadis işittiği şüphelidir.
Rasulullah (s.a.v.)’in kabrine gelen zatın isim olarak tesbiti konusunda İbni Hacer tarafından Seyf Bin Ömer’in rivayetine dayanılmasına gelince, asıl itibarıyla rivayetin sahih olarak tesbiti konusunda Seyf’in alakası yoktur.
Seyf Bin Ömer, sadece gelen zatın kim olduğu sualine cevap ararken devreye girmektedir. Lakin yine de bu adamın kim olduğu önemlidir. Zira kabre gidip yağmur duası istemek sözkonudur.
Mesela Buhari’nin Tarihul Kebir’de Ebu Salih Zekvan tarikiyle Malik ed Dar’dan rivayetinde sadece; Ömer radıyallahu anh’ın kıtlık senesinde; “Rabbim! Üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarfetmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyorum!” dediğini rivayet etmiş, kıssadan bahsetmemiştir. (Buhari Tarihu Kebir(7/304)






İbn Teymiyye (rahimehullah) Sırat-ı Mustakim eserinden alıntı:

Mezarlara Selâm Vermek


Sahabilerden Bureyde b. Hasib'in bildirdiğine göre Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) kendilerine mezarlığa vardıkları veya yanından geçtikleri zaman aralarından birinin:

“Allah'ın selâmı üzerinize olsun, ey evlerin (mezarların) mümin ve müslüman halkı, hiç şüphesiz Allah dilediği zaman biz de size katılacağız” diye seslenmesini öğretmiştir. (Müslim, Cenazeler kitabı, Mezarlığa girilince ne söylenmeli ve oradakilere nasıl dua edilmeli, babı, H. No: 975, c. 1, s. 671.)

(Burayde b. Hasib; Sahabinin büyükleri arasında sayılan bu zatın asıl adı Büreyde b. Hasib b. Abdullah b. El-Hars b. El-Arac, El-Eslemi'dir. Hicret sırasında müslüman olup Uhud savaşının ardından Peygamber'in yanına geldi. Cenab-ı Peygamberle on altı savaşa katıldı. Osman'ın hilafeti döneminde de Horasan savaşında bulundu. Basra fethedilinceye dek orada oturdu. Daha sonra Merv'e yerleşti. Yezid'in saltanatı sırasında burada öldü. (h. 63). Bkz. El-İsabe, c. 1, s. 146, Biy. No: 632.)

Bu hadisi kaydetmiş olan Müslim'in, Ebu Hureyre'ye dayandırarak naklettiği bir başka hadise göre Peygamberimiz, bir defasında ziyaret ettiği bir mezarlıkta:

“Allah'ın selâmı üzerinize olsun, ey müminler barınağı, hiç şüphesiz Allah dilediğinde biz de size katılacağız” buyurmuştur. (Müslim, Temizlik kitabı, Parlaklığı artırmanın müstehaplığı babı, H. No: 249, c. 1, s. 218.)

Yine Müslim'in, Hz. Ayşe'ye (Allah ondan razı olsun) dayanarak bildirdiğine göre Peygamberimiz (salât ve selâm üzerine olsun) bir defasında kendisine:

“Ya Ayşe, Cebrail bana geldi ve senin Baki mezarlığına gidip orada yatan ölüler için mağfiret dilemeni Allah'ın emrettiğini bildirdi” buyurdu. Kendisine:

“Ya Rasûlullah, ölülere mağfiret dilemek için neler söylemeliyim?” diye sorunca bana şu cevabı verdi:

“De ki; Allah'ın selâmı bu barınakların (mezarların) mümin ve müslüman sakinleri üzerine olsun; Allah önden gidenlerimize de arkada kalanlarımıza da rahmet eylesin. Hiç şüphesiz Allah dileyince biz de aranıza katılacağız.” (Müslim, Kitab: Cenazeler, bab: Mezarlığa girilince ne söylenmeli H. No: 974, c. 2, s. 669, 671.)

İbn-i Mace'nin bildirdiğine göre yine Hz. Ayşe (Allah ondan razı olsun) diyor ki:

“Bir defasında Rasûlullah'ı arıyordum. Sonunda baktım Baki mezarlığındaydı ve şöyle dediğini işittim:

“Selâm üzerinize olsun, ey müminler barınağı, siz bizlerin öncülerisiniz, biz de bir gün aranıza katılacağız. Allah'ım, bizi onların ecirlerinden mahrum bırakma ve onların arkasından bizi ihmal etme.” (İbn Mace, Sünen, K Cenazeler, bab: Kişi mezarlığa girdiği vakit ne söylemelidir. H. No: 1548, c. 1, s. 493.)

Tirmizî ile Ahmed İbn Hanbelî'ye göre İbn-i Abbas (Allah ondan razı olsun) diyor ki:

“Bir defasında Rasûlullah Medine mezarlığının yanından geçerken durdu ve yüzünü mezarlığa doğru çevirerek şöyle dedi:

“Allah'ın selâmı üzerinize olsun, ey mezarlık sakinleri, Allah sizi de bizi de affetsin, siz bizim önümüzden gittiniz, bizlerde sizin arkanızdan geliyoruz.”

(Tirmizi, Kitab, Cenazeler, bab: Adam mezarlığa girince ne söylemelidir? H. No: 15 1053, c. 3, s. 369.
Tirmizi bu konuda Ayşe'den de bir hadis olduğunu hatırlattıktan sonra İbn Abbas'ın hadisinin “garib” olduğunu söylemektedir, c. 3, s. 369; Ahmed El-Musned'inde hadisi Ebi Hurayra, Burayde ve Ayşe'den nakletmektedir. Feth El-Rabbanî, c. 8, s. 172, 176.)


Yine elimizdeki belgelerin bildirdiğine göre Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) Uhud savaşından sekiz yıl sonra bu savaşda şehid düşenlerin mezarlarını ziyaret ederek tıpkı yeni ölmüşler gibi cenaze namazlarını kılmıştı. (Bu haber Buhari, Müslim ve diğer hadis kaynaklarında kaydedilmiştir. Tahrici daha önceki sayfalarda geçmiştir.)

Ebu Davud'un bildirdiğine göre üçüncü halife Osman (Allah ondan razı olsun) eliyor ki:

“Peygamberimiz bir ölü toprağa verildikten sonra mezarı başında bir süre daha durur ve bize şöyle derdi:

Kardeşiniz için Allah'dan mağfiret isteyiniz, onun için kararlılık ve tahammül gücü dileyiniz, o şimdi sizden bir şeyler bekler.
(Ebu Davud, H.Cenazeler, bab: Mezar yanında ölü için dua etme, H. No: 3221, c. 3, s. 550; Hakim, El-Mustedrek, Cenazeler kitabı, Ölü defnedilince mezarı yanında durup onun için dua ve bağışlanma dileğinde bulunma, c. 1, s. 370; Hakim: “Bu hadis müsnedlerin kaydetmemelerine rağmen onların rivayet koşullarına göre sahihtir,” diyor. El-Zehebi de El-Telbis adli eserinde Hakimi'in görüşünü paylaşmaktadır. . Hamiş, c. 1, s. 370, 371.)



Sahabilerden İbn-i Abdülbirr'in doğru olduğunu onayladığı bir hadise göre Peygamberimizin (salât ve selâm üzerine olsun) şöyle buyuruyor:

Her hangi bir kimse hayattayken tanıdığı bir kardeşinin mezarının yanından geçerken, eğer ona selâm verirse Allah o ölüye ruhunu geri vererek kardeşinin verdiği selâmı almasını sağlar.
(Suyutî, Cami'ul-Sağir, c. 2, s. 518, Hadis No: 7662;
El-Menavi “Feyz El-Kadir'inde İbn El-Cevzi'nin hadisin sahihliğini onaylamadığını söylemektedir.
Devamla şöyle diyor: “Hafız El-Irakî bu hadisi İbn Abdulberr'in sahih bir senetle İbn Abbas'tan kaydetmiş. Abdul Hakk da sahihliği onaylamıştır. “Feyz El-Kadir, c. 5, sf: 487; İbn Abdulber, El-İstiztar, c. 1, sf: 234)


Bu arada ölüyü toprağa verdikten sonra ona “Telkin” verilmesi ile ilgili olarak güvenirliği tartışmalı bir hadis rivayet edilmiştir. (Ölüye telkin verme: Kişi yeni defnedilen ölünün mezarı başında durup “Ey falanca şunu şunu hatırla!”gibi uyarılarda bulunur. Şerh El-Muğnî ve El-Şerh ve El-Kebir, c. 2, s. 387.)

Bununla birlikte eski Şam alimlerinden bazıları onu hem nakletmişler ve hem de uygulamışlardır. Bundan dolayı gerek bizim arkadaşlarımızın çoğunluğu ve gerekse başka bir çokları ölüye telkin vermeyi mustahab saymışlardır. (Muellifin fetvaları, c. 24, s. 296, 299; Şerh El-Muğni, c, 2, s. 385, 386.)

Peygamberimizin ölüyü toprağa verdikten sonra, mezarlığı ziyaret ederken veya yanından geçerken yaptığı ve ümmetine yapmayı emrettiği hareketler, tıpkı yaşayanlara karşı olduğu gibi ölüleri selâmlamadan ve onlar için dua etmekten ibarettir. Ölü için dua eden kimse bu arada hem kendisi ve hem de diğer bütün müminler için de dua etmektedir. Nitekim cenaze namazında da namazı kılan kimse ölüye öncelik ve özellik tanımakla birlikte bunun yanında hem kendisi ve hem de diğer tüm müminler için de dua etmektedir.

Bütün bu Peygamber sünnetleri ile ilk önce müslümanların uygulamaları ölüler ile ilgili olarak müslümanlar için şeriata uygun (meşru) davranışlardır ve sahabilerin Peygamberimizin mezarı başında da yaptıkları hareketlerdir.

Nitekim İbn-i Butta'nın “İbane” adlı eserinde Muaz b. Muaz'a dayanarak belirttiğine göre İbn-i Avn diyor ki;

Bir gün adamın biri Nafi'ye: “İbn-i Ömer, mezarlara selâm verir miydi?” diye sordu. Nafî bu soruya şu karşılığı verdi:

“Evet, onun yüz kere veya daha fazla kere mezar başına gelerek durduğunu ve şöyle dediğini kendi kulaklarımla işitmiştim;

“Allah'ın selâmı Peygamberimizin üzerine olsun, Allah selâmı Ebu Bekir üzerine olsun, Allah'ın selâmı babam Ömer üzerine olsun.”
(El-Muvatt'a, Namazı kısaltma ve yolculuk kitabı, Peygamberimize salat ve selam okuma konusunda gelen hadisler babı, H. No: 68, c. 1, s. 166)

(İbn-i Butta; Asıl adı, Ubeydullah b. Muhammed b. Hamdan, Ebu Abdullah El-Akberi'dir, ne var o, İbn Butta olarak tanınır, daha çok. Fıkıhçı ve hadis konusunda büyük alimdir. Hanbeli mezhebinin ünlü alimleri arasında sayılır. Yüzü aşkın eseri vardır. Bir kaçı: El-Şerh ve El-İbane, ala Usûl El-Diyane; El-Teferrud ve El-Uzlet; Tabirim El-Hamr; Zemmul Gina ve El-İstima ileyh ve diğer eserleri. 304 yılında doğan bu ünlü alim 387de öldü. Tabakat El-Hanabile, c. 2, s. 144, 153, biy. No: 622; Zerkelî, El-'Alam, c. 4, s. 197.)

(Adı Muaz b. Muaz b. Nasr b. Hassan El-Anberî, Ebu El-Musenna El-Basrî, El-Kadı'dır. Güvenilir ve sağlam bir ravi olan bu zat hicri 196, yılında öldü. Altı önemli hadis kaynağı sahibi de ondan hadis kaydında bulundular. Tehzib El-Tehzib, c. 2, s. 257, Biy. No: 1209.)


****

İbadetlerin Karşılıkları

Tekrar vurgulayalım ki, dileği her yerine getirilen kimsenin dileğinin yerine getiriliş sebebinin, mutlaka meşru ve emre uygun bir sebep olması gerekmez. Zira bilindiği gibi Peygamberimiz hayattayken kendisinden her dilekte bulunanın isteğini karşılar, hiç kimseyi boş çevirmezdi. Fakat bu dileklerin bazıları dilek sahibleri hakkında haram nitelikli idi. Nitekim bir defasında Peygamberimiz bu konu ile ilgili olarak:
“Ben bazan öyle dilekleri karşılarım ki, bu dileklerin sahipleri yanımdan koltuklarının altında ateşle çıkarlar” buyurdu.
Sahabilerden birinin:
“Peki, ya Rasûlullah, o halde böylelerinin dileklerini niye yerine getiriyorsun?”şeklindeki sorusunu da:
“Çünkü onlar Ben'den istedikleri şeyleri ısrarla isterler ve öte yandan Allah cimriliği Bana yakıştırmaz”diyerek cevaplandırmıştır.
Öte yandan insan bazan yasak bir hareketi yasak olduğunu bilmeksizin, tersine, iyi bir amel olduğunu sanarak yapar ve hem iyi niyetine karşılık sevab kazanır hem de bilmeyerek işlemiş olduğu söz konusu günahı da affa uğrar. Bu geniş bir konudur.
Şunu iyi bilmeli ki, bid'at nitelikli yasak ibadetlerin büyük bir çoğunluğunu bazı kimseler işleyince bunlardan her hangi bir şekilde yarar sağlayabilirler. Fakat bu durum söz konusu ibadetlerin meşru olduğunu göstermez. Hatta eğer bu ibadetlerin zarar ve yıkımları yararlarından daha çok olmasaydı, yasaklanmazlardı.
Bu arada söz konusu yasak ibadetleri işleyen bazı kimseler, ya belirli bir yoruma ya hatalı bir içtihada veya bir imamı taklit etmeye dayanmaları gerekçesi ile hatalı hareketleri yüzünden affa uğradıkları gibi, gayrı meşru hareketin içerdiği meşru unsur karşılığında sevaba da kavuşabilir. Tıpkı içtihadında yanılan bir muctehid (gerçek araştırıcısı) gibi. Daha önceki sayfalarda bu konuyu ayrıntılı bir biçimde açıklamıştık.
Burada söylemek istediğimiz şudur:
Bilindiği gibi İmam-ı Malik bu tür meseleleri en iyi bilecek durumda olan kimselerdendir. Sebebine gelince Medine'de oturduğu için ikinci ve üçüncü kuşak (Tabiin ve Tebee-i Tabiin) müslümanların bu konularda ne yaptıklarını bizzat görebildiği gibi bu iki kuşak alimlerinin sahabilerden naklettikleri delilleri de işitip öğrenmek imkânına sahiptir. Böyle olduğu halde o, dua etmek amacı ile Peygamberimizin mezarı başında ayakta durmanın doğru olmadığını söylüyor ve ilk müslüman kuşaktan hiç kimsenin böyle yapmadığını belirtiyor.
Öte yandan Ömer'in (Allah ondan razı olsun) döneminde baş gösteren şiddetli bir kuraklık üzerine Peygamberimizin amcası Abbas vasıtasıyle yağmur dileğinde bulunduğunu biliyoruz.
Buharî'nin Hz. Enes'e dayanarak bildirdiğine göre:
“Bir defasında Hz. Ömer, Abbas b. Muttalib'i vasıta ederek yağmur dileğinde bulunmuş ve şöyle dua etmişti;
“Allah'ım, biz daha önceki yıllarda kuraklığa uğrayınca, Peygamberimizi vasıta ederek Sen'den yağmur dilerdik. Bu defa da Peygamberimizin amcasını vasıta ederek Sen'den yağmur diliyoruz. Bize yağmur ver, ya Rabbi!”
Bu dua üzerine halk yağmura kavuştu.”
(Buhari, Kitab, yağmur isteme, bab: Kuraklık ve kıtlık olduğunda İslam devlet başkanının halkla yağmur duasına çıkması, H. No: 107.)
Görüldüğü gibi, sahabiler vaktiyle hayattayken nasıl Peygamberimizi vasıta ederek yağmur diliyor idiyseler bu defa da aynı şekilde amcası vasıtası ile yağmur dilemektedirler. Yani sahabiler sağlığında Peygamberimizin duasına ve şefaatine başvuruyorlar, o da onlar için dua ediyor ve bu duaya sahabiler de katılıyorlardı. Tıpkı imam ile cemaat gibi. Kim olursa olsun, bir yaratılmışı araya koyup yemin ederek Allah'ı taahhüt altına almaya kalkışmaksızın. Nasıl ki yaratılmışlardan birini araya koyarak aralarında yemin etmeye kalkışmadıkları gibi. Ayni mantıkla Peygamberimiz ölünce amcası Abbas'ın duasına baş vurarak yağmur dileğinde bulunmuşlardır.
Fıkıh alimleri bu olaya dayanarak “Hayırlı ve dindar şahsiyetleri vasıta tutarak yağmur dilemek müstahabdır” demişlerdir. Bunun en iyisi söz konusu şahsiyetlerin Ehli Beyt'den (Peygamberimizin soyundan) seçilmesidir.
Nitekim Muaviye, Yezid b. Esved'i aracı tutarak yağmur dileğinde bulundu ve şöyle dedi:
“Allah'ım, Yezid b. Esved aracılığı ile Sen'den yağmur diliyoruz. Ya Yezid, kaldır ellerini.”
Bunun üzerine Yezid de ellerini kaldırıp dua etmeye başladı ve halk da bu duaya katıldı. Sonunda yağmur yağdı ve halk da dağılıp evlerine döndü.
Dikkat edilecek olursa bu durumlarda hiç bir sahabi ne Peygamberimizin ve ne de bir başkasının mezarına giderek orada veya O'nun aracılığı ile Allah'dan yağmur yağdırılmasını dilemedi.
(Bu olayı İbn Hacer El-İsabesinde nakletmektedir c. 3, s. 673. İbn Hacer şunu eklemiş ayrıca: “Bu haberi Ebu Zer'a ve Yakub b. Sufyan sağlam bir senetle tarihlerinde kaydetmişlerdir.)
(Yezid b. El-Esved el-Ceri, Ebu el-Esved'i bazıları sahabeler arasında zikretmektedir. Ne var ki bu kanıtlanmış değildir. Şamlıların gariplerinden ve ibadete düşkün birisiydi. Hem cahiliye dönemini ve hem de İslam dönemini idrak etmişti. Bkz. El-İsabe, c. 3, s. 673, biy. 9393.)

Ayrıca bilindiği gibi bütün alimler Peygamberimizi selamlamayı mustahab saymışlardır. Çünkü Ebu Davud'un, Ebu Hureyre'ye dayanarak bildirdiğine göre, Peygamber Efendimiz:
“Her hangi bir kimse Bana selâm verince Allah mutlaka ruhumu geri verir ve Bana verilen selâmı alırım” buyuruyor.
Öteyandan Neseî'nin nakletmiş olduğu bir hadise göre Peygamberimiz:
“Allah'ın mezarımda görevlendirdiği bir gurup melek, ümmetimin selâmlarını Bana iletir” buyurmuştur.
Yine bu konuda Peygamberimiz (salât ve selâm üzerine olsun) bir gün sahabilere:
“Cuma geceleri ile cuma günleri Bana çok sayıda salât ve selâm getiriniz. Çünkü sizin salât ve selâmlarınız Bana takdim edilir” buyurmuş ve sahabilerden birinin:
“Ya Rasûlullah, Şen çürüyüp toprak olduktan sonra bizim salât ve selâmlarımız Sana nasıl sunulabilir?” şeklindeki sorusunu da:
“Allah, peygamberlerin etlerini yemeyi (çürütmeyi) toprağa haram kıldı.”diye cevaplandırmıştır.
Demek ki, Peygamberimize (salât ve selâm üzerine olsun ve anam-babam yoluna feda olsun) salât ve selâm getirmek hem Allah'ın ve hem de Rasûlullah'ın emirleri arasındadır.
Nitekim Buharî'de yer alan bir hadise göre:
“Kim üzerime bir kere salât ve selâm getirirse, Allah kendisine on kere rahmet eder” buyurulmuştur.

(İbn Teymiyye , Kabir ziyaretleri ; Tevhid yayınları sayfa 135-137)






Görüldüğü gibi Rasulullaha özel (peygamberlere) bir yetki-niteliğin tasavvufçular içinde olduğunu söylemek Allaha ve Rasulune iftiradır.


Kabir ziyaretleriyle, işitip işitmemesiyle , yardım edip edememesiyle vs ilgili ehli sünnetin görüşleri aşağıdaki linkte mevcuttur.
İbn Teymiyyenin kitaplarını kendi sapkın itikadınıza yorumlayarak çevirmeniz ibn teymiyyeye hakarettir. İbn Teymiyyeyi yıllarca hapsettirip işkence edenler sizlersiniz !!!


***

İbn Teymiye şöyle der;
"Her kim Allah ile mahlukatı arasında -hükümdar ve teba'ası arasındaki aracılar gibi- aracılar oluşturursa, kişi kafir ve müşriktir. Öyle ki; kulların sorunlarını onlar Allah (c.c.)'a iletiyorlar, Allah (c.c.)'da kullarını onların aracılığıyla hidayete erdiriyor ve rızıklandırıyor. Halk önce onlardan dilekte bulunuyor, onlar da Allah (c.c.)'dan diliyorlar. Kralların yanındaki aracılar gibi. Onlar halka (da) yakın oldukları için ihtiyaçları krallara onlar dile getirirler. Halk da edep göstererek kraldan dileklerini onların yapmalarını isterler. Veya halkın onlardan (önce) dilekte bulunması, belki direkt kraldan dilekte bulunmalarından daha faydalı olabilir. Çünkü o aracılar ihtiyaçlı (sıradan halk)'dan daha krala yakındır (dosttur). Her kim bu tarzda aracılar oluşturursa o kişi kâfirdir, müşrikdir. Ondan tevbe etmesi istenir eğer tevbe etmezse öldürülür"(Mecmu'ul-Fetâvâ, I/126).

İşte bu önceki müşriklerin şirkinin aynısıdır.
Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve "Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır" diyorlar" (Yunus, 10/18).



İlgili Konular:

Kabirperest Vesveselerine İlaç - Türbe Tevessülcülerine Reddiye!
https://www.islam-tr.org/konu/kabirperest-vesveselerine-ilac-turbe-tevessulculerine-reddiye.9393/

KABİR AZABI HAKTIR , HADİSLER MUTEVATİRDİR

KABİR SUALİ
https://www.islam-tr.org/konu/kabir-azabi-suali-daralmasi-haktir-hadisler-mutevatirdir.7803/

ÖLÜDEN YARDIM İSTEMEK VE ÖLÜ ARACILIĞI İLE İSTEKTE BULUNMAK:
TEVESSÜL, İSTİĞASE VE ŞEFAAT
https://www.islam-tr.org/konu/caiz-ve-sirk-olan-tevessul-istigase-ve-sefaat.7356/

Ölüye (Kabir Başında) Kur'an Okumak, Dua Etmek, Kabir Ziyareti
https://www.islam-tr.org/konu/oluye-kabir-basinda-kuran-okumak-dua-etmek-kabir-ziyareti-kitap.8111/
 
Üst Ana Sayfa Alt