Keramet ile soytarılığı birbirine karıştırmamak lazım.Hazreti Ömer radıyallahu anh’a Medine'de hutbe verirken birden yüzlerce kilometre uzaklıktaki İran’ın Nihavent bölgesinde düşmanlarla savaşan İslâm askerlerini ve askerlerin komutanı Sâriye’yi görüyor. Düşmanın arkadan çevirdiğini ona bildirmek için “Sâriye dağa, dağa!” diye nida edip uzaktan orduya yardım ediyor. O komutan bu sesi 2000 kilometre uzaklıktan duymuştur. (l-Beyhakî, Le’lekaide Şerhus-Sünnette İbn Merde Veyh el-İsabe, II, 3; İbn Kesîr, Tefsir Bidâye, VII, 131)
Bu hadis-i şerife göre Allah Teala, Komutan Sariye'ye yardımı Hz. Ömer'i vasıta kılarak yapıyor.
Ebubekir Sifil'in mezhebi ehli sünnet
Ebul-Hasan-ı Harkanî hazretleri (Silsile-i aliyye 6.), sefere çıkan talebelerine, (Sıkışınca benden yardım isteyin) buyurur. Yolda talebelerini, eşkıya yakalar. Onlar, kurtulmaları için Allahü teâlâya dua ederler; fakat kurtulamazlar. Bir talebe, (Yâ Ebel-Hasan, imdat!) der. Eşkıya o talebeyi göremez. Diğerlerinin nesi varsa alırlar. Seferden dönünce hocalarına, (Biz Allah’tan yardım istediğimiz halde soyulduk, fakat şu arkadaşımız, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?) derler. O da, (Allahü teâlâ günahkâr kimselerin duasını kabul etmez. Arkadaşınız, benden yardım isteyince, onun duasını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, “Yâ Rabbi, bu talebemi kurtar!” dedim. Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, dua ettim. Kurtaran Rabbimizdi) diye cevap verdi. (Tezkiret-ül-evliya)
Ben tasavvufçu değilim. Konuyu iki taraflı araştırdım.
Ölünün kabrinden veya müridin şeyhinden uzaktan seslenerek dua almak caizdir deniliyor. Seslenmek, avucunu açıp Allah'a dua eder gibi yalvarmak, sığınmak değil burada anlatılan. Bunu karıştırmayalım. İbn Teymiyye'nin uluhiyet, rububiyet tevhid açılımını doğru bulmuyorum. Çünkü ayetlere göre müşrikler hem ilahlıkta hem de rab olarak sıkıntılılar.
"Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler." Yasin-74
"Ve size, melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, size hiç inkarı emreder mi?" Ali İmran-80
"Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı Rab'ler mi daha hayırlı yoksa Vahid (tek) olan, Kahhar (kahredici, hâkim ve gâlip) olan Allah mı?" Yusuf-39
Uluhiyet-Rububiyet ayırımı yapıp buradan da istigasenin uluhiyeti ihlal etmesi durumu var şimdi. Öyle olsaydı bile istigase yapan -istemesi yanlış bile olsa- o kişiyi ilah yerine koymuyor, nasıl birinden dua almak istediğimizde yanımızdaki birine sesimizi Allah duyuruyorsa uzaktan birine de duyurabilir diyorlar. Şimdi Allah yanımızda bulunanların sesini işittirmeyi 200m mesafaye sebep kıldı varsayıyorum, sünetullah yani. Kulağında arıza yoksa duyarsın. Burada mevzu yanında olmayan birinden istenir mi ? İşte burada diyorlar ki Allah evliyasından dilerse bu sebebi ortadan kaldırır ve uzak yakın önemli değildir sesi duyuran Allah'tır. Peki Allah, evliyasının uzaktan seslenilerek aracı konulmasından razı mıdır ? Sesimizi her zaman iletir mi? Herkesin sesini duyuyor mu?,,..vs. buradan bir sürü soru çıkartılır.
Yapana "ilah" gözüyle bakmadığını hüsnü zan ederek müşrik demiyorum ama açıkcası bana da doğru gelmedi. Allahu alem.
Kastını anlıyorum ama ayetin izahı hiçbir mealde farklı verilmemiştir.
10. mâ na'budu-hum : onlara tapmıyoruz, kulluk etmiyoruz
11. illâ : den başka, sadece
12. li yukarribûnâ : bizi yaklaştırmaları için
13. ilâllâhi (ilâ allâhi) : Allah'a
Anlaşılması için fasiharapca sitesinden bir iki örnek alıntılıyorum;
مَا ذَهَبَ الطُّلاَّبُ إِلاَّ سَعِيدٌ . Sait dışında öğrenci gitmedi.
Yalnız Halit geldi. مَا جَاءَ إِلاَّ خَالِ د
Ayet dediğin gibi kendisine fayda ve zararı olmayan kişilerden veya putlardan şefaat ümidinin şirk oluşu ile ilgili, bir açıklamaya göre konu şöyle izah ediliyor;
“O’nun izni olmadan kimse şefâ‘atedemez!”[1] âyetiyle Allah’ın, kesin yaratıcı olup yardıma ihtiyacı bulunmadığına işaret edildiği gibi, Kendisinin izni olmadan huzurunda kimsenin aracılık yapamacağı da belirtilmektedir.
Müşrikler, Allah’ın kızları sandıkları ve taş heykellerle sembolleştirdikleri meleklerin, Allah ile kendileri arasında şefâ‘atçi olacaklarına, kendilerini Allah’a yaklaştıracaklarına inandıkları gibi Yahûdî ve Hıristiyanlar da peygamberlerinin ve din adamlarının, Allah katında kendilerine şefâ‘at edeceklerine inanıyorlardı.
Yûnus: 51/18, Zümer: 59/3, 43-44’ncü âyetlerde, müşriklerin taptıkları putların, hiçbir şeyi olmayan, düşünmeyen varlıklar olduğu belirtiliyor. Gerçi onlar meleklere, cinlere tapıyorlardı; taptıkları putlar da kendilerince ruhsal varlıkların heykel veya sembolleri idi ama demek ki zamanla bunların sembol olduğu da unutularak doğrudan taşların kendilerine şefâ‘atçi olur, umuduyla tapmışlardır ki âyette taptıkları şeylerin düşünmeyen, duymayan, hiçbir şeye sahibolmayan âciz şeyler olduğu belirtilmiştir.
Kur’ân, Allah’ın huzurundaki Mahkemede şefâ‘at ve iltimas olmadığını vurgulamaktadır. Allah’a kulluk için aracılara gerek olmadığını, O’nun izni olmadan kimsenin şefâ‘at edemeyeceğini ve Allah’ın kulları olan meleklerin de O’nun izni olmadan kimseye bir yarar veya zarar veremeyeceklerini; onun için sadece Allah’a tapmak gerektiğini tekrar tekrar vurgulamaktadır ki bu, tevhîdin esasıdır. Ve herhangi ad altında olursa olsun, Allah ile kul arasına aracı sokmak, Allah’tan başkasının insanı azâbdan kurtaracağına inanmak, ad değiştirmiş şirkten başka bir şey değildir; tevhîde aykırıdır, merdûddur.
İlah, Rab, Şirk nedir tanımlar mısınız? sorunuza istinaden Adiy b. Hatem kıssasını yazdım. Kişinin birini ilah edinmesi için 'bu benim ilahım, ben buna tapıyorum' demesine gerek olmadığını beyan etmeye çalıştım, anlatabilmişimdir inşaAllah.
Allah razı olsun. Peygamber asm helal ve haram belirler diyene tokat gibi cevaptır bu
Benzer konular | Forum | Tarih | |||
---|---|---|---|---|---|
O | Soru İhyayı Ulumuddin'de Kaynağı Olmayan Hadisler Var mı? | Üyeler Arası Soru - Cevab | 8 | 7K |