İKİNDİ - YATSI SÜNNETİ ve ABDESTTE ENSEYE MESH MESELESİ
Sunnet : Rasulullah (s.a.v)'in bazen yapıp bazen de terkettiği ameller. Bu gruba giren sünnetleri yerine getirmek sevab kazandırır. Terkeden ise ceza, kınama ve azarlamaya mustahak olmaz. (Seyyid Şerif el-Curcânî, et-Ta'rifât, Beyrut 1403/1983, s. 122; İbn Nuceym, el-Bahru'r-Râik, Kahire 1311, I, 17-18)Muekked : Peygamber Efendimiz sünnet olarak , çoğu zaman kıldığı, ara sıra terk ettiği namazlardır. Bu namazları genellikle (çoğunlukla kılıp arasıra terk etmişlerdir) kılmışlardır.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur :
"Her kim gündüz ve gece on iki rekat namaz kılarsa kendisi için cennette bir ev bina edilir . Bunlar şu namazlardır:
Sabah namazından önce iki rekat, öğleden önce dört rekat, öğleden sonra iki rekat, akşamdan sonra iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat” hadisidir.
(Tirmizi; Salât, 189; Nesâî, Kiyâmul-Leyl, 66; Ibn Mâce, İkâme, 100)
Gayr-ı Muekked : Peygamber Efendimiz sünnet olarak , ara sıra kıldığı, çoğu zaman terk ettiği namazlardır. İkindi namazının sünneti ve Hanefi alimlere göre olduğu sanılan yatsı namazının sünneti bunlardandır.
Zevâid : Peygamber (s.a.v.)'in giyinişi, oturup kalkması, taranması ve ayakkabı giymesi vb. hareket ve tavırlarını ifade eden sünnet-i zevaidlerde bu gruba girer (İbn Âbidin, Reddul-Muhtâr, Kahire 1272-1324, I, 321).
Hanefi'lere göre yatsı namazından önce kılınan dört rekat namaz muekked olmayan (mendub) sünnetlerdendir.
Yatsı namazından önce ve sonra tek bir selam ile kılınan dört rekatlık nafile namaz sünneti gayr-i muekkeddir. Bunun dayandığı delil Aişe (r.anha) den rivayet edilen şu hadisi şeriftir:
"Peygamber (s.a.v.), yatsıdan önce dört rekat namaz kılar, sonra yatsı namazına muteakib kalkar, dört rekat daha namaz kılar, sonra yatardı.
(Ebu’l-Berekât Hasan bin Ammâr bin Ali eş-Şurunbulâlî, Meraki’l-Felâh bi İmdâdi’l-Fettâh Şerh-i Nuru’l-Îzâh ve Necâti’l-Ervah, 64)
Üstteki rivayetin geçtiği eserin muellifi Ebu’l-Berekât Hasan bin Ammâr bin Ali eş-Şurunbulâlî'nin, Meraki’l-Felâh bi İmdâdi’l-Fettâh Şerh-i Nuri’l-Îzâh ve Necâti’l-Ervah'a;
Ahmed B. Muhammed B. İsmâil Tahtâvi , Hâşiyetu't-Tahtâvî Alâ Merâki'l-Felâh Şerhu Nûri'l-Îzâh isimli eserinde yaptığı şerhte şunlar bulunmaktadır:
"Yatsı namazından önce dört rekat kılmak mendubdur. Âişe (r.anha)'ın rivayetinden dolayı, Peygamber (s.a.v.); yatsı namazından önce dört rekat kılıyordu, ondan sonra da dört rekat kılıyordu ve sonra yatıyordu. (Ebu Davud namaz konusunda, 'ikindiden önce namaz' babından rivayet etmiştir. (1272)
Ve 'erba'a' (dört) Rivayetini de Tirmizi, namaz konusunda, 'ikindiden önce gelen dört rekat' babından nakletmiştir. (429)
Ve ondan sonra da dört rekat mendubdur. Yani: yatsı namazından sonra, anlattığımız (üstteki hadis)
Ve Rasulullah (s.a.v.)'in sözü; "Kim öğle namazından önce dört rekat kılarsa sanki o, onun gecesinde teheccud kılmış gibidir. Ve kim yatsı namazından sonra onu kılarsa, Kadir gecesinin benzeri gibi olur." (Taberî, Evsat , C.6, Sf: 254 rivayet etmiştir. Ve onu Heysemî de zikretmiştir.)
Ve akşam namazından sonra altı rekat kılmak mendubdur. Rasulullah (s.a.v)'in şu hadisi; "Kim akşam namazından sonra altı rekat kılarsa, evvabinlerden yazılır."
Ve (s.a.v) şu ayeti okudu; "Şubhesiz O da (kendisine) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır." [İsra;25]
Evvab; günah işlediği zaman tevbede acele eden kişidir.
Ebû Hurayra'den rivayet edildiğine göre (s.a.v.) Dedi ki; "Kim akşam namazından sonra iki rekat namaz kılarsa Allah cennette ona bir ev inşa eder."
Ahmed, Ebu Davud ve Nesei ; Aişe’nin (r.anha) şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Peygamber (s.a.v.) yatsı namazını kıldıktan sonra ne zaman benim evime girdiyse dört veya altı rekat namaz kılmıştır."
(Ebû Muhammed Cemâluddîn Abdullāh b. Yûsuf b. Muhammed ez-Zeylaî, Nasbu'r Râye li-ehadisi'l-Hidaye, II, 145 vd.; Ebu Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed el-Havlani Şevkan, Neylu'l Evtar min esrari munteka'l-ahbar, III, 18)
Zeylai'nin Nasbu'r Râye'sine şerh yazan İbn Hâcer el Askalani, 'ed-diraye fi tahrici ehadisil hidaye' isimli eserinde şöyle rivayet aktarmıştır:
وَأما مَا يتَعَلَّق بالعشاء فَفِي سنَن سعيد بن مَنْصُور من حَدِيث الْبَراء رَفعه من صَلَّى قبل الْعشَاء أَرْبعا كَانَ كَأَنَّمَا تهجد من ليلته وَمن صَلَّاهُنَّ بعد الْعشَاء كمثلهن من لَيْلَة الْقدر وَأخرجه الْبَيْهَقِيّ من حَدِيث عَائِشَة مَوْقُوفا وَأخرجه النَّسَائِيّ وَالدَّارَقُطْنِيّ مَوْقُوفا عَلَى كَعْب
Sunen'de Said b. Mansur'dan Bera'nın hadisi;
"Kim yatsı namazından önce dört rekat kılarsa sanki o, onun gecesinde teheccud kılmış gibidir. Ve kim onları yatsı namazından sonra kılarsa, onun benzeri kadir gecesinde gibidir."
(Beyhaki, Aişe'nin hadisi Mevkuftur. Nesai, Dârakutni, Ka'b'dan Mevkuftur.)
(İbn Hâcer el Askalani, 'ed-Diraye fi tahrici ehadisil hidaye', Sf: 198)
İbn Hacer üstteki rivâyetin tahricini yapmış fakat tashihi konusunda bir ifadede bulunmamıştır. Yalnız, rivâyetin merfu şekli, yâni Peygamberimize ait olanı Said b. Mansur tarafından; mevkuf şekli, yâni sahabeye ait olanı ise, Beyhaki, Nesai ve Dârakutni tarafından rivayet edildiğine işaret etmiştir.
İbn Hacer’in bu açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla, bu rivayetin merfu şekli, sahih kabul edilen herhangi bir hadis kaynağında bulunamamıştır.
Said b. Mansur’un Süneninde -elimizdeki nushasında- böyle bir hadis rivayetine rastlayamadık.
Nesai ve Dârakutni’de mevkuf olarak -benzer ifadelerle- zikredilen rivayette, yalnız: “Kim yatsı namazından sonra dört rekat kılar, kıraatini güzel yapar, rûku ve secdeleri güzelce yerine getirirse, Kadir gecesi gibi (Dârakutni’de: “Kadir gecende kıldığı namaz gibi”) sevab alır.” manasındaki ifadelere yer verilmiştir. (Nesaî, Katu’s-sarik, 10; Dârakutnî, Sunen, 2/461)
Elbani, Nesai’nin rivayeti hem mevkuf, hem de maktu olduğunu belirtmiştir.
ـ2974 ـ1ـ عن شُرَيح بن هانِئٍ قال : سَأَلْتُ عَائِشَةَ رَضِىَ اللّهُ عَنْها عَنْ صََةِ رَسولِ اللّهِ # فَقَالَتْ:
مَا صَلّى الْعِشَاءَ قَطُّ فَدَخَلَ عَلَيَّ إَّ صَلّى أرْبَعَ رَكْعَاتٍ أوْسِتَّ رَكَعَاتٍ، وَلَقَدْ مُطِرْنَا مَرَّةً مِنَ اللَّيْلِ فَطَرَحْنَا لَهُ نِطَعاً فَلَكَأنِّى أنْظُرُ إلى ثَقْبٍ فِيهِ يَنْبُعُ مِنْهُ المَاءُ، وَمَا رَأيْتُهُ مُتَّقِياً ا‘رْضَ بِشَىْءٍ مِنَ ثِيَابِهِ قَطُّ
أخرجه أبو داود
1. (2974)- Şureyh İbnu Hânî anlatıyor: Âişe (radıyallahu anhâ)' ye Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın namazından sordum. Dedi ki:مَا صَلّى الْعِشَاءَ قَطُّ فَدَخَلَ عَلَيَّ إَّ صَلّى أرْبَعَ رَكْعَاتٍ أوْسِتَّ رَكَعَاتٍ، وَلَقَدْ مُطِرْنَا مَرَّةً مِنَ اللَّيْلِ فَطَرَحْنَا لَهُ نِطَعاً فَلَكَأنِّى أنْظُرُ إلى ثَقْبٍ فِيهِ يَنْبُعُ مِنْهُ المَاءُ، وَمَا رَأيْتُهُ مُتَّقِياً ا‘رْضَ بِشَىْءٍ مِنَ ثِيَابِهِ قَطُّ
أخرجه أبو داود
"Yatsıyı her kılışında yanıma gelince mutlaka dört veya altı rek'at nafile kılardı. Bir gece yağmura yakalandık. Aleyhissalâtu Vesselâm'a bir post yaydık, postta suyun akmakta olduğu bir deliğe hala bakar gibiyim. Efendimizin, elbisesini hiçbir surette yerden sakındığını görmedim.
(Ebû Dâvud, Salât: 305, (1303)
AÇIKLAMA:
Başka rivâyetler de gözönüne alınınca yatsıdan sonra Rasûlullah, Âişe'nin yanında 2-6 rek'at arasında değişen miktarda namaz kılmıştır. Aliyyu'l-Kârî, bunu Rasûlullah'ın bazan iki, bazan dört ve bazanda altı rekat kılmış olmasıyla izah eder. İlk iki muekkeddir, diğerleri mustehab ve nafiledir der. (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/285)
Namaz kılan kişi dilerse yatsıdan sonra iki rekât sünnet-i muekkede ile de iktifa edebilir. Bu içtihadın dayanağı daha önce geçen "Her kim gündüz ve gece on iki rekât namaz kılarsa kendisi için cennette bir ev bina edilir." hadisidir.
"Dileyen kimse için her iki ezan (ezan ve kamet) arasında namaz vardır"
(el-Buhârî, "Ezan", 14, 16; Muslim, "Salâtu'l-Musâfirîn", 304…) hadisinin umumi hükmünden istinbat edilmiştir.
Ayrıca Efendimiz (s.a.v)'in, "Hiçbir farz namaz yoktur ki, öncesinde iki rekât olmasın" buyurduğu rivayet edilmiştir. (İbn Hibbân, VI, 208, 35; ed-Dârakutnî, I, 267…)
Her ne kadar bu rivayet, İbnu'l-Cevzî tarafından el-Mevdû'ât'da zikredilmiş ve ravilerinden Hibbân'ın "yalancı" olduğunun söylendiği belirtilmiş ise de, İbn Hibbân ve ed-Dârakutnî'nin zikrettiği senedlerde bu zat yer almaz. Bu sebeble İbn Hibbân rivayeti hakkında Şûayb el-Arnaût, "İsnadı kavidir (kuvvetlidir)" ifadesini kullanmış, ed-Dârakutnî'nin es-Sunen'ine et-Ta'lîku'l-Muğnî adıyla tahriç ve ta'lik yazmış olan el-Azîmâbâdî de bu rivayet hakkında sukût etmiştir.
Bu gibi delillerin umum ifadelerinden istinbat edildiği için ulema, ağız alışkanlığı olarak "Yatsının ilk sünneti" diye ifade ettiğimiz bu namazın "sünnet" değil, "mustehab" olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla "sünnet-i gayr-ı muekkede" diye de ifade edilen bu namazı diğerleri gibi "muekked sünnet" olarak görmek ve mutlaka devam edilmesi gereken bir namaz olarak takdim etmek doğru değildir.
İmam Ebû Hanîfe, nafile namazların tek selamla 4'er rekât olarak kılınmasının efdaliyetine kâil olduğu için yatsı namazının farzından önce kılınan namazın da 4 rekât olarak kılınmasının daha efdal olduğu görüşündedir.
Yukarıdaki hadislerin umum ifadeleri, akşam namazını da kapsadığı halde akşam namazının farzından önce herhangi bir namaz kılınmasını doğru bulmayanlar (ki Hanefî mezhebi imamları bu görüştedir) Efendimiz (s.a.v) ve Sahabe'nin böyle bir namaz kılmadıklarını bildiren rivayetleri esas almışlardır. (Bu rivayetler için en-Nîmevî, Âsâru's-Sunen, 221-2)
İkindi ile yatsı namazlarının ilk sünnetleri, sünnet-i gayr-i muekkede olan sünnetlerdendir. Bu nevi sünnet namazların her iki rek’atı müstakil bir namaz itibar edildiği için, ilk oturuşlar da son oturuş mevkiinde / konumunda olur. Bunun için son oturuşta okunan Salli ve Bârik salavâtları / duaları bu namazların ilk oturuşunda da okunur. Aynı şekilde ilk oturuştan kalktıktan sonra başlanacak son iki rek’at da gene mustakil bir namaz durumunda olduğu için, namaza ilk başladığında tekbirden sonra okunan Subhaneke tesbihi burada da okunur.
Hanefilerin gayr-ı muekked sunnet olarak kabul ettikleri Yatsının ilk (4 rekat) sünneti hakkında; "Yatsı namazının farzından önceki ve sonraki sünnet namaz" başlığıyla kitabında bab açanlar bile sadece yatsının farzından sonraki sünnet namazın delillerini zikretmişler, yatsının ilk sünneti diye bir namaza hiç değinmemişlerdir.
Bunu yaparken onlar halk içinde böyle bir uygulamanın olduğunu fakat bunun delili bulunmadığını, yatsının sadece farzından sonra sünnet olduğunu işaret etmek istemişlerdir. Yoksa kimse delilini zikretmeyeceği bir meseleyi bab başlığı yapıp sonra da onu anmadan geçmez. Buna örnek olarak İmam Nevevî’nin Riyazu’s Salihin isimli kitabındaki uygulamayı gösterebiliriz.
"Her ezanla kamet arasında dileyen kimse namaz kılsın" hadisini delil sayanlar, hususi delili inkar edemez ve sevab kazanmak niyetinde iseler, onunla amel etmeleri gerekir.
Hususi delil de umumi delil de geçerlidir deyip de, böylelikle yatsının farzından önce namaz kılmak istiyorlarsa, akşamın farzından önceki namaza daha çok özen göstermeleri gerekmez mi(!) ? Elbette ve bu namaz ise iki rekattır, dört rekat olarak asla kılınmaz.
Sahabenin, ruhsat saydığı ve bir çoğunun kılmadığı ve sonra kılanların da bir kısmının terk ettiği (aşağıdaki) hadis :
** Enes b. Malik (radıyallâhu anh) “ben Rasulullah (s.a.v.) zamanında akşamdan önce iki rekat namaz kılardım…Rasulullah (s.a.v.) (bunu) gördü fakat bize ne emretti, ne de bizi bundan yasakladı”dedi. (Ebu Dâvud, 1282; Muslim 302/836)
Rasulullah’ın tavsiyesinden önce de bu namazın kılındığını gösterir. Rasulullah “her iki ezan arasında namaz vardır, dileyen kimse için” (Ebu Dâvud, 1281) derken gördüğü bu uygulamaya ruhsat olması için böyle buyurmuş olabilir ki bunda bazı hikmetler vardır. Ezanla kamet arasındaki bu namaz cemaata geç kalan kimselerin de farz namaza yetişmelerine zaman kazandırmış olur. Zirâ akşam namazı acele kılınan bir namazdır.
Daha sonra halkın bu namazı sünnet telakki etmelerinden korkarak, “dileyen kimseler için söylüyorum” buyurması bu namazı kılanlara musaade için söylüyorum manasına olabilir, çünkü Enes (radıyallâhu anh) hadisi bu namazın izinden önce kılındığını anlatmaktadır.
Kılınmasına ruhsat verilen akşamın farzından önce iki rekat namazın sünnet telakki edilmemesi gerekirken nasıl olur da bu delile kıyas ederek yatsının evvelindeki namaza sünnet denilebilir? ** ;
Akşam namazının nafilesi olan bu (aşağıdaki hadiste zikrolunan) namazın delili olan hadisi, yatsının evvelindeki dört rekat bid’at namaza delil kabul etmek batıl bir iştir.
** Ben Ukbe b. Amir el Cuheni’ye geldim ve: Ebu Temîm’in işinden seni hayrete düşüreyim mi? Ebu Temîm, akşam namazından evvel iki rekat namaz kılıyor, dedim.
Bunun üzerine Ukbe : "Biz, Rasulullah (s.a.v.) zamanında bu namazı kılardık, dedi. Şimdi seni bu namazı kılmaktan alıkoyan nedir?” dedim. "İşle güçle uğraşmak", diye cevab verdi. (Buhari terc. 1123-1124)
Namaz kılan kişi dilerse yatsıdan sonra iki rakat sünneti muekkede ile de iktifa edebilir. Bu içtihadın dayanağı daha önce geçen "Her kim gündüz ve gece on iki rekat namaz kılarsa kendisi için cennette bir ev bina edilir . Bunlar şu namazlardır:
Sabah namazından önce iki rekat, öğleden önce dört rekat, öğleden sonra iki rekat, akşamdan sonra iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat” hadisidir.
(Tirmizi; Salât, 189; Nesâî, Kiyâmul-Leyl, 66; Ibn Mâce, İkâme, 100).
Beş vakit namazdan önce ve sonra kılınan nâfilelerin bir kısmı sünnet-i muekkede, bir kısmı da sünnet-i gayr-ı muekkededir. İkinci kısma aynı zamanda mustehab ve mendub da denir. Bu nâfileler içinde en kuvvetli sünnet olan sabah namazından önce kılınan iki rekâttır. Bundan sonraki sünnetler efdaliyet sırasına göre şöyle zikredilmektedir:
Akşam namazının iki rekât sünneti, öğlenin farzından önce dört, sonra kılınan iki rekât sünnet ve yatsının farzından sonra kılınan iki rekâtlık sünnet.
Bu sünnetlerin kılınmasını teşvik eden Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bazılarının terki halinde de ikaz edici beyanlarda bulunmuşlardır. Meselâ sabah namazının sünneti hakkında, “Düşman suvarisi kovalasa bile sabah namazının 2 rekât sünnetini terketmeyin " (Sunen-i Ebu Davud, II, 301).” tarzında ikazda bulunmaktadır.
Peygamber Efendimiz öğle namazının ilk sünneti hakkında;
Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazının farzından önce dört rekat sünnet kılamadığı zaman, onu farzdan sonra kılardı."
(Tirmizî, Salât 200; İbni Mâce, İkâmet 106)
Ummu Habîbe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse öğle namazının farzından önce dört, farzından sonra da dört rekat sünneti devamlı olarak kılarsa, Allah Teâlâ onu cehenneme haram kılar”
(Ebû Dâvûd, Tatavvu 7; Tirmizî, Salât 200; Nesâî, Kıyâmu’l-leyl 67; İbni Mâce, İkâmet 108)
Ummu Habîbe vâlidemiz tarafından rivayet edilen üstteki hadis ise bir başka uygulamadan bahsetmektedir.
Buna göre Rasûlullah (s.a.v.): “Kim öğle namazının farzından önce dört, farzından sonra da dört rek`at sünneti devamlı olarak kılarsa, Allah Teâlâ o kimseyi cehenneme haram kılar” buyurmuştur
Ummu Habîbe radıyallâhu anhâ, bu hadisi Rasûlullah Efendimiz’den duyduğu günden itibaren hep onun tavsiye ettiği gibi kıldığını söylemiştir. (Nesâî, Kıyâmu’l-leyl 67)
Hakkında ikazlar bulunan sünnetler, muekked sünnetlerdir. Peygamber Efendimiz bu namazları genellikle (çoğunlukla kılıp arasıra terk etmişlerdir) kılmışlardır. Fakat aynı şeyler ikindi namazının sünneti ve yatsı namazının ilk sünneti için vâki değildir.
İkindi namazının sünnetinin kılınması hakkında Peygamber Efendimizin teşvik edici mubârak sözleri mevcuddur.
Fakat diğer sünnetlerde olduğu gibi, ikindi namazının sünnetinin terki halinde bir ikaz bulunmamaktadır. Sadece teşvik bulunmaktadır. Zaten ikindi namazının sünneti ile, yalnızca Hanefilerin kabul ettiği yatsı namazının ilk dört rekâtlık sünneti mendubtur. Sünnet-i gayr-ı muekkede ve mustehab olarak da bilinen mendub, Peygamber Efendimizin ibadet maksadıyla ara sıra yaptığı, bazen yapıp, bazan terk ettiği işleridir. Sevabı çok olub işlenmesi teşvik edildiğinden de mendub denmiştir.
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ikindi ve yatsının sünnetini kılış şekline gelince; Ebû Dâvud’ta rivayet edilen bir hadis-i şerife göre, Rasul-u Ekram Efendimiz ikindinin sünnetini 4 rekât kılar, her iki rekâtın arasını da selâmla ayırırdı.
Bu namazla ilgili olarak Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
: ـ2961 ـ 2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال : قال رسولُ اللّهِ
رَحِمَ اللّهُ امْرأ صَلّى قَبْلَ الْعَصْرِ أرْبَعاً .
أخرجه أبو داود والترمذي .
2. (2961)- İbnu Ömer (radıyallahu anhumâ) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:رَحِمَ اللّهُ امْرأ صَلّى قَبْلَ الْعَصْرِ أرْبَعاً .
أخرجه أبو داود والترمذي .
"İkindiden önce 4 rek'at nafile kılan kimseye Allah rahmetini bol kılsın."
(Ebû Dâvud, Salât: 297, (1271); Tirmizî, Salât: 318, (430)
AÇIKLAMA:
Bu hadis, bazı rivâyetlerde "arasını selamla ayırdığı 4 rek'atı kılan" şeklinde gelmiştir. Yani ikindinin dört rek'atli sünneti ikişer ikişer kılınabilecektir. Mamafih selamı teşehhud olarak anlayan da olmuştur. Böyle anlayanlar için ikindi namazında dördüncü rek'atın sonunda olmak üzere bir kere selam vardır.
Rasûlullah bu sünnete çeşitli ifadeleriyle teşvik etmiştir:
"Kim ikindiden önce 4 rek'at nafile kılarsa ona ateş değmez";
"Kim ikindiden önce 4 rek'at kılarsa Allah ona mağfiret eder";
"Kim ikindiden önce 4 rek'ati devam ettirirse Allah ona cennette bir bina yapar";
"Kim ikindiden önce 4 rek'at kılarsa Allah onun bedenini ateşe haram eder."
Rasûlullah'ın tergib ve teşvik edici ifadelerle ehemmiyetini dile getirdiği 4 rek'atli ikindi sünneti mustehabtır.
(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/277)
"İkindi namazından önce 4 rekât namaz kılan kimseye Allah rahmet eylesin."
(Bu hadisi Ahmed, Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş olub, Tirmizî, hasen olduğunu söylemiştir. Îbni Huzeyme de hadisi rivayet edip sahih demiştir. Subulu's-Selâm, II, S)
Peygamberimizin (s.a.v.) ikindi namazının sünnetini sadece 2 rekât kıldığına dair rivayetler de mevcuddur.
Neseî’nin Ali’den rivayetine göre, “Rasulullah (s.a.v.) ikindi namazının farzından önce 2 rekât kılardı.”
(Neseî)
İkindi namazından önce iki rekât nafile namaz kılmanın caiz olmasına gelince, bu husus:
"Her iki ezan arasında namaz vardır."
(Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Hadisin rivayet zincirinde, hakkında tenkid olan bir ravi vardır. Mecmau'z-Zevaid, II, 231) hadisinin şumûlune girmektedir.
Bu hadislere göre, ikindi ve yatsı namazından önce dörder rekât kılmak mendubtur. Sevabı ve fazileti yüksek bir ibadettir.
İmam Muhammed, ikindiden ve yatsıdan sonra kılınan sünnetlerde iki rekâtla dört rekât arasında serbest kalmıştır. Yani ikindi namazının sünneti 2 rekât olarak da kılınabilir. Fakat Hanefi mezhebinin diğer imamları 4 kılmayı efdal görmüşlerdir.
Hanefilere göre; Muhît isimli fıkıh kitabında yer aldığına göre Peygamber Efendimiz, ikindinin sünneti ile yatsının ilk dört rekât sünnetini devamlı olarak kılmamışlardır. Bazen dört kılmış, bazen iki kılmış, bazen da terk etmiş, hiç kılmamışlardır.
Buna göre sevabı hatırı için her zaman kılmak mümkündür. Fakat gerek vaktin müsait olduğu, gerekse musaadesizliği zamanında hem ikindinin, hem de yatsının ilk sünnetini kılmamak insana bir mes’uliyet getirmez.
Kılmayan günaha girmez, mes’ul olmaz. Peygamberimiz her zaman kılmadığı için, “kılmamak da tahrirî sünnet” olarak kabul edilebilir. Bununla beraber 4-5 dakikalık bir zamanı da böyle sevablı bir sünnet için her zaman ayırabiliriz, kılabiliriz.
ABDESTTE ENSEYİ MESH
Boynun meshedilmesi mevzuunda ulemânın görüşleri çeşitlidir:Hanefilerle, Beğavî, bazı Şafiî âlimler, el-Hâdî, el-Kasım, İmam Ahmed, el-Mueyyedbillah ve el-Mansûrbillah başı meshten sonra boynun meshedilmesinin mustehab olduğu görüşündedirler. Bu mevzuda ilerde gelecek olan hadîs-i şerifleri delil getirmişlerdir.
Hanefiler dışında cumhura göre boynun su ile meshedilmesi de mekruhtur. Çünkü onlara göre bu davranış, dinde bir aşırılık ve gereksiz yere şiddet göstermektir.
Şafiîler bu konuda, her hangi bir delil sabit olmadığı için boynun meshedilmesi sünnet değildir, demişlerdir. Nevevî "Hatta o bid'attir." demiştir.
Malikîler de, "O mekruh bir bid'attir." (Muğni'l-Muhtâc, I, 60; eş-Şerhu's-Sağîr, I, 128)
Ulemânın ekseriyyetine göre ise, mustehab değildir. Onlara göre bu mevzuda boynun meshedileceğine dâir rivayet edilen hadisler sahih ve hasen derecesine erişmemiştir.
'Boynu meshetmenin, âhiret gününde boyunlara takılacak olan bukağılardan sahibinin emin kılacağı'na dâir rivayet edilen hadîs hakkında ise İbnu's-Salâh zayıf demiştir.
Bunun İslâm âlimlerinden birinin sözü olması lâzım geldiği hükmüne varmıştır.
Merhum Nevevî ise, "bu söz bir hadîs-i şerif değil, bilakis Peygamber adına söylenmiş uydurma bir sözdür. Bu işi yapmak ise, sünnet değil bilakis bir bidattir" demiş ve "boynu meshetmek mustehabtır" diyen İmam Beğavi’yi tenkid etmiş, bu görüşün bir dayanağı olmadığına dâir İbnu'r-Rifâ'dan nakilde bulunmuştur.
Merhum Nevevî sözlerine şöyle devam etmiştir: "Öyle zannediyorum ki, el-Beğavî'nin bu mevzuda yegâne dayanağı Ahmed îbn Hanbel'in "Başının arkasını ve boynunun ensesesini meshetti." şeklindeki hadîsidir. Bu hadîs ise zayıfdır. Zira râvîleri arasında Leys vardır."
Mevzumuzu teşkil eden hadisi şerifle ilgili olarak Şevkanî, Neylul-evtâr isimli eserinde şunları söylemektedir:
"Bu hadîsi îbn Seyyidi'n Nas Tirmizî Şerhi'nde Beyhakî'ye nisbet ederek; Beyhakî bu rivayetinde boynun meshedilmesine dâir güzel bir ilâveyi de nakletmiştir" diyor . Bu büyük hafız (yani îbn Seyyidinnas) boynun meshedilmesi hakkında güzel tabirini kullanıyor.
"Makdisî de; Leys hakkında çeşitli söylentilerin bulunduğunu söylemiş ancak, bu söylentilerin değeri olmadığını hatta Muslim gibi titiz hadîs âlimlerinin Leys'den rivayette bulunduklarını ifâde etmiştir."
"Netice olarak îmam Nevevi’ye göre:
Boynu meshetmek sünnet değil bid'attır. Kıyamet gününde boyuna yapılan meshin cehenneme sürüklemek için boyuna takılacak olan bukağılardan koruyacağına dâir Ebû Ubeyd'in Kitab-ut Tuhur'da, Musa b. Talha kanalıyla rivayet ettiği hadisin aslı yoktur".
Hafız İbn Hacer ise; bu merfu hükmünde mevkuf bir hadîsdir. Zira bu gibi sözleri insan kendi re'yiyle söyleyemez, demektedir.”
Ebû Nuaym : Tarih-i Esbahan'da tahrîc ettiğine göre İbn Ömer (r.anhuma)'in her abdestten sonra boynunu meshedib:
"Rasûlullah (s.a.v.); kim boynunu abdestten sonra mesh ederse, kıyamet gününde zincirlerle zincirlenmez (boynuna bukağı takılmıyacaktır); derdi" dediğini nakletmektedir. Lakin bu rivayetin senedinde bulunan Muhammed b. Amr, zâiftir.
Keza aynı haberi İbn Fâris de nakletmiş ve "İnşeAllah bu bir hadîsdir" demiştir.
Yine Neylu'l-evtâr ve et-Tecrîd'de Muhammed b. el-Hanefîyye vasıtasıyla Ali (r.anh) den nakledilen uzun bir hadîste Cenab-ı Peygamberin abdestten sonra boynunu meshederek Ali’ (r.anh)'e; "Sen de böyle yap" dediği rivayet edilmektedir.
İbn Salah da boyunla ilgili rivayetin Peygamber (a.s.) Efendimiz'den ma'ruf olmadığını, seleften bazı kişilere ait bulunduğunu söylemiştir. İmam Nevevi Şerh-i Muhezzeb'de bu hadîsin mevzu' olduğunu belirtmiştir. O bakımdan Nevevi'ye göre, abdestte boynu meshetmek sünnet değil, bid'attır.
Hafız İbn Hacer'e göre hadîs mevkufsa da refi' hükmündedir ve bu ölçüye göre murseldir. (Refi', merfu' anlamına gelir ki, doğrudan Peygamber'e (a.s.) izafe edilen hadistir. Mursel ise, senedinden, bir sahabinin zikredilmeyib düşürüldüğü hadîstir)
Hafız İbn Hacer, Nafi' tarikiyle İbn Ömer'den rivayet edilen hadîs için "inşâallah bu sahihtir" demiştir.
Bütün bu nakillerden sonra Şafii âlimlerinden Nevevî merhumun boynu meshetmenin bidat ve bu mevzuda rivayet edilen hadîsin uydurma olduğuna ilişkin sözlerini bazı âlimler bir cur'et olarak vasıflandırmışlardır.
Bundan daha garibi "Şafii âlimleri ve imam Şafii boynun meshedileceğine dâir bir şey söylememiştir" demesidir.
Halbuki Şafii âlimlerinden Ruyânî "el-Bahr" isimli eserinde "Bize göre sünnettir" demiştir.
Menhel sahibi Mahmud Muhammed Hattab-el-Subkî ise, üzerinde durduğumuz hadîsin izahına dair bu açıklamaları da verdikten sonra, boynu meshetmekle ilgili haberin bir delil niteliği taşımadığını söylemektedir.
İbn Kayyım de Zad-ul-meâd isimli eserinde boynun meshedilmesiyle ilgili olarak ; Rasûlullah'dan (s.a.v.) kesinlikle sahih bir hadîs bulunmadığını savunur. Başın tüm olarak meshedilmesi ise Hanbelî ve Malikîlere göre farz, Hanefî ve Şâfiîlere göre sünnettir. Ancak, başı meshin farz olan miktarı Şâfiîlere göre bir kıl, Hanefilere göre ise başın dörtte biridir.
İmam Şa'rânî, boynun meshedilmesiyle ilgili olarak, şöyle diyor:
"Boynu meshetmek İmam-ı Ebu Hanife, îmam Ahmed ve Şafiîlerin bazısına göre mustehab ise de imâm-ı Şafiî ile imam-ı Mâlik'e göre mustehab değildir."
İmam-ı Ahmed'in bu hadisin senedini tenkid etmesi, ravilerin meşhur olan künye veya isimlerinin verilmeyip meşhur olmayan künyelerinin verilmiş olmasındandır.
Bu gibi künyelerin verilmesi genellikle itimad edilmeyen ravilerin kimliklerini saklayarak kusurlarının anlaşılmasını önlemek gayretinden doğar ki bu tedlîs şekillerinden biridir.
Abdestte Başı Mesh Etmenin Şekli
Abdestte başı mesh etme iki şekilde gelmiştir:
Ellerini su ile ıslattıktan sonra başın ön kısmından (saçın bittiği yerden) arkaya doğru götürmesi, sonra da ellerini başın ön kısmına tekrar getirmesidir.
İmam Nevevî (Allah ona rahmet etsin), Sahih-i Muslim'in Şerhi'nde, başı bu şekilde mesh etmenin mustehab olduğuna dâir âlimlerin ittifak ettiklerini zikretmiştir.
Bu şekilde mesh etme, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den birden fazla hadiste sâbit olmuştur.
1- Abdullah b. Zeyd'den (Allah ondan râdı olsun) rivâyet olunduğuna göre, o Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in abdestini şöyle vasfetmiştir:
( ... ثُمَّ مَسَحَ رَأْسَهُ بِيَدَيْهِ فَأَ قْبَلَ بِهِمَا وَأَدْبَرَ بَدَأَ بِمُقَدَّمِ رَأْسِهِ حَتَّى ذَهَبَ بِهِمَا إِلَى قَفَاهُ ثُمَّ رَدَّهُمَا إِلَى الْمَكَانِ الَّذِي بَدَأَ مِنْهُ ثُمَّ غَسَلَ رِجْلَيْهِ.))
[ رواه البخاري ومسلم ]
"….Sonra başını mesh etti. Ellerini (saçları üstünde) ileri ve geri doğru götürdü. (Şöyle ki ) başın ön kısmından başladı ellerini enseye doğru götürdü. Sonra başladığı yere kadar geri getirdi. Sonra ayaklarını yıkadı." [ رواه البخاري ومسلم ]
(Buhârî; hadis no: 185. Muslim; hadis no: 235)
2- Ebu'l-Ezher el-Muğîre b. Farve ve Yezîd b. Ebî Mâlik'ten rivâyet olunduğuna göre şöyle demişlerdir:
(( أَنَّ مُعَاوِيَةَ تَوَضَّأَ لِلنَّاسِ كَمَا رَأَى رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَتَوَضَّأُ، فَلَمَّا بَلَغَ رَأْسَهُ غَرَفَ غَرْفَةً مِنْ مَاءٍ فَتَلَقَّاهَا بِشِمَالِهِ حَتَّى وَضَعَهَا عَلَى وَسَطِ رَأْسِهِ حَتَّى قَطَرَ الْمَاءُ أَوْ كَادَ يَقْطُرُ، ثُمَّ مَسَحَ مِنْ مُقَدَّمِهِ إِلَى مُؤَخَّرِهِ وَمِنْ مُؤَخَّرِهِ إِلَى مُقَدَّمِهِ. ))
[ رواه أبو داود ]
"Muâviye, insanların bulunduğu sırada onlara öğretmek için Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i abdest alırken gördüğü şekilde abdest aldı. (Muâviye, abdest azalarını yıkarken) başa gelince, sol eliyle bir avuç su alıb onu başının ortasına döktü. Öyle ki su başından damladı veya neredeyse damlıyordu. Sonra başının önünden (perçeminden) ensesine kadar, ensesinden de başının önüne doğru (saçlarının üzerinden) mesh etti." [ رواه أبو داود ]
(Ebu Dâvud; hadis no: 124 ; Elbânî de 'Sahîh-i Ebî Dâvud'da; "hadis, sahihtir" demiştir.)
3- Mikdâm b. Ma'dîkerib'den (Allah ondan râzı olsun) rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
(( رَأَيْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَوَضَّأَ فَلَمَّا بَلَغَ مَسْحَ رَأْسِهِ وَضَعَ كَفَّيْهِ عَلَى مُقَدَّمِ رَأْسِهِ فَأَمَرَّهُمَا حَتَّى بَلَغَ الْقَفَا، ثُمَّ رَدَّهُمَا إِلَى الْمَكَانِ الَّذِي بَدَأَ مِنْهُ.))
[ رواه أبو داود ]
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i abdest alırken gördüm. O, başını mesh ederken iki avucunu başının önünden (perçeminin üzerinden) ensesine kadar, ensesinden de başının başladığı yerine kadar (saçlarının üzerinden) götürerek mesh etti."[ رواه أبو داود ]
(Ebu Dâvud; hadis no: 122. Elbânî de 'Sahîh-i Ebî Dâvud'da; "hadis, sahihtir" demiştir.)
Bu mesh etme şekli, saçları kısa olan kimse için uygundur.
İkinci şekil:
Başının tamamını, fakat saçlarının tarandığı yöne doğru mesh etmesidir. Dolayısıyla bu mesh etmede saçlarının tarandığı yönünü değiştirmez. Bu mesh etme şekli de -kadın olsun, erkek olsun-, saçları uzun olup da onların bozulmasından endişe eden kimse için uygundur.
Rubeyyi' bint Muavviz b. Afrâ'dan (Allah ondan râzı olsun) rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
(( أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَوَضَّأَ عِنْدَهَا فَمَسَحَ الرَّأْسَ كُلَّهُ مِنْ قَرْنِ الشَّعْرِ كُلِّ نَاحِيَةٍ لِمُنْصَبِّ الشَّعْرِ لا يُحَرِّكُ الشَّعْرَ عَنْ هَيْئَتِهِ.))
[ رواه أحمد وأبو داود ]
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir defasında kendisinin (Rubeyyi' bint Muavviz b. Afrâ'nın) yanında abdest aldı. O (sallallahu aleyhi ve sellem), başın tamamını meshetti. Bunu, başın tepesinden başlayıp saçın döküldüğü her tarafa ulaşacak (yani enine ve boyuna olmak üzere başın tamamı mesh edilecek) şekilde saçların şeklini bozmadan yaptı." [ رواه أحمد وأبو داود ]
(Ahmed, hadis no: 26484; Ebu Dâvud; hadis no:128; Elbânî de 'Sahîh-i Ebî Dâvud'da; "hadis, hasendir" demiştir.)
Hâfız el-Irâkî (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir:
"Bunun anlamı; Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) mesh etmeye başın en yüksek yerinden başlar, en alt yerinde sonra erdirirdi ve başın her tarafında böyle yapardı."
İbn-i Raslân (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir:
"Bu mesh etme şekli; saçları uzun olan kimseye mahsustur. Öyle ki saçları uzun olan kimse, saç diplerine suyun ulaşması için meshi arkadan öne doğru da yapacak olursa saçları darmadağınık olur ve saçların bozulmasıyla sahibi zarar görür."
İmam Ahmed'e (Allah ona rahmet etsin):
"Saçları bir kadının saçları gibi uzun olan erkek ve saçları uzun olan kadın, başlarını nasıl mesh etmelidirler?" diye sorulmuş, bunun üzerine o şöyle cevab vermiştir:
"Dilerse, -Rubeyyi' bint Muavviz b. Afrâ'dan rivâyet olunduğu gibi- başını mesh eder. (-İmam Ahmed -Allah ona rahmet etsin- Rubeyyi' bint Muavviz b. Afrâ'dan rivâyet edilen hadisi zikrettikten sonra şöyle dedi)
- İşte böyle mesh eder. (Elini başının ortasına koydu ve öne -perçemine- doğru götürdü. Sonra elini kaldırıp başladığı yere -yani başının ortasına- koydu, ardından ensesine doğru götürdü.)"
Hadiste geçen "el-Karn" kelimesinden kastedilen şey; başın ön kısmı (perçem) olması muhtemeldir. Yani başın ön kısmından başlayarak, başın arkasını da (ensesini de) içine alacak şekilde mesh etti. Yani başını önden arkaya doğru sadece bir defa mesh etti. Elleriyle arkadan öne doğru tekrar mesh etmedi. Çünkü böyle yapmakla saçlar bulunduğu şekilden değişmez. Nitekim Rubeyyi' bint Muavviz b. Afrâ (Allah ondan râzı olsun) hadiste şöyle demişti:
"... Bunu, başın tepesinden başlayıp saçın döküldüğü her tarafa ulaşacak (yani enine ve boyuna olmak üzere başın tamamı mesh edilecek) şekilde saçların şeklini bozmadan yaptı."
(Sunen-i Ebî Dâvud Şerhi "Avnu'l-Ma'bûd"; "Neylu'l-Evtâr"; c: 1, s: 189. "el-Muğnî"; s: 1, s: 178)
Kısacası; bu mesh etme şekli, saçlarının dağılmasından endişe eden kimse içindir. Bu kimse şekli değişmesin diye saçlarının tarandığı yöne doğru başını mesh eder.
Mevkuf Hadis :
(Mevkuf hadîs: Sahabeden rivayet edilen söz, fiil ve takrirlerdir. Örneğin, bir hadisi rivayet edenin, Ebû Bekir'in huzurunda şöyle yapıldı da sesini çıkarmadı demesi gibi.
Merfu hadis: Özellikle Peygamber (s.a.v)'e izafe edenin söz, fiil ve takrirleridir.)
Sahabeden, isnadı ister muttasıl olsun ister munkatı olsun, söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen haberlere mevkuf denilmiştir. Sahabe sözlerine bu ismin verilmesi, isnadın sahabîde son bulması ve Peygambere ulaşmamış olması dolayısıyladır. Bununla beraber, sahabîde son bulmuş her isnadla gelen habere mevkuf denilemiyeceğini de hatırdan çıkarmamak gerekir. Zira bazı mevkuf haberler, aslında hükmen merfû olabilirler. Bu ise, merfû hadîslerle ilgili bir evvelki bahiste de açıklandığı üzere, sahabîden mevkuf isnadla rivayet edilen bir haberin, Peygamberin, söz, fiil ve takrirlerinden olması itibariyledir. Nitekim sahabînin "Peygamber devrinde şöyle derdik" yahut "şöyle yapardık" demesi, bu söz veya fiilin Peygamber devrine izafe edilmesi dolayısıyle merfû hükmüne sahib olmasını gerektirir; fakat böyle bir izâfe yapılmamış, yahut bu söz veya fiilin merfû olduğuna delâlet edecek herhangi bir karine bulunmamış olsaydı, o haber sahabînin kendi sözü olması dolayısıyle ona mevkuf demek mümkün olurdu.
Mevkuf haberlerde isnadın sahabîye kadar muttasıl olarak gelmesi şart koşulmamış ise de, el-Hâkim'in mevkuf için verdiği tarifte "sahabîye kadar i'dal ve İrsal etmeksizin hadîsin rivayet edilmesi..." demesi (El-Hâkim Ebû Abdillah, Ma 'rifet ulûmi 'l-hadis, s. 19) bazı hadîsçiler nazarında böyle bir şartın söz konusu edildiğini gösterir. Ancak bu görüş, çoğunluk arasında itibar görmemiş (El-Cezâ'irî, Tevcîhu'n-nazar, s. 67), isnadı muttasıl olsun veya olmasın, sahabe kavillerine mevkuf denilmiştir.
Mevkuf tabiri, bazen de sahabî dışında herhangi bir râviye atfen kullanılır ve meselâ hazâ mevkufun alâ Atâ' denir. Bu tabir, isnadın Atâ'ya kadar geldiğine işaretten ibarettir ve kelime, burada, ıstılah manâsında değil, lugat manâsında kullanılmıştır. (Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 162-163)
Mevkuf Hadisin Sahih veya Zayıf Oluşu:
Rasulullah’tan gelmeyen sözlerde, O’ndan gelenlerdeki yücelik bulunmaz. Buna rağmen Mevkuf Hadis’e zayıf hadistir demek doğru olmaz. Zira sahihlik, hasenlik ve zayıflık, hadis usulü kaideleri uyarınca yapılacak sened araştırmalarına bağlı değerlendirmelerdir.
Mevkuf bir hadise “sahihtir” demekle onun, Peygamber’e aidiyeti söylenmiş olmamaktadır. Hatta onunla amel etmenin vacib olduğu da belirtilmiş olmamaktadır. Çünkü en sahih görüşe göre mevkuf Hadis huccet değildir. (Kasımi, Kavaid: 111; Ahmed Naim, Tecrid Tercümesi -Mukaddime- 1/135)
Mamafih Mevkuf Hadis’in hükmü konusunda görüş ayrılığı bulunduğu da unutulmamalıdır. Hanefilerden Razi, Serahsi ve muteahhirun, birer görüşlerinde de İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel’e göre mevkuf hadis hüccettir. Bazı hanefiler ve İmam Şafii’ye göre huccet değildir. Çünkü sahabinin kendi ictihadı sonucu ya da Peygamber’den değil de başka birinden duymuş olma ihtimali vardır. (Itr, menhec: 328)
Âlimler arasında oldukça fazla tartışmalara vesile olan hatta bazılarınca re'ye tercih edilen zayıf hadislerle amel edilmesi konusunda üç temel görüş ileri sürülmüştür:
1. Zayıf hadisle hiçbir konuda asla amel edilmez,
(Yahya b. Main'den nakledilen bu görüşü, Buhari ve Muslim'in yanısıra İbn Hazm ve Ebû Bekr İbnu'l-Arabi benimsemiştir.)
2. Zayıf hadisle her konuda amel edilebilir,
(Ahmed b. Hanbel ve Ebu Davud "zayıf hadis re'y, yani kıyastan daha iyidir" diyerek bu görüşü tercih etmişlerdir.)
3. Amellerin faziletleri ile ilgili konularda belli şartlara bağlı olarak amel edilir.
İbn Hacer el-Askalâni bu şartları şöyle sıralar ;
a. Hadis aşırı derecede bir zafiyet (zayıf) taşımamalıdır. Buna göre mevzu, metruk ve munker hadislerle kesinlikle amel edilemez.
b. Kitab veya sünnete dayalı olarak amel edilen sabit bir asla dayanmalıdır.
c. Kendinden daha kuvvetli bir delile muhalif olmadığı gibi, haber hakkındaki zayıflık kulak ardı edilip unutulmamalıdır.
Dün olduğu gibi bugün de taraftarları mevcut olan bu görüşlerden, birinci ve ikincisi biraz abartılı, amellerin faziletleri ile ilgili konularda şartlı kabulü savunanlar daha isabetli görünmekle beraber hadis teriminin tarih içinde geçirdiği evrelerden Tirmizi öncesi zayıf hadis ile Tirmizi sonrası terminolojik gelişmeyi dikkate almaları gerekmektedir.
Zira Tirmizi öncesi dönemde zayıf hadisin kapsamında değerlendirilen merviyyatın bir kısmı Tirmizi sonrası dönemde Hasen hadis ismiyle ayrı bir kategorik değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Aksi takdirde kaynaklardaki bilgileri kusursuz değerlendirmek imkansız hale gelir ve ciddi bir takım hatalara düşmek kaçınılmaz olur.
(Zehebi, el-Mukıza, 33-54; Ahmed Muhammed Şakir, el-Baisu'l-hasis, 44-102; Ahmed Naim, Mukaddime, 270-272; 282-349; Subhi es-Salih, Hadis İlimleri, (trc Prof. Dr. M. Yaş'ar Kandemir), 137-180; 225-236; Prof. Dr. İsmail L. Hakan, Hadis Usulû, 131-147; Ana hatlarıyla Hadis, 195-201; Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, 467-470).
Yatsının İlk Dört Rekat Sunneti
Enseye Meshin Bidatliği