Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İmanin Lezzeti Ve Küfrün Kalplere Yerleşmesi

H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
İMANIN LEZZETİ ve KÜFRÜN KALPLERE YERLEŞMESİ


Zevk, vecd ve benzeri şeyler, kulun sevmesi ve nefsinin meyletmesi nispetindedir. Bir sevenin sevgisi, kendi gücü oranındadır ve elbette ki bu güç oranında zevk ve vecd duyabilir. Demek ki, şu aşağıdaki Hadis-i şerifte buyrulduğu gibi, iman ehlinin,iman eden bir kimsenin de imanından dolayı duyacağı zevk ve vecd vardır.
"Üç şey vardır ki, bunlardan herhangi biri bir kimsede bulunursa zevk ve neşe duyar. O bulunanlardan birisi, Allah ve Resulünün her şeyden daha sevgili olması; ikincisi, bir kimseyi Allah için, Allah razı olsun diye sevmesi; üçüncüsü, Yüce Allah bir kimseyi küfürden çekip kurtardıktan sonra, küfürden kurtulanın bir deha küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi telakki etmesi ve iğrenç bulması." (Buhari ve Müslim)
Diğer bir hadis-i şerifte de 'konuyla ilgili olarak söyle buyrulmuştur; "Tek Rab olarak Allah'ı, yaşanılacak tek din olarak İslâm'ı, kitaplı elçi olarak da Muhammedi seçip benimseyen bir kimse imanın lezzetini de almaştır."
Hakkı ve hakikati reddedenler, dinde olmayanı onda varmış gibi gösterenler ve şehvetlerine mağlûp olup kötülükler işleyenlere gelince, bunlar da yaptıkları işleri sevdikleri oranda zevk ve heyecan duyarlar.
Süfyan bin Üyeyne'ye sorulmuş: "İnsanlardan kendi şehvet ve isteklerine tâbi olanlar, nasıl oluyor da uydukları şeylere şiddetle bağlı oluyorlar?" Cevap vermiş: "Yüce Allah'ın "Hakikatimizi reddetmeleri sebebiyle kalplerine altın buzağı sevgisi dolmuştu" âyetini ve daha başka bir çok âyetleri unuttunuz mu?" Demek ki küfürleri sebebiyle, kalpleri kendilerini esir eden şeylere meyletmiş ve köleleştiren birçok sahte sevgiyle kalpleri dolmuş. Yüce Allah'ın bir çok âyeti kerimede buyurduğu gibi; Allah'tan başka şeylere itaat edenler, itaat ettiklerini çok severler. Yüce Allah mealen buyuruyor: "İnsanlardan kimi de, Allah'tan gayrisine itaat ederler, O'na hükümde ve emirde ortak koşarlar ve bu ortak koştuklarını âdeta Allah'ı severmiş gibi severler, muhabbet beslerler. Ama iman edenlerin Allah'a olan sevgileri bunlarınkinden çok kuvvetli, köklü ve devamlıdır." (Bakara: 165)
Bir başka Kur'an âyeti: "Sana itaat etmek istemezlerse bil ki: Onlar kendi şehvet duygularının arkasından gitmektedirler. Halbuki Allah'tan dosdoğru bir delil olmaksızın dinde sadece kendi şahsi isteklerinin arkasında koşanlar her türlü sapıklardan daha sapıktır. Hiç şüphe yok nefsinin arkasında koşan, başka bir ölçü ve delil bilmeyen zalimlere Allah asla rıza göstermez." (Kasas: 50)
Bir başka âyet; "Onlar kuruntudan ve nefislerinin arzu ettiği şehvetlerden başkasına tâbi olmuyorlar." (Necm: 23)
Nefislerinin arzularına uydukları için, kendilerine her şeyden fazla değer verdikleri için, insanlar Allah'tan başkasına meylediyor, O'ndan başkasını sevebiliyor. Meselâ; şiir, ahenkli güzel ses ve iç gıcıklayan müzik parçaları dinliyorlar ki, bütün bunlar şehveti galeyana getiren, arzuları tahrik eden şeylerdendir. İman ehli böyle şeylerden zevk alıp vecde dalmaz. Fakat bugün, bu muhabbete müptelâ olmuştur hemen hemen herkes. Allah'ı seven de, putları seven de, hacı seven de, vatanı seven de, kardeşleri seven de, yabancıları seven de, erkekleri seven de, kadınları seven de" aynı durumdadırlar. Bütün herkes, Kur'an'ı Kerimi hiç hesaba almadan, ilk Müslümanların itibar ettiği ve itibarda ittifak ettiği şeylerin hiç birisine bağlanmadan, sadece kendi şehvetlerinin arkasında koşuyorlar, nefislerinin arzuladığı her şeyi ister meşru isterse de gayri meşru elde etmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Hükmün sadece Allah'a ait olduğuna, ibadetle itaatin sadece Allah'a yapılacağına itikat etmeyen bir kimse asla inanmış biri olarak kabul edilemez. Allah'ın, Resulü Muhammed aracılığı ile göndermiş olduğu kitap olan Kur'an'ı Keriminin hükümlerine uymayan kimse, Allah'ın dini olan İslam'a girmiş sayılmaz asla.Yüce Allah buyuruyor:
"Sonra ey Resulüm! Seni dinden bir şeriat ile görevli kıldık. Onun için o şeriata uy da ilmi olmayanların arzu ve heveslerine tâbi olma. Çünkü onlar sana Allah'tan gelecek hiç bir şeyi engelleyemezler. Muhakkak ki zalimler birbirlerinin dostlarıdırlar. Fakat Allah, sadece kendisine itaat edenin dostudur." (Casiye: 18 - 19) Gene buyuruyor:
"Yoksa o kâfirlerin bir takım ortakları var da, onun için mi Allah'ın izin vermediğini meşru hale getirdiler?" (Eş-Şûra: 21)
Bunlar bazı kere, Allah'ın şeriatına üstün saydıkları bid'adlara uyarlar, bazen de Allah'ın yukarıdaki âyetlerde belirttiği gibi, kâfirlerin kevnî âlem için getirdikleri delillere benzer delil getirerek kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar. Yani varlıklar aleminden kader ölçüleri çıkarır ve yaptıklarını haklı gösterirler. Bir kısım bid'at ehli vardır ki bunlar bid'atçıların en ileri güruhudur ve bidatteki dereceleri çok yüksektir. Bunlar dindeki meşhur farzları veya açık haramları, nefislerinin şehvetlerine uyarak yapmayanlar, yahut yapanlar ve bu şirretliği Allah'ın kader hükmüne bağlayanlardır. Bunlar Allah'ın en meşhur emirlerini ve yasaklarını yerine getirmemekle kalmazlar, insanlara da kötü örnek olarak onların da yapmamalarına sebebiyet verirler. Bu bidat ehli; tabî olunması birer ibadet olan sebepleri terk etmekle Müslümanları sapıtırlar. Bunlar zanneder ki, kadere şahit olan kişi arif olur, arif olan kişi de sebepleri terk eder. Bir örnek verelim: Tevekkül, dua ve benzeri ibadetleri avam insanların, basit fertlerin işleri sayıp, havasa, üstün yaratılmış insana ait olmadığını söylerler. Onlara göre, sözde kaderi gören arif, yazılı defterini okuyan üstün insan duaya ve tevekküle ihtiyaç duymaz. Çünkü üstün insan, arif kişi bilir ki, evvelden çizilmiş mukadderat mutlaka gelir çatar insana. İşte böyle bir telâkki sapıklıkların en ileri olanıdır. Şüphe yoktur ki, Yüce Allah her şeyi sebepleri ile birlikte yaratmıştır. Nasıl ki, saadet veya mutsuzluğu da sebepleri ile birlikte takdir etmişse. Resûllerin öncüsü bir sözlerinde şöyle buyurmaktadır:
"Hiç şüphe yok Yüce Allah cenneti için bir takım insanlar yaratmıştır. Cenneti de bu insanlar için yaratmıştır. Halbuki ise bu insanlar daha babalarının sulbünde idiler. Bu kimseler cennete lâyık olacak işleri yaparlar. Cehennem içinde bir kısım insanlar yarattı. Cehennemi de bu insanlar için halketti. Halbuki bunlar da babalarının sulbünde idiler. Bu kimseler cehenneme girecek olanların işlerini yaparlar." (Ahmed, Müslim ve Ebu Davud)
Yukarıdaki ifadelerden anlaşılacağı üzere, cennete veya cehenneme girişe kendi yaptıklarımız, yahut da yapmadıklarımız sebep olmaktadır. Allah'ın Resulü arkadaşlarına, Yüce Allah'ın kaderleri yazdığını söyleyince Sahabeler kendisine sordular: "Böyle olduğuna göre, kadere rıza gösterip ameli, hareketi terk mi edeceğiz?" Yüce Resul: "Hayır! Çalışınız, hareket ediniz, iş yapınız, Her şey yaratıldığı şey için tesirli olur. Bir kimse saadet ehli ise, ona saadet ehlinin işlerini yapmak istidadı verilir. Bir kişi de cehennem ehli olmak isterse, ona kötülük yapma gücü verilir." (Buhari ve Müslim)
Böylece belli oluyor ki, Cenabı Hak'ın takdir ettiği sebeplere müracaat etmek birer ibadettir.Yüce Allah tevekkül ile ibadet kavramını bir arada zikretmiştir âyeti kerimesinde: "Allah'a tevekkülle itaat ve ibadet et!" (Hud: 123)
"De ki: "O Rahman benim Rabbimdir ve O'ndan başka ibadet edilecek ilâh da yoktur. Ben ancak O'na tevekkül ettim ve tevbem yalnız O'nadır." (R'ad: 30)
Bid'at ehlinden bazıları da, amellerin, ibadetlerin vacibini değil, müstehaplarını terk ederler. Böylece elbette ki, faziletleri, üstünlükleri terk ettikleri müstehapları oranında eksilir. Bu gibi işlerle meşgul olmak çoğu zaman kişiyi meşhur eder ve mağrurluğa sokar. Meselâ, böyle kişilerin keşif ehli olduğu ve dualarının hemen kabul edildiği gibi iddialar ileri sürülür. Bu gibi işlerle meşgul olanlar yapmakla mükellef oldukları ibadetten ve sair dinî vazifelerden uzaklaşırlar. Çünkü içine düştükleri gurur bunlara mani olur. Onlarda var olduğu kabul edilen ileriyi görme, olacakları evvelden bilme gibi harikulade hallerle oyalanırlar ve üzerlerine düşeni yapamazlar. Kul, ancak Allah'ın Resulünün getirdiği şeriata sımsıkı sarılarak kendini böyle boş hayallerden kurtarabilir.
 
Üst Ana Sayfa Alt