Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İmtihanlara Karşı Sabır ve Şükür

Merusa Çevrimdışı

Merusa

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
İmtihân, kulun en sevmediği, en hoşlanmadığı, en korktuğu, en istemediği yerden gelir kula. Ki bununla Rabbi onun îmânını izhâr etsin, takvâsını ve sadâkatini bilsin, sabrını ve teslîmiyetini görsün.

Dünyâda sınanmak için varız. Şayet kul bu hayâtı hep arzu ettiği şekilde ilerletebilseydi, yahut imtihânları ona hep kolay yönden isâbet etseydi ve ne sıkıntı ne zorluk ne hüzün çekseydi, o zaman onun Allah’a îmânı, sıdkı ve teslîmiyetinin gücü lâyıkıyla açığa çıkmazdı. Zira hakîkî yakîn, takvâ, korku, muhabbet ve kalbin huşûsu, musîbetle karşılaşıldığında ortaya çıkar.

Allah subhânehu ve teâlâ şöyle buyurmuştur: «Ve and olsun sizi imtihân edeceğiz, tâ ki sizden cihâd edenleri ve sabredenleri bilelim; ve (yaptıklarınızla) îmânınızı imtihân edelim.» Muhammed: 31

Fudayl b. Iyâd rahimehullah bu âyeti okuduğunda ağlar, onu tekrâr tekrâr okur, “tâ ki (yaptıklarınızla) îmânınızı imtihân edelim (sizi sınayarak îmânınızı ortaya çıkaralım)” kısmını sürekli tekrâr eder ve sonra şöyle derdi: “Eğer Sen bizim yaptığımız şeylerle îmânımızı sınayıp imtihân edersen, bizim kusurlarımızı ortaya çıkarmış, örtümüzü kaldırmış olursun. Eğer Sen bizim yaptığımız şeylerle bizi sınayıp imtihân edersen, bizi helâk eder, bize azâb edersin..” Sonra ağlardı.

İşte bu yüzden kula düşen, hoşuna gitmeyen bir şeyle karşılaştığında Rabbinin onu sınadığını bilmesidir. O bilmelidir ki, Allah onun îmânını ve Rabb’ine bağlılığını denemektedir. O Allah’ın kendisini neden sınadığını bildiğinde, musîbetine değil, bu musîbeti kazanamayacak olmasına dertlenir. Fudayl rahimehullah’ın bilip onu ağlatan hikmet de işte bunda saklı. Allah sevdiği kulunu azâb olsun diye sınamaz. Bilakis ya günahlarına keffâret olsun da ona olan mağfiretini tamama erdirsin diye ya da onu katında yüceltsin ve ona olan lütfunu artırsın diye onu sınar.

Allah’ın kendisini ne için sınadığını bilen kula, musîbeti, ağırlığına rağmen hafif gelir. Dertlenip tasalanmayı bırak ve Allah’ın senin için dilediği şeye -sana zor da gelse- ‘rızâ ve şükürle’, sabret. O zaman kurtuluşu bulursun «And olsun eğer şükrederseniz, size olan nimetimi arttırırım»..
 
S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH razı olsun kardeşim güzel yazı.
Peki sabır ve şükür konusunda şunu anlamıyorum:
Örneğin; grip olmuş birisinin yakınında durdum ve hastalık bana da geçti (çünkü az tedbir almıştım) ,
Sebeplere etki ettiğim işlerde sabretmem zor oluyor çünkü hatalı benim.
Yoksa her ne olursa olsun o hastalık bana gelecek miydi ?

Ya da örneğin ticaret ile uğraşıyorum. Yeterince pazar araştırması yapmadığım için kazancım az ya da riskli bir ürün girişiminde bulunduğumdan ürünler toplatıldı.
Burada kendi hatamı görerek sabrım zorlaşıyor. ALLAH Tealanın beni sınadığını değil kendi elimde kendimi bu hâle getirdiğimi düşünüyorum.

Kendi işlediğim kusurlarda sabretmek zorlaşıyor. Diğerinde kader olarak görüp ALLAH Tealadan olduğu için ALLAH'ın yardımıyla sabredebiliyorum.
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
ALLAH razı olsun kardeşim güzel yazı.
Peki sabır ve şükür konusunda şunu anlamıyorum:
Örneğin; grip olmuş birisinin yakınında durdum ve hastalık bana da geçti (çünkü az tedbir almıştım) ,
Sebeplere etki ettiğim işlerde sabretmem zor oluyor çünkü hatalı benim.
Yoksa her ne olursa olsun o hastalık bana gelecek miydi ?

Ya da örneğin ticaret ile uğraşıyorum. Yeterince pazar araştırması yapmadığım için kazancım az ya da riskli bir ürün girişiminde bulunduğumdan ürünler toplatıldı.
Burada kendi hatamı görerek sabrım zorlaşıyor. ALLAH Tealanın beni sınadığını değil kendi elimde kendimi bu hâle getirdiğimi düşünüyorum.

Kendi işlediğim kusurlarda sabretmek zorlaşıyor. Diğerinde kader olarak görüp ALLAH Tealadan olduğu için ALLAH'ın yardımıyla sabredebiliyorum.
Kendi hatalarımızın sonucunu bize yaşatan kim?

"O'nun izni olmadan bir yaprak dahi düşmez."

Haliyle kendi hatalarınızın sonuçlarını yaşamanız da Allah'ın iradesi dahilinde. Rabbimiz bu dünyayı "sebep-sonuç" ilkesiyle işleyecek şekilde yaratmış ve bizler, bu dünyada Allah tarafından sadece sınanmıyor, ayrıca O'nun tarafından eğitiliyoruz. Küçükken "Sobaya yaklaşma, yakar."; biraz daha büyüğünce "Yalan söyleme, kimse sana güvenmez."; biraz daha büyüğünce "Yatırımlarını daha akıllıca yap, riskten uzak dur." şeklinde, her geçen zaman bir önceki versiyonumuzun daha iyisi oluyoruz ve hayatın sonuna doğru "sadece bilgiyle değil, tecrübelerimizle" en ideal çizgiyi yakalıyoruz. Dünya işleri de böyle, ahiret işleri de böyle.

Kısaca, hatalarınıza kızmak yerine, Allah tarafından size eğitim olanağı sunulduğunu görün. Alacağınız dersi alın ve sonrasında önünüze bakın. Bu, kendi hatalarınızı da olduğu gibi kabullenmenizi, haliyle sabretmenizi kolaylaştıracaktır inşaAllah.
 
S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kendi hatalarımızın sonucunu bize yaşatan kim?

"O'nun izni olmadan bir yaprak dahi düşmez."

Haliyle kendi hatalarınızın sonuçlarını yaşamanız da Allah'ın iradesi dahilinde. Rabbimiz bu dünyayı "sebep-sonuç" ilkesiyle işleyecek şekilde yaratmış ve bizler, bu dünyada Allah tarafından sadece sınanmıyor, ayrıca O'nun tarafından eğitiliyoruz. Küçükken "Sobaya yaklaşma, yakar."; biraz daha büyüğünce "Yalan söyleme, kimse sana güvenmez."; biraz daha büyüğünce "Yatırımlarını daha akıllıca yap, riskten uzak dur." şeklinde, her geçen zaman bir önceki versiyonumuzun daha iyisi oluyoruz ve hayatın sonuna doğru "sadece bilgiyle değil, tecrübelerimizle" en ideal çizgiyi yakalıyoruz. Dünya işleri de böyle, ahiret işleri de böyle.

Kısaca, hatalarınıza kızmak yerine, Allah tarafından size eğitim olanağı sunulduğunu görün. Alacağınız dersi alın ve sonrasında önünüze bakın. Bu, kendi hatalarınızı da olduğu gibi kabullenmenizi, haliyle sabretmenizi kolaylaştıracaktır inşaAllah.
Abla bu kader-kaza konusunda anlamadığım noktalar var. Hazır yeri gelmişken sorayım, bu soruların cevabını daha önce de bulmaya çalıştım ama hâlâ kalbi mutmain eden cevabı bulamadım:

Kader/kaza ile ilgili bir kitap okudum. Dengeden bahsediyor. Bir şey hem sebeplere bağlı hem de kader olabiliyor anladığım kadarıyla. Genelde kader ama özelde sebepler etki etmiş olabiliyor.
-Başka bir yerde-Uhud savaşını örnek olarak gösteriyor. İnsanın başına gelen her şeyde sebep etki etmiş olabilecekken (hastalık dahil -yanlış beslenmelerden dolayı-) Diğer yandan ALLAH'ın müminler ancak Bana GÜVENSİNLER, tevekkül etsinler gibi ayetlerini nasıl anlayacağız?

Ben sürekli bir şeyi hatalı yapmış olabilecekken (sebepler) üzerine nasıl Rabbime tevekkül edeceğim..Bu olmayacağına göre ilim bilmeden tevekkül etmek pek mümkün değil sonucunu çıkarabilir miyiz ?
Çünkü ilim biliyor olsak Rabbimizin (firavun ile güzel üslup ile konuş gibi) kainata koyduğu sebepler dairesinde en iyi şekilde hareket edip sonucunu Rabbimizden beklerdik.
Ama ilim bilmeden bu sonucu beklemek ve sonucundan da hikmeti anlamak pek mümkün gözükmüyor doğru mu ?

---

Benim anlamadığım kısım özellikle sebeplerin kuvveti, sebeplerden dolayı tevekkül edememe ve güvenememe hâli ? Mesela hastayım dedin ve kader olduğunu düşündün. Oysa bir gün öncesinde soğukta gezindin ve bu hastalıkta iraden var. Bu kapsamlı kadere dahil oluyor. Yani her şeyin kader olması meselesi.

Örneğin bir kişiye tebliğe gittik. Ama sert ve katı konuştuk. Orada yine ALLAH Tealanın gösterdiği kanuna ters davrandık. Çıkan sonuca nasıl güvenip teslim olacağız. Bizim hatamız var.

*Bir kafir ile denk geldik. Ona karşı korkmadığımızı söyleyeceğiz ama (örneğin bir put hakkında olsun ve bu da laik yasalara bağlı olsun)
-Burada ilmi siyaseti bilmeden, ALLAH Tealanın yasasını bilmeden nasıl ona karşı çıkacağım ?
-Burada yanlış yaptığım bir hareketten dolayı problem yaşarsam buna nasıl kader diyeceğim.
-İlimsizlik yüzünden yanlış davranmak ve bunun sonucu etkilemesi gibi bir mesele varken (Uhud savaşında olduğu gibi) ben nasıl güvenle ve teslimiyetle hareket edeceğim ? Sonuçta benim attığım adımlar ALLAH'ın izniyle sonuçları etkiliyor ve o noktada kendimdeki ilimsizliğe bakarak güven duyamıyorum.

Kaderin cebri olduğunu düşününce biraz daha rahat. Çünkü her şey O'nun kaderine bağlı diyerek daha rahat güveniyoruz ama biz de sebeplere etki ederken ALLAH Tealaya nasıl teslim olacağız .
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Abla bu kader-kaza konusunda anlamadığım noktalar var. Hazır yeri gelmişken sorayım, bu soruların cevabını daha önce de bulmaya çalıştım ama hâlâ kalbi mutmain eden cevabı bulamadım:

Kader/kaza ile ilgili bir kitap okudum. Dengeden bahsediyor. Bir şey hem sebeplere bağlı hem de kader olabiliyor anladığım kadarıyla. Genelde kader ama özelde sebepler etki etmiş olabiliyor.
-Başka bir yerde-Uhud savaşını örnek olarak gösteriyor. İnsanın başına gelen her şeyde sebep etki etmiş olabilecekken (hastalık dahil -yanlış beslenmelerden dolayı-) Diğer yandan ALLAH'ın müminler ancak Bana GÜVENSİNLER, tevekkül etsinler gibi ayetlerini nasıl anlayacağız?

Ben sürekli bir şeyi hatalı yapmış olabilecekken (sebepler) üzerine nasıl Rabbime tevekkül edeceğim..Bu olmayacağına göre ilim bilmeden tevekkül etmek pek mümkün değil sonucunu çıkarabilir miyiz ?
Çünkü ilim biliyor olsak Rabbimizin (firavun ile güzel üslup ile konuş gibi) kainata koyduğu sebepler dairesinde en iyi şekilde hareket edip sonucunu Rabbimizden beklerdik.
Ama ilim bilmeden bu sonucu beklemek ve sonucundan da hikmeti anlamak pek mümkün gözükmüyor doğru mu ?

---

Benim anlamadığım kısım özellikle sebeplerin kuvveti, sebeplerden dolayı tevekkül edememe ve güvenememe hâli ? Mesela hastayım dedin ve kader olduğunu düşündün. Oysa bir gün öncesinde soğukta gezindin ve bu hastalıkta iraden var. Bu kapsamlı kadere dahil oluyor. Yani her şeyin kader olması meselesi.

Örneğin bir kişiye tebliğe gittik. Ama sert ve katı konuştuk. Orada yine ALLAH Tealanın gösterdiği kanuna ters davrandık. Çıkan sonuca nasıl güvenip teslim olacağız. Bizim hatamız var.

*Bir kafir ile denk geldik. Ona karşı korkmadığımızı söyleyeceğiz ama (örneğin bir put hakkında olsun ve bu da laik yasalara bağlı olsun)
-Burada ilmi siyaseti bilmeden, ALLAH Tealanın yasasını bilmeden nasıl ona karşı çıkacağım ?
-Burada yanlış yaptığım bir hareketten dolayı problem yaşarsam buna nasıl kader diyeceğim.
-İlimsizlik yüzünden yanlış davranmak ve bunun sonucu etkilemesi gibi bir mesele varken (Uhud savaşında olduğu gibi) ben nasıl güvenle ve teslimiyetle hareket edeceğim ? Sonuçta benim attığım adımlar ALLAH'ın izniyle sonuçları etkiliyor ve o noktada kendimdeki ilimsizliğe bakarak güven duyamıyorum.

Kaderin cebri olduğunu düşününce biraz daha rahat. Çünkü her şey O'nun kaderine bağlı diyerek daha rahat güveniyoruz ama biz de sebeplere etki ederken ALLAH Tealaya nasıl teslim olacağız .
Kadere bakış açısını netleştirmek bu sorunu çözer inşaAllah. Ve bunun için:

Allah'ın bir şeyin olmasına izin vermesi ile,

Allah'ın bir şeyin olmasına hükmetmesi arasındaki farkı bilmek gerek.

Bazı şeyler vardır ki, Allah bunların "bizlerin cüz'i irademizle olmasını", yani bizlerin seçmesini ister. Misal birisine kötü davranmak bizim seçimimizdir. Allah burada bizi seçime zorlamaz, ancak seçimimizi yapmamıza izin verir. Bununla birlikte, kader burada şu şekilde işler:

Biz bu kötülüğü yapmayı irademizle seçtiğimiz halde,

Kötülük yaptığımız kişi bunu istememiştir; ancak bunu yaşamasını, ya bir günahının karşılığı veya derecelerinin artması sebebiyle, Allah istemiştir ve o kişiyi karşımıza denk getiren Allah'tır.

Allah kimilerinin iradesi ile, kimilerinin iradesi dışında olan şeyleri "birbirimizle sınanabilelim" diye eşleştirir.

Katil sorumludur, bu cüz'i irade;
Maktul ise doğrudan kaderini yaşar; bu külli irade.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

"O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır."

(Mülk, 2)

"...Ve biz, bazılarınızı bazılarınız için bir imtihan kıldık. Bakalım, sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi görendir."

(Furkan, 25:20)

Kısaca: Allah bazılarının iradesiyle yaptığı seçimleri, diğerlerinin kaderiyle birleştirerek imtihan ortamı oluşturur. Zamandan bağımsız, zamanın ötesinde olarak, olmuş ve olacak her şeyi bilen Rabbimiz için bu çok kolaydır.

Ve, son olarak:

Kaderin yazılışı, Allah için çoktan olmuş bitmiş bir şeydir; tekraren Rabbimiz zamanın ötesinde ve her şeyi bizim için olmadan öncesinde biliyor.

Bizim için ise: biz sadece olduğu anda, yani kaza anında görebiliyoruz. Algımız bunun ötesinde değil, gaybı da bilemeyiz, ardındaki sebepleri de net bilemeyiz. Ancak "her hayrın altında şer, her şerrin altında hayır olabileceği" ve genel olarak kendi seçimlerimizin bize ait olduğunu ve hayatın genel olarak bir ders alma yeri olduğunu bilirsek; Allah'ın iradesine dahil olan kısımları O'nun iradesine bırakmak, tam olarak kaderin gelişimine razı olmak çok kolay olur inşaAllah.

İşin özeti:

Kendimize düşen sorumluluğu yapıyoruz ve kalan kısımların işleyişini kaderin akışına bırakıyoruz. Buna özetle tevekkül deniliyor, "sana düşeni yap ve gerisini Allah'a bırak."
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Bu arada, ilim konusunda "birbirimizle sınanma durumu" hakkında hatırlatma:


...

Ve bu derecede samimiyetle çabaladıktan sonra, hâlâ hata yapıyor olma endişesini de içinizde duymayın. Siz size düşeni yapıp, kalanını Allah'a bıraktıktan sonra, yine de hataen bir görüşte devam ediyor olsanız da "bu hatada ne ihmal, ne kolaya kaçma, ne bilinçli yanlılık/taraf olma" olmadığı sürece, Allah katında size vebal yoktur. Nitekim araştırmış, ölçmüş tartmış, kalbiniz ve mantığınızla size Allah için en doğru görünen yola uymuşsunuz.

İnsanın sorumluluğu bunun ötesinde değildir, yanlış bile olsa Allah bunun böyle olmasını o an istediği içindir. Bu şekilde kimimiz dönem dönem yanlış akımlarda ilerleriz ve kimilerinin bize tebliğ imkânı doğar. Sonra biz ilerleriz ve biz başkalarına tebliğ eder oluruz. Hiçbir zaman aynı anda herkes aynı doğru bilgiye sahip değildir ve dünya sınavı bu şekilde "birbirimizle sınanmaya" zemin hazırlar.

Son olarak toparlamam gerekirse: "Samimiyetle araştırdığı halde ulaşamadığı ilimden kimse mesul değildir", ilmin birine ulaştırılması doğrudan Allah'ın takdiridir. Bu yolda Rabbimizin bilenlerden istediği, bilmeyene ulaştırmasıdır. Ve bilmeyenin sorumluluğu da, bilmediği bir şeyi duyduğunda araştırmasıdır. Tam olarak yukarıda dediğim şekilde, bütüncül olarak ve taraflılık yapmadan.

Bu şekilde olursa, kim hangi ilim derecesinde Allah'a dönecek olursa olsun, ahirette Allah'ın merhameti ile karşılaşır elhamdülillah. Nitekim kişi gücünün yettiğinden sorumludur, ötesinden değil.

Allah'ın ilmi bize ulaştırması, O'nun iradesine;

İlmi talep etmemiz bizim cüz'i irademize bağlıdır.

Biz talep etmediğimiz halde ilmin bize gelmesi O'nun iradesine;

Bize gelen ilmi değerlendirmemiz, bizim irademize bağlıdır.

Ve ilim her koşulda bize dışarıdan ulaşır: bir insan, veya onun bir eseri, kitap, video vs. Karşımıza çıkan ilimler Allah'ın iradesi iledir. Bunu bizzat talep etmek veya karşımıza çıkınca kabul edip etmemek ise bizim irademiz.
 
S Çevrimdışı

Sidretul Munteha

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kadere bakış açısını netleştirmek bu sorunu çözer inşaAllah. Ve bunun için:

Allah'ın bir şeyin olmasına izin vermesi ile,

Allah'ın bir şeyin olmasına hükmetmesi arasındaki farkı bilmek gerek.

Bazı şeyler vardır ki, Allah bunların "bizlerin cüz'i irademizle olmasını", yani bizlerin seçmesini ister. Misal birisine kötü davranmak bizim seçimimizdir. Allah burada bizi seçime zorlamaz, ancak seçimimizi yapmamıza izin verir. Bununla birlikte, kader burada şu şekilde işler:

Biz bu kötülüğü yapmayı irademizle seçtiğimiz halde,

Kötülük yaptığımız kişi bunu istememiştir; ancak bunu yaşamasını, ya bir günahının karşılığı veya derecelerinin artması sebebiyle, Allah istemiştir ve o kişiyi karşımıza denk getiren Allah'tır.

Allah kimilerinin iradesi ile, kimilerinin iradesi dışında olan şeyleri "birbirimizle sınanabilelim" diye eşleştirir.

Katil sorumludur, bu cüz'i irade;
Maktul ise doğrudan kaderini yaşar; bu külli irade.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

"O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır."

(Mülk, 2)

"...Ve biz, bazılarınızı bazılarınız için bir imtihan kıldık. Bakalım, sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi görendir."

(Furkan, 25:20)

Kısaca: Allah bazılarının iradesiyle yaptığı seçimleri, diğerlerinin kaderiyle birleştirerek imtihan ortamı oluşturur. Zamandan bağımsız, zamanın ötesinde olarak, olmuş ve olacak her şeyi bilen Rabbimiz için bu çok kolaydır.

Ve, son olarak:

Kaderin yazılışı, Allah için çoktan olmuş bitmiş bir şeydir; tekraren Rabbimiz zamanın ötesinde ve her şeyi bizim için olmadan öncesinde biliyor.

Bizim için ise: biz sadece olduğu anda, yani kaza anında görebiliyoruz. Algımız bunun ötesinde değil, gaybı da bilemeyiz, ardındaki sebepleri de net bilemeyiz. Ancak "her hayrın altında şer, her şerrin altında hayır olabileceği" ve genel olarak kendi seçimlerimizin bize ait olduğunu ve hayatın genel olarak bir ders alma yeri olduğunu bilirsek; Allah'ın iradesine dahil olan kısımları O'nun iradesine bırakmak, tam olarak kaderin gelişimine razı olmak çok kolay olur inşaAllah.

İşin özeti:

Kendimize düşen sorumluluğu yapıyoruz ve kalan kısımların işleyişini kaderin akışına bırakıyoruz. Buna özetle tevekkül deniliyor, "sana düşeni yap ve gerisini Allah'a bırak."
Abla aslında ben bana düşen kısımda sorun yaşıyorum.
Örnek:
Hz. Musa ile Firavun kıssası anlatılır. Hz Musa'ya yumuşak üslup ile konuşması söylenir.
Bu Kur'an'dan bir ilim oldu artık.
"Eğer katı kalpli, kaba birisi olsaydın muhakkak etrafından dağılırlardı." (Ali İmran:159)

Mesela bu ilimleri bilmeden ben nasıl cesaret edip de birisine hakkı söyleyebileceğim ki ? Burada şu cevap geliyor akla: Elinden geleni yaptıktan sonra ... ama elimden geleni yapabilmek için tüm Kur'an ilmini biliyor olmam gerekirdi.
Belki sert-kaba davrandım etrafımdan dağıldılar. Buna kader gözü ile nasıl bakacağım ? Elbette Rabbim izniyle gerçekleşiyor ama bizim irademiz etkili ise orada teslim olmak zor.

Belki rızıktan daha iyi örnek veririm. Seneler önce düşünüyordum ki benim olay ne varsa bana gelecek (emek göstersem de göstermesem de)
ama artık sebeplere etki edebildiğimizi ve sanki rızkımızın artıp azalmasında etkili olabileceğimizi fark ettim (Allahualem)

Bunu cevaplama abla istersen çok karışık oldu.
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Abla aslında ben bana düşen kısımda sorun yaşıyorum.
Örnek:
Hz. Musa ile Firavun kıssası anlatılır. Hz Musa'ya yumuşak üslup ile konuşması söylenir.
Bu Kur'an'dan bir ilim oldu artık.
"Eğer katı kalpli, kaba birisi olsaydın muhakkak etrafından dağılırlardı." (Ali İmran:159)

Mesela bu ilimleri bilmeden ben nasıl cesaret edip de birisine hakkı söyleyebileceğim ki ? Burada şu cevap geliyor akla: Elinden geleni yaptıktan sonra ... ama elimden geleni yapabilmek için tüm Kur'an ilmini biliyor olmam gerekirdi.
Belki sert-kaba davrandım etrafımdan dağıldılar. Buna kader gözü ile nasıl bakacağım ? Elbette Rabbim izniyle gerçekleşiyor ama bizim irademiz etkili ise orada teslim olmak zor.

Belki rızıktan daha iyi örnek veririm. Seneler önce düşünüyordum ki benim olay ne varsa bana gelecek (emek göstersem de göstermesem de)
ama artık sebeplere etki edebildiğimizi ve sanki rızkımızın artıp azalmasında etkili olabileceğimizi fark ettim (Allahualem)

Bunu cevaplama abla istersen çok karışık oldu.
Bugün, mevcut bilgi halimiz nasılsa, bu ister doğru olsun, ister yanlış olsun: bu yanlış tebliğ karşı tarafın kaderidir. Hepimize zaman zaman birileri yanlış bilgi veriyor, kötü davranıyor vs. Bu bizleri genel olarak haktan çeviriyor mu?

Hakkı araştırmak istisnasız herkesin kendi görevidir, birileri bizi yanlış yönlendirdiyse, bu bizim hidayetten mahrum kalmamıza bahane değildir. Bu açıdan karşı tarafa istemeden yanlış şekilde bilgi verdiyseniz, onların hidayeti için endişelenmeyin. Veya endişelenecekseniz, şöyle endişelenin:

Bu kişiler eğer görüştüğünüz kişilerse, onlara yeni ulaştığınız bilgileri sunun.

Eğer bir daha karşılaşmayacağınız kişilerse, gıyablarında dua edin. Sizle değilse bile, bir başka vesile ile hakkı bulacak olan yine bulur.

Ve, kendinize dönecek olursak:

Bugünden sonrasında hiçbir şekilde emin olmadığınız şeyleri tebliğ etmeyin. Geçmiş için tevbe edin, istikamet için dua edin ve hepsi bu.

Yine hatalı olduğunuz konu çıkarsa, bir önceki dediğimin aynısını yapın. Yani ya kişilere tekrar yeni bilgiyi iletin veya gıyablarında dua edin.

Son not: Bu vesveseden bu şekilde kurtulamazsanız, "şöyle şöyle duydum, ben inanıyorum ama siz yine de kendiniz araştırın, öyle inanın." diyerek karşı tarafı sadece konudan haberdar edin. Böylelikle kişinin kararından doğrudan sorumlu hissetmezsiniz.
 
Üst Ana Sayfa Alt