İmtihân, kulun en sevmediği, en hoşlanmadığı, en korktuğu, en istemediği yerden gelir kula. Ki bununla Rabbi onun îmânını izhâr etsin, takvâsını ve sadâkatini bilsin, sabrını ve teslîmiyetini görsün.
Dünyâda sınanmak için varız. Şayet kul bu hayâtı hep arzu ettiği şekilde ilerletebilseydi, yahut imtihânları ona hep kolay yönden isâbet etseydi ve ne sıkıntı ne zorluk ne hüzün çekseydi, o zaman onun Allah’a îmânı, sıdkı ve teslîmiyetinin gücü lâyıkıyla açığa çıkmazdı. Zira hakîkî yakîn, takvâ, korku, muhabbet ve kalbin huşûsu, musîbetle karşılaşıldığında ortaya çıkar.
Allah subhânehu ve teâlâ şöyle buyurmuştur: «Ve and olsun sizi imtihân edeceğiz, tâ ki sizden cihâd edenleri ve sabredenleri bilelim; ve (yaptıklarınızla) îmânınızı imtihân edelim.» Muhammed: 31
Fudayl b. Iyâd rahimehullah bu âyeti okuduğunda ağlar, onu tekrâr tekrâr okur, “tâ ki (yaptıklarınızla) îmânınızı imtihân edelim (sizi sınayarak îmânınızı ortaya çıkaralım)” kısmını sürekli tekrâr eder ve sonra şöyle derdi: “Eğer Sen bizim yaptığımız şeylerle îmânımızı sınayıp imtihân edersen, bizim kusurlarımızı ortaya çıkarmış, örtümüzü kaldırmış olursun. Eğer Sen bizim yaptığımız şeylerle bizi sınayıp imtihân edersen, bizi helâk eder, bize azâb edersin..” Sonra ağlardı.
İşte bu yüzden kula düşen, hoşuna gitmeyen bir şeyle karşılaştığında Rabbinin onu sınadığını bilmesidir. O bilmelidir ki, Allah onun îmânını ve Rabb’ine bağlılığını denemektedir. O Allah’ın kendisini neden sınadığını bildiğinde, musîbetine değil, bu musîbeti kazanamayacak olmasına dertlenir. Fudayl rahimehullah’ın bilip onu ağlatan hikmet de işte bunda saklı. Allah sevdiği kulunu azâb olsun diye sınamaz. Bilakis ya günahlarına keffâret olsun da ona olan mağfiretini tamama erdirsin diye ya da onu katında yüceltsin ve ona olan lütfunu artırsın diye onu sınar.
Allah’ın kendisini ne için sınadığını bilen kula, musîbeti, ağırlığına rağmen hafif gelir. Dertlenip tasalanmayı bırak ve Allah’ın senin için dilediği şeye -sana zor da gelse- ‘rızâ ve şükürle’, sabret. O zaman kurtuluşu bulursun «And olsun eğer şükrederseniz, size olan nimetimi arttırırım»..
Dünyâda sınanmak için varız. Şayet kul bu hayâtı hep arzu ettiği şekilde ilerletebilseydi, yahut imtihânları ona hep kolay yönden isâbet etseydi ve ne sıkıntı ne zorluk ne hüzün çekseydi, o zaman onun Allah’a îmânı, sıdkı ve teslîmiyetinin gücü lâyıkıyla açığa çıkmazdı. Zira hakîkî yakîn, takvâ, korku, muhabbet ve kalbin huşûsu, musîbetle karşılaşıldığında ortaya çıkar.
Allah subhânehu ve teâlâ şöyle buyurmuştur: «Ve and olsun sizi imtihân edeceğiz, tâ ki sizden cihâd edenleri ve sabredenleri bilelim; ve (yaptıklarınızla) îmânınızı imtihân edelim.» Muhammed: 31
Fudayl b. Iyâd rahimehullah bu âyeti okuduğunda ağlar, onu tekrâr tekrâr okur, “tâ ki (yaptıklarınızla) îmânınızı imtihân edelim (sizi sınayarak îmânınızı ortaya çıkaralım)” kısmını sürekli tekrâr eder ve sonra şöyle derdi: “Eğer Sen bizim yaptığımız şeylerle îmânımızı sınayıp imtihân edersen, bizim kusurlarımızı ortaya çıkarmış, örtümüzü kaldırmış olursun. Eğer Sen bizim yaptığımız şeylerle bizi sınayıp imtihân edersen, bizi helâk eder, bize azâb edersin..” Sonra ağlardı.
İşte bu yüzden kula düşen, hoşuna gitmeyen bir şeyle karşılaştığında Rabbinin onu sınadığını bilmesidir. O bilmelidir ki, Allah onun îmânını ve Rabb’ine bağlılığını denemektedir. O Allah’ın kendisini neden sınadığını bildiğinde, musîbetine değil, bu musîbeti kazanamayacak olmasına dertlenir. Fudayl rahimehullah’ın bilip onu ağlatan hikmet de işte bunda saklı. Allah sevdiği kulunu azâb olsun diye sınamaz. Bilakis ya günahlarına keffâret olsun da ona olan mağfiretini tamama erdirsin diye ya da onu katında yüceltsin ve ona olan lütfunu artırsın diye onu sınar.
Allah’ın kendisini ne için sınadığını bilen kula, musîbeti, ağırlığına rağmen hafif gelir. Dertlenip tasalanmayı bırak ve Allah’ın senin için dilediği şeye -sana zor da gelse- ‘rızâ ve şükürle’, sabret. O zaman kurtuluşu bulursun «And olsun eğer şükrederseniz, size olan nimetimi arttırırım»..