Soru İnsanın Bir Derinliği Var mıdır, Yoksa Şeytanın Aldatması mıdır?

7 Çevrimdışı

7 Nokta

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum
Bir süredir aklıma geliyor.
İnsanın derinliği var mıdır ? İnsanın kendini tanıması diye bir şey, kim olduğunu merak etmesi gibi şeyler ?
Yoksa bunlar daha çok cinlerden gelen etkiler mi ? ;
Ne kadar kendini tanımaya çıkmış insan görsem ya tarikat ehli ya da paranormal işlerle uğraşan kişiler. Örneğin 'zübdei alemsin sen', 'sır sende gizli' ya da bilinçaltı terapileri, numeroloji gibi işlerle uğraşayan insanlar.
Yahut ne olduğunu bulamamış varoluş felsefesine-felsefe alanına yönelmiş kimseler.

Bu tarz derinlere inmek şeytanın işi mi ? Kur'an'ın insanda oluşturmaya çalıştığı böyle bir derinlik var mı ? İnsanın nefsinin derinlerine odaklanmak var mı ?
Mesela cihad eden insanları takip etmeye çalışıyorum ya da inşaAllah şehit olmuş kişilerin önceki videolarına bakıyorum. Sanki yeryüzünün en normal fıtratlı insanlarına benziyorlar. Tabiri caizse herhangi gibi birisi gibi. Üzerlerinde ekstra hiçbir farklılık göremiyorum.

Selefi kişilere bakınca çok yüzeysel, çok normal bir yaşam var. (Bu bana göre daha sağlıklı) Tarikat ehli kişilere bakınca çok daha derin, gizemli. (metafiziksel müdahaleler olduğunu düşünüyorum)
Sizlerin fikirleri neler ?
 
A Çevrimdışı

Azeribirmuvahhid

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum
Bir süredir aklıma geliyor.
İnsanın derinliği var mıdır ? İnsanın kendini tanıması diye bir şey, kim olduğunu merak etmesi gibi şeyler ?
Yoksa bunlar daha çok cinlerden gelen etkiler mi ? ;
Ne kadar kendini tanımaya çıkmış insan görsem ya tarikat ehli ya da paranormal işlerle uğraşan kişiler. Örneğin 'zübdei alemsin sen', 'sır sende gizli' ya da bilinçaltı terapileri, numeroloji gibi işlerle uğraşayan insanlar.
Yahut ne olduğunu bulamamış varoluş felsefesine-felsefe alanına yönelmiş kimseler.

Bu tarz derinlere inmek şeytanın işi mi ? Kur'an'ın insanda oluşturmaya çalıştığı böyle bir derinlik var mı ? İnsanın nefsinin derinlerine odaklanmak var mı ?
Mesela cihad eden insanları takip etmeye çalışıyorum ya da inşaAllah şehit olmuş kişilerin önceki videolarına bakıyorum. Sanki yeryüzünün en normal fıtratlı insanlarına benziyorlar. Tabiri caizse herhangi gibi birisi gibi. Üzerlerinde ekstra hiçbir farklılık göremiyorum.

Selefi kişilere bakınca çok yüzeysel, çok normal bir yaşam var. (Bu bana göre daha sağlıklı) Tarikat ehli kişilere bakınca çok daha derin, gizemli. (metafiziksel müdahaleler olduğunu düşünüyorum)
Sizlerin fikirleri neler ?
İnsanın kendisini tanıması, ıslah etmesi ve arındırması islamda sabit olan bir şeydir tabii ki. Tarikatçılarda olan şey, hinduizm, budizm, şamanizm, satanism gibi dinlerden alınmış kendini gizemli yapma ve hayatını değiştirme şeklidir. Bu yasak, bidat ve hatta küfr ve hatta şirk olan bir şeydir. İslamda felsefe yasak değildir ve islam tarihinde felsefeci alimler olmuştur. Günümüzde kendisini islama nispet edenlerin yaptığı felsefe, antik yunanlardan ve apateizm dediğimiz ateizmin zirvesinden alınmış bir sapıklıktır. Böyle ruhani varlıklarla kendini araştırma falan boş şeylerdir. İslamda şöyle bir şey vardır, oturursunuz yaptığınız yanlışları nasıl düzeltebileceğinizi düşünürsünüz. Bizim normal yaşamamızın sebebi de kibirden uzak durmamız olabilir. Bildiğiniz gibi kibir ve riya tehlikelidir. Günümüzdekilerin de yaptığı riyanın en zirvesidir. O yüzden biz daha normal ve fıtrat üzere yaşamaya çalışıyoruz Allahın izniyle.
 
Mustafa bin Yılmaz Çevrimdışı

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
"Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?"

(Zariyat 20-21)

IMG_20250317_151318.jpg
IMG_20250317_151338.jpg
 
7 Çevrimdışı

7 Nokta

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İnsanın kendisini tanıması, ıslah etmesi ve arındırması islamda sabit olan bir şeydir tabii ki. Tarikatçılarda olan şey, hinduizm, budizm, şamanizm, satanism gibi dinlerden alınmış kendini gizemli yapma ve hayatını değiştirme şeklidir. Bu yasak, bidat ve hatta küfr ve hatta şirk olan bir şeydir. İslamda felsefe yasak değildir ve islam tarihinde felsefeci alimler olmuştur. Günümüzde kendisini islama nispet edenlerin yaptığı felsefe, antik yunanlardan ve apateizm dediğimiz ateizmin zirvesinden alınmış bir sapıklıktır. Böyle ruhani varlıklarla kendini araştırma falan boş şeylerdir. İslamda şöyle bir şey vardır, oturursunuz yaptığınız yanlışları nasıl düzeltebileceğinizi düşünürsünüz. Bizim normal yaşamamızın sebebi de kibirden uzak durmamız olabilir. Bildiğiniz gibi kibir ve riya tehlikelidir. Günümüzdekilerin de yaptığı riyanın en zirvesidir. O yüzden biz daha normal ve fıtrat üzere yaşamaya çalışıyoruz Allahın izniyle.
Aslında evet nefsi arındırmak var ama bu da derinlere indirmiyor. doğru ve yanlışlar belli, aslında yüzeysel bir arınma var.
Soruyu şöyle detaylandırayım:
İnsanın en sevdiği renkten, doğduğu aileye kadar tefekkür etmesi, bunların bir hikmete binaen olduğunu düşünüp -bir giz keşfetmesi ve ALLAH Tealaya yaklaşması- gibi bir durum var mı ?

İnsana verilmiş ruh-nefs katman katman derinleşebiliyor. Derinlere indikçe şeytanın oyuncağı olmak olası. Yüzeysel birisi gibi yaşayıp gitmek ve bir sır varsa ahirete bırakmak en mantıklısı olabilir mi ? Soruyu tarikat geçmişi olanlar biraz daha anlayabilir.

Tarikatlarda 'ruhani' varlıklar ile bile (ölmüş şeyhler ! gibi) bir bağın vardır. Her şey bir işarettir. Hatta şeyhin (!) yapsa bir hikmettir. Hem sonra kendinde var olan güce ulaşmaya çalışırsın. bu güç ile de ALLAH Tealaya yakınlaşırsın gibi gibi. Selefi iken bu tarz derinlikler yok, yüzeysel yaşanıyor. Kur'an'a bile zahiri açıdan bakılıyor ve sınırlar aşılmıyor.
 
7 Çevrimdışı

7 Nokta

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
"Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?"

(Zariyat 20-21)

Ekli dosyayı görüntüle 34545Ekli dosyayı görüntüle 34546
Kardeş sana da aynı mesajı atıyorum.

Aslında evet nefsi arındırmak var ama bu da derinlere indirmiyor. doğru ve yanlışlar belli, aslında yüzeysel bir arınma var.
Soruyu şöyle detaylandırayım:
İnsanın en sevdiği renkten, doğduğu aileye kadar tefekkür etmesi, bunların bir hikmete binaen olduğunu düşünüp -bir giz keşfetmesi ve ALLAH Tealaya yaklaşması- gibi bir durum var mı ?

İnsana verilmiş ruh-nefs katman katman derinleşebiliyor. Derinlere indikçe şeytanın oyuncağı olmak olası. Yüzeysel birisi gibi yaşayıp gitmek ve bir sır varsa ahirete bırakmak en mantıklısı olabilir mi ? Soruyu tarikat geçmişi olanlar biraz daha anlayabilir.

Tarikatlarda 'ruhani' varlıklar ile bile (ölmüş şeyhler ! gibi) bir bağın vardır. Her şey bir işarettir. Hatta şeyhin (!) yapsa bir hikmettir. Hem sonra kendinde var olan güce ulaşmaya çalışırsın. bu güç ile de ALLAH Tealaya yakınlaşırsın gibi gibi. Selefi iken bu tarz derinlikler yok, yüzeysel yaşanıyor. Kur'an'a bile zahiri açıdan bakılıyor ve sınırlar aşılmıyor.


Ve bu ayeti nasıl yorumluyorsun ? Kendi nefsindeki alametleri ? Muhtemelen yüzeysel bakıyorsun (olumsuz olarak söylemiyorum) Örneğin nefsine bakınca yoktan yaratıldığını ve kul olmaya geldiğini, kulluğunu tamamlayınca Rabbine döneceğini düşünüyorsun.

Oysa bu ayet tarikatlarda her yere çekilebilir. Ruhun üflenmesinden tut, haşa insanın kendisinin ALLAH Tealanın bir parçası gibi görmeye dek gidebilir. Ya da insanın kapasitesini ortaya çıkarmak için riyazet, zikir vsvs. ardından fena-beka makamları.

Kısaca tarikatlarda insanın bir iç yolculuğu var, aşamalar var. Ardından bizim şimdi şirk gördüğümüz fenafillah gibi aşamalar.
Ama bizlerde böyle bir bakış açısı yok. Sahabe yaşamları da bu şekilde gözüküyor sorun yok.

O zaman bu derinlere inmek şeytanın işi ?
 
A Çevrimdışı

Azeribirmuvahhid

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İnsanın en sevdiği renkten, doğduğu aileye kadar tefekkür etmesi, bunların bir hikmete binaen olduğunu düşünüp -bir giz keşfetmesi ve ALLAH Tealaya yaklaşması- gibi bir durum var mı ?

İnsana verilmiş ruh-nefs katman katman derinleşebiliyor. Derinlere indikçe şeytanın oyuncağı olmak olası. Yüzeysel birisi gibi yaşayıp gitmek ve bir sır varsa ahirete bırakmak en mantıklısı olabilir mi ? Soruyu tarikat geçmişi olanlar biraz daha anlayabilir.

Tarikatlarda 'ruhani' varlıklar ile bile (ölmüş şeyhler ! gibi) bir bağın vardır. Her şey bir işarettir. Hatta şeyhin (!) yapsa bir hikmettir. Hem sonra kendinde var olan güce ulaşmaya çalışırsın. bu güç ile de ALLAH Tealaya yakınlaşırsın gibi gibi. Selefi iken bu tarz derinlikler yok, yüzeysel yaşanıyor. Kur'an'a bile zahiri açıdan bakılıyor ve sınırlar aşılmıyor.
Tabii ki tefekkür ederek Allaha yakınlaşmak güzeldir. Rabıta gibi hinduizm yogasına benzeyen şeyler dışında islamın mübah kıldığı şeyler yapılabilir. Aşırıya gitmek dediğiniz aslında bidat eklemek. Mekkeli müşriklerin mantığı şuydu, putlar bizi Allaha yakınlaştırır ve bu bir bidattı daha şirk derecesine ulaşmış değildi. Sonra direkt o putlardan isteyince şirke düştüler. Küçük bir bidat dinden çıkarmasa da, çıkarmaya doğru götüren bir yoldur. O yüzden en doğrusu şeriatın dışına çıkmamaktır.
 
A Çevrimdışı

Azeribirmuvahhid

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş sana da aynı mesajı atıyorum.

Aslında evet nefsi arındırmak var ama bu da derinlere indirmiyor. doğru ve yanlışlar belli, aslında yüzeysel bir arınma var.
Soruyu şöyle detaylandırayım:
İnsanın en sevdiği renkten, doğduğu aileye kadar tefekkür etmesi, bunların bir hikmete binaen olduğunu düşünüp -bir giz keşfetmesi ve ALLAH Tealaya yaklaşması- gibi bir durum var mı ?

İnsana verilmiş ruh-nefs katman katman derinleşebiliyor. Derinlere indikçe şeytanın oyuncağı olmak olası. Yüzeysel birisi gibi yaşayıp gitmek ve bir sır varsa ahirete bırakmak en mantıklısı olabilir mi ? Soruyu tarikat geçmişi olanlar biraz daha anlayabilir.


Tarikatlarda 'ruhani' varlıklar ile bile (ölmüş şeyhler ! gibi) bir bağın vardır. Her şey bir işarettir. Hatta şeyhin (!) yapsa bir hikmettir. Hem sonra kendinde var olan güce ulaşmaya çalışırsın. bu güç ile de ALLAH Tealaya yakınlaşırsın gibi gibi. Selefi iken bu tarz derinlikler yok, yüzeysel yaşanıyor. Kur'an'a bile zahiri açıdan bakılıyor ve sınırlar aşılmıyor.


Ve bu ayeti nasıl yorumluyorsun ? Kendi nefsindeki alametleri ? Muhtemelen yüzeysel bakıyorsun (olumsuz olarak söylemiyorum) Örneğin nefsine bakınca yoktan yaratıldığını ve kul olmaya geldiğini, kulluğunu tamamlayınca Rabbine döneceğini düşünüyorsun.

Oysa bu ayet tarikatlarda her yere çekilebilir. Ruhun üflenmesinden tut, haşa insanın kendisinin ALLAH Tealanın bir parçası gibi görmeye dek gidebilir. Ya da insanın kapasitesini ortaya çıkarmak için riyazet, zikir vsvs. ardından fena-beka makamları.

Kısaca tarikatlarda insanın bir iç yolculuğu var, aşamalar var. Ardından bizim şimdi şirk gördüğümüz fenafillah gibi aşamalar.
Ama bizlerde böyle bir bakış açısı yok. Sahabe yaşamları da bu şekilde gözüküyor sorun yok.

O zaman bu derinlere inmek şeytanın işi ?
Derinlere inmek derken kastettiğiniz insana göre değişir. Bana göre derine inmek ateistler gibi düşünüp hayatta kendi hükmünü koymaktır. Ama size göre helal olan tefekkürdür. O yüzden anlatmak istediğim şu, şeriat helal demişse helaldir sorgulamayız. Haram demişse de bir hikmet vardır işittik, gördük, anladık ve itaat ettik deriz.
 
7 Çevrimdışı

7 Nokta

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Derinlere inmek derken kastettiğiniz insana göre değişir. Bana göre derine inmek ateistler gibi düşünüp hayatta kendi hükmünü koymaktır. Ama size göre helal olan tefekkürdür. O yüzden anlatmak istediğim şu, şeriat helal demişse helaldir sorgulamayız. Haram demişse de bir hikmet vardır işittik, gördük, anladık ve itaat ettik deriz.
Bunun sınırını merak ediyorum. İnsanın kendi nefsinde derin düşünmesi şeytanın aldatması gibi geliyor.
Ne zaman ki 'ben'den 'biz'e çıkıyoruz, o zaman insan feraha eriyor.
Mesela çevremde psikologa giden var, bazen anlatıyorlar seansları. Çocukluğuna dek gidiyor vs, içerisinde katman katman travma da var. Bana bu sistem hatalı geliyor. İnsan kendisinde derinleştikçe daha büyük bir sarmala yakalanıyor sanki. Sahabe hayatlarında bunu görmüyorum. 'Ben'den, 'biz' oldular ve çocuklarını canlı canlı gömseler dahi İslamdan sonra travma olmadan devam ettiler (gözüküyor)
Kur'an'da Fatiha suresinde olduğu gibi ben yerine 'biz' düşüncesini besliyor diye düşünüyorum.

Örneğin düşünceni kendinle uğraşmaktansa -biz-liğe çevirdiğinde huzur buluyorsun ve psikolojik olarak daha sağlıklı insan oluyorsun (gibi geliyor)
 
Mustafa bin Yılmaz Çevrimdışı

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Uhti, kendi vücudunda, nefsinde tefekkür etmelik bir çok şey var. Bunları elbet düşünüyor ve tefekkür ediyorum, yarın hesab gününde Allah'ın bu emanetlerini razı olduğu şekilde teslim etmek istiyorum. Ancak çok çok derine inmek risk taşıyor. Narsistlik gibi, kibir gibi aşırıya kaçma olur.

İslam'ın emrettiği gibi; ne gevşek, ne de aşırıya gitmemek gerekiyor. Orta yolu bulmak gerekiyor. Bu her konu için geçerli. Bu yüzden sevdiğin renk, yaşadığın aile gibi konuyu aşırıya götürmek uygun değildir.

Bu şekilde yapılırsa şeytan sizin ile daha çok uğraşıp sizi saptırmak için daha çok çalışacaktır. Bir de üstüne bir kaç tane tesadüf ile karşılaştığın zaman kendini özel görmeye, hissetmeye başlarsın.

Bu yüzden ne aşırıya gitme, ne de gevşeme yapmadan orta yollu bir şekilde tefekkür etmek en uygunudur.

Sahabeler kendilerini sürekli sorguya çekiyor ve kendilerine münafık mıyım? Sorularını soruyorlardı. Bu yüzden nefsini hesaba çekmeli, nefse karşı yaptığın bu zorlu cihadda kendini tefekkür etmelisin. Allah'ın verdiği bu gözler ile neler yapıyorsun? Ellerin Allah'ın razı olduğu amelleri yapıyor mu? Allah sana bu ayakları niçin vermiş?

Tarikat gibi oluşumlarda bu gizemlilikler oldukça fazla. Özellikle tarikat alimlerinde bu nefis düşüncesi nirvanaya ulaşmış. Sakıncalı bir durum olduğu kanaatindeyim. Bu yüzden de Allah Rasulü'nün, sahabelerin hayatlarına bakarak onların bu durumdaki hallerine bakılabilir. Ki onların derine inmediklerini biliyoruz.
 
7 Çevrimdışı

7 Nokta

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Uhti, kendi vücudunda, nefsinde tefekkür etmelik bir çok şey var. Bunları elbet düşünüyor ve tefekkür ediyorum, yarın hesab gününde Allah'ın bu emanetlerini razı olduğu şekilde teslim etmek istiyorum. Ancak çok çok derine inmek risk taşıyor. Narsistlik gibi, kibir gibi aşırıya kaçma olur.

İslam'ın emrettiği gibi; ne gevşek, ne de aşırıya gitmemek gerekiyor. Orta yolu bulmak gerekiyor. Bu her konu için geçerli. Bu yüzden sevdiğin renk, yaşadığın aile gibi konuyu aşırıya götürmek uygun değildir.

Bu şekilde yapılırsa şeytan sizin ile daha çok uğraşıp sizi saptırmak için daha çok çalışacaktır. Bir de üstüne bir kaç tane tesadüf ile karşılaştığın zaman kendini özel görmeye, hissetmeye başlarsın.

Bu yüzden ne aşırıya gitme, ne de gevşeme yapmadan orta yollu bir şekilde tefekkür etmek en uygunudur.

Sahabeler kendilerini sürekli sorguya çekiyor ve kendilerine münafık mıyım? Sorularını soruyorlardı. Bu yüzden nefsini hesaba çekmeli, nefse karşı yaptığın bu zorlu cihadda kendini tefekkür etmelisin. Allah'ın verdiği bu gözler ile neler yapıyorsun? Ellerin Allah'ın razı olduğu amelleri yapıyor mu? Allah sana bu ayakları niçin vermiş?

Tarikat gibi oluşumlarda bu gizemlilikler oldukça fazla. Özellikle tarikat alimlerinde bu nefis düşüncesi nirvanaya ulaşmış. Sakıncalı bir durum olduğu kanaatindeyim. Bu yüzden de Allah Rasulü'nün, sahabelerin hayatlarına bakarak onların bu durumdaki hallerine bakılabilir. Ki onların derine inmediklerini biliyoruz.
Hah kardeş, işte bu, derine inmiyorsun.
Diyorsun ki nefsime bakınca münafık mıyım diye tefekkür ediyorum,

Aslında şu cadıcılık haberi çıktı duymuşsunuzdur, içeriğe baktınız mı bilmiyorum. Sürekli insanın kendisinde derinleşmesi, kainatta derinleşmesi var ama ALLAH Tealanın istediği tefekkür bu şekilde değil Allahualem. Burada kokuların enerjisi demiş, taşların enerjisi demiş, gökyüzü ay her şeye anlam ve hikmetle bakıyor, kendi beyin dalgalarını geliştirmeye çalıyor ya da keşfetmeye diyelim...ama şeytan işi işlere benziyor. Yüzeysel olanın doğru olduğuna inanıyorum ben de: Duygularda derine inmemek, insanın kendi nefsinde derine inmemesi...

"Cadıcılık EĞİTİM İÇERİĞİ
1. ASTROLOJİ
1.1. TEMEL SEVİYE ASTROLOJİ EĞİTİMİ
1.2. ASTROLOJİ NEDİR? TARİHİ
1.3. ASTROLOJİ SEMBOLLERİ – MİTOLOJİ
1.4. ELEMENTLER (ASTROLOJİ VE SİMYADA ELEMENTLER NASIL YORUMLANIR?)
1.5. ATEŞ – SU – HAVA VE TOPRAK GRUBU BURÇLARI
1.6. GEZEGENLER
1.7. EVLER
1.8. AÇILAR
1.9. AY FAZLARI VE AY DÜĞÜMLERİ
1.10. HOROSKOP YORUMLAMA
2. TAROT
2.1. TEMEL SEVİYE TAROT EĞİTİMİ
2.1.1. MAJOR ARKANA
2.1.2. MİNÖR ARKANA
2.1.2.1. DEĞNEK SERİSİ
2.1.2.2. TILSIM SERİSİ
2.1.2.3. KILIÇ SERİSİ
2.1.2.4. KUPA SERİSİ
3. SARKAÇ – PENDUL – RADYESTEZİ
TEMEL – ORTA- UZMANLIK SEVİYESİ
4. FREKANSLAR
4.1. BEYİN FREKANSLARI
4.2. TAŞLARIN FREKANSLARI
4.3. BİTKİLERİN FREKANSLARI
4.4. KOKU FREKANSLARI
4.5. SES FREKANSLARI
4.6. RENK FREKANSLARI
4.7. TAT FREKANSLARI
4.8. DUYGU FREKANSLARI
4.9. SEMBOL FREKANSLARI
5. SİMYA
5.1. DÖNÜŞÜM
5.2. AROMATİK YAĞ YAPIMI
5.3. TÜTSÜ YAPIMI
5.4. MUM YAPIMI
5.5. TENTÜR YAPIMI
5.6. İKSİR YAPIMI
5.7. MÜREKKEP YAPIMI
6. ŞİFALI OTLAR
6.1. İÇERİK BİLGİSİ
6.2. TEK KULLANIMLAR
6.3. BİLEŞİK KULLANIMLAR
7. SEMBOLLER
7.1. RUNE SEMBOLLERİ
7.2. ENOCHIAN SEMBOLLERİ
7.3. EZOTERİK SEMBOLLER
7.4. KOZMİK SEMBOLLER
7.5. DOĞA SEMBOLLERİ
7.6. SAYI SEMBOLLERİ
8. OLUŞUM
8.1. OLMA
9. SUNAK YAPIMI – ALTAR AÇMA
10. ENERJİYİ KULLANMA
10.1. MERİDYENLER
10.2.2024’ün son Witchcraft Eğitim Grubu
Ekinoksu karşılarken 11. Witchcraft Eğitim müfredatı;
WİTCHCRAFT OKULU
EĞİTİM İÇERİĞİ
1. ASTROLOJİ
1.1. TEMEL SEVİYE ASTROLOJİ EĞİTİMİ
1.2. ASTROLOJİ NEDİR? TARİHİ
1.3. ASTROLOJİ SEMBOLLERİ – MİTOLOJİ
1.4. ELEMENTLER (ASTROLOJİ VE SİMYADA ELEMENTLER NASIL YORUMLANIR?)
1.5. ATEŞ – SU – HAVA VE TOPRAK GRUBU BURÇLARI
1.6. GEZEGENLER
1.7. EVLER
1.8. AÇILAR
1.9. AY FAZLARI VE AY DÜĞÜMLERİ
1.10. HOROSKOP YORUMLAMA
2. TAROT
2.1. TEMEL SEVİYE TAROT EĞİTİMİ
2.1.1. MAJOR ARKANA
2.1.2. MİNÖR ARKANA
2.1.2.1. DEĞNEK SERİSİ
2.1.2.2. TILSIM SERİSİ
2.1.2.3. KILIÇ SERİSİ
2.1.2.4. KUPA SERİSİ
3. SARKAÇ – PENDUL – RADYESTEZİ
TEMEL – ORTA- UZMANLIK SEVİYESİ
4. FREKANSLAR
4.1. BEYİN FREKANSLARI
4.2. TAŞLARIN FREKANSLARI
4.3. BİTKİLERİN FREKANSLARI
4.4. KOKU FREKANSLARI
4.5. SES FREKANSLARI
4.6. RENK FREKANSLARI
4.7. TAT FREKANSLARI
4.8. DUYGU FREKANSLARI
4.9. SEMBOL FREKANSLARI
5. SİMYA
5.1. DÖNÜŞÜM
5.2. AROMATİK YAĞ YAPIMI
5.3. TÜTSÜ YAPIMI
5.4. MUM YAPIMI
5.5. TENTÜR YAPIMI
5.6. İKSİR YAPIMI
5.7. MÜREKKEP YAPIMI
6. ŞİFALI OTLAR
6.1. İÇERİK BİLGİSİ
6.2. TEK KULLANIMLAR
6.3. BİLEŞİK KULLANIMLAR
7. SEMBOLLER
7.1. RUNE SEMBOLLERİ
7.2. ENOCHIAN SEMBOLLERİ
7.3. EZOTERİK SEMBOLLER
7.4. KOZMİK SEMBOLLER
7.5. DOĞA SEMBOLLERİ
7.6. SAYI SEMBOLLERİ
8. OLUŞUM
8.1. OLMA
9. SUNAK YAPIMI – ALTAR AÇMA
10. ENERJİYİ KULLANMA
10.1. MERİDYENLER
10.2. MANA ENERJİSİ
10.3. PRANA ENERJİSİ
10.4. CHİ ENERJİSİ
10.5. BİOENERJİ
10.6. AMETERAPİ
11. RİTÜLLER – MİTOLOJİ
12. BEDEN DİLİ – MİKRO MİMİK
13. I CHING (5000 YILLIK EN ESKİ KEHANET SİSTEMİ)
14. BUSHIDO
15. IKIGAI


Türkiye’deki tüm Taklitlerinden sakınınız.MANA ENERJİSİ
10.3. PRANA ENERJİSİ
10.4. CHİ ENERJİSİ
10.5. BİOENERJİ
10.6. AMETERAPİ
11. RİTÜLLER – MİTOLOJİ
12. BEDEN DİLİ – MİKRO MİMİK
13. I CHING (5000 YILLIK EN ESKİ KEHANET SİSTEMİ)
14. BUSHIDO
15. IKIGAI"
 
Mustafa bin Yılmaz Çevrimdışı

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Duymadım.

Onumuzde Kur'an'ın tefsiri Allah Rasulü ve sahabeler var. En güzel örnek onlar ve her meselede nakil var. Bu yüzden ben ümmetin erkeklerinden, ümmetin adamlarından olma niyetindeyim. İnşallah
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Aleykum selam kardeşim

Bunun sınırını merak ediyorum.

Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:

“Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır.

Şüpheli konulardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu arâziye girme tehlikesi vardır.

Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arâzisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arâzisi de haram kıldığı şeylerdir.

Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir.”

Buhârî, Îmân 39, Büyû’ 2; Müslim, Müsâkat 107, 108. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû’ 3; Tirmizî, Büyû’ 1; Nesâî, Büyû’ 2, Kudât 11; İbni Mâce, Fiten 14

Bu hadisi rehberiniz edinin. Dinde haram, şirk, küfür olan konular öncelikli sınırımızdır. Verdiğiniz cadılık eğitimi içeriği haram, şirk ve küfür içerik kaynıyor ve bunun caiz olup olmadığı konusunda duraksamanız bile olmayacak iş. Dininizin apaçık hükümlerini net şekilde öğrenin ve buna ters bir şey görür görmez, duraksamadan anında reddi çekin.

Bu hadiste belirtilen ikinci sınırımız ise: şüpheliden sakınmak. Din adına caiz olup olmadığı belli olmayan bir şey görürseniz, ki bu demektir ki Kur'an-ı Kerim ve Sünnette olmayan bir şey ile karşı karşıyasınız; yine ilk gruba yaptığınız şeyi yapın: reddi çekin.

Son olarak, Kur'an-ı Kerim ve Sahih Sünnet, ibadetten tutun, maddi harcamalara, su kullanımına kadar ne ararsanız her konuda "Aşırılıktan sakının" demekte. Neyin aşırı olup olmadığının ölçüsü de yine Kur'an-ı Kerim ve Sünnettedir. Tekraren bu iki alanda ilminizi artırın, aradığınız tüm cevaplar orada.

Bu son detayla ilgili hazır bir yazı ileteyim, başlangıç olarak size genel bir çerçeve çizecektir inşaAllah:

.....

Dinde Aşırı Gitmeyin

İnsan beden ile ruhun birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Bu sebeple dinimiz, onun hem bedenî hem de ruhi ihtiyaçlarını dikkate almış, madde ile mana arasında ahenkli bir denge kurmuştur.

İSLAM’DA AŞIRILIK YOKTUR

İslam, insanın yaratılışına uygun hükümleri ihtiva ettiği için dinî konularda itidali emretmiş, bu çizginin altına düşmeyi istemediği gibi bu çizginin üstünde aşırı gitmeyi de uygun görmemiştir.

Dinimiz, meşru olmak şartıyla insanı hiçbir zevkten mahrum etmediği gibi kendisini büsbütün ibadete vererek vücudunu ezmeyi de uygun görmemiş, insana gücünün yetmeyeceği görevleri yüklememiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de,
“Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez” (2/Bakara, 286.) buyrulmuştur.

İslam’da kolaylık esastır. Bu husus, Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamberimizin (s.a.v.) hadislerinde açıkça görülür. Bu konudaki ayetlerden bazıları şunlardır:

“Allah, size kolaylık ister, zorluk istemez.” (2/Bakara, 185.)

“Allah, size sıkıntı vermek istemez, ama sizi tertemiz yapmak ve şükredesiniz diye üzerinize nimetini tamamlamak ister.” (5/Mâide, 6.)

“Allah, dinde size hiçbir zorluk yapmadı.” (22/Hac, 78.) Peygamberimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz bu din kolaydır. Bir kimse din hususunda kendini zorlarsa din ona galip gelir (yani o kimse ezilip büsbütün amel edemez hâle gelir). Öyle ise itidalden ayrılmayın.” (Buhârî, “İmân”, 30.) Diğer bir hadis-i şerifin anlamı da şöyledir:

“Orta yolu tutunuz. Amellerinizi kemale yaklaştırınız. Sabahleyin zeval ile akşam arasında ve bir parça da gece çalışınız. İtidalden ayrılmayınız, maksada erişirsiniz.” (Buhârî, “Rikâk”, 18.)

Peygamberimize (s.a.v.), hangi amel Allah’a daha sevimlidir, diye sorulunca O, “Az da olsa devamlı olanıdır.” (Buhârî, “Rikâk”, 18.) buyurdu.

Anlamlarını sunduğumuz ayet ve hadislerden anlaşılıyor ki dinimizde zorluk yoktur. Aşırı giderek güçlük çıkarmak ve kendine eziyet etmek uygun görülmemiş, orta yol tavsiye edilmiştir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz,
“Dinî işlerde aşırı gidenler yok oldu.” (Müslim, “İlm”, 4.) buyurmuş ve bu sözünü üç defa tekrarlamıştır.

Diğer bir hadis-i şerifleri ile de aşırılıktan sakınmamızı isteyerek şu uyarıda bulunmuştur:

“Dinde aşırı gitmekten sakının. Sizden öncekiler dindeki aşırılıkları yüzünden helak oldu.” (Ahmed ibn Hanbel, Müsned, I, 125.)

Enes (ra.) diyor ki: Peygamberimiz (s.a.v.) camiye girince iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü.

—Bu ip nedir, diye sordu. Dediler ki,

—Zeyneb’indir, yorulduğu zaman ona tutunur. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.),

“O ipi çözünüz, sizin herhangi biriniz istekli olduğu sürece namaz kılsın, yorulunca yatsın ve uyusun” (Buhârî, “Teheccüt”, 18, Müslim, “Salât”, 31.) buyurdu. İbn-i Abbâs’tan (ra.) rivayete göre şöyle demiştir:

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Ashaba hitap ederken, ayakta duran bir adam gördü ve kim olduğunu sordu. Dediler ki:

Ebû İsrâîl’dir, güneşte durmayı, oturmamayı, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve oruç tutmayı adamıştır. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.),

—Söyleyiniz ona, “Konuşsun, gölgelensin, otursun, ama orucunu tamamlasın, buyurdu. (Buhârî, “Eymân”, 21.)

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Ashabdan Selman ile Ebû’d-Derdâ’yı (ra.) kardeş yapmıştı. Bundan dolayı Selman (ra.), Ebû’d-Derdâ’yı (ra.) ziyaret etti. Ebû’d-Derdâ’nın (ra.) eşini eski elbise içerisinde görünce,

—Bu hâl nedir, dedi. Ebû’d-Derdâ’nın eşi,
—Kardeşin Ebû’d-Derdâ’nın dünya ile bir işi yok, diye cevap verdi. Daha sonra Ebû’d-Derdâ geldi. Selmân için yemek hazırladı ve
—Ben oruçluyum siz buyurun, dedi. Selmân (ra.),
—Sen yemezsen ben de yemem, dedi. Bunun üzerine Ebû’d-Derdâ da yedi. Gece olunca Ebû’d-Derdâ, ibadete hazırlandı. Selman ona,
—Uyu, dedi. Ebû’d-Derdâ da uyudu ve bir müddet sonra yine kalkacak oldu. Selman yine,
—Uyu, dedi. Gecenin sonu olunca, Selman, Ebû’d-Derdâ’ya,
—İşte şimdi kalk, dedi ve her ikisi de kalkıp birlikte namaz kıldılar. Sonra Selman, Ebû’d-Derdâ’ya şöyle dedi:
—Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır. Nefsinin hakkı vardır. Ailenin hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver. Ebû’d-Derdâ bu olayı gidip peygamberimize anlattı. Peygamberimiz,
—Selmân doğru söylemiş, (Buhârî, “Savm”, 51.) buyurdu.

Sadece ibadette değil harcamalarımızda da orta yolu takip etmemiz emredilmiştir. Para hangi yollardan nasıl kazanılır, nasıl harcanır, insanca nasıl yaşanır? İşte dinimiz bu hususta da takip edilecek orta yolu göstermiştir.

Parayı istif edip yeri gelince harcamayan cimriler elleri boğazlarına bağlanmış esirler gibidir. Elindeki parasını aile fertlerine, fakir ve yoksullara ve hayır kuruluşlarına harcamayanların esirden ne farkı vardır? Para niçin kazanılır?
İnsanca yaşamak, ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunarak dünyada insanların sevgisini, Allah’ın rızasını, ahirette de ebedi saadeti kazanmak için değil mi? Böyle değerlendirilmeyen servetin, paranın ne kıymeti olabilir?

İşte, değerlendirilmesi gereken yerde parayı harcamamak cimriliktir.

Bir de bunun aksini düşünelim. Elini tamamen açmış gereksiz yere harcama yapıyor, saçıp savuruyor, nesi var nesi yok elinden çıkarıyor. Zengin iken fakir, veren el olmaktan alan el durumuna düşüyor. Bu da israftır.

Her ikisi de yanlıştır. İslam’ın getirdiği ahlak anlayışına uygun değildir. Doğrusu, bu ikisi arasında ortalama hareket etmektir.

Cimri değil tutumlu olmaktır, aile fertleri ve ihtiyaç sahiplerine ihtiyaçları ölçüsünde harcama yapmak, gerekli yardımda bulunmaktır.

Harcama yaparken müsrif değil, cömert olmaktır. Harcama ve yardımları yerli yerine ve hayırlı işlere yapmaktır.
Harcama yaparken cimrilik ve israftan sakınarak orta ve dengeli bir yol takip edilmesini emir ve tavsiye eden ayetlerin anlamları şöyle:

“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere saçıp savurma.” (17/İsrâ, 26.)

“Elini boynuna bağlayıp asma, onu büsbütün de açma. Sonra kınanır pişmanlık içinde kalırsın.” (17/İsrâ, 29.)

“Bunlar ki (mallarını) harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik yaparlar, bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (25/Furkân, 67.) Peygamberimiz (s.a.v.) de bu konuda,

“Tutumlu kişi muhtaç olmaz.” (Ahmed ibn Hanbel, Müsned, I, 447.)

“Tutumlu olmak, harcamada orta yolu takip etmek geçimin yarısıdır” (el-Fethü’l-kebîr, I, 507.) buyurmuştur.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet
 
7 Çevrimdışı

7 Nokta

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Aleykum selam kardeşim



Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:

“Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır.

Şüpheli konulardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu arâziye girme tehlikesi vardır.

Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arâzisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arâzisi de haram kıldığı şeylerdir.

Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir.”

Buhârî, Îmân 39, Büyû’ 2; Müslim, Müsâkat 107, 108. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû’ 3; Tirmizî, Büyû’ 1; Nesâî, Büyû’ 2, Kudât 11; İbni Mâce, Fiten 14

Bu hadisi rehberiniz edinin. Dinde haram, şirk, küfür olan konular öncelikli sınırımızdır. Verdiğiniz cadılık eğitimi içeriği haram, şirk ve küfür içerik kaynıyor ve bunun caiz olup olmadığı konusunda duraksamanız bile olmayacak iş. Dininizin apaçık hükümlerini net şekilde öğrenin ve buna ters bir şey görür görmez, duraksamadan anında reddi çekin.

Bu hadiste belirtilen ikinci sınırımız ise: şüpheliden sakınmak. Din adına caiz olup olmadığı belli olmayan bir şey görürseniz, ki bu demektir ki Kur'an-ı Kerim ve Sünnette olmayan bir şey ile karşı karşıyasınız; yine ilk gruba yaptığınız şeyi yapın: reddi çekin.

Son olarak, Kur'an-ı Kerim ve Sahih Sünnet, ibadetten tutun, maddi harcamalara, su kullanımına kadar ne ararsanız her konuda "Aşırılıktan sakının" demekte. Neyin aşırı olup olmadığının ölçüsü de yine Kur'an-ı Kerim ve Sünnettedir. Tekraren bu iki alanda ilminizi artırın, aradığınız tüm cevaplar orada.

Bu son detayla ilgili hazır bir yazı ileteyim, başlangıç olarak size genel bir çerçeve çizecektir inşaAllah:

.....

Dinde Aşırı Gitmeyin

İnsan beden ile ruhun birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Bu sebeple dinimiz, onun hem bedenî hem de ruhi ihtiyaçlarını dikkate almış, madde ile mana arasında ahenkli bir denge kurmuştur.

İSLAM’DA AŞIRILIK YOKTUR

İslam, insanın yaratılışına uygun hükümleri ihtiva ettiği için dinî konularda itidali emretmiş, bu çizginin altına düşmeyi istemediği gibi bu çizginin üstünde aşırı gitmeyi de uygun görmemiştir.

Dinimiz, meşru olmak şartıyla insanı hiçbir zevkten mahrum etmediği gibi kendisini büsbütün ibadete vererek vücudunu ezmeyi de uygun görmemiş, insana gücünün yetmeyeceği görevleri yüklememiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de,
“Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez” (2/Bakara, 286.) buyrulmuştur.

İslam’da kolaylık esastır. Bu husus, Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamberimizin (s.a.v.) hadislerinde açıkça görülür. Bu konudaki ayetlerden bazıları şunlardır:

“Allah, size kolaylık ister, zorluk istemez.” (2/Bakara, 185.)

“Allah, size sıkıntı vermek istemez, ama sizi tertemiz yapmak ve şükredesiniz diye üzerinize nimetini tamamlamak ister.” (5/Mâide, 6.)

“Allah, dinde size hiçbir zorluk yapmadı.” (22/Hac, 78.) Peygamberimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz bu din kolaydır. Bir kimse din hususunda kendini zorlarsa din ona galip gelir (yani o kimse ezilip büsbütün amel edemez hâle gelir). Öyle ise itidalden ayrılmayın.” (Buhârî, “İmân”, 30.) Diğer bir hadis-i şerifin anlamı da şöyledir:

“Orta yolu tutunuz. Amellerinizi kemale yaklaştırınız. Sabahleyin zeval ile akşam arasında ve bir parça da gece çalışınız. İtidalden ayrılmayınız, maksada erişirsiniz.” (Buhârî, “Rikâk”, 18.)

Peygamberimize (s.a.v.), hangi amel Allah’a daha sevimlidir, diye sorulunca O, “Az da olsa devamlı olanıdır.” (Buhârî, “Rikâk”, 18.) buyurdu.

Anlamlarını sunduğumuz ayet ve hadislerden anlaşılıyor ki dinimizde zorluk yoktur. Aşırı giderek güçlük çıkarmak ve kendine eziyet etmek uygun görülmemiş, orta yol tavsiye edilmiştir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz,
“Dinî işlerde aşırı gidenler yok oldu.” (Müslim, “İlm”, 4.) buyurmuş ve bu sözünü üç defa tekrarlamıştır.

Diğer bir hadis-i şerifleri ile de aşırılıktan sakınmamızı isteyerek şu uyarıda bulunmuştur:

“Dinde aşırı gitmekten sakının. Sizden öncekiler dindeki aşırılıkları yüzünden helak oldu.” (Ahmed ibn Hanbel, Müsned, I, 125.)

Enes (ra.) diyor ki: Peygamberimiz (s.a.v.) camiye girince iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü.

—Bu ip nedir, diye sordu. Dediler ki,

—Zeyneb’indir, yorulduğu zaman ona tutunur. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.),

“O ipi çözünüz, sizin herhangi biriniz istekli olduğu sürece namaz kılsın, yorulunca yatsın ve uyusun” (Buhârî, “Teheccüt”, 18, Müslim, “Salât”, 31.) buyurdu. İbn-i Abbâs’tan (ra.) rivayete göre şöyle demiştir:

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Ashaba hitap ederken, ayakta duran bir adam gördü ve kim olduğunu sordu. Dediler ki:

Ebû İsrâîl’dir, güneşte durmayı, oturmamayı, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve oruç tutmayı adamıştır. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.),

—Söyleyiniz ona, “Konuşsun, gölgelensin, otursun, ama orucunu tamamlasın, buyurdu. (Buhârî, “Eymân”, 21.)

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Ashabdan Selman ile Ebû’d-Derdâ’yı (ra.) kardeş yapmıştı. Bundan dolayı Selman (ra.), Ebû’d-Derdâ’yı (ra.) ziyaret etti. Ebû’d-Derdâ’nın (ra.) eşini eski elbise içerisinde görünce,

—Bu hâl nedir, dedi. Ebû’d-Derdâ’nın eşi,
—Kardeşin Ebû’d-Derdâ’nın dünya ile bir işi yok, diye cevap verdi. Daha sonra Ebû’d-Derdâ geldi. Selmân için yemek hazırladı ve
—Ben oruçluyum siz buyurun, dedi. Selmân (ra.),
—Sen yemezsen ben de yemem, dedi. Bunun üzerine Ebû’d-Derdâ da yedi. Gece olunca Ebû’d-Derdâ, ibadete hazırlandı. Selman ona,
—Uyu, dedi. Ebû’d-Derdâ da uyudu ve bir müddet sonra yine kalkacak oldu. Selman yine,
—Uyu, dedi. Gecenin sonu olunca, Selman, Ebû’d-Derdâ’ya,
—İşte şimdi kalk, dedi ve her ikisi de kalkıp birlikte namaz kıldılar. Sonra Selman, Ebû’d-Derdâ’ya şöyle dedi:
—Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır. Nefsinin hakkı vardır. Ailenin hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver. Ebû’d-Derdâ bu olayı gidip peygamberimize anlattı. Peygamberimiz,
—Selmân doğru söylemiş, (Buhârî, “Savm”, 51.) buyurdu.

Sadece ibadette değil harcamalarımızda da orta yolu takip etmemiz emredilmiştir. Para hangi yollardan nasıl kazanılır, nasıl harcanır, insanca nasıl yaşanır? İşte dinimiz bu hususta da takip edilecek orta yolu göstermiştir.

Parayı istif edip yeri gelince harcamayan cimriler elleri boğazlarına bağlanmış esirler gibidir. Elindeki parasını aile fertlerine, fakir ve yoksullara ve hayır kuruluşlarına harcamayanların esirden ne farkı vardır? Para niçin kazanılır?
İnsanca yaşamak, ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunarak dünyada insanların sevgisini, Allah’ın rızasını, ahirette de ebedi saadeti kazanmak için değil mi? Böyle değerlendirilmeyen servetin, paranın ne kıymeti olabilir?

İşte, değerlendirilmesi gereken yerde parayı harcamamak cimriliktir.

Bir de bunun aksini düşünelim. Elini tamamen açmış gereksiz yere harcama yapıyor, saçıp savuruyor, nesi var nesi yok elinden çıkarıyor. Zengin iken fakir, veren el olmaktan alan el durumuna düşüyor. Bu da israftır.

Her ikisi de yanlıştır. İslam’ın getirdiği ahlak anlayışına uygun değildir. Doğrusu, bu ikisi arasında ortalama hareket etmektir.

Cimri değil tutumlu olmaktır, aile fertleri ve ihtiyaç sahiplerine ihtiyaçları ölçüsünde harcama yapmak, gerekli yardımda bulunmaktır.

Harcama yaparken müsrif değil, cömert olmaktır. Harcama ve yardımları yerli yerine ve hayırlı işlere yapmaktır.
Harcama yaparken cimrilik ve israftan sakınarak orta ve dengeli bir yol takip edilmesini emir ve tavsiye eden ayetlerin anlamları şöyle:

“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere saçıp savurma.” (17/İsrâ, 26.)

“Elini boynuna bağlayıp asma, onu büsbütün de açma. Sonra kınanır pişmanlık içinde kalırsın.” (17/İsrâ, 29.)

“Bunlar ki (mallarını) harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik yaparlar, bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (25/Furkân, 67.) Peygamberimiz (s.a.v.) de bu konuda,

“Tutumlu kişi muhtaç olmaz.” (Ahmed ibn Hanbel, Müsned, I, 447.)

“Tutumlu olmak, harcamada orta yolu takip etmek geçimin yarısıdır” (el-Fethü’l-kebîr, I, 507.) buyurmuştur.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet
ALLAH razı olsun.
Cadıcılık eğitimi konusu tam anlaşılamadı sanırım. 1-2 hafta kadardır ülke gündeminde günlerce haber olan bir kaybolma vakası vardı. Bir kadın Belgrad ormanında kayboldu, ardından ormanda bulundu vs...Sonrasında da vefat eden kişinin cadıcılık eğitimi aldığı söylendi, günlerce de üzerine böyle konuşulmuş oldu. Bu arada vefat eden kardeş oruçluyken vefat etmiş, inşaAllah da imanlı ölmüştür işin bu kısmı başka.
1-Ben de merak edip bu cadıcılık eğitiminin içeriği nedir diye baktım, yukarıdaki gibi. Belli ki insanlar kendilerinde bir derinleşme arıyorlar ve yanlış yollara sapıyorlar. Bu eğitimde taşların enerjisinden, kokuların enerjisine kadar var. Kötü tarafı zaten malum, güzel tarafında yer ve gökler ile etkileşim var.
2-Tarikatlar (bidat de olsa) bu arayışı yönlendirebiliyor. Nefsin mertebelerini aşmak, ardından ALLAH Teala ile vasıl olmak gibi.
3-Psikolojide de, zihinde derinleşiyorlar.

Hepsinde farklı yönlerden nefste derinleşmek var. Ya da iki kısma ayırabilir: Nefste derinleşmek-Ruhta derinleşmek.
İnsanların gerçekten bir derinliği var mı anlamaya çalıştığım bu. Buradan şeytan mı kandırıyor-metafiziksel etkiler mi yoksa gerçek bir arayış mı.
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
ALLAH razı olsun.
Cadıcılık eğitimi konusu tam anlaşılamadı sanırım. 1-2 hafta kadardır ülke gündeminde günlerce haber olan bir kaybolma vakası vardı. Bir kadın Belgrad ormanında kayboldu, ardından ormanda bulundu vs...Sonrasında da vefat eden kişinin cadıcılık eğitimi aldığı söylendi, günlerce de üzerine böyle konuşulmuş oldu. Bu arada vefat eden kardeş oruçluyken vefat etmiş, inşaAllah da imanlı ölmüştür işin bu kısmı başka.
1-Ben de merak edip bu cadıcılık eğitiminin içeriği nedir diye baktım, yukarıdaki gibi. Belli ki insanlar kendilerinde bir derinleşme arıyorlar ve yanlış yollara sapıyorlar. Bu eğitimde taşların enerjisinden, kokuların enerjisine kadar var. Kötü tarafı zaten malum, güzel tarafında yer ve gökler ile etkileşim var.
2-Tarikatlar (bidat de olsa) bu arayışı yönlendirebiliyor. Nefsin mertebelerini aşmak, ardından ALLAH Teala ile vasıl olmak gibi.
3-Psikolojide de, zihinde derinleşiyorlar.

Hepsinde farklı yönlerden nefste derinleşmek var. Ya da iki kısma ayırabilir: Nefste derinleşmek-Ruhta derinleşmek.
İnsanların gerçekten bir derinliği var mı anlamaya çalıştığım bu. Buradan şeytan mı kandırıyor-metafiziksel etkiler mi yoksa gerçek bir arayış mı.
Amin ecmain kardeşim.

Haberleri pek takip etmediğim için kaçırmışım bunu, ama genel olarak bu tür akımlar hakkında sabit bir tesbit olarak şunu düşünebilirsiniz:

Böyle şeyler, janjanlı paketlerde sunulmuş, içinde bir miktar süt de bulunabilen haram içeriklerdir. Haliyle görür görmez kaçmak gerekir.

Nefste derinleşme konusunda ise, daha önce yazmışımdır belki unuttum şu an ama tekrar olsa da iyidir:

Dinimizde nefs üzerinde çalışarak caiz şekilde derinleşme var. Ki bunun başlangıç yolu da şu hadis:

Ravi: Ebu Hüreyre (ra)
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (ayni veya kifaye) şeyleri eda etmesidir.
Kulum bana nafile ibadetlerle yaklasmaya devam eder, sonunda sevgime erer.
Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı [aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden birşey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum.
Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."

Bu hadisin yer aldığı kitaplar: Buhari, Rikak 38

Hadisin Arapça Orjinal Metni:
وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: قَالَ اللّهُ تَعالى: مَنْ عَادَى لِي وَلِيّاً فَقَدْ آذَنْتُهُ بِحَرْبٍ، وَمَا تَقَرَّبَ اليّ عَبْدِي بِشَىْءٍ أحَبَّ الىَّ مِنْ أدَاءِ مَا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ، وََ يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبَ اليّ بِالنَّوافِلِ حَتّى أُحِبُّهُ، فإذا أحْبَبْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِى يَسْمَعُ بِهِ. وَبَصَرُهُ الَّذى يُبْصِرُهُ بِهِ وَيَدَهُ الَّتِى يَبْطَشُ بِهَا. وَرِجْلُهُ الَّتِى يَمْشِى بِهَا، وإنْ سَألَنِى أعْطَيْتُهُ، وإنِ اسْتَعاذَنِى أعَذْتُهُ، وَمَا تَرَدَّدْتُ عَنْ شَىْءٍ أنَا فَاعِلُهُ تَرَدُّدِى عَنْ قَبْضِ نَفْسِ عَبْدِى الْمُؤْمِنِ، يَكْرَهُ الْمَوْتَ وَأكْرَهُ مَسَاءَتَهُ[. أخرجه البخاري.»التردّد« في حق اللّه محال، ومعناه ما ترددت رسلى في شئ أنا فاعله كترديدي إياهم في قبض نفس المؤمن .

Öncelikli farz ibadetler. Bu Allah'a olan borcumuz.

Ardınca nafile ibadetler, ki bunları da Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinden öğrenip takip ediyoruz.

Bu ikisine önem veren kişi, istese de istemese de nefsen gelişir, derinleşir.

Bu arada şu detayların da bilinmesi şartıyla:

Gerek farz ameller (farz-ı kifayeleri de kattım) ve gerek sünnetteki nafileler toplamda o kadar çok ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dahi, her birini aynı zaman diliminde yapmamıştır. Nitekim bir kul olarak Allah'a farz olarak sunduğu ibadetleri, Peygamber olarak ümmete karşı görevi, insan olarak nefsine karşı görevi, aile ferdi olarak ailesine karşı aksatmaması gereken görevleri vardı ve hikmet şurada ki:

Allah'ın rızalığına nafilelerle ulaşmaya çalışırken, diğer sorumluluklarımız arasından hiçbirini ihmal etmiş olmamak gerek. Aranılan hikmet: dengede. Allah'ın razılığı: her şeye hak ettiğini kadarını vermede.

Bu konuda Allah'ın "el-Adl" ismini düşündüğümde, "haksızlık karşısında adaletin sağlanması gerektiğini" anladığım gibi, aynı zamanda "nefsimiz dahil, bizden beklentisi olan herkese ve her şeye 'yeterince' ilgi vermemiz, hakkını vermemiz gerektiğini" de anlıyorum. Hayatımıza ve iç dünyamıza işte böyle, öyle bir düzen vermeliyiz ki, gerektiğinde her konuya kolaylıkla yönlenebilir mesafede olmalıyız. Aksi hâlde, seçtiğimiz yol, bizi toplamda daha çok hayır elde edeceğimiz diğer şeylerden alıkoyuyorsa, işte o yolun şeytanın vesvesi eseri olduğu düşünülür.

Misal, tebliğ etmeye zekâsı, konuşma yeteneği ve cesareti olan birini düşünün. Bu kişi tebliğ yaparak ne kadar sevap elde edebilir? Çok fazla değil mi?

Peki bu kişinin, geçici bir dinlenme niyeti olmaksızın, kendisini ömür boyu dağ başında ibadete verdiğini düşünün. Bu da sevaptır elbet ancak öte yanda kaçırdığı büyük sevaba bakarsak?

Bu arada, kişinin kendinde, nefsinde bulması gereken bir şey varsa, bu ancak "Allah için en iyi ne yapabilirim? Benim doğuştan gelen veya zaman içinde geliştirmeyle iyi olacak yönlerim neler?" sorusunun cevabıdır. Nitekim Allah yolunda, Allah için çok sayıda yapılacak hayırlı amel var ve genel olarak herhangi birisinin hepsini birden yapması pek olası değil. Bununla birlikte, bir veya kolaylıkla bir arada yürütebileceği birkaç hayırlı ameli seçip, o yönde ilerlemesi kişi için en güvenli ve bereketli yol olur.

Misal Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) deyince aklıma ilk gelen: O'na namazın sevdirilmiş olması. Hangimiz O'nun namaz kıldığı kadar ve O'nun gibi namaz kılabiliyoruz?

Bir başka kişinin hayatında bu oruç olabiliyor. Kimi Kur'an-ı Kerim okumaya doymuyor [Arapça anlamını okurken anlamayanlara güvenilir mealden okumalarını ve anlamadıkları yerde tefsirini (ayet ve sahih hadis temelli olanları) araştırmalarını öneriyorum], kimi kendini maddi yardıma, kimi tebliğe, kimi cihada adıyor.

Her birini az az yapıp dengelemek de ideal ancak bir veya bir kaçını öne çıkarmak, nefs için çok daha kolay izlenebilir bir rota oluşturuyor kişide.

Son olarak ise, ilgili hadiste işaret edildiği üzere "kişi farzların ardınca nafilelere devam ettiği" sürece, Allah'ın sevdiği kullar arasına katılıyor. Ki bu durumda "hak ile batılı ayırt etme yeteneği" dahil, hak yol üzere sebat etme, bu yolda etkin biri olma, ve sevabı katlanarak artan biri olma yolu "Allah'ın yönlendirmesi ile" açılıyor. Bunun için dinin sınırlarını ısrarla korumanız yeterli yani, gerisi kendiliğinden geliyor.

Ve, tekraren: İslam'da (Kur'an-ı Kerim ve Sahih Sünnette) bulamayacağız herhangi bir hayır, bir başka akımın içinde gizli değil. Sonradan ortaya çıkan bid'at işlerde hayır olsaydı, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "Her bid'at dalâlet ve her dalâlet de ateştedir." demezdi. İyilerini ayırırdı hiç değilse.

Bu yüzden, "Nefsimizi Yaratan Rabbimizin" nefsimizi eğitmek için bize sunduğu İslam'a (Kur'an-ı Kerim ve Sahih Hadise) dikkat kesilin. Bunların haricinde ne öğrendiyseniz geçmişte, hepsini komple silip atın. Eğer komple silip atarken ayet ve hadise uygun olduğunu sonradan fark ettiğiniz olursa, onu o zaman tekrar hayatınıza alabilirsiniz. Ancak, o kesin bilgiye ulaşana kadar, sizin için şu an geçmişten ötürü bildiğiniz her şey şüpheli, haliyle hepsi sakınılması gereken türde.

Bu açıdan hiçbir şey bilmiyormuş gibi en baştan öğrenmek üzere yola çıkmanız, mevcut bilgilerinizi tek tek doğrulamaya kalkmanızdan daha kolay olacaktır. Varsayın ki şu an İslam'da tanıştınız ve her şeyi sıfırdan öğreniyorsunuz, bu şekilde düşünün. Kendi tevhidi ilk öğrendiğim yılları hatırlıyorum da, şirk, küfür ve bidat konularının hemen ardında namaz vardı. Bildiğim halde en baştan bilmiyormuş gibi araştırıp sıfırdan öğrenmiştim. Oruç, Hac, Kur'an-ı Kerim okurkenki* uyulması gerekenler... (*Ki şeytandan Allah'a sığınma, müteşabih ayetlerden anlam çıkarmaktan sakınma ve parçacı yaklaşımdan uzak durma bir numaralı önlemler.) Ve bunlar yerine oturdukça daha derine daldım.

Nitekim derinlere dalmadan önce ilk yapılması gereken:

1. Önce yüzmeyi öğrenmek,

2. Ardınca da dalınan yerin özelliklerini (güvenli olan ve olmayan yerleri) bilmektir.

Bunları bilmeden dalarsanız:

1. Yüzmeyi bilmediğiniz için boğulur,

2. Tehlikleri bilmediğiniz için fark etmeden o tarafa yüzersiniz. (Malum, dipteyken geniş bir bakış açısı ile her şeyi göremiyoruz. Bu açıdan dalmadan önce araştırmak gerek.)

Uzun oldu biraz, affola. Toparlamak gerekirse:

Sonuç olarak, insanın derinleşme arayışı vardır ama bunu Kur’an ve Sahih Sünnet ölçüsünde yapmak gerekir. Allah'ın gösterdiği yoldan sapmadan derinleşmenin yolu, farzları yerine getirip nafilelerle devam etmektir. İlmen keskin sınırları bilen biri, nerede ne tehlike var öncesinden bilir. Ve araştırmacı ruhu sebebiyle dalmak istese bile, sahip olduğu ilmi onu "batıl fikirle karşılaştığı anda" korur Allah'ın izniyle. Sınırları bilmek, yegâne çözüm yani.
 
Horasan Fedaisi Çevrimdışı

Horasan Fedaisi

Hayye ale'l-cihad
İslam-TR Üyesi
Haberleri ve genel anlamda televizyonu fazla takip etmemeyi tavsiye ederim insan psikolojisine ve sağlığına zarar veriyor
 
7 Çevrimdışı

7 Nokta

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Amin ecmain kardeşim.

Haberleri pek takip etmediğim için kaçırmışım bunu, ama genel olarak bu tür akımlar hakkında sabit bir tesbit olarak şunu düşünebilirsiniz:

Böyle şeyler, janjanlı paketlerde sunulmuş, içinde bir miktar süt de bulunabilen haram içeriklerdir. Haliyle görür görmez kaçmak gerekir.

Nefste derinleşme konusunda ise, daha önce yazmışımdır belki unuttum şu an ama tekrar olsa da iyidir:

Dinimizde nefs üzerinde çalışarak caiz şekilde derinleşme var. Ki bunun başlangıç yolu da şu hadis:



Öncelikli farz ibadetler. Bu Allah'a olan borcumuz.

Ardınca nafile ibadetler, ki bunları da Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinden öğrenip takip ediyoruz.

Bu ikisine önem veren kişi, istese de istemese de nefsen gelişir, derinleşir.

Bu arada şu detayların da bilinmesi şartıyla:

Gerek farz ameller (farz-ı kifayeleri de kattım) ve gerek sünnetteki nafileler toplamda o kadar çok ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dahi, her birini aynı zaman diliminde yapmamıştır. Nitekim bir kul olarak Allah'a farz olarak sunduğu ibadetleri, Peygamber olarak ümmete karşı görevi, insan olarak nefsine karşı görevi, aile ferdi olarak ailesine karşı aksatmaması gereken görevleri vardı ve hikmet şurada ki:

Allah'ın rızalığına nafilelerle ulaşmaya çalışırken, diğer sorumluluklarımız arasından hiçbirini ihmal etmiş olmamak gerek. Aranılan hikmet: dengede. Allah'ın razılığı: her şeye hak ettiğini kadarını vermede.

Bu konuda Allah'ın "el-Adl" ismini düşündüğümde, "haksızlık karşısında adaletin sağlanması gerektiğini" anladığım gibi, aynı zamanda "nefsimiz dahil, bizden beklentisi olan herkese ve her şeye 'yeterince' ilgi vermemiz, hakkını vermemiz gerektiğini" de anlıyorum. Hayatımıza ve iç dünyamıza işte böyle, öyle bir düzen vermeliyiz ki, gerektiğinde her konuya kolaylıkla yönlenebilir mesafede olmalıyız. Aksi hâlde, seçtiğimiz yol, bizi toplamda daha çok hayır elde edeceğimiz diğer şeylerden alıkoyuyorsa, işte o yolun şeytanın vesvesi eseri olduğu düşünülür.

Misal, tebliğ etmeye zekâsı, konuşma yeteneği ve cesareti olan birini düşünün. Bu kişi tebliğ yaparak ne kadar sevap elde edebilir? Çok fazla değil mi?

Peki bu kişinin, geçici bir dinlenme niyeti olmaksızın, kendisini ömür boyu dağ başında ibadete verdiğini düşünün. Bu da sevaptır elbet ancak öte yanda kaçırdığı büyük sevaba bakarsak?

Bu arada, kişinin kendinde, nefsinde bulması gereken bir şey varsa, bu ancak "Allah için en iyi ne yapabilirim? Benim doğuştan gelen veya zaman içinde geliştirmeyle iyi olacak yönlerim neler?" sorusunun cevabıdır. Nitekim Allah yolunda, Allah için çok sayıda yapılacak hayırlı amel var ve genel olarak herhangi birisinin hepsini birden yapması pek olası değil. Bununla birlikte, bir veya kolaylıkla bir arada yürütebileceği birkaç hayırlı ameli seçip, o yönde ilerlemesi kişi için en güvenli ve bereketli yol olur.

Misal Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) deyince aklıma ilk gelen: O'na namazın sevdirilmiş olması. Hangimiz O'nun namaz kıldığı kadar ve O'nun gibi namaz kılabiliyoruz?

Bir başka kişinin hayatında bu oruç olabiliyor. Kimi Kur'an-ı Kerim okumaya doymuyor [Arapça anlamını okurken anlamayanlara güvenilir mealden okumalarını ve anlamadıkları yerde tefsirini (ayet ve sahih hadis temelli olanları) araştırmalarını öneriyorum], kimi kendini maddi yardıma, kimi tebliğe, kimi cihada adıyor.

Her birini az az yapıp dengelemek de ideal ancak bir veya bir kaçını öne çıkarmak, nefs için çok daha kolay izlenebilir bir rota oluşturuyor kişide.

Son olarak ise, ilgili hadiste işaret edildiği üzere "kişi farzların ardınca nafilelere devam ettiği" sürece, Allah'ın sevdiği kullar arasına katılıyor. Ki bu durumda "hak ile batılı ayırt etme yeteneği" dahil, hak yol üzere sebat etme, bu yolda etkin biri olma, ve sevabı katlanarak artan biri olma yolu "Allah'ın yönlendirmesi ile" açılıyor. Bunun için dinin sınırlarını ısrarla korumanız yeterli yani, gerisi kendiliğinden geliyor.

Ve, tekraren: İslam'da (Kur'an-ı Kerim ve Sahih Sünnette) bulamayacağız herhangi bir hayır, bir başka akımın içinde gizli değil. Sonradan ortaya çıkan bid'at işlerde hayır olsaydı, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "Her bid'at dalâlet ve her dalâlet de ateştedir." demezdi. İyilerini ayırırdı hiç değilse.

Bu yüzden, "Nefsimizi Yaratan Rabbimizin" nefsimizi eğitmek için bize sunduğu İslam'a (Kur'an-ı Kerim ve Sahih Hadise) dikkat kesilin. Bunların haricinde ne öğrendiyseniz geçmişte, hepsini komple silip atın. Eğer komple silip atarken ayet ve hadise uygun olduğunu sonradan fark ettiğiniz olursa, onu o zaman tekrar hayatınıza alabilirsiniz. Ancak, o kesin bilgiye ulaşana kadar, sizin için şu an geçmişten ötürü bildiğiniz her şey şüpheli, haliyle hepsi sakınılması gereken türde.

Bu açıdan hiçbir şey bilmiyormuş gibi en baştan öğrenmek üzere yola çıkmanız, mevcut bilgilerinizi tek tek doğrulamaya kalkmanızdan daha kolay olacaktır. Varsayın ki şu an İslam'da tanıştınız ve her şeyi sıfırdan öğreniyorsunuz, bu şekilde düşünün. Kendi tevhidi ilk öğrendiğim yılları hatırlıyorum da, şirk, küfür ve bidat konularının hemen ardında namaz vardı. Bildiğim halde en baştan bilmiyormuş gibi araştırıp sıfırdan öğrenmiştim. Oruç, Hac, Kur'an-ı Kerim okurkenki* uyulması gerekenler... (*Ki şeytandan Allah'a sığınma, müteşabih ayetlerden anlam çıkarmaktan sakınma ve parçacı yaklaşımdan uzak durma bir numaralı önlemler.) Ve bunlar yerine oturdukça daha derine daldım.

Nitekim derinlere dalmadan önce ilk yapılması gereken:

1. Önce yüzmeyi öğrenmek,

2. Ardınca da dalınan yerin özelliklerini (güvenli olan ve olmayan yerleri) bilmektir.

Bunları bilmeden dalarsanız:

1. Yüzmeyi bilmediğiniz için boğulur,

2. Tehlikleri bilmediğiniz için fark etmeden o tarafa yüzersiniz. (Malum, dipteyken geniş bir bakış açısı ile her şeyi göremiyoruz. Bu açıdan dalmadan önce araştırmak gerek.)

Uzun oldu biraz, affola. Toparlamak gerekirse:

Sonuç olarak, insanın derinleşme arayışı vardır ama bunu Kur’an ve Sahih Sünnet ölçüsünde yapmak gerekir. Allah'ın gösterdiği yoldan sapmadan derinleşmenin yolu, farzları yerine getirip nafilelerle devam etmektir. İlmen keskin sınırları bilen biri, nerede ne tehlike var öncesinden bilir. Ve araştırmacı ruhu sebebiyle dalmak istese bile, sahip olduğu ilmi onu "batıl fikirle karşılaştığı anda" korur Allah'ın izniyle. Sınırları bilmek, yegâne çözüm yani.
Zaten buradan gelen cevaplardan genel olarak benim sorduğum tarzda 'derinleşme' olmadığını anladım. Yine başlıkta sorduğum gibi 'şeytandan' olduğunu fark ettim.

-bundan sonrası genel cevap olacak-
Şimdi bu soruları tarikat ehli kimselere sorsam ne sormayı kastettiğimi hemen anlarlardı muhtemelen, hatta yol da gösterebilirlerdi, nefs yolcuğu vs diyebilirlerdi. Burada gerçekten pek anlaşılamadığımı düşünüyorum. Mesnevinin birkaç sayfasına bakmak bile sorduğum soruyu biraz daha anlaşılır kılabilirdi. Aslında hiç olmayan bir şeyden bahsetmiyorum. Tarikatların dediği gibi bir derinleşme var mı insanda bunu merak ediyorum. Tarikat ehli rüya görse bile cilt cilt açıklama yapıyorlar malum... İnsanın kendi derinine iniyor. Gördüğü-duyduğu her şeyin hikmetini araştırmaya başlıyor. Duygularında derinleşiyor. Hatta bunun için 'çile'ye bile çıkabiliyorlar. Bu tarz şeyler. Selefiler çok düz yaşıyor, düz bakıyor. Batini taraf eksik (ya da bana öyle geliyor)

Cevabımı aldım. ALLAH razı olsun.
 
7 Çevrimdışı

7 Nokta

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Haberleri ve genel anlamda televizyonu fazla takip etmemeyi tavsiye ederim insan psikolojisine ve sağlığına zarar veriyor
Doğru diyorsun kardeşim ama kalabalık bir yerde yaşıyorum, bende özel bir tv yok yalnız çevrem var. Çevrede konuşulanlardan da gündemden haberdar olabiliyorum. Bu haberi duymamanız -TRdeki gündemden bu kadar kopuk olmak- iyi mi kötü mü onu da bilemedim. Elden geldiğince ümmetin haberlerini de takip ediyorum, hatta az çok Somaliyi bile duymuş oluyorum. TR'de bu kadar gündemde olanları da duyuyorum.

Fazla takip iyi olmayabilir ama hiç bilmemek de garip.
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Zaten buradan gelen cevaplardan genel olarak benim sorduğum tarzda 'derinleşme' olmadığını anladım. Yine başlıkta sorduğum gibi 'şeytandan' olduğunu fark ettim.

-bundan sonrası genel cevap olacak-
Şimdi bu soruları tarikat ehli kimselere sorsam ne sormayı kastettiğimi hemen anlarlardı muhtemelen, hatta yol da gösterebilirlerdi, nefs yolcuğu vs diyebilirlerdi. Burada gerçekten pek anlaşılamadığımı düşünüyorum. Mesnevinin birkaç sayfasına bakmak bile sorduğum soruyu biraz daha anlaşılır kılabilirdi. Aslında hiç olmayan bir şeyden bahsetmiyorum. Tarikatların dediği gibi bir derinleşme var mı insanda bunu merak ediyorum. Tarikat ehli rüya görse bile cilt cilt açıklama yapıyorlar malum... İnsanın kendi derinine iniyor. Gördüğü-duyduğu her şeyin hikmetini araştırmaya başlıyor. Duygularında derinleşiyor. Hatta bunun için 'çile'ye bile çıkabiliyorlar. Bu tarz şeyler. Selefiler çok düz yaşıyor, düz bakıyor. Batini taraf eksik (ya da bana öyle geliyor)

Cevabımı aldım. ALLAH razı olsun.
Amin ecmain kardeşim. Nefsin mertebeleri konusunu kastediyorsunuz anladığım kadarıyla, ki işte onların sadece ilk birkaç tanesi İslam'da var; kalanları ise tarikat ehlinin uydurması. Bunlar bizlerin durduğu yerin ötesi, yani Kur'an-ı Kerim ve Sünnetin dışında olduğu için, "eğer daha öncesinde içlerinde bulunmadıysak", sonrasından deneyimleyerek öğrenmek istediğimiz türde değiller. Bu açıdan cevapta eksik kalıyor duruma düşebiliyoruz, ancak siz yine de gerekenleri anladınız elhamdülillah, ki esas nokta da bu.

Rabbim hak yolu üzere ayaklarımızı sabit kılsın dilerim, size ve benzer durumdaki herkese de aradığı iç farkındalığı kolaylıkla buldurmasını dilerim. Biliyorum, bazı şeyleri yaşamayan bilemiyor, ancak siz bu şekilde araştırdıkça aradığınız farkındalığı muhakkak net şekilde bulacaksınız. Tekraren kolaylıklar dilerim.
 
Horasan Fedaisi Çevrimdışı

Horasan Fedaisi

Hayye ale'l-cihad
İslam-TR Üyesi
Doğru diyorsun kardeşim ama kalabalık bir yerde yaşıyorum, bende özel bir tv yok yalnız çevrem var. Çevrede konuşulanlardan da gündemden haberdar olabiliyorum. Bu haberi duymamanız -TRdeki gündemden bu kadar kopuk olmak- iyi mi kötü mü onu da bilemedim. Elden geldiğince ümmetin haberlerini de takip ediyorum, hatta az çok Somaliyi bile duymuş oluyorum. TR'de bu kadar gündemde olanları da duyuyorum.

Fazla takip iyi olmayabilir ama hiç bilmemek de garip.

O haberi kısmen biliyorum -iftarda akşam yemeğinde falan beş on dklık tv sesi sebebiyle-

Elimde olsa evdeki televizyonu aşağı atarım.

Zaten genel olarak televizyona da bakmıyorum. Dünyadan haberdar olmak için internette baktığım bazı İslâmi medyalar var, örneğin mepa news e falan göz atarsam İslâm coğrafyası genelindeki haberlere bakıyorum nerelerde ne oluyor falan diye öyle işte

Ancak Tr deki televizyon hem psikolojik anlamda zararlı hem bir propaganda aracı hem de bir gıybet makinesi
 
Ummu Aişe Çevrimiçi

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
O haberi kısmen biliyorum -iftarda akşam yemeğinde falan beş on dklık tv sesi sebebiyle-

Elimde olsa evdeki televizyonu aşağı atarım.

Zaten genel olarak televizyona da bakmıyorum. Dünyadan haberdar olmak için internette baktığım bazı İslâmi medyalar var, örneğin mepa news e falan göz atarsam İslâm coğrafyası genelindeki haberlere bakıyorum nerelerde ne oluyor falan diye öyle işte

Ancak Tr deki televizyon hem psikolojik anlamda zararlı hem bir propaganda aracı hem de bir gıybet makinesi
Siz yine iyisiniz, ben hiç duymadım, nitekim TV haberlerine bakmaya hiç tahammülüm yok.

İnstagram'da karşıma çıkardı belki ama yakın zamanda dondurdum ve bayram sonrasına belki açarım, belki açmam. Whatsapp durumlarına bile bakmadığım bir dönemdeyim, sadelik dinginlik getiriyor ve doğrusu kafa dinlemek için herkese zaman zaman tavsiye ederim. Özellikle bu ayda, kafayı mümkün mertebe gereksiz yüklerden arındırmak en iyisi.
 
Geri
Üst Ana Sayfa Alt