İran için Reelpolitik
(New York Times Dergisi TR Çeviri)
13.Nisan-2009
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed el-Baradey’e göre, Bush yönetimi sırasındaki “dikkate almama ve küstahlığın bileşimi”, İran ile geliştirilebilecek sayısız diplomatik fırsatı heba etti ve böylece nükleer programını daha ileri götürmesine izin verdi.
“Darth Vader” karakteri (bir ‘Star Wars’ karakteri*) olarak iki defa Dick Cheney’e atıfta bulunan Baradey, kendisiyle yaptığım mülakatta bana, “Amerikan politikası iki kutsal sözden müteşekkildir – İran bilgiyi elde etmemeli ve tek bir santrifüj bile üretmemeli. Bekleyin, İran Kuzey Kore değil, boyun eğecek, deyip durdular. Bu kesinlikle hataydı” dedi.
2001’de Afganistan konusunda İran’ın yardımını elde etmek, 2003’te İran’dan gelen “büyük pazarlık” teklifini incelemek ya da 2005’te Amerika’nın Fransız nükleer reaktör satışına razı oluşuna dayanan Avrupa’nın arabuluculuğunu desteklemek yerine, “Bizim İran’ın şer ekseninde yer aldığını ve bizim bu rejimi değiştirmek zorunda olduğumuzu söyleyen bir Darth Vader ve ekibimiz var.”
Baradey, sonuçta birkaç düzine santifüj içeren bir program olacakken, “şu anda İran yaklaşık 5.500 santrifüje, 1000 kilo kadar düşük seviyede zenginleştirilmiş uranyuma ve teknik bilgiye sahip”, dedi. Baradey “İran’ın nükleer silah üretebileceği” fikrini hâlâ “aldatmaca” olarak görüyor ve bunun için iki ilâ beş yıllık bir müddet koyuyor.
Roosevelt’in 1942’de Stalin’e, afedersiniz Joe’ya, biz sizin Komünist ideolojinizi sevmiyoruz, bu yüzden Nazilerle olan çarpışmamızda yardımınızı kabul etmeyeceğiz. Biliyorum güçlüsünüz, fakat biz şeytanla işbirliği yapmayız, dediğini farzedin.
Bu ancak, İran teokrasisini şeytan eksenine teslim ederek ve uzlaşmacı devlet başkanı Muhammed Hatemi henüz başkanken, iki savaşta ve geniş Ortadoğu’da bu ülkenin yardımını elde etmenin yollarını aramakta başarısız olarak Bush’un başardığı ölçekte bir ahmaklığa denk olurdu.
Tarihindeki nadir vakalarda, ahlaki mutlakiyet sahibi Amerikan diplomasisi bu tür yıkıcı etkiler karşısında gerçekçilik (realizm) kozunu oynamıştır. Bush ise, bunun Amerikan hedeflerine nasıl hizmet edebileceğine bile göz atmaksızın, İran’a artmış bir güç hediye etti.
Şimdi geldiğimiz noktada, uzun zamandır hasretini çektiği binlerce satrifüjü elde eden İran’layız: Obama yönetimi tarafından rejimin tanınması, tehditlerin tersyüz edilmesi ve Amerika’nın İran ile nükleer görüşmeler gerçekleştiren diğer büyük güçler arasına katılması için bir şart olarak nükleer zenginleştirmenin askıya alınması talebinden feragat edilmesi.
Bu uygun olan. Amerikan realizmi şu anda zaruri. Baradey’nin bakışını dikkate alabilir: “Ben İranlıların nükleer silah üretmekten yana tercihte bulunduklarına inanmıyorum, fakat bu teknolojiye sahip oldukları kesin olarak saptandı çünkü onlar bunun kendilerine güç, prestij ve bir sigorta politikası sağlayacağına inanıyorlar.”
Sanırım İran’ın teorik bir nükleer güç statüsü elde etmesini engellemek için artık çok geç – Brezilya yahut Japonya’nın silah olmaksızın teknik bilgideki üstünlüğü gibi bir şey. İran’ın geçtiğimiz sekiz yılda elde ettiği ilerleme eksik kalamaz. Dönüştürülebilecek olan şey İran’ın, içerisinde faaliyet yürüttüğü bağlam; bu da sırasıyla “teorik” İran’ın nasıl kalacağını belirleyecek.
Bu bağlamı değiştirecek olanlardan biri Obama’nın nükleersiz bir dünya çağrısıydı: Silahsızlanmayı sağlamaksızın silahların yayılmasının engellenmesini tartışmak oldukça zor. 2005 yılında Nobel Barış Ödülü’nü alan ve bu yılın sonunda görev süresi dolacak olan el-Baradey, “İran’ın nükleer silahları sizin için tehlikeli ama bizim cephaneliklerimizi düzeltmeye devam etmemiz lazım, diyen dokuz tane ülkeniz olamaz” dedi.
Baradey, mevcut güvensizlik çapında, “bütün şikayetlerin masaya yatırıldığı” iki yıllık Amerika-İran görüşmelerinin olması gerektiği gibi olduğunu düşünüyor.
Burada bir normalleşme senaryosu var:
İran, Hamas ve Hizbullah’a verdiği desteği keser; İsrail’e karşı “Malezya” yaklaşımını benimser (tanımama ve müdahale etmeme); Irak ve Afganistan’da istikrar için çalışmaya razı olur; sadece barışçıl amaçlar için yapılacak sınırlı nükleer programın UAEK tarafından kontrolünü kabul eder; Kaide terörizmine karşı savaşacağına söz verir; kendi içerisinde, kendini insan haklarının durumunu iyileştirmeye adar.
ABD, kendini İslam Cumhuriyeti’nin güvenliğine adar ve onun bölgesel kilit rolünü teslim eder; araştırma gayesiyle İran’ın birkaç yüz santrifüjle sınırlı zenginleştirme faaliyeti yürütmesi hakkını kabul eder; İran’ın Fransa’dan yeni bir nükleer güç reaktörü almasına razı olur; İran’ın Dünya Ticaret Örgütü’ne geri dönmesi için söz verir; İran’ın el konulan mallarını geri verir; bütün yaptırımları kaldırır; ve Filistin konusunda iki devletli çözümün kabul edilebilir olduğunu kabul ettiği şeklindeki İran’ın geçmişteki ifadelerini tanır.
Böyle bir anlaşma oyunu bütünüyle değiştirir, Nixon’un (bir diğer baskıcı ve insan hakları karnesi kötü devlet olan) Çin’e yaptığı dönüştürücü etkiyi uyandırır. Kendi pratik nükleer savaş başlıklarına rağmen, İran’ın teorik nükleer güç konumunu kabul etmeyeceğini açıkça ifade eden İsrail’den her an gelebilecek bir saldırı ile bu anlaşma raydan çıkabilir.
Baradey “İsrail düpedüz İran’a saldırma çılgınlığında bulunabilir. Bundan endişe ediyorum. Eğer bombalarsanız, bölgeyi bir ateş topuna çevireceksiniz ve bütün İslam dünyasının desteği ile birlikte İran’ı da nükleer silahlar için savaş rotasına oturtacaksınız” dedi
Bu kabustan sakınmak için Obama, önceki Amerikan başkanlarının aksine İsrail’e karşı daha sert bir politika yürütmek zorunda kalacak. Tam zamanı.
(New York Times, 13 Nisan 2009, Roger Cohen, Realpolitik for Iran)
Kaynak ; http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=3984&pid=18
(New York Times Dergisi TR Çeviri)
13.Nisan-2009
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed el-Baradey’e göre, Bush yönetimi sırasındaki “dikkate almama ve küstahlığın bileşimi”, İran ile geliştirilebilecek sayısız diplomatik fırsatı heba etti ve böylece nükleer programını daha ileri götürmesine izin verdi.
“Darth Vader” karakteri (bir ‘Star Wars’ karakteri*) olarak iki defa Dick Cheney’e atıfta bulunan Baradey, kendisiyle yaptığım mülakatta bana, “Amerikan politikası iki kutsal sözden müteşekkildir – İran bilgiyi elde etmemeli ve tek bir santrifüj bile üretmemeli. Bekleyin, İran Kuzey Kore değil, boyun eğecek, deyip durdular. Bu kesinlikle hataydı” dedi.
2001’de Afganistan konusunda İran’ın yardımını elde etmek, 2003’te İran’dan gelen “büyük pazarlık” teklifini incelemek ya da 2005’te Amerika’nın Fransız nükleer reaktör satışına razı oluşuna dayanan Avrupa’nın arabuluculuğunu desteklemek yerine, “Bizim İran’ın şer ekseninde yer aldığını ve bizim bu rejimi değiştirmek zorunda olduğumuzu söyleyen bir Darth Vader ve ekibimiz var.”
Baradey, sonuçta birkaç düzine santifüj içeren bir program olacakken, “şu anda İran yaklaşık 5.500 santrifüje, 1000 kilo kadar düşük seviyede zenginleştirilmiş uranyuma ve teknik bilgiye sahip”, dedi. Baradey “İran’ın nükleer silah üretebileceği” fikrini hâlâ “aldatmaca” olarak görüyor ve bunun için iki ilâ beş yıllık bir müddet koyuyor.
Roosevelt’in 1942’de Stalin’e, afedersiniz Joe’ya, biz sizin Komünist ideolojinizi sevmiyoruz, bu yüzden Nazilerle olan çarpışmamızda yardımınızı kabul etmeyeceğiz. Biliyorum güçlüsünüz, fakat biz şeytanla işbirliği yapmayız, dediğini farzedin.
Bu ancak, İran teokrasisini şeytan eksenine teslim ederek ve uzlaşmacı devlet başkanı Muhammed Hatemi henüz başkanken, iki savaşta ve geniş Ortadoğu’da bu ülkenin yardımını elde etmenin yollarını aramakta başarısız olarak Bush’un başardığı ölçekte bir ahmaklığa denk olurdu.
Tarihindeki nadir vakalarda, ahlaki mutlakiyet sahibi Amerikan diplomasisi bu tür yıkıcı etkiler karşısında gerçekçilik (realizm) kozunu oynamıştır. Bush ise, bunun Amerikan hedeflerine nasıl hizmet edebileceğine bile göz atmaksızın, İran’a artmış bir güç hediye etti.
Şimdi geldiğimiz noktada, uzun zamandır hasretini çektiği binlerce satrifüjü elde eden İran’layız: Obama yönetimi tarafından rejimin tanınması, tehditlerin tersyüz edilmesi ve Amerika’nın İran ile nükleer görüşmeler gerçekleştiren diğer büyük güçler arasına katılması için bir şart olarak nükleer zenginleştirmenin askıya alınması talebinden feragat edilmesi.
Bu uygun olan. Amerikan realizmi şu anda zaruri. Baradey’nin bakışını dikkate alabilir: “Ben İranlıların nükleer silah üretmekten yana tercihte bulunduklarına inanmıyorum, fakat bu teknolojiye sahip oldukları kesin olarak saptandı çünkü onlar bunun kendilerine güç, prestij ve bir sigorta politikası sağlayacağına inanıyorlar.”
Sanırım İran’ın teorik bir nükleer güç statüsü elde etmesini engellemek için artık çok geç – Brezilya yahut Japonya’nın silah olmaksızın teknik bilgideki üstünlüğü gibi bir şey. İran’ın geçtiğimiz sekiz yılda elde ettiği ilerleme eksik kalamaz. Dönüştürülebilecek olan şey İran’ın, içerisinde faaliyet yürüttüğü bağlam; bu da sırasıyla “teorik” İran’ın nasıl kalacağını belirleyecek.
Bu bağlamı değiştirecek olanlardan biri Obama’nın nükleersiz bir dünya çağrısıydı: Silahsızlanmayı sağlamaksızın silahların yayılmasının engellenmesini tartışmak oldukça zor. 2005 yılında Nobel Barış Ödülü’nü alan ve bu yılın sonunda görev süresi dolacak olan el-Baradey, “İran’ın nükleer silahları sizin için tehlikeli ama bizim cephaneliklerimizi düzeltmeye devam etmemiz lazım, diyen dokuz tane ülkeniz olamaz” dedi.
Baradey, mevcut güvensizlik çapında, “bütün şikayetlerin masaya yatırıldığı” iki yıllık Amerika-İran görüşmelerinin olması gerektiği gibi olduğunu düşünüyor.
Burada bir normalleşme senaryosu var:
İran, Hamas ve Hizbullah’a verdiği desteği keser; İsrail’e karşı “Malezya” yaklaşımını benimser (tanımama ve müdahale etmeme); Irak ve Afganistan’da istikrar için çalışmaya razı olur; sadece barışçıl amaçlar için yapılacak sınırlı nükleer programın UAEK tarafından kontrolünü kabul eder; Kaide terörizmine karşı savaşacağına söz verir; kendi içerisinde, kendini insan haklarının durumunu iyileştirmeye adar.
ABD, kendini İslam Cumhuriyeti’nin güvenliğine adar ve onun bölgesel kilit rolünü teslim eder; araştırma gayesiyle İran’ın birkaç yüz santrifüjle sınırlı zenginleştirme faaliyeti yürütmesi hakkını kabul eder; İran’ın Fransa’dan yeni bir nükleer güç reaktörü almasına razı olur; İran’ın Dünya Ticaret Örgütü’ne geri dönmesi için söz verir; İran’ın el konulan mallarını geri verir; bütün yaptırımları kaldırır; ve Filistin konusunda iki devletli çözümün kabul edilebilir olduğunu kabul ettiği şeklindeki İran’ın geçmişteki ifadelerini tanır.
Böyle bir anlaşma oyunu bütünüyle değiştirir, Nixon’un (bir diğer baskıcı ve insan hakları karnesi kötü devlet olan) Çin’e yaptığı dönüştürücü etkiyi uyandırır. Kendi pratik nükleer savaş başlıklarına rağmen, İran’ın teorik nükleer güç konumunu kabul etmeyeceğini açıkça ifade eden İsrail’den her an gelebilecek bir saldırı ile bu anlaşma raydan çıkabilir.
Baradey “İsrail düpedüz İran’a saldırma çılgınlığında bulunabilir. Bundan endişe ediyorum. Eğer bombalarsanız, bölgeyi bir ateş topuna çevireceksiniz ve bütün İslam dünyasının desteği ile birlikte İran’ı da nükleer silahlar için savaş rotasına oturtacaksınız” dedi
Bu kabustan sakınmak için Obama, önceki Amerikan başkanlarının aksine İsrail’e karşı daha sert bir politika yürütmek zorunda kalacak. Tam zamanı.
(New York Times, 13 Nisan 2009, Roger Cohen, Realpolitik for Iran)
Kaynak ; http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=3984&pid=18