Ramazan, belki bir tutam da olsa dinginlik ve günahlardan ıraklaşma için bir vesile. Lakin bunun teğet geçtiği kişiler, bir hayli fazla.
İnsanlar, fetva soruyorlar sürekli. Halbuki meselenin kalplerini rahatsız edip etmediğine baksalar; bir hayli yol katedecekler.
Şaka da olsa yalan söylemeyiniz hadisini İslam'la azıcık alakası olan birisi, bilir. Ama gafleti ve bilhassa yaşantısı sebebiyle bu halden kurtul(a)maz. Hatta gider şakadan da olsa ölüverir.
Ölümle şakalaşır bildiğiniz. Hatta bu halini milyonlar izler, buna milyonlar kahkaha atar. İnsanların çok azını istisna ederek gaflet denizi, boğmak için en şedid haliyle saldırır.
Ekserimiz; neyi izlediğini, neye güleceğini, neyden beri olacağını, ne hakkında doğru olanı konuşacağını bilmekten acizizdir. Ve bu acziyetin sebebi de bizlerin nahoş yaşantılarıdır.
Hep gözlerden kaçan, akıllardan uzakta kalan, neredeyse "ölmüş" olan kalpleri rahatsız etmeyen ise şudur:
Şu platformda (sosyal medya) neyi beğendiğimiz, neyi izlediğimiz, neye baktığımız, neyle meşgul olduğumuz, ne yorum yaptığımız ve neye güldüğümüzden dibine kadar(!) mesuluz.
Ve neye destek verdiğimizden. Hatta kimleri şımartıp kibirlendirdiğimiz ve yücelttiğimizden de eksiği olmayacak şekilde sorumluyuz.
Ama sorumluluk duygusu, bizlerden uzaklaştı çünkü artık Allah'ı çok az zikrediyor, BATILı ise bir hayli fazla ağzımıza doluyoruz.
Bu halimize "veyl" olsun diyemiyor, kendimiz için "heyhat" demekten utanıyoruz. Lakin ahirette "heyhat" diyenlerden olacağımız, aklımızın ucundan bile geçmiyor.
Ölüm, hep bir adım ötede! Trafiği altüst eden ambulansa sövmek, serbest.
Karnımız tok, sırtımız pek; dünya ise ayaklarımızın altında.
Pek pek çok gülüyor ama az ağlıyoruz demek isterdim ama neredeyse hiç ağlamıyor muyuz yoksa?
Ölüm, bir rüya esnasında mı gelecek?
Yoksa bir "karabasan"vari bir halde mi?
Belki de şarkı söylerken?
Haram olana bakarken olsa, ne deriz?
Sürükleyici bir aşk romanında gider mi ölüm?
Belki de günah dolu bir günün sonunda uyurken?