Makale İslamcı Feminizm

Burhanuddin Aldiyaî Çevrimdışı

Burhanuddin Aldiyaî

Aktif Üye
İslam-tr Yazar
Mülüman Kadına.jpg

İslamcı Feminizm

Burada (kitaptan alıntıdır) mutlaka değinmemiz geren hususlardan birisi de adına İslamcı feminizm veya Müslüman feministler denilen akımdır. İlk kez gören herkes için bu başlık garip gelecektir belki ancak günümüzde böyle bir akım mevcut. Feminizm gibi kâfirler tarafından üretilen bir ideolojinin İslam ile yan yana getirilmesi veya kendini Müslüman kabul eden birisinin aynı zamanda beşeri bir ideolojiyi benimsemesi, tam ve mükemmel bir hayat nizamı olarak İslam’a inanan her mü’min için yaman bir tezattır. Haliyle biz böyle bir şeyi kabul etmeyiz elbette; ancak vakıayı anlatabilmek için mevcut kullanım ile ifade edeceğiz. İslam’ın içerisine beşeri ideolojileri de karıştırmaya kalkışanlar kendi dünyasında kendini samimi kabul edebilirler; ancak İslam’ın temel amaç ve gayeleriyle uyuşmayan, İslam’ı nakıs gösteren ve gayri İslamî unsurlarla karıştıran hiçbir girişimin İslam’ın nazarında bir samimiyeti olmaz. Yoksa mesela İslam’ı laiklikle, demokrasiyle veya komünizmle uyumlulaştırmaya çalışan da samimi olduğunu söyleyebilir ki söylüyor da zaten. Çünkü burada mesele sadece dünyada baskın gelen ideoloji meselesi olur; yarın başka bir ideoloji baskın geldiğinde, bu sefer İslam’ı onunla uyumlulaştırma girişimleri olacaktır. Buradan bakıldığında ne İslam’ın bir hayat nizamı olduğundan ne evrenselliğinden ve ne de gaye ve hedeflerinden bahsetme olanağı kalır.

Bu mantığın iddiası şudur ki; tarih boyunca İslam erkekler tarafından yorumlanmış, her alanda ataerkil bir İslamî anlayış geliştirilmiş ve büyük ölçüde kadını küçümsemiş veya hayattan koparmıştır. Erkeklerin eliyle yorumlandığı ve ataerkil olduğu iddia edilip beğenilmeyen İslam açısından Peygamber ﷺ’in Sünneti de onlar için ciddi problem olabiliyor. Çünkü birçok hadis onların beğenmediği İslam’ı tanımlıyor ve en azından bazıları için Sünnet-hadis inkârcılığı da başlayabiliyor. O yüzden Kur’an üzerinden İslam’ın yeniden yorumlanması gerektiğini ve böylece feminizm ile uyumlu yani kadının da erkek ile eşit olduğu veya daha uygun bir tabirle eşit olması gerektiği şeklinde yeni bir İslamî yorum geliştirilmesi istenmektedir. Bunu bir kelimeyle özetlersek, “kadıncı” bir İslamî anlayış isteniyor. Velhasıl laik feminizm İslam’ın kendisinin kadını küçük gördüğünü iddia ederken, kendince İslamcı olan feminizm ise, Kur’an’daki İslam’ın eşitlikçi olduğunu hatta Peygamber ﷺ zamanında da öyle uygulandığını, ancak daha sonra ataerkil bir İslamî yoruma dönüştürüldüğünü ileri sürmektedir.

Malum olduğu üzere 18. yüzyılda batıda felsefi bir akım olarak gelişen ve daha sonra politik bir harekete de dönüşen feminizm, kadın ile erkeğin her anlamda eşit olduğu, kadına biçilen rollerin sadece toplumsal örflerinin sonucu ortaya çıktığı ve dolayısıyla eğer bu örfler veya inançlar olmazsa, kadın ile erkek arasında hiçbir farkın olmayacağı iddiasındadır. İşte o zaman doğum gibi bazı fizyolojik farklılıklar haricinde kadın tamamen erkek ile eşit olacak ve erkeğin yaptığı her işi kadın da yapmış olacak, erkeğin bulunduğu her yerde kadın da bulunacaktır. Özetle bu nevi feminizm fıtrata yani Allah’ın kevnî yasalarına savaş açmış oluyor. Haliyle hükümlerini ve hayattaki rolleri bu fıtrat düzleminde düzenleyen din de laik feminizm için ciddi bir düşman oluyor.

Batıda Hıristiyan feminizm, liberal feminizm gibi farklı feminist akımlar de gelişmiştir yani her beşeri ideoloji gibi herkes feminizmi de kendine göre bir forma sokabiliyor. Müslüman topraklara ise, özellikle İslam kültür coğrafyasını değiştirmek isteyen batılılar tarafından oryantalist ve sömürgeci erkekler vasıtasıyla taşınmış, sömürgeci ve oryantalist söylemlerle Müslüman kadının konumu tartışmaya açılmıştır. Çok geçmeden İslam topraklarında modernleşme adına batılılaşma hevesinde olan kimi erkekler tarafından da benimsenip sürdürülmüş ve böylece batılı sömürgecilerin misyonu yerlilerce üstlenilmiştir. Bu tür söylemler başlangıçta büyük ölçüde kendini özgürlükçü diye tanımlayan ve aslında kadına kolay ulaşmak isteyen erkekler tarafından ileri sürülerek yayılmıştır. Ardından 1980 sonrasında kervana katılan kimi kadınlarla birlikte 1990’lardan sonra gelişerek Müslüman topraklarda kadınlar eliyle bir İslamcı feminizm ortaya çıkmaya başladı. Ancak bunlar Mısır, İran, Malezya gibi birkaç ülkeyle sınırlı kalmıştır. Bu tür kadınların büyük ölçüde batıya gidip gelmiş veya batıda kalan, batı hayranı kadınlar olduğunu söylersek, sanırım haksızlık etmiş olmayız. Türkiye’de ise, batının isteği üzerine çıkarılan kanunlar, yapılan sözleşmeler ve toplumda yayılması istenen birçok husus gibi bu da yine batının isteği ve fonlamasıyla seküler İslamcıların vasıtasıyla son 20-25 yılda, kimi kendince örtülü kadınların eliyle geliştirilip yaygınlaştırılıyor ve kurumsal bir yapıya kavuşturulması için çalışılıyor.

İslam topraklarındaki gelişimi ve batılıların buradaki çifte standardı hakkında Ayşe Güç’ün şu tespitlerini buraya alıntılamanın önemli olacağı kanaatindeyim. Yukarıda özetlediğimiz hususları belirttikten sonra diyor ki: “İslam kültürü içinde gelişen eleştirel kadın bilinçliliğini ilk tetikleyenlerin batılı erkekler olduğunu söyleyebiliriz. Sömürgeci erkekler, Müslüman toplumlardaki kültürel değişmede kadının özel bir yeri olduğuna inanmışlar ve adeta kadın yaşamının çözülmesi ile bu toplumların batı karşısında güçsüzleşeceğine inanmışlardır. Diğer taraftan oryantalistler ise, fikri planda İslam imajının olumsuzlanmasında kadın ve peçe, örtü, harem gibi kadınla ilgili konuların işlenmesine özel bir önem vermişlerdir. Batılı erkekler kendi toplumlarında yükselen feminist eleştirilere soğuk dursalar da İslam ülkeleri söz konusu olduğunda, kadının toplumda geri kalmış olmasını başta eğitim hakkı olmak üzere haklardan mahrum bırakılmalarına bağlamışlardır. Lord Cromer örneğinde olduğu gibi kadınların eğitim hakları için özel gayret gösterirken kendi ülkelerinde tam tersi bir tavır sergileyen sömürgeci erkeklere rastlanmaktadır. İslam ülkelerinin geri kalmış olduğunu kadının geri kalmışlığı ile değerlendiren yaklaşımlar, entelektüel Müslüman erkeklerde ve tartışmalara katılabilen kadınlarda savunmacı bir yaklaşımı doğurmuştur. İslam’ın kadına haklarını verdiği, geleneksel yaklaşımların ve toplumsal adetlerin bu hakların uygulanmasını engellediği yönündeki cevaplar bu süreçlerin ürünüdür.[1]

Sözü edilen gelişmeler, 1990’lara kadar “kadın hakları” gibi söylemlerle dile getirilmiş ve bu evreden sonra açıkça İslamcı Feminizm kavramı gelişmeye başlamıştır. Anlaşılacağı üzere batıdan gelen ve batılı değerlere hayran olan kimi yerliler tarafından yayılmaya çalışılan İslamcı feminist söylem, İslamî kaynakları gözden geçirilmesini ve Kur’an’ı kadın dostu bir bakış açısıyla yeniden yorumlayarak şeriat hükümlerini yapı bozumuna uğratma çabasındadırlar. Hatta kimileri feminist terminolojiyi kullanarak tefsir çalışmaları bile yapmaktadır. Tabi İslamcı feminist söylemin dini metinlerin çözümlenmesi ile sınırlı olmadığı ve kadının toplumsal konumu ve hakları, toplumsal cinsiyet, kadına karşı şiddet gibi batılı feministlerin üzerinde önemle durdukları daha birçok konunun ele alındığını belirtmek gerekir. Bütün bu konular, laik feminizmin Allah’ın kevnî yasalarına yani fıtrata savaş açmasının farklı ifadesidir ve İslamcı feminizm de bu söylemlerde onlarla hemfikirdir. Aralarındaki temel fark, herkesin istediği gibi yorumlayacağı şekilde soyut kalmasını istedikleri Kur’an’ı, kendilerine göre getirdikleri yorumlar üzerinden İslam’ın da tür iddiaları öngördüğünü söylemidir.[2]

Diğer bir ifadeyle laik feministler, istedikleriyle uyuşmadığı için komple İslam’ı hedef alırken; İslamcı feministler, bu söylemlerle uyuşmayan bütün İslamî hükümlerin erkekler tarafından konulmuş olduğunu ve Kur’an’ın yeniden yorumlanmasıyla İslam’ın bunlarla uyumlu hale getirilebileceğini söyleyerek, 1400 yıllık İslamî ilim mirasını hedefe koyuyor. Nisa Suresi 1. ayet, Hucurât Suresi 13. ayet gibi aslında konuyla pek alakası da olmayan bazı ayetleri ileri sürerek Kur’an’ın kadını erkekle eşitlediği ileri sürülmektedir. Mükellef olma ve bu doğrultuda Allah Teâlâ katındaki değer veya kısaca İslamî ve insani açıdan kadın ile erkek arasında fark yoktur elbette. Fakat Allah’ın kevnî yasaları çerçevesinde hayatta kadın ile erkeğe biçilmiş farklı rolleri ortadan kaldırarak ontolojik eşitliği ileri sürmek veya laik feminizmin söylemiyle kadının toplumsal konumu ve toplumsal cinsiyet gibi iddialarla kadını erkekle yarıştırmak, ancak Allah’ın ayetlerini tahrif etmekle olur. İşte İslamcı feminizm, laik feminizmin fıtratla savaşan ve dolayısıyla din ile uyuşmayan bu iddialarının tezatlığını erkek yorumu olarak İslamî ilim mirasına mal etmekte ve yeni bir Kur’an yorumu olarak bunları İslam’a söyleterek güya dini hedeften çıkarmaya çalışmaktadır.

İlginçtir ki feminizm üzerinde özellikle çalışan kimi araştırmacılara göre İslamcı feminizm, Müslüman seküler feminizmden daha radikal görülmektedir. Zira İslamcı feministler, bir yandan hem kamusal alanda hem de özel alanda kadın ve erkeğin tam eşitliğinde ısrar etmekte, diğer yandan kadınların, İslam hukukunda erkeklere mahsus kabul edilen devlet başkanı, dini lider, hakim, müftü olabileceklerini de savunmaktadır.[3] Daha açık ifade etmek gerekirse, laik feminizm dini alana karışmıyorken İslamcı feminizm, erkeklere mahsus olan imamlık gibi dini vazifelerde de kadın erkek eşitliğini savunmakta ve dolayısıyla daha radikal olmaktadır. Bu ülkede kadın vaizelerin erkek imamlara ders vermesi veya belki daha uygun bir ifadeyle verdirilmesi, bunun politik pilot uygulaması olarak görülebilir. Burada İslamcı ve Müslüman laik feminizm şeklindeki ifade belki kapalı kalacaktır, o yüzden açmamız gerekir. Şöyle ki, batılı perspektifte Müslüman toplumlar içerisinde olan herkese, bir kimlik veya medeniyet aidiyeti olarak Müslüman gözüyle bakılır. Dolayısıyla Müslüman toplumlarda olduğu için laikler, dinciler ve dindarlar arasında bir fark görülmüyor. Bu haseple buradaki laik feministlere de Müslüman denilebiliyor.

Şunu da belirtmem gerekir ki İslamcı feministler, batı feministlerin yazıları ve kolektif eylemlerini örnek almaktadırlar. Bununla birlikte İslamî söylemi kullanarak kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, sosyal adalet gibi söylemleri savunurken, kendi iddialarını güçlendirmek ve genişletmek için seküler söylem ve metotları da kullanmaktalardır. Kimi araştırmacılara göre teorik bir çerçeveye ihtiyaç duyan bu feminist söylem ve uygulamalar, liberalizm ve legal pozitivizmin bir kopyası mahiyetindedir.[4] Yani sadece batılı feminizmi değil, söylem geliştirebilmek adına diğer benzer ideolojilerini de taklit etmektedirler. Tek sorun bu söylemin batıdan gelmiş ve hala da batılı ideolojilerin bir kopyası olması da değil, aynı zamanda batılı güçlerce destekleniyor, onların fonlarıyla kolektif eylemler haline getiriliyor ve dernek vb. kurumlar üzerinden kurumsallaştırılması sağlanıyor. İnternette “Nerden Çıktı Bu Müslüman Feministler?” başlığı altında yapılmış bir program izledim; açık bir sunucu kadın, İslamcı feminizmin haraketli bir temsilcisi olarak örtülü bir kadınla feminist faaliyetlerini konuşuyordu. En dikkat çekici sorulardan birisi de, toplumda feminist söylemleri yaymak adına kurdukları Havle adında bir dernek ve burada yaptıkları programlar ile faaliyetlerinin özellikle uzun soluklu olması dolayısıyla ciddi fonlara ihtiyaç duyulduğu ve dolayısıyla bu fonları nereden bulduklarıydı. Örtülü kadın hiç çekinmeden İsveç ve Hollanda konsoloslukları tarafından fonlandıklarını açıkça söyledi.

Kimi çağdaş araştırmalara konu olduğu üzere batılı feminist söylem geçmişi eleştirerek kendini inşa ederken İslamcı feminizm, geçmişi yeniden ele alma ve İslam’ın ilk yıllarında kadınlar lehine başlatılmış olan kimi uygulamaları bugüne taşıma iddiasıyla kendini temellendirmeye çalışmaktadır. Bu tespit bir yere kadar veya en azından Kur’an ve belki kısmen de Sünnet için yerinde olabilir ancak en başta ilmi mirasımız açısından batılı feminizm ile İslamcı feminizm arasında pek bir fark kalmıyor. Denilebilir ki İslamcı feminizm, feminist bir teoloji olma imkânından bahsetmekte hatta İslamcı feminizmin kimi destekçileri, onu batıdaki liberal teoloji ile eşit saymaktadır. Bütün bunlara rağmen Müslümanlar içerisinde geliştirilmeye çalışılan İslamcı feminizm yenidir, daha tanımlanmamış, hala tartışmalı ve daha politik bir akımdır. Netice olarak feminist düşünce, sıkı sıkıya bağlı olduğu batı düşünce geleneği, felsefesi ve yaşam biçiminden ayrı düşünülemez.[5] Öyle görünüyor ki Müslüman toplumları daha da bozmak için bu tür feminist akımların fikri - teolojik bir zemine de kavuşturarak Müslüman kadına aşılanmak istenmektedir.

Burada belirtmem gereken diğer bir husus da şudur ki, eğitim almış kimi kadınlar başta olmak üzere birçok Müslüman kadın, İslamcı feminist kavramını benimsemiyor hatta olumlu karşılamıyor olabilir; hatta belki kimisi böyle bir kavramın farkında bile değildir ancak söylem, eylem ve mantık olarak aynı kapıya çıkıyorlar. Laik feministler gibi temelden İslam’ı değil de ataerkil olduğu iddiasıyla İslamî ilimleri suçlamaları, bu nevi kadınların ortak bir söylemi olarak dikkat çekiyor. Müslüman toplumlarda kadınların sorunları yok değildir hatta tefsir gibi kimi klasik kaynaklarda kadın hakkında olumsuz olan bir takım görüşler de vardır. Ancak söz konusu görüşler bireysel söylemlerin ötesine gitmez ve kimse için bir mesnet teşkil etmez. Bu tür görüşleri bahane ederek İslam’ı beşeri ideolojilerle uyumlu hale getirme çabası, açıktır ki Müslüman işi olamaz. Ayrıca Osmanlı’nın sekülerizme evrilen en az son bir asrını istisna etsek bile, son yüz yıldır günümüz toplumlarında tamamen dine karşı olan laik düzenler hüküm sürmektedir. Dolayısıyla bu sistemler içerisinde Müslüman toplumlar sözü de artık göreceli kalıyor. Temelinde beşeri ideoloji ve sistemlerden kaynaklanan mevcut sorunların sebeplerini İslamî ilimlerde ve geçmiş Müslüman kültürlerinde aramak, malum olacağı üzere akıl işi değildir. Diğer bir ifadeyle beşeri sistemlerle hesaplaşılması gerekirken, bu tür akımların onlarla pek bir derdi gözükmüyor ve sorunu ataerkil olduğunu iddia ettikleri İslamî ilim mirası ve Müslüman kültüründe arıyorlar.

Tabiri yerindeyse bu kadıncı akım her ne kadar İslam’ı batılı ideolojilere uydurma çabasında ise de, çabaları batılı feminist akımlar tarafından yeterli görülmeyerek eleştirilmektedir. Batılılara göre İslamcı feminizm ataerkilliğe karşı ciddi bir meydan okuma değildir ve bağımsızlıktan, sekülerizm ve demokrasiden hala uzaktır, homoseksüellik ve kişisel özerklik gibi konuları kabul etmekte başarısızdır hatta kimilerine göre bu şekilde İslamî sistemi meşrulaştırmakta ve yeniden üretmeye çalışmaktadır. İslamcı feministler, özellikle feminizmi Kur’an’a uydurmaya çalıştıkları ve Kur’an’ı genellikle bir kadın hakları dokümanı olarak görme iddialarıyla da eleştirilmektedir; çünkü laiklere göre her şeye rağmen İslamcı feminizm kadın haklarından çok İslam’ı savunmaktadır. En ılımları denilebilecek kimi batılılar, Müslüman kadınları genel feminist akımdan uzak tutmamak için olacak ki, İslamcı feminizmin bazı kayıtlar içerisinde kabul edilebileceğini ileri sürmüştür. Buna göre eğer İslamcı feminizm sadece Müslüman kadınların çıkarlarını gözetmeyecekse ve diğer kadın hareketlerini sınırlandırmayacaksa, Müslüman olmayan dini azınlıkların kadınları ya da seküler ve laik yönelimli kadınların dışlanmasına, susturulmasına ve önem verilmemesine neden olmayacaksa, kabul edilebilir. Böylece uzun vadede -Hıristiyan feminizmin yaptığı gibi- İslamcı feminizmin, İslam toplumlarının modernleşmesi ve sekülerleşmesini kolaylaştıracağı düşünülmektedir. İslamcı feminizmi dindeki diğer modernist reform hareketlerden biri olarak değerlendiren kimi ılımlı batılılar, İslamcı feminizm ile Protestanlık arasında bir benzetme yaparak, bu feminist söylemin bireysel faaliyeti vurguladığı ve insan aracılar olmaksızın Tanrıyla direkt ilişki için kadın haklarında ısrar ettiği görüşündedir.[6]

Aslında adına İslamcı feminizm denilen akım, onların istediklerinin çoğunu da yapıyor ancak yine de kuşkuyla karşılanıyor. İşte bu noktada Rabbimizin Bakara Suresi 120. ayetinde geçen; «Onların dinine tabi olmadıkça onlar senden razı olmazlar.» mealindeki uyarısını bir kez daha ne demek olduğunu görmüş oluyoruz. Yani bir Müslüman olarak ne kadar İslam’dan taviz versen veya İslam’ı onlara uydurmaya çalışsan da, inancını temelden terk edip kâfirlerin fikrine, ideolojisine ve inancına bağlanmadığın sürece onlar seni kabul etmeyecek ve senden hoşnut olmayacaklardır. Ne yazık ki gayri İslamî ideolojilere hayran kalan kendince Müslümanlar bir türlü bunu kavramıyor ve ısrarla küfrün peşinden sürüklenmeye razı geliyorlar. Burada Peygamber ﷺ’in haber verdiği; «Onlar kelerin deliğine de girseler, siz peşlerinden gideceksiniz.»[7] şeklindeki acı vakıayı da tekrardan görmüş oluyoruz. Evet, onlar fıtrata başkaldırıp kendi toplumlarını haviyenin eşiğine getirdiler ve bizdeki bu aklı evveller hala onların izinde gitmeye ısrar ediyorlar. Üstelik onların desteğini alarak Müslümanları da bozmaya çalışanlar, sadece kendi veballerini değil, aynı zamanda saptıracakları nice Müslüman evladının da vebaline girdiklerini anlamıyorlar.

Velhasıl İslamcı feminizm de, modernist, tarihselci, hadis inkârcısı gibi akımlarla birlikte adeta işbirliği içerisinde Müslümanlar arasında kâfirlerin tabiri yerinde ise sözcülüğünü üstlenmiş ve modernleşme adına Müslümanların mimsiz batı medeniyetine eklemlenerek sekülerleşmesine büyük katkı sağlıyor ve bu manada hep birlikte ciddi bir misyon üstlenmişlerdir. Bunları dinleyen ve takip eden veya yazıp çizdiklerini okuyan nice Müslüman evladı da kendi inancında şüpheye düşmektedir. Peygamber ﷺ’in bir hadiste; «Karanlık gecenin parçaları gibi üzerinize çökecek fitneler gelip; mü’min olarak sabahlayan adamın kâfir olarak akşamlayacağı veya aksinin olacağı ve kişinin dinini dünya malına satacağı (zaman) gelmeden önce salih amel işlemek için acele edin.»[8] dediği bunlar olsa gerek. Çünkü kâfilerin söylemleri ve şüpheleri Müslümanları çok etkilemiyor; ancak içerde onların sözcülüğünü yapan bu akımlar, adeta hadisin tanımladığı gibi karanlık gecenin parçaları gibi Müslümanların üzerine çöken ve inançlarını bozan fitnelerdir.




Müslüman Kadına, Burhanüddin Aldiyaî


[1] Ayşe Güç, İslamcı Feminizm: Müslüman Kadınların Birey Olma Çabaları
[2] Önceki kaynak, aktardığımız ifadeleri kısmen değiştirdiğimizi ve bazı eklemeler yaptığımızı belirtmeliyim.
[3] Önceki kaynak
[4] Önceki kaynak
[[5] Önceki kaynak
[6] Önceki kaynak
[7] Buhari 3297, Müslim 4929
[8] Müslim 194, Tirmizi 2215
 
Son düzenleme:
Horasan Fedaisi Çevrimdışı

Horasan Fedaisi

Hayye ale'l-cihad
İslam-TR Üyesi
Kadınların şımarıklığı ve erkeklerin ezikliğinden kaynaklı bir ideoloji. Kadın cinayetlerini kadınlar kadın oldukları için öldürülüyor gibi göstererek prim kasacak kadar da arızalı bir ideoloji. Allah bu insan suretindeki şeytanları ve takipçilerini ıslah etsin.
Dine ve geleneklere dönüş manifestosu adında dinin ve geleneklerin güçlü olduğu bir umranın nasıl kurulabileceğine dair uzunca makale yazıp burada yayınlamıştım.

Dine ve Geleneklere Dönüş Manifestosu


Kendi yazımdan iki alıntı yapıyorum:


"55-Feminizmin radikal savunucuları geçmişten bugüne kadar genelde yahudi kadınlar olmuşlardır. Örneğin tüm dünyada kız çocuklarını eşitliğe özendirmeye çalışıp aile düzenini ve erkek otoritesini karalayan Barbie filminin ana karakteri olan Barbie karakterinin yapımcı şirketi Mattel in yöneticisi Ynon Kreiz adında bir yahudidir, şirketi önceden de başka yahudiler (Ruth Handler, Ellioth Handler gibi) yönetmiştir.

56-Yine feminizmin kendi yaşadığı asra göre çok ileri düzey savunucusu olan ve belki.. ..radikal feminizmin temellerini atan Emma Goldman bir yahudi kadındı.

57-Feminist camiada dillendirilebilen ve takip edilebilen Freud adındaki meşhur filozof da yahudidir.
...

58-Biz burada yahudi ırkçılığı yapmıyoruz, lakin modernistleri oturup biraz düşünmeye sevk ediyoruz..."

.....


"60-Toplumda aile bağlarını güçlendiren, erkeklerle kadınlar arasında bağ kuran unsurlar, fıtratlarının bir yapboz gibi birbirini tamamlamasıdır. Örneğin fıtrat düzeninin bozulmadığı toplumda:
Erkek karısını yönetmek ister. Bu güç ve cinsellik hormonu olan testesteron hormonunun da gereğidir. Şayet erkek, karısını yönetemezse, bunu belli etmese bile içten içe rahatsız olur. Kadın ise yönetilmek ve bir erkek tarafından korunup kollanmak ister. Lakin modern toplum haber programları, dizi film ve sosyal medya aracılığıyla kadının yönetilmesini kötü göstermeye ve bir tür utanılacak durum hâline getirmeye çalışır.

Başka bir misal, erkek, kadına bakmaktan etkilenir ve onun bedeninden tahrik olur. Kadın ise bir erkeğin kendisine bakmasından ve beğenmesinden etkilenir.

61-Allah erkeği ve kadını birbirini tamamlayıcı şekilde yaratmıştır. Böylece aile bağları ve toplum güçlenir. Feminizm ise bu bağları koparmaktadır.
Dolayısıyla feminizmin girdiği ülkelerde aile düzeni çökmekte ve genç nüfus erimektedir.

62-Bugün avrupada genç nüfus oranında türkiye birincidir. Anlaşıldığı üzere avrupa çok kötü bir durumdadır. Ne var ki feminizm türkiyeye de girmiştir ve şimdi burada da genç nüfus erimektedir.

63-Öbür tarafta ise canhıraş bir şekilde ve kin ile, kafirlerin kendisine saldırıp hakkında bin bir türlü yalan haber ürettikleri Afganistan İslâm ülkesinde, sadece çocuk oranı %40 a yakındır.,"


(Kaan es-Selefi, Dine ve Geleneklere Dönüş Manifestosu, 55-58 ve 60-63.maddelerden)
 
Burhanuddin Aldiyaî Çevrimdışı

Burhanuddin Aldiyaî

Aktif Üye
İslam-tr Yazar
Kadınların şımarıklığı ve erkeklerin ezikliğinden kaynaklı bir ideoloji. Kadın cinayetlerini kadınlar kadın oldukları için öldürülüyor gibi göstererek prim kasacak kadar da arızalı bir ideoloji. Allah bu insan suretindeki şeytanları ve takipçilerini ıslah etsin.
Dine ve geleneklere dönüş manifestosu adında dinin ve geleneklerin güçlü olduğu bir umranın nasıl kurulabileceğine dair uzunca makale yazıp burada yayınlamıştım.

Dine ve Geleneklere Dönüş Manifestosu


Kendi yazımdan iki alıntı yapıyorum:


"55-Feminizmin radikal savunucuları geçmişten bugüne kadar genelde yahudi kadınlar olmuşlardır. Örneğin tüm dünyada kız çocuklarını eşitliğe özendirmeye çalışıp aile düzenini ve erkek otoritesini karalayan Barbie filminin ana karakteri olan Barbie karakterinin yapımcı şirketi Mattel in yöneticisi Ynon Kreiz adında bir yahudidir, şirketi önceden de başka yahudiler (Ruth Handler, Ellioth Handler gibi) yönetmiştir.

56-Yine feminizmin kendi yaşadığı asra göre çok ileri düzey savunucusu olan ve belki.. ..radikal feminizmin temellerini atan Emma Goldman bir yahudi kadındı.

57-Feminist camiada dillendirilebilen ve takip edilebilen Freud adındaki meşhur filozof da yahudidir.
...

58-Biz burada yahudi ırkçılığı yapmıyoruz, lakin modernistleri oturup biraz düşünmeye sevk ediyoruz..."

.....


"60-Toplumda aile bağlarını güçlendiren, erkeklerle kadınlar arasında bağ kuran unsurlar, fıtratlarının bir yapboz gibi birbirini tamamlamasıdır. Örneğin fıtrat düzeninin bozulmadığı toplumda:
Erkek karısını yönetmek ister. Bu güç ve cinsellik hormonu olan testesteron hormonunun da gereğidir. Şayet erkek, karısını yönetemezse, bunu belli etmese bile içten içe rahatsız olur. Kadın ise yönetilmek ve bir erkek tarafından korunup kollanmak ister. Lakin modern toplum haber programları, dizi film ve sosyal medya aracılığıyla kadının yönetilmesini kötü göstermeye ve bir tür utanılacak durum hâline getirmeye çalışır.

Başka bir misal, erkek, kadına bakmaktan etkilenir ve onun bedeninden tahrik olur. Kadın ise bir erkeğin kendisine bakmasından ve beğenmesinden etkilenir.

61-Allah erkeği ve kadını birbirini tamamlayıcı şekilde yaratmıştır. Böylece aile bağları ve toplum güçlenir. Feminizm ise bu bağları koparmaktadır.
Dolayısıyla feminizmin girdiği ülkelerde aile düzeni çökmekte ve genç nüfus erimektedir.

62-Bugün avrupada genç nüfus oranında türkiye birincidir. Anlaşıldığı üzere avrupa çok kötü bir durumdadır. Ne var ki feminizm türkiyeye de girmiştir ve şimdi burada da genç nüfus erimektedir.

63-Öbür tarafta ise canhıraş bir şekilde ve kin ile, kafirlerin kendisine saldırıp hakkında bin bir türlü yalan haber ürettikleri Afganistan İslâm ülkesinde, sadece çocuk oranı %40 a yakındır.,"


(Kaan es-Selefi, Dine ve Geleneklere Dönüş Manifestosu, 55-58 ve 60-63.maddelerden)
Beşeri ideolojiler üretildikleri gayri İslami çevrelerde kaldığında Müslüman olarak bizim açımızdan bir önemi olmaz ancak birileri İslam'a taşımaya kalkıştığında işte zaman sorun olur. Feminist söylem bize gelmeseydi bizimle bir işi olmazdı ancak sorun şu ki kendini Müslüman olarak tanımlayanlar feminizmin ileri sürdüğü iddiaların İslam'da da olduğunu ileri sürüp Müslüman kadını din adına bozmaya çalışmaktadır. O yüzden bunun farkında olmak önemlidir.
 
Üst