Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Islami Dava Ve Mücadelede Bazı Tavsiyeler

H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İslami Dava ve Mücadelede Bazı Tavsiyeler




İnsanları hikmetle kendi yoluna davet etmemizle bizi mükellef kılan Allah-u Tebareke ve Teâlâ’ya layıkıyla hamd olsun. Söz, amel ve ikrarı ile bize bu hikmeti öğreten onun son elçisi olan Muhammed’e onun pak aline, fedakâr ashabına ve bu kutsi yolda ona tabi olanlara salat ve selam olsun.
İnsanları hikmetle kendi yoluna davet etmemizle bizi mükellef kılan Allah-u Tebareke ve Teâlâ’ya layıkıyla hamd olsun. Söz, amel ve ikrarı ile bize bu hikmeti öğreten onun son elçisi olan Muhammed’e onun pak aline, fedakâr ashabına ve bu kutsi yolda ona tabi olanlara salat ve selam olsun.

Kıymetli İnzar Dergisi okuyucuları! Evvela Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi hepinizin üzerine olsun. Bu sayıdaki yazımızı da 9 hikmetle davete ve güzel mücadeleye tahsis ettim. Allah-u Teâlâ hepinizin bu yoldaki yar ve yardımcısı olsun.

اُدْعُ اِلٰى سَبيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتي هِيَ اَحْسَنُ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبيلِه وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدينَ ﴿١٢٥﴾ وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِرينَ ﴿١٢٦﴾ وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ في ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ ﴿١٢٧﴾ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذينَ اتَّقَوْا وَالَّذينَ هُمْ مُحْسِنُونَ ﴿١٢٨﴾

(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. ﴾125﴿ Eğer ceza verecekseniz size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır. ﴾126﴿ Sabret! Senin sabrın ancak Allah`ın yardımı iledir. Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme. ﴾127﴿ Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir. ﴾128﴿

Kardeşlerim, zikrettiğimiz ayetleri tefsir etmek değil de onların ışığında size bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Şöyle ki:

1-Bu ayet-i kerimeye Resulullah muhatap olduğu gibi biz de muhatabız. Bizim de muhatap olduğumuzun bir delili şu ayettir ki yüce Allah şöyle buyuruyor:

قُلْ هٰذِه سَبيلٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَصيرَةٍ اَنَا وَمَنِ اتَّبَعَني وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا مِنَ الْمُشْرِكينَ ﴿١٠٨﴾

De ki: "İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah`a çağırırız. Allah`ın şanı yücedir. Ben Allah`a ortak koşanlardan değilim." (Yusuf: 108)

Bilindiği gibi Allah-u Teâlâ’nın yoluna (Din ve Şeriatına) davet çok yönlüdür: Dil, kalem, fiil, ahlak, savaş, barış, basın-yayın, terğib, terhib, hicret-dönüş, sertlik, yumuşaklık, meydan okuma, takiyye yapma, saldırı, savunma, tuzak kurma, tuzaklardan korunma, cezalandırma, affetmek, vesaire daha birçok metotlarla davet ve mücadele yapılabilir. Bütün bunların delilleri ve örnekleri siyerde, kitapta veya sünnette vardır. Ancak her biri için uygun zaman, uygun mekân, uygun şart ve ortama ihtiyacı vardır ve onlara göre bir sıralama izlerler. Yoksa her bir yanlışlık önceki birçok doğruyu yıkabilir. Hatta bazen yanlış bir uygulama, bir neslin emeğini ve ömrünü heder edebilir. Bu yanlışlar çoğu zaman davetçileri sil baştan yeniden başlamak zorunda bırakabiliyor. Bu da kolay olmuyor. Zira uzun bir zamanı enkaz kaldırmak ve zemini temizlemeye sarf etmek dışında müsait zaman ve durumu beklemek zorunda kalınıyor.

İşte telafisi imkânsız olan bu durumlara düşmemek için hikmet ve basiretten hiçbir şekilde gaflet edilmemelidir. Zira bütün bu davet çeşitlerini uygun zaman ve zemine göre sıralayan ve ayarlayan sadece hikmet ve basirettir. Hikmet ve basiret çok önemli olmasaydı Allah-u Teâlâ kendi yoluna davet etmenin yanında bunları da emretmezdi. Zira Rabbimizin kitabında abes hiçbir kelime bulunmamaktadır.

Hikmet; akıl ve ilime dayanarak zamanı, zemini, şartı ve Sünnetullah’ı hesaba katarak yerli yerinde adım atmaktır. Allah-u Teâlâ, sünneti ve âdeti olarak kevni olsun şer’i olsun her şeyi mutlaka bazı şart ve sebeplere bağlamıştır. O şart ve esbapları hesaba katmayanlar genellikle çabalarında akamet ve mağlubiyetle baş başa kalmaktadırlar.

Şer’i ölçülere dikkat etmeyenler uhrevi azaba maruz kalabildiği gibi, fıtri ve kevni şart ve esbaba da dikkat etmeyenler dünyevi hüsran ve geri kalmaya maruz kalabilirler.

Âlim ve dava yöneticileri, Allah-u Teâlâ’nın ruhsatlarını iyi tahlil edip Müslümanları taviz vermeye alıştırmadan hikmetle ruhsatlardan istifade etmelidirler. Zira ruhsatlar çıkmaz sokaklarda açılan çıkış yollarıdır ve mü`minlerin yükünü hafifletmektedir. Buhari ve Müslim’in sahih olduğunda ittifak ettikleri “Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin” Hadisi Şerif’inin fermanıyla bizler kolaylaştırmak ve müjdelemekle yani insanların yüklerini hafifletmekle mükellefiz. يُريدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُريدُ بِكُمُ الْعُسْرَ Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bakara 185) ayeti celilesi de geçen hadisi teyid etmektedir. Tecrübeler bize göstermiştir ki genellikle Allah’ın ruhsatlarından yüz çevirenler ilerleyen safhalarda yoruluyorlar, ya davayı terk ediyorlar ya da davayı yaşanmaz bir hale getirerek etrafında kimseyi bırakmıyorlar. Kendi aşırılıklarıyla birçok insanı davadan hatta dinden nefret eder hale getirebiliyorlar. Gözü, kaşa kurban ediyorlar.

2- Güzel öğütlerle insanları Allah’ın yoluna davet etmekle de mükellefiz. Zira en başta zikrettiğimiz ayet bunu sarahaten ifade etmektedir. Biz sadece mevize (öğüt) ile değil, onunla birlikte hasen (güzel) mevize ile de mükellefiz. Bu, namazla birlikte onun bir ön şartı olan abdestle de mükellef olmamıza benziyor. Dolayısıyla bu farizayı yerine getirebilmemiz için sadece mevizeyi değil, güzel mevizeyi de öğrenmemiz lazımdır. Aksi halde dava ve tebliğimiz akim ve meyvesiz kalacaktır. Dolayısıyla fariza edasız ve fasit kalacaktır. Fasit ibaretlerden kaynaklanan ilahi müeyyideler ve cezalar sadece ahirette değil çoğu zaman dünyada da kendini göstermektedir. Şu anda Müslümanlar arasında hızla yayılan masiyet ve riddetle beraber yaşanan esaretler, eziyetler, perişanlıklar ve Müslümanları kasıp kavuran fitneler ve savaşlar bu farizanın hakkıyla eda edilmemesinden kaynaklanan ilahi müeyyideler ve cezalar değil midir acaba?

Birçok vaizin ve İslam’ı tebliğ eden sözde tebliğcinin ifade üslupları güzellik ve incelikten o kadar mahrumdur ki değil insanlara fayda verme, bu halleriyle İslam ve insanların başına büyük birer musibettirler. Onları duyan, gören her basiretli Müslüman, “Keşke bunlar sükût edebilselerdi. O zaman büyük bir ihsan etmiş olurlardı” diye temenni etmekten kendini alamıyor. İşte bu mühim vazifeyi hakkıyla yerine getirebilmek için hem fert hem de cemaat bağlamında çaba göstermek gerekir. İlim, takva ve ifade tarzı açısından insanlar yetiştirilmelidirler. Bu hususun üzerinde ciddiyetle durulmalıdır.

Kur`an ve hadis her yönden bütün ilmi, hikmetli veya edebi eser ve ifadelere üstün geldiği gibi Kur`an ve hadisin öğrencileri olan İslam davetçileri de her yönden kendi çağdaşları olan hatip, edebiyatçı ve sanatçılara üstün gelmelidirler. Güzel öğüdün her çeşidini kullanmalıdırlar. Hitabetle, ferdi irşadla, makale, roman, şiir, film vesaire her türlü ifade tarzıyla tebliğ etmeyi öğrenmeli ve pratikte de göstermelidirler. Bunun için hekim davetçilere ihtiyaç vardır. Haliyle hâkim davetçileri yetiştirecek ilmi medreselere, irfan mekteplerine ve siyasi eğitim kamplarına ihtiyaç olacaktır. Açacağımız bu eğitim merkezlerinde kendi dalında uzman şahsiyetler ders vermelidirler. Bu sağlam eğitimin yanında bir de tavsiye edilmiş kitaplar okunmalıdır. Zira gelişi güzel kitap okumak gelişigüzel ilaç kullanmak gibidir. Şu anda meydanlarda olan ve hiçbir kalıba uymayan ve hiçbir düzene girmeyen birçok Müslüman bu gelişigüzel kitap okumanın kurbanlarıdırlar.

3- Biz mü`minler insanları Allah(CC)’ın yoluna hikmet ve güzel öğütle davet etmekle mükellef olduğumuz gibi ehl-i küfür ve delaletle de mücadele etmek durumundayız. Ancak yine de kuru bir mücadele ile değil, bilakis en güzel metotlarla ve en etkili üsluplarla mücadele etmeliyiz.

Bilindiği gibi mücadelede derya gibi bir ilme ve kâmil bir akla ihtiyaç olduğu gibi son derece olgun bir akla, medeni nezakete, sabır ve zekâya da ihtiyaç vardır. En afdal Peygambere ve en üstün kitaba sahip olanlara yakışan en güzel mücadele metodlarına sahip olmalarıdır. Ancak maalesef üzerimize bir karabasan gibi çöken tembellik, sorumsuzluk, düzensizlik ve daha birçok eksiklikler bu önemli farizaya tam bir ciddiyet ve ehemmiyetle eğilmemize engel olmaktadır. Dolayısıyla da ehemmiyetine yakışır bir biçimde ehl-i küfre karşı mücadele veremiyoruz. Şu anda zelil olmaları gereken küfür âleminin aziz olması ve aziz olması gereken Müslümanların bu malum esaretleri, vacip olan bu mücadelenin hakkıyla verilmediğinin en bariz delilidir. Hele uhrevi ikap da buna eklenirse tembelliğimizin ve başıboşluğumuzun bize ne kadar pahalıya mal olduğu anlaşılacaktır.

İşte ben Müslümanım ve bu ilahi emirlere inanıyorum diyen her insan, elinden geldiği kadar ehl-i küfür ve delaletle en güzel biçimde Allah-u Teâlâ’nın emri gereği mücadele vermeye gayret etmelidir.
Tabi hiç kimsenin kuşkusu olmasın Allah-u Teâlâ hakkıyla, fedakârane ve en güzel şekilde kendisi için mücadele vermeye gayret eden ehl-i hidayet ile ilahi emirlere hiç aldırış etmeyen ya da onlar aleyhine çalışan ehl-i dalaleti çok iyi bilmektedir. Dünyada bunun kazanım ve hüsranı bazen görünmese de ahirette herkesin sadece ektiğini biçtiği o günde çok iyi görünecektir.

Unutmayalım ki en güzel mücadele metodu Hz. Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin hayatında, başka bir tabirle kitap ve sünnette yatmaktadır. Müslümanlar bu metodu orda aramalıdır; şeytanın güzel gösterdiği, aldatıcı ehl-i dalalet ve küfrün metodlarından ve mücadele biçimlerinden etkilenmemeye ve onları taklid etmemeye dikkat etmelidirler. Bu uğursuz taklid ve etkilenme birçok davetçiyi gülünç duruma düşürmüş, bazen de onları büyük hüsranlara uğratmıştır. Allah-u Teâlâ bizi ve bütün İslam davetçilerini bu tür saplantılardan en güzel şekilde muhafaza etsin; Kitap ve sünnete dayalı en güzel davet ve mücadeleyi bize nasip etsin.

4- Eğer düşmanınız sizin hakkınızda bir cinayet işleyip bir ceza verdiyse ve siz de onları cezalandırmak istiyorsanız size verilen ceza miktarınca onları cezalandırın, aşırılığa sapmayın. Zira hiçbir hususta Allah-u Teâlâ aşırılık ehlini sevmez. Ancak sabretseniz ve alelacele düşmanı misliyle de cezalandırmasanız bilin ki bu, sabreden sizler için daha hayırlıdır.

Bu her zaman böyledir. Cezalandırmada aşırılık veya alelacele kâr ve zararı düşünmeden düşmanın cinayetine karşılık vermek nefsani bir kibir ve hırstır. Hikmet ve güzel mücadeleden uzaktır. Hele bir vecibe olan “en güzel mücadele”den olabildiğince uzaktır. Hiç şüphesiz en güzel mücadele saldırılara karşı, sabırlı ve temkinli olmak, misillemede acele etmemek ve gerekirse affetmektir. Zira İslam rahmet ve hikmet dinidir.

5- Sabır ki kendisi çok az insanın onda başarılı olduğu en zor işlerin başında gelmektedir. Öyle ki Allah-u Teâlâ, yüce Resulüne “sen zatım sayesinde sabırda başarılı oluyorsun” diye beyan buyurmaktadır. Bu sabır mevzusu ile ilgili çok ayet ve hadis vardır. Tarihi tecrübeler ispatlayıp göstermiştir ki düşmanına galebe çalanlar daima sabırlı olanlardır. Sabır; hikmetle davette ve en güzel mücadele etmekte temel bir ilkedir. Mademki sabır bu kadar önemlidir ve ancak Allah (CC)’ın yardımıyla insan onda başarılı olabilmektedir, o zaman bizler de bu yoldaki muvaffakiyetimiz için onu daima dualarımızda yüce Mevla’dan istemeliyiz.

6- Allah (CC) yoluna davet eden ve bu yolda mücadele verenler daima metanetli ve mutedil olmalıdır. Herkesin hidayeti için bütün imkânlarıyla gayret etmelidirler. Ancak en kayınları bile hidayete uymadığı zaman da kendini kahredecek derecede üzmemelidirler. Zira aşırı üzüntü beraberinde birçok olumsuzlukları getirmekle beraber hiçbir fayda da vermemektedir. Kimin hidayete layık olduğunu veya dalaleti hak ettiğini yine en iyi şekilde bilen O’dur.

7- Ayrıca davetçiler düşmanlarının tuzaklarına karşı en güzel şekilde tedbir almakla mükelleftirler. Hiçbir şekilde panik ve telaşa düşmemelidirler. Zira sonuçta her şey Allah-u Teâlâ’nın elindedir. O, istediği vakit en tehlikeli tuzak ve oyunları boşa çıkarabilir. Hatta tuzağı tersine çevirerek onu Müslümanlar lehine bir avantaja da çevirebilir. Yeter ki davetçiler şer’i ölçülere dikkat edip Allah (CC)’a olan tevekküllerini bozmasınlar.

Evet, Allah-u Teâlâ muttaki ve muhsin mü`minlerle beraberdir. Onlar tevazu ve ihsandan ayrılmadıkça onları yalnız bırakmamaktadır. Ehl-i dalalete karşı onları korumakta ve en güzel şekilde onlara yardım etmektedir. Onun için davetçiler inşirah-i kalple O’na güvenmeli, ehl-i dalaletin gücünden korkmamalı ve onlara hiç taviz vermemelidir. Bu arada Sünnettullah’ı da devre dışı bırakmamalı, yersiz ve zamansız kahramanlıklar peşinde koşarak basiret ve hikmet mecrasından ayrılmamalıdırlar.

Allah-u Teâlâ, cümlemizi zikrettiğimiz ayet-i kerimenin gerçek amillerinden eylesin. Selam ve dua ile sizi yüce Allah (CC)’a emanet ediyorum.

Mehmet Beşir Varol /
 
Üst Ana Sayfa Alt