Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale KABİRLERİN YÜKSELTİLMESİ, ÜZERLERİNE TÜRBE, KÜMBET GİBİ BİNALAR YAPILMASI VE ORALARDA İBÂDET EDİLMESİ

Necati Koçkesen Çevrimdışı

Necati Koçkesen

İyi Bilinen Üye
İslam-tr Yazar
KABİRLERİN YÜKSELTİLMESİ, ÜZERLERİNE TÜRBE, KÜMBET GİBİ BİNALAR YAPILMASI VE ORALARDA İBÂDET EDİLMESİ

İslâm inancının temeli tevhid, yani; yalnız Allah-u Teâlâ’ya ibadet etmek ve O’na hiçbir şeyi şirk koşmamaktır. Bunun için insanlara hem kitap ile (Kur’an’la) hem de sünnet ile tevhid inancını en güzel bir şekilde öğrettiği gibi, insanları küfre ve şirke düşürecek inançları, söz ve fiilleri de en güzel şekilde öğretmiştir. Fakat geçmiş tarihlerde olduğu gibi günümüzde de insanların çoğu bu kâideyi çiğnemiş ve Allah’a birçok ortaklar koşarak doğru yoldan çıkmışlardır. Onların şirke düşmelerine sebep olan etkenlerden birisi de ölen nebiler veya salih kullar hakkında aşırı gitmeleridir. Aşırı gitme olayı, önce salih kimselerin resim veya heykellerini yaparak bunlara tâzim etmeleri, daha sonra da bunlardan yardım talep etmeleri, şefaat dilemeleri veya kendilerini Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadetlerden kimilerini onlara yapmaları ile gerçekleşmiştir.

İNSANLIK TÂRİHİNDE İLK PUTA TAPINMA

“Ved, Suvâ’, Yeğûs, Yeûk ve Nesr, Adem aleyhisselam’ın zürriyetinden olan salih bir topluluk idiler. Kendilerine tabi olanlar vardı. Öldükleri zaman onları seven insanlar çok üzüldüler. Şeytan onlara insan suretinde görünerek, "Eğer onların suretlerini yaparsanız, hem onlara olan özleminizi giderirsiniz hem de sizin için ibadete daha teşvik edici olur" dedi. Onlar da o salih kimselerin birer suretlerini yaptılar ve onlara karşı tâzim gösterdiler. O nesil ölüp diğer nesil gelince, iblis onlara gelerek ‘Atalarınız onlara ibadet ediyor, onlar sayesinde yağmura kavuşuyorlardı.’ dedi. Onlar da onlara ibadet etmeye başladılar.” (Taberi, 29/98) Allah onlara, İdris Aleyhisselam’ı peygamber olarak gönderdi. Fakat ona karşı geldiler ve onu yalanladılar ve baskı yaparak halkı korkuttular.

Bu putperestlik Hz. Nuh'a kadar artarak devam etti. Hz. Nuh da uzun zaman onları Allah'a iman ve ibadete davet etti ise de ona da karşı koydular, yalanladılar, büyük hileler düzenlediler, halkı korkuttular. Halka; "Sakın taptıklarınızı bırakmayın! Hele de Vedd'den, Suva’dan, Yeğûs'tan, Yeûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin." dediler. (Nuh, 21-25) Allah da Hz. Nuh'un duası üzerine onları tufan sularında boğdu.
İbn-i Abbas ve Katâde, bunların (Ved, Suvâ’, Yeğûs, Yeûk ve Nesr’in) Nûh peygamberin kavmine ait putlar olup sonradan Araplar tarafından da kabul edildiğini söylemişlerdir. Vakıdi'ye göre Ved, bir erkek, Süva' kadın, Yağûs arslan, Yaûk at, Nesr de kartal şeklindeydi. (Mecma, 2, 636-537)

Ved, Devmet-ül-Cendel'de, Beni Kelb kabilesinin putudur (Sîre, 83). Süva, Beni-Hüzeyl'in taptığı puttur. Yeğûs, Mezhac boyunun putudur. Yaûk da Yemen'de, Hemdan'daki bir puttur. Nesr, Himyer'deki bir puta verilen addır (Aynı kitap, 84).

İşte ilk putlara tapınma böyle oldu. Daha sonraları bu gelişerek devam etti. Kimi yöneticiler halka kendilerini ilah olarak tanıttılar (Nemrut ve Firavn gibi), kimileri en çok korktukları şeyleri, kimileri de en çok sevdikleri şeyleri ilah ve put edindiler.

İslâm dini; İslâm toplumunda bu gibi olayları kesinlikle önlemek için kabirlerin yükseltilmesini, üzerlerine binalar dikilmesini veya buralarda mum yakılıp ışıklandırılmasını kesinlikle haram kılmıştır. Çünkü bu gibi ameller başlangıçta şirk koşmaksızın yapılsa bile kısa bir süre sonra şirke dönüşmesi ve bazı ibadetlerin bu mezarlara yapılır hale gelmesi kaçınılmazdır.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden kabirlerin yükseltilmesini (bugünkü gibi taştan, betondan veya mermerden kabirler yapılmasını), kabirlerin üzerina binâ yapılmasını (türbe ve kümbet gibi), kabirlerin üzerine mescid yapılıp oralarda ibâdet edilmesini yasaklayan bir çok sahih hadis gelmiştir. Şimdi o hadisleri görelim:

Mü’minlerin annesi Âişe radiyallahu anhâ şöyle demiştir: “Bir defa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımları Ümmü Habibe ile Ümmü Seleme radiyallahu anhâ Habeşistan’da gördükleri resimlerle süslenmiş bir kiliseye dair konuştular. Sonra bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme anlattılar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Onlar içlerinde salih bir kimse çıkıp sonra öldüğünde kabri üzerine bir mescid ve o mescide resimler yaparlardı. İşte onlar kıyamet gününde yaratıkların en şerlileridir.” (Buhârî-Müslim)

Ümmül mü’minin Âişe ile Abdullah b. Abbas radiyallahu anh şöyle demişlerdir:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem son hastalığında çektiği zahmetten dolayı yanında bulunan siyah bir elbiseyi ikide bir yüzüne örter dururdu. Elbise sıkıntı verdikçe atıp yüzünü açardı, İşte o halde iken:

“Yahudi ve hristiyanlara Allah lanet etsin. Nebilerinin kabirlerini kendilerine mescid edindiler” buyurdu. Ki maksadı yahudi ve hristiyanların bu yaptıklarından ümmeti sakındırmaktı.” (Buhârî-Müslim)

Haris Necrani’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Peygamber (s.a.v.)’in vefatından beş gün önce şöyle buyurduğunu duydum:
“Dikkat edin! Sizden öncekiler peygamberlerinin ve Salih kimselerin kabirlerini mescid haline getiriyorlardı. Dikkat edin! Sakın kabirleri mescid haline getirmeyin. Ben size bunu yasaklıyorum.” (İbn Ebî Şeybe, 2/83/b ve t/2/376. Senedi Müslim'in şartına göre sahihtir)
Hafız İbn Hacer şöyle demiştir: 'Sanki Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hastalıktan kurtulamayacağını anlamış bundan dolayı geçmiştekilerin yaptıkları gibi kabrinin yüceltilmesinden korkmuştur. Bu sebeple yahudilerle hristiyanlar gibi davrananların yerildiğine işaret etmek için onlara lanet etmiştir.'

Ebu Hureyre (r.a.)’ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah’ım’ Sen benim kabrimi puta çevirme. Allah peygamberlerinin kabirlerini mescid haline getiren topluluğa lanet eylesin.” (Ahmed, no:7352; İbn S’ad, II, 241-242; Ebu Ya’la, Müsned, 312/a; Ebu Nuaym, Hilye VI, 283 ve VII, 317 sahih bir senedle.)

Tirmizî’nin rivayet ettiği ve İbn Hibbân tarafından tashih edilen bir hadiste Câbir radiyallâhu anh şöyle demektedir:

“Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kabirlerin kireçlenmesini, üzerine yazı yazılmasını, yapı inşa edilmesini ve çiğnenmesini yasakladı.” (Tirmizî (No:1052); İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân, No:3164) Bk. el-Elbânî, Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:1709); Ahkâmu'l-Cenâiz (s. 260); Sahîhu Mevâridi’z-Zam’ân (No: 657); Sahîhu Süneni’t-Tirmizî (No:1052)

Abdullah b. Mes’ud şöyle rivayet etti: “ Ben Resulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu duydum:

“En kötü insanlar, kıyamet koptuğunda hayatta olanlar ve kabirleri mescid haline getiren kimselerdir.” (İbn Huzeyme, Sahih. I, 92/b İbn Hibban, 340, 341; Ahmed, no: 3844, 4143, Taberani, Kebir, 3/77/a; Ebu Ya’la, Müsned, 257)

Ebu’l-Heyyac Esedi şöyle dedi: Ali bin Ebu Talib bana şunu söyledi:

‘Seni, Resulullah (s.a.v.)’in beni gönderdiği görevin aynısına göndereyim mi? Yok etmediğin bir heykel bırakma, dümdüz etmediğin yükseltilmiş kabir bırakma.” (Müslim, III/61; Ebu Davud, III/70; Nesai, I/285; Tirmizi, II/153-154; Beyhaki, IV/3; Ahmed, no: 741, 1064)

Bu hadisle Sünnette sabit olan, kabrin bir veya iki karış yükseltilmesinin meşruiyeti arasında herhangi bir ayrılık yoktur. Bundan maksat kabrin belli olması ve hakarete uğramaması için korunmasıdır. Kabrin dümdüz edilmesinden maksat da, yerle bir edilmesidir.

Aliyyu’l Kari, el-Mirkat (II/372) de hadisi şerh ederken şöyle demiştir: Yükseltilmiş kabirden maksat, kabir olduğu bilinsin ve çiğnenmesin diye, kum ve çakılla belli edilenden başka daha fazla yükseltilerek üzerine bina yapılandır. El- Ezhar’da ‘Onu dümdüz et’ ifadesi hakkında şöyle denilmektedir:

İlim adamları şöyle derler: Kabrin bir karış yükseltilmesi müstehabtır. Bundan fazlası mekruhtur ve yıkılması müstehabtır. (İslam’da Kabirciliğin Sakıncaları, Nasiruddin Elbani- s.102)

Şevkâni -yüce Allah’ın rahmeti üzerine olsun- (IV, 72’de) bu hadisi şerh ederken şunları söylemektedir: “Bu hadisten çıkartılacak hükümlerden birisi de şudur: Sünnet gereği kabir yerden fazla yükseltilmez. Bu hususta faziletli kabul edilen ile daha az faziletli olduğu kabul edilen kimse arasında fark yoktur. Açıkça görüldüğü kadarıyla kabirlerin şer’an izin verilen miktardan fazla yükseltilmesi haramdır. Bunu Hanbeli mezhebi alimleri ile bir topluluk ile İmam Şafiî ve İmam Malik açıkça ifade etmişlerdir.”

Yine Şevkâni şöyle demektedir: “Hadisin kapsamına öncelikle giren kabir yükseltme çeşitlerinden birisi de kabirler üzerinde bina edilmiş kubbeler ve meşhedlerdir. Aynı zamanda bu iş kabirleri mescid edinmek kabilinden de sayılır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de bunu yapanlara lanet etmiştir. Kabirler üzerinde bina yükseltip, bu binaları güzel yapmaktan ötürü nice fesadlar ortaya çıkmıştır ki İslam adına bunlara ağlanılır. Bunlar arasında cahil kimselerin bu gibi yerlere kâfirlerin putlar hakkındaki inançlar gibi bir inanç beslemeleridir. Bu o kadar büyük bir iş haline geldi ki cahiller bu kabirlerin fayda sağlamaya ve zararı önlemeye kadir olduklarını zannedecek hale geldiler. İhtiyaçlarının görülmesini istemek için gidecekleri yer, arzularının gerçekleşmesi için sığınacakları yer olarak bellediler. O kabirlerden kulların Rablerinden istediklerini istemeye koyuldular. Oralara yolculuk yapmak amacıyla yüklerini bağladılar. Kabirlere ellerini sürdüler ve onlardan yalvararak yakararak dileklerde bulundular.

“Sahabeler ve Tâbiin kendi zamanlarında, aralarında sivrilmiş ünlü kahramanların ve ümmetin iyilerine değer verme ve onların şanını yüceltmede pek geride kalmıyorlardı. Ancak onlar, ölülerin kabirlerini yükseltmeyi ve çürümüş kemikleri yüceltmeyi kabul etmiyorlardı. Çünkü onlar bu yüce şeriatın ve doğruluk dininin sahibinin, bu konudaki açık yasağını kesinlikle biliyorlardı. Bu din putperestliği kökünden kazımak, çürümüş kemikleri yüceltmenin izlerini silmek veya ölülerin kabirlerinin başında beklemeyi kaldırmak için gelmiştir.” (İslam’da Kabirciliğin Sakıncaları-128 Nâsiruddin ALBANİ)

İbn Hibbân tarafından rivayet ve tashih edilen bir hadiste Abdullah b. ‘Amr (65/684) radiyallâhu anhumâ, “Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabristanda namaz kılınmasını yasakladığını” bildirmiştir (İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân, No: 2319).

İbnu’l-Kayyim, “İğâsetu’l-Lehfân” adlı eserinde hocasından naklederek şunları söylemektedir:

“Şâri’in, kabirlerin mescid edinilmesini yasaklamasına sebep teşkil eden bu illet (gerekçe); insanları ya büyük şirke ya da şirkten daha küçük günahlara düşürmüştür. Çünkü salih olduğuna inanılan adamın kabri dolayısıyla şirke düşmek, taşı ya da ağacı ortak koşmaktan nefislere daha yatkındır. Bundan dolayı bir çok kimsenin kabirlerin yanında, huşu ile yalvarıp, Allah’ın mescidlerinde de, seher vakitlerinde de yapmadıkları şekilde yakardıklarını; buralarda kıldıkları namazın bereketiyle, mescitlerde kıldıklarından beklediklerinden daha fazlasını umarak namaz kılıp dua ettiklerini görüyoruz. İşte bu fesad kaynağını kurutmak amacıyla Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, kabristanda namaz kılmayı mutlak olarak yasaklamış bulunmaktadır. İsterse namaz kılan kişi, oranın bereketli bir yer olduğu kastıyla namaz kılmış olsun. Bu Peygamber Efendimiz’in güneşin doğuşu, batışı ve tam zeval vaktinde iken namaz kılmayı yasaklamasına benzer. Çünkü bu vakitler müşriklerin namaz ve ibadet zamanlarıdır. Kişinin o yerde namaz kılmanın bereketinden yararlanmak maksadıyla kabrin yanında namaz kılması ise, Allah’a ve Rasülüne karşı gelmenin, onun dinine muhalefet etmenin ta kendisidir; yüce Allah’ın izin vermediği bir din uydurmaktır.

İbnu’l-Kayyim, “İğâsetu’l-Lehfân” adlı eserinde diyor ki:

“Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sünnetinde kabirlere dair varid olmuş rivayetleri, bu husustaki emir ve yasakları, ashab ve tâbiûnun uygulamalarını bir araya derleyip toparlayan bir kimse, bunları bugün insanların çoğunluğunun uygulamasıyla karşılaştıracak olursa; bunlardan birinin ötekine, bir arada bulunmaları kesinlikle mümkün olmayacak bir tarzda zıt olduklarını, birbirleriyle çeliştiklerini görecektir.
Şöyle ki: Peygamber, oralarda namaz kılmayı yasakladığı halde, onlar bu emre aykırı olarak kabirlerin yanında namaz kılarlar.
Kabirlerin üzerinde mescit yapılmasını yasakladığı halde onlar bu yasağa aykırı olarak, kabirler üzerinde mescitler bina ederler ve buralara “meşhed (çoğulu: meşahid)” adını verirler.

Peygamber kabirlerde kandil yakılmasını yasakladığı halde, onlar bu yasağa ters düşerek, kabirlerde mumlar ve kandiller yakmaktadırlar. Hatta bu amaçla vakıflar dahi yapmaktadırlar.

Peygamber kabirlerin alçı ve kireçle sıvanmasını, üzerlerine bina yapılmasını yasakladığı halde, onlar bu yasağa ters düşerek alçı ve kireçle sıvamakta, üzerlerini yükseltmektedirler.

Peygamber kabirler üzerine yazı yazmayı yasakladığı halde, onlar ona muhalefet ederek, üzerlerine levhalar dikmekte, bunlara Kur’an’dan ayetler ve başka şeyler yazmaktadırlar.

Peygamber kabirlere, topraklarından fazlasının onlara ilave edilmesini yasakladığı halde, onlar buna aykırı olarak, kireç, taş ve alçı toprağından başkalarını da onlara eklemektedirler.

Peygamber oraların bayram yeri edinilmesini yasakladığı halde; bu yasağına aykırı olarak oralarını bir bayram yeri ediniyorlar, bayram için toplandıkları gibi, oralarda da toplanıyorlar.

Evet bütün bunları; hatta fazlasını dahi yapıyorlar. Kısaca onlar bu hususta peygamberin emir ve yasaklarına muhalefet ediyorlar, onun getirdiklerine tam anlamıyla karşı çıkıyorlar.”

Sahâbe, tabiîn ve tebeu’t-tâbiîn dönemlerinde İslam topraklarının hiçbir yerinde; ne Hicaz’da, ne Yemen’de, ne Şam’da, ne Irak’ta, ne Mısır’da, ne Horasan’da ve ne de Fas’ta ziyaret edilen, ibadet için kullanılan tek bir mezar var olmuş değildir. Ne bir peygamberin, ne bir sahâbînin, ne ehl-i beyt mensûbu birinin ve ne de sâlih bir zâtın kabri bu türlü manzaralara büründürülmemiştir. Günümüz türbe ve kabirlerinin hepsi daha sonraki dönemlerde ihdâs edilmiştir. Bunların ortaya çıkış ve yayılış devresi, Abbâsî halifeliğinin zayıflayıp İslam ümmetinin parçalandığı hicrî 3. yüzyılın sonlarına ve Bağdat’ta Buveyhoğulları devletinin hicrî 4. asrın başlarında hilâfete baskın geldiği zamanlara rastlamaktadır. Karmatîlerin, Batınîlerin ve ‘Ubeydîlerin zuhûr ettiği dönemlere denk düşmektedir. Bu çirkin bid’atı çıkaranlardan birisi de maalesef Türklerdir. Türkler, Müslüman olduktan sonra her ne kadar islâma büyük hizmetlerde bulunmuşlarsa da islamda olmayan bir çok bid’atı da islama sokmuşlar, bu bid’atların yaygınlaşmasına ön ayak olmuşlardır. Nitekim özellikle Türk sultanları ölen devlet adamları için kabirlerin üzerine türbe, kümbet denilen binalar yapmışlardır. Daha sonraları ölen ilim ehli, tarikat şeyhleri için de türbeler yapmışlardır.

Şu unutulmamalıdır ki, bir kavim Müslüman olduklarında islamdan önceki tüm inanç, örf ve âdetlerini birden atamamaktadırlar. Câhiliye devirlerindeki inanç, örf ve âdetlerininin bir kısmını Müslüman olduktan sonra da devam ettirmekteler ve fakat bunların üzerlerine birer islâmî kılıf giydirmektedirler. Türklerin târihlerine baktığımızda, onların İslam’dan önce ölen devlet adamları için âbideler diktiklerini ve o âbidelere kitâbeler yazdıklarını görüyoruz. İşte Türkler Müslüman olduktan sonra bu adetlerini devam ettirmişler, o gün âbideler dikerlerken İslam’a girdikten sonra da bunu türbe ve kümbetlere çevirmişlerdir. Yâni onlar İslam’dan önceki câhiliye âdetlerine kendi kafalarına göre islâmî bir kılıf giydirerek o câhiliye âdetlerini bu şekilde devam ettirmişler ve islâma aykırı olan bu çirkin bid’atın yayılmasına, daha sonraları halkın buraları ziyâret etmelerine, buralarda ibâdet etmelerine, buralarda kurban kesmelerine ve dilekler dilemelerine sebep olmuşlardır. Nitekim Türklerin hâkim oldukları Hindistan’dan Bosna Hersek’e, Kafkaslardan kuzey Afrika ülkelerine baktığımızda oralardaki türbelerin genellikle Türklerin hâkim oldukları devirlerde yapıldıkları görülür.

Bugün Türkiye’de ve pek çok İslâm memleketinde görülen 2 büyük dalâlet mevcuttur.

1- Allah’tan başkasına dua etmek. Bugün insanların bir çoğu ancak Allah’tan istenebilecek şeylerde “yatır” dedikleri türbelerde medfun bulunan ve “velî” zannettikleri insanlardan istemektedirler. Hattâ öyle hâle geldi ki, başlarına gelen büyük bir belâ ve musibet esnasında “yetiş (medet) şeyhim yâ falan” diyerek ölmüş insanlardan medet ummaktadırlar.

2- Kabirleri mescidler edinmek. Bugün türbelerin bir çoğunda seccâdeler koymuşlar ve orayı ziyâret edenlerin bir çoğu o kabrin yanında namaz kılmaktadır. Halbuki bunların her ikisini de Kur’an ve sünnet yasaklamıştır.

Bizlere düşen Kur’an ve sünnete teslim olmak, haram, küfür, şirk ve bid’at olan şeylerden uzak durmaktır. Allah bizleri bid’at ve haram işlemekten, küfür ve şirke düşmekten muhâfazâ eylesin.

Necati Koçkesen
 
Üst Ana Sayfa Alt