Bence bu tarz sorular sormaya hastalık demek abartılı, ve yerinde de değil. Buna "akıl-mantık süzgecinden geçirmek" de denemez, çünkü nede olsa kişi aklını vahyin önüne geçirmiyor, sadece aklını kullanarak Şari'nin (hüküm koyanın) teşri'indeki ve koyduğu hükümlerdeki hikmeti arıyor, ki zaten hüküm ile hikmet aynı kökten (ha-ke-me) gelmektedir. İnsanın sorular sorması ve bu tarz şeylerin aklına takılması tabiidir, daha doğrusu bu insan tabiatlarına, yani şahsiyet ve düşünce yapılarına, göre değişmektedir. Öyleyse birisi daha çok düşünüyor diye onu ayıplamak doğru olmaz. Bu Batıdan gelme bir akım falan da değildir, İslam dünyasında hep var olmuştur - tabii olması gereğiyle. Fakihler bu yüzden usül kitaplarında "makasıduş şeria" ve "hikmetut teşri" gibi konulara değinmişlerdir. Bu bağlamda bir çok fakih, aralarında İmam Serahsi ve Şah Veliyyullah Dihlevi olmak üzere, Şari'nin koyduğu hükümlerdeki hikmetleri araştırmadaki faydalardan bahsederken mükellefin itminanını (mutmain hale gelmesini) ve dinine daha sıkı bağlanmasını zikretmişlerdir.
Elbette sırf imtihan için konulan hükümler de vardır, İsrailoğulların Cumartesi günü balık tutmanın yasaklanması ve Talut'un komutasındaki mücahidlere önlerine çıkan nehirden ağız dolusundan fazla içmeleri gibi, ancak bununla beraber hikmetini nasslar ve fikir yürütme vasıtasıyla idrak etmenin mümkün olduğu bir çok hüküm vardır, Allah'ın kendilerini yarattığı kadın ve erkeklerin tabiatlarına vakıf olup onlara ilişkin farklı hükümler ve farklı sorumluluklar koyması gibi. Özellikle bu konuda bir çok izah öne sürülebilir. Çeşitli tabiatlara ilişkin çeşitli hükümler varken, burada bir eşitsizlik söz konusu olamaz, çünkü cins bir kere eşit değil ki.