KURAN’DAKİ NAMAZ
Kuran’daki namazın anlaşılması Kuran’a dayalı İslamiyet açısından büyük bir öneme sahiptir. Bunun sebebi mezhepçi zihniyetin; “Sırf Kuran’dan dini anlarsak, namazı nasıl kılacağız? Namazı sırf Kuran’a bakarak kılamayız. Demek ki Kuran dışı kaynaklar lazım…” şeklindeki izahlarıdır. Mezhepçilerin bu soruyu soruş tarzı bile dini anlamadıklarının delilidir. Yapılması gereken, dini anlamadaki metodu belirlemek ve dini ona göre anlamak ve uygulamaktır. Dinin kaynağı belli olduktan sonra metot; dinin kaynağını önümüze alıp namazı, orucu, ahlakı ve din adına her şeyi bu kaynaktan anlamamızdır. Yani namaz da dinin kaynağından anlaşılacaktır. Dinin kaynağı, kafadaki namaz fikrine göre belirlenmeyecektir. Kuran ile namaz adına bilinenler arasında fark varsa, çözüm dinin kaynağını değiştirmek değil, namaz adına bildiklerimizi düzeltmektir. Dinin tek kaynağı olan Kuran’ı elimize aldığımızda, Kuran’ın namaz adına gerekli tüm bilgileri içerdiğini görürüz. Kuran’da en detaylı şekilde anlatılan ibadet namazdır. Fakat bu, günümüzde namaz adına anlatılan her detayın Kuran’da geçtiği manasına gelmez. Mezheplerin teferruatlaştırıcı zihniyeti her konuya olduğu gibi namaza da elini atmış ve Kuran’da, yani dinde, olmayan teferruatlar namaza eklenmiştir.
Kuran’da geçmeyen hususların belli bir şekilde yapılması yanlıştır, bunlar yapılırsa namaz olmaz diye anlamamalıyız. örneğin ileride göreceğimiz gibi namazda illaki Fatiha Suresi’ni okumak farz değildir. Fakat Kuran’ın ilk suresi olan Fatiha’yı, Kuran’ın bu bölümünü, namazda okumak tabi ki güzeldir. Yani namazda şunu yapmak farz değildir diye belirtmek, o hususa karşı olmak değildir. Sadece Kuran’da geçmeyen bir mecburiyetin farzlaştırılması yanlıştır. Yukarıdaki örneğimizi düşünürsek yanlış, Fatiha Suresi’ni okumak değil, Fatiha Suresi’nin her ayağa kalkışta okunmasının farz olduğunu söylemektir. Kitabımızın bu bölümünü ve diğer bölümlerini okurken lütfen “Bu husus Kuran’ın anlattığı namazda yoktur.” diye söylediğimiz hususlarda bu inceliğe dikkat edin. Kuran’da geçen namaz, hazırlık aşaması olan abdest ve boy abdestinden (gusül) başlayarak şöyledir:
ABDEST VE BOY ABDESTİ(GUSüL)
Kuran’da abdest, sadece ve sadece namazın bir şartı olarak anlatılır. Ayrıca camiye girerken, Kuran okurken, namaz dışındaki her hangi bir ibadet için abdestin, ve de boy abdestinin (gusül) alınmasına ihtiyaç yoktur. Kuran’da abdest ve boy abdesti birazdan vereceğimiz iki ayette geçer. Bu iki ayet dışında Kuran’da abdest ve boy abdesti ile ilgili hiçbir ayet yoktur. Yani abdest ve boy abdestinin ne yapmamız için gerektiği, ne zaman gerektiği, su olmazsa ne yapılacağı sadece bu iki ayetten anlaşılacaktır.
Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda; Yıkayınız: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi. Sıvazlayınız: başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, veya biriniz ayak yolundan geldi ise, ya da kadınlara dokunduysanız, ve de su bulamamışsanız: Temiz bir toprakla yüzünüzü ve ellerinizi sıvazlayın. Allah size zorluk çıkarmak istemez. Allah sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Umulur ki; şükredersiniz.
5 Maide Suresi 6
Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken de yolculuk hali müstesna yıkanıncaya (gusül edinceye, boy abdesti alıncaya) kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculuktaysanız, biriniz ayak yolundan gelmiş, yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Allah affedici, bağışlayıcıdır.
4 Nisa Suresi 43
Şimdi sorularımızı sorup bu iki ayete göre cevap verelim:
1) Abdest ve Boy Abdesti Niçin Lazımdır?
Ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki; abdest de, boy abdesti de bir tek namaz için lazımdır. 5 Maide Suresi 6. ayetin başında abdestin namaz için alınması gerektiği söylenir. 4 Nisa Suresi 43 ayette de cünüp olanın yıkanmadan namaz kılamayacağı anlatılır.
2) Abdest Ne Zaman Alınır?
İki ayetin de son kısımlarına dikkat ederseniz, bize suyun gerekli olup da suyu bulamadığımız hallerde ne yapmamız gerektiği açıklanır. Suyun bize gerekli olduğunun açıklandığı hal ile, abdesti neyin bozduğu da açıklanmıştır. Burada “ayak yolundan geldiğinizde” diye çevirdiğimiz ifade bize abdestin ayak yolundan gelince alınması gerektiğini göstermektedir. “Ayak yolu” diye çevirdiğimiz kelimenin Arapça’sı “gait”tir. Arapça bu kelime “çukur yer” anlamında olup, “ayak yolu, tuvalet” kelimelerine karşılık gelmektedir.(Kelimeyi “tuvalet” diye çevirmedik çünkü; “tuvalet” günümüzde küçük ve büyük tuvalet dışında başka amaçlarla da kullanılan bir yerdir. Oysa “ayak yolu” ile kastedilen yer, sırf bu iş için kullanılır.) Yani abdestin çukur yerlere yapılanlardan sonra alınması gerekmektedir. Bunun dışında tarif edilen hiçbir şeyle, ne kanın akması, ne deve eti yenmesi abdesti bozmaz. Ayetten abdesti neyin bozduğu açıktır. Kişiler “ayak yolunda”, çukur olan yere ne yapıyorsa abdesti o bozar.
3) Boy Abdesti (Gusül) Ne Zaman Alınır?
“Abdest” ve “boy abdesti” Farsça’dan Türkçe’ye geçen kelimelerdir. Kuran’da geçmezler. “Boy abdesti” diye kastettiğimiz Kuran’da geçen cünüp olunca gerekli olan yıkanmadır. “Gusül” zaten Arapça “yıkanma” demek olduğu için “boy abdesti” yerine Türkçe “gusül” veya “gusül abdesti” diyenler olmuştur. Suyun gerekli olduğu diğer halin iki ayette de “kadınlara dokunma” olduğu söylenir.(Arapça’da da Türkçe gibi deyimler vardır. Türkçe’de de “kadınlarla beraber olma” “aynı odada yalnız kalma” anlamında değil “cinsel ilişkiye girme” anlamında kullanılır. “Kadınlara dokunma” ifadesi de Arapça’daki aynı manaya gelen bir deyimdir.) Yani boy abdesti kadınlarla cinsel beraberlikten sonra alınır. Zaten cünüp olunduğunda boy abdesti alındığını söylemiştik. Cünüplük, “cenb” kökünden türemiştir. Bu kelimenin kökünde “yakında olma, beraberlik” manaları vardır. Buna göre “cenabet” terimi beraberliğin en ileri seviyesi olan birleşmenin sonucuna ad olmuştur. Ayetin içinden boy abdestinin ne zaman alınması gerektiğine dair vardığımız sonucu “cünüp” kelimesinin manası da doğrulamaktadır. Cinsel bir birleşme dışında, şu şu hallerde boy abdesti almanın vacip (farzla sünnet arası, farza yakın uygulama) veya sünnet olması da Kuran’da yoktur. İsteyen istediği zaman, rahat ettiği zaman boy abdesti alır, fakat Kuran’dan çıkmayan bir hüküm ne farz, ne vacip, ne sünnet, ne de her hangi başka bir başlıkla kimseye yüklenemez. 5Maide Suresi 101. ayetinde açıklanmayan her şeyin affedildiği söylenmektedir. Bu yüzden Kuran’da açıklanmayan her hususta serbest olduğumuz dışında hiç kimse bu açıklanmayanlara ilave bir cevap aramasın.
4) Abdest Nasıl Alınır?
5Maide Suresi 6. ayetin başında abdesti nasıl almamız gerektiği anlatılır. Bu anlatımda “yıkayın” fiilinin ardından “yüz ve dirseklere kadar elleri” ifadesi geçer, “sıvazlayın” fiilinin ardından da “baş ve topuklara kadar ayakları” ifadesi geçer. Biri size “yıkayın banyoyu ve mutfağı, silin salonu ve antreyi” derse ne anlarsınız, antrenin yıkanması gerektiğini mi yoksa silinmesi gerektiğini mi? Herkes antrenin silinmesi gerektiğini anlar. Fakat Sünni mezhepten olanların hepsi ne hikmetse “sıvazlayın” fiilinden sonra geçen “ayakların” sıvanması yerine “yıkanması” gerektiğini savunmuşlardır. O zaman ayetteki bu ifade neden “yıkayın” fiilinden sonra geçmiyor? Ayette yukarıdan aşağı yapılacağının söylendiğini, sıvazlamanın ara izah olduğunu ve bir tek başın sıvazlanması gerektiğini söylemek de mümkün değildir. çünkü ayette önce yüz ve ellerden bahsediliyor, sonra başa çıkılıp, sonra aşağı ayaklara iniliyor. Bu yüzden ayakları topuklara kadar sıvazlamayı “yıkayın” fiiline göndermenin hiçbir mantığı yoktur. Bu düşünce uydurma Sünni hadislerinden türemiştir. Oysa Şiiler’deki bir çok hadise göre ayaklar elle sıvazlanır. Amacımız hadisleri hadislerle çürütmek değil, fakat Kuran’ı yeterli görmeyenlerin hadiste bile keyfi davrandıklarını göstermektir. Süleyman Ateş birçok sahabenin de ayaklarını sıvazlamayla yetindiğini belirttikten sonra ayetin Arapça’sından anlaşılanı şöyle açıklar: “Yüce Allah abdestte vücudun iki temel uzvunun yıkanmasını emretmiştir ki; bunlar yüz ve kollardır. İki uç uzvun da sıvazlanmasını emretmiştir ki; bunlar da baş ve ayaklardır. Yıkayınız fiilinden sonra iki tümleç getirmiştir. Bunlar yüz ve ellerdir. Demek ki yüz ve eller yıkanacaktır. Sıvazlayınız fiilinden sonra da iki tümleç getirmiştir, bunlar da baş ile ayaklardır. Demek ki bunlar da sıvazlanacak uzuvlardır. Ayette bu manayı son derece güçlendiren ince bir nokta vardır. Kuranı Kerim’de her kelime birbiriyle son derece uyumlu ve mütenasiptir. Şimdi “yıkayınız” fiilinden sonra gelen iki tümleçten ilki nasıl tek bir uzvu, ikincisi iki uzvu (yani iki eli) gösteriyorsa, “sıvazlayınız” fiilinden sonra gelen iki tümleçten de birincisi bir tek uzvu, ikincisi iki uzvu (iki ayağı) göstermektedir.” (Süleyman Ateş, Kuran Ansiklopedisi, 1. cilt, Abdest bahsi).
Kısacası abdestte yüz ve dirseklere kadar eller yıkanır, baş ve topuklara kadar ayaklar sıvazlanır, ayrıca da bir şey gerekmez. İsteyen ağzını ve burnunu çalkalar, üç parmakla ensesini sıvazlar, serçe parmağı ile kulağını hilaller, ayaklarını topuklarıyla birlikte yıkar, her uzvunu yıkayışta Arapça dualar okur. Fakat bunları yapan bilsin ki bunların abdestle alakası yoktur. Abdesti Allah, Kuran’da açıklamıştır ve bunlar o açıklamada yoktur.
5) Boy Abdesti Nasıl Alınır?
Boy abdestinin cünüp iken alınması gerektiğini daha önce söylemiştik. Cünüpken ne yapmamız gerektiği iki kelime ile anlatılır. 5Maide Suresi’nde “tahare” kelimesi “temizlenmek”, 4Nisa Suresi’ndeki “gasâle” kelimesi “yıkanmak” demektir. Boy abdesti için şuradan şuraya kadar yıkanın, ağzınızı, burnunuzu üçer kez çalkalayın, toplu iğne başı kadar kuru yer bırakmayın, sağ omzunuzdan başlayarak üçer kez su dökün ifadeleri geçmez. Böyle sınırlamalar olmadığından “gasâle” kelimesinden sadece “yıkanmak” anlaşılır.
“Tahare” kelimesi ile de bu yıkanma işleminde kirlerden arınmanın önemi anlaşılır. Bunu yerine getiren boy abdesti almış olur. Bir anne beş yaşındaki çocuğuna “Yıkan” dese, o çocuk bunu anlayıp yıkanır. Oysa koskoca adamlara “Yıkan” deniyor, fakat onlar “Nasıl yıkanıcam? Toplu iğne başı kadar kuru yer kalırsa ne olur? önce hangi omuzuma su dökücem?” diye sorup Allah’ın ayetini anlamıyorlar. üstelik bu anlamamanın kendi anlayışsızlıklarından kaynaklandığını da anlamıyorlar. Bir de Allah’ın kitabını eksik ilan edip, bu garip soruların açıklandığı kitapları dinin tam ve eksiksiz kaynağıymış gibi rehber ediniyorlar.
6) Su Bulunamazsa Ne Yapılır?
Normalde bir insanın su bulamama ihtimali çok azdır. Kuran’ın bu durumu açıklaması Kuran’ın gereğinde nasıl tüm detayları verdiğinin bir delilidir. Tüm bu durumlarda kişi suyun eksikliğini temiz bir toprağa teyemmüm ederek giderir. Temiz toprağa eller sürülerek yıkanamayan yüz ve eller sıvazlanır. Böylece namaza hazırlık suyun olmadığı zaman da sağlanmış olur.
Her iki ayetin de sonunda geçen Allah’ın bize güçlük çıkarmak istemediğine, bağışlayıcılığına, affediciliğine dair ifadeleri abdesti ve boy abdestini bir sürü gereksiz detaylar ve zorluklara boğanlar lütfen tekrar okusunlar.
KIBLEYE DÖNMEK
2Bakara Suresi 144,149 ve 150. ayetlerde Müslümanlar’ın nerede olursa olsunlar Mescidi Haram’a, Kabe’nin olduğu yöne dönmeleri söylenir. Bu, namaza düzen de veren bir uygulamadır. özellikle toplu kılınan namazlar bu sayede daha düzgün ve düzenli olur. 2Bakara Suresi 115. ayette nereye dönersek dönelim Allah’ın orada olduğu söylenerek, Kabe’ye dönmeye yanlış manalar yüklenilmesi, Mescidi Haram ve çevresinin putlaştırılması önlenir. Mevcut camiler Bakara Suresi’nin ayetlerine binaen Mescidi Haram’a doğru yapılmıştır. Müslümanlar kıldıkları namazı Mescidi Haram’a dönerek kılmaktadırlar. Müslümanlar kıbleyi biliyorlarsa (Mescidi Haram yönünü) oraya dönüp namazı kılar. Eğer yönü bulamazlarsa Allah’ın her yerde olduğunu bilip ibadetlerine devam ederler (2Bakara Suresi 115).
NAMAZDA KIYAFET, TEMİZLİK
Kuran’da namaz için özel bir kıyafet geçmez. Tek başına namaz kılan namazını istediği gibi kılar. Namazın toplu kılındığı yerlere gidenin güzelleşmiş, düzgün kıyafetle gitmesi iyidir (Bakınız 7Araf Suresi 31). 7Araf Suresi 26. ayette insanların avret yerlerini örtecek giyim tarzı olduğu gibi güzellik ve süs kazandıracak giyim tarzı da olduğu söylenir. Bundan beş ayet sonra 7Araf Suresi 31’de mescit yanında (namaz kılınan bölgede) süslenmeden bahsedilir. Baş örtüsü diye bir şeyin olmadığını kitabın 22. Bölüm’ünde, kitabın diğer kısımlarında ise erkeğin baldırını örtmesinin gerekmediğini gördük. Normalde olmayan bu zorunluluklar namaz kılarken de yoktur. Çünkü Kuran’da namaz kıyafeti diye özel bir kıyafet tarif edilmez.
2Bakara Suresi 125 ve 22Hac Suresi 26. ayetlerden namaz kılınacak bölgenin temizlenmesinin ve temiz tutulmasının önemi anlaşılır.
NAMAZ VAKİTLERİ
Kuran’da namazın, vakitleri belirlenmiş bir farz olduğu geçer (4Nisa Suresi 103). Korku zamanında bile namaz kılınmasını açıklayan Kuran, hiç şüphesiz farz namazlarının vakitlerini de eksiksiz olarak açıklamıştır. Namaz vakitlerinin açıklanmasından kastımız, farz olan namazların açıklanmasıdır. Namaz övülmüş bir ibadettir. Allah’a yönelmenin, Allah’ı hatırlamanın bir şeklidir. Bu yönüyle namaz her an kılınabilen, her an yerine getirilebilen bir ibadettir. Fakat her kılınan namaz, farz namaz değildir. örneğin gece yarısı fazladan namaz kılınabilir, fakat bu gece yarısı kılınan namazın farz olduğunu göstermez. Peygamber de, Peygamber’in yakınları da şüphesiz birçok kereler namaz kılmışlardır. Kuran’ın tek kaynak olduğunu unutan mezhepçi zihniyetliler bu namazların kimisini farz, kimisini sünnet ilan etmişler; Kuran’dan dini anlamak yerine, Peygamber yakınlarının hareketlerini kendilerince yorumlayarak din oluşturmuşlardır. Sünni mezhepler sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı diye beş namazı farz kılmışlardır. Şiiler üç vakit namazı farz kılıp bu vakitlerde beş vakit namazı birleştirdiklerini söylerler. Daha eski zamanlardaki Hariciler’in iki veya üç vakit kıldıklarına dair hadisler de vardır. Bu farz namazların dışında Kuşluk, Duha, Güneş, Ay tutulması, İstihare, Kadir, Regaip, Beraat gecesi namazları gibi birçok namaz da vardır. Vitir namazı ise kimilerine göre vacip olup farza yakındır, kimilerine göre ise sünnettir.
Savaş zamanı namazın kılınmasıyla ilgili bilgileri veren Kuran, hiç şüphesiz farz namazlarının vakitlerini de açıklamıştır. Kuran’dan delillendirilmeyen namazların belirli dönemlerde belirli kişilerce, halifelerce, hatta Peygamber tarafından kılınmış olması mümkündür. çünkü Kuran namazı över ve farz namazların haricinde de namaz kılınması elbette ki iyidir. Bu açıdan bakıldığında yukarıda adı geçen ve yukarıda adını geçirmediğimiz, fakat namaz kitaplarında adı geçen namazların kılınmış olması mümkündür. Fakat Kuran’da adı geçmeyen namazların, farz namaz olarak algılanması çok büyük hatadır. Bu noktadan olaya baktığımızda sorun, hadislerin yorumlanış şeklindeki hatalardan kaynaklanmıştır. Şimdi dinin tek kaynağı olan Kuran’dan farz olan namazları isim ve vakitleriyle birlikte öğrenelim.
SABAH (FECR) NAMAZI
Kuran’da namaz kelimesi “salat” kelimesi ile ifade edilir. “Bağlantı kurmak” tipinde manalara sahip olan “salat” kulun yaratıcısıyla kurduğu bağlantı, yani namaz için de kullanılır. “Salat” kelimesi “ikame” fiiliyle beraber “namaz kılmak“ manasında kullanılmıştır. “Salatı Fecir” yani “Sabah namazı” ismi 24Nur Suresi 58. ayette geçmektedir. “Fecir” gecenin karanlığında güneşin ilk ışıklarının çıkışını ifade eder. Bu bir süreçtir ki güneşin doğuşuna kadar devam eder. Nitekim varlığı adından belli olan bu namazın, 11Hud Suresi 114. ayette vakti de tam belli olmaktadır.
Gündüzün iki tarafında, gecenin yakınlarında namaz kıl. Güzellikler çirkinlikleri giderir.
11 Hud Suresi 114
Arapça’daki “nehar” “gündüz”, “leyl” “gece” demektir. “Tarafeyinnehari” ifadesi gündüzün iki tarafını ifade eder. “Taraf” ise; “uç, dıştan bitişik bölüm” manalarına gelmektedir. Kuran’da geçtiği diğer ayetlerde de aynı anlamda kullanılır. Gündüzün başlangıcını güneşin doğuşu, günün bitişini güneşin batışı olarak alırsak günün iki tarafında sabah ve akşam namazları vardır. Bu zamanların tam anlaşılması için “zülefen minelleyl” ifadesi ile bu vakitlerin, aynı zamanda gecenin gündüze yakın zamanları olduğu vurgulanır.
Yani sabah namazı, ismi ile 24Nur Suresi 58. ayette geçer. Bu isim aynı zamanda sabah namazının vaktini de tarif eder. Ayrıca 11Hud Suresi 114. ayette sabah namazının vakti belirlenmiştir. Sabah namazı Kuran’daki ismiyle “Salatul Fecir” adından da belli olduğu gibi günün ilk ışıklarıyla başlar ve günün başlangıcı olan güneşin doğuşuyla biter.
AKŞAM (İŞA) NAMAZI
İşa namazının ismi de 24Nur Suresi 58. ayette geçmektedir. Sözlükten “işa” kelimesinin anlamına bakanlar, güneşin batışından havanın kararmasına kadar olan vakte, yani bizim Türkçe’de “akşam” dediğimiz vakte “işa” denildiğini görürler. 12 Yusuf Suresi 16 ve 79Naziat Suresi 46. ayette de aynı kelime geçmektedir. Diğer iki ayetteki aynı kelimeyi “akşam” diye çeviren bazı çevirmenlerin, bu kelimeyi Türkçe bir kelime olan “yatsı namazı” diye çevirmeleri, mezhep izahlarının etkisinde kalmalarındandır. Bu çeviri “yatsı namazı” diye mezheplerin tarif ettiği namazı Kuran’ın da farz kıldığı izlenimini vermektedir ki bu yanlıştır. Fakat “yatmak” kökeninden gelen “yatsı” kelimesinden kasıt “işa namazının” yatmadan önce kılınan son farz namaz olması ise bu doğrudur. Ayette buna işaret de vardır:
Ey iman edenler! Yönetiminiz altındakilerle, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç vakitte izin istesinler. Fecir(Sabah) namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkardığınızda, işa(akşam) namazından sonra. çıplak olabileceğiniz üç vakittir bunlar.
24 Nur Suresi 58
Son namazı kılmak için mescide giden, topluca namazı kılan kişi bu namazdan sonra mescide gitmeyeceği için muhtemelen üzerini değiştirecektir. Ev kıyafetine bürünecektir. Bu yüzden yatmadan önceki son namaz işa namazı olarak düşünülüyorsa bu doğrudur. Yoksa vakit olarak akşamı ifade eden bir kelime, namaz kelimesiyle birleşirse bambaşka bir vakit olan yatsıyı ifade eder deniliyorsa, bunun yanlışlığı ortadadır. Bu ayette son farz namazın akşam namazı olduğunu destekleyici bir ifade tarzı vardır. Arapça sözlüklerden “işa” kelimesinin manasını araştıran herkes, “işa” kelimesinin “güneşin batışından gecenin karanlığına kadar olan zaman dilimi”ni ifade ettiğini görecektir.(Evdeki çocukların çıplaklığın mümkün olduğu vakitlerde izinsiz odalara dalmamalarını öğütleyen bu ayetten bir sonraki ayette, bu çocukların ergenlik yaşına gelince, her zaman özele saygı gösterip, izin alarak ebeveynlerinin odalarına girmeleri öğütlenir.)
Akşam namazının vaktinin anlaşıldığı ayet (11Hud Suresi 114) sabah namazında belirttiğimiz ayettir. Gündüzün iki tarafında kılınan namazlardan biri sabah namazı olunca, diğeri de bu namazın simetriği olan akşam namazıdır. Bu namazın vakti de aynı şekilde gecenin gündüze yakın olan zamanıdır. Bu ayet dışında akşam namazının vaktini belirleyen bir ayet daha vardır:
Güneşin sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecir(sabah) vakti Kuran’ı, fecir(sabah) vakti Kuran’ına tanık olunur.
17 İsra Suresi 78
Gecenin kararması, akşamın bitiş vaktini vermektedir. Işığın alametlerinin tamamen yok olmasıyla akşam namazının vakti biter. Bu durumda da “güneşin sarkması” ifadesi güneşin ufukta batışını belirler. Böylece güneşin batımı ve gecenin kararmasının arasındaki vakit, namaz vakti olarak belirtilir. Bu ayetin devamında sürekli akşam namazıyla beraber geçen sabah namazının vaktinin vurgulanması da ilginçtir. Fakat bu ayette sabah namazı değil, sabah Kuran okumak vurgulanır. Demek ki sabah namazının vaktinin içinde veya namazın dışında Kuran okumaya özel bir önem vermek gerekir. Görüldüğü gibi akşam ve sabah namazları isimleriyle beraber Kuran’da geçerler. üstelik bu isimler namazın kılınacağı vakti de ifade ederler. İlaveten sabah ve akşam namazının zamanı da açıklanmıştır. üstelik 24 Nur Suresi 58. ayette sabahın günün ilk, akşamın günün son namazı olduğuna işaret vardır.
VUSTA (ORTA, EN İYİ) NAMAZI
Vusta namazına delil olarak 2Bakara Suresi 238. ayet gösterilir.
Namazları koruyun. Ve vusta (orta, en iyi) namazı da.
2 Bakara Suresi 238
Sabah ve akşam namazının vakitlerini çıkardığımız ayetler ve bu ayet dışında namaz vakitlerinin çıkartılabileceği hiçbir ayet yoktur. Demek ki namaz vakitleri bu ayetlerden anlaşılacaktır. Günün bir ucundaki namaz sabah namazı, günün diğer ucundaki namaz da akşam namazı olunca orta namazını bu iki namazın ortasında aramak lazımdır. Tüm kültürlerde günün uyanmayla başladığını, gecenin dinlenmemiz için yaratıldığını, geceleyin kalkıp ibadetin bir tek Peygamberimiz’e has kılındığını (17İsra Suresi 79) düşünürsek orta namazı, sabah ile akşam namazının arasında gündüz kalan vakit olur. “Vusta” kelimesine “orta” manasının verilmesinden günün ortalarında kılınan bir namaz olduğunu düşünenler olabilse de bu kelimeyi sınırlayan hiçbir ifade olmadığı için sabah ile akşamın arasında kalan tüm zaman dilimini, bu namazın vakti olarak kabul etmek gerekir. Vusta namazı ifadesinden, orta namazı sonucuna varıldığında “vusta” kelimesi hem namazın ismini, hem zaman dilimini belirleyen kelime olur.
Diğer bir görüşe göre “vusta” kelimesinin “en iyi” manasına sahip olduğu, bu kelimenin bir namazı belirtmediği, ayetten namazların korunması ve en iyi şekilde kılınmasının anlaşıldığı söylenir. “Vusta” kelimesi üzerinde bir inceleme bu konuya açıklık getirecektir. 2Bakara Suresi 143, 5Maide Suresi 89, 68Kalem Suresi 28, 100Adiyat Suresi 5 ayetlerinde de bu kelime geçer. Bu ayetleri inceleyerek “vusta” kelimesini anlamaya çalışabilirsiniz.
Görüldüğü gibi Kuran’da namazın beş vakit olduğuna dair bir ifade yoktur. Namazın uzunluğu, rükuda, secdede ne söyleneceği de Kuran’da geçmez. Aslında hadislerde de namazın uzun mu, kısa mı olduğu, rükuda, secdede ne söylenmesi gerektiği bulunmaz. Bugünkü anlatılan namazın uydurma dolu hadislerle bile açıklanması mümkün değildir. Namazdaki birçok husus tamamen mezhep kurucularının şahsi görüşleriyle oluşmuştur. Peygamber’in hem çok uzun hem de çok kısa namaz kıldığına; uzun rüku, uzun secde ettiğine dair de birçok hadis vardır. Ama mezhepçiler, rükuları üç “Subhane rabbiyel azim”, secdeleri üç “Subhane rabbiyel ala” ifadeleriyle belirlemiş, taklitçilerini sadece bu ifadelere mahkum edip, Allah’ın serbest bıraktığını gereksiz yere sınırlamışlardır. Normalde rükuda ve secdede belirli ifadeleri söylememizin gerekip gerekmediği, namazın süresinin kişinin şahsi görüşüne bırakıldığı, Kuran’dan anlaşılacağı gibi hadisler doğru yorumlansaydı da anlaşılabilirdi. Mezhepler serbest bir alanı kendi belirlemeleriyle dondurmuşlardır.
Hadislerin hepsinden namazın beş vakit olduğu da çıkmaz. Birçok hadisten Peygamberimiz’in üç vakit namaz kıldığı çıkar. özellikle Şiiler üç vakit namaz kılarken bunu kendi hadislerine dayandırırlar. Şiiler’in üç vakit kılıp, bu üç vakitte beş vakit namazı birleştirmelerinin, iki ekol arasında orta yol bulma gibi bir çabadan kaynaklandığını sanıyoruz. Kuran’ın hiçbir yerinde birleştirme(cem) diye bir konudan bahsedilmez. Kuran’a göre namaz belirttiğimiz vakitlerde farzdır. Eğer üç vakit namaz kılıp, bu üç vakitte beş veya yirmi vakit namaz kılıyorsanız yine de üç vakit kılmış olursunuz.
Yatsı namazını kılacak kişi ben beş vakit namazı yatsı namazında birleştirdim dese de bir tek yatsı namazını kılmış olur. çünkü namazı, farz olan vakit namazı yapan, kılınan rekat sayısı değil, belli bir vakitte kılınır oluşudur. Şiiler gibi Ehli Sünnet’in Şafi, Maliki, Hanbeli mezhepleri de namazları birleştirme konusunda çok toleranslı olmuşlardır. Bir kısmı hiç sebepsiz, bir kısmı şiddetli yağmurda bile namazların birleştirilebileceğini düşünmüştür. Yani mezheplere göre; Peygamber beş vakit namazı üç vakitte cem etti (birleştirdi) diyenler, aslında namazın üç vakitten çok olamayacağını kabul etmiş olurlar. Namazın minimumu farz namazlar kadardır. Namazın fazladan kılınması gayet doğaldır. Farz namazların beş ilan edilmesi Sünni mezheplerin bir yorumudur. Eğer namaz beş vakit olsaydı, Kuran’dan bunların ismi, vakti belli olurdu. Kuran’da Peygamber’e özel, fazladan ibadet vakti bile belirtilmişken (17İsra Suresi 79), tüm Müslümanlara farz olan bir namazın vaktinin belirtilmemesi hiç mümkün müdür? Evvelki ayetlerden görüldüğü gibi, Kuran’da belli olan namazlar vardır. Neden vakti belli olmayan ikindi gibi, yatsı gibi namazların farz olduğunu düşünelim? Tahminimiz bazı kişiler Allah’ı zikretme (hatırlama), Allah’ı tespih etme (yüceltme, yönelme) ile ilgili ayetlerdeki tespih, zikretme faaliyetlerini düzene koymak için fazladan namazlar farzlaştırmışlardır. Zikretme ve tespih faaliyetlerini namaz kılarak yapmak güzel bir yöntem olabilir ama Allah’ın farzlaştırmadığı şekilde bu vakitleri namaz vakti olarak farzlaştırma kabul edilemez.
17 öyleyse akşama erdiğinizde de, sabaha erdiğinizde de tespih (yüceltme, yönelme) Allah’adır.
18 övgü O’nundur. Göklerde ve yerde, günün sonunda, öğleye erdiğinizde.
30 Rum Suresi 17,18
KAZA NAMAZI VAR MI?
Bir kez daha belirtmek istiyoruz ki hangi namazların farz olduğu Kuran’dan çıkar. Farz namazlar Allah’ın bizi belli vakit dilimi içinde her gün kılmaya mecbur ettiği namazlardır. Kuran, Nisa Suresi 103. ayette bize namazın vakitli farz olduğunu, Mearic Suresi
23. ayette bu farzın hayat boyu sürekli gözetilmesi gerektiğini söylemektedir. Kuran’da kaza namazı diye bir kavram yoktur. Namazı kılmayan, kaçıran Allah’a bunun için tövbe eder, daha sonra titiz bir şekilde namazlarını kılmaya devam eder. Allah oruçta tutmadığımız günler sayısınca başka günlerde oruç tutmamızı söylemiş, bunun kapısını açmıştır. Allah istese namaz için de aynısını yapardı. Bu yüzden kimse namaza başlayacak kişileri geçmişteki şu kadar… namazı kaza etmen gerek diye yanlış yönlendirmesin.
Bizim bu yazıdaki amacımız namazın farzını, farz olmayandan ayırmaktır. Allah’ı anmak, hatırlamak için kılınan her namaz makbuldür. Namaz günde beş vakit de kılınır, on vakit de kılınır, kırk vakit de kılınır. Namazın farz olan vakitleri bize mecbur olduğumuz alt sınırı belirtir, üst sınır ise serbesttir. Tahminimizce mezhepler bu üst sınırın serbestiyetinden dolayı fazladan namaz kılan sahabeleri görüp; ikindi namazını, yatsı namazını, vitir namazını farzlaştırmışlardır, vacipleştirmişlerdir. Eğer Kuran’dan namazın farzlarını anlama yerine, şahısların hareketlerinden farzları anlamaya kalksaydık, o zaman karşımıza evvabin namazı, kuşluk namazı, küsuf namazı gibi bir sürü ilave namazlar daha çıkardı. Sonuçta her konuda olduğu gibi namazda da Kuran’da ne yazıyorsa din yalnızca odur. Allah kitabında hiçbir eksiklik bırakmamıştır.
Nitekim Hac ibadetinde hacılara üç vakit namaz kıldırılmaktadır. Hac için Kuran’da bir sürü detay verilirken (saçını hastalıktan dolayı kısaltanın ne yapması gerektiği bile) niye Kuran’da Hacda namaz vakitlerinin azaltılması geçmiyor? Namaz eğer ki beş vakit farz ise hacılara neye dayandırılarak daha az namaz kıldırılıyor?
BEŞ VAKİT NAMAZ NEYE DAYANDIRILIYOR
Namazın beş vakit olmadığı ikindi, yatsı namazlarının farz olmadığı, daha İslamiyetin ilk yıllarında Hariciler ve Mutezile tarafından da savunulmuştur. Namazın illaki beş vakit olduğunu ispata çalışanların bunu gerçekleştirmek için uydurduğu hadis ise korkunçtur. Daha evvel de belirttiğimiz bu hadise göre Peygamberimiz miraçta Allah’ın huzuruna çıkar ve Allah namazı elli vakit farz kılar, daha sonra Hz. Musa’ya rastlayan Peygamberimiz’i Hz. Musa, bu kadar namazın çok olduğu, ümmetin buna güç yetiremeyeceği şeklinde uyarır, sonra Peygamberimiz Allah’tan indirim ister, Allah da namazın sayısını indirir. Yolda Hz. Musa yine bu kadar namaz vaktinin de çok olduğunu söyler. Bu git gel böylece namaz beş vakte inene kadar dokuz kez gerçekleşir. Nitekim namazın sayısı beşe gelince Hz. Musa yine indirimi tavsiye etse de Peygamberimiz artık utandığı (!) için namaz indirimi durur. Bu hadise göre Allah insanların kaç vakit namaza güç yetireceğini bilmez, Peygamberimiz ise hiçbir şeyden haberi olmayan bir garibandır. Hz. Musa ise hem Peygamberimiz’in akıl hocası, hem Allah’ın hükmünün düzelticisi, hem de bizim kurtarıcımızdır. Namazın beş vakit farz kılınmasının hikayesi işte böyle kabul edilemez bir hadise dayanır. Namazın beş vakit olduğu Kuran’a değil işte böyle izahlara özellikle de bu hadise dayandırılmaktadır. Miraçtan önce namazların sabah ve akşam olmak üzere yalnızca iki vakit kılındığını söyleyen hadislerin olması da (Bakınız Buhari 1/93 Tecrid Tercemesi 2/233, Hadis no 228) namazın vakitlerinin bu “miraç hadisiyle” arttırıldığının delilidir. Namazlar daha evvel iki vakit olarak kılınıyorsa, sonradan ilave edilen üç namaz niye Kuran’da geçmemektedir? Kuran’da sadece Bakara Suresi 238. ayetteki ifadeyle “orta namazı”nın sonradan ilave edildiği iddia edilebilir. Peki 4.,5. namaz olan ikindi ve yatsı namazları hangi Kuran ayetinden çıkarılacaktır, bunların ismi niye Kuran’da yoktur? (Orta namazı veya en hayırlı namaz manasına gelen ifadeyi Salatı Vusta maddesinde açıkladık) Allah ve Peygamberimiz’e iftira olan böyle hadisler yerine Kuran’da doğruyu arayanlar, namaz hakkında gerekli bilgiye kavuşacaklardır. Kuran’la yetinmeyip dini pratiklerini uydurma hadislere dayandırmaya çalışanlar ise örneğini gördüğümüz gibi mantıksızlıklar, iftiralar, çelişkiler içinde kalacaklardır.
NAMAZIN KAPSADIKLARI
Namaz Allah’ı zikretmek (hatırlamak) için yapılan bir ibadettir (20Taha Suresi 14). Fakat Allah’ı zikretmekten farklı olarak namaz belli vakitlerde farz kılınmıştır, abdestli olarak yerine getirilmelidir ve belli hareketleri de kapsar. Namaz öyle bir ibadettir ki savaş sırasında bile yerine getirilir. 4Nisa Suresi 102. ayette savaş durumunda bir grubun namaz kıldığını, diğer grubun ise nöbet tuttuğunu görüyoruz. Secde edildikten sonra diğer grup ilk grubun yerini alıp namazını kılmaktadır. Burada savaş tehlikesinin olduğu bir durumda bile namazın secde de dahil olmak üzere (secde kişinin en savunmasız halidir) yerine getirildiğini, fakat nöbetleşe, silahları bırakmadan, düşmana fırsat verilmeden bunun yapıldığını görüyoruz. Eğer savaşta dahi vakitli farz olunan namaz böyle yerine getiriliyorsa, normal zamanında namazın kıyamı, rükusu ve secdesi ile yerine getirilmesinin önemi daha iyi anlaşılır.
Kuran’dan (14İbrahim Suresi 40) namazın Hz. İbrahim’den beri varolan bir ibadet olduğunu anlıyoruz. Hz. İbrahim’in ibadet evi Kabe’yi ele geçiren, Allah’a ortak koşucu putperestler bile namazı sapkın bir şekilde olsa da uygularlardı (8Enfal Suresi 35). Kuran evvelki nesillerin de uyguladıkları namaz alışkanlıklarını şehvetlerine uyma sonucu bıraktıklarını söyler (19Meryem Suresi 59).Yani Peygamberimiz zamanında, namaz “salat” denildiğinde namazın ne olduğu ve hareketleri kişiler tarafından anlaşılırdı. Aynen günümüzde de namaz denilince, namaz kılmayan kişilerin bile namazın hareketlerini, Allah’a yönelmeyi ve ibadet etmeyi anladıkları gibi. Kuran’da hareketli ibadet manasında üç kelime geçer. Bunlar “kıyam(ayakta durma)”, “rüku(eğilme)”, “secde(yüz üstü yere kapanma)”dir. Kuran’da İbrahim Peygamber’in makamının namaz yeri edinilmesi, evin temiz tutulması geçer (2Bakara Suresi 125). 22Hac Suresi 26. ayette ise evin kıyam, rüku ve secde edenler için temiz tutulması emredilerek namazın üç hareketinin ne olduğu bir arada gösterilmiş olur.
Namazın en önemli bölümü ve özelliği ise namazda Allah’ın hatırlanmasıdır(zikredilmesidir). Nitekim 20Taha Suresi 14. ayetten namazın kılınmasındaki gayenin, Allah’ın hatırlanması olduğunu anlarız. Kuran’da, namazda Kuran okunmasına dair bir ifade geçmez. Fakat Kuran bize tanıtılırken, Kuran’ın “zikir” yani hatırlatma olduğu söylenir. Böylece biz namaz kılarken, edeceğimiz duada, Allah’a yakarışta, rehberimizin Kuran olduğunu anlarız. örneğin Allah’ın bağışlayıcılığı, merhameti, her şeyi yaratması, cenneti, cehennemi, bilgisinin sonsuzluğu hep Kuran’dan öğrenilir. Namazda da merhametli, bağışlayıcı… bir Allah’ın karşısında olduğumuzu bilir, ona göre Allah’ı zikreder(hatırlar), ona göre Allah’a yöneliriz. Yani namazda illa ki Arapça Kuran okumak zorunda değiliz. çünkü namazda Kuran okuyun diye bir emir bile yokken, Arapça Kuran okumak gerektiği nereden anlaşılacaktır? Fakat namazda Allah’ı zikrederken Kuran’daki bilgileri kullanırız. örneğin Arapça “Kul huvallahu ahad” dememize illa ki gerek yoktur.