Cenab-ı Allah'ın isimlerinden birisi de kayyum ismidir. Bu kâinatın yaratıcısı kayyumdur. Yani bizatihi kaimdir, daimdir, bâkidir. Bütün eşya onunla ayakta durur, devam eder. Kâinatta büyük-küçük canlı-cansız herşey bütün varlıklar Cenab-ı Hakkın kayyum ismiyle ayakta durur, varlığını devam ettirir. Eğer kâinattan bir dakikacık olsun kayyumiyet nisbeti kesilse, kâinat mahvolur.
Evet Cenab-ı Allahın ne zatında, ne sıfatında ve ne de fiillerinde eşi ve benzeri yoktur, ortağı olamaz. Bir evi veya bir sarayı kolayca idare eder gibi bütün kâinatı bütün varlıklarıyla beraber idare eden, terbiye eden sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi bir zatın elbette benzeri, ortağı olmaz ve olamaz.
Evet bir zat ki ona yıldızların yaratılması, zerrelerin yaratılması kadar kolay gele.. ve en büyük şey en küçük şey gibi kudretine musahhar ola.. ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mani olmaya.. ve hadsiz fertler bir fert gibi nazarında hazır ola.. ve bütün sesleri birden işite.. bütün varlıkların hadsiz ihtiyaçlarını birden yapabile.. ve hiçbir mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle, ilmiyle hâzır ola.. ve herşey ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, o ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir zâtı Hayy-ı Kayyum-u zü-l Celalin elbette hiçbir cihette misli, benzeri, ortağı olmaz ve olması imkânsızdır.İşte şu kainattaki yıldız ve gezegenlerin kıyamları, devamları ve bekaları kayyumiyet sırrına bağlıdır. Eğer o kayyumiyet cilvesi bir dakikada yüzünü çevirse, bir kısmı dünyamızdan bin defa büyük milyonlarla yıldızlar, fezanın uçsuz bucaksız boşluğunda dağılacak, birbirine çarpacak, darmadağan olacaklar. Kayyum-u zû-l Celal olan cenab-ı Allah kayyum ismiyle; esir maddesi içinde hadsiz gök cisimlerine son derece bir düzen ve ölçü içinde kayyumiyet sırrıyla bir kıyam, bir beka, bir devam vermiştir.
Bunlardan bazısı dünyamızdan bin ve bir kısmı bir milyon defa büyük milyonlarla o büyük küreleri direksiz, istinadsız, boşlukta durdurmakla beraber, her birine bir vazife vermiş ve gayet muhteşem bir ordu şeklinde “Emr-i kun feyekun” (cenab-ı Allah bir şeyi dilediği zaman ona ol der, o iş hemen oluverir ) den gelen emirlere mutlak itaat ettirmesi kayyum isminin geniş bir tezahürüdür.
Yine bunun gibi her bir varlığın zerreleri dahi yıldızlar gibi cenab-ı Allah'ın kayyum ismiyle varlığını devam ettiriyor. Evet hayat sahibi bir varlığın bedenindeki zerrelerin, herbir uzva mahsuz bir şekil ile küme küme toplanıp dağılmadıkları ve sel gibi akan unsurların fırtınaları içinde vaziyetlerini muhafaza edip dağılmamaları ve muntazaman durmaları gösterirki ; bu vaziyetleri kendi kendilerinden olmayıp, kayyumiyet sırrıyla varlıklarını devam ettirmektedirler. Yeryüzündeki bütün varlıklar ve gökyüzündeki yıldızlar nasıl kayyum ismi ile varlıklarını devam ettiriyorlarsa, bu zerreler dahi hadsiz dilleriyle kayyumiyet sırrını ilan ederler.
Nasıl ki kâinat kayyumiyet sırrıyla kaimdir.. öyle de: kayyum isminin en mükemmel tezahürü olan insan ile, bir cihette kâinat kıyam bulur,
yani kâinatın bir çok hikmetleri, maslahatları, gayeleri insana baktığı için adeta insandaki kayyumiyet cilvesi kâinata bir direktir. Evet kayyum olan cenab-ı Hak, bu kainatta insanı irade etmiş ve kâinatı onun için yaratmış denilebilir.
Çünkü insan camiiyyeti itibariyle cenab-ı Allah'ın isimlerini anlar ve zevkeder. İşte zâtı Hayyı Kayyum insanı bütün kâinata bir merkez bir medar yaparak, kâinat kadar geniş bir nimet sofrası insana açmıştır. Ve kâinatı insana musahhar etmiş, insana hizmet ettirmiştir. Böylece kâinatın insan ile mazhar olduğu kayyumiyet sırrıyla bir cihette kâim olduğunun hikmeti ise insanın şu vazifeleridir.
Zâtı Hayyı Kayyumun hitabına insan camiiyyeti itibariyle en mükemmel muhatap olduğundan, Cenab-ı Allah'ın her biri birer sanat eseri olan varlıklarını hayret ile takdir ve tahsin etmekle sûbhanallah, maşaallah, bârekallah diyerek en yüksek sesli bir dellal olmak ve teşekkürlerin bütün nevileriyle, bütün nimetlerin nevilerine ve çeşit çeşit hadsiz ihsanlarına şükür ve hamd-ü sena etmektir.
Cenab-ı Allah bizi hakkıyla şükredenlerden eylesin.
Evet Cenab-ı Allahın ne zatında, ne sıfatında ve ne de fiillerinde eşi ve benzeri yoktur, ortağı olamaz. Bir evi veya bir sarayı kolayca idare eder gibi bütün kâinatı bütün varlıklarıyla beraber idare eden, terbiye eden sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi bir zatın elbette benzeri, ortağı olmaz ve olamaz.
Evet bir zat ki ona yıldızların yaratılması, zerrelerin yaratılması kadar kolay gele.. ve en büyük şey en küçük şey gibi kudretine musahhar ola.. ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mani olmaya.. ve hadsiz fertler bir fert gibi nazarında hazır ola.. ve bütün sesleri birden işite.. bütün varlıkların hadsiz ihtiyaçlarını birden yapabile.. ve hiçbir mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle, ilmiyle hâzır ola.. ve herşey ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, o ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir zâtı Hayy-ı Kayyum-u zü-l Celalin elbette hiçbir cihette misli, benzeri, ortağı olmaz ve olması imkânsızdır.İşte şu kainattaki yıldız ve gezegenlerin kıyamları, devamları ve bekaları kayyumiyet sırrına bağlıdır. Eğer o kayyumiyet cilvesi bir dakikada yüzünü çevirse, bir kısmı dünyamızdan bin defa büyük milyonlarla yıldızlar, fezanın uçsuz bucaksız boşluğunda dağılacak, birbirine çarpacak, darmadağan olacaklar. Kayyum-u zû-l Celal olan cenab-ı Allah kayyum ismiyle; esir maddesi içinde hadsiz gök cisimlerine son derece bir düzen ve ölçü içinde kayyumiyet sırrıyla bir kıyam, bir beka, bir devam vermiştir.
Bunlardan bazısı dünyamızdan bin ve bir kısmı bir milyon defa büyük milyonlarla o büyük küreleri direksiz, istinadsız, boşlukta durdurmakla beraber, her birine bir vazife vermiş ve gayet muhteşem bir ordu şeklinde “Emr-i kun feyekun” (cenab-ı Allah bir şeyi dilediği zaman ona ol der, o iş hemen oluverir ) den gelen emirlere mutlak itaat ettirmesi kayyum isminin geniş bir tezahürüdür.
Yine bunun gibi her bir varlığın zerreleri dahi yıldızlar gibi cenab-ı Allah'ın kayyum ismiyle varlığını devam ettiriyor. Evet hayat sahibi bir varlığın bedenindeki zerrelerin, herbir uzva mahsuz bir şekil ile küme küme toplanıp dağılmadıkları ve sel gibi akan unsurların fırtınaları içinde vaziyetlerini muhafaza edip dağılmamaları ve muntazaman durmaları gösterirki ; bu vaziyetleri kendi kendilerinden olmayıp, kayyumiyet sırrıyla varlıklarını devam ettirmektedirler. Yeryüzündeki bütün varlıklar ve gökyüzündeki yıldızlar nasıl kayyum ismi ile varlıklarını devam ettiriyorlarsa, bu zerreler dahi hadsiz dilleriyle kayyumiyet sırrını ilan ederler.
Nasıl ki kâinat kayyumiyet sırrıyla kaimdir.. öyle de: kayyum isminin en mükemmel tezahürü olan insan ile, bir cihette kâinat kıyam bulur,
yani kâinatın bir çok hikmetleri, maslahatları, gayeleri insana baktığı için adeta insandaki kayyumiyet cilvesi kâinata bir direktir. Evet kayyum olan cenab-ı Hak, bu kainatta insanı irade etmiş ve kâinatı onun için yaratmış denilebilir.
Çünkü insan camiiyyeti itibariyle cenab-ı Allah'ın isimlerini anlar ve zevkeder. İşte zâtı Hayyı Kayyum insanı bütün kâinata bir merkez bir medar yaparak, kâinat kadar geniş bir nimet sofrası insana açmıştır. Ve kâinatı insana musahhar etmiş, insana hizmet ettirmiştir. Böylece kâinatın insan ile mazhar olduğu kayyumiyet sırrıyla bir cihette kâim olduğunun hikmeti ise insanın şu vazifeleridir.
Zâtı Hayyı Kayyumun hitabına insan camiiyyeti itibariyle en mükemmel muhatap olduğundan, Cenab-ı Allah'ın her biri birer sanat eseri olan varlıklarını hayret ile takdir ve tahsin etmekle sûbhanallah, maşaallah, bârekallah diyerek en yüksek sesli bir dellal olmak ve teşekkürlerin bütün nevileriyle, bütün nimetlerin nevilerine ve çeşit çeşit hadsiz ihsanlarına şükür ve hamd-ü sena etmektir.
Cenab-ı Allah bizi hakkıyla şükredenlerden eylesin.