Yalnızlık Allah'a mahsustur. O'ndan gayrı herkes birbirine muhtaçtır. Çağımız insanının bir afeti de yalnızlaşmasıdır. Daha da beteri Rabbine yabancılaşmasıdır. O'nunla barışık olmayan insan, isyan ve nisyan yokuşudur. İnsanın Allah ile yakınlaşması ve yabancılaşması kalp üzerinden gerçekleşir. Çünkü kalp nazargah-ı ilahidir. İlahi tecelliler orada yankı bulur. Görüyoruz ki; Allah, insan ilişkilerinde merkez kalbdir... Ancak çoğu zaman kalp bu hayati fonksiyonunu yerine getiremez oluyor. Çağımızın en önemli hastalığı kalb sancısıdır. Kalp kendisini yaratan Kudret'le bağını koparıyor. Kalbi yeniden Yaratıcısına bağlamak gerekiyor. Yoksa serseri mayın gibi dolaşan varlıklar peydahlar...
Sürekli bir değişim ve devinim içinde olan, değişik etkilerle çalkalanıp duran kalbin, Hak'ta sebat etmesi zorlaşıyor. Kalp dağınıklığı insanı istikrarsızlaştırıyor... Allah'ın tasarrufu altında olan kalbin, batılın tasallutuna terk edilmemesi gerekiyor. Kalbin parçalanması, Allah ile birlikte başka otoritelerin kalbe egemen olması hayatın iptali demektir. Bu gerçeği görerek kalbde tevhidi bir kararlılık ve tutarlılık sağlamak lazım... Rab'le iletişimi güçlü kılmak, zihinleri sürekli ilim ve hikmetle, gönülleri de yakin ve itminanla beslemek gerekir... Asrımızın dalalet ve günah tufanları karşısında kalbi kendi haline bırakmamız, düşünülemez...
Bütün mesele yüreğimizi dayayacak yeri bulabilmek. Bunu başarırsak güven iklimini yakalamış oluruz... Donuk bir dünyada, soğuk insanlar arasında öncelikle Rabbimizin rahmet ve şefkatine yüreğimizi yaslamak... Bunu başarırsak kalbimizde oluşan sıcaklıkla, mekanik bir hayatın kıskacında boğulmaya yüz tutmuş nesillerin soluklanacağı, sığınabileceği, ısınabileceği bir yürek iklimi sunabiliriz...
Plautos: "Yüreğim var, var ama yüreğimi dayayacak bir yer yok." diyor. İnanç boşluğu... Kalbin fıtratla bozuşması... Yaratana uzak düşmesi...
Şimdi siz, kalbinizin kurduğu bağlantılardan haber verin! Kur'an'ın öngördüğü tarzda rahmet, şifa, nur içeren bağlantılar mı? Yoksa sınırsız arzuları, önlenemez hırsları, iğrenç iştahları doyurmaya yönelik bağlantılar mı? Kalbini yokla... Ruhunun sesini dinle... Kalp atışların nelere işaret ediyor? Yüreğimizi hoplatan ne türden bağlantılar? İş bağlantıları mı? Cinsel bağımlılıklar mı? Siyasi bağnazlıklar mı?
Günümüzde Kur'an ayetleri karşısında lakayt kalan, onları hafife alan nice ölü ve taşlaşmış kalp sahipleri var... Bu gibi hastalıklı kalbler bakacaksınız ki, şeytana yardım ve yataklık ediyor...
Yüreklerimize kimleri konuk ediyoruz? Hangi şöhretleri? Hangi dünyanın insanlarını? Ötekilerin dünyasından kimse var mı? Mesela mazlumlardan, yetimlerden, yoksullardan kimseler var mı?
Yüreğimizi açık tutabiliyor muyuz? İnsaniyete, adalete, hikmete, uhuvvete ve rahmete... Yüreklerine kilit vuranlar yarın kime gideceksiniz? Özgürlük sloganı ile yola çıkıp, tanımı ve sınırı doğru yapılmayan bir özgürlük savrulması ile tükenenler; en son kendilerini Allah'tan bile bağımsız görme istikbar ve istiğnası ile yok oluşlarını hazırlıyorlar... Özgürlük dürtüsü önü alınamaz ölümcül sonuçlar doğuruyor... Yürek Özgürlüğünün yolu Allah'a teslimiyetten geçer... Peki, kalbimiz Allah'a ne kadar düşkün? O'nu ne kadar arıyor? Kalbi Allah'a münhasır kılabiliyor muyuz? Oysa ki, O bize bizden de yakın... Şah damarımızdan bile... Kişi ile kalbi arasına giren de O... Kalp sadece O'nun mülkü değil mi? Kalbde ağyar varsa, O oraya girer mi? O'nun girmediği kalbi taşıyanlarda huzur ve güven aramak, başlı başına bir gaflet olmaz mı?
O halde kalbimizle aramız açılmadan, canımız elimizden alınmadan, fırsat elimizde iken Allah ve Rasulü bize yeniden dirilişi müjdeleyen, sonsuz esenliğe yükseltecek bir çağrı ile davet ettiği zaman, canı gönülden icabet etmek durumundayız...
"Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah ve Rasulüne (onların çağrılarına) icabet ediniz. Ve biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve (siz) mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." (Enfal-24)
Kalbi hayatımız için O'nun çağrısına icabet edeceğiz... Aynı zamanda O'nu da kalbimize davet edeceğiz... Nasıl mı?
Mü'minin miracı olan namazla... Namaz bizi O'nunla buluşturacak... Teheccüdle, tefekkürle O'nunla halleşeceğiz... Secde O'na en yakın olduğumuz an olacak...
İçinde bulunduğumuz ortam ve olumsuzluklar bizi O'ndan alıkoyuyorsa önce yüreklerde başlayan bir hicreti başlatacağız... İhsan kıvamında bir kullukla O'nunla beraber olmanın hazzını ve izzetini yaşayacağız... Biz O'nu görmesekte, O bizi görüyor ya, bu bize yeter...
Zikir ile Allah'a ram olmasını, rabt olmasını gerçekleştireceğiz...
Zaman zaman itikaf ile kalbimizin kiminle olduğunu tesbit yoluna gideceğiz...
Şayet, Allah ile berabersem; ben, benim!.. Yani, varım Yok değilsem, ben neyim ki!?
Ramazan KAYAN
Sürekli bir değişim ve devinim içinde olan, değişik etkilerle çalkalanıp duran kalbin, Hak'ta sebat etmesi zorlaşıyor. Kalp dağınıklığı insanı istikrarsızlaştırıyor... Allah'ın tasarrufu altında olan kalbin, batılın tasallutuna terk edilmemesi gerekiyor. Kalbin parçalanması, Allah ile birlikte başka otoritelerin kalbe egemen olması hayatın iptali demektir. Bu gerçeği görerek kalbde tevhidi bir kararlılık ve tutarlılık sağlamak lazım... Rab'le iletişimi güçlü kılmak, zihinleri sürekli ilim ve hikmetle, gönülleri de yakin ve itminanla beslemek gerekir... Asrımızın dalalet ve günah tufanları karşısında kalbi kendi haline bırakmamız, düşünülemez...
Bütün mesele yüreğimizi dayayacak yeri bulabilmek. Bunu başarırsak güven iklimini yakalamış oluruz... Donuk bir dünyada, soğuk insanlar arasında öncelikle Rabbimizin rahmet ve şefkatine yüreğimizi yaslamak... Bunu başarırsak kalbimizde oluşan sıcaklıkla, mekanik bir hayatın kıskacında boğulmaya yüz tutmuş nesillerin soluklanacağı, sığınabileceği, ısınabileceği bir yürek iklimi sunabiliriz...
Plautos: "Yüreğim var, var ama yüreğimi dayayacak bir yer yok." diyor. İnanç boşluğu... Kalbin fıtratla bozuşması... Yaratana uzak düşmesi...
Şimdi siz, kalbinizin kurduğu bağlantılardan haber verin! Kur'an'ın öngördüğü tarzda rahmet, şifa, nur içeren bağlantılar mı? Yoksa sınırsız arzuları, önlenemez hırsları, iğrenç iştahları doyurmaya yönelik bağlantılar mı? Kalbini yokla... Ruhunun sesini dinle... Kalp atışların nelere işaret ediyor? Yüreğimizi hoplatan ne türden bağlantılar? İş bağlantıları mı? Cinsel bağımlılıklar mı? Siyasi bağnazlıklar mı?
Günümüzde Kur'an ayetleri karşısında lakayt kalan, onları hafife alan nice ölü ve taşlaşmış kalp sahipleri var... Bu gibi hastalıklı kalbler bakacaksınız ki, şeytana yardım ve yataklık ediyor...
Yüreklerimize kimleri konuk ediyoruz? Hangi şöhretleri? Hangi dünyanın insanlarını? Ötekilerin dünyasından kimse var mı? Mesela mazlumlardan, yetimlerden, yoksullardan kimseler var mı?
Yüreğimizi açık tutabiliyor muyuz? İnsaniyete, adalete, hikmete, uhuvvete ve rahmete... Yüreklerine kilit vuranlar yarın kime gideceksiniz? Özgürlük sloganı ile yola çıkıp, tanımı ve sınırı doğru yapılmayan bir özgürlük savrulması ile tükenenler; en son kendilerini Allah'tan bile bağımsız görme istikbar ve istiğnası ile yok oluşlarını hazırlıyorlar... Özgürlük dürtüsü önü alınamaz ölümcül sonuçlar doğuruyor... Yürek Özgürlüğünün yolu Allah'a teslimiyetten geçer... Peki, kalbimiz Allah'a ne kadar düşkün? O'nu ne kadar arıyor? Kalbi Allah'a münhasır kılabiliyor muyuz? Oysa ki, O bize bizden de yakın... Şah damarımızdan bile... Kişi ile kalbi arasına giren de O... Kalp sadece O'nun mülkü değil mi? Kalbde ağyar varsa, O oraya girer mi? O'nun girmediği kalbi taşıyanlarda huzur ve güven aramak, başlı başına bir gaflet olmaz mı?
O halde kalbimizle aramız açılmadan, canımız elimizden alınmadan, fırsat elimizde iken Allah ve Rasulü bize yeniden dirilişi müjdeleyen, sonsuz esenliğe yükseltecek bir çağrı ile davet ettiği zaman, canı gönülden icabet etmek durumundayız...
"Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah ve Rasulüne (onların çağrılarına) icabet ediniz. Ve biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve (siz) mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." (Enfal-24)
Kalbi hayatımız için O'nun çağrısına icabet edeceğiz... Aynı zamanda O'nu da kalbimize davet edeceğiz... Nasıl mı?
Mü'minin miracı olan namazla... Namaz bizi O'nunla buluşturacak... Teheccüdle, tefekkürle O'nunla halleşeceğiz... Secde O'na en yakın olduğumuz an olacak...
İçinde bulunduğumuz ortam ve olumsuzluklar bizi O'ndan alıkoyuyorsa önce yüreklerde başlayan bir hicreti başlatacağız... İhsan kıvamında bir kullukla O'nunla beraber olmanın hazzını ve izzetini yaşayacağız... Biz O'nu görmesekte, O bizi görüyor ya, bu bize yeter...
Zikir ile Allah'a ram olmasını, rabt olmasını gerçekleştireceğiz...
Zaman zaman itikaf ile kalbimizin kiminle olduğunu tesbit yoluna gideceğiz...
Şayet, Allah ile berabersem; ben, benim!.. Yani, varım Yok değilsem, ben neyim ki!?
Ramazan KAYAN