Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Kıbrıs Ortodox'lerı ve Cihadcı Selefilik

M Çevrimdışı

mübahis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Dün gece babamın merakla haber izlediğini gördüm. Bende merak edip bir kulak kabarttım. Haber kısaca şöyle, eurovision yarışması için Kıbrıs Cumhuriyeti'nin(Rumlar) belirlediği "Şeytan" isimli şarkıdan ötürü Ortodox Hristiyan nufus Eurovision önünde toplanmış, hatta şarkının geri çekilmemesi halinde binayı yakmakla tehtid etmişler. Mesele ise sadece şarkının şu sözleri "Âşık oldum, kalbimi şeytana verdim".
Halbuki meselenin din ile zerre kadar alakası yok, şarkının konusu aslında "Gönül düştü ... oda mis gibi koka". Kötü bir adama âşık olan bir kızı anlatıyor. Ama bu bile oradaki Hristiyan nufusu ayaklandırmaya yetmiş.
İlk başta ister istemez, "Hristiyanlar bizden erkek çıktı" dedim. Şarkı geri çekilirmi orası ayrı bir mesele ama bu reaksiyona insan gerçekte hayran kalıyor. Şayet bu hamiyyeti diniyeyi Müslümanlar gösterse idi bu gün bu halde olmayacağımıza eminim. Türkiye'de "Muhafazekar" olan partinin dahi, Charlie Habdo eylemlerinde "Charlie" oluşu geliyor insanın aklına ister istemez. Peygamberine hakaret edenleri TC'ye şikayet edenler geliyor. Papa kadar olamayan diyanet işleri başkanı geliyor.
Bana kızmayın, muhakkakki ümmeti toptan mahkum etmiyorum. Elhamdulillah, sayısı gittikçe artan bir şuurlu kitle yok değil. Cihadın AKP'ye oy vermek yada Risale-i Nur dersi yapmak olmadığını anlayanlar her geçen gün artıyor. Ama, Müslüman olan KKTC'de bile Güney Kıbrıstaki kadar bile davet çalışması göremiyorsun mesela.
Belki yanlış düşünüyorum ama bence Müslümanların geri kalma sebebi ve zafer reçetesi bu olayda, Müslümanlar olarak ne zaman oradaki kitlenin yaptığını yaparız. Yada en azından Guevara kadar cesur oluruz o zaman zafer gelir. Artık Usame Bin Ladin demiyorum, madem batıya o kadar hayranızki o kim için ne hüküm verirse onu esas alıyoruz alın size batılı örnek Guevara kadar cesur olduğumuz zaman zafer bizimdir İnşaAllah
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
Sanırım sorun cesaretten çok başka toplumsal etkenlerde yatıyor. 15 Temmuz darbe girişimine veya önceki siyasi olaylara bakarsak Türkiye halkında cesaretin eksik olduğunu sanmıyorum. Mesele insanların nasıl mobilize olduğu, yani nasıl harekete geçtiğidir. Türkiye'deki Müslümanlar oldukça merkeziyetçi, liderci ve çoğunlukla devletçi bir düşünce yapısına sahip. Özellikle de devletçilik devrimciliğe engeldir ve pasifliği güçlendirir. Komünistlerin devrim yaptığı Kuba'da böyle bir devletçilik, milliyetçilik mevcut değildi. Hristiyanlar bile Komünistler için arabuluculuk yaptılar, Castro biyografisinde anlatıyor. Gerisinde ise Komünistlerin verdiği mücadele Kuba dışında uluslararası devam etmiş ve zalim gösterilen kapitalist sisteme karşı olmuştur. Müslümanlarda kafirlere karşı aynı duruş olsa da, Müslüman görünen zalimlere tahammül oluyor. Türkiye'de birisi devletle çatışsa ona herkes terörist der ve her şeyi reva görür, çünkü devlete kutsal gözüyle bakılıyor. Devletin yaptıkları ise her daim meşru. Ulusal hakimiyeti daha içten benimseyen bir ulus varmıdır, bilmiyorum. Benzer bir şekilde Fas'ta sömürgecilere karşı mücadele veren ve Komünistlerin de örnek aldığı gerilla savaşçısı Muhammed b. Abdülkerim el-Hattabi'yi pek az kimse desteklemişti. Bir yandan Fas sultanı Fransızlarla barış yaptı, diğer yandan da Hattabi taşralı ve berberi olduğu için şehirli Arapların güveni yeterli düzeye gelemedi.

Hz. Muhammed'e s.a.v. hakaret gibi siyasi olmayan konularda kitlelerin harekete geçmesi nadir bir olay değil Müslüman ülkelerde. Nijerya'da da anlattığınıza benzer akabinde 200 insanın hayatını yitirdiği bir olay yaşanmıştı güzellik yarışması üzerine yapılan tartışmalar esnasında. Mısır'da da oluyor böyle olaylar, Hristiyan birisinin İslam'a girmesi ve kilisenin buna engel olmaya çalışması gibi nedenlerle. Bu tür olaylar genellikle yerel çatışma (communal violence) olarak anılıyor. Onun dışında Danimarka'yı boykot gibi başka kitlelerde görülmeyen çok başaralı hareketler de oldu.

Durumların değişti örnekler de vardır belki. Suudi Arabistan'a zamanında televizyon geldiğinde halk televizyon binasını basmış ve çatışmalarda bir prens ölmüş. Bu ayaklanma ne kadar makuldü bilmiyorum, ama bugün sanırım kimse kraliyet ailesiyle böyle kolayca çatışmaz.

Buna rağmen kanımca asıl zorluk bir kitleyi harekete geçirmektense o kitleyi düzün bir biçimde belli hedefler ve kurallar çerçevesinde teşkilatlandırmaktır. Resulullah'ın Allah'ın lütfuyla Evs ve Hazrec kabilelerin arasını telif ettiği ve muhacirleri entegre ettiği gibi. Arap Baharında çok geniş kitleler harekete geçti hayatlarını tehlikeye atarak. Orta Asya'da daha küçük çapta benzeri yaşandı. Ancak insanları bir araya getiren ve fikir ayrılıklarını idare eden müşterek bir fikriyat mevcut değil. Burada İslam'ı çözüm göstermek de yetersizdir çünkü farklı mezheplerin farklı içtihatları, farklı hareketlerin farklı siyasetleri var. Birleştirici bir fikriyat olmadığını solcu sosyal bilimci Asef Bayat yazıyor kitabında, İran devrimine kıyasla. İlk başta kabullenememiştim dediğini, ama zamanla acı bir gerçek olduğu kanısına vardım. Hiç fikriyat yok demek de doğru olmaz, ama eksik olan farklı siyasetleri barıştıracak anayasal bir yapı, bazı Arap Müslüman düşünürlerin dediği gibi.
 
Son düzenleme:
İmam Malik Çevrimdışı

İmam Malik

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sanırım sorun cesaretten çok başka toplumsal etkenlerde yatıyor. 15 Temmuz darbe girişimine veya önceki siyasi olaylara bakarsak Türkiye halkında cesaretin eksik olduğunu sanmıyorum. Mesele insanların nasıl mobilize olduğu, yani nasıl harekete geçtiğidir. Türkiye'deki Müslümanlar oldukça merkeziyetçi, liderci ve çoğunlukla devletçi bir düşünce yapısına sahip. Özellikle de devletçilik devrimciliğe engeldir ve pasifliği güçlendirir. Komünistlerin devrim yaptığı Kuba'da böyle bir devletçilik, milliyetçilik mevcut değildi. Hristiyanlar bile Komünistler için arabuluculuk yaptılar, Castro biyografisinde anlatıyor. Gerisinde ise Komünistlerin verdiği mücadele Kuba dışında uluslararası devam etmiş ve zalim gösterilen kapitalist sisteme karşı olmuştur. Müslümanlarda kafirlere karşı aynı duruş olsa da, Müslüman görünen zalimlere tahammül oluyor. Türkiye'de birisi devletle çatışsa ona herkes terörist der ve her şeyi reva görür, çünkü devlete kutsal gözüyle bakılıyor. Devletin yaptıkları ise her daim meşru. Ulusal hakimiyeti daha içten benimseyen bir ulus varmıdır, bilmiyorum. Benzer bir şekilde Fas'ta sömürgecilere karşı mücadele veren ve Komünistlerin de örnek aldığı gerilla savaşçısı Muhammed b. Abdülkerim el-Hattabi'yi pek az kimse desteklemişti. Bir yandan Fas sultanı Fransızlarla barış yaptı, diğer yandan da Hattabi taşralı ve berberi olduğu için şehirli Arapların güveni yeterli düzeye gelemedi.

Hz. Muhammed'e s.a.v. hakaret gibi siyasi olmayan konularda kitlelerin harekete geçmesi nadir bir olay değil Müslüman ülkelerde. Nijerya'da da anlattığınıza benzer akabinde 200 insanın hayatını yitirdiği bir olay yaşanmıştı güzellik yarışması üzerine yapılan tartışmalar esnasında. Mısır'da da oluyor böyle olaylar, Hristiyan birisinin İslam'a girmesi ve kilisenin buna engel olmaya çalışması gibi nedenlerle. Bu tür olaylar genellikle yerel çatışma (communal violence) olarak anılıyor. Onun dışında Danimarka'yı boykot gibi başka kitlelerde görülmeyen çok başaralı hareketler de oldu.

Durumların değişti örnekler de vardır belki. Suudi Arabistan'a zamanında televizyon geldiğinde halk televizyon binasını basmış ve çatışmalarda bir prens ölmüş. Bu ayaklanma ne kadar makuldü bilmiyorum, ama bugün sanırım kimse kraliyet ailesiyle böyle kolayca çatışmaz.

Buna rağmen kanımca asıl zorluk bir kitleyi harekete geçirmektense o kitleyi düzün bir biçimde belli hedefler ve kurallar çerçevesinde teşkilatlandırmaktır. Resulullah'ın Allah'ın lütfuyla Evs ve Hazrec kabilelerin arasını telif ettiği ve muhacirleri entegre ettiği gibi. Arap Baharında çok geniş kitleler harekete geçti hayatlarını tehlikeye atarak. Orta Asya'da daha küçük çapta benzeri yaşandı. Ancak insanları bir araya getiren ve fikir ayrılıklarını idare eden müşterek bir fikriyat mevcut değil. Burada İslam'ı çözüm göstermek de yetersizdir çünkü farklı mezheplerin farklı içtihatları, farklı hareketlerin farklı siyasetleri var. Birleştirici bir fikriyat olmadığını solcu sosyal bilimci Asef Bayat yazıyor kitabında, İran devrimine kıyasla. İlk başta kabullenememiştim dediğini, ama zamanla acı bir gerçek olduğu kanısına vardım. Hiç fikriyat yok demek de doğru olmaz, ama eksik olan farklı siyasetleri barıştıracak anayasal bir yapı, bazı Arap Müslüman düşünürlerin dediği gibi.

Devletçilik gerçekten bu toplumun kanına işlemiştir. Onlara göre ya Devlet taraftarısın yada Terörist. Kendimden bir misal vereyim, çocukluktan hatta bebeklikten uzun yıllarımı Diyarbakırda geçirmiş birisi olarak ister istemez şivemde bir kayma oldu ama aslım Konya/Ilgın.
Bir yaz günü memleketime gittiğimde tanınmadığım bir yerdeki bir sohbetteki aslında oldukça soft bir konuşmada -herhalde şiveninde etkisiyle- PKK'li zannetmişlerdi.
Toplum korkak bir toplum değil ama hamiyyeti diniyye yok, hamiyyeti asabiye var. Batı için konuşacak olursak. Doğu'nun durumu daha parlak nisbeten. 90'lı yıllarda Hizbullah ve PKK çatışmalarının yaşandığı yerler çok daha siyasi, en azından rejim karşıtı olmanın terörist demek olmadığını biliyorlar. Ama Politize olamamış olan Urfa, Ağrı vb yerler pek iyi durumda değil.
İnsanlar "Milli İrade'ye(!)" verdikleri değeri eğer Rasulullah'a(s.a.v) vermiyorlarsa orada zaten ciddi bir problem var demektir. Ümmet şuuru zaten yerleşmemiş. Buna dair bir misal vermek gerekirse Konya'da, Şam ve Afganistanda şehid olanların aileleri için para toplama etkinliğine katılmıştım. İnsanlar küfredercesine "İslam'da adam öldürmek varmı?" demişti kendi 100 senelik tarihini görmeden.
2019 yaz yine memlekete gitmiştim. Konu açıldı o zamanlar mensub olduğum Hizbullah Cemaatinden olduğumu söylemiştim. İnsanların o anki şaşkınlık ve tavrı hala gözümün önünden gitmez asla. Şoku atlatanlardan bir tanesi sormuştu:
-Sizin amacınız ne?
-Biz cemaat olarak İslami fert, aile, toplum ve en sonunda İslami hükümetin tesisini ve nihayetinde Ümetin Siyasi birliğini savunuyoruz, bir manifestoda yayınladık detaylar orada, internetten bulabilirsin abi
-İslami hükümet daha nasıl olsun, herkes istediği gibi namazını kılıyor vs
Ondan sonra kısır tartışma balıyor işte, davet yapan herkes muhatab oluyor bu şeylere girmek istemiyorum.
Daha tam bir Tevhid bilinci dahi kazanmamış olan beni dahi ümitsizliğe garketmişti muhabbetin gidişatı.
Bir mecliste Afganistandan konu açılmıştı, Taliban hareketini ve hakkında söylediklerimi beyenmeyenlerden biriside: Mevcud devlete kurulu rejime karşı gelinmeyeceğini anlatmaya başlamıştı bana. Bende "Tamam o zaman, Kuzey ittifakı ve bu günkü Afganistan rejimi derhal kendini lağvetsin zira oaradaki Afganistan İslam Emirliğine karşı çıkıyorlar" dedim.
Doğu ise klasik "İslamda adam öldürmek varmı" eşiğini geçemiyor bu konuda(Sanki devlet ve kontra güçleri ile PKK senelerdir bağış kampanyası düzenliyerek alan hakimiyeti sağlıyor)
Amacım kafa şişirmek değil, sadece yüzlercesi içinden bir kaç misal ile gördüğümü anlatmak. Özellikle AKP iktidar olduktan sonra bir kısım İslami cenah gerçekten Devletin sahibi olduğunu zannetmeye başladı. Sonunda Davutoğlu, Charlie Hebdoya destek verdiği zamanda Şeyhinin yanlışında keramet arayan İmanlı mürid olmaya başladılar.
Kardeşe katılıyorum ama şunuda ekliyorum, zafer asıl asabiyete değil, sarfedilmesi gereken yer olan İslama cesaret sarfedildiği zaman gelecektir.
Vesselam
 
A Çevrimdışı

AhmedElTurki

Üye
İslam-TR Üyesi
Güney Kıbrıs'ı Kemalizm gibi din düşmanı bir ideoloji kurmadığı ve yönetmediği içindir.
Sen bütün İslam dünyasını bizim Türkiye'deki 'benim kalbim temizciler' gibi zannetme kardeşim.Böyle bir şarkıyı Endonezya Pakistan veya herhangi bir Arap ülkesinde çalmaya kalksınlar (kalbimi şeytana verdim bilmem ne) o televizyon binasını bırak yakmayı havaya uçururlar.Eğer araştırırsan böyle birçok olay vardır.
Türkiye ne yazık ki jakoben kemalistlerin zulüm ve din düşmanlığı ile kurulmuş bir ülke olduğu için İslam dünyasında istisnai bir ülkedir.Yoksa tüm sünniler Allah'a bin şükürler olsun daha bizim ülkedeki gereksiz 'benim kalbim temizciler' kadar zillete bulanmış değil.Bugün Endonezya'da Pakistan'da ve Ürdün gibi arap ülkelerinde birçok cihad yanlısı gruplar ve cemaatler açık olarak tebliğ çalışmaları yürütüyor ve cihadı desteklediklerini her fırsatta dile getiriyorlar.Bu ülkelerdeki tağutlar sünni halkın tepkisinden korktukları için bu grup ve cemaatlere şiddete bizzat bulaşmadıkları sürece birşey yapamıyorlar.
 
Son düzenleme:
A Çevrimdışı

AhmedElTurki

Üye
İslam-TR Üyesi
Bu ülkenin kurucu ideolojisi kemalizm ideolojisi olduğu ve anayasasından yargısına herşeyini kemalizm dizayn ettiği için bugün Türkiye bırak İslam dünyasını birçok hristiyan ülkeden bile daha fazla ve köktenci bir şekilde laiktir.
Birçok hristiyan laik ülkede din devlete karışmaz devlette dine karışmaz.Türkiye'de ise din devlete karışmaz ama devlet dinin herşeyine karışır.
Mesela birçok hristiyan ülkede resmi görevlere başlarken devlet başkanları İncil üstüne yemin ederler.Böyle birşeyi Kuranı Kerim'le Türkiyede yapmaya kalksalar kemalist ordu darbe yapar.
 
Son düzenleme:
M Çevrimdışı

mübahis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Benim kastım Malik abinin dediği gibiydi. @AhmedElTurki Abi ise, kemalizm ve laiklik demiş. Bu konuda bir yazı hazırlamayı düşünüyorum burada şu kadar ile iktifa edeyim: Hristiyanlık'ta ana akıma göre şeriat yoktur. Mesihin gelişi ile şeriat devri bitmiştir onlara göre. Bu yüzden Hristiyanlık, kilise gelenekleri dışında Yeniahitteki bazı ahlak kurallarından ibarettir. Protestanlıkla beraber pek bir kilise geleneğide kalmayınca laiklik zaten bir sıkıntı değildi. Onların din ve devlet işlerinin ayrılmasından anladıkları şey Kralların, Mesih'in(a.s) yeryüzündeki temsilcisi oldukları inancının yıkılması şeklinde oldu çünkü Krallık kalmadı. Yoksa hala pek çok avrupa ülkesinde Hristiyanlardan zorunlu vergi alır devlet.
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Burada konu bence cesaret. Ümmet olarak genelde cesaretimiz yok. Yoksa şehadetin getirisi belli götürüsü olmadığı açık. Gayri müsimlerde bazen aşırı cesur insanlar görüyorum. Mesela çevreciler burada (almanya) duble yol yapımı inşaatını durduruyor kendilerini ağaçlara bağlıyorlar hatta ağaçlara hamak yapıp yerden on metre tepede uyuyorlar ki ağaçlar kesilmesin. Bomboş hedefler için hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Veya Hamburgda şehir merkezinde sırtında koca bir hac taşıyan bir adam var sürekli davet yapıyor. İnandıkları değerler uğruna cesurca hareket ediyorlar kısacası. El vahn hadisi geliyor aklıma bu konularda sürekli.



Hz. Sevbân (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
"Size çullanmak üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi birbirlerini çağıracakları zaman yakındır."

Orada bulunanlardan biri: "O gün sayıca azlığımızdan mı?" diye sordu.
"Hayır!” buyurdular. “Bilakis o gün siz çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çerçöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çerçöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!"

"Zaaf da nedir ey Allah'ın Rasûlü?" denildi.
"Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!" buyurdular.
(Ebû Dâvûd, Melâhim 5)
 
M Çevrimdışı

mübahis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Burada konu bence cesaret. Ümmet olarak genelde cesaretimiz yok. Yoksa şehadetin getirisi belli götürüsü olmadığı açık. Gayri müsimlerde bazen aşırı cesur insanlar görüyorum. Mesela çevreciler burada (almanya) duble yol yapımı inşaatını durduruyor kendilerini ağaçlara bağlıyorlar hatta ağaçlara hamak yapıp yerden on metre tepede uyuyorlar ki ağaçlar kesilmesin. Bomboş hedefler için hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Veya Hamburgda şehir merkezinde sırtında koca bir hac taşıyan bir adam var sürekli davet yapıyor. İnandıkları değerler uğruna cesurca hareket ediyorlar kısacası. El vahn hadisi geliyor aklıma bu konularda sürekli.



Hz. Sevbân (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
"Size çullanmak üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi birbirlerini çağıracakları zaman yakındır."

Orada bulunanlardan biri: "O gün sayıca azlığımızdan mı?" diye sordu.
"Hayır!” buyurdular. “Bilakis o gün siz çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çerçöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çerçöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!"

"Zaaf da nedir ey Allah'ın Rasûlü?" denildi.
"Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!" buyurdular.
(Ebû Dâvûd, Melâhim 5)

Cesaret eksikliği var velakin bunun korkudan değil yılgınlıktan olduğunu düşünüyorum. İnsanlar Amerika'yı ve Tağut rejimlerini yenilmez bir ilah olarak görüyor. Çevremden pek çok kimse Gülen'in, çocukluktan insanları tesbit edip bürokratik kader çizmesi(!) için "Onun yaptıklarını ancak devlet yapar" diyor mesela veya Şeyh Usame'nin 11 eylül eylemininden ABD'nin haberinin olmamasının şaşkınlığının tezahürü birazda komplo teorileri.
 
Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Türk milleti lidercidir , lider ne derse onu yapar.Haliyle Faşizme de meyillidir , devlete tapınmaya da . Devlet olarak kabul ettiği neyse birebir taklit eder taklit etmekle kalmaz bir de tutar savunur . Adı ister osmanlı ister türkiye olsun siyasi gelenek budur . lider bir gün hocaefendi der hocaefendi derler , ertesi gün amanin oğlumu tutuklayacaklar bunlar hain der hain derler .lider şapka takar şapkayla dolanır fes takar fesle dolanır , her milettin bir siyasi geleneği vardır türklerinki de lider etrafında kümelenmektir olumsuzda oumluda bakabilirsiniz tercih sizin . Niye tepki verilmiyorun kökeni bu önce lider veya devlet bildiği tepki verecek . arada istisna çıkabilir ama o istisnalar ezilir .
 
M Çevrimdışı

mübahis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Türk milleti lidercidir , lider ne derse onu yapar.Haliyle Faşizme de meyillidir , devlete tapınmaya da . Devlet olarak kabul ettiği neyse birebir taklit eder taklit etmekle kalmaz bir de tutar savunur . Adı ister osmanlı ister türkiye olsun siyasi gelenek budur . lider bir gün hocaefendi der hocaefendi derler , ertesi gün amanin oğlumu tutuklayacaklar bunlar hain der hain derler .lider şapka takar şapkayla dolanır fes takar fesle dolanır , her milettin bir siyasi geleneği vardır türklerinki de lider etrafında kümelenmektir olumsuzda oumluda bakabilirsiniz tercih sizin . Niye tepki verilmiyorun kökeni bu önce lider veya devlet bildiği tepki verecek . arada istisna çıkabilir ama o istisnalar ezilir .

Onun bende farkındayım. "Türk emir almaz" diyorlar ama emre en itaatkar millet Türkler gibi.
Peki Lider olarak gerçek bir Müslümanı savunmaları nasıl Mümkün olur sence?
 
İmam Malik Çevrimdışı

İmam Malik

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Onun bende farkındayım. "Türk emir almaz" diyorlar ama emre en itaatkar millet Türkler gibi.
Peki Lider olarak gerçek bir Müslümanı savunmaları nasıl Mümkün olur sence?

Bu ancak bir hilafet ile mümkün olur diye düşünüyorum, aksi takdirde toplumun fikri ve itikadi hali ortada iken pek mümkün değil gibi
 
Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Onun bende farkındayım. "Türk emir almaz" diyorlar ama emre en itaatkar millet Türkler gibi.
Peki Lider olarak gerçek bir Müslümanı savunmaları nasıl Mümkün olur sence?
bahsedilen kişinin lider olmasıyla, . şu an için halk liderini belirlemez, 80 milyonun çıkıpda şu lider oolsun demesin i ummak zaten akılcı bir şşey değil. kenarda köşede toplanıp biz şunu lider kabul ettik sizde uyacaksınız da olacak iş değildir . aslında bir tek lidere ihtiyaç var mı ? günümüz koşullarında mümkünmü? küçük/ büyük-bölgesel mahalli liderlikler çok daha önemli bencileyin , zaten 1300 yıldır tek bir lider mi vardı ? her köşeye pusu kurmuş karizmatik lidere bağlı saltanat ve faşizm/devlete tapınma tuzaklarından da uzak durulabilir belki böylece .
 
Son düzenleme:
M Çevrimdışı

mübahis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
bahsedilen kişinin lider olmasıyla, . şu an için halk liderini belirlemez, 80 milyonun çıkıpda şu lider oolsun demesin i ummak zaten akılcı bir şşey değil. kenarda köşede toplanıp biz şunu lider kabul ettik sizde uyacaksınız da olacak iş değildir . aslında bir tek lidere ihtiyaç var mı ? günümüz koşullarında mümkünmü? küçük/ büyük-bölgesel mahalli liderlikler çok daha önemli bencileyin , zaten 1300 yıldır tek bir lider mi vardı ? her köşeye pusu kurmuş karizmatik lidere bağlı saltanat ve faşizm/devlete tapınma tuzaklarından da uzak durulabilir belki böylece .

Abi mahalliden kastın ne bilmiyorum,-mesela- Suriye'ye ayrı, Türkiye'ye ayrı, Irak'a ayrı şeklinde ise bunun başarılı olacağını hiç sanmam. Bunca senenin sonunda geldiğimiz yerin burası olmasınında en önemli sebebi bu bölünmüşlük olması gerek.
Yerelden bahsediyorsan ise eğer, bu Afganistan'da bir dönem yaşanan hizibler devrini anımsatıyor.
İlk üç halife zamanında tek lider vardı ama devlet faşizmi yoktu. Dolayısı ile zannımca dediğin gibi bir durum olsa bile Halife^nin güçlü bir otoritesinin olması lazımdır.
Ama bunlar Ümmetin genelini ilgilendirir benim sorum ise Türkiye halkı nasıl bir Müslümanlı lider olarak görür. İllaki ülkenin işgale uğraması ve ülkeyi işgalden kurtaranların İslamcımı olması gerekir?
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
Türkiye halkı nasıl bir Müslümanlı lider olarak görür. İllaki ülkenin işgale uğraması ve ülkeyi işgalden kurtaranların İslamcımı olması gerekir?

Bir beldenin Darülislam olması için, şeriat ahkamının uygulanması yeterlidir. Bunu Müslüman bir hükumet yapar. Şeriat'ı uygulamak isteyen herkese de İslamcı dendiği için, bu yapı İslamcı oluyor. Fransa geçen yayınladığı tüzükde Tebliğ Cemaati'ni dahi İslamcılığa (siyasal islam kavramını kullanarak) örnek olarak verdi, halbuki bu cemaat siyasetten uzak durur. Ancak İslamcılığı siyasal İslam değil de bir mezhep veya ideoloji olarak tanımlarsak, liderin İslamcı olması gerekmez. Ama böyle tanımlamar pek anlam ifade etmiyor, çünkü çok genel kalıyor. Genellikle İslam'ı hayatın her safhasına tatbik olarak tanımlıyorlar bunu: Din ve devlet, şeriat ve akide, hayat ve ibadet vs. Oysa bu İslam'ın özünde vardır ve buna muhalif olan bir Müslüman yoktur. Eskiden Fransızca'da İslam dinini ifade etmek için "Islamisme" denirdi, ki isabetli olmuş.

Hülasa, şeriat ile Müslüman hükumet meşrudur. Ama bunun ötesinde biz raşit bir hükumet istiyoruz. Onun vasıfları ise daha ayrıntılı bir anlatım gerektirir: Şura ve rıza, ilim ve takva, adil şeri siyaset vs.
 
M Çevrimdışı

mübahis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bir beldenin Darülislam olması için, şeriat ahkamının uygulanması yeterlidir. Bunu Müslüman bir hükumet yapar. Şeriat'ı uygulamak isteyen herkese de İslamcı dendiği için, bu yapı İslamcı oluyor. Fransa geçen yayınladığı tüzükde Tebliğ Cemaati'ni dahi İslamcılığa (siyasal islam kavramını kullanarak) örnek olarak verdi, halbuki bu cemaat siyasetten uzak durur. Ancak İslamcılığı siyasal İslam değil de bir mezhep veya ideoloji olarak tanımlarsak, liderin İslamcı olması gerekmez. Ama böyle tanımlamar pek anlam ifade etmiyor, çünkü çok genel kalıyor. Genellikle İslam'ı hayatın her safhasına tatbik olarak tanımlıyorlar bunu: Din ve devlet, şeriat ve akide, hayat ve ibadet vs. Oysa bu İslam'ın özünde vardır ve buna muhalif olan bir Müslüman yoktur. Eskiden Fransızca'da İslam dinini ifade etmek için "Islamisme" denirdi, ki isabetli olmuş.

Hülasa, şeriat ile Müslüman hükumet meşrudur. Ama bunun ötesinde biz raşit bir hükumet istiyoruz. Onun vasıfları ise daha ayrıntılı bir anlatım gerektirir: Şura ve rıza, ilim ve takva, adil şeri siyaset vs.

Abi ben işgalden kurtarılma meselesinde kinaye ile birinden bahsetmiştim anlamadınmı:)
Asıl meseleye dönersek eğer; benim sorumda zaten bu; Bu insanlar ne olurda bir İslam halifesini yada daha yakın zamanda emirini lider olarak görmeye başlar benim merak ettiğim şey bu
 
Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
. İllaki ülkenin işgale uğraması ve ülkeyi işgalden kurtaranların İslamcımı olması gerekir?

Değişimler günümüzde kaosla olur , bunun illaki işgalle olması şart değil ekonomik buhran yolsuzluklarda değişime yol verir .Zaten günümüzde işgaller yöneticilerin islam dışına kayması sağlanarak yapılmaktadır çanakkale geçilemezken 100 yıldır içeride olmaları gibi. halihazırda zaten bahsettiğime benzer yapılanmalar olmuştur , taliban vardır ama suriye de de zamanında el nusra vardır bağlıdır ama ayrıdır. temelde sokakta çöp toplayıcıyı tayin edende Allah c.c. dır. öyleyse lideride tayin eden de allah iken lider liderlik vasıfları sebebiyle ayetullah veya papa gibi kutsal şahsiyet midir yoksa insani eşitler arası birinci midir ? çoğul için yerel mahallinin yanı sıra alimlerde var yani ilmiye sınıfı ve en önemli olanlardır bence. yani lideri değil ilim sahiplerini takip edecek bir halk lazım .
 
Son düzenleme:
İmam Malik Çevrimdışı

İmam Malik

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
yani lideri değil ilim sahiplerini takip edecek bir halk lazım .

El hak dediğiniz doğrudur ama ne kadar mümkündür bilemiyorum. Mekke'nin fethinin ardından Müslüman olan ve Rasulullah'ın(s.a.v) vefatının ardından bir kaçı müstesna irtidad eden kabilelerde bir nevi lideri takip etmişlerdi. Allah Rasulü(s.a.v) döneminde bile kısmen sağlanabilen bu durumu şimdi toptan başarmak çok mümkün görünmüyor.
Şübhesizki lider olacak kişi insandır. Caferiler ve Hristiyanlardaki gibi masum yada Zeydiler ile Yahudilerdeki gibi belli bir soydan gelen bir insan olmak zorunda değildir. Allah bu ümmete kölelikten gelen Memlukluların imareti Tatar istilasından kurtarmıştır. Keza basit bir yörük aşiretinin reisi olan Osman Gazi'nin(r.aleyh) nesline Hilafet dahi nasib etmiştir. Tabi bunlar "Isırıcı Krallık" dönemidir, orası ayrı mesele...
Ama dediğim gibi toplumun asırlardır gelen geleneğini mahkum konumda iken yıkmak pek mantılı değil gibi. Yukarıda Allah Rasulü'nden verdiğim örnekte olduğu gibi.
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
#Ulema ve İlim Sahibi Ümera Arasında İdare
İlim tüm Müslümanlara farzdır ve hükümler herkesi bağlar. Erken İslam döneminde katı bir alim-idareci ayrımı yoktu. "Ulul emr" kavramını tefsir eden bazıları buna hem alimleri hem idarecileri dahil etmiştir. Alimler genellikle ilmi idarecilerin vasıfları arasında sayar, hatta müçtehit adaya öncelik tanırlar. Ancak en alim kişinin lider olması şart değildir, başka kriterlere de bakılır. Raşit halifeler de kendilerini ilme (derse) verememişler ve şeri meseleleri istişare ile halletmişlerdir. Bu yüzden mütehassıs ulema sınıfı idareyi ele almalı şeklinde bir talebi dayanaksız buluyorum ve bu bizde olmayan Hristiyan ruhban sınıfı anlayışına benziyor. Ulema şeriatı/hukuku idare eder ve içtihatlarda bulunur, gerektiğinde siyasete ve kanunlara lehinde veya aleyhinde fetva verir müstakil bir kurum olarak. Tabi bu asla ulema idareden/siyasetten dışlanır anlamına gelmez, isteyen alim idareye de gider, örneğin Osmanlı'da Ahmed Cevdet Paşa'nın ilmiyeden mülkiyeye geçmesi gibi.

# Cemaat ve Devletlerin Taaddüdü, Şura ve Hilafet
Asıl meseleye dönersek eğer; benim sorumda zaten bu; Bu insanlar ne olurda bir İslam halifesini yada daha yakın zamanda emirini lider olarak görmeye başlar benim merak ettiğim şey bu

Bu tür bir birleşme zorunlu değildir ve muhtemel de gözükmemektedir. Bu konuda eski dönem İslami alimleri, coğrafya genişlediğinde birden fazla liderin caiz olduğunu söylemişlerdir. Birleşmek tabi faydalı ve gereklidir, ama bu tepeden inme değil, aşağıdan gerçekleşmeli. Beyat rıza iledir ve kimse beyat etmeye zorlanamaz, hele ki dünyada güç sahibi bir yapı mevcut olmayıp fitne çıkarma durumu söz konusu değilken. Cemaatler yerel olarak birleşmeli, şura meclisleri oluşturmalı. Veya bu küresel olarak da gerçekleşebilir büyük cemaatler için, ama yerel gerçekleşmesi daha muhtemel ve kolay gözüküyor bana. Bir cemaat başka bir bölgedeki bir İslam devleti reisine beyat etse bile, yine de faaliyet gösterdiği bölgedeki diğer cemaatler ile koordine etmesi gerekir, onları ezme yok sayma gibi bir seçeneği yok, çünkü Müslümanın kanı haramdır.

Devletler düzeyinde ise Osmanlı hilafet ilga olunduktan beri devletler arası teşkilatlanma konusunda farklı öneriler orta atılmıştır. Farkllı bölgelerde İslami devletler kurulduktan sonra, ortak pazar, ortak iktisadi bölge, ortak iktisadi siyaset ve sonunda siyasi birliğe doğru bir yol haritası belirlenebilir. Veya nasıl arzu edilirse. Mısır ve Suriye'nin yaptığı gibi doğrudan bir birleşme de gerçekleştirilebilir belki, hükumetler ne kadarına razı ve hazırsa, çünkü bazen ters etkileri de olabiliyor böyle birleşmelerin bildiğim kadarıyla. En başta önemli olan askeri güç için ortak kumandalı askeri bir ittifak kurmak kolay olur her hâlükârda.
 
Son düzenleme:
İmam Malik Çevrimdışı

İmam Malik

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
#Ulema ve İlim Sahibi Ümera Arasında İdare
İlim tüm Müslümanlara farzdır ve hükümler herkesi bağlar. Erken İslam döneminde katı bir alim-idareci ayrımı yoktu. "Ulul emr" kavramını tefsir eden bazıları buna hem alimleri hem idarecileri dahil etmiştir. Alimler genellikle ilmi idarecilerin vasıfları arasında sayar, hatta müçtehit adaya öncelik tanırlar. Ancak en alim kişinin lider olması şart değildir, başka kriterlere de bakılır. Raşit halifeler de kendilerini ilme (derse) verememişler ve şeri meseleleri istişare ile halletmişlerdir. Bu yüzden mütehassıs ulema sınıfı idareyi ele almalı şeklinde bir talebi dayanaksız buluyorum ve bu bizde olmayan Hristiyan ruhban sınıfı anlayışına benziyor. Ulema şeriatı/hukuku idare eder ve içtihatlarda bulunur, gerektiğinde siyasete ve kanunlara lehinde veya aleyhinde fetva verir müstakil bir kurum olarak. Tabi bu asla ulema idareden/siyasetten dışlanır anlamına gelmez, isteyen alim idareye de gider, örneğin Osmanlı'da Ahmed Cevdet Paşa'nın ilmiyeden mülkiyeye geçmesi gibi.

# Cemaat ve Devletlerin Taaddüdü, Şura ve Hilafet


Bu tür bir birleşme zorunlu değildir ve muhtemel de gözükmemektedir. Bu konuda eski dönem İslami alimleri, coğrafya genişlediğinde birden fazla liderin caiz olduğunu söylemişlerdir. Birleşmek tabi faydalı ve gereklidir, ama bu tepeden inme değil, aşağıdan gerçekleşmeli. Beyat rıza iledir ve kimse beyat etmeye zorlanamaz, hele ki dünyada güç sahibi bir yapı mevcut olmayıp fitne çıkarma durumu söz konusu değilken. Cemaatler yerel olarak birleşmeli, şura meclisleri oluşturmalı. Veya bu küresel olarak da gerçekleşebilir büyük cemaatler için, ama yerel gerçekleşmesi daha muhtemel ve kolay gözüküyor bana. Bir cemaat başka bir bölgedeki bir İslam devleti reisine beyat etse bile, yine de faaliyet gösterdiği bölgedeki diğer cemaatler ile koordine etmesi gerekir, onları ezme yok sayma gibi bir seçeneği yok, çünkü Müslümanın kanı haramdır.

Devletler düzeyinde ise Osmanlı hilafet ilga olunduktan beri devletler arası teşkilatlanma konusunda farklı öneriler orta atılmıştır. Farkllı bölgelerde İslami devletler kurulduktan sonra, ortak pazar, ortak iktisadi bölge, ortak iktisadi siyaset ve sonunda siyasi birliğe doğru bir yol haritası belirlenebilir. Veya nasıl arzu edilirse. Mısır ve Suriye'nin yaptığı gibi doğrudan bir birleşme de gerçekleştirilebilir belki, hükumetler ne kadarına razı ve hazırsa, çünkü bazen ters etkileri de olabiliyor böyle birleşmelerin bildiğim kadarıyla. En başta önemli olan askeri güç için ortak kumandalı askeri bir ittifak kurmak kolay olur her hâlükârda.

Abi birleşme konusunda senin gibi düşünüyorum. Eninde sonunda bu olmalı ama bir tepeden inme bir şekilde değilde entegrasyon şeklinde olursa çok daha mümkün olur diye düşünüyorum. İdari olarak zaten 50 milyon km2'yi bulan bir coğrafyayı üniter devlet ile yönetmek mümkün değil. AB kurulalı 70 ancak sene oldu ve şu an ortak ordu hatta sınırların kaldırılmasını konuşacak duruma geldiler. Kaldıki bizdeki ümmet şuuru ve fıkhi durum ile çok daha hızlı olabilir Allahu Alem.
Ulu'l Emr konusunda ise sadece şurayı açayım, Hristiyan ruhban sınıfının durumu biraz farklı; Onların inancnda Papa, Mesih'in(a.s) yer yüzündeki temsilcisi ve temsilciliği Mesih ikinci defa gelinceye kadar sürecek. Velayet-i Fakih anlayışı ile benzeşmektedir.
Ehli Sünnet'e göre efdalin, mefdule imameti caiz olduğuna göre tabiki illaki ictihad derecesinde bir alim olması gerekmez ama en azından kendisi kazâ yapacak ve ictihadları tercih edecek kadar bir ilme sahib olması gerekir Allahu Alem.
 
Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
insanların lider istemesi :
  • Ne oluyor size ki zayıf ve aciz erkeklerle kadınlar ve çocuklar, Rabbimiz bizi ahalisi zalim olan şu şehirden çıkar, bize katından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla deyip dururlarken siz, Allah yolunda savaşmıyorsunuz? Nisâ Suresi 75.
ve alimlere uyulması
  • Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir. Yâsîn Suresi 21.
görüleceği üzere lider isteği zayıflara has , zaten günümüzdeki lider özlemi de bu değil mi ah bi halife olsa ah mehdi gelse . lider geldikten sonra liderin geldiği toplumun zayıf ve acizliği devam ediyor mu ? sistem kurulunca hukukun üstünlüğü yani şeriata uyulursa lider sözcü ve karar verilemediği anda yükümlülüğü omuzlayabilip son sözü söyleyebilen mi ? yoksa kontrollü acziyeti devam ettiren ıssırgan tek adam mı ? 4 halife dönemi halkı ashab için aciz ve zayıf denilemez . nebevi metod için haliyle zayıf ve aciz bir halk olabileceğini sanmıyorum . bunun içinde yol cemaatler yereller düşüncesindeyim . birde faraziye bulunayım mesela mehdi gelse şu ankilerden kaçı koltuğu safahatı bırakır ? onlara hadi çekil bakalım sıranı savdın dedirtecek yapı ve bu yapıyı destekleyecek halk lazım . Yalnız bu dediklerim var ya saidi nursinin cumhuriyetçi karıncalar fikri ile paralellik içeriyor , zevatın abdülhamide karşı ittihatçıları desteklemesinin sebebi de mehdiye ıssırganları yok ederek yol açma düşüncesidir , abdülhamidde malum istibdat sebebiyle iyi bir ıssırgan örneğidir . Ama ortada mehdi yokken ve halk acziyette iken ( çok miktaarda balkan ve kafkas göçmeni) abdülhamide karşı ittihatççıları desteklemek de akıl karı iş değildir.
 
Son düzenleme:
Üst Ana Sayfa Alt