Aleykumselam ve rahmatullah
Sad, vakf-ı murahhas'dır. Yani ayet uzun olduğu için nefes yetmeme ihtimali söz konusudur. Bu durumda durulmasına izin verilen kelime anlamına gelmektedir. Yani kişi o kelime üzerinde durabilir. Ama eğer nefesi yetiyorsa vasletmesi yani geçmesi daha doğrudur.
Lamelif, kesinlikle durulmaması gereğini ifade eder. Eğer lam harfinin olduğu yerde durulursa mutlaka geriden alınması gerekir. Zira anlam bozulur.
Kur’an-ı Kerim’i okurken rastladığınız "secavend" denilen remz (işaret) harfleri ve ne mânâda kullanıldıklarını faydalanacağınız ümidiyle kısaca açıklayalım:
“Cim” ج : Durmanın caiz olduğuna işaret eder ki, böyle yerlerde durmak da geçmek de câizdir. Fakat durmak, daha evlâ(iyi)dır.
“Tı” ط : Durmanın mutlak olduğuna işaret eder ki -lâzım ve câiz gibi- bir kayıt ile sınırlandırılmamış demektir. Böyle yerlerde, üzeride durulan kelimenin sonrasından okumağa başlanırsa, mânâ güzel olur.
“Mim” م : Durmanın lâzım olduğuna işâret eder ki geçilirse mânâ bozulur demektir.
“Ze” ز : Mucevvez alâmetidir ki geçmek evlâ (iyidir) demektir.
“Sad” ص : Murahhas alâmetidir ki nefes daralırsa durulabilir demektir.
“Gâf” ق : “Gad gile” alâmetidir ki, bazı kurrâ (kıraat alimleri) durmakla beraber, geçmek evlâ demişler.
“Gıf” قف (Gaf ile Fe’nin bitişik yazılışı): Dur mânâsınadır ki durmak evlâdır demektir.
“Kef” ك : Kezâlik’ten ibarettir ki kendisinden evvel geçen rumuzun hükmüne işârettir (Yani kendiden önceki secavendde ne yapıldı ise bunda da aynısı tekrar edilir).
“Lamelif” لا : Durmamağa işarettir. Fakat nefes daralırsa durulur. Sonra o kelime veya gerisinden tekrar edilerek geçilir. Ayet sonlarındaki “Lamelif” işareti ise, mânânın tamam olmadığına işaret olup durmağa mani değildir. Aynı zamanda, ayet başına da işaret ettiğinden, böyle yerlerde durulması sünnettir, (üzerinde durulan kelimenin) tekrar edilmesine gerek yoktur.
“Ayn” ع : Bazı ayet sonlarında olup rukû’a işaret eder ki hatm ile teravih namazı kılanlar, buralara gelince rukû’a varırlar.
"Sad-Lam-Ya" صلي : Geçmek daha iyidir.
Bazı yerlerde de (.:_______:.) gibi peşpeşe üç noktalı işaretler vardır ki bunlara vakf-ı muâneka ve vakf-ı murâkabe denir. Bunların her ikisinde değil de yalnız birisinde durmak lâzımdır. Çünkü her ikisinde de durulursa mânâ tamam olmaz.
Ayet ortalarında bu işaretlerin olmadığı yerlerde zaten durulmaz. Eğer nefesimiz daralır da durmak icab ederse üzerinde durulan kelimeden veya evvelinden başlayarak okumağa devam edilir.
Kur’an-ı Kerim’de durmanın vacip (farz) veya haram olduğu bir yer yoktur. Bununla beraber durulması caiz olmayan yerlerde kasten duran bir kimse, -mânâ bozulacağından- âsî ve günahkâr olur ki, bunu da hiçbir müminin yapacağı tasavvur olunamaz.
Türkiye'deki Kuran baskıları ile Arab dünyasındaki baskılar farklıdır.
Bizdeki mushaflarda Secavendi yöntemi uygulanırken onlarda daha çok İbnu'l-Enbari'nin belirlemeleri tercih edilir. Ancak aralarında ciddi bir fark bulunmamaktadır. Tercih farkıdır sadece.
Diğer yandan onlardaki Kuran baskılarında tecvid kaidelerinin bazıları metin üzerinde gösterilmektedir.
Bu bir tercihtir. Arabların ana dilleri olduğu için bizden daha iyi bilmeleri tartışılmaz. Ama onların da bu tür hatalara düşmeyecekleri anlamına da gelmez. Zira Türkçe'de bazı noktalama işaretleri olmadığında bizler de anlamsal birtakım hatalara düşebiliriz. Çünkü Türkçe ve Edebiyat derslerinde bir virgülün yerinin değişmesinin veya olmamasının ne kadar mana değişikliğine sebebiyet verdiğini biliyoruz.
Dolayısıyla bu vakıf işaretleri de bir anlamda noktalama işaretleri gibi düşünülebilir…