بسم الله الرحمن الرحيم
Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a, salât ve selam mücahidlerin önderi olan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e olsun.
Allah-u Teâlâ’nın izni ile ahiret yurdu ile ilgili zincirleme olarak, kıyamet alametlerinden başlayıp ölüm ve sonrası, haşir, havuz, hesap, mizan, sırat ve cennet yada cehennemle son bulan ahiret yolculuğuna çıkacağız.
Ahiret yurdu ile ilgili bilgi sunulurken, sadece kültürümüz, bilgimiz artsın yada hikaye dinler gibi teselli olmak için değil, imanımızın tamamlanması, artması ve yaşantımızda kendimize çeki düzen vermemiz amaçlanır.
Dikkat edilirse imanın şartlarından biride ahiret gününe iman etmektir.
Mekke döneminde Hz. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) on üç sene boyunca Tevhid ile beraber ahirete iman etmeyi öğretmiş ve bunun için mücadele vermiştir.
Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi, bir gün gelecek ve zerre kadar dahi olsa, yaptıklarımdan hesaba çekileceğim. Hayır ise mükafatını, kötülük yapmışsam cezasını çekeceğim! diyen bir mü’min, Allah’a şirk koşabilir mi? Yalan dolan, sahtekarlık, ihanet ve zulüm işleyebilir mi? Dinini dünya karşılığında satabilir mi?!!
Ahirete iman etmiş bir mü’min karıncayı bile incitmez. Kâfirleri hasat biçer gibi biçmeye giden Hz. Süleyman ve ordusu, karıncaları bile incitmemişlerdi.
“Nihayet karınca vadisine geldikleri zaman bir karınca; Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin! dedi.” (Neml, 18)
Dikkat edilirse karınca “farkına varmadan” diyor. Oda biliyor ki bu mübarek tevhid ordusu zulmetmez. Çünkü Allah’a ve ahirete iman ediyorlar.
Allah'a ve ahiret gününe imandan; güzel amel, ihlas, tevekkül (Allah'a güven), zühd, Allah sevgisi ve doğruluk doğar. Bunun yanı sıra ahiret gününe iman, kişinin kendi kendini hesaba çekmesini, düşünmeyi, tefekkürü, olanlardan ibret almayı, Allah'tan korkmayı ve O'nun hakkında ümitli olmayı (havf ve recayı) gerektirir.
Allah'tan ve ahiret gününden habersizlik de, küfür, nifak (münafıklık), günahkarlık, hainlik, kıskançlık (hased), kendini beğenmişlik, büyüklenme ve gösteriş gibi bütün çirkinliklerin ana kaynağıdır.
Kur'an-ı hakim üzerinde güzelce düşündüğümüzde, onun hiç bir sahifesinde şanı yüce olan Allah'tan ve ahiret gününden söz edilmeden geçildiğini göremeyiz. Yine sünnet naslarını (metinlerini) incelediğimiz zaman da, Allah inancı veya ahiret inancı ile ilgisi bulunan çok sayıda hadis ile karşılaşırız. Çünkü bu iki temel ilke, peygamberlik (risalet) müessesesinin eksenini oluşturmaktadır.
Yüce Allah şöyle buyuruyor;
"Medyen halkına, kardeşi Şuayb'ı gönderdik. O "Ey milletim, Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut besleyin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın" dedi." (Ankebut, 36)
"Ey iman edenler! Andolsun ki, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Rasûlullah en güzel örnektir." (Ahzab, 21)
Kıyamet alametleri, küçük, orta ve büyük diye üçe ayrılırlar. Küçük alametler meydana gelmiş, şu an meydana gelmekte olan ve gelecekte meydana gelecek olanlar diye yine üçe ayrılırlar.
Meydana Gelmiş Küçük Kıyamet Alametleri
İlki Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in gönderilişidir. Şöyle buyurur; “Ben ve kıyamet bu şekilde gönderildik. Şehadet ve orta parmağı ile işaret etti.” (Buhari ve Müslim)
Yine küçük alametlerden biri de, ayın yarılmasıdır. Müslim’in rivayet ettiği hadiste, Mekke halkı, peygamberimizden ayı ikiye bölecek bir mucize istemişlerdi. Bunun üzerine onlar için ayı yarmıştı. Ama yine de iman etmemiş ve bu “devam edegelen sihirdir” demişlerdi.
Alametlerden biri Hicaz diyarından ateşin çıkışıdır. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur; “Hicaz’da çıkıp Busra’da develerin boyunlarını aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmaz.”
Busra şu anda Suriye topraklarındadır. İmam Kurtubi derki; Doğru sözlü Peygamberin haber verdiği gibi bu mucize Hicri 654 yılında vuku bulmuş, Hicazda çıkan bu ateşi, Şam diyarındakiler görmüşlerdi.
Hz. Ömer’in şehid edilerek öldürüleceği, Mısır’ın fethedileceği, kendisinden sonra Kureyş’ten on iki halife geleceği, Hz. Osman’ın şehid edileceği, Müslümanlar arasında savaşın kopacağı (Hz. Ali döneminde vuku bulmuştur.) Kargaşaların ortaya çıkması gibi alametler meydana gelmiş ve bitmiş olan alametlerdir.
Vuku Bulmuş ve Halen Devam Eden Alametler
Huzeyfe (radıyallahu anhu) anlatıyor; Bir gün Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ayağa kalktı ve olacak olan bütün kıyamet alametlerini saydı. Ezberleyebilen ezberledi, unutan kişilerde unuttu. (Müslim)
Bahsettiği alametlerden biri şudur; “Gecenin zifiri karanlığı gibi her tarafı kaplayan fitneler gelmeden evvela, salih amelleri işlemekte acele ediniz. Öyle ki adam mü’min olarak sabahlar, Kâfir olarak akşamlar. Mü’min olarak akşamlar, Kâfir olarak sabahlar. Ve dinini az bir dünyalık karşılığında satar.” (Müslim)
Bu acayip durumu açıkça müşahade etmekteyiz. Müslümanların dinleri her şeyin üstünde olması gerekirken, her şeylerini bu yüce din için feda etmeleri gerekirken bakıyorsunuz az bir dünya karşılığında satabiliyorlar. Adam sabah mü’min iken öğle vakti demokratik seçimlere katılıp küfre bulaşıyor. Tağut’un yanında görev yapan bir din adamı, işi aşı elinden gitmesin diye Allah’ın dinini tahrif edebiliyor yada gizleyebiliyor. Cihad beldelerinde bir casus yüz veya iki yüz dolar karşılığında mücahidleri şehit ettiriyor yada yakalattırıyor. Yüz dolar maaş karşılığında tağutun istihbaratı ahiretini az bir paha karşılığı satabiliyor. Bir kıza aşık olmuş bir genç, kız için dinini bırakabiliyor. Bunların misallerini çoğaltmamız mümkün. Bu gün öyle bir riddet akımı var ki, onlara savaş açacak Ebu Bekir’ler yok. İnnalillah ve innaileyhiraciun.
Bu fitnelerden bir tanesi gariplik fitnesidir. Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadiste Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur; “Din garip olarak başladı ve başladığı gibi garip olarak sona erecektir. Gariplere ne mutlu.” (Müslim)
Bugün Müslümanlar dünyada en garip günlerini yaşamaktalar. Onları barındıracak, koruyacak devletleri kalmamıştır. İslam ahkamı, yaşadığımız coğrafyada devlet yönetiminden, siyasetten, yargıdan, emniyetten, eğitimden, medyadan, ekonomiden ve kültürden uzaklaştırılmış yerine Avrupa’dan alınan yasalarla değiştirilmiştir. Zulme uğrayan, ezilen, sömürülen öldürülenler hep müslümanlar…
İslam ümmetinin hali zelil, acı ve garip bir hal almıştır. Tıpkı yağmurla karışık rüzgarın estiği bir gecede sağa solan savrulmuş ve büzüşmüş koyun sürüsüne benzemektedir. Dinine sahip çıkan kişi kendi kendine şunu sorar; Zamanında üç kıtaya hükmetmiş, Rabbi Allah, Önderi Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ve yasası kuran olan ümmet bu ümmet midir?!!
Tirmizi’nin rivayet ettiği hadiste efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur; “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki; dinini elinde tutan kişi kor ateşi elinde tutan kişiye benzeyecektir.” Bugün yaşadığımız durum bunu gösterir. Dinini yaşayanlara ne mutlu…
Diğer alametler: Hz. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur; “İlmin kaldırılması, cehaletin yaygınlaşması, zinanın çoğalması, içkinin çok içilmesi, erkeklerin azalması ve kadınların çoğalması hatta elli kadına bakan bir erkek olması kıyamet alametlerindendir.” (Buhari ve Müslim)
İlmin kaldırılması, âlimlerin vefat etmesiyle gerçekleşen bir durumdur. Buhari’nin rivayet ettiği hadiste Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur; “Allah-u Teâlâ kullardan ilmi söküp almaz. Fakat ilmi, âlimleri almakla alır. âlimleri bırakmadı mı insanlar cahil önderler edinirler. Soru sorulurlar, ilimsiz fetva verirler böylece hem saparlar hemde saptırırlar.”
Bugün islam ümmetinin yaşadığı musibetlerden bir tanesi de, sahada Rabbani âlimlerin azlığı ve yerlerine ahiretini dünya karşılığında satmış, ilmini para kazanma kaynağı yapmış bilgi hammallarının yada cahil hocaların varlığıdır. Özellikle coğrafyamızda misallerini daha sık görürüz. Bu hoca kesimi dinimizin en hassas noktalarında fetva vermeye başlayınca musibetler baş gösterir. Şirki tevhid, bidati sünnet, haramı caiz, siyahı beyaz tanıtırlar.
Bu gün cihad yoktur çünkü cihad devlet başkanının izni ile gerçekleşir!!. Demokratik seçimlerde oy atmak vaciptir oy atmayanlar Allah katında vebal sahibidirler!!. Laik düzenin okuluna çocuğunuzu gönderebilirsiniz yoksa cahil kalırlar!!. Askerlik çağına gelmiş bir genç askerliğe gidebilir çünkü buna mecburdur!!. Okula giden bir kız başını açabilir çünkü zaruret söz konusudur!!. Bankalardan kredi çekip konut alabilirsiniz çünkü ihtiyaç meselesidir!!. Muhakkak bir tarikata girmeniz lazım çünkü şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır!!. Nur risalelerini okumak kuran kadar sevaptır çünkü üstada ilham yoluyla verilmişlerdir!!. Bu gibi örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Elimize Kuran ve Sünnet’i selefi salihin anlayışı üzere alıp ölçü edinmezsek, bu cehennem kapılarındaki davetçiler bizleri cehenneme yuvarlarlar…
Hadise devam edelim; Zinanın çoğalması, içkinin çok içilmesi şu an müşahade ettiğimiz musibetlerdendir. İçki ve zina on beş yaşına ulaşmış çocuklara bile sirayet etmiştir. Laik düzenin televizyonundan tutun gazetesine, okulundan tutun sinemasına, pazarından tutun reklamlarına kadar bu iki iğrenç unsuru yaygın hale getirmeye çalışmaktalar.
İçkiyi üreten, affınıza sığınıyorum genel evleri açan, barlara ve meyhanelere ruhsat veren, sonrada bu müesseselerden vergi toplayan bu düzen değil midir?
İçki ve zina toplumları yıkan, azizken zelil kılan, efendi iken köle yapan, insanları sadece eğlence ve cinsel ihtiyacı giderme yolunda çabalayan hayvanlar yığınına çeviren iki unsur değil midir?. İslam ümmetini savaşarak yıkamayan batılılar ve Yahudiler, bu iki habis unsuru ümmete sokup yayınca İslam topraklarını işgal ettiler ve sömürmeye başladılar.
Kadınların çoğalıp erkelerin azalması konusu günümüzde artık gördüğümüz bir gerçek. Ve bu olay öyle bir hale gelecek ki, bir ailede elli kadın olurken erkek sayısı sadece bir olacaktır. Elli kadına bakan sadece bir erkek!..
Allah (azze ve celle)’den dileğim bu okuduğumuz şeylerden ibret almamız ve amelimize iyi yönde aksetmesidir. İnşallah gelecek sayıda konumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Allah’a hamd ve Rasûlü Muhammed’e salât ve selam olsun. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmektir.
Musa Ebu Cafer