Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kıyamet Alametleri Hakkındaki Rivayetler Zahirine Göre mi Anlaşılmalı?

H Çevrimdışı

hamdi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamu Aleykum

Selefin kıyamet alametlerine bakışı nasıl olmuştur? Bu alametleri zahire uygun mu ele almışlardır?Yoksa bir takım yorumlamalar yapmışlar mıdır.?

Basitinden bir örnek verirsek Fırat nehri ile ilgili şu hadis:

"İhtimal, Fırat'ın suları çekilecek, kuruyacak. Ortaya altından bir hazine çıkacak, kim orada bulunursa, hiç bir şey almasın." (Buhari, Fiten, 24, Müslim, Fiten, 30.)

farklı şekillerde yorumlanmış; kimisi GAP'a işaret ederek tarımsal verimliliğe, kimisi potansiyel petrol varlığına yormuştur.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullah kardeşim ;

Kur'an ve sunnet / Hadislerdeki ifâdeler (bilhassa Kıyamet ve fitneler içerikli rivayetler) İslam'a aykırı olmadığı sürece zahiri, sarih (asıl ve esas) olarak değerlendirilmiştir. Sahabe de böyle anlamış ve uygulamış, eğer o zahir anlamı üzere değil ise bizzat Rasulullah (s.a.v.) tarafından uyarılıb düzeltilmiştir. Misal olarak "Fecrin beyaz ipliği, siyah iplikten size seçilinceye kadar yeyin, için" (Bakara 187) ayetindeki sahur vaktinin sınırını belirleyen bu ayetteki ifadeyi zahiren uygulamaya koyulan sahabe bizzat rasulullah (s.a.v.) tarafından "senin yastığın da amma genişmiş ha" denilerek anlamının öyle (zahir) olmadığını bildirmiştir.

1916- Adiy ibn Hatim (r.anh) şöyle dediği nakledilmiştir:
"..... günün ağarması gecenin karanlığından fark edilinceye kadar....." ayeti inince biri siyah diğeri beyaz olan iki ip aldım ve yastığımın altına koydum. Gece boyunca da bu iplere baktım, fakat bu ipleri birbirinden iyice ayırdedemedim. Ertesi gün Peygamberin (s.a.v.) yanına gidip yaptıklarını anlattım. Rasulullah (s.a.v.) bana şöyle dedi :
"Bu ayette kasdedilen gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığıdır."
(Fethul Bari: C 4, Savm (oruç) Hadis no: 1916, S: 423)

1917- Sehl İbn Sa'd'ın şöyle dediği nakledilmiştir:
"Günün ağarması gecenin karanlığından fark edilinceye kadar yeyin için. Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın" ayeti inmiş fakat "şafak vaktine kadar" kısmı inmemişti. Bu ayet indikten sonra bazı kimseler oruç tutmak istediklerinde ayaklarına beyaz ve siyah ipler bağlar ve ipler birbirinden ayırdedilinceye kadar yemeye içmeye devam ederlerdi. Bundan sonra Allahu Teala "şafak vaktine kadar" kısmını vahyetti ve insanlar ayette gece ve gündüzün kastedildiğini anladılar."
(Fethul Bari: C 4, Savm (oruç) Hadis no: 1917, S: 423)

Hattabi, "el Mealim" adlı eserde Peygamberin (s.a.v.) "Senin yastığın amma da genişmiş ha!" şeklindeki sözüyle ilgili olarak şunları söylemektedir:
"Rasulullahın bu sözünün anlamı hakkında iki görüş bulunmaktadır:

1- "Senin yastığın amma da genişmiş ha!" dolayısıyla Peygamber yastık kelimesini uyku'dan kinaye olarak kullanmıştır. Çünkü uyuyan bir kimse başını yastığa koyar.

2- "Senin gecen amma da uzunmuş!" zira Adiyy yastığının altına koyduğu iplikleri birbirinden ayırdedene kadar uzunca bir süre geçtiği halde yemeğe ve içmeye devam etmiştir.

"... ve insanlar ayette gece ve gündüzün kastedildiğini anladılar." Ayet, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının birbirindne ayrıldığı vakte kadar yeme ve içmeye devam edilebileceğini gösterir. Gece ve gündüzü birbirinden ayıran ise ufka paralel olarak beliren ikinci şafaktır (Facr-i sadık). Bu hüküm bize dolaylı olarak ikinci şafaktan sonraki zaman diliminin gündüz sayıldığını gösterir."

Ebu Ubeyd ayette geçen siyah ve beyaz ip terkiplerine şu anlamlarını vermiştir:
"Siyah ip gece, Beyaz ip ise fecr-i sadıktır. Burada (ip diye tercüme edilen) 'hııta' kelimesi renk anlamına gelir."

Zemahşeri ise konuyla ilgili olarak şöyle demiştir:
"Beyaz ip ufka yatay olarak uzanan ikinci şafağın başlangıç anıdır. Şafakta ortaya çıkan bu aydınlık ufka paralel uzanmış bir ip gibidir. Siyah ip ise bu şafakla birlikte ufukta görünen gecenin alaca karanlığıdır; bu alaca karanlık da adeta bir ip gibi uzanmıştır."

Bu ayet ve hadis ikinci şafak doğana kadar yemeye ve içmeye devam edilebileceğini gösterebilir. Bir kimse yer ve içerken şafak doğduğunda yemeyi ve içmeyi bırakısa orucunu tamamlar. Bu konuyla ilgili olarak alimler arasında görüş ayrılıkları bulunmaktadır:
Bir kimse şafağın doğmadığı hakkındaki kanaati daha ağır bastığı için yemeyi veya içmeye devam ederse alimlerin çoğunluğuna göre orucu bozulmaz. Çünkü ayet, gecenin karanlığıyla gündüzün aydınlığının birbirinden ayrıldığı vakte kadar yemeye ve içmeye devam edeilebileceğini gösterir. İbn Ebu Şeybe, Ebu'd Duha senediyle şöyle bir rivayet nakletmiştir:
"Birisi Abdullah ibn Abbas'a sahuru sordu. Orada bulunanlardan birisi : "Vaktin çıktığına dair şubhen kalmayıncaya kadar ye!" dedi.
Abdullan ibn Abbas ise bu cevabı veren kişiye karşılık şöyle dedi: "O, bu cevab ile bir şey söylemiş olmadı. Vakit konusunda şubhen varsa yemeye devam et, şubhen kalmadığında ise yemeği bırak!"
İbnul Munzir, alimlerin çoğunluğunun bu görüşte olduğunu belirtmiştir. İmam Malik ise bu durumda orucun kaza edilmesi gerektiğini söylemiştir.
İbn Bezize "şerhu'l ahkam" adlı eserde alimler arasındaki görüş ayrılığını anlatırken şöyle demiştir: "Alimler, oruç yasaklarının şafağın doğmasıyla mı yoksa tan yerinin iyice ağarmasıyla mı başlayacağı konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
(Fethul Bari: C 4, Savm (oruç), S: 424 - 425)


Detayı:


https://www.islam-tr.org/konu/fecri...ilinceye-kadar-yiyin-nasil-anlamaliyiz.32864/

Üstteki misalden farklı olarak zahir anlamı üzerine anlayan sahabeye Rasulullah (s.a.v.)'in tasdiki:

Bir adam Peygamber'e siyah bir cariye getirdi ve:

- Benim üzerime mu'min bir köle azat etmek vacib oldu. Bu kâfi midir? diye sordu.
Peygamber (s.a.v) o cariyeye sordu: "Sen mu'min misin?"

Cariye: "Evet" dedi.
Peygamber (s.a.v.): "Peki, ALLAH nerededir?" diye sordu.
Cariye göğe işaret etti.
Bunun üzerine Peygamber: "Onu azad et, o mu'mindir" dedi.
(Muslim, el-Mesacid, 33; Ebû Davud, es-Salat, 167, Eyman, 16; Nesâî, Sehv ; Muvatta, Itk.8-9; Ahmed îbn Hanbel, 11/291. 1;
İbnu Ebi'l-İzz el-Hanefi, Şerhu'l Akîdeti't-Tahâviyye, Beyrut 1988, s. 288; İmam-ı Azam'ın Beş Eseri, İstanbul, 1981, s. 45-48 Arabca kısmı)

****


29 — (2894) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub (Yani Abdirrahman El-Kaârî) Suheyl'den, o da babasından, o da re'den naklen rivayet etti ki: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
"Fırat nehri altın bîr dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacak, onun için harb edecek ve her yüz kişiden doksan dokuzu ölenlerden her adam, keşke kurtulan ben olsaydım, diyecektir."

(...) Bana Umeyye b. Bistâm da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Zurey’ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh, Suheyl'den, bu isnadla hadîsin benzerini rivayet etti. O şunu da ziyâde eyledi : «Babam : Onu görürsen sakın yaklaşma, dedi.»

30- (...) Bize Ebû Mes'ûd Sehl b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ukbe b. Hâlid Es-Sekûnî, Ubeydullah'dan, o da Hubeyb b. Abdirrah-man'dan, o da Hafs b. Âsım'dan, o da Ebû Hurayra'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«Fırat'ın altın bir define üzerinden açılması yakındır. İmdi orada kim bulunursa, ondan bir şey almasın.» buyurdular.
(Muslim, Fiten, 8; İbn Mâce, Fiten: 25; Tirmizi, Cennet, Bab 26, Hadis no: 2569)

31- (...) Bize Sehl b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ukbe b. IlâHrl, Ubeydullah'dan, o da Ebu'z-Zinad'dan, o da Abdurrahman El-A'rac' dan, o da Ebû Hurayra'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ;
«Fırat'ın altın bir dağ üzerinden açılması yakındır, imdi orada kim bulunursa, ondan bir şey almasın!» buyurdular.

32- (2895) Bize Ebû Kâmil Fudayl b. Huseyin ile Ebû Ma'n Er-Rakâşî rivayet ettiler. Lâfız Ebû Ma'n'ındır. (Dediler ki) : Bize Hâlid b. Haris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdu'I-Hamid b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam Suleyman b. Yesar'dan, o da Abdullah b. Haris b. Nevfel'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Ubey b. Ka'b ile birlikte duruyordum. Ubey : Dünyalık arama hususunda insanların boğazları muhtelif olmakta devam ediyor, dedi. Ben :
— Evet! dedim. Ubey dedi ki: Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)"ı şöyle buyururken işittim:
«Fırat nehrinin altın bir dağ üzerinden açılması yakındır. İnsanlar bunu işitince, ona yürüyecekler ve onun yanında bulunan : İnsanların bundan bir şey almasına musaade edersek, bunun hepsi götürülür, diyecektir. Mûteakiben onun için harb edecekler ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecektir.»
(Muslim, Fiten, Bab 8, Hadis no: 29 , 2894)

Ebû Kâmil kendi hadîsinde şöyle dedi : «Abdullah dedi ki : Ben Ubey b. Ka'b ile birlikte Hassan kal'asının gölgesinde durdum.»
Altın dağdan murad; definedir. Fırat nehrinin açılması, suyunun çekilmesiyle olacaktır.
Ulemâ bu hadîsdeki boğaz kelimesinden büyüklerin ve reislerin kastedildiğini söylemişlerdir. Bâzılarına göre bundan murad; cemaatlardır. Kaadî Iyâz bu kelimenin cûz'u zikir kullû murad kabilinden mecazı mursel olabileceğini söylemiştir.
Üçüm kelimesi, utum gibi, kal'a mânâsına gelir.
Anlaşılıyor ki, Fırat nehrinde define çıktığını işitenler, onu almak için koşacaklar ve birbirleriyle harbedeceklerdir. Bu harbde çarpışanların yüzde doksan dokuzu öldürülecek ve her ölen, keşke ben kurtulsam da defineyi ben alsam diyecektir.
Definenin başında bulunanların ondan bir şey almamaları tenbih edildiğine göre, onun alınması mümkün bir yerde bulunacağı yahut maden halinde değil de, para veya külçe şeklinde olacağı anlaşılıyor. Alınmasının nehiy duyurulması define birçok belâlara sebeb olacağı içindir.
Aynî: «Bu bir mucizedir.» diyor.
İbnû Tin'e göre, define müslümanların hakkı olduğu için alınmayacaktır. "Kim ondan alır, malını çoğaltırsa, faydasız olduğu için pişman olur, altundan bir dağ ortaya çıksa, altın değerini kaybedeceği için, bu istenmez"der.Fakat bu söze itiraz edilmiş, definenin müslümanlara âid olub olmadığı malûm değildir, denilmiştir. Nehyin asıl sebebi fitne ve çarpışmadır.
İbnu Hacer, bu yorumu isâbetli görmez ve: "Onun söylediği, hadiste açık değil, açık olan husus şudur: Ondan alınması, fitne çıkacağı üzerine savaşılacağı için yasaklanmıştır." der. Şu ihtimale de yer verir:
"Ondan almanın nehyedilişindeki hikmet, ona ihtiyacın kalmadığı veya pek az olduğu bir vakitte ortaya çıkmış olmasıdır."
İbnu Hacer, önceki ihtimalin galib olduğunu söyler ve buna, hadisin Muslim'de geçen ve Teysir'de esas alınmış olan (kaydettiğimiz) veçhini delil gösterir. Ayrıca Muslim'de geçen şu mealdeki rivayetle de bu görüşünü te'yid eder:

"...Fırat nehrinin, altından bir dağ üzerinden açılacağı zaman yakındır. İnsanlar bunu işitince oraya yürürler. Nehrin yanındakiler: "Biz insanları bırakacak olursak, ondan alıp tamamını götürecekler" derler."
Rasulullah devamla buyurdu ki: "Bunun üzerine onun için savaşa girişirler. Her yüz kişiden doksan dokuz tanesi öldürülür."
İbnu Hacer: "Bu da gösteriyor ki, İbnu Tîn'in tahayyül ettiği sebep batıldır. Yasağın sebebi, ondan almanın getireceği neticedir: Savaş..."
Bu hadisenin toplanma (mahşer) için ateşin çıkması sırasında vukuuna da bir mani yoktur. Lakin bu, ondan almayı nehyetmek için bir sebeb olamaz.

 
Üst Ana Sayfa Alt