Kardeşim, bahsi geçen arkadaşınız, kocasının yurt dışında zina ettiğine dair meşru delilleri mevcud muydu?
Kocanız, musluman mı?
Kardeşim, kocanıza ulaşabiliyor musunuz?
Ulaşmanız dahilinde, ayrılma talebinize ne cevab veriyor?
Rızık, giyecek sorununuzu çözüyor mu?
En son ne zaman yanınızdaydı?
Her ikinizin tarafından hakem tayin ederek sorunu halletmeyi denediniz mi? (Nisa 35)
Karşı tarafı (kocanızı) dinlemeden, bu konu hakkında kesin hüküm veremeyiz.
Kocası Kaybolan Kadının İddeti
Kaybolan ve yaşayıp yaşamadığı bilinmeyen kimseye "mefkud" denir. Evden çıkıp giden bir daha dönmeyen, dış ülkeye giden ve kendisinden hiçbir haber alınamayan, savaşa katılan fakat bütün gaziler döndüğü halde dönmeyen kimse bu niteliktedir.
Hanefîlere göre normal şartlarda kaybolan kimse kesin olarak öldüğü bilinmedikçe sağ kabul edilir ve eşi iddet beklemez. Bu durum, beldesindeki aynı yaşta olan akranı olan erkekler vefat edinceye kadar sürer. Ancak böyle bir kadın, kocasının ölüm haberini veya kendisini boşadığını güvenilir bir kimseden ya da yazılı bir belgeden öğrenmiş bulunursa iddet bekler ve yeniden evlenebilir. Şâfiîler de bu görüştedir. Delil; kesin olarak bilinen hayatta oluş prensibi (istihbâb) ve sağlam bir belge ile bu ilkenin çürütülmesidir. Ali (r.anh)'nin uygulaması da bu şekilde olmuştur. (İbnu'l-Humâm, Fethu'l-Kadîr, IV, 444,445; İbn Âbidîn, a.g.e., III, 160; İbn Ruşd, a.g.e., II, 52.)
Mâlikî ve Hanbelî muctehidlere göre, kaybolan kişinin hayatından haber alınmasından ümit kesildiği tarihten itibaren dört yıl beklenir. Bundan sonra eşi mahkemeye (Kadı) başvurup kayıplığın tesbitini ve ayrılık kararı verilmesini isteyebilir. Hâkim, eşleri ayırırsa kadın dört ay on gün ölüm iddeti bekler. Ömer (r.anh)'in uygulaması bu şekilde olmuştur. (İbn Ruşd, a.g.e., II, 52; İbnu'l-Hümâm, a.g.e., IV, 440 vd.) Ancak kaybolan kişi yetmiş yaşına ulaşmadıkça malları üzerinde miras cereyan etmez.
İmam Malik'in Muvatta'sında, Şafii, Abdu'r-Razzak, Ebu Ubeyd, Beyhaki ve İbn Ebi Şeybe (Telhisu'l-Habir, III, 235) ile İbn Ebi'd-Dunya'nın rivayet ettiği şu lafızdaki rivayettir:
Abdu'r-Rahman b. Ebi Leyla'dan rivayet edildiğine göre, onun kavminden bir adam yatsı namazını arkadaşlarıyla birlikte kılmak üzere evinden çıktı, fakat bulunamadı. Hanımı Ömer b. el-Hattab (Radıyallahu anh)'a gitti ve ona durumu anlattı.
Ömer (Radıyallahu anh) bu hususu kadının yakınlarına sordu. Onlar da onun dediklerini doğruladılar. Ömer (Radıyallahu anh) ona dört yıl beklemesini emretti.
Dört yıl bekledikten sonra Ömer (Radıyallahu anh)'ın yanına geldi ve ona durumu haber verdi. Bu hali yakınlarına sordu, onlar da onun doğru söylediğini belirttiler. Ömer (Radıyallahu anh) kadına evlenmesini emretti.
Daha sonra onun ilk kocası geldi. Ömer b. el-Hattab (Radıyallahu anh)'ın huzurunda davalaştılar.
Ömer dedi ki: “Sizden herhangi bir kimse uzun bir süre kaybolur da, ailesi onun hayatta olup olmadığını bilmezse (ne yapsın)” dedi.
Adam: “Ama benim mazeretim vardı”, deyince,
Ömer (r.anhum): “Mazeretin nedir” diye sordu.
Adam dedi ki: “Ben kavmimle birlikte yatsı namazını kılmak üzere çıktım. Cinler beni esir aldı -ya da bana cinler isabet etti, dedi- uzun bir süre aralarında kaldım. Bunlara mu'min olan cinler gaza etti. Onlarla savaştılar ve onlara karşı zafer kazandılar. Onlardan esir aldılar. Aldıkları esirler arasında ben de vardım.
Bana: “Dinin ne” dediler.
“Ben müslümanım”, dedim.
Onlar: “Sen bizim dinimiz üzeresin, seni esir almamız bize helal olmaz”, dediler.
Sonra da beni aralarında kalmak ya da gitmek arasında serbest bıraktılar. Ben de gitmeyi tercih ettim. Geceleyin beni alıp götürdüler. Geceleyin benimle yol yürüyorlardı, gündüzün de fırtınalı bir rüzgarın arkasından gidiyordum.
Ömer (r.anhum): “Peki ne yiyordun” diye sordu.
Adam: “Bakla ve üzerinde Allah'ın adı anılmadık şeyler” dedi.
Ömer (r.anhum): “Ne içiyordun” diye sorunca,
Adam : “üstü örtülmemiş şeyler” diye cevab verdi.
Katâde dedi ki: (Buradaki) el-cedef: üstü örtülmemiş içecekler demektir.
İbn Ebi Leylâ dedi ki: “Ömer adamı hanımını almak ile ona verdiği mehri geri almak arasında muhayyer bıraktı.”
İbn Abdi'l-Berr -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- et-Temhid lima fi'l-Muvattai mine'l-Meânî ve'l-Esânîd adlı eserinde bu rivayet ile ilgili olarak şunları söylemektedir:
"Bu, Iraklıların rivayeti olarak sahih bir haberdir. Mekke'lilerin de meşhur bir rivayetidir..."(et-Temhid, XII, 184; ed-Diraye fi Tahrici Ehadisi'l-Hidaye, II, 142)
Kocası Hapsedilen Kadının Durumu
Uzun süreli de olsa kocası hapsedilen kadın, eşinden ayrılma talebinde bulunma hakkına sahib değildir. Ancak önce de ifade edildiği gibi sadece Mâlikîler, bir mazerete dayalı olsa da olmasa da kocası bir sene veya daha uzun süre ile karısından ayrı yerde kalan kadın, eşinden ayrılma talebiyle mahkemeye başvurabilir. Buna göre kocası bir sene veya daha fazla müddetle hapsedilen kadın, ayrılma talebiyle mahkemeye başvurabilir. Bu başvuru üzerine hâkim, kocaya ihtarda bulunmadan ve süre tanımadan onları birbirinden ayırır ve bu ayırma bir bâin talâk sayılır. (Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî, 9/7066-7069.)
Diğer yandan kaybolma savaşta olur, savaşa katılan asker ve esirlerin dönüşünden itibaren bir yıl süreyle dönmezse eşinin başvurusu üzerine İslâm hakimi evliliğe son verir. Kadın ölüm iddetini bekleyip başkası ile evlenebilir. Bu evlilikten sonra, kaybolan kişi çıkar gelirse ikinci evlilik feshedilemez. Fakat kadın İslâm hâkiminden ayrılık kararı almadan evlenir ve bundan sonra eski kocası ortaya çıkarsa ikinci evlilik munfesih (bozulur, geçerliliği kalmamış) olur. (HAK. mad. 128,129; Kadrî Paşa Kodu, mad. 471, 481; Döndüren, Delillleriyle İslâm Hukuku, s. 126.)
Sonuç olarak arkadaşınızın olayını yeterli detaylı bilemiyoruz. Sorduğum sorulara cevab verirseniz, bu hassas konuda daha adaletli görüş bildirebiliriz. Kat'i hukum verebilmemiz için, kocanızın da mudafasını dinlemek gerekmektedir.