Korkunun kol gezdiği Müslümanların zaaf gösterdiği durumlarda nasıl bir tutum takınmak gerektiğini Kur’an şöyle tanımlıyor: “Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: ‘İşte Allah ve Resulü’nün bize vaad ettiği! Allah ve Resulü doğru söylemiştir.’ Dediler. Bu (orduların gelişi) onların ancak imanlarını ve Allah’a bağlılıklarını artırdı.” (1) Korku üretip tehdit savuranlar, silmek ve sindirme hesapları yapanlar bilsinler ki, karşılarında Allah’ın yeterliliğine ve vekâletine karar kılanları bulacaklardır.
Özel de ülkemizde olmak üzere tüm İslam dünyası halkları sınırsız bir kuşatılmışlığı yaşıyor, Müslümanlara karşı sınırsız bir terör uygulanıyor hem de terörle savaş adına… Ülkemizde ki laik paranoya hiçbir ahlaki ölçü gözetmeden tüm hırçınlıkları ile Müslümanların haklarını gasp etmektedir. İşte bu kuşatma ve saldırıları teslim olarak değil, koşulların dayatmalarına, etkilerine ancak mukavemet göstererek ayakta durabiliriz. İçerisinde kendimiz olarak kalabileceğimiz, kendi koşullarımızı oluşturabileceğimiz bir yapı oluşturmak her zaman ve şartta mümkündür. “Bir kısım insanlar, müminlere: ‘Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman onlardan sakının’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha artırdı ve ‘Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!’ dediler.” (2) Düşmanlarımızın hile tuzak ve savaş hazırlıkları korkularımızı değil ayette bahsedildiği gibi imanımızı artırmalı… Ahlaksızlığa, kör şiddete, tehditlere, vahşete karşı çıkmak Müslümanlar için bir tercih meselesi olmaktan çok kulluklarının bir gereğidir. Susamayız, sessiz kalamayız, hiçbir kötülüğe müsamaha gösteremeyiz.
Bu gün tüm İslam dünyası olarak yaşadığımız bunca acıya, zulme ve işgallere rağmen ümit var olmalıyız, yenilgi psikolojisini aşmalıyız sahip olduğumuz erdemleri büyük bir vakarla temsil etmek durumundayız. Kendi düşünce ve inançlarımızın kaçkını olamayız. Egemen laik ideoloji farklı bir siyasal inancı kabul etmesi ona hayat hakkı tanıması pek mümkün görünmüyor. Bizden asimile olmamızı istiyor, kendi hayat tarzımızdan vazgeçmemizi, sahip olduğumuz erdemleri terk etmemizi istiyor daha doğrusu dayatıyor…
Tutkulu bir şekilde mücadeleye sarılmalıyız, Müslümanlar olarak bizler ulusal ayrımları aşan çok derin çok güçlü bağlara sahibiz. Bu çok büyük bir imkândır ve biz bu imkânı maalesef gereği gibi kullanmadığımız için resmi yalanlar, resmi manipülasyonlar bilincimizi baskı altında tutabiliyor. Bu günün tarihine kayıtsız kalmayı sürdürürsek, gelecekte bizi çocuklarımız, bu günün ahlaksız tanıkları olarak anacaktır. Çıkar ve menfaate dayalı tercihler hayatı ve ilişkileri çok kötü kirletmektedir. Kişisel ve cemaat çıkarları için bağlılıklarımızdan ödün veremeyiz. Karşı söylemlere teslim olarak var olmaya çalışmak, bir süre sonra karşı söyleme teslim olma şeklinde tecelli ediyor.
“Savrulan kendi aleyhine savrulmuş olur.” (3)
“Müminler müminleri bırakıp hakikati inkâra şartlanmış olanları dost edinmesinler, Kim böyle yaparsa Allah ile bütün bağını koparmış olur…” (4)
Son olarak yakınmak, sızlanmak sadece “kendi engelimizi” büyütür, zihnimizdeki zincirleri kırdığımız takdirde bu kötü karamsarlığı aşabiliriz. Ayrıca karamsar olmamızı gerektirecek bir durum da yoktur. Şeytan bizi boş bırakmıyor diye yakınarak kendi köşemize çekilecek değiliz, Allah şeytana kıyamete kadar süre tanımıştır.
“Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer sizler gerçek müminler iseniz üstün olan sizsiniz” (5)
Faruk Yeşil
1:Ahzab-22
2: Al-i İmran-273
3: Zariyat -9
4: Al-i İmran-28
5: Al-i İmran -139
Özel de ülkemizde olmak üzere tüm İslam dünyası halkları sınırsız bir kuşatılmışlığı yaşıyor, Müslümanlara karşı sınırsız bir terör uygulanıyor hem de terörle savaş adına… Ülkemizde ki laik paranoya hiçbir ahlaki ölçü gözetmeden tüm hırçınlıkları ile Müslümanların haklarını gasp etmektedir. İşte bu kuşatma ve saldırıları teslim olarak değil, koşulların dayatmalarına, etkilerine ancak mukavemet göstererek ayakta durabiliriz. İçerisinde kendimiz olarak kalabileceğimiz, kendi koşullarımızı oluşturabileceğimiz bir yapı oluşturmak her zaman ve şartta mümkündür. “Bir kısım insanlar, müminlere: ‘Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman onlardan sakının’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha artırdı ve ‘Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!’ dediler.” (2) Düşmanlarımızın hile tuzak ve savaş hazırlıkları korkularımızı değil ayette bahsedildiği gibi imanımızı artırmalı… Ahlaksızlığa, kör şiddete, tehditlere, vahşete karşı çıkmak Müslümanlar için bir tercih meselesi olmaktan çok kulluklarının bir gereğidir. Susamayız, sessiz kalamayız, hiçbir kötülüğe müsamaha gösteremeyiz.
Bu gün tüm İslam dünyası olarak yaşadığımız bunca acıya, zulme ve işgallere rağmen ümit var olmalıyız, yenilgi psikolojisini aşmalıyız sahip olduğumuz erdemleri büyük bir vakarla temsil etmek durumundayız. Kendi düşünce ve inançlarımızın kaçkını olamayız. Egemen laik ideoloji farklı bir siyasal inancı kabul etmesi ona hayat hakkı tanıması pek mümkün görünmüyor. Bizden asimile olmamızı istiyor, kendi hayat tarzımızdan vazgeçmemizi, sahip olduğumuz erdemleri terk etmemizi istiyor daha doğrusu dayatıyor…
Tutkulu bir şekilde mücadeleye sarılmalıyız, Müslümanlar olarak bizler ulusal ayrımları aşan çok derin çok güçlü bağlara sahibiz. Bu çok büyük bir imkândır ve biz bu imkânı maalesef gereği gibi kullanmadığımız için resmi yalanlar, resmi manipülasyonlar bilincimizi baskı altında tutabiliyor. Bu günün tarihine kayıtsız kalmayı sürdürürsek, gelecekte bizi çocuklarımız, bu günün ahlaksız tanıkları olarak anacaktır. Çıkar ve menfaate dayalı tercihler hayatı ve ilişkileri çok kötü kirletmektedir. Kişisel ve cemaat çıkarları için bağlılıklarımızdan ödün veremeyiz. Karşı söylemlere teslim olarak var olmaya çalışmak, bir süre sonra karşı söyleme teslim olma şeklinde tecelli ediyor.
“Savrulan kendi aleyhine savrulmuş olur.” (3)
“Müminler müminleri bırakıp hakikati inkâra şartlanmış olanları dost edinmesinler, Kim böyle yaparsa Allah ile bütün bağını koparmış olur…” (4)
Son olarak yakınmak, sızlanmak sadece “kendi engelimizi” büyütür, zihnimizdeki zincirleri kırdığımız takdirde bu kötü karamsarlığı aşabiliriz. Ayrıca karamsar olmamızı gerektirecek bir durum da yoktur. Şeytan bizi boş bırakmıyor diye yakınarak kendi köşemize çekilecek değiliz, Allah şeytana kıyamete kadar süre tanımıştır.
“Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer sizler gerçek müminler iseniz üstün olan sizsiniz” (5)
Faruk Yeşil
1:Ahzab-22
2: Al-i İmran-273
3: Zariyat -9
4: Al-i İmran-28
5: Al-i İmran -139
Vuslat Dergisi