Kur'an ve Sünnete Göre : Kurban Nasıl Kesilir ?
Kurbanda Lazım Olacak Önemli Bilgiler:
Malum önümüz Kurban bayramı. Maddi durumu musâit olan müslümanlar kurban kesecekler.
Buradan Kurbanda lazım olacak önemli gördüğüm bilgileri, doğru bildiğimiz, zannettiğimiz veya hiç bilmediğimiz bazı hataları elimden geldiğince sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.
Rabbim hayırlara vesile eylesin..
Kurban
Kurban, teşrik günleri ve kurban bayramında Allah Teâlâ'ya yaklaşmak için kesilen deve, inek ve koyuna denir.
Udhiyye, sözlükte kurban olarak kesilen veya kurban bayramı günlerinde kesilen hayvanın adıdır. Şer"an hususi bir hayvanı, hususi bir vakitte Allah'a yakınlaşmak niyetiyle boğazlamaktır.
(ed-Durru'l-Muhtâr, V, 219; Tebyînu'l Hakâik, VI, 2; Tekmiletu Fethi'l-Kadîr, VH1 66)
Veya: Kurban bayramı günlerinde yüce Allah'a yakınlaşmak maksadıyla kesilen hayvanların adıdır.
(Şerhu'r-Risâle, I, 366; Muğni'l-Muhtâc, IV, 282; Ibni Kasım üzerine Bâcûrî Haşiyesi, II, 304;Keşşâfu'l -Kınâ', TL, 615)
Meşruluğu :
Allah Teâlâ, kurbanı şu ayetler ile meşru kılmıştır:
«Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes.» (Kevser: 2)
«İşte kurbanlık deve ve sığırları, Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık.» (Hacc: 36)
Nebî aleyhisselam'in kurban kestiği sabit olmuş, müslümanlar da kurban kesmişler ve bu hususta icmâ etmişlerdir.
Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ademoğlu kurban kesme gününde Allah katında kan akıtmaktan daha sevimli bir amel işlememiştir. O kurban kıyamet günü boynuzları kılları ve tırnaklarıyla gelecektir. Kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında hemen kabul olunur. Bu sebeble kestiğiniz kurbanlar dan dolayı sıkıntı değil gönlünüz hoş olsun.”
(İbn Mâce, Edaha: 3; Hâkim,ve Tirmizî rivayet etmiş olup Tirmizî: 'Bu hasen-garîb bir hadistir." demiştir.
Bir rivayette de: "Allah'a kan akıtmaktan daha sevgili bir amel yoktur ve o kıyamet günü gelecektir." şeklindedir. Neylu'l-Evtâr, V, 108)
Enes b. Mâlik (r.anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
“Rasûlullah (s.a.v.) boynuzlu alaca renkli iki koçu kendi eliyle keserek kurban etti. Besmele çekti, tekbir aldı ve keserken ayağını koçların sağ yanı üzerine koydu.”
(Buhârî, Edâhî: 7; Muslim, Edâhî: 3; İmam Ahmed)
Fazileti :
Tirmizî'nin Âişe (r.anha)'dan rivayetine göre. Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuştur:
«Adem oğlunun, kurban günü amellerinden Allah'a en sevimli geleni, kan akıtması (kurban kesme)dir. Çünkü o, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla gelir. Kan, yere akmadan önce Allah katında mekanını alır. Kurban kesenler onun kokusu sebebiyle nefis kokarlar.»
(Hâkim, ibni Mace ve Tirmizî rivayet etmiş olup, Tirmizî: 'Bu hasen-garîb bir hadistir." demiştir. Bir rivayette de: "Allah'a kan akıtmaktan daha sevgili bir amel yoktur ve o kıyamet günü gelecektir." şeklindedir. Neylu'l-Evtâr V, 108)
Hükmü :
Ebu Hanife ve talebeleri şehirlerde ikamet eden şehir halkı üzerine her sene bir defa kurban kesmek vacibtir, demişlerdir. Tahâvî ve başkaları Ebu Hanife'nin görüşüne göre vacib, Ebu Yusuf ile Muhammed'in görüşlerine göre sünnet-i muekkede olduğunu zikretmişlerdir.
(Tekmiletu Fethi'l-Kadîr, VHI, 67; el-Lubâb, III, 232; Tebyînu'l-Hakâik, VI, 2; el-Bedâyi', V 62)
Delil olarak şu hadis-i şerifi almışlardır. Ebu Hurayra (r.anh)'tan rivayetle;
"Kim genişlik ve imkân bulur da kurban kesmezse, bizim namazgahımıza yaklaşmasın."
(İbn Mâce, Edâhı, 2; Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 321; Neylu'l-Evtâr, V, 108)
Hanefilerin dışında kalanlara göre vâcib değil, muekked bir sünnettir.
(Bidâyetu'l-Muctehid, 1, 415; el Kavânîniu'l-Fıkhıyye, 186; eş-Şerhu'l-Kebîr, II, 118; Muğni'l Muhtâc, IV, 282 vd.; et-Muhezzeb, L 237; et-Muğrû, Vm, 617; Şerhu'r-Risâle, L 366) Gücü yeten kimsenin onu terketmesi mekruhtur.
Buhari ve Muslim'in kaydettiği Enes hadisi gereğince, gücü yettiği halde onu terkeden hoş görülmez:
«Nebi aleyhisselam boynuzlu iki alaca koyunu kurban etti. Onları kendi eliyle, besmele ve tekbir getirerek kesti.»
Muslim'in Ummu Seleme (r.anha)'dan rivayetine göre Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuştur:
«Zilhicce hilâlini gördüğünüz zaman, biriniz kurban kesmek isterse, onun tüylerine ve tırnaklarına misk sürsün.»
«Kurban kesmek isterse» sözü, bunun vacib olmayıb sünnet olduğuna delildir.
Ebû Bekr ve Ömer radiyallahu anhumâ'dan rivayete göre, onlar, bunun vacib sanılmasından korkarak, ehil oldukları halde kurban kesmezlerdi. (Beyhakî ve başkaları hasen bir senet ile rivayet etmişlerdir)
Bir diğer delil İbni Abbas'ın rivayet ettiği şu hadistir: "Rasulullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Üç şey vardır ki bana farzdır, sizin için nafiledir: Vitir, kurban kesmek ve kuşluk namazı."
(Ahmed Musned'inde. Hâkim Mustedrak'de ve Dârakutnî rivayet etmiştir. Hâkim, hakkında bir şey söylememiştir. Ancak senedinde Neseî ve Dârakutnî'nin zayıf olduğunu belirttiği bir ravi vardır. Nasbu'r-Râye, IV, 206)
Tirmizî de şunu rivayet etmektedir:
"Ben kurban kesmekle emrolundum; bu sizin için bir sünnettir."
Kurban kesmenin her ev için bir sunnet-i kifâye olduğuna dair Şafıîlerin delili ise Mihnef b. Suleym'in rivayet ettiği şu hadistir:
"Peygamber (a.s.) ile birlikte duruyorduk. Onun şöyle dediğini işittim:
"Ey insanlar! Her aile halkına her sene bir kurban düşer.,."
(Ahmed, İbni Mace ve Tirmizî rivayet etmiş olup Tirmizî bu, hasen-garib bir hadistir, demiştir. Neylu'l-Evtâr, 138)
Peygamber (s.a.v.) semiz, boynuzlu ve siyah-beyaz renkli iki adet koçu, birisini ummeti adına, diğerini de kendisi ve aile halkı adına kesmiştir. (İbni Mace, Aişe ve Ebu Hurayra'dan rivayet etmiştir. Nasbu'r-Râye, IV, 215)
Cebele b. Suleym'den (r.anh) rivayet edildiğine göre, bir kimse İbn-i Ömer (r.anhuma)'ya kurban kesmenin vâcib olup olmadığını sormuştur. İbn-i Ömer (r.anhuma) bu suale şu cevabı verir:
"Rasûl-u Ekram (s.a.v.) ve bütün müslümanlar kurban kesmişlerdir".
Aynı kimse suali tekrar edince: "Anlamadın mı? Rasûl-u Ekram (s.a.v.) ve bütün müslümanlar kurban kestiler" buyurur.
(Sunen- i Tirmizi - İst: 1401, Çağrı Yay. C: 4, Sh: 92, Hadis No: 1506 K. Edahi: 11)
Nelerden Kurban Olur ?
Kurban ancak deve, sığır ve koyundan olur. Bu üç hayvan cinsinden başkasıyla kurban caiz değildir. 
Allah Subhanehû şöyle buyuruyor:
لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَارَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ
"Tâ ki kendi menfaatlerine şâhid olsunlar; Allah'ın onlara rızık olarak verdiği hayvanlar (behîmet'ul- en'am)'ı belli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar. Siz de bunlardan yiyin, çaresiz kalmış yoksulu da doyurun." (Hacc 28) وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ
«Her ummet için, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar (behîmet'ul- en'am)'ın üzerine O'nun adını anarak kurban kesmeyi meşru kıldık.» (Hacc: 34)Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi kurban edilmesi istenen hayvanların en'am cinsinden (Koyun, keçi, sığır, deve) olması zarûridir. Bu konuda İslam âlimleri icmâ etmişlerdir. Yalnız tebe-i tabiînin büyük muhaddislerinden Hasan Bin Sâlih, vahşi ineğin (antilop)'un 7, geyiğin 1 kişi için kurban olabileceği hususunda görüş belirtmiştir. (İbn Rüşd Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Kurtubî , Bidâyetu’l Muctehid ve Nihâyetu’l Muktesid, Muessesetu'r-Risale BEYRUT 2004, Sf: 421)
Altı aylık koyunu, bir yaşındaki keçiyi, iki yaşındaki sığırı ve beş yaşındaki deveyi kurban etmez câizdir. Erkek veya dişi olmaları eşittir.
Ahmed ve Tirmizî'nin rivayetine göre, Ebû Hurayra (r.anh) şöyle demiştir:
Allah Rasûlu'nu işittim, şöyle buyuruyordu: «Cuz'a koyunu ne güzel kurbanlıktır.» (Cuz'a : Şafi'ilere göre, bir yaşındaki, Hanefilere göre, 6 aylık koyun demektir)
Ukbe b. Âmir; «Ey Allah'ın Rasûlu. Ben bir cûz'a elde ettim.» dedi.
Nebi aleyhisselam: «Onu kurban et.» buyurdu.
(Hadisi Buhari ve Muslim kaydetmiştir.)
Muslim'in Câbir'den rivayetine göre, Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
«Mesne olmayan kurbanı kesmeyin. Eğer bu size güç gelirse, koyunun cuz'asını kesin.»
Büyük mesne, beş yaşındaki deve, iki yaşındaki sığır ve bir yaşındaki keçidir. Koyunun ise bir yaşında veya altı aylık olanıdır. Bu konudaki imamların ihtilafını anmıştık.
«Mesne»ye «seniyye» (eşsiz) de denir.
Berâ b. Âzib (r.anh)’den merfu olarak rivâyet ettiği hadisinde şöyle diyor:
“Topal hayvan, tek gözlü hayvan, hastalığı belli olan hayvan zayıf, ve cılız hayvanlar kurban edilmez.”
(Ebu Dâvud, Dahaya: 5; İbn Mâce, Edahî: 8)
Kurbanlıkların Yaşı :
Fakihler seniy'in yani devenin 5, sığırın 3 ve koyunların 2 yaşında ve daha yukarısını kurban etmenin câiz olduğu üzerinde ittifak etmişler, ancak koyun cinsinin ceza' (2 yaşında) olanında farklı görüşlere sahib olmuşlardır.
(Ceza: Seniy'den Öncedir. Henüz yeni ve genç olan demektir. Koyun türünden 2 yaşında olana, sığır ve diğer tırnaklılarda 3 yaşında olana, deve türünden 5 yaşında olana verilen addır. Seniy ise, küçük azı dişini düşürmüş olandır. Sığır ve diğer tırnaklılarda 3 yaşında, develerde ise 6 yaşında görülür)
Hanefiler ve Hanbelilere Göre (el-Bedâyi, V, 70; Keşşâfu'l-Kınâ', II, 616; et-Muğnî, VIII, 623) :
Koyun cinsinden cüsseli ve semiz bir ceza' 6 ayını bitirip, 7. ayına girmiş ise yeterlidir. Bu aynı zamanda bir kısım Malikîlerin de görüşüdür. (el- Kavânînu'l-Fıkhiyye, 188)
Çünkü Peygamber (a.s.) şöyle buyurmaktadır:
"Koyun türünden kurban olarak ceza' (ikiyaşında olanı) yeterlidir." (İbni Mâce ve Ahmed, Ummu Bilâl binti Hilâl'den o da babasından rivayet etmekledir. Neylu'l-Evtâr, V, 114)
Hanefî'ler semiz veya cüsseli olan hayvanın durumunu şöylece açıklamışlardır: Ceza' bir koyun seniylerle karıştığı takdirde, uzaktan bakan birinin bunun küçük olduğunda tereddüt ettiği ve bir yaşında olanlardan farkedemediği hayvandır.
Koyun ile keçinin ceza'ı arasındaki fark şudur:
Koyunun cezâı dişisine aşar ve gebe bırakır, ancak keçinin cezâı böyle değildir. Ceza' çağına geldiği, sırtındaki kolların gelişmesinden de anlaşılır.
Hanefî'lere göre: Keçinin 1 yaşını bitirip 2. yaşına girmiş olanı, inek ve camızın 2 yaşını bitirip 3. yaşına girmiş olanı, deveden 5 yaşını bitirip 6 ya girmiş olanı kurban kesilir.
Hanbelî'lere göre: Keçi tam 1 yaşını doldurmuş olacak, inek tam 2 yaşını doldurmuş olacak, deve ise tam 5 yaşını doldurmuş olacaktır.
Şafii ve Mâliki'lere Göre (eş-Şerhu'l-Kebîr, II, 119; Bidâyetu'l Muctehid, 1, 419; Muğni'l-Muhtâc, IV, 284; el-Muhezzeb, 238) :
Koyun cinsinin 1 yaşını bitirip 2 yaşına girmiş olan cezâı kurban olarak yeterlidir. Çünkü îmam Ahmed ile başkaları şu haberi rivayet etmektedirler:
"Koyunun ceza' olanlarını kurban ediniz; câizdir."
(Neseî'nin Ukbe b. Amir'den rivayetine göre o, Rasulullah (a.s.) ile beraber koyun türünden ceza' (2 yaşında) kurban etmiştir. Ahmed ve Buharî ile Muslim'de ise Peygamber'in Ukbe b. Amire ceza' kurban etmesi için izin verdiği rivayet edilmektedir. Neylu'l-Evtâr, V, 114)
Şafiîlere göre: Devenin 6 yaşına basmış olması, inek ve keçinin 3 yaşına, koyunun da 2 yaşına basmış olması şarttır.
Mâlikîlere göre: Keçi 1 kamerî yaş bitirip 2. sine yaklaşık 1 ay alarak belli bir şekilde girmiş olmalıdır. Koyun ise böyle değildir. 2 yaşına basmış olması yeterlidir. Sığır ve camız 3 yaşını bitirib sadece 4 yaşına girmiş olmalı, deve 5 yaşını bitirib 6 ya basmış olmalıdır.
Böylece şunu anlamaktayız ki, fakihler devenin yaşının 5 ile sınırlandırılması konusunda ittifak etmişler, sığır konusunda iki görüş belirtmişlerdir. Hanefî, Hanbelî ve Şafıî'lere göre 2 yaşını, Mâlikî'lere göre ise 3 yaşını bitirmiş olacaktır.
Aynı şekilde keçi türünde de görüşleri farklıdır. Şafıî'lerin dışındakilere göre tam 1 seneyi, Şafıîlere göre ise tam 2 seneyi doldurmuş olmalıdır.
Bir Ev Halkı İçin, Tek Bir Kurban Yeterli midir?
Hanefî mezhebine göre, yükümlülük şartlarına sahib olan herkes kurban kesmekle yükümlüdür.
Alimlerin çoğunluğuna göre ise, bütçeleri aynı/tek olup, aynı evde yaşayanlar adına aile reisinin kesmesiyle, diğerlerinden de sorumluluk düşer.
Cumhurun görüşü, hem Allah Rasûlu (s.a.v.)’in beyanatı ve pratiğe dayanan hadislerdir. Misal olarak :
“Ey insanlar! Her sene, her ev halkına kurban kesmek gerekir” (Nesai, 2 /188 ; Ebu Davud, Edahi, 2/ 29; İbn Mace, Edahi, 1/ 233; Tirmizi, 2/ 196) buyurmuştur.
Yine Rasûlulullah (s.a.v.), kurban bayramında bir koç kurban etmiş ve “Bismillâh! Allahım! Muhammed’den, Onun hane halkından ve Muhammed ummetinden kabul buyur!” (Muslim, “Edâhî”, 19) diye dua etmiştir
Kurban kesmenin vâcib olduğunu söyleyen İslâm hukukçuları aynı zamanda kurbanın tek tek fertlere dönük bir ibadet olduğu kanaatindedirler (aynî vacib).
Kurban kesmenin sünnet olduğunu söyleyenlerden bazılarına göre (Ebû Yûsuf (182/798) gibi) de, bu ibadet aynî bir sünnettir. Dolayısıyla aile bireylerinden birinin kurban kesmesi yeterli değildir; yükümlülük şartlarını taşıyan herkesin kesmesi gerekir. (Mergînânî, el-Hidâye, IV,71; Kadızâde Şemsuddîn Ahmed, Netâicu’l-efkâr, IX,510-1)
İmam Mâlik (179/795)’e göre ise, bir davar, sığır veya deveyi, kişinin kendisi ve şer’an nafakalarını sağlamakla yükümlü bulunduğu aile bireyleri adına kesmesi caizdir. Ancak Mâlik’in görüşü, adına kurban kesilen bireylerin kurbanlık hayvana iştiraki yönüyle değil, sırf kendi adına satın almakla birlikte söz konusu kişileri de buna ortak etmesi bakımından yani sevab itibariyledir. Diğer bir ifadeyle Mâlikî hukukçulara göre, kurban kesen kimsenin niyet etmesi halinde aynı kurbanın sevabına nafaka halkası içinde bulunan birlikte oturduğu yakınlarını da iştirak ettirebilir ve bu kurban onlar için de yeterli olur. (İbn Ruşd, Bidâyetu’l-muctehid, I,351-352) Bununla birlikte İmam Mâlik, maddî durumu iyi olanların ayrı ayrı her bir fert için kurban kesmelerinin daha uygun olacağını belirtmektedir. (Mâlik, el-Mudevvene, I,547; Bâcî, el-Muntekâ, Beyrut 1403/1983, III,97)
İmam Şâfiî ve Hanbelî fakihler de benzer bir yaklaşımla kurbanın kesen açısından aynî sünnet, nafakalarını sağlamakla yükümlü olduğu aile fertleri açısından kifaî sünnet olduğu kanaatindedirler. Nasıl ki farz, aynî ve kifâî farz olmak üzere ikiye ayrılıyorsa sünnet de aynî ve kifâî kısımlarına ayrılır ki, aile bireyleri açısından kurban kifâî sünnet örneklerindendir.
Burada aynî oluş, gücü yeten herkesin kesmesinin sünnet olduğunu, kifaî oluş da içlerinden birinin kesmesiyle diğer aile fertlerinden talebin sâkıt olduğu ve sünnetin yerine gelmiş olacağı anlamına gelmektedir. Kesilen kurbanın tek bir davar, sığır ya da deve olması arasında herhangi bir fark yoktur. Kurban edilebilme özelliklerine sahib bir hayvan olması yeterlidir. (Nevevî, Ravdatu’t-tâlibîn, II,466-467; Şirbînî, Muğni’l- muhtâc, Kahire 1377/1958, IV,283; Şevkânî, es-Seylu’l-cerrâr, IV,77-78; Bardakoğlu, “Kurban”, DİA, İstanbul 2002; XXVI, 438)
Aynı şekilde Rasûl-u Ekram (s.a.v.)’in, saf beyaz, semiz ve boynuzlu iki koçtan bir tanesini; ummetinden kurban kesmeyenler adına, diğerini de kendisi ve aile fertleri adına kurban olarak kestiği muteber kaynaklarda ifade edilmektedir. (Buhâhî, “Edâhî”, 7; Muslim, “Edâhî”, 18; Ebû Dâvûd, “Edâhî”, 3,4; Tirmizî, “Edâhî”, 2; Nesâî, “Dahâyâ”, 14,28-31; İbn Mâce, “Edâhî”, 1; Dârimî, “Edâhî”, 1.
Bu husustaki rivayetleri topluca görmek için Tahâvî, Şerhu Me‘âni’l-âsâr, III,475-7)
Ayrıca Hâkim (405/1014)’in el-Mustedrak’inde sened bakımından sahih olduğunu belirttiği, “Rasûlullah (s.a.v.) bütün ev halkı için tek bir koç kurban ederdi” (Zeylaî, Nasbu’r-râye, IV,210) şeklinde bir rivayet de bulunmaktadır.
Her ne kadar İbn Şihâb ez-Zuhrî (124/742)’den, “Allah Rasûlu, kendisi ve hanesi halkı adına deve ya da sığır dışında hayvan kurban etmemiştir” (Muvatta, “Dahâyâ”, 5) şeklinde bir rivayet bulunmakta ise de, sıhhati hususunda herhangi bir tartışmanın söz konusu olmadığı bu rivayetler, İbn Şihâb’ın tesbitini doğrulamamaktadır.
Diğer yandan aynı içerikte olmak üzere Peygamber (s.a.v.) dönemi uygulaması hakkında bilgi veren rivayetler de bulunmaktadır.
Abdullah b. Hişâm anlatıyor: “Annem beni Peygamber (s.a.v.)’e getirdi. Allah Rasûlu (s.a.v.) başımı sıvazladı, bana dua etti. Rasûl-u Ekram (s.a.v.) bütün hanesi halkı adına tek bir koç kurban ederdi.”
(Beyhakî, es-Sunenu’l-kubrâ, IX,450
Taberânî el-Mu’cemu’l-Kebîr’de rivayet etmiştir. Ravileri Senette ismi geçen raviler, Buhârî ya da Muslim’in kitaplarındaki hadislerin senetlerinde yer alan ravilerdendir. Heysemî, Mecmau’z-zevâid, Beyrut 1967, IV,21)
Aynı konuda bilgi veren başka bazı sahabîlerin, zamanla meydana gelen anlayış farklılıklarına da işaret ettikleri görülmektedir.
Ashabın önde gelenlerinden Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.anh) anlatıyor: “(Peygamber (s.a.v.) zamanında) biz bir tek koyun / koç kurban ederdik. Kişi bunu kendisi ve aile fertleri adına keserdi; yerlerdi ve ikram ederlerdi. Fakat bilâhare insanlar (dindarlık konusunda) birbirleriyle yarış ve rekabete girdiler de, kurban kesmek mağrurluk alâmeti oldu.”
(Muvatta’, Dahâyâ 4,5; Tirmizî, Edâhî 10; İbn Mâce, Edâhî 10.
Hasen sahih bir hadistir. Ahmed ve İshak bu görüştedir. Bazılarına göre ise küçükbaş hayvan ancak bir kişi için kurban edilebilir ki, Abdullah b. el-Mubârak bu kanaatte olanlardandır. Tirmizî, Edâhî 10. Nevevî’nin değerlendirmesine göre hadis sahihtir. el-Mecmû’, VIII,384)
Aileden bir kişinin kurban kesmesinin yeterli olduğu hususuyla ilgili olarak zamanla oluşan farklı telakkiden şikayetlenen diğer bir sahabî de Huzeyfe b. Esîd’dir. Şöyle demiştir:
“Ebû Bekir ve Ömer’in sünnet olarak algılanacağı endişesiyle kurban kesmediklerini gördüm. Ne var ki kurban konusundaki sünnete vakıf olduktan sonra ailem beni sıkıntıya (cefâ) soktu. Öyle ki artık herkes için ayrı bir kurban kesiyorum.” (Taberânî el-Mu’cemu’l-kebîr’de rivayet etmiştir. Ravileri Senette ismi geçen raviler, Buhârî ya da Muslim’in kitablarındaki hadislerin senetlerinde yer alan ravilerdendir. Heysemî, Mecmau’z-zevâid, Beyrut 1967, IV,18)
Aynı sahabîden nakledilen diğer bir rivayette ; Ebû Bekir ve Ömer (r.anhuma)’nın halkın da kendilerine tabi olacağı/kendileri gibi yapacağı endişesiyle aileleri adına kurban kesmedikleri, halbuki şimdi ailesinin kendisini bu hususta zora soktuğu bilgisi bulunmaktadır. (Beyhakî, es-Sunenu’l-kubrâ, IX,444)
Ne ilginçtir ki, Huzeyfe b. Esîd, hane halkı adına tek bir kurbanın yeterli olması şeklindeki Rasûl-u Ekram (s.a.v.) dönemi uygulamasından vazgeçilerek, herkes için ayrı ayrı kurban kesmeye doğru bir dönüşümden şikayetlenirken, Ebu Serîha, hiç kurban kesmeme eğiliminden şikayetlenmektedir:
“Peygamber zamanında kurban ibadetinin nasıl yerine getirildiğiyle ilgili uygulamayı (sünnet) öğrendikten sonra bu hususta ailem beni sıkıntıya soktu. Rasûl-u Ekram (s.a.v.) zamanında hane halkının tamamı için bir, bilemedin iki kurban kesilirdi. Şimdi ise komşularımız, onun kurban kesmesi gerekmez, diyerek bizi pintileştirdi/cimrileştirdi.”
(İbn Mâce, “Edâhî”, 10; Beyhakî, es-Sunenu’l-kubrâ, IX,450; Şevkânî, Neylu’l-evtâr, V,157.
Bûsirî ez-Zevâid’de diyor ki: Sened bakımından sahih, ravileri de sikadır)
Fakat bu rivayet ve şikayetlenmelerin ortak noktası, Rasûlullah (s.a.v.)’in bizzat kendi tatbikatı ve devrindeki uygulama, hane halkı adına tek bir kurban kesme şeklinde iken bilâhare farklı bir uygulamanın baş göstermiş olmasıdır.
Bütün bu rivayetler, nafaka halkasına dahil olup hayatlarını aynı çatı altında sürdüren aile bireyleri adına tek bir kurban kesmenin yeterli olduğu hususunda herhangi bir tereddüde mahal bırakmamaktadır. Ayrıca bu husustaki rivayetlerin geneli dikkate alındığında ashab-ı kiramın Peygamber zamanında kurban ibadetini bu şekilde yerine getirdikleri, Rasûl-u Ekram (s.a.v.) bu uygulamadan haberdar olmasına rağmen herhangi bir olumsuz tavır sergilemediği anlaşılmaktadır. Bir küçükbaş hayvanın kaç kişi adına kurban edilebileceği hususunda fukaha arasında bazı ihtilaflara rastlanmakta ise de (Tahâvî, Şerh Meâni’l-âsâr, III,477; Şevkânî, Neylu’l-evtâr, V,157) , bir ev halkının tamamı adına bir küçükbaş hayvanın kafi olduğu hususunda bu rivayetler açık ve kesindir. Bu hususta, “nafaka halkasına dahil bulunan aile bireylerinin tamamı adına içlerinden birinin kurban kesmesi, yükümlülüğün sakıt olması anlamında değil, kurbanın sevabını onlara bağışlama yani sevabda ortaklıktır” şeklindeki yorumlar (Kâsânî, el-Bedâi’, V,70), rivayetlerin bu tür yorumlara imkan vermeyecek sarahatte olması; nesih ya da tahsis iddiası (Tahâvî, Şerh Meâni’l-âsâr, III,477) ise, delilden yoksun bulunması itibariyle mucerred iddiadan öte geçememektedir.
Bu sarahat karşısında, hedy kurbanının sırf bir kişi için kesilebileceği hükmünden hareketle, udhiyye kurbanı hakkında da kıyas yoluyla aynı hükmün geçerli olması gerektiği iddiası (İbn Ruşd, kurbanın fert ya da aile adına kesilmesiyle ilgili olarak fakihler arasındaki ihtilafın sebebini bu şekilde açıklamaktadır. Bidâyetu’l-muctehid, I,352.
Ayrıca Azîmâbâdî, Avnu’l-ma’bûd, Tah: Abdurrahman Muhammed Osman, Beyrut 1979, VIII,6; Şevkânî, Neylu’l-evtâr, V,15), rivayet itibariyle sahih, hükme delâleti de sarih naslar karşısında itibara alınmaz (fâsidu’l-i’tibâr). (Azîmâbâdî, Avnu’l-ma’bûd, VIII, 6; Şevkânî, Neylu’l-evtâr, V, 157)
Son bir husus olarak beriltilmelidir ki, kurban ibadetinin sebebi vakittir ki bu da bayram günleridir (eyyâmu’n-nahr). (Kadızâde Şemsuddîn Ahmed, Netâicu’l-efkâr IX, 506)
Binaenaleyh sebeb tekrar ettikçe kurban kesmenin hükmü de tekrar eder. Dolayısıyla mükellefiyet şartlarını taşıyan bir Müslüman, kendisi ve nafaka halkasına dahil bulunan aile bireyleri adına ömrü boyunca kurban bayramına ulaştıkça kurban keser. Emrin tekrara delâlet etmesiyle ilgili usul tartışmaları bir yana, “Ey insanlar! Her sene, her ev halkına kurban kesmek gerekir” (Nesai, 2 /188 ; Ebu Davud, Edahi, 2/ 29; İbn Mace, Edahi, 1/ 233; Tirmizi, 2/ 196) şeklindeki hadis, bu hükmün açık delilidir.
Küçük çocuğa gelince:
Ebu Hanife ile Ebu Yusuf'un görüşünde sahih olana göre, küçüğün malından kurban kesmek vâcibdir.
Onlara göre onun yerine babası veya vasisi kurban keser, küçük de mümkün olduğu kadar kurbanından yer, tüketilen şeylerin dışında geriye kalan ile aynından yararlanılan elek, kalbur gibi şeyler satın alır. Tüketilen şeyler alamaz. Veli (fıtır sadakasında da olduğu gibi) küçük çocuklarından her birisi için bir koyun yahut da yedi kişi için bir deve ya da bir sığır keser.
İmam Muhammed ve Zufer şöyle demektedir:
Veli, kendisinin özel malından kurban keser, küçük çocuğun malından kesmez.
Hanefilerde Zahirru'r-rivâye'ye göre -ki bu bazılarına göre azhar olup fetvaya esas olan görüştür- (ed-Durru'l-Muhtâr, V, 222; Tebyînu'l-Hakâik, VI, 2, 3; Tekmiletu Fethi'l-Kadîr, VIII, 67-70; el-Lubâb, IH, 232 vd.), küçük çocuk için kurban kesmek mustehabdır, vâcib değildir. Babanın küçük çocuğun malından kurban kesme hakkı yoktur, çünkü bu hâlis bir yakınlaştırıcı ibadettir. İbadetlerde aslolan ise -fıtır sadakasının hilâfına- başkasının sebebiyle kimseye vâcib olmamasıdır. Fıtır sadakasının böyle olmasının sebebi ise onda meûnet manasının bulunmasıdır. Bu sadakanın sebebi ise, kendisine infak ettiği ve velayeti altında bulunan bir kişinin bulunmasıdır. Ercah görüş de budur.
(Meûnet' : Yerine ödeme yapılan nefis veya mal türünden olup korunması, muhafaza edilmesi sonucunu veren harcama demektir. Fıtır sadakası meûnet manası da taşıyan bir ibadettir. Onun ibadet olması muhtaç kimselere tasaddukta bulunmak suretiyle Allah'a yaklaştıncı olmasındandır. Meûnet olması ise, Hanefîlere göre geçindirmekle yükümlü olduğu ve üzerinde velayet hakkı bulunan hizmetçisi, küçük oğlu gibi kimseler sebebiyle mükellef üzerine -nafakası gibi- vacib olmasından dolayıdır. el-Vasîtfî Usuli'İ-Fıkh, 151 -birinci baskı)
Mâlikîler de küçük çocuk için kurban kesmek sünnettir, demektedirler. (eş-Şerhu'l-Kebîr, II, 118)
Şafiîlerle Hanbelîler ise küçük çocuk için kurban kesmek sünnet değildir, demektedirler. (Muğni'l-Muhtâc, IV, 283; Keşşâfu'l-Kınâ', III, 17; Kalyubî ale'lel-Muhallâ ale'l-Minhâc, II, 249)
Netice olarak, küçük çocuk adına velisinin malından kurban kesmek, Hanefîlerle Mâlikîlere göre mustehabdır.
Kurbana Ortak Katılmak
Deve veya sığır olduğunda kurbana ortak katılmak câizdir. Sığır veya deveye 7 kişiye kadar, kurban kesmeyi ve Allah'a yakınlığı amaçlayan insan katılabilir.
Câbir'den rivayete göre, o şöyle demiştir:
«Nebî aleyhisselam ile beraber Hudeybiye'de iken bir deveyi 7 kişi ve bir sığırı 7 kişi kurban ettik.»
(Hadisi Muslim; Ebû Dâvûd: Dahaya: 6; İbn Mâce: Dahaya: 5 ve Tirmizi kaydetmiştir.)
Kurban kesilecek hayvanın miktarı veya kaç kişi için yeterli olacağı
Fakihler (el-Bedâyi, V, 70; Tebyînu'l-Hakâik, VI, 3; Tekmiletu Fethi'l-Kadîr, VIII, 76; ed-Durru'l-Muhtâr V, 222; el'Kavânînu'l-Fıkhıyye, 186; Bidâyetu'l-Muctehid, I, 420; eş-Şerhu'l-Kebîr, II, 119; Muğni'l Muhtâc, IV, 285,292; et-Muhezzeb, 1,238; et-Muğnî, VIII, III, 619 vd.; Keşşâful-Kınâ' II, 617) koyun ve keçinin ancak bir kişi için kurban edilebileceği, deve veya sığırın 7 kişi için yeterli olacağı hususunda ittifak etmişlerdir.
Çünkü Cabir'in rivayetinde şöyle denilmektedir:
"Hudeybiye'de Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte kurban kestik. Deveyi de sığırı da 7 kişi için kestik." (imam Ahmed ile Kutub-i Sitte sahibleri rivayet etmişlerdir. Nasbu'r-Râye, IV, 209)
Muslim'in lafzında şöyle denilmektedir:
"Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte hacca niyyet ederek çıktık. Rasulullah (s.a.v.) bizlere deve ve sığırda bizlerden her 7 kişinin için bir bedeneye ortak olmasını emretti."
(Şafıîler bu hadis-i şeriften, daha önce açıklamış olduğumuz gibi, Hanefîlerin hilâfına kurbandan Allah'a yakınlaşmayı kasteden kimseyle böyle bir maksadı olmayanın ortak olmasının caiz olduğu hükmünü çıkartmış ve şöyle demişlerdir: Bu hadisin zahirine göre onlar aynı evin halkı değildiler. Şöyle ki; her hangi birisi kurban kesmek istese, bir başkası hediye göndermek istese, başkası da et maksadı ile iştirak etse, eti paylaştırmak haklan vardır. Çünkü böyle bir kurbanını taksimi, esah olan görüşe göre ifraz türü bir paylaştırmadır)
Hanbelîler ise, bir kişinin ev halkı adına bir tek koyun veya bir inek ya da bir deve kesmesinin caiz olduğunu söylemişlerdir. Onlar Muslim'in Aişe (r.anha)'den yapmış olduğu rivayet ile amel ederler:
"Peygamber (a.s.) bir koçu, kendisiyle ailesi namına kesmiştir, boynuzlu beyaz iki koçun birisini de kendi adına, diğerini de ummeti adına kesmiştir." (Ebu Dâvud)
Ayrıca İbni Mace ve Tirmizî sahih olduğunu belirterek Ebu Eyyub'dan şunu rivayet etmektedirler:
"İnsanlar Peygamber (s.a.v.) döneminde bir koyunu hem kendi adına, hem de aile halkı adına kurban eder, ondan hem kendileri yer, hem de başkalarına yedirirlerdi,"
Aynı şekilde Malikîler de kişinin koçu, inek veya deveyi hem kendi adına, hem de aile halkı adına kurban etmesini caiz kabul etmişlerdir, isterse 7 kişiden fazla olsunlar.
Şu kadar var ki, sevabda ortaklık olması için kurbanın kesilmesinden önce şu üç şartın bulunması gerekir: Bu kişinin masrafım karşıladığı bir akrabası olması, ve kendisi ile birlikte aynı yerde oturması. Bunları, kurban kesmenin sıhhatinin şartlarında açıklamış bulunuyoruz.
Yine Şafıîler şöyle demektedirler:
Bir aileden bir kişinin kurban kesmesi ile sunnet-i kifâye hâsıl olur. İsterse ötekiler bu konuda ona izin vermiş olmasınlar.
Kurbana; Adak ve Akika Kurbanlarının Katılması
Kurban ortaklarına akika ve adak kurbanı kesecek olanlar da katılabilir.
Durr'ul-muhtar'da deniyor ki:
Büyük baş hayvana ortak olan 7 kişiden birisi Hristiyan olsa veya bir müslüman sırf et için ortak olsa, onlardan hiç birisinin kurbanı olmaz. Çünkü kan akıtmak parçalanmaz. (Hidaye)
Bunu şerh eden İbni Âbidin diyor ki:
"Kan akıtmak parçalanmaz" sözünün illeti (sebebi, hikmeti) şudur:
Kurbanın bazısında kurbet kast edilmemiştir. Yani Allah rıdası için, sevab kazanmak için kesilmemiştir.
Demek ki bir kimse, sırf eti için kurban kesse, sevab beklemediği için o hayvan kurban olmaz. Ama, akikada, şükür kurbanında, adakta kurbet vardır. Yani Allah rıdası için kesilmektedir. Kurbet olan adak hayvanını Hristiyan ortağın kestiği hayvana veya sırf et için kesilen hayvana, yahut geçen yıl kesilemeyip tasadduk edilmesi gereken hayvana benzetmek çok yanlıştır.
Geçen sene kesilmesi gereken kurban kesilmemişse, artık bu sene kesilmez. Bunu sahibi kesip yiyemez. Bedelini bir fakire verir. Bir kimse kurban adasa, kurban bayramı gelince kesmese, artık bunu kesemez, bedelini fakirlere verir.
Bir kimse, "Ben ölünce, benim için kurban kesin" dese, bunun da etini sahibi yiyemez, fakirlere vermesi gerekir. Bir de kurbanlığın karnından çıkan yavru yenmez, fakirlere verilir. Bir kavle göre de, fakirin kestiği kurban adak hükmüne gireceği için sahibi bu etten yiyemez. Sahih olan başka bir kavle göre etinden yemesi câizdir.
Bu konuda yine İbni Âbidin diyor ki:
"Önce nezredilip, bayram günleri geçtikten sonra, tasadduk edilmesi vâcib olan kurbanın eti ile, ölen kimsenin vasiyetiyle kesilen kurbanın etini sahibi yiyemez. Biz bunu Bezzaziyye'den naklen zikrettik. Bir de kurban almakla fakirin üzerine vâcib olan kurbanın etidir. Ki bu da geçen iki kavilden birisine göredir. Bir de kurbanlığın doğurduğu yavru. Bunu da Haniye'den naklen zikrettik. Bir de ortaklardan bazısının kendi hissesiyle geçmiş yılın kurbanını kaza etmeye niyetlendikleri 7 kişi arasında ortaklı hayvanın eti. Bunu da Haniye'den naklen zikrettik. İşte saydığımız bu kurbanların hepsinin etlerinin sarf yeri fakire tasadduktur. Bu yazıyı ganimet bil." (Redd-ul Muhtar)
Ebu Bekir Kaşani diyor ki:
"Ortaklar bayram kurbanı veya diğer kurbanlarla kurbeti (Allah'a yaklaşmayı, yani sevabını) murat ederlerse onlara bu kurban sahih olur. Kurbanın vâcib, nafile veya bazısına vâcib bazılarına vâcib olmaması fark etmez. Aynı şekilde ortakların bazıları vâcib olan kurbanına, bazıları ceza kurbanına, bâzıları kefaret kurbanına, bazıları nafile, bazıları Hacc-ı temettu ve Hacc-ı kıran kurbanına niyet suretiyle kurbet yönlerinin aynı veya farklı olması fark etmez." (Bedayi-us-sanayi fi-tertibiş-şerayı)
Kurban Kesmenin Zamanları:

Fakihler, kurban kesmenin efdal vaktinin kurban bayramının birinci gününün zevalinden (öğle) önce olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Çünkü bu vakitte kesmek sünnettir
Berâ b. Azib'in rivayet ettiği hadis şu şekildedir:
"Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Bizim bu günümüzde ilk yapacağımız iş, önce namaz kılmak, sonra dönüp kurbanımızı kesmektir. Kim böyle yaparsa bizim sünnetimize uymuş olur. Her kim bundan önce kurbanını kesecek olursa, o kurban aile halkına takdim ettiği bir etten başka bir şey olmaz, bunun kurban olması söz konusu değildir"
(Buhari ve Muslim rivayet etmiştir. Nasbu'r-Râye, IV, 212)
Aynı şekilde namazdan önce kurban kesmenin veya kurbanın birinci (arafe gününü birinci güne bağlayan) gecesinde kurban kesmenin câiz olmayacağı üzerinde -az önce geçen hadis ile amel ederek- ittifak etmişlerdir.
Hanefi'lere Göre :
Kurban kesme vakti kurbanın birinci günü tan yerinin ağarması ile girer, üçüncü günü güneşin batmasından az öncesine kadar devam eder.
Bayram namazı kılmakla mükellef olan şehirlerde yaşayan kimseler, bayramın birinci gününde hutbe okunmadan önce dahi olsa, fakat bayram namazının edasından sonra kurban kesebilirler.
Bir özür sebebiyle namazın terk edilmesi hâlinde ise namaz kılacak kadar bir vaktin geçmesinden sonra kesebilirler.
Üzerlerine bayram namazı vâcib olmayan köy halkı ise, birinci gün tan yerinin ağarmasından sonra kesebilirler.
Kurban kesme günleri 1. gün (Nahr günü) ile ondan sonraki iki gün olmak üzere üç gündür.
Kurban kesme zamanının 3 gün ile sınırlanmasına dair delillere gelince: Bu da Ömer, Ali ve İbni Abbas (r.anhum)'dan gelen rivayettir:
"Kurban kesme günleri üç gündür; ilkleri en faziletlileridir"
(Zeylaî bunun hakkında "Oldukça garibdir" demiştir. Nasbu'r-Râye, IV, 213)
Ayrıca İbni Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir:
"Kurban günleri birinci kurban gününden sonra iki gündür."
(imam Malik, Muvatta'da rivayet etmiştir. Aynı şekilde Muvatta'da kendisine Ali b. Ebu Tâlib'in buna benzer haberi ulaştığı da belirtilmektedir)
Geceleyin kurban kesmek, tenzîhen mekruhtur.
Mâliki'lere Göre :
Bayram namazı kıldıran imamın kurban kesme vakti, bayram namazından ve hutbeden sonra başlar. Bundan önce kesecek olursa câiz olmaz.
İmamın dışındakiler ise, 1. gün ve imamın kesmesinden sonra veya imam kesmiyor ise imamın kurbanını kesebileceği bir süre kadar geçtikten sonra keserler.
Her hangi bir kimse kasten imamdan önce kesecek olursa yeterli değildir, bir başka kurbanı tekrar keser. Buna göre namazdan önce de, imamın kesmesinden önce de kurban kesmek yeterli değildir. Ancak kendisine en yakın olan imamı araştırır ve onun kurban kestiği ortaya çıkmadığı halde kesmiş olduğu zannıyla keser, fakat sonradan imamdan önce kestiği ortaya çıkarsa, bu da onun için yeterli olur. Şayet imam şer'î bir mazeret sebebiyle kesmekte gecikecek olursa, efdal olan vakitte kesme fırsatını kaybetmemek için zevale yakın zamana kadar onu bekler.
Onların delilleri Cabir'in rivayet ettiği hadisten (Ahmed, Buharî ve Muslim tarafından ittifakla rivayet edilmiştir. Neylu'l-Evtâr, V, 123) Peygamber (a.s.)'in kendisinden önce kurbanını kesmiş olanlara bir başkasını kesmelerini ve Peygamber kesmedikçe kesmemelerini emretmiş olmasıdır ki, bu da imamın kesmesinden önce kurban kesmenin söz konusu olamayacağının delilidir.
Diğer taraftan Cundeb b. Sufyan el-Beceli'nin rivayet ettiği hadis kurban kesmenin namazdan sonra olacağına delâlet etmektedir:
"Kim namaz kılmadan önce kurban kesecek olursa, onun yerine başkasını kessin, kim de biz namaz kılana kadar henüz kesmemiş ise Allah'ın adıyla kurbanını kessin." (Ahmed, Buharî ve Muslim tarafından ittifakla rivayet edilmiştir. Neytlu'l-Evtâr, V, 123)
1. günün dışındaki -bu da 2. ve 3. günlerdir- günlerde kurban kesme vakti, tan yerinin ağarması ile girer; ancak güneşin yükselmesine kadar geciktirilmesi mendubdur. Eğer Müslüman kurban bayramının 1. günü güneşin zevalinden önce kurbanını kesmeyecek olursa efdal olan günün geri kalan kısmında kurbanını kesmesidir. Şayet 2. günde kesemeyecek olursa, efdal olan kurban kesmeyi üçüncü günün kuşluk vaktine ertelemesidir. 3. gün kurban kesemezse zevalden sonra keser, çünkü artık bekleyebileceği bir vakti kalmamıştır.
Kurban kesme vakti kurban günlerinden 3. günün sonu güneşin batışına kadar devam eder. Yani bu konuda onlar da Hanefi'ler gibi söylemişlerdir. Aynı şekilde bu, ileride geleceği gibi, Hanbeli'lerin de görüşüdür.
Çünkü yüce Allah'ın:
"Ta ki onlar kendileri için menfaatlere şâhid olsunlar, belirli günlerde Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine Allah'ın adını zikretsinler." (Hacc, 28) buyruğunda yer alan "belirli günler" ibaresinin tefsirinde meşhur olan görüş, kurban bayramının ilk günü ile ondan sonraki iki gün şeklindeki açıklamadır.
Şafii'lere Göre :
Kurban kesme vakti kurban bayramının 1. gününün güneşin doğuşundan ve -efdal olana göre- kuşluk namazı vaktinin başlangıcı olan ufukta bir mızrak boyu yükselişinden sonra kılınacak iki kısa rekât ile okunacak iki kısa hutbelik bir zamanın geçmesi ile girer.
Şayet bundan önce kesecek olursa kurban olmaz. Çünkü Buharî ve Muslim'in el-Berâ' b. Azib'den rivayet ettiği az önce gördüğümüz hadiste şöyle denilmektedir:
"Bu günümüzde ilk yapacağımız iş, önce namaz kılmamız, sonra da dönüp kurban kesmemizdir..."
Bundan istisna şudur: Eğer hacılar arefede vakfeyi yanlışlıkla sekizinci gün yaparlar ve dokuzuncu günde kurbanlarını keser sonra da hata anlaşılacak olursa, hacca bağlı olarak -zayıf bir görüşe göre- bu onlar için sahih olur. (Tercihe değer olmayan Şafiilerdeki bir görüşe göre hac sahihtir. -Aynca kurban kesmeye gerek yoktur- Ancak esah olan görüşe göre hac da, kurban da kâfi değildir.)
Kurban kesme vakti, gece ve gündüz olmak üzere teşrik günlerinin sonuna kadar devam eder ki, bunlar İmam Şafifye göre onuncu gün ile sonraki üç gündür. Çünkü Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Arafe bütünüyle vakfe yeridir ve bütün teşrik günleri de kurban kesme zamanıdır," (Beyhakî rivayet etmiş olup îbni Hibban da sahih olduğunu kaydetmiştir)
İbni Hibbân'ın bir rivayetinde ise: "Bütün teşrîk günlerinde kurban kesilir." denilmektedir.
(imam Ahmed ve Dârakutnî "Bütün teşrîk günleri kurban kesme günleridir" şeklinde rivayet etmişlerdir. Bu, aynı zamanda bütün teşrîk günlerinin kurban kesme günleri olduğunu ve bunların da kurbanın birinci günü ile bundan sonraki üç gün olduğunun delilidir. - Ebû Abdillâh Muhammed b. Alî b. Muhammed eş-Şevkânî es-San‘ânî el-Yemenî, Neylu'l-Evtâr şerḥu Munteḳa’l-Aḫbâr, C. V, Sf: 125 -
Şafıi'ler dışında kalan üç mezheb imamı ise, kurban bayramının birinci gününden sonra iki gündür, demişlerdir)
Geceleyin kurban kesmek ve hayvan boğazlamak bu konudaki nehiy dolayısıyla mekruhtur.
Hanbeli'lere Göre :
Kurban kesme vakti, kurbanın birinci gününde en hafif şekliyle bayram namazıyla iki hutbe okuyacak zamanın geçmesinden sonra başlar. Yani onlar da Şafi ilerin görüşündedir. Efdal olan ihtilâftan kurtulmak için namazdan, hutbeden ve eğer varsa imamın kesmesinden sonra kesmektir. Bu konuda şehir halkı ile başkaları arasında bir fark yoktur.
Kurban kesme günleri 3 tür: Bayramın 1. günü ile ondan sonraki iki gün. Bu konuda onlar da Hanefiler ile Mâlikîlerin görüşündedirler.
Bayramın ilk günü seferde Kurban kesenin, Bayramın 3. günü evine dönmesi:
Kurban bayramı günlerinde sefere çıkan kişi kurbanını seferi olduğu bir yerde kestikten sonra, kurban bayramı günleri çıkmadan yani bayramın 3. günün akşam vakti girmeden önce evine dönerse, (mûkim olursa) tekrar kurban kesmesi gerekmez. Seferdeyken kestiği kurban yeterlidir.
Reddu’l-Muhtar ‘da;
( قوله ( والإقامة ) فالمسافر لا تجب عليه وإن تطوع بها أجزأته عنها )
seferdeyken nafile olarak kurban kesen kişiden vâcib olan kurbanın düştüğünü açıkça ifade etmiştir. (et- Tahtavî 4/163 ; ibn Abidin 9/453)Kurbanlıktan Hariçten Faydalanmak:
Kurbanlıktan tüylerinin kırpılması ve sütünün sağılması suretiyle faydalanmak mekruhtur. Eğer kırpılmış ise tüyü ve sütlü ise sütü sağılıp tasadduk edilir. Hatta karışmasın diye alâmet olmak üzere alman tüyleri bile tasadduk etmek gerekir. Eğer kullanılmış ise parası tasadduk edilir. (Ebû Bekr Şemsu’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es-Serahsî, el Mebsût, XII, 14, 15; Alâeddîn Ebû Bekr Mes’ud b.Muhammed el-Kâsânî, Bedâyi ’ el-Sanâyi ’ fî Tertîb el-Şerâyi, V, 78; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 301)
Kurban kesildikten sonra derisi satılmış ise parası tasadduk edilir. Ancak deriden mest, seccade vb. şekilde istifâde edebileceği gibi eve demirbaş eşya almak üzere satmakta da bir sakınca yoktur. (Ebû Bekr Şemsu’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es-Serahsî, el Mebsût, XII, 14)
Kurbanda Vekâlet Verme İşi :
Bir müslüman kurbanını kendisi kesebileceği gibi bir müslümana da kestirebilir. Ancak kendisinin kesmesi daha faziletlidir.
Kurbanı kestirme konusundaki izin bizzat ifâde edilebileceği gibi, izne delâlet eden söz, fiil ve davranışlar da izin sayılır. Meselâ bir müslüman kurbanlık satın alsa kurban bayramı günü hayvanı yatırıp ayaklarını bağlasa onun emri olmadan bir başkası gelip hayvanı boğazlasa bu kurban için yeterlidir. Başka bir hayvan kesmek gerekmez.
İki müslüman yanılarak birbirlerinin kurbanlarını kendi adlarına kesmiş olsalar vâcibi yerine getirmiş olurlar ve kestiklerini değişmek suretiyle kendi hayvanlarını alırlar (Alâeddîn Ebû Bekr Mes’ud b.Muhammed el-Kâsânî, Bedâyi ’ el-Sanâyi ’ fî Tertîb el-Şerâyi, V, 67-68).
Eğer böyle bir durumu etler yenildikten sonra fark ederlerse helâlleşirler. Aralarında anlaşmazlık çıkarsa birbirlerine kurbanlıkların değerini öderler. Eğer eyyâm-ı nahr geçmiş ise bu paralan tasadduk ederler. (el-Fetâva'l Hindiyye, V, 302)

Hayvanın yüzü ve ayakları kıbleye gelecek şekilde sol tarafı üzerine yatırılır. Sağ arka ayağı serbest bırakılarak, diğer üçü bağlanır (isteyen tamamını bağlar) ve kıbleye karşı durularak şu âyetler kurban sahibi veya vekili tarafından okunur:
إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ
حَنِيفاً وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ {79
"Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim" (En`âm, 79)حَنِيفاً وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ {79
اِنَّ صَلاَتى وَنُسُكى وَمَحْيَا ىَ وَمَمَاتِى للّهِ رَبِّ الْعَالَمينَ
"Benim namazım, kurbanım (ibadetim) , hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir." (En`âm, 162)Bu ayetlerden sonra, "Allahu ekber Allahu ekber. Lâ ilâhe İllâllahu vellahu ekber. Allahu ekber ve lillâhil hamd" şeklinde tekbir getirillir ve "Bismillâhi Allahu ekber" denilerek hazırlanan keskin bıçak hayvanın boynuna vurulur.
Damar ve borular tamamen kesilerek kan iyice akıtılır. Hayvan böylece kesildikten sonra tamamen ölünceye kadar beklenir. Sonra kafa koparılır. Ve usûlune uygun olarak yüzülür. Karnı açılır, iç organlar çıkarılır ve gövde ve etler parçalanır.
Kesim esnasında yemek borusu, nefes borusu ve boğazın iki yanlarında bulunan şah damarları birden kesilir.
Kan tamamıyla akıtılıp bitinceye kadar beklenir.
Hayvan ölmeden (en az 5 dakika gerekirse 10 dakika bekleyin, tamamen hareketsiz ve sessiz kalana kadar) kafası vucuttan ayrılmaz, İLİĞİ KESİNLİKLE KESİLMEZ!
Önemli İkaz :
Kurban bayramının ilanı da; Ramadan Orucuna başlama ve Bayram yapmada olduğu gibi Hilalin görülmesiyle ilan edilir ve Bayram namazı kılınıp kurbanlar kesilir.
Hilali gözetleme sonucu, bayramın demokratik ülkelerin takvimlerinin bayrama denk gelmediği günlerde, bayram namazı için imkan bulamayan müslümanlar vâcib-sunnet olan bayram namazlarını takvimdeki günden önce veya sonra kılmaları gerektiğinden kılamazlar. Sabah güneş doğduktan yaklaşık 1 saat kadar sonra kurbanlarını keserler.
Muvahhid müslümanlar, sonraki gün şeriatın bayram namazını takvime göre kılacak Laik düzenin toplumlarında bayram namazı kılabilirler.
Bölüm : 1 / 2