Şimdi gelin de şunu söyleyin bakalım, bir kimse hasta olursa, tıb ilminden de az çok bir şeyler bilirse, acaba bu kimse, sadece hastalığının mevzuuna dair bir tek kitabı bulup da okuyacak olsa bu hastalık geçer mi? Geçmez mi? Siz buna ne diyeceksiniz. Elbette ki, geçmez, diye cevap vereceksiniz.
Hayır birisi kalkıp da, «Kitabı okursa hastalığı geçer» diye iddiaya kalkışırsa, o zaman ne yaparsınız? Adam delirmiştir, beyni sulanmıştır, keçileri kaçırmıştır, kendisini tımarhaneye gönderin de Allah şifalar ihsan eyleye. Demez misiniz? Fakat böyle düşünürken yine siz, bu işe aynı şekilde başka yerde tatbik etmeğe kalkıyorsunuz, hiç de burada akıllılık delilik, keçileri elde bulundurmak veya kaçırmak aklınıza gelmiyor?
Şimdi, Hekimlerin Hekimi, Şafi-i Mutlak (Mutlak şifa veren) sizin elinize bir kitap göndermiştir, bu kitap bir tıb kitabıdır, bu kitapta bütün hastalıklar şerh edilmiş ve hepsinin de çareleri, ilâçları, deva ve dermanları sıralanmıştır.
Acaba şimdi siz bu kitaba karşı nasıl davranıyorsunuz?
Siz zannediyorsunuz ki, kitabı bir kere okumakla, bütün hastalıklar iyi oldu da bütün dertlerden kurtuldunuz mu?
Siz zannediyorsunuz ki, bu kitapta her hastalık için yazılmış bulunan reçetede bildirilen ilâçları kullanmanın lüzumu yoktur?
Siz düşünüyorsunuz ki, bu kitabın bildirdiği, perhiz yemeklerini yemeden, elimize geleni yemekle, ilâç kullanmadan sadece bir kere veya bir iki kere kitabı okumakla hastalıktan kurtulacak mısınız?
Bu kitabın göstermiş olduğu hidayet yollarına artık ihtiyaç yoktur mu diyorsunuz?
Bu kitapta hastalığa zararlı olan ve faydalı bulunan yemekler sıralanmıştır, bu yemekler, boşuna sıralandı diye mi düşünürsünüz?
Niçin zararlı ve niçin faydalı olduklarını hiç de mi aklınıza getirmezsiniz?
Şimdi yukarıdaki hususları anladıktan sonra siz kendiniz kendi hakkınızda neden yukarıdaki hüküm gibi bir hüküm vermezsiniz ki hastalığı gidermek için sadece bir kaç tıp kitabı okumak hatta tıb ilmi öğrenmek de kâfi değildir, öğrenilen tıb ilmini tatbik etmek gerekir, hastalığa bu ilimle tedavi etmek icab eder. Sadece kitap okumakla hastalık iyileşir mi?
Şimdi de farz edelim, size bir mektup geldi. Bu mektup bilmediniz bir dilde yazılmıştır. Ne yaparsınız?
Şuraya buraya baş vurup da bu dilden anlar birisini aramaz mısınız? Bulunca da bu kimseye sormaz mısınız?
Mektupta ne söylendiğini öğreninceye kadar da rahat etmezsiniz, hep kuruntu içinde kalırsınız. Acaba ne yazılıdır? diye düşünürsünüz. Bu, size gelmiş bulunan alelade iş güç mektubudur.
Bu gibi her hangi alelade mektup için bu kadar telâş ettiğinize göre. üç beş kuruşluk faydası yahut da zararı olduğunu düşünebildiğiniz bu mektup İçin böyle davrandığınıza göre, demek ki Alemlerin Yaratıcısı Hak Teâla tarafından size bir mektup gelse, bu mektupda da sizler İçin bir hayli dini ve dünyevi faydalar bulunsa, o zaman ne yaparsınız? Siz bu mektubu bir tarafa mı atarsınız? Mektubun içinde neler yazılı bulunduğunu hiç de mi merak etmezsiniz? Mektubun muhtevasını hiç kimseye sormaz mısınız? Hiç hayret etmez misiniz böyle yaptığınıza; hiç de şaşmazsınız?
ALLAH'IN KİTABINA KARŞI YAPILAN HAKSIZLIĞIN NETİCESİ
Kardeşlerim, ben bu sözleri söylerken gülelim, eğlenelim, diye söylemiyorum. Siz, bu sözler üzerine düşünesiniz, düşünceye dalasınız ne yaptıklarınızı göz önüne getiresiniz diye söylüyorum. Kendi kalbinizi şahid tutun, vicdanınıza el koyun, düşünün bakalım siz acaba, Allah'ın Kitabına karşı yapmış olduğunuz haksızlığı başka neye yapmış bulunuyorsunuz?
Bir taraftan iddia ediyoruz ki, biz bu kitaba iman ettik, bu kitap yolunda her şeyimizi hatta canımızı ve varlığımızı da feda etmeğe hazırız, elbette ki bu kitaba iman edenler için bu kitap candan aziz sayılmakladır, diğer taraftan maalesef, kalkıp da bu kitap hakkında öyle haksızlıklara girişiyoruz ki, hiç bir şey için bu kadar haksız davranmış değiliz. Allah'ın kitabına karşı yapılan haksızlıkların kendisi de neticesi de meydandadır. İyi düşünün, o zaman şunu da iyi anlayacaksınız ki. Allah Kelâmının insanların eline ulaşmasının sebebi insanları, mezellet, bedbahtlık, alçaklık, üzüntü, sıkıntıya sokmak, insanları aşağılık duruma düşürmek için gelmemiştir. Bunun tersine, bunun hilâfına insanları düşmüş oldukları ve içinde bulundukları musibetler ve bedbahtlıklardan kurtarmak için gelmiştir:
Tâ Hâ: İşbu Kur'an'ı, ancak sizi sıkıntıdan kurtarsın diye gönderdiydik. (Tâ Ha 1.)
Bu Kur'an, saadet ve talihlilik kaynağıdır. Bedbahtlık ve talihsizlik sebebi olsun diye gelmiş değildir. İşte bunun için şu husus ileri sürülecektir ki, her hangi bir kavim olursa olsun, bu kavmin elinde Allah'ın kelâmı bulunacak da bu kavim de dünyada mezellete, düşecek, alçaklığa uğrayacak başka kavimlerin mahkûmu, esiri olacak ayaklarına pranga takılacak, yırtık pırtık çarıklarla dolaşmak zorunda kalacak, boynuna başkalarının kölesidir diye halka takacaklar, boynuna yular geçirecekler, yabancılar bu yuları istedikleri gibi de çekecek ya da bırakacaklar, bu kimse de hayvanlar gibi bu yabancıların elinde oyuncak; ayı gibi burnuna halka takıp oynayacaklar? Böyle şey olamaz. Olur ancak şu şartla olur ki, bu kimse elinde bulundurduğu Allah Kelâmı'nın kadr-ü kıymetini hak ve hukukunu bilmez ve bu Kelâma karşı haksızlıklarla baş vurur. Nitekim Beni İsrail'in de sonu böyle olmuştu. Onların da ellerinde Tevrat ve İncil bulunuyordu, ancak bu kitaplara karşı haksızlık ediyor ve bu münasebetle de haklarında şöyle deniyor:
Eğer onlar, Tevrat, İncil ve Kendi Rabblerinden kendilerine gönderilmiş bulunanı ayakta tutsalardı, elbetteki gökten de yerden de (gelen rızıkları) yerlerdi. (Mâ'ide 66.)
Fakat onlar Allah'ın kitaplarına karşı haksızlık yolu tuttular neticede de ne olduğunu gördüktü.
Mezellete ve meskenete çarpıldılardı. Allah'ın kahrına da uğradılardı. Çünkü onlar Allah'ın ayetlerini tekfir ediyor, haksız yere de peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da isyan yoluna saptıkları ve ölçüyü aştıkları içindi. (Bakara 61)
Bunun Allah'ın kitabını, Allahın kelamını elinde bulundurup da, mezellete düşmüş olan, alçaklığa saplanmış bulunan her hangi kavim olursa olsun, bu kavim mutlaka Allah Kelâmına, Allah Kitabına karşı haksızlık etmiş ve etmektedir. Bütün bu mezellet de alçaklık da sıkıntı da, bu haksızlığın neticesidir. Hak Teâla'nın kahrınden kurtulmak için de yalnız bir tek çare vardır. O da O'nun kitabına, O'nun kelâmına karşı yapılan haksızlıklardan vaz geçmek bu Kitabın, Bu kelâm'ın hakkını, hakkıyla edâ eylemek. Bu iş için çalışmak.
Şimdi siz saplanmış bulunduğunuz bu büyük günahtan tevbe edip de kurtulmazsanız, bu günahtan vaz geçmezseniz, hiç bir zaman sizin ahvâlinizde iyiye doğru bir değişiklik olmayacaktır. İster, siz her köyünüze üniversiteler kurun, mektepler açın, çocuklarınızın her birini bir kaç fakülteden mezun edin, bir kaç üniversite diploması ile yetiştirin, isterse, yahudiler gibi, faizcilik yapınız, tefecilik yapıp da dünyanın servet-ü samanını bir araya toplayınız milyarlarca liraya sahib olunuz, neden olmayacaksınız, yine de bu mezeletten bu alçaklıktan kurtulmak mümkün değildir.
-Mevdudi-
Hayır birisi kalkıp da, «Kitabı okursa hastalığı geçer» diye iddiaya kalkışırsa, o zaman ne yaparsınız? Adam delirmiştir, beyni sulanmıştır, keçileri kaçırmıştır, kendisini tımarhaneye gönderin de Allah şifalar ihsan eyleye. Demez misiniz? Fakat böyle düşünürken yine siz, bu işe aynı şekilde başka yerde tatbik etmeğe kalkıyorsunuz, hiç de burada akıllılık delilik, keçileri elde bulundurmak veya kaçırmak aklınıza gelmiyor?
Şimdi, Hekimlerin Hekimi, Şafi-i Mutlak (Mutlak şifa veren) sizin elinize bir kitap göndermiştir, bu kitap bir tıb kitabıdır, bu kitapta bütün hastalıklar şerh edilmiş ve hepsinin de çareleri, ilâçları, deva ve dermanları sıralanmıştır.
Acaba şimdi siz bu kitaba karşı nasıl davranıyorsunuz?
Siz zannediyorsunuz ki, kitabı bir kere okumakla, bütün hastalıklar iyi oldu da bütün dertlerden kurtuldunuz mu?
Siz zannediyorsunuz ki, bu kitapta her hastalık için yazılmış bulunan reçetede bildirilen ilâçları kullanmanın lüzumu yoktur?
Siz düşünüyorsunuz ki, bu kitabın bildirdiği, perhiz yemeklerini yemeden, elimize geleni yemekle, ilâç kullanmadan sadece bir kere veya bir iki kere kitabı okumakla hastalıktan kurtulacak mısınız?
Bu kitabın göstermiş olduğu hidayet yollarına artık ihtiyaç yoktur mu diyorsunuz?
Bu kitapta hastalığa zararlı olan ve faydalı bulunan yemekler sıralanmıştır, bu yemekler, boşuna sıralandı diye mi düşünürsünüz?
Niçin zararlı ve niçin faydalı olduklarını hiç de mi aklınıza getirmezsiniz?
Şimdi yukarıdaki hususları anladıktan sonra siz kendiniz kendi hakkınızda neden yukarıdaki hüküm gibi bir hüküm vermezsiniz ki hastalığı gidermek için sadece bir kaç tıp kitabı okumak hatta tıb ilmi öğrenmek de kâfi değildir, öğrenilen tıb ilmini tatbik etmek gerekir, hastalığa bu ilimle tedavi etmek icab eder. Sadece kitap okumakla hastalık iyileşir mi?
Şimdi de farz edelim, size bir mektup geldi. Bu mektup bilmediniz bir dilde yazılmıştır. Ne yaparsınız?
Şuraya buraya baş vurup da bu dilden anlar birisini aramaz mısınız? Bulunca da bu kimseye sormaz mısınız?
Mektupta ne söylendiğini öğreninceye kadar da rahat etmezsiniz, hep kuruntu içinde kalırsınız. Acaba ne yazılıdır? diye düşünürsünüz. Bu, size gelmiş bulunan alelade iş güç mektubudur.
Bu gibi her hangi alelade mektup için bu kadar telâş ettiğinize göre. üç beş kuruşluk faydası yahut da zararı olduğunu düşünebildiğiniz bu mektup İçin böyle davrandığınıza göre, demek ki Alemlerin Yaratıcısı Hak Teâla tarafından size bir mektup gelse, bu mektupda da sizler İçin bir hayli dini ve dünyevi faydalar bulunsa, o zaman ne yaparsınız? Siz bu mektubu bir tarafa mı atarsınız? Mektubun içinde neler yazılı bulunduğunu hiç de mi merak etmezsiniz? Mektubun muhtevasını hiç kimseye sormaz mısınız? Hiç hayret etmez misiniz böyle yaptığınıza; hiç de şaşmazsınız?
ALLAH'IN KİTABINA KARŞI YAPILAN HAKSIZLIĞIN NETİCESİ
Kardeşlerim, ben bu sözleri söylerken gülelim, eğlenelim, diye söylemiyorum. Siz, bu sözler üzerine düşünesiniz, düşünceye dalasınız ne yaptıklarınızı göz önüne getiresiniz diye söylüyorum. Kendi kalbinizi şahid tutun, vicdanınıza el koyun, düşünün bakalım siz acaba, Allah'ın Kitabına karşı yapmış olduğunuz haksızlığı başka neye yapmış bulunuyorsunuz?
Bir taraftan iddia ediyoruz ki, biz bu kitaba iman ettik, bu kitap yolunda her şeyimizi hatta canımızı ve varlığımızı da feda etmeğe hazırız, elbette ki bu kitaba iman edenler için bu kitap candan aziz sayılmakladır, diğer taraftan maalesef, kalkıp da bu kitap hakkında öyle haksızlıklara girişiyoruz ki, hiç bir şey için bu kadar haksız davranmış değiliz. Allah'ın kitabına karşı yapılan haksızlıkların kendisi de neticesi de meydandadır. İyi düşünün, o zaman şunu da iyi anlayacaksınız ki. Allah Kelâmının insanların eline ulaşmasının sebebi insanları, mezellet, bedbahtlık, alçaklık, üzüntü, sıkıntıya sokmak, insanları aşağılık duruma düşürmek için gelmemiştir. Bunun tersine, bunun hilâfına insanları düşmüş oldukları ve içinde bulundukları musibetler ve bedbahtlıklardan kurtarmak için gelmiştir:
Tâ Hâ: İşbu Kur'an'ı, ancak sizi sıkıntıdan kurtarsın diye gönderdiydik. (Tâ Ha 1.)
Bu Kur'an, saadet ve talihlilik kaynağıdır. Bedbahtlık ve talihsizlik sebebi olsun diye gelmiş değildir. İşte bunun için şu husus ileri sürülecektir ki, her hangi bir kavim olursa olsun, bu kavmin elinde Allah'ın kelâmı bulunacak da bu kavim de dünyada mezellete, düşecek, alçaklığa uğrayacak başka kavimlerin mahkûmu, esiri olacak ayaklarına pranga takılacak, yırtık pırtık çarıklarla dolaşmak zorunda kalacak, boynuna başkalarının kölesidir diye halka takacaklar, boynuna yular geçirecekler, yabancılar bu yuları istedikleri gibi de çekecek ya da bırakacaklar, bu kimse de hayvanlar gibi bu yabancıların elinde oyuncak; ayı gibi burnuna halka takıp oynayacaklar? Böyle şey olamaz. Olur ancak şu şartla olur ki, bu kimse elinde bulundurduğu Allah Kelâmı'nın kadr-ü kıymetini hak ve hukukunu bilmez ve bu Kelâma karşı haksızlıklarla baş vurur. Nitekim Beni İsrail'in de sonu böyle olmuştu. Onların da ellerinde Tevrat ve İncil bulunuyordu, ancak bu kitaplara karşı haksızlık ediyor ve bu münasebetle de haklarında şöyle deniyor:
Eğer onlar, Tevrat, İncil ve Kendi Rabblerinden kendilerine gönderilmiş bulunanı ayakta tutsalardı, elbetteki gökten de yerden de (gelen rızıkları) yerlerdi. (Mâ'ide 66.)
Fakat onlar Allah'ın kitaplarına karşı haksızlık yolu tuttular neticede de ne olduğunu gördüktü.
Mezellete ve meskenete çarpıldılardı. Allah'ın kahrına da uğradılardı. Çünkü onlar Allah'ın ayetlerini tekfir ediyor, haksız yere de peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da isyan yoluna saptıkları ve ölçüyü aştıkları içindi. (Bakara 61)
Bunun Allah'ın kitabını, Allahın kelamını elinde bulundurup da, mezellete düşmüş olan, alçaklığa saplanmış bulunan her hangi kavim olursa olsun, bu kavim mutlaka Allah Kelâmına, Allah Kitabına karşı haksızlık etmiş ve etmektedir. Bütün bu mezellet de alçaklık da sıkıntı da, bu haksızlığın neticesidir. Hak Teâla'nın kahrınden kurtulmak için de yalnız bir tek çare vardır. O da O'nun kitabına, O'nun kelâmına karşı yapılan haksızlıklardan vaz geçmek bu Kitabın, Bu kelâm'ın hakkını, hakkıyla edâ eylemek. Bu iş için çalışmak.
Şimdi siz saplanmış bulunduğunuz bu büyük günahtan tevbe edip de kurtulmazsanız, bu günahtan vaz geçmezseniz, hiç bir zaman sizin ahvâlinizde iyiye doğru bir değişiklik olmayacaktır. İster, siz her köyünüze üniversiteler kurun, mektepler açın, çocuklarınızın her birini bir kaç fakülteden mezun edin, bir kaç üniversite diploması ile yetiştirin, isterse, yahudiler gibi, faizcilik yapınız, tefecilik yapıp da dünyanın servet-ü samanını bir araya toplayınız milyarlarca liraya sahib olunuz, neden olmayacaksınız, yine de bu mezeletten bu alçaklıktan kurtulmak mümkün değildir.
-Mevdudi-