Selamun aleykum kardeşlerim, Arapçam yok, bu sebeple ilmi okumalarımı internet üzerinden yapıyorum. Az evvel Kurtubi tefsirini şu siteden okurken
http://www.islamiyontem.net/kitaplar/turkce tefsir/tefsirkulliyati/index.htm
"Hayır ALLAH onu (İsâ'yı) kendisine yükseltti" (Nisâ, 158);
ayeti hakkında şu ifadelere rasladım:
158. Bilakis, Allah onu kendi katına kaldırmıştır. Allah Azizdir, Hakimdir.
Yüce Allah'ın: "Ve: Biz, Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük demeleri sebebiyle" buyruğunda, (oj )'nin hemzesinin esre gelmesi, "kavi söz söylemek" anlamındaki kelimeden sonra gelmesi dolaylıyladır. Başka bir söyleyişe göre üstün okunması da mümkündür.
Âl-i İmran Sûresi'nde (3/45- âyetin tefsirinde)j'Mesih" kelimesinin türeyişi ile ilgili açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
Allah'ın peygamberi" kelimesi, bedel olarak nasb edilmiştir. Bunun, "MesirTi... yani Allah'ın Rasulü... nü kastediyorum anlamında man-sub okunmsı da mümkündür.
"Halbuki onlar, onu öldürmediler, onu asmadılar da" buyruğu da onların bu konudaki iddialarım reddetmektedir.
"Ancak kendilerine benzer gösterilmişti". Yani, yine Âl-i İmran Sûresi'n-de (3/55.-âyetin tefsirinde) geçtiği üzere başkası ona benzer gösterildi.
Şöyle de denilmiştir: Onu öldürmek isteyenler, kişi olarak Hz. isa'yı tanımayanlardı. Öldürdükleri kimsenin ise, o olup olmadığı hususunda şüphe ettikleri halde öldürmüşlerdi. Nitekim, yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana şüphe içindedirler."
Bir görüşe göre, burada onların hepsi hakkında haber verildiği söylendiği gibi, bu hususta yalnızca onların avamı anlaşmazlık içerisinde idiler, de denilmiştir.
Anlaşmazlığa düşmelerinin anlamı ise, kimilerinin onun ilah olduğunu, kimilerinin de Allah'ın oğlu olduğunu iddia etmeleridir. Bu açıklamayı el-Ha-sen yapmıştır. Anlaşmazlıklarından kastın şu olduğu da söylenmiştir: Onların avamı, biz İsa'yı öldürdük dediler. Onun semaya yükse İtiliş ini görenler ise, hayır onu öldürmedik dediler.
Yine, anlagmazhklanndan kastın: Hırisuyanlardan Nasturîlerin: İsa, lâhû-tu (uluhiyet sıfatı) yönüyle değil de, nâsûtu (.insan ve beşeriyeti) yönüyle çarmıha gerilmiştir derken, melkâniler şöyle demişlerdir: Çarmıha germe ve öldürme, Hz. İsa'nın tamamı, nâsûtu da lâhûtu da üzerinde cereyan etmiştir.
Anlaşmazlıklarından kastın, onların şöyle demeleri olduğu da söylenmiştir: Eğer bu öldürülen kişi, bizim arkadaşımız idiyse, peki İsa nerede?. Eğer bu öldürdüğümüz İsa ise, bizim arkadaşımız nerede? Bundan kastın şu olduğu da söylenmiştir: Yahudiler, biz onu öldürdük demişlerdi. Çünkü yahu-dilerin başı olan Yahuda, Hz. İsa'nın öldürülmesi için gayret harcamıştı. Buna karşılık hırisUyanlardan bir kesim İse şöyle demiştir: Hayır, onu öldüren bizleriz. Yine hıris uyanlardan bir başka kesim şöyle demiştir; Bilakis, Allah, gözümüzün önünde onu semâya yükseltmiştir.
Onların ona dair bir bilgileri yoktur" buyruğunda yer alan edatı fazladan gelmiştir, ifade burada tamam olmaktadır. Daha sonra yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Zanna uymaktan başka" Bu ise nasb mahallinde ve birincisinden olmayan (munkati) bir istisnadır. Bedel olmak üzere ref i mahallinde olması da caizdir. Yani, onların ona dair zandan başka bir bilgileri yoktur, anlamında olur. Sibeveylı buna örnek olmak üzere şu beyiti nakletmektedir:
"Ve bir belde ki, onda hiçbir tanıdık kimse yok, Ceylan yavrularından ve yaban ineklerinden başka."
"Onlar onu gerçekten öldürememişlerdir" buyruğu hakkında İbn Ab bas
ile es-Süddî şunları söylemektedir: Yani, onların öldürdükleri, kesin olarak odur diye "zannettikleri kimsedir. Buna göre buradaki "zan" kelimesi, kesinlikle, tam anlamıyla bilmek anlamındadır. Buna göre onu öl-dfiremediler" buyruğundaki zamir ("kesin bilmek" anlamındaki "zan'"a aittir. Ebu Ubeyd der ki: Şayet anlam, onlar İsa'yı kesinlikle öldüremediler şeklînde olsaydı, bunun yerine: Onu asla öldüremediler" demesi gerekirdi.
Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Onların öldürdükleri kişi, kesin olarak kendilerine İsa'dır, diye gösterilen kimsedir. Buna göre, kelimesinin üzerinde vakfedilmesi gerekir. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Onlar İsa'yı öldüremediler. Bu durumda vakıf, Onu öldüremediler" kelimesi üzerinde yapılmalıdır. Gerçekten, kesin olarak kelimesi ise hazfedilmiş bir mastarın sıfatı olur. Bu hazfedilmiş mastarın takdiri ise iki türlü olabilir: Birincisine göre, onlar bunu kesin bir söz olarak ileri sürdüler veya Allah bunu kesin bir söz olarak buyurmaktadır. Diğer bir görüşe göre ise mana şöyle olur: Onlar, bunu kesin bir bilgi ile bilemediler.
en-Nehhâs der ki: Eğer anlamın: Bilakis Allah onu kendisine kesin olarak yükseltmiştir, şeklinde takdir edilecek olursa, bu bir yanlışlık olur. Çünkü; hayır, bilakis kelimesi, âmil edat olarak zayıflığı sebebiyle bu edattan sonra gelen ibareler, kendisinden önce gelen ibarelerde amel etmez. Sununla birlikte Îbnü'l-Elbarî; Onlar onu (iki ürememizlerdir* buyruğu üzerinde vakıf yapmayı caiz görmüş ve bunu da kasemin cevabı olan hazfedilmiş bir fiil ile (tefe ): Gerçekten, kesin olarak kelimesini nas-betme şartına bağlı olarak, kabul etmiştir. Hazfedilen fiilin takdiri de şöyle olur: Andolsunki siz, gerçekten.-, tasdik etmişsinizdir...
Bilakis Allah onu kendi katma kaldırmıştır" buyruğu, yeni bir söz (cümle)dir. Yani onu semaya kaldırmıştır. Yüce Allah ise mekandan münezzehtir.
ALINTI BURADA BİTTİ...
Şimdi sorun şu, bu sitede ilgili ayetin tefsirinde "Yüce Allah ise mekandan münezzehtir." diye bir cümle var.
Bu cümle İmam Kurtubi'nin orjinala tefsirinde de var mı? Bu sitedeki Türkçe olan tefsirlere güvenebilir miyiz?
http://www.islamiyontem.net/kitaplar/turkce tefsir/tefsirkulliyati/index.htm
"Hayır ALLAH onu (İsâ'yı) kendisine yükseltti" (Nisâ, 158);
ayeti hakkında şu ifadelere rasladım:
158. Bilakis, Allah onu kendi katına kaldırmıştır. Allah Azizdir, Hakimdir.
Yüce Allah'ın: "Ve: Biz, Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük demeleri sebebiyle" buyruğunda, (oj )'nin hemzesinin esre gelmesi, "kavi söz söylemek" anlamındaki kelimeden sonra gelmesi dolaylıyladır. Başka bir söyleyişe göre üstün okunması da mümkündür.
Âl-i İmran Sûresi'nde (3/45- âyetin tefsirinde)j'Mesih" kelimesinin türeyişi ile ilgili açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
Allah'ın peygamberi" kelimesi, bedel olarak nasb edilmiştir. Bunun, "MesirTi... yani Allah'ın Rasulü... nü kastediyorum anlamında man-sub okunmsı da mümkündür.
"Halbuki onlar, onu öldürmediler, onu asmadılar da" buyruğu da onların bu konudaki iddialarım reddetmektedir.
"Ancak kendilerine benzer gösterilmişti". Yani, yine Âl-i İmran Sûresi'n-de (3/55.-âyetin tefsirinde) geçtiği üzere başkası ona benzer gösterildi.
Şöyle de denilmiştir: Onu öldürmek isteyenler, kişi olarak Hz. isa'yı tanımayanlardı. Öldürdükleri kimsenin ise, o olup olmadığı hususunda şüphe ettikleri halde öldürmüşlerdi. Nitekim, yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana şüphe içindedirler."
Bir görüşe göre, burada onların hepsi hakkında haber verildiği söylendiği gibi, bu hususta yalnızca onların avamı anlaşmazlık içerisinde idiler, de denilmiştir.
Anlaşmazlığa düşmelerinin anlamı ise, kimilerinin onun ilah olduğunu, kimilerinin de Allah'ın oğlu olduğunu iddia etmeleridir. Bu açıklamayı el-Ha-sen yapmıştır. Anlaşmazlıklarından kastın şu olduğu da söylenmiştir: Onların avamı, biz İsa'yı öldürdük dediler. Onun semaya yükse İtiliş ini görenler ise, hayır onu öldürmedik dediler.
Yine, anlagmazhklanndan kastın: Hırisuyanlardan Nasturîlerin: İsa, lâhû-tu (uluhiyet sıfatı) yönüyle değil de, nâsûtu (.insan ve beşeriyeti) yönüyle çarmıha gerilmiştir derken, melkâniler şöyle demişlerdir: Çarmıha germe ve öldürme, Hz. İsa'nın tamamı, nâsûtu da lâhûtu da üzerinde cereyan etmiştir.
Anlaşmazlıklarından kastın, onların şöyle demeleri olduğu da söylenmiştir: Eğer bu öldürülen kişi, bizim arkadaşımız idiyse, peki İsa nerede?. Eğer bu öldürdüğümüz İsa ise, bizim arkadaşımız nerede? Bundan kastın şu olduğu da söylenmiştir: Yahudiler, biz onu öldürdük demişlerdi. Çünkü yahu-dilerin başı olan Yahuda, Hz. İsa'nın öldürülmesi için gayret harcamıştı. Buna karşılık hırisUyanlardan bir kesim İse şöyle demiştir: Hayır, onu öldüren bizleriz. Yine hıris uyanlardan bir başka kesim şöyle demiştir; Bilakis, Allah, gözümüzün önünde onu semâya yükseltmiştir.
Onların ona dair bir bilgileri yoktur" buyruğunda yer alan edatı fazladan gelmiştir, ifade burada tamam olmaktadır. Daha sonra yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Zanna uymaktan başka" Bu ise nasb mahallinde ve birincisinden olmayan (munkati) bir istisnadır. Bedel olmak üzere ref i mahallinde olması da caizdir. Yani, onların ona dair zandan başka bir bilgileri yoktur, anlamında olur. Sibeveylı buna örnek olmak üzere şu beyiti nakletmektedir:
"Ve bir belde ki, onda hiçbir tanıdık kimse yok, Ceylan yavrularından ve yaban ineklerinden başka."
"Onlar onu gerçekten öldürememişlerdir" buyruğu hakkında İbn Ab bas
ile es-Süddî şunları söylemektedir: Yani, onların öldürdükleri, kesin olarak odur diye "zannettikleri kimsedir. Buna göre buradaki "zan" kelimesi, kesinlikle, tam anlamıyla bilmek anlamındadır. Buna göre onu öl-dfiremediler" buyruğundaki zamir ("kesin bilmek" anlamındaki "zan'"a aittir. Ebu Ubeyd der ki: Şayet anlam, onlar İsa'yı kesinlikle öldüremediler şeklînde olsaydı, bunun yerine: Onu asla öldüremediler" demesi gerekirdi.
Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Onların öldürdükleri kişi, kesin olarak kendilerine İsa'dır, diye gösterilen kimsedir. Buna göre, kelimesinin üzerinde vakfedilmesi gerekir. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Onlar İsa'yı öldüremediler. Bu durumda vakıf, Onu öldüremediler" kelimesi üzerinde yapılmalıdır. Gerçekten, kesin olarak kelimesi ise hazfedilmiş bir mastarın sıfatı olur. Bu hazfedilmiş mastarın takdiri ise iki türlü olabilir: Birincisine göre, onlar bunu kesin bir söz olarak ileri sürdüler veya Allah bunu kesin bir söz olarak buyurmaktadır. Diğer bir görüşe göre ise mana şöyle olur: Onlar, bunu kesin bir bilgi ile bilemediler.
en-Nehhâs der ki: Eğer anlamın: Bilakis Allah onu kendisine kesin olarak yükseltmiştir, şeklinde takdir edilecek olursa, bu bir yanlışlık olur. Çünkü; hayır, bilakis kelimesi, âmil edat olarak zayıflığı sebebiyle bu edattan sonra gelen ibareler, kendisinden önce gelen ibarelerde amel etmez. Sununla birlikte Îbnü'l-Elbarî; Onlar onu (iki ürememizlerdir* buyruğu üzerinde vakıf yapmayı caiz görmüş ve bunu da kasemin cevabı olan hazfedilmiş bir fiil ile (tefe ): Gerçekten, kesin olarak kelimesini nas-betme şartına bağlı olarak, kabul etmiştir. Hazfedilen fiilin takdiri de şöyle olur: Andolsunki siz, gerçekten.-, tasdik etmişsinizdir...
Bilakis Allah onu kendi katma kaldırmıştır" buyruğu, yeni bir söz (cümle)dir. Yani onu semaya kaldırmıştır. Yüce Allah ise mekandan münezzehtir.
ALINTI BURADA BİTTİ...
Şimdi sorun şu, bu sitede ilgili ayetin tefsirinde "Yüce Allah ise mekandan münezzehtir." diye bir cümle var.
Bu cümle İmam Kurtubi'nin orjinala tefsirinde de var mı? Bu sitedeki Türkçe olan tefsirlere güvenebilir miyiz?