Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kütüb I Sitte Hadis Ansiklopedisi - Tam 7.300

M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
MESCİDÜ'L-AŞŞÂR

4601 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim. Buyurmuştu ki:

"Allah Teâla Hazretleri, Mescidu'l-Aşşâr'dan, Kıyamet günü birkısım şehidleri ba's eder (yeniden diriltir) ki, Bedir şehidleriyle sadece onlar kalkar."

Ebu Davud, Melahim 10, (4308).

Ebu Davud der ki: "Mescidu'l-Aşşâr, Übülle'de (Fırat) nehrinin hemen yanındaki mesciddir."

BAZI NEHİRLER

4602 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil cennet nehirlerindendir."

Müslim, Cennet 26, (2839).

HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ

4603 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir ramazan diğer ramazana hep kefârettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler."

Müslim, Taharet 14, (223); Tirmizi, Salat 160, (214).

4604 - Yine Ebu Hureyre anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sabah namazını (cemaatle) kılan, Allah'ın garantisi altındadır. Sakın Allah, (ona verdiği garantisi sebebiyle) size bir ceza vermesin!"

Rezin şunu ilave etti: "Kim bu garantiyi talep ederse onu elde eder ve bir daha da kaçırmaz."

Tirmizi, Fiten 6, (2165).

4605 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Gece ve gündüzde birkısım melekler nöbetleşe aranızda bulunurlar. Bunlar sabah namazı ile ikindi namazında toplanırlar. Sonra sizi geceleyin takip eden melekler (hesabınızı vermek üzere huzu-u ilahiye) yükselir. Sizi çok iyi bilen Allah, bu meleklere sorar: "Kullarımı nasıl bıraktınız?"

"Biz onları namaz kılıyorlarken bıraktık, biz onlara namaz kılarlarken vardık!" derler."

Buhari, Mevakitu's-Salat 16, Bed'ü'l-Halk 6, Tevhid 23, 33; Müslim, Mesacid 210, (632); Muvatta, Kâsru's-Salat 82, (1, 170); Nesai, Salat 21, (1, 240, 241).

4606 - Ammâre İbnu Rueybe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Güneşin doğmasından ve batmasından önce namaz kılan hiç kimse ateşe girmeyecektir. -Burada sabah ve ikindi namazları kastedilir-."

Müslim, Mesacid 213, (634); Ebu Dâvud, Salât 9, (427); Nesâi, Salât 21, (1, 241).

4607 - Muâz İbnu Enes el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim sabah namazından çıkınca, iki rek'atlik kuşluk namazını kılıncaya kadar hayırdan başka bir şey söylemeden namaz kıldığı yerde oturur beklerse, Allah onun günahlarını, denizin köpüğü kadar çok da olsa bağışlar."

Ebu Davud, Salat 301, (1287).

4608 - Ümmü Habibe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim hergün farzlar dışında oniki rek'at (nafile) kılarsa Allah onun için cennette mutlaka bir ev inşa eder."

Ümmü Habibe der ki: "Bunu Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittiğim günden beri bu namazları terketmedim."

Müslim, Müsafirin 103, (728); Ebu Davud, Salat 290, (1250); Tirmizi, Salat 306, (415); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 66, (3, 261).

4609 - Zeyd İbnu Hâlid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim güzelce abdest alır, sonra da iki rek'at namaz kılar ve namazında gaflete yer vermezse Allah, (seğâirden olan) geçmiş günahlarını mağfiret buyurur."

Ebu Davud, Salât 162, (905).

4610 - Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bizimle münafıklar arasında yatsı ve sabah namazlarında hazır bulunma farkı vardır. Onlar bu iki namaza muktedir olamazlar."

Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 5, (1, 130).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4611 - Zeyd İbnu Sâbit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kişinin evindeki namazı, benim şu mescidimde kılacağı namazdan efdaldir; tabii ki farzlar hariç."

Ebu Davud, Salat 205, (1044), 340, (1447); Tirmizi, Salat 331, (450); Muvatta, Salatu'l-Cemâ'a 4, (1, 130).

4612 - Abdülvahid İbni Ziyâd merhum, merfû olarak şunu rivayet etmiştir: "Kişinin çölde kılacağı namazı, tamamladığı takdirde cemaatle kılacağı namazdan efdaldir."

Rezin tahric etmiştir. Hadis, Ebu Davud'da gelmiştir. Salat 49, (560).

Ebu Davud bu hadisi, Ebu Saidi'l-Hudri'den kaydettiği şu hadisin arkasından rivayet eder: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cemaatle kılınan namaz yirmibeş namaza bedeldir. Kişi (cemaatle yolculuk sırasında) çölde kılar da rükû ve secdelerini tam yaparsa, o zaman (sevabı) elli misline ulaşır."

4613 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cemaatle kılanan namaz münferid kılınan namazdan yirmiyedi derece üstündür." -"Yirmibeş derece" diye de rivayet edildi.-"

Buhari, Ezan 30, 31; Müslim, Mesacid 249, (650); Muvatta, Cemâ'a 1; Tirmizi, Salat 161, (215); Nesai, İmamet 42. (2. 103).

4614 - Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Köyde olsun, kırda olsun üç kişi olur da orada cemaatle namaz kılınmazsa, şeytan onlara galebe çalmış demektir. Size cemaatle namaz kılmanızı tavsiye ederim."

Ebu Davud, Salat 47, (547); Nesai, İmamet 48, (2, 106).

Rezin şu ziyadede bulunmuştur: "Zira insanın kurdu şeytandır. Onu yalnız yakaladı mı yer."

4615 - Ebu Sa'iid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, namazı kılıp bitirdikten sonra bir adam gelip namaza durdu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Şununla namaza durup ticaret yapacak kimse yok mu?" buyurdular. Bunun üzerine bir adam kalkıp onunla (ona uyarak) namaz kıldı."

Tirmizi, Salat 164, (220); Ebu Davud, Salat 56, (574).

4616 - Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa sanki gecenin yarısını ihya etmiş gibidir. Kim de sabahı da cemaatle kılmışsa gecenin tamamını ihya etmiş gibidir."

Müslim, Mesacid 260, (656); Muvatta, Cema'at 7, (1, 132); Ebu Davud, Salat 18, (555); Tirmizi, Salat 165, (221).

4617 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim kırk gün, iftitah tekbirini kaçırmadan cemaatle namaz kılarsa, kendisine iki beraet yazılır; ateşten beraet, nifaktan beraet."

Tirmizi, Salat 178, (241).

4618 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İmam zamin, müezzin de mü'temendir. Allahım, insanlarımızı irşad et, müezzinlere de mağfiret buyur."

Ebu Davud, Salat 32, (517); Tirmizi, Salat 153, (207).

4619 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde ve işyerinde kıldığı namazından yirmibeş kat daha sevablıdır. Çünkü, güzelce abdest alır, mescide gider. Bu gidişte gayesi sadece ve sadece namazdır. Her adım atışında bir derece yükseltilir, günahından da bini dökülür. Namazını kılınca, namazgahında kıldığı müddetçe melekler ona mağfiret duasında bulunur ve: "Allahım ona mağfiret et, Allahım ona rahmet et, Allahım onun tevbesini kabul et" derler. Bu kimseye, orada eza vermedikçe, hadeste bulunmadıkça böyle devam eder."

Ebu Hureyre radıyallahu anh'a: "Hadeste bulunması ne demek?" diye sorulmuştu: "Sesli veya sessiz yel bırakmadıkça!" diye açıkladı. "Sizden biri, namazı beklediği müddetçe namazdadır."

Buhari, Ezan 30, Salat 87, Büyü 49; Müslim, Mesacid 246, (649); Muvatta, Taharet 33, (1, 33); Ebu Davud, Salat 49, (559); Tirmizi, Salat 423, (603).

4620 - Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Ensardan biri ölmek üzere idi. Dedi ki: "Size bir hadis rivayet edeceğim. Bunu da sadece sevap ümidiyle yapacağım. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, şöyle buyurmuştu:

"Biriniz abdest alır ve abdestini güzel yapar sonra da namaza giderse, sağ adımını her atışta, bu adım sebebiyle Allah mutlaka ona bir sevap yazar; sol adımını attıkça da her seferinde mutlaka bir günahını döker. -Öyleyse (mescide) yaklaşsın veya uzaklaşsın- mescide gelir ve cemaatle namazını kılarsa mağfirete mazhar olur. Mescide geldiğinde namazın birkaç rek'ati kılınmış; birkaç rek'ati kalmış ise yetiştiğini cemaatle kılıp, kaçırdıklarını da tamamlamışsa, keza mağfirete mazhar olur. Eğer mescide geldiğinde namazı kılınmış bulur ve tek başına tamamlarsa yine mağfirete mazhar olur."

Ebu Davud, Salat 51, (563).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4621 - Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim evinden temizlenmiş olarak farz namaz için çıkarsa, onun ecri, tıpkı ihrama girmiş hacının ecri gibidir. Kim de kuşluk namazı için çıkar ve sırf bu maksadla yorulursa onun ücreti de umre yapanın ücreti gibidir. Namaz kıldıktan sonra araya lağv (dünyevi kelam) sokmadan kılınan iknici namaz, İlliyyin (denen cennetin yüce makamın)da yazılıdır."

Ebu Davud, Salat 49, (558).

4622 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Beni Selime yurtlarını bırakarak Mescid-i Nebeviye yakın bir yere gelip yerleşmek istediler. (Durumdan haberdar olan) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"(Yürüdüğünüz zamanki) adımların sevabını hesaba katmıyor musunuz?" dedi. Bunun üzerine yerlerinde kaldılar."

Buhari, Fezailu'l-Medine 11, Ezan 33.

4623 - Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Karanlıkta mescide gidenlere Kıyamet günü tam bir nura kavuşacaklarını müjdele!"

Ebu Davud, Salat 50, (561); Tirmizi, Salat 165, (223).

HASTA ZİYARETİNİN FAZİLETİ

4624 - Hz. Ali radıyallahu anh diyor ki: "Bir hastayı akşamleyin ziyaret eden hiçbir kimse yok ki beraberinde kendisine sabaha kadar istiğfar edecek yetmişbin melekle çıkmış olmasın. Ayrıca onun cennette bir baçesi de vardır. Kim de hasta ziyaretine sabahleyin gelirse onunla birlikte yetmişbin melek çıkar, akşam oluncaya kadar ona istiğfar ederler. Onun da cennette bir bağı vardır."

Ebu Davud, Cenaiz 7, (3098, 3099, 3100).

4625 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim güzel bir şekilde abdest alır, müslüman kardeşine, sevap düşüncesiyle hasta ziyaretinde bulunursa, cehennemden yetmiş yılllık yürüme mesafesi uzaklaştırılır."

Sabit dedi ki: "Ey Ebu Hamza, harîf nedir? diye Enes'ten sordum. Bana: "Yıl!" diye cevap verdi."

Ebu Davud, Cenaiz 7, (3098).

4626 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim bir hastaya veya bir din kardeşine Allah rızası için ziyarette bulunursa, bir münâdi ona nida eder: "(Dünyada da ahirette de) iyi olasın (ahiret yolculuğun da) iyi olsun. (Bu davranışınla) cennette bir ev hazırladın!" der."

Tirmizi, Birr 64, (2009); İbnu Mace, (Cenaiz 2, (1443).

BAZI MÜŞTEREK VE MÜTEFERRİK HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER

4627 - Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Bir seferde Resûlullah'la beraberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve beraber yürüdük.

"Ey Allah'ın Resûlü, dedim. Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!"

"Mühim bir şey sordun. Bu, Allah'ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allah'a ibadet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekât verirsin, ramazan orucunu tutarsın, Beytullah'a hacc yaparsın!" buyurdular ve devamla: "Sana hayır kapılarını göstereyim mi?" dediler.

"Evet ey Allah'ın Resûlü" dedim.

"Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yoketmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiarıdır" buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): "Onlar ibadet etmek için gece vakti yataklarından kalkar, Rablerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O'na dua ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar" (Secde 16)

Sonra sordu: "Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?"

"Evet, ey Allah'ın Resûlü!" dedim. "Dinle öyleyse" buyurdu ve açıkladı:

"Bu dinin başı İslâm'dır, direği namazdır, zirvesi cihâddır!"

Sonra şöyle devam buyurdu: "Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?"

"Evet ey Allah'ın Resûlü!" dedim.

"Şuna sahip ol!" dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?"

"Anasız kalasıca Muâz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdular."

Tirmizi, İman 8, (2619).

4628 - Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim namazı kılar, zekâtı verir ve Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölürse, ona mağfiret etmek Allah üzerine bir hak olur. Hicret etse veya doğduğu yerde ölse de!"

Dedik ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz bunu halka anlatsak da sevinseler olmaz mı?"

"Cennette yüz derece var. Her iki derece arasında arzla sema arasındaki kadar mesafe var. Allah onu kendi yolunda cihad edenlere hazırladı. Ben mü'minleri bindirebileceğim bir şey bulamamam sebebiyle onlar da (bu yüzden cihada iştirak edemedikleri için) benden geri kalmalarına üzülmeleri suretiyle mü'minlere meşakkat vermemiş olsaydım, hiçbir seriyyeden geri kalmaz, (her birine) iştirak ederdim. Ben (cihad esnasında) öldürülüp, sonra tekrar diriltilmeyi, tekrar öldürülmeyi isterim" buyurdular."

Nesai, Cihad 18, (6, 20).

4629 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (ayni veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü güzü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden birşey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."

Buhari, Rikak 38.

4630 - Hz. Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Üç şey vardır; her birine Allah garanti vermiştir: "Allah yolunda cihad etmek üzere yola çıkan kimse: Bu öldüğü takdirde cennete koyma hususunda, ölmeyip döndüğü takdirde ganimet ve sevapla gelme hususunda garantilidir. Mescide giden kimseye, öldüğü takdirde, Allah cennete koyma hususunda garanti vermiştir. Kişi (fitne zamanında bulaşmayıp) evine çekildiği takdirde Allah ona da garanti vermiştir."

Ebu Davud, Cihad 10, (2494).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4631 - Muaz İbnu Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Namaz, oruç ve zikir Allah yolunda infak üzerine yediyüz misli katlanır."

Ebu Davud, Cihad 14, (2498).

4632 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Nu'man İbnu Nevfel (bir gün) dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Farz namazlarımı kılsam, ramazan orucumu tutsam, helali helal bilip haramı da haram tanısam ve bunlara hiçbir ilave (hayır ve ibadet)de bulunmasam cennete gider miyim?"

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Evet!" buyurdular. Nu'man: "Vallahi (bu farzlara) hiçbir ilavede bulunmayacağım!" dedi."

Müslim, İman 16, (15).

4633 - El-Hâris el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri, Yahya İbnu Zekeriyya aleyhimâsselam'a, beş kelime söyleyip bunlarla amel etmesini ve onlarla amel etmelerini Beni İsrail'e de söylemesini emir buyurdu. Ancak O, bu hususta ağır aldı. İsa aleyhisselâm kendisine: "Allah sana beş kelime öretip onlarla amel etmeni ve Beni İsrail'e de onlarla amel etmelerini emretmeni söyledi. Ya sen bunları onlara emredersin veya bunları onlara ben emredeceğim" dedi. Yahye aleyhisselam: "Onları emretmede benden önce davranacak olursan yere batırılmam veya azab görmemden korkarım!" dedi ve halkı Beytu'l-Makdis'te topladı. Mescid ağzına kadar doldu. Mahfillere de oturdular. (Söz alıp):

"Allah bana beş kelime gönderdi ve onlarla amel etmemi ve size de amel etmenizi emretmemi bana emretti:

-Bunlardan birincisi Allah'a ibadet etmeniz, ona hiçbir ortak koşmamanızdır. Allah'a ortak koşanın misali şudur: Bir adam, kendi öz malından altın veya gümüş mukabilinde bir köle satın alır ve: "Bu benim evim, bu da işim. (Çalış kazandığını) bana öde!" der. Köle çalışır, fakat kazancını efendisinden başkasına öder. Kölenin böyle yapmasına hanginiz razı olur? Aynen bunun gibi, Allah da size namazı emretti. Namaz kılarken (sağa-sola) bakınmayın. Zira Allah yüzünü, namazda bulunan kulunnun yüzüne karşı diker, o sağa sola bakmadığı müddetçe.

-Allah size orucu emretti. Bunun misali şu insanın misaline benzer; O bir grup içerisindedir. Beraberinde bir çıkın içinde misk var. Herkes onun kokusundan hoşlanmaktadır. Oruçlunun (ağzında hasıl olan) koku, Allah indinde miskin kokusundan daha hoştur.

-Allah size sadakayı emretti. Bunun misali de şu adamın misaline benzer: Düşmanlar onu esir edip ellerini boynuna bağlamışlar ve boynunu vurmaları için cellatlara teslim etmişlerdir. Adam: "Ben az veya çok (bütün malımı) vererek kendimi fidye mukabilinde kurtarmak istiyorum" der ve nefsini fidye ödeyerek kurtarır.

-Allah size, Allah'ı zikretmenizi de emretti. Bunun da misali, peşinden hızla düşmanın geldiği bir adamdır. Bu adam muhkem bir kaleye gelip, düşmandan kendini korur. Kul da böyledir. Şeytana karşı kendisini sadece zikrullahla koruyabilir."

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (burada hikayeyi tamamlayarak) dedi ki: "Ben de size beş şeyi emrediyorum: Allah onları bana emretti. Dinlemek, itaat etmek, cihâd, hicret ve cemaat. Zira, kim cemaatten bir karışcık ayrılırsa boynundaki İslam bağını çıkarıp atmıştır, geri dönen hariç. Kim de cahiliye davası güderse o cehennem molozlarından biridir!"

Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! O kimse namazını kılar, orucunu tutar idiyse (yine mi cehennemlik)?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:

"Evet, namaz kılsa, oruç tutsa da! Ey Allah'ın kulları! Sizi müslümanlar, mü'minler diye tesmiye eden Allah'ın çağrısı ile çağırın!" buyurdular."

Tirmizi, Emsal 3, (2867).

4634 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bu gece Rabbimden bir (melek, elçi olarak) geldi. -Bir rivayette ise şöyle demiştir: "Rabbim bana en güzel bir surette geldi" -ve: "Ey Muhammed!" dedi.

"Buyur Rabbim, emrindeyim!" dedim.

"Mele-i A'la(da bulunanların) nelerde yarıştıklarını biliyor musun?" dedi.

"Hayır!" dedim. Bunun üzerine elini omuzlarımın arasına koydu. Hatta onun serinliğini göğüslerimde hissettim. Derken semâvat ve arzda olanları öğrendim. Sonra: "Ey Muhammed! Mele-i A'la (efradı) nelerde yarışır biliyor musun?" dedi.

"Evet! Dereceler(i artıran ameller)de, keffâretlerde. (Keffaretler ise)" yaya olarak cemaatlere gitmek, şiddetli soğuklarda abtesti tam almak, namazdan sonra namaz beklemektir. Kiim bunlara devam ederse hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür, günah mevzuunda da annesinden doğduğu gündeki gibi olur" dedim. Sonra tekrar: "Ey Muhammed!" dedi.

"Buyurun emrinizdeyim!" dedim.

"Namaz kıldığın vakit, dedi, şunu oku: "Allahım, senden hayırları yapmamı, kötü şeyleri de terketmemi ve fakirleri sevmemi talep ediyorum! Kullarına bir fitne arzu edersen, beni, fitneye düşmeden, yanına al!"

(Gece bana gelen elçi -veya Rabbim- son olarak) dedi ki: "Dereceler ise, selamı yaymak, yemek yedirmek, insanlar uyurken gece namaz kılmaktır!"

Tirmizi, Tefsir, Sâd, (3231, 3232).

4635 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennette birtakım odalar vardır. Dışları içlerinden, içleri de dışlarından görülür."

Bunu işiten bir bedevi ayağa kalkıp: "Bu odalar kim(ler)e ait ey Allah'ın Resulü?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Sözü güzel yapan, yemek yediren, oruca devam eden, gece herkes uyurken namaz kılan kimse(lere) ait!" buyurdu."

Tirmizi, Birr 53, (1985).

4636 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri diyor ki: "Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım. O, beni bir cemaat içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, şayet bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir zira yaklaşırım. Eğer o, bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım."

Buhari, Tevhid 15, 35; Müslim, Zikr 2, (2675), Tevbe 1, (2675).

4637 - Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri demiştir ki: "Kim bir hayır işlerse ona sevabının on katı verilir veya arttırırım da. Kim bir günah işlerse bunun cezası misli kadardır, veya affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zirâ yaklaşırım. Kim bana bir zirâ yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana hiçbir şeyi şirk koşmaksızın, arz dolusu hata ile kavuşursa ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım."

Müslim, Zikr 22, (2687).

4638 - Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Abdest imanın yarısıdır. Elhamdülilllah mizanı doldurur; sübhanallah velhamdulillah arz ve sema arasını doldurur; namaz nurdur; sadaka bürhandır; sabır ziyadır; Kur'ân ise lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır, kimisi de helâk eder."

Müslim, Taharet 1, (223); Tirmizi, Da'avat 91, (3512); Nesai, Zekat 1, (5, 5-6).

4639 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün:

"Bugün sizden kim oruçlu olarak sabahladı?" diye sordular. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Bugün kim bir cenâzeye kadıldı?" dedi. Yine Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Bugün kim bir fakire yedirdi?" dedi. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Bugün kim bir hastayı ziyaret etti?" dedi. Bu sefer de Hz. Ebu Bekr "Ben!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Bunlar bir kimsede biraraya geldi mi, o kimse mutlaka cennete girer!" buyurdu."

Müslim, Zekât 87, (1028).

4640 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashabtan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Zenginler ücretleriyle gittiler. Onlar da bizim gibi namaz kıldılar, bizim gibi oruç tuttular, mallarının artanından da sadaka verdiler!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi: Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbir sadakadır, her bir tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, emr-i bi'l-ma'ruf sadakadır, nehy-i ani'l-münker sadakadır, herbirinizin (hanımıyla) cimaı sadakadır!" buyurdu. Derken cemaatten: "Ey Allah'ın Resûlü! Yani birimizin şehvetine mubaşeret etmesine ücret mi var?" diye soranlar oldu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"İhtiyacını haramla görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı, yok muydu ne dersiniz?" diye sual ettiler.

"Evet vardı!" demeleri üzerine:

"Öyleyse, ihtiyacını helal yolla gördü mü bunda onun için ücret vardır!" buyurdular."

Müslim, Zekat 53, (1006).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4641 - Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kardeşine karşı izhar edeceğin tebessümün bir sadakadır. Emr-i bi'l-mâ'rufun ve nehy-i ani'l-münkerin sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yolu gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır; yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır."

Tirmizi, Birr 36, (1957).

4642 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Üç şey vardır, bunlar kimde bulunursa, Allah onun üzerine himayesini açar ve onu cennete koyar: "Zayıflara rıfk, anne-bebaya şefkat, kölelere ihsan."

Tirmizi, Kıyâmet 49, (2496).

4643 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Üç kimse vardır ki, bunlara yardım Allah üzerine bir haktır: Allah yolunda cihad eden; borcunu ödemek isteyen mükâteb, iffetini korumak niyetiyle evlenen kimsi."

Tirmizi, Fezâilu'l-Cihâd 20, (1655); Nesai, Nikâh 5, (6, 61).

4644 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Üç kişi vardır, Allah onları sever, üç kişi de vardır Allah onlara buğzeder.

Allah'ın sevdiği üç kişiye gelince: "Bir adam bir cemaate gelir, onlardan Allah adına birşeyler ister, kendisiyle onlar arasında mevcut bir karâbet sebebiyle istemez. Onun başvurduğu kimseler, istediğini vermezler. İçlerinden biri cemaatin arkasına kayıp, isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki) onun verdiğini sadece Allah'la ihsanda bulunduğu adam bilir.

(İkinci adam ise Bir cemaat yoldadır. Gece boyu da yürürler. Derken (yorulurlar ve) uyku herşeyden kıymetli bir hal alır. Konaklarlar, (başlarını koyup yatarlar.) Bir adam kalkıp bana karşı tevazu ve tazarruda bulunur, ayetlerimi okur.

(Üçüncü adama gelince): Seriyyeye katılmıştır. Seriyye düşmanla karşılaşır, hezimete uğrarlar. Ancak o ilerler, öldürülünceye veya başarıncaya kadar savaşmaya devam eder.

Allah'ın buğzettiği üç kişiye gelince: Bunlar zâni ihtiyar, kibirli fakir, zâlim zengindir."

Tirmizi, Cennet 25, (2571); Nesai, Zekat 75, (5, 84).

4645 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Yedi kişi var, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı Kıyamet gününde kendi gölgesinde gölgeler:

-Adil imam,

-Allah'a ibadet içinde yetişen genç,

-Tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kimse,

-Allah için birbirlerini seven, Allah rızası için biraraya gelip, Allah rızası için ayrılan iki kişi,

-Güzel ve makam sahibi bir kadın tarafından davet edildiği halde; "Ben Allah'tan korkarım" de(yip icabet etmey)en kimse,

-Allah'ı tek başına zikrederken gözlerinden yaş boşanan kimse."

Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikâk 24, Hudûd 19; Müslim 91, (1031); Muvatta 14, (952, 953); Tirmizi, Zühd 53, (2392); Nesâi, Kudât 2, (8, 222, 223).

4646 - Yine Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim bir hidayete davette bulunursa, buna uyanların sevaplarının bir misli ona gelir ve bu durum, onların ücretlerinden hiçbir şey eksiltmez. Kim bir dalâlete çağrıda bulunursa, buna uyanların günahlarından bir misli de ona gelir ve bu onların günahlarından hiçbir eksiltme yapmaz."

Müslim, İlm 16, (2674); Tirmizi, İlm 15, (2676); Ebu Davud, Sünnet 7, (4609); Muvatta, Kur'an 41, (1, 218).

4647 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Hayra delâlet eden onu yapan gibidir."

Tirmizi, İlm 14, (2672).

4648 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:

"Allah Teâla hazretleri meleklerine şöyle emreder: "Kulum kötü bir amel yapmak isteyince, onu yapmadıkça yazmayın. Yapınca, onu aleyhine bir günah olarak yazın. Eğer benim rızamı düşünerek terketti ise bunu onun lehine bir sevap yazın. Kulum iyi bir iş yapmak arzu edince, yapmasa bile onu, lehine bir sevap yazın. Eğer onu yaparsa, en az on misli olmak üzere yediyüz misline kadar ona sevap yazın."

Buhari, Tevhid 35; Müslim, İman 203, 205, (128, 129); Tirmizi, Tefsir, En'âm (3075).

4649 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kulun gündüz veya gece amelini yazan hafaza melekleri, yazdıklarını Allah'a yükseltirler. Allah sahifenin baş ve son kısmını hayırlı bulursa, meleklere şöyle der: "Sizi şahid kılıyorum, ben kulumun sahifesinin iki tarafı arasında kalan kısmını mağfiret ettim."

Tirmizi, Cenaiz 9, (981).

4650 - Amr İbnu Abese radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim müslüman olduğu halde, saçından bir kıl beyazlarsa, bu, Kıyamet günü onun için bir nûr olur. Kim Allah yolunda bir ok atarsa, bu düşmana değse de değmese de, atan için bir köle azadı yerine geçer. Kim mü'min bir köleyi azad ederse bu onun için cehennemden bir azadlık vesilesi olur: Her bir uzuv için bir uzvu ateşten kurtulur.

Tirmizi, Fezailu'-Cihad, (1634); Nesai, Cihad 26, (6, 26); Ebu Davud, Itk 14, (3966).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4651 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü aziz ve celil olan Allah şöyle buyuracak:

"Ey ademoğlu! Ben hasta oldum beni ziyaret etmedin!" Kul diyecek:

"Ey Rabbim, Sen Rabbülâlemin iken ben seni nasıl ziyaret ederim?" Rab Teâla diyecek:

"Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu etseydin, yanında beni bulacaktın!"

Rab Teâla diyecek:

"Ey ademoğlu ben senden yiyecek istedim ama sen beni doyurmadın?" Kul diyecek:

"Ey Rabbim, ben seni nasıl doyururum. Sen ki alemlerin Rabbisin?" Rab Teâla diyecek:

"Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin ben onu yanımda bulacaktım." Rab Teâla diyecek:

"Ey Ademoğlu! Ben senden su istedim bana su vermedin!" Kul diyecek:

"Ey Rabbim, ben sana nasıl su içirebilirim, sen ki Alemlerin Rabbisin!" Rab Teâla diyecek:

"Kulum falan senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su vermiş olsaydın, bunu benim yanımda bulacaktın!"

Müslim, Birr 43, (2569).

4652 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim temiz rızık yer ve sünnete uygun amelde bulunur, halk da kendisinden bir kötülük gelmeyeceği hususunda güven duyarsa cennete girdi demektir."

Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü ! Bugün insanlar arasında böyleleri çoktur!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

"Benden sonraki zamanlarda da olacaklar!" buyurdu."

Tirmizi, Kıyamet 61, (2522).

4653 - Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim sağmal bir hayvanı veya parayı (karz-ı hasen olarak) iâreten verirse veya yolunu kaybedene yolunu gösterirse veya âmâyı sokağına koyarsa kendisine bir köle azad edenin sevabı verilir."

Tirmizi, Birr 37, (1958).

4654 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam'a soruldu:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bir adam gizli olarak hayırlı ameller yaparken bir de bakarsın halk buna muttali olmuştur da bu onun hoşuna gitmiştir?" Aleyhissalatu vesselam:

"Bu kimsenin iki ücreti vardır: Gizli yapmanın ücreti ve aleni yapmanın ücreti."

Tirmizi, Zühd 49, (2385).

4655 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah'a soruldu: "Ey Allah'ın Resûlü! Kişi hayır yapsa halk da bu sebeple onu övse (bunun hükmü nedir)?

"Bu mü'mine (Allah'ın razı olduğuna dair) peşin bir müjdedir" buyurdular."

Müslim, Birr 166, (2642).

4656 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah için sefer yapanlar üçtür: Gâzi, hacı, umreci."

Nesai, Hacc 4, (5, 113).

4657 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir müslüman bir ağaç diker veya bir tohum eker de bunların mahsülatından bir kuş veya insan veya hayvan yiyecek olsa, bu onun için bir sadaka olur."

Buhari, Hars 1, Edeb 27; Müslim, Müsakat 12, (1553); Tirmizi, Ahkâm 40,. (1382).

HASTALIK VE MUSİBETLER

4658 - Ebu Hureyre ve Ebu Said radıyallahu anhüma'nın anlattıklarına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur:

"Mü'min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü'minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur."

Buhari, Marda 1; Müslim, Birr 52, (2573); Tirmizi, Cenaiz 1, (966).

4659 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Ümmü's-Saib radıyallahu anhâ'nın yanına girdi ve:

"Niye zangırdıyorsun, neyin var?" dedi. Kadın: "Humma (sıtma)! Allah belasını versin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

"Sakın hummaya sövme! Çünkü o, insanların hatalarını temizlemektedir, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlediği gibi!" buyurdular."

4660 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir hummalıyı ziyaret etmişti. Hastaya:

"Müjde! Zira Allah Teâla hazretleri diyor ki: "Humma benim ateşimdir, ben onu mü'min kuluma musallat ederim, ta ki, ateşten tadacağı nasibi(ni dünyada tadmış) olsun."

Rezin tahric etmiştir. (Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde mevcuttur: 2, 440).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4661 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah bir kuluna hayır murad ettimi onun cezasını tacil edip dünyada verir; bir kulu hakkında da kötülük murad ettimi onun günahlarını tutar, Kıyamet günü cezasını verir."

Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4662 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mükâfaatın büyüklüğü belânın büyüklüğü ile (orantılıdır). Allah bir cemaati sevdi mi onları musebete müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur, kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz."

Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4663 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edecekler."

Tirmizi, Zühd 59, (2404).

4664 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mü'min erkek ve kadının nefsinde, çocuğunda, malında bela eksik olmaz. Tâ ki hatasız olarak Allah'a kavuşsun."

Muvatta, Cenaiz 40, (1, 236); Tirmizi, Zühd 57, (2401).

4665 - Mus'ab İbnu Sa'd, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Der ki:

"Ey Allah'ın Resûlü! dedim, insanlardan kimler en çok belaya uğrar?"

"Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nisbetinde belaya maruz kalır. Kim dininde şiddetli ve sağlam olursa onun belası da şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, allah onu da diyaneti nisbetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Tâ o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar."

Tirmizi, Zühd 57, (2400).

4666 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri ferman etti: "İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiç kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarından temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım."

Rezin tahric etmiştir.

4667 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir kul, salih amel işlerken araya bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olsa, Allah ona sıhhati yerinde ve mukim iken yapmakta olduğu salih amelin sevabını aynen yazar."

Buhari, Cihad 134; Ebu Davud, Cenaiz 2, (3091).

ÇOCUK ÖLÜMÜ

4668 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Kadınlar Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a dediler ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Sizden (istifade hususunda) erkekler bize galip çıktı (yeterince sizi dinleyemiyoruz). Bize müstakil bir gün ayırsanız!"

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bunun üzerine onlara bir gün verdi. O günde onlara vaaz u nasihat etti, bazı emirlerde bulundu. Onlara söyledikleri arasında şu da vardı:

"Sizden kim, kendinden önce üç çocuğunu gönderirse, onlar mutlaka kendisine ateşe karşı bir perde olur!"

Bir kadın sormuştu: "Ey Allah'ın Resûlü! Ya iki çocuğu ölmüşse?

"İki de olsa!" buyurmuşlardı."

Buhari, İlm 36, Cenaiz 6, İ'tisam 9; Müslim, Birr 152, (2633).

4669 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mü'minlerden birinin üç çocuğu ölür ve ona da ateş değerse, bu çok hafif bir alev yalamasıdır."

Buhari, Cenaiz 6, Eyman 9; Müslim, Birr 150-154, (2632-2635); Muvatta, Cenaiz 38, (1, 235);

Tirmizi, Cenaiz 64, (1060); Nesai, Cenaiz 25, (4, 25).

4670 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetimden kimin iki öncüsü varsa, onlarla birlikte cennete girer!"

Hz. Aişe radıyallahu anha sordu: "Bir öncüsü olan?"

"Bir öncüsü olan da, ey (hayırda) muvaffak olan!" buyurdular. Hz. Aişe tekrar sordu: "Ümmetinden hiç öncü göndermeyen?"

"Ben, ümmetimin öncüsüyüm, (şefaatimle onları cennete ben sevkedeceğim. Hatta ben bütün öncülerin en büyüğüyüm. Çünkü, ücret, çekilen meşakkate göre büyür). Benimki gibisine de hedef olmayacaklar. (Onların beni önden göndermekten daha büyük bir kayıpları,daha acılı bir musibetleri yoktur ve olmayacak da. Zira vahiy kesilmiş oldu.)"

Tirmizi, Cenaiz 64, (1062).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ÖLÜM VE ALLAH'A KAVUŞMA SEVGİSİ

4671 - Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!"

Hz. Aişe radıyallahu anha: "Biz ölmekten hoşlanmayız" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Kasdımız bu değil. Lâkin, mü'mine ölüm gelince, Allah'ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Ona, önünde (ölümden sonra kendisini bekleyen) şeyden daha sevgili birşey yoktur. Böylece O, Allah'a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kâfir ise, ölüm kendisine gelince Allah'ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bu sebeple ona önünde (kendini bekleyenlerden) daha menfur bir şey yoktur. Bu sebeple Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz."

Buhari, Rikak 41; Müslim, Zikr 14, (2683); Tirmizi, Cenaiz 67, (1066); Nesai, Cenaiz 10, (4, 10).

MİRASIN SEBEPLERİ, MANİLERİ

4672 - Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdu ki:

"Müslüman kimse kâfir kimseye varis olamaz; kafir de müslümana varis olamaz."

Buhari, Feraiz 26; Müslim, Feraiz 1, (1614); Muvatta, Feraiz 10, (2, 519); Ebu Davud, Feraiz 10, (2909); Tirmizi, Feraiz 15, (2108).

4673 - İbnu Amr İbni'l-As ve Hz. Cabir radıyallahu anhüm anlatıyorlar: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İki farklı din mensupları birbirlerine varis olamazlar."

Ebu Davud, Feraiz 10, (2911); Tirmizi, Feraiz 16, (2109). Ebu Davud'un rivayeti İbnu Amr'dan, Tirmizi'nin rivayeti Hz. Cabir'dendir.

4674 - Hz. Üsame radıyallahu anh'ın anlattığına göre (haccı sırasında (Aleyhissalatu vesselam'a) denmiştir ki:

"Ey Allah'ın Resûlü! Yarın nereye ineceksin. Mekke'deki evine mi?"

"Akil bize ev-bark bıraktı mı ki?" buyurdular. Akil ile Tâlip, Ebu Tâlib'e varis olmuşlardı. Ne Ali ne de Câfer radıyallahu anhüma ona varis olamamışlardı. Çünkü bu ikisi müslüman idiler. Akil ve Tâlib ise kâfirdiler."

Buhari, Hacc 44, Cihad 180, Megazi 48; Müslim, Hacc 439, (1351); Ebu Davud, Feraiz 10, (2910).

4675 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Katil vâris olamaz."

Tirmizi, Feraiz 17, (2110).

4676 - Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, Arap (memleketinde) doğmadıkça, Acem'den birini varis kılmaktan imtina etmiştir."

Muvatta, Feraiz 14, (2, 520).

Rezin şu ilavede bulundu: "Hamile olarak gelip Arap (memleketinde) doğuran kadını da hariç kıldı. Bu durumda erkek, eğer ölürse kadına varis olur. Eğer erkek ölürse, kadın da ona varis olur. Erkeğin miras(taki pay nisbet)i Allah'ın kitabında vardır."

4677 - Ebu'l-Esved ed-Düeli anlatıyor: "Hz. Mu'az'a bir yahudinin miras meselesi getirildi. Onun müslüman oğluna da mirastan pay verdi ve dedi ki:

"İslam (galebe çalar, ona galebe çalınmaz), artar eksilmez."

Ebu Davud, Feraiz 10, (2912, 2913).

4678 - Amr İbnu Şu'ayb, an ebihi an ceddihi tarikiyle anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Hür veya cariye bir kadınla kim zina yaparsa, bundan hasıl olacak çocuk veled-i zinadır, ne o babasına, ne de babası ona varis olamaz."

Tirmizi, Feraiz 21, (2114).

DEDE VE NİNE

4679 - İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre: Ehl-i Küfe, kendisine yazarak dede hakkında sormuşlardı. O da şu cevabı vermişti: "Hakkında Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Ben bu ümmet içerisinde birini kendime halil seçseydim, onu seçerdim" dediği kimse, yani Ebu Bekr, dedeyi (miras meselesinde) baba yerine koymuştu."

Buhari, Fezâilu'l-Ashab 5.

4680 - İmrân İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir adam gelerek, "Oğlumun oğlu vefat etti. Ondan miras hakkım nedir?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselâm:

"Sana altıda bir var!" buyurdu. Adam dönüp gidince geri çağırdı ve:

"Sana diğer bir altıda bir daha var!" buyurdu. Adam dönüp gidince tekrar çağırdı ve:

"Diğer altıda bir, (hak değil) fazladan bir ikramdır!" buyurdu."

Ebu Davud, Feraiz 6, (2896); Tirmizi, Feraiz 9, (2100).

Ebu Davud der ki: "Katâde şunu söyledi: "(Sahabe, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bu kimseyi, başka) hangi varisler olduğu halde varis kıldığını bilmiyor." Katâde devamla der ki: "Dedenin tevarüs ettiği en az miktar, altıda birdir."
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4681 - Hz. Muaviye radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Kendisine dedenin miras payından soran Zeyd İbnu Sâbit'e şöyle yazmıştır: "Bana yazarak dededen soruyorsun. Doğruyu Allah bilir. Bu mesele, ancak ümeranın -yani halifelerin- hükmedeceği meselelerden biridir. Ben sizden önce iki halifeyi gördüm. Onlar ölenin tek bir kardeşi ile verasete iştirak eden dedeye malın yarısını veriyorlardı. İki ve daha fazla kardeş olması halinde üçte bir veriyorlardı. Erkek kardeşler çok da olsa dedenin payı üçte birden aşağı düşmezdi."

Muvatta, Feraiz 1, (2, 510).

4682 - Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, büyükanneye, önünde, (ölenin) anne(si) olmadığı takdirde, altıda bir pay koydu."

Ebu Davud, Feraiz 5, (2895).

KIZLAR VE KIZKARDEŞLER

4683 - Esved İbnu'l-Yezid anlatıyor: "Bize (Yemen'e), Muâz radıyallahu anh, muallim ve emir olarak geldi. Ona, bir kızla bir kızkardeş bırakarak ölen kimse(nin veraset durumu) hakkında sorduk. O, kız için yarım, kızkardeşi için de yarıma hükmetti. O sırada Aleyhissalâtu vesselam sağdı."

Buhari, Feraiz 6, 12; Ebu Davud, Feraiz 4, (2893).

4684 - Hüzeyl İbnu Şurahbil anlatıyor: "Ebu Musa radıyallahu anh'a "Ölenin bir kızıyla kızkardeşinin oğlu ve (ana-baba bir) kızkardeşinin miras payından soruldu. Dedi ki:

"Kız için yarı, (anne-baba bir) kızkardeş için de yarı. (İbni Mes'ud'a gidin, ondan da sorun. O da benim söylediğime muvafakat edecektir!) (Ebu Musa, fetvasında oğlan kardeşin kızına mirastan pay vermemişti.) Bunun üzerine doğru İbnu Mes'ud'a sorulmaya gidildi ve Ebu Musa'nın söylediği de kendisine haber verildi. İbnu Mes'ud radıyallahu anh dedi ki: "(Eğer ben onun fetvasına uyarsam) dalalete düşmüş olurum ve hidayetten ayrılanlara katılırım!"

Sonra ilave etti: "Onlar hakkında, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın verdiği hükümle hükmedeceğim: "Kız için yarı, oğulun kızı için, -üçte ikiyi tamamlamak üzere- altıda bir, geri kalan da kızkardeş içiindir!"

Ebu Musa'ya İbnu Mes'ud'un sözü haber verildi. Bunun üzerine:

"Bu derin alim aranızda olduğu müddetçe (mişkillerinizi) bana sormaya gelmeyin" dedi."

Buhari, Feraiz 7, 12; Ebu Davud, Feraiz 4, (2890); Tirmizi, Feraiz 4, (2094).

ERKEK KARDEŞLER

4685 - Hz. Ali radıyallahu anh buyurmuştur ki: "Sizler şu ayeti okuyorsunuz: "...Bu hisseler, onların borçları ödendikten ve vasiyetleri yerine getirildikten sonradır..." (Nisa 12). Bilesiniz ki Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm vasiyyetin yerine getirilmesinden önce borçlarının ödenmesine hükmetti. Anne-baba bir kız ve erkek kardeşler, baba bir, anne ayrı kız ve erkek kardeşlerden önce birbirlerine varis olurlar. Erkek, anne-baba bir erkek kardeşine, baba bir erkek kardeşinden önce varis olur."

Tirmizi, Feraiz 5, (2095).

CENİN

4686 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ölü olarak düşürülen bir cenin için köle veya cariye bir gurreye hükmetti. Sonra lehine bir gurreye hükmedilen kadın ölmüştü. Aleyhissalatu vesselam, kadının mirasının oğullarına ve kocasına kalacağına, diyetinin de asabesine kalacağına hükmetti.

Buhari, Feraiz 11, Tıbb 46, Diyat 25; Müslim, Kasame 35, (1681); Tirmizi, Diyat 15, (1410), Feraiz 19, (2112).

4687 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, doğan çocuk ağlar sonra ölürse, varis olur ve ona varis olunur. Ağlamazsa (ölü doğarsa), ne varis olur ne de ona varis olunur."

Ebu Davud, Feraiz 15, (2920).

MÜLÂ'ANE ÇOCUĞU

4688 - Mekhûl anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mülâ'ane (ile ayrılan karı-kocanın) çocuğunun mirasını annesine kıldı, anneden sonra da annenin varislerine kıldı."

Ebu Davud, Feraiz 9, (2907).

4689 - Vâsile İbnu'l-Eska' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kadın üç mirası toplar. Azadlısı(nın mirası), buluntusu(nun mirası), üzerine mülâ'anede bulunduğu çocuğu(nun mirası)."

Ebu Davud, Feraiz 9, (2906); Tirmizi, Feraiz 23, (2116).

MU'TEDDE (İDDET BEKLEYEN KADIN)

4690 - Muhammed İbnu Yahya İbni Hibban anlatıyor: "Dedem Hibbân'ın iki hanımı vardı. Biri Haşimiye, diğeri Ensariye idi. Dedem, Ensariye'yi, çocuğu meme verir halde boşadı. Kadının üzerinden bir yıl geçti, sonra dedem öldü, kadın hâlâ hayız olmadı. Bunun üzerine:

"Ben kocama varis olurum, çünkü hayız olmadım!" dedi. Dava Hz. Osman radıyallahu anh'a intikal etti. Hz. Osman kadının mirasa iştirak etmesine hükmetti. Haşimiye kadın, bu kararı sebebiyle Hz. Osman'ı levmetti. Hz. Osman:

"Bu, senin amcaoğlunun işidir. Böyle hükmetmemize o işaret etti!" dedi. "Amcaoğlun" sözüyle Hz. Ali radıyallahu anh'ı kasdetmişti.

Muvatta, Talak 43, (2, 572).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4691 - Abdurrahman İbnu Hürmüz el-A'rac anlatıyor: "Osman İbnu Affân radıyallahu anh İbnu Mükemmil'in hanımlarını kendisine varis kıldı. İbnu Mükemmil hasta iken hanımlarını boşamıştı."

Muvatta, Talâk 41, (2, 572).

4692 - Rebi'a İbnu Ebi Abdirrahman anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Avf'ın hanımı, ondan kendisini boşamasını talep etti. Abdurrahman: "Adetten temizlenince bana haber ver!" dedi. Kadın haber verdi. O da talak-ı bette ile (üç talakla) -veya baki kalan tek bir talakla- boşadı. Ne var ki Abdurrahman o gün hasta idi. Hz. Osman, kadının iddeti tamamlanınca kocasının malına onu da varis kıldı."

Muvatta, Talak 40, (2, 571, 572).

KELÂLE (NE EVLAD NE DE BABA BIRAKMADAN ÖLEN)

4693 - Zeyd İbnu Eslem radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a kelâle(nin miras hissesin)den sormuştu.

"Bu yaz nâzil olan, Nisa suresinin sonundaki ayet, bu meselede sana yeterlidir" buyurdular.

Hadisin ravisi der ki: "Ebu İshak'a sordum: "Kelâle, ne çocuk ne de baba bırakmadan ölen kimse değil mi?" Bana: "Böyle zannettiler!" diye cevap verdi."

Muvatta, Feraiz 7, (2, 515); Müslim, Feraiz 9, (1617).

Yaz mevsiminde indiği için "Yaz âyeti" denen ayet şudur. (Mealen):

"Senden fetva istiyorlar. De ki: "Varis olarak babası ve çocuğu bulunmayan kimsenin mirası hakkında Allah size hükmünü bildiriyor: Eğer bir kimse ölür ve kendisinin çocuğu olmayıp da bir kızkardeşi bulunursa, mirasın yarısı onundur. Eğer kadın ölür de çocuğu olmayıp geride sadece erkek kardeşi varis olarak bulunursa, mirasın tamamını alır. Varisler iki kızkardeş ise, mirasın üçte ikisi onlara aittir. Eğer varisler hem erkek, hem de kızkardeşler ise, erkeğe iki kız hissesi vardır." Allah şaşırırsınız diye hükümlerini size böylece bildiriyor. Allah herşeyi hakkıyla bilir" (Nisa 176). kış mevsiminde indiği için kış ayeti denen ayet de, Nisâ suresinin baş tarafındadır:

"Allah, miras taksimini size şöyle emrediyor: Size varis olan çocuklarınızdan erkeğe iki kız hissesi vardır. Çocuklar, hepsi kız olmak üzere ikiden fazla iseler, o zaman mirasın üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kızdan ibaretse ona mirasın yarısı verilir. Eğer ölenin çocuğu varsa, ölenin anne ve babasından herbirine altıda bir hisse vardır. Ölenin çocuğu olmayıp da sadece anne ve babası onun mirasçısı ise, o zaman annenin hakkı üçte birdir. Bu hükümler ölünün borçları ödendikten ve usulü dairesinde vasiyeti yerine getirildikten sonra kalan mal içindir. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size menfaatçe daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz; bu yüzden de onlar arasındaki miras taksimini size bıraktığımız takdirde adaletsizlik edersiniz. Bu hisseler ise, Allah katından birer hak olarak size emrolunmuştur. Muhakkak ki Allah herşeyi hakkıyla bilir ve her işini hikmetle yerine getirir" (Nisa11).

ZEVİLERHAM

4694 - Muhammed İbnu Ebi Bekr İbni Hazm'ın anlattığına göre, babasının sıkça şöyle söylediğini işitmiştir:

"Hz. Ömer radıyallahu anh pek çok defalar şöyle derdi: "Halanın haline hayret ediyorum! Kendisine varis olunur, fakat o varis olmaz."

Muvatta, Feraiz 9, (2, 517).

4695 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu, kendilerindendir."

Ebu Davud, Edeb 121, (5122); Nesai, Zekât 96, (5, 106); Buhari, Feraiz 24.

Nesâi'de şu ibare de gelmiştir: "Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu, kendi nefislerindendir."

DİYETİN MİRASI

4696 - Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh diyor ki: "Diyet âkile üzerinedir. Öyle ise âkile(yi teşkil edenler) diyete varis olurlar; kadın (âkileden olmadığı için) kocasının diyetine varis olamaz." Dahhak İbnu Süfyan radıyallahu anh kendisine (itiraz ederek) dedi ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bana Eşyem ed-Dıbâbi'nin hanımını kocasının diyetine varis kılmamı yazmıştı. Kadın bir başka cemaatten idi." Bunun üzerine Hz. Ömer, önceki tatbikatından hemen vazgeçti."

Ebu Davud, Feraiz 18, (2927); Tirmizi, Feraiz 18, (2111).

SADAKANIN MİRASI

4697 - Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir kadın Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelip: "Ben anneme bir cariye tasadduk etmiş idim. Şimdi annem, cariyeyi bırakarak vefat etti" (deyip, hükmünü sordu). Aleyhissalatu vesselam:

"Sanna onun sevabı vacip olmuştur. Miras yoluyla da cariye sana geri gelmiştir!" buyurdular."

Müslim, Sıyam 154, (1149); Tirmizi, Zekat 31, (667); Ebu Davud, Vesaya 12, (2877), Zekat 31, (1656).

4698 - İmam Mâlik'e ulaştığına göre, "Ensardan bir zat, ebeveynine bir bağışta bulundu. Bilahare ebeveyni vefat etti. Oğulları tekrar bu mala veraset yoluyla sahip oldu. Bu bir hurmalıktı. Oğlan, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bu hususta sual etti. Aleyhissalatu vesselam ona:

"Şurası muhakkak ki tasadduk sevabını aldın. Şimdi o malı (Allah) sana miras olarak geri gönderdi" buyurdu.

Muvatta, Akdiye 54, (2, 760).

VARİSLER CEMAATİ

4699 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Cahiliye devrinde ölen babanın) malı oğluna kalırdı. Vasiyet de valideyn için yapılırdı. Allah Teâla hazretleri bundan dilediği kısmı neshedip erkeğin hissesini kadının hissesinin iki misli kıldı, ebeveynden herbiri için (eğer çocuk varsa) altıda bir, üçte bir kıldı. Kadına (çocuk varsa) dörtte bir kıldı. Zevc'e, (çocuk yoksa) yarı, (çocuk varsa) dörtte bir miras payı kıldı."

Buhari, Vesâya 6, Tefsir, Nisa 5, Feraiz 10.

4700 - Zeyd İbnu Sâbit radıyallahu anh anlatıyor: "Oğulların çocukları, kendileriyle ölü arasında başka bir erkek çocuk olmadığı takdirde, ölenin çocuğu menzilesindedir: Oğlanların erkek çocukları, ölenin erkek çocukları gibidir. Oğulların kız çocukları da ölenin kız çocuğu gibidirler. Oğulların çocukları, oğullar gibi miras alırlar. Oğullar kendilerinden aşağıdakilerin mirasına mani oldukları gibi, oğulların oğulları da kendilerinden aşağıdakilerin miras almasına mani olurlar. Oğulun çocuğu, oğulla birlikte miras alamaz.

Ölen kimse, bir kızla, bir oğulun oğlunu bıraksa, kız yarı alır, geri kalanı da oğulun oğlu alır. Zira Aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur:

"Miras paylarını (Kur'an'da zikredilen) hak sahiplerine verin. Geri kalan, (baba tarafından) en yakın erkeğe aittir."

Buhari, Feraiz 7.
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4701 - Hz. Ali radıyallahu anh'tan biri anne bir erkek kardeş, diğeri koca olan iki amca çocuğu hakkında sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "Koca için yarı anne bir erkek kardeş için altıda bir, geri kalan da aralarında ikiye bölünür."

(Rezin tahric etmiştir.) Buhari'de muallak olarak gelmiştir. Feraiz 15.

4702 - Zeynep radıyallahu anha anlatıyor: "Muhacir kadınlardan bir kısmı Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a evlerinin darlığından ve kendilerinin evlerden çıkarıldıklarından şikayet ettiler. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, kadınların muhacir evlerine varis kılınmalarını emretti."

Ebu Davud, Harac 37, (3080).

VELA'NIN MİRAS OLMASI

4703 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mala kim varis olursa velâ'ya da varis olur."

Tirmizi, Feraiz 22, (2115).

4704 - Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Velâ, erkeklerden en büyüğe aittir. Kadınlar, velâya (iki durum dışında) varis olamazlar. Bu iki durum şudur: Bizzat azad ettikleri veya azad ettiklerinin azad ettikleri."

Rezin tahric etmiştir.

4705 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Aişe radıyallahu anha, azad etmek niyetiyle bir cariye satın almak arzu etti. Ancak, kölenin sahibi velanın kendilerine ait olmasını şart koydu. Hz. Aişe durumu Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a söyledi. Efendimiz:

"Bu şart sana mani olmasın, (zira batıldır); vela, köleyi kim azad etmişse ona aittir!" buyurdu."

Müslim, Itk 15, (1505).

4706 - Ebu Bekr İbnu Abdirrahman İbni'l-Haris İbni Hişam anlatıyor:

"Âs İbnu Hişam ölmüş, geride üç oğlan bırakmıştı. Bunlardan ikisi bir anadan, biri de bir başka anadandı. Aynı anadan olan iki oğlandan biri daha öldü. Bu da mal ve azadlılar bıraktı. Aynı anadan olan kardeşi mala ve azadlıların velasına varis oldu. Sonra da mal ve velaya varis olan kardeş de öldü, geriye bir oğlanla, baba bir kardeşini bıraktı. Oğlu: "Ben babamın sahip olduğu şeylere sahibim!" dedi. Kardeşi de:

"Durum böyle değil. Sen sadece mala sahip olursun, azadlıların velasına sahip olamazsın! Bilmez misin, kardeşim bugün ölseydi, ben ona varis olmayacak mıydım?" dedi ve Hz. Osman radıyallahu anh nezdinde dava açtılar. O, velanın ölen kerdeşe; malın da ölenin oğluna ait olduğuna hükmetti."

Muvatta, Itk 22, (2, 784).

ASABE'NİN MİRASI

4707 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ben mü'minlere, kendi nefislerinden evlâyım. Öyleyse kim üzerinde borcu olduğu halde ölür, bunu ödeyecek mal bırakmazsa, onu ödemek bana aittir. Kim de mal bırakarak ölürse bu mal varislerine aittir. -Bir rivayette- Kim bir mal bırakmışsa, buna, kim olursa olsun asabesi varis olur."

Buhari, Feraiz 4, 15, 25, Kefalet 5, İstikraz 11, Tefsir, Ahzab 1, Nafakat 15, Müslim, Feraiz 16, (1619); Tirmizi, Feraiz 1, (2091), Cenaiz 69, (1070); Ebu Davud, Harac 15, (2955).

4708 - Mikdam radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim külfet bırakırsa yükü banadır. Kim de mal bırakırsa bu varislerinedir. Ben varisi olmayanın varisiyim. Onun yerine diyet öderim, ona varis de olurum. Dayı da varisi olmayanın varisidir, ona bedel diyet de öder. Esirini de ona (fidye ödeyerek) kurtarıverir, ona varis de olur."

Ebu Davud, Feraiz 8, (2900).

4709 - Tirmizi'de Hz. Aişe radıyallahu anha'dan merfu olarak şu rivayet gelmiştir: "Dayı sadece varisi olmayan varis olur."

Tirmizi, Feraiz 12, (2105).

4710 - Tirmizi'de Hz. Aişe radıyallahu anha'dan merfu olarak, şu rivayet edilmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bir azadlısı vefat etti ve mal bıraktı. Geride ne evladı ne de bir yakını yoktu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Mirasını köyünden bir adama verin!" emretti."

Ebu Davud, Feraiz 8, (2902); Tirmizi, Feraiz 213, (2106).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4711 - Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldi ve: "Bende Ezd'den birisinin mirası var. Ben onu verecek bir Ezdli bulamıyorum (ne yapayım?)" dedi. Aleyhissalâtu vesselam:

"Git bir yıl bir Ezdli ara!" emretti. Adam bir yıl sonra tekrar geldi ve "Mirası verecek bir Ezdli bulamadım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Git bak; karşılaşacağın ilk Huzâ'i'ye malı ver!" buyurdu. Adam geri dönünce: "Adamı bana çağırın" emretti. Adam çağırıldı. Gelince:

"Huza'a'nın en yaşlısına bak, malı ona ver!" buyurdu."

Ebu Davud, Feraiz 8, (2903, 2904).

4712 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir kişi ölmüş, geride azad ettiği bir köleden başka (varis) bırakmamıştı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Bu adamın geride bırraktığı bir adamı var mı?" diye sordu.

"Hayır yok! Sadece azad etmiş olduğu bir kölesi var!" dediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mirasını azadlısına verdi."

Ebu Davud, Feraiz 8, (2905); Tirmizi, Feraiz 14, (2107).

4713 - Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Lakit (buluntu) hürdür. (Ölünce) malı da beytülmale aittir. Sâibe de böyledir (hürdür)" buyurdu."

Rezin tahric etmiştir. (Hadisi Buhari muallak olarak kaydetmiştir: Feraiz 19.

RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI

4714 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Hz. Fatıma radıyallahu anha, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'tan, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bıraktığı maldaki hissesini taksim edivermesini talap etti. Hz. Ebu Bekr, ona şu cevabı verdi.

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Bize vâris olunmaz, bıraktığımız sadakadır" buyurmuştu."

Hz. Fatıma bu cevaba öfkelendi ve Hz. Ebu Bekr'e küstü, ölünceye kadar da konuşmadı. Zaten Aleyhissalâtu vesselâm'dan sonra altı ay kadar hayatta kalmış (ve rahmet-i Rahman'a kavuşmuştu.)

Sonra Hz. Ömer radıyallahu anh bunu yaptı: Medine'deki sadakasını Hz. Ali ve Abbas radıyallahu anhüma'ya verdi. Hayber ve Fedek'teki (sadakasını) kendi elinde tuttu ve: "Bu iki arazi, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın karşısına çıkan hakları ve hadiseleri içindi. (Şimdi) bu iki arazinin işi, Resûlullah'tan sonra devlet işini eline alan halifenin tasarrufuna kalmıştır" dedi." Ravi devam eder: "Bu iki yer, bugüne kadar aynı minval üzere devam etmiştir."

Müslim, Cihad 52, (1759); Ebu Davud, Harac 18, (1968, 2969); Nesai, Kasmu'l-Fey' 1, (7, 132); Buhari, Feraiz 4, -Buhari muhtasar olarak almıştır-.

4715 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Fatıma radıyallahu anhâ, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'ın yanına gelip:

"Sana kim varis olacak?" diye sordu.

"Ehlim ve çocuğum!" cevabını alınca: "Öyleyse ben niye babamın bıraktığına varis olamıyorum?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr:

"Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Bize varis olunamaz!" dediğini işittim. Ancak ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın geçimini sağladıklarının geçimlerini sağlarım. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın nafaka verdiklerine ben de nafakalarını veririm!" dedi."

Tirmizi, Siyer 44, (1608).

4716 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hanımları, Resûlullah vefat ettiği zaman Hz. Osman'ı, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anhüma'ya gönderip miras hisselerini talep ettirmek istediler. O zaman ben onlara: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Bize varis olunmaz, bıraktığımız sadakadır!" demedi mi (nasıl miras talep edebilirsiniz?)" dedim (ve onları bu niyetten vazgeçirdim.)"

Buhari, Feraiz 3; Müslim, Cihad 51, (1758); Muvatta, Kelam 27, (2, 993); Ebu Davud, Harac 19, (2976, 2977).

4717 - Amr İbnu'l-Haris el-Huzâi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (öldüğü vakit geride) ne diner, ne dirhem, ne köle, ne cariye ne de başka bir şey bıraktı. Onun bıraktıkları beyaz katırı, silahı ve yakınları için tasadduk ettiği bir tarladan ibaretti."

Buhari, Vesâsa 1, Cihad 61, 86, Humus 3, Megazi 83; Nesai, Ahbâs 1 (6, 229).

4718 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (öldüğü vakit) ne dinar, ne dirhem, ne koyun ve ne de deve bıraktı. Hiçbir vasiyette de bulunmadı."

Müslim, Vasiyyet 18, (1635); Ebu Davud, Vesaya 1, (2863); Nesai, Vesaya 2, (6, 240).

4719 - Yunus İbnu Ubeyd Mevlâ Muhammed İbnu'l-Kasım anlatıyor: "Muhammed İbnu'l-Kasım, beni, Bera İbnu Azib radıyallahu anh'a gönderip, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sancağının neden yapılmış olduğunu sormamı emretti. (Ben de gidip sordum.) Şu cevabı verdi:

"Sancağı siyahtı, Kaplan alacası şeklinde olacak bezden dört köşeli idi."

Ebu Dâvud, Cihad 76, (2591); Tirmizi, Cihad 10, (1680).

4720 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Mekke'ye girdiği gün bayrağı beyaz renkliydi."

Tirmizi, Cihad 9, (1679); Ebu Davud, Cihad 76, (2592).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4721 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bayrağı siyah, sancağı beyazdı."

Tirmizi, Cihad 10, (1681).

4722 - Simak İbnu Harb, -kavminden bir adamdan, bu da onlardan bir başkasından naklen- anlattığına göre, adam: "Resûlullah'ın bayrağını sarı gördüm!" demiştir."

Ebu Davud, Cihad 76, (2593).

4723 - Âsım el-Ahvel anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın su bardağını Enes İbnu Malik radıyallahu anh'ın yanında gördüm; bardak çatlamıştı. Enes onu gümüş (halkalar) ile bağlayıp tutturmuştu." Âsım ilaveten dedi ki: "O nudâr ağacından yapılmış geniş, (güzel) bir bardaktı."

Ma'mer der ki: "Nudâr, Necid'de yetişen bir ağaç çeşididir."

Enes der ki: "Ben bu bardakla, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sayamayacağım kadar çok su verdim!"

Muhammed İbnu Sirin rahimehullah der ki: "Ben bu bardağı gördüm. Onun demirden bir halkası vardı. Enes onun yerine gümüşten veya altından bir halka koymak istemişti. Ebu Talha kendisine:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yapmış olduğu bir şeyi değiştirme!" dedi. O da bundan vazgeçti.

Enes radıyallahu anh der ki: "Ben bu kadehimle Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a her çeşit meşrubat içirdim: Bal, nebiz, su ve süt!"

Buhari, Eşribe 30, Humus 5, (Hadis bu veçhiyle Buhari'de mevcut olmayıp Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde gelmiştir: ( 247).

FİTNE PATLAK VERİNCE YAPILACAK TAVSİYE

4724 - Ebu Ümeyye eş-Şa'bani anlatıyor: "Ey Ebu Sa'lebe dedim, şu ayet hakkında ne dersin?" (Mealen): "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.." (Maide 105).

Bana şu cevabı verdi:

"Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sormuştum. Demişti ki:

"Ma'rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir hevâ, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin(selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahade edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. zira (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir."

Ebu Davud, Melahim 17, (4341); Tirmizi, Tefsir, Maide, (3060); İbnu Mace, Fiten 21, (4014).

4725 - Vâkid İbnu Muhammed babasından, o da Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'dan anlattığına göre demiştir ki:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, (bir gün) parmaklarını kenetledi ve dedi ki:

"Ey Abdullah İbnu Amr! Ahidleri bozulup şöyle karmakarışık hale gelen birkısım ayak takımı (hezele) kimselerle başbaşa kalırsan ne yaparsın?"

"Ne yapmamı tavsiye edersiniz, Ey Allah'ın Resûlü!" dedim. Buyurdular ki:

"Güzel bulduğun şeyi yaparsın, kötü bulduğun şeyi de terkedersin. Kendi yakınlarının (hallerini düzeltmeye) yönelirsin. O hezele takımı (ile de), onların cemaatı ile de (uğraşmayı) terkedersin."

Buhari, Salat 88, Fiten 13; Ebu Davud, Melahim 17, (4342); İbnu Mâce, Fiten 10, (3957).

4726 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm seslendiler:

"Ey Ebu Zerr!

"Buyurun, Ey Allah'ın Resûlü, emrinizdeyim!" dedim.

"İnsanlara (kitle halinde) ölüm isabet edip, kabirlerin (ücretli) hizmetçiler tarafından kazılacağı zaman ne yapacaksın?" buyurdular.

"Benim için Allah ve Resûlü neyi ihtiyar buyurursa onu yaparım!" dedim.

"Sabrı tavsiye ederim!" buyurdular -veya sabredersin! dediler- ve sonra bana tekrar seslendiler:

"Ey Ebu Zerr!"

"Buyurun ey Allah'ın Resûlü, sizi dinliyorum!" dedim.

"Zeyt mıntıkasının taşları kanda boğulduğunu gördüğün zaman ne yapacaksın?"

"Allah ve Resûlü benim için neyi ihtiyar buyurursa onu!" dedim.

"Sana kendilerinden olduğun yakınlarını tavsiye ederim!" dedi. Ben sordum:

"Ey Allah'ın Resulü! (O zaman) kılıcımı alıp omuzuma koymayayım mı?"

"Böyle yaparsan (fitneci) kavme ortak olursun!" buyurdular.

"Bana ne emredersiniz!" dedim.

"Evine çekil!" buyurdular.

"Evime girilirse?" dedim.

"Eğer kılıcın parıltısının seni şaşırtacağından korkarsan, elbiseni yüzüne ört. Gelen hem senin günahınla, hem de kendi günahıyla dönsün!" buyurdular."

Ebu Davud, Fiten 2, (4261); İbnu Mace, Fiten 10, (3958).

4727 - Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabaha erer, akşama kâfir olur; mü'min olarak akşama erer, sabaha kafir çıkar. O fitnede oturan, ayakta durandan hayırlıdır. Yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse Hz. Adem'in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun, öldüren değil.)"

Ebu Davud, Fiten 2, (4259, 4262); Tirmizi, Fiten 33, (2205).

Ebu Davud, "koşandan" kelimesinden sonra şu ziyadeyi kaydetmiştir: "Yanındakiler: "Bize ne emredersiniz (ey Allah'ın Resûlü!)? dediler. "Evinizin demirbaşları olun!" buyurdu."

4728 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kişinin en hayırlı malının, peşine takılıp dağ geçitlerini ve yağmur düşen yerleri takip edeceği koyunu olacağı zaman yakındır. Böylece dinini fitnelerden kaçırmış olur."

Buhari, İman 12, Bed'ü'l-Halk 14, Menakıb 25, Rikak 34, Fiten 14; Muvatta, İsti'zan 16, (2, 970); Ebu Davud, Fiten 4, (4267); Nesai, İman 30, (8, 123, 124).

4729 - Ma'kıl İbnu Yesar anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Herc (fitne) zamanında ibadet, tıpkı bana hicret gibidir."

Müslim, Fiten 130, (2948); Tirmizi, Fiten 31, (2202).

4730 - Mikdad İbnu'l-Esved radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bahtiyar, fitneden kaçınan kimse ile, belâlarla karşılaşınca sabreden kimsedir. Ne mutlu ona!"

Ebu Davud, Fiten 2, (4263).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4731 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Yaklaşan bir şerden yazık Araplara! Elini çeken ondan kurtulur."

Ebu Davud, Fiten 1, (4249).

İSMİ ZİKREDİLEN FİTNELER

4732 - Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh'ın yanında idik. Bize:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın fitne hakkındaki hadisini kim hafızasında tutuyor?" dedi. Ben atılıp: "Ben biliyorum!" dedim.

"Sen iyi cür'etlisin, nasılmış söyle bakalım!" dedim.

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim. Demişti ki: "Kişinin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker bu fitneye kefaret olur!"

Ömer radıyallahu anh atılıp: "Ben bu fitneyi kastetmemiştim. Ben öncelikle denizin dalgaları gibi dalgalanacak (bütün cemiyeti sarsacak) fitneyi kastetmiştim!" dedi. Bunun üzerine ben:

"Ey mü'minlerin emiri! O fitne ile sizin ne alakanız var! Sizinle onun arasında kapalı bir kapı mevcut!" dedim.

"Bu kapı kırılacak mı, açılacak mı?" dedi.

"Hayır açılmayacak, bilakis kırılacak!" dedim. Hz. Ömer (hayıflanarak):

"(Eyvah!) Öyleyse ebediyen kapanmayacak!" buyurdu." Ravi der ki: "Biz Huzeyfe radıyallahu anh'a sorduk:

"Ömer bu kapının kim olduğunu biliyor muydu?"

"Evet dedi. Yarından önce bu gecenin olacağını bildiği katiyette onu biliyordu. Ben size hadis rivayet ettim; boş söz (ve efsane) anlatmadım."

Huzeyfe radıyallahu anh'a soruldu:

"O kapı kimdir?"

"Ömer radıyallahu anh'tır!" buyurdu."

Buhari, Mevâkitu's-Salat 4, Zekat 23, Savm 3, Menakıb 25, Fiten 17, Müslim, Fiten 17, (144), Tirmizi, Fiten 71, (2259).

4733 - Müslim rahimehullah'ın bir rivayetinde (Huzeyfe radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim. Demişti ki:

"Fitneler, tıpkı (kamışlardan örülen) hasır gibi, (insanların kalbine) çubus çubuk atılır. Hangi kalbe bir fitne nüfuz ederse onda siyah bir leke hasıl olur. Hangi kalp de onu reddederse onda beyaz bir benek hasıl olur. Böylece iki ayrı kalp ortaya çıkar: Biri cilalı taş gibi bembeyazdır; dinyalar durdukça buna hiçbir fitne zarar vermez. Diğeri ise, alaca siyahtır. Tepetaklak duran testi gibidir; bu kalp, ne iyiyi iyi bilir, ne de kötüyü kötü. O, hevadan (beşeri değerlerden) kendisine ne yutturulmuşsa, onu (hak veya batıl) bilir."

Bu rivayette Huzeyfe radıyallahu anh der ki: "(Ey Ömer!) Seninle o fitne arasında kapalı bir kapı vardır, kırılması yakındır!"

Hz. Ömer atıldı: "Ey babasız kalasıca! O kırılacak mı? Keşke açılsaydı. Böylece tekrar (kapatılarak eski normal hale) dönülürdü!"

Huzeyfe der ki: "Ben ona bu kapı ile öldürelcek veya ölecek bir şahsın kinaye edildiğini bildiren bir hadis söyledim. Mugalata (ve efsane anlatıp boş laf) etmedim."

Ravi der ki: "Sa'd İbnu Tarık'a (hadiste geçen) "esvedü mürbad" tabiri ne demektir" diye sordum.

"Siyah üzerinde şiddetli beyazlıktır" dedi. Ben tekrar "el-Kûzu mechıyy" nedir? dedim. "Tepetaklak (ters çevrilmiş) testi!" diye cevap verdi."

Müslim, İman 231, (144).

4734 - Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetimden birkısım insanlar Dicle denen bir nehir yanında. Basra denen geniş bir düzlüğe inerler. Nehrin üzerinde bir koprü vardır. Oranın halkı (kısa zamanda) çoğalır ve muhâcirlerin (müslümanların) beldelerinden biri olur. Ahir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan Beni Kantûra gelip nehir kenarına inerler. Bundan böyle (Basra) halkı üç fırkaya ayrılır:

-Bir fırka sığır ve kır develerinin peşlerine takılıp (kır ve ziraat hayatına dönerler, bunlar) helâk olurlar.

-Bir fırka nefislerini(n kurtuluşunu esas) alırlar (ve Beni Kantûra ile sulh yolunu) tutarlar. Böylece bunlar küfre düşerler.

-Bir fırka da çocuklarını geride bırakıp onlarla savaşırlar. İşte bunlar şehit olurlar."

Ebu Davud, Melahim 10, (4306).

4735 - Hassan İbnu Atiyye, Cübeyr ibnu Nüfeyr'den, o da Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Zi-Mihber denen bir sahabisinden naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Rumlarla güvenilir bir sulh yapacaksınız. Onlar arkanızda (başkalarına) düşman olacaklar, sizler (de diğer düşmanlarınızla) savaşacak ve (Allah'ın keremiyle) yardıma mazhar olacaksınız; ganimet elde edecek, selamete ereceksiniz. Sonra dönüp tepelikli bir çayıra ineceksiniz. Hıristiyanlardan biri salibi kaldıracak ve: "Salib galebe çaldı!" diyecek. Müslümanlardan bir adam öfkelenip onu (salibi) kıracak. Bunun üzerine Rum, (antlaşmasına) ihanet edip büyük bir savaş için toplanacak. Müslümanlar da silaha sarılıp savaşacaklar. Allah bu orduya şehadet lutfedecek."

Ebu Davud, Melahim 2, (4292, 4293)

4736 - Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın zevcelerinden Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir halifenin ölümü anında (ehl-i hal ve akd arasında) ihtilaf olacak. (O zaman) Medine ahalisinden bir adam (Mehdi), kaçarak Mekke'ye gidecek. Mekke halkından bir kısmı ona gelecek ve (fitne çıkar korkusuyla) istemediği halde onu (evinden) çıkaracaklar. Rükn ile Makam arasında ona biat edecekler. Onları (ortadan kaldırmak için) Şam'dan bir ordu gönderilecek. Ordu Mekke-Medine arasındaki el-Beyda'da yere batırılacak. İnsanlar bu (kerameti) görünce ona Şam'ın Ebdal'ı ve Irak ahalisinin velileri ona gelip biat ederler. Sonra Kureyş'ten, dayıları Kelb kabilesinden olan bir adam zuhur eder ve (Mehdi ve adamlarına) karşı bir ordu gönderir. Ama onlar bu orduya galebe çalarlar. Bu ordu, Kelbi'nin (ihtirasıyla çıkarılmış) bir ordudur. Bu Kelbi'nin ganimetine iştirak edemeyen zarara uğramıştır. (Mehdi), malı taksim eder. Halk arasında peygamberlerinin sünnetini (ihya eder ve onun) ile amel eder. İslam yeryüzüne yerleşir. Yedi yıl hayatta kalır. -Bazı raviler dokuz yıl demiştir.- Sonra ölür ve müslümanlar cenaze namazını kılarlar.-

Ebu Davud, Melahim 1, (4286, 4288, 4289).

4737 - Hz. Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Size çullanmak üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi, birbirlerini çağıracakları zaman yakındır."

Orada bulunanlardan biri: "O gün sayıca azlığımızdan mı?" diye sordu.

"Hayır, buyurdular. Bilakis o gün siz çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çer-çöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!"

"Zaaf da nedir ey Allah'ın Resûlü?" denildi.

"Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!" buyurdular."

Ebu Davud, Melahim 5, (4297).

4738 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh diyor ki: "Vallahi bilemiyorum! Arkadaşlarım gerçekten unuttular mı yoksa unutmuş mu gözüküyorlar? Allah'a kasem olsun, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Kıyamete kadar gelecek fitne başılardan üçyüz ve daha fazla etbaı bulunan herkesi, hiçbirini bırakmadan, bize ismiyle, babasının ismiyle, kabilesiyle söyleyip haber verdi."

Ebu Davud, Fiten 1, (4243).

İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER

4739 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Karanlık gecenin parçaları gibi olan fitnelerden önce, hayırlı ameller işlemede acele edin. O fitne geldi mi kişi mü'min olarak sabaha erer de kâfir olarak akşama girer. Mü'min olarak akşama erer de kâfir olarak sabaha ulaşır; dinini basit bir dünya menfaatine satar."

Müslim, İman 186, (118); Tirmizi, Fiten 30, (2196).

4740 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bu ümmette dört (büyük) fitne olacak. Sonuncusunda Kıyamet kopacak!"

Ebu Davud, Fiten 1, (4241).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4741 - Arfece radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Şerler ve fesadlar olacak. Kim, birlik içinde olan bu ümmetin işinde tefrika çıkarmak isterse, kim olursa olsun kılıçla boynunu uçurun." -Bir rivayette: "...onu öldürün!" denmiştir-."

Müslim, İmaret 59, (1852); Ebu Davud, Sünnet 30, (4762); Nesai, Tahrim 6, (7, 93).

4742 - Hz. Muaviye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) aramızda doğrulup buyurdular ki:

"Haberiniz olsun! Sizden önce Ehl-i kitap, yetmişiki millete (dine) bölündüler. Bu ümmet ise yetmişüç fırkaya bölünecek. Bunlardan yetmişikisi ateşte, sadece biri cennettedir. Bu da (Ehl-i Sünnet ve'l) cemaattir."

Ebu Davud, Sünnet 1, (4597).

Bir rivayette şu ziyade var: "Ümmetimden birkısım gruplar çıkacak, bunları bid'alar istila edecek, tıpkı kuduzun, buna yakalanan kimsede hiçbir damar, hiçbir mafsal bırakmayıp her tarafını sardığı gibi, bu bid'a da onların her hallerine sirayet edecek."

4743 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Beni İsrail üzerine gelen şeyler, aynıyla ümmetimin üzerine de gelecektir. Öyle ki onlardan aleni olarak annesine gelen olmuşsa, ümmetimden de bu çirkin işi mutlaka yapan olacaktır. Nitekim, Beni İsrail yetmişiki millete (dine, fırkaya) bölünmüştü. Benim ümmetim de yetmişüç millete bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateştedir."

"Bu fırka hangisidir?" diye soruldu.

"Benim ve ashabımın üzerinde olduğu şeyden ayrılmayanlardır!" buyurdular."

Tirmizi, İman 18, (2643).

4744 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (birgün):

"Lât ve Uzza'ya (tekrar) tapılmadıkça gece ile gündüz gitmeyecektir!" buyurdular. Ben atılıp: "Ey Allah'ın Resulü! Allah Teâla Hazretleri "O Allah'ki Resûlünü hidayet ve hak dinle göndermiştir, ta ki onu bütün dinlere galebe kılsın" (Saff 9) ayetini indirdiği zaman ben bunun tam olduğunu zannetmiştim!" dedim. Aleyhissalatu vesselam cevaben:

"Bu hususta Allah'ın dediği olacak. Sonra Allah hoş bir rüzgâr gönderecek. Bunun tesiriyle kalbinde zerrre miktar imanı olanın ruhu kabzedilecek. Kendisinde hiçbir hayır olmayan kimseler dünyada baki kalacaklar ve bunlar atalarının dinlerine dönecekler!" buyurdular."

Müslim, Fiten 52, (2907).

4745 - Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetim için saptırıcı imamlardan korkarım. Ümmetim arasına kılıç bir kere girdi mi, artık Kıyamet gününe kadar kaldırılmaz. Ümmetimden birkısım kabileler müşriklere iltihak etmedikçe, ümmetimden birkısım kabileler putlara tapmadıkça Kıyamet kopmaz. Ümmetimde otuz tane yalancı çıkacak hepsi de kendisinin peygamber olduğunu iddia edecek. Halbuki ben peygamberlerin mührüyüm (sonuncusuyum) ve benden sonra peygamber de yoktur. Ümmetimden bir grup hak üzerinde olmaktan geri durmaz. Onlara muhalefet edenler onlara zarar veremezler. Allah'ın (Kıyamet) emri, onlar bu halde iken gelir."

Ali İbnu'l-Medini: "Bunlar ashabu'l-hadistir" demiştir."

Müslim, İmaret 170, (1920); Ebu Davud, Fiten 1, (4252); Tirmizi, Fiten 32, (2203, 2220, 2230). Hadisi, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi parça parça rivayet etmişlerdir. Rezin ise bu lafızla (kaydettiğimiz şekilde tek bir rivayet halinde) tahric etmiştir.

4746 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek."

"Bu nasıl olur?" diye soruldu. Şu cevabı verdi:

"Herçtir! Öldüren de ölen de ateştedir."

Müslim, Fiten 56, (2908).

4747 - Üsame İbnu zeyd radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Medine'nin Ütüm denen (eski ve yüksek) binalarından birine yaklaşmıştı:

"Benim gördüklerimi sizler de görüyor musunuz?" buyurdular. Yanındakiler: "Hayır" deyince, açıkladı:

"Ben, şu evlerinizin arasında birkısım fitnelerin yerlerini görüyorum, tıpkı yağmur yerleri gibi."

Buhari, Fezailu'l-Medine 8, Mezalim 25, Menakıb 25, Fiten 4; Müslim, Fiten 9, (2885).

4748 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Müslümanlar arasına tefrika girip (iki fırkaya ayrıldıkları) zaman dinden çıkan bir taife zuhur edecek. Onları, iki taifeden halka en yakın olanı öldürecektir."

Müslim, Zekat 150, (1065); Ebu Davud, Sünnet 13, (4667).

4749 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ümmetim çalımlı çalımlı yürüdü ve meliklerin evladları, Rumlar ve İranlılar hizmetini yaptı mı, şerirleri hayırlılarına musallat edilecektir."

Tirmizi, Fiten 64, 2262.

4750 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün:

"Size İran ve Bizans'ın hazineleri açılınca, nasıl bir kavim olacaksınız?" diye sormuştu. Abdurrahman İbnu Avf: "Allah'ın emrettiği şekilde oluruz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Bilakis, sizler birbirinizle münafese (menfaat yarışı) edecek, hasedleşecek sonra da birbirinizden yüz çevirecek ve kinleşeceksiniz. Daha sonra da muhacirlerin miskin (ve zayıf olan)larına gidip birkısmını diğeri üzerine valiler yapacaksınız."

Müslim, Zühd 7, (2962).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4751 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehâvetkâr kimselerse, işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü (hayat), altından (ölümden) hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üstünden, (ölmek yaşamaktan) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkanı kalmaz)."

Tirmizi, Fiten 78, (2267).

4752 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):

"Gençlerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman haliniz ne olur?" diye sormuştu. (Yanındakiler hayretle):

"Ey Allah'ın Resûlü, yani böyle bir hal mi gelecek?" dediler.

"Evet, hatta daha beteri!" buyurdu ve devam etti:

"Emr-i bi'l-ma'rufta bulunmadığınız, nehy-i ani'l-münker yapmadığınız vakit haliniz ne olur?" diye sordu. (Yanındakiler hayretle

"Yani bu olacak mı?" dediler.

"Evet, hatta daha beteri!" buyurdular ve sormaya devam ettiler:

"Münkeri emredip, ma'rufu yasakladığınız zaman haliniz ne olur?" (Yanında bulunanlar iyice hayrete düşerek):

"Ey Allah'ın Resûlü! Bu mutlaka olacak mı?" dediler.

"Evet, hatta daha beteri!" buyurdular ve devam ettiler:

"Ma'rufu münker, münkeri de ma'ruf addettiğiniz zaman haliniz ne olur?" (yanindeki Ashab "Ey Allah'ın Resûlü! Bu mutlaka olacak mı?" diye sordular.

"Evet, olacak!" buyurdular."

Rezin tahric etmiştir. Bu rivayet daha muhtasar olarak Ebu Ya'lâ'nın Müsned'inde ve Taberâni'nin el-Mu'cemu'l-Evsat'ında tahric edilmiştir. Heysemi, Mecma'u'z-Zevaid'de kaydetmiştir (7, 281).

4753 - Ebu Mâlik veya Ebu Amir el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetimden bir kavim, ferci (zinayı), ipeği, içkiyi, çalgıyı helal addedecektir. Birkısım kavimler de bir dağın eteğine inecekler. Onların sürüsünü, çoban sabahları yanlarına getirecek. (Fakir) bir adam da, bir ihtiyacı için yanlarına gelecek. Onlar adama:

"Bize yarın gel! derler. Bunun üzerine Allah onları geceleyin yakalayıverir ve dağı tepelerine koyarak birkısmını helak eder. Geri kalanları da mesh ederek Kıyamete kadar maymun ve hınzırlara çevirir."

Buhari, Eşribe 6.

4754 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a halk hayırdan sorardı. Ben ise, bana da ulaşabilir korkusuyla, hep şerden sorardım. (Yine bir gün

"Ey Allah'ın Resûlü! Biz Cahiliye devrinde şer içerisinde idik. Allah bize bu hayrı verdi. Bu hayırdan sonra tekrar şer var mı?" diye sordum.

"Evet var!" buyurdular. Ben tekrar: "Pekiyi bu şerden sonra hayır var mı?" dedim.

"Evet, var! Fakat onda duman da var" buyurdular. Ben: "duman da ne?" dedim.

"Bir kavim var. Sünnetimden başka bir sünnet edinir; hidayetimden başka bir hidayet arar. Bazı işlerini iyi (ma'rûf) bulursun, bazı işlerini kötü (münker) bulursun" buyurdular. Ben tekrar:

"Bu hayırdan sonra başka bir şer kaldı mı?" diye sordum.

"Evet! buyurdular. Cehennem kapısına çağıran davetçiler var. Kim onlara icabet ederek o kapıya doğru giderse, onlar bunu ateşe atarlar" buyurdular. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben (o güne) ulaşırsam, bana ne emredersiniz?" dedim.

"Müslümanların cemaatine ve imamlarına uy, onlardan ayrılma. (İmam sırtına (zulmen) vursa, malını (haksızlıkla) alsa da onu dinle ve itaat et!)" buyurdular.

"O zaman ne cemaat ne de imam yoksa?" dedim.

"O takdirde bütün fırkaları terket (kaç)! Öyle ki, bir ağacın köküne dişlerinle tutunmuş bile olsan, ölüm sana gelinceye kadar o vaziyette kal" buyurdular."

Buhari, Fiten 11, Menakıb 25; Müslim, İmaret 51, (1847); Ebu Davud, Fiten 1, (4244, 4245, 4246, 4247).

4755 - Abdurrahman İbnu Abdi'l-ka'be anlatıyor: "Mescide girmiştim. Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'yı gördüm: Ka'be'nin gölgesinde oturuyordu. Ka'be'nin gölgesinde birçok kimse ona müteveccih olarak oturmuştu. Ben de ona doğru oturdum. Şunu anlattı:

"Bir seferde Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la beraberdik. Bir yerde konakladık. Kimimiz çadırını tamir ediyor, kimimiz yerini düzlüyor, kimimiz hayvanlarını güdüyordu. Derken Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın münadisi seslendi: "es-Salâtu câmi'a: "Haydin namaza!" Resûlullah'a gittik, yanında toplandık.

"Benden önce her peygamber, ümmeti için hayır bildiği şeyi onlara öğretmekle mükellef idi. Onlar için şer bildiği şeyden de onları inzar etmesi (korkutması) gerekli idi. Bilesiniz, şu ümmetinizin afiyeti önce gelenler hakkında kesin kılınmıştır. Sonrakiler belaya ve kötü addedeceğiniz birkısım hallere maruz kalacaklardır. Birbirini takip eden fitneler gelecek. Mü'min: "Bu fitne helâkimdir" diyecek. Sonra bu kalkacak, başka bir fitne gelecek. "Helakim işte bundan, işte bundan" diyecek. Öyleyse, kim ateşten uzak kalmayı ve cennete girmeyi dilerse, Allah'a ve ahiret gününe inanır olduğu halde ölümü karşılasın. İnsanlara, onların kendisine nasıl muamele etmelerini dilerse öyle muamelede bulunsun. Kim bir imama biat edip, samimiyetle sadakat sözü vermiş ise, elinden geldikçe ona itaat etsin. Bir başkası gelip, önceki ile münâzaaya girişecek olursan sonradan çıkanın boynunu uçurun."

Ravi (Abdurrahman) der ki: "Abdullah İbnu Amr'a yanaştım ve:

"Allah aşkına söyle. Bu anlattıklarını bizzat kendin Resûlullah aleyhissalâm'dan işittin mi?" dedim. Sorum üzerine eliyle kulak ve kalbini tutarak:

"Evet kulaklarım işitti, kalbim de belledi" dedi. Ben:

"Ama, amcaoğlun Muaviye, bize mallarımızı aramızda batıl bir şekilde yememizi, birbirimizi öldürmemizi emrediyor. Halbuki Allah Teâla hazretleri (mealen): "Ey iman edenler! Birbirinizin malını haram şekilde yemeyin; ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaret başkadır. Birbirinizi ve kendinizi öldürmeyin. Canlarınızı da boşu boşuna tehlikeye atmayın. Şüphesiz ki Allah size merhametlidir" (Nisa 29) buyuruyor" dedim. Biraz sustu sonra:

"Allah'a itaatte ona itaat et, Allah'a isyanda ona isyan et!" dedi."

Müslim, İmaret 46, (1844); Nesai, Bey'at 25, (7, 153); Ebu Davud, Fiten 1, (4248); İbnu Mace, Fiten 9, (3956).

4756 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Irak ehline bir ölçeklik yiyecek ve tek dirhemlik paranın gelmeyeceği zaman yakındır!" buyurmuşlardı.

"Nereden?" diye soruldu.

"Acem diyarından. Onlar bunu yasaklayacak" buyurdu ve devamla:

"Şam ehline de tek dinarlık paranın ve bir ölçeklik yiyeceğin gelmeyeceği zaman yakındır!" buyurdular. Yine:

"Bu nereden gelmeyecek?" diye soruldu.

"Rum cihetinden!" buyurdular. Sonra (Hz. Cabir) bir müddet sustu (ve ilave etti: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm dedi ki:

"Ümmetimin sonunda bir halife gelecek; malı sayı ile değil, avuç avuç dağıtacak!)"

Müslim, Fiten 67, (2913).

4757 - Yine Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetimin sonunda bir halife gelecek, malı sayarak değil, avuçlayarak dağıtacak."

Hadisi (Hz. Cabir'den rivayet eden) Ebu Nadre ve Ebu'l-Alâ'ya:

"Bunun Ömer İbnu Abdilaziz olmasına ne dersiniz?" diye sorulmuştu. Onlar:

"Hayır, (o değildir)!" dediler."

Müslim, Fiten 67, (2913).

4758 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Irak'a ölçeği ve dirhemi verilmeyecek. Şam'a da ölçeği ve dinarı verilmeyecek. Mısır'a ölçeği ve dinarı verilmeyecek. Başladığınız yere döneceksiniz" buyurdu ve üç kere tekrar etti. Buna Ebu Hureyre'nin eti ve kanı şahit oldu."

Müslim, Fiten 33, (2896); Ebu Davud, Harac 29, (3035).

4759 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İblis'in arşı deniz üzerindedir. Oradan askerlerini gönderip insanları fitneye atar. Bunlardan, yanında mertebece en yüksek olanı en büyük fitneyi çıkarandır. Askerlerinden biri gelip: "Şunu şunu yaptım!" der. İblis: "Hiçbir şey yapmamışsın!" der. Sonra bir diğeri gelip: "Ben falanı(n peşini) hanımıyla arasını açıncaya kadar bırakmadım!" der. İblis onu kendisine yaklaştırıp: "sen ne iyisin!" der."

Müslim, Münafikûn 66-67, (2813).

4760 - Ebu'l-Bahteri anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı dinleyen bir zatın bana anlattığına göre Resûlullah demiştir ki:

"İnsanlar, günahları çoğalmadıkça helak olmayacaklardır."

Ebu Davud, Melahim 17, (4347).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4761 - Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim bize kılıç kaldırırsa bizden değildir."

Müslim, İman 162, (99).

4762 - Ebu Musa ve İbnu Ömer radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim bize karşı silah taşırsa bizden değildir."

Buhari, Fiten 7; Müslim, İman 163, (100); Tirmizi, Hudûd 26, (1459).

4763 - Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim kılıcını çeker sonra koyarsa kanı hederdir."

Nesai, Tahrim 26, (7, 117).

ASABİYET VE EHVA

4764 - Cündeb İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim ummiyye (gayesi İslam olmayan) bir bayrak altında bir asabiyete yardım ederken öldürülürse onun ölümü, cahiliye ölümü üzeredir."

Müslim, İmaret 57, (1850); Nesai, Tahrim 28, (7, 123).

4765 - Süraka İbnu Malik el-Cu'şemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"En hayırlınız, (zulme düşerek) günah işlemedikçe aşiretini müdafaa edendir."

Ebu Davud, Edeb 121, (5120).

4766 - Vasile İbnu'l-Eska' radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, asabiyet nedir?"

"Asabiyet, buyurdular, zulümde kavmine yardım etmendir."

Ebu Davud, Edeb 121, (5519).

4767 - Amr İbnu Ebi Kurre anlatıyor: "Huzeyfe radıyallahu anh Medain'de iken, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın öfke halinde, ashabından bazılarına sarfettiği sözleri anlatıyordu. Huzeyfe'den bunları işitenlerden birkısmı Selmân radıyallahu anh'a gelip, Huzeyfe'nin anlattıklarını kendisine söylüyorlardı. Selmân da onlara:

"Huzeyfe söylediğini daha iyi bilir!" diyordu. Onlar da tekrar Huzeyfe'nin yanına dönüp kendisine:

"Biz senin söylediklerini Selman'a sorduk. Ne tasdik etti ne de reddetti" dediler. Bunun üzerine Huzeyfe (Sebze tarlasında bulunan) Selmân radıyallahu anhüma'nın yanına gidip:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittiğim şeyler hususunda beni niye tasdik etmedin?" diye sordu. Selman da:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm öfkelenir ve öfkeli iken konuşurdu. Razı olur ve rıza halinde de konuşurdu!" cevabını verdi ve sonra devamla:

"Ey Huzeyfe! dedi. Sen, kalplerde, birkısım insanlara sevgi, birkısım insanlara buğz hasıl edip aralarında ihtilaf ve ayrılıklara sebep olan bu konuşmalardan vazgeçsen olmaz mı! Nitekim biliyorsun ki, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) hutbesinde şöyle buyurmuştu: "Allahım! Ben senin katından bir garanti talep ediyorum: Ümmetimden kime öfkeli halimde (haksız yere) sebbetmiş veya lanet etmiş (veya vurmuş veya incitmiş) isem -ki ben de ademoğluyum, tıpkı onların öfkelenmeleri gibi öfkelenirim. Halbuki sen beni alemlere rahmet olarak gönderdin- bu (haksız sözümü) o kimseler için Kıyamet günü rahmet, (zekat, ecir, yakınlık vesilesi, tuhûr) kıl. (Ta ki o vesile ile sana yaklaşsın!)"

Ey Huzeyfe! Allah'a yemin olsun, ya bu konuşmalardan vazgeçeceksin, yahut da seni Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'a yazıp şikayet edeceğim!"

Ebu Dâvud, Sünnet 11, (4659).

FİTNELERİN GELDİĞİ CİHET VE FİTNELERİN ÇIKTIĞI KİMSELER

4768 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Küfrün başı doğu cihetindedir. Övünme ve çalım satma işi at, deve, sığır besleyenler, çadırda oturanlar arasındadır. Sükûnet de koyun besleyenlerdedir."

4769 - Buhari'nin bir diğer rivayetinde denir ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İman Yemenlidir. Fitne şu tarafta, şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir."

4770 - Müslim'in rivayetinde şöyledir: "İman Yemenlidir. Küfür de şark cihetindedir. Sükûnet koyun besleyenlerin yanındadır. Övünmek ve çalım satmak feddâdların, yani at besleyip çadırda kalanların yanındadır."

Buhari, Bed'ü'l-Halk 15, Menakıb 1, Megazi 74; Müslim, İman 85, (52); Muvatta, İsti'zan 15, (2, 920).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİYLE SAVAŞLARI

4771 - Ahnef İbnu Kays radıyallahu anh anlatıyor: "Şu adamı kastederek (evden) çıkmıştım. Yolda Ebu Bekre radıyallahu anh'a rastladım.

"Ey Ahnef nereye gidiyorsun?" dedi.

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın amcaoğluna yardım etmeyi arzu ediyorum!" dedim.

"Dön! dedi. Zira ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "İki müslüman kılıçlarıyla birbirlerinin üzerine yürürlerse öldüren de ölen de ateştedir!" (Bu söz üzerine Resûl-i Ekrem'e): "Ey Allah'ın Resûlü! Katili anladık ama maktûl niye ateşte?" diye sorulmuştu.

"Çünkü o da kardeşini öldürme hırsı taşıyordu!" cevabını verdi. -Bir başka rivayette ise: "O da kardeşini öldürmek istemişti" demiştir.-"

Buhari, Diyat 2, Fiten 10; Müslim Fiten 14, (2888); Ebu Davud, Fiten 5, (4268); Nesai, Tahrim 29, (7, 125).

4772 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden kimse kardeşine silahla işarette bulunmasın. Zira, o bilemez, belki de şeytan elinde bir fesatta bulunur da ateşten bir çukura düşer."

Buhari, Fiten 7; Müslim, Birr 126, (2617); Tirmizi, Fiten 4, (2163).

4773 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Müslümana sövmek fısktır, onunla çarpışmak da küfürdür."

Buhari, Fiten 8, İman 36, Edeb 44; Müslim, İman 116, (64); Tirmizi, İman 15, (2636); Nesai, Tahrim 27, (7, 132).

4774 - İbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Benden sonra birbirinizin boynunu vuran kâfirler olarak (dinden) dönmeyin."

Tirmizi, Fiten 28, (2194); Buhari, Fiten 8, Diyat 2; Ebu Davud, Sünnet 16, (4686); Müslim, İan 66, (119); Nesai, Tahrim 28, (7, 127).

Nesai, İbnu Mes'ud'dan yaptığı bir rivayette şu ziyadeye yer verir: "Kişi ne babasının ne de kardeşinin cinayetinden sorumlu tutulmaz."

HZ. OSMAN'IN ŞEHİD EDİLMESİ

4775 - Abdullah İbnu Selâm'ın kerdeşioğlu, amcası (Abdullah İbnu Selam) radıyallahu anh'tan naklediyor:

"Hz. Osman radıyallahu anh öldürülmek istendiği zaman yanına geldim. Osman bana:

"Sen niye geldin?" diye sordu.

"Sana yardım edeyim diye geldim" dedim.

"Öyleyse halka çık. Onları benden uzaklaştır. Zira sen bana hariçte olursan, yanımda olmaktan daha faydalı olursun!" dedi. Ben de çıkıp: "Ey insanlar! Bilirsiniz, benim adım cahiliye devrinde falandı. Ama Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm beni Abdullah diye tesmiye buyurdu. Benim hakkımda Kitabullah'ta birkısım ayetler nazil olmuştur. Şu ayet benim hakkımda nazil olanlardan biridir:

"De ki: Söyleyin bana, eğer bu Kur'ân Allah tarafından gönderildiği halde, onu inkar ettiyseniz ve İsrailoğullarından bir şahit de Tevrat'a dayanarak onun hak kitap olduğuna şahitlik edip iman ettiği halde siz iman etmeyi büyüklüğünüze yediremezseniz, zalim olmaz mısınız? Muhakkak ki, Allah zalimler güruhuna yol göstermez" (Ahkâf 10). Keza şu ayet de benim hakkımda nazil oldu: "İnkar edenler, "Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin" diyorlar. De ki: "Sizinle benim aramızda şahid olarak Allah ile O'nun kitapları hakkında bilgi sahibi olanlar yeter" (Ra'd 43). Allah'ın size karşı kınına konmuş bir kılıcı var. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın inmiş olduğu bu beldenizde melekler size mücavir oldular. Öyleyse bu adamı öldürmekten Allah'tan korkun! Allah'tan korkun! Allah'a yemin olsun eğer onu öldürürseniz, komşularınız olan melekleri buradan tardetmiş olacaksınız ve Allah'ın size karşı kında tuttuğu kılıcı kınından çıkartacaksınız ve artık o Kıyamete kadar kınına girmeyecek!"

Bu sözlerim üzerine:

"Şu yahudiyi öldürün! Osman'ı öldürün!" diye bağrıştılar.

Tirmizi, Tefsir, Ahkâf.

CEMEL VAKASI

4776 - Abdullah İbnu Ziyâd anlatıyor: "Hz. Talha, Zübeyr ve Hz. Aişe radıyallahu anhüm Basra'ya yürüyünce, Hz. Ali, Ammar İbnu Yasir ve Hasan'ı (radıyallahu anhüm) gönderdi. Bu ikisi Küfe'ye yanımıza geldiler ve minbere çıktılar. Hz. Hasan radıyallahu anh minberin yukarısında idi. Ammar radıyallahu anh da ondan aşağıda idi. Biz onların etrafında toplandık. Ammar'ın şöyle konuştuğunu işittim:

"Aişe, Basra'ya yürüdü. Muhakkak ki o, dünyada da ahirette de Peygamber aleyhissalatu vesselam'ın zevcesidir. Ancak Allah sizi imtihan ediyor: Kendisine mi itaat edeceksiniz, yoksa ona (Hz. Aişe'ye) mi?"

Buhari, Fezailu'l-Ashab 30, Fiten 17.

4777 - Şakik İbnu Abdillah anlatıyor: "Ben, Ebu Musa el-Eş'ari, Ebu Mes'ud el-Ensari ve Ammar radıyallahu anhüm ile oturuyordum. Ebu Mes'ud, Ammar'a:

"Senin arkadaşlarından herkese dilediğim takdirde bir kulp takabilirim. Ama sen hariçsin. Senin hakkında bir şey söyleyemem. Senin, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a arkadaş olduğum günden beri, ikinizin şu işteki ağırlığınızdan başka bir kusurunuzu görmüş değilim!"

Ebu Mes'ud -zengin birisiydi- şu karşılıkta bulundu: "Ey oğlum! İki hulle (takım) getir. Birini Ebu Musa'ya ver, diğerini de Ammar'a!" Ve ilave etti: "Bunların içinde ikiniz cumaya gidin."

Buhari, Fiten 18, Fezailu'l-Ashab 30.

4778 - Kays İbnu Abbâd radıyallahu anh anlatıyor: "Ali radıyallahu anh'a: "Söyle bize! (Savaş için) şu yürüyüşünü Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bir emrini yerine getirmek üzere mi yapıyorsun, şahsi bir içtihadın olarak mı?" diye sordum.

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana bu yürüyüşü yapmam için herhangi bir emirde bulunmadı. Ben bunu şahsi reyimle yapıyorum!" cevabını verdi."

Ebu Davud, Sünnet 13, (4666).

HARİCİLER

4779 - Zeyd İbnu Vehb el-Cüheni -ki bu zat, Hz. Ali radıyallahu anh Haricilerle savaşmak üzere yürüdüğü zaman beraberindeki orduda bulunuyordu- anlatıyor: "Hz. Ali dedi ki: "Ey insanlar ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim:

"Ümmetimden bir grup çıkar. Kur'ân'ı öyle okurlar ki, sizin okuyuşunuz onlarınkinin yanında bir hiç kalır. Namazınız da namazlarına göre bir hiç kkalır. Orucunuz da oruçları yanında bir hiç kalır. Kur'ân'ı okurlar, onu lehlerine zannederler. Halbuki o aleyhlerinedir. Namazları köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Okun avı delip geçmesi gibi dinden hemen çıkarlar. Onlarla harb eden ordu(nun askerlerine) peygamberlerinin diliyle ne (kadar çok ücret)ler takdir edilmiş olduğunu bilselerdi (başkaca) amel yapmaktan vazgeçerlerdi. Onların alameti şudur: Aralarında pazusu olduğu halde kolu olmayan bir adam olacak. Pazusu üzerinde meme ucu bir çıkıntı bulunacak. Bunun üzerinde de beyaz kıllar bulunacak. Sizler Muâviye ve Şamlıların üzerine gidecek, buradakileri terkedeceksiniz. Onlar da sizin (yokluğunuzdan istifade ile) çoluk-çocuğunuza ve mallarınıza sizin namınıza halef olacaklar!."

(Hz. Ali ilave etti "O vallahi! Ben, onların bu kavim olacağını kuvvetle ümit ediyorum. Çünkü onlar haram kan döktüler. Halkın meradaki hayvanlarını gasbettiler. Öyleyse, Allah adına bunlar üzerine yürüyün!"

Ravi der ki: "Haricilerin başında o gün, Abdullah İbnu Vehb er-Râsibi olduğu halde, onlarla karşılaşınca Hz. Ali radıyallahu anh askerlerine:

"Mızraklarınızı bırakın, kılıçlarınızı kınlarından çıkarın. Çünkü ben, onların Harura günü size yaptıkları gibi yine size sulh teklif edeceklerinden korkuyorum!" dedi. Bu emir üzerine döndüler, mızraklarını bertaraf ettiler ve kılıçlarını sıyırdılar. Askerler onlara mızraklarını sapladı. Öldürüp üst üste yığdı. O gün cengâverlerden sadece iki kişi isabet alıp şehit düştü. Ali radıyallahu anh:

"Aralarında o sakat herifi arayın!" emretti. Aradılar, fakat bulamadılar. Bizzat Ali kalkıp üst üste öldürülmüş insanların yanına geldi.

"Bunları geri çekin!" dedi. Sonra yere gelen cesetler arasında onu buldular. Onun bulunması üzerine Hz. Ali radıyallahu anh tekbir getirdi ve:

"Allah doğru söyledi. Resûlü de doğru tebliğ etti" dedi. Ubeyde es-Selmâni, Hz. Ali'ye doğrulup:

"Ey mü'minlerin emiri! Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına söyle. Sen bu hadisi Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan bizzat işittin mi?" diye sordu. Ali radıyallahu anh:

"Kendinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim, evet!" dedi. Ubeyde Hz. Ali'ye üç sefer yemin verdi. O da ona üç sefer yemin etti."

Müslim, Zekat 156, (1066).

4780 - Müslim, (bu hadisi) Abdullah İbnu Rafi'den de aynı şekilde tahriç etmiştir. O rivayetin baş kısmında şu ziyade var: "Haruriyye, Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh'a karşı hurûc ettikleri zaman: "Hüküm Allah'ındır" dediler. (Bu ibare Kur'an'dan bir iktibas olması hasebiyle) Hz. Ali de: "Kendisiyle bâtıl murad edilen hak bir söz" dedi."

Müslim, Zekat 157, (1066).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
4781 - Süveyd İbnu Gafle radıyallahu anh anlatıyor: "Ali radıyallahu anh dedi ki: "Ben size Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan bir hadis söyleyince, Allah'a yemin olsun Aleyhissalatu vesselam'ın söylemediği bir şeyi söylemektense gökten atılmayı tercih ederim. Ancak benimle sizin aranızda cereyan eden şeyler hakkında konuşunca, bilesiniz harp hiledir. Zira ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim:

"Ahir zamanda yaşça küçük, akılca kıt birtakım gençler çıkacak. Yaratılmışın en hayırlısının sözünü söylerler, Kur'ân'ı okurlar. İmanları gırtlaklarından öteye geçmez. Okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkarlar. Onlara nerede rastlarsanız onları gebertin. Zira, onları öldürene, Kıyamet günü, Allah'ın vereceği ücret var."

Buhari, Fezailu'l-Kur'ân 36, Menakıb 25, İstitâbe 6; Müslim, Zekat 154, (1066); Ebu Davud, Sünnet 31, (4767); Nesai, Tahrim 26, (7, 119).

4782 - Ebu Said ve Enes radıyallahu anhüma anlatıyorlar: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetimde ihtilaf ve ayrılıklar meydana gelecek, (Onlardan) bir grup lafıyla güzel, ameliyle kötü olacak. Bunlar Kur'ân'ı okuyacaklar, ancak köprücük kemiklerinden aşağı geçmeyecek. Bunlar, dinden tıpkı okun avu delip geçmesi gibi çıkarlar. Onlar, ok kirişine dönmedikçe bir daha dine geri gelmezler. Bunlar mahlukatın en şeriridir. Onları öldürene ve onlar tarafından öldürülene ne mutlu! Onlar insanları Kitabullah'a çağırırlar, fakat kitaptan zerre kadar nasipleri yoktur."

Yanında bulunan Ashab:

"Ey Allah'ın Resûlü dediler. Onların alameti nedir?" diye sordular da:

"Tıraş olmak!" buyurdular."

Ebu Davud, Sünnet 31, (4765).Benzer bir rivayeti Ebu Saidi'l-Hudri'den Sahiheyn kaydetmiştir. Buhari, Fezailu'l-Kur'an 36, Menakıb 25, Edeb 95, İstitabe 6, 7; Müslim, Zekat 143-148, (1064); Muvatta, Kur'ân 10, (1, 204, 205); Nesai, Zekat 79, (5, 87), Tahrim 26, (7, 119).

4783 - Hz. Enes'ten gelen bir rivayette (Resûlullah şöyle) buyurmuştur: "Onların alameti tıraş ve saçın yolunmasıdır. Onları gördüğünüz zaman öldürün."

4784 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Huneyn dönüşünde bir adam yanına geldi. Bu sırada Hz. Bilâl'in eteğinde gümüş (para) vardı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bundan avuç avuç alıp insanlara dağıtıyordu. Gelen adam:

"Ey Muhammed! Adil ol!" dedi. Aleyhissalatu vesselam (öfkeli olarak):

"Yazık sana! Ben de adil olmazsam kim adil olabilir? Eğer adil olmazsam zarara ve hüsrana düşerim!" buyurdular. Hz. Ömer atılıp:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bana müsaade buyurun şu münafığın kellesini uçurayım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Halkın "Muhammed arkadaşlarını öldürüyor" diye dedikodu yapmasından Allah'a sığınırım. Bu ve arkadaşları Kur'an okurlar (ama okudukları) hançerelerini aşağı geçmez. Dinden, okun avı delip geçtiği gibi çıkıp giderler!" buyurdular."

Buhari, Humus 16; Müslim, Zekât 142, (1063). Metin Müslim'inkidir.

HAKEMEYN HADİSESİ VE YEZİD İBNU MUÂVİYE'YE BİAT VAKASI

4785 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. Hafsa radıyallahu anhâ'nın yanına girdim ve:

"(Ali ile Muaviye radıyallahu anhüma'nın Sıffin'deki hadiseleri sebebiyle halka gelenleri görüyorsun. (Şimdi Harameyn ve başka yerde hayatta kalan sahabeleri toplayıp fikirlerini almak istiyorlar.) Bu hilafet ve emirlik meselesinde bana hiçbir hak tanımadılar (bu sebeple gitmek istemiyorum, ne dersin?)" dedim.

"Katıl. Çünkü onlar seni bekliyorlar. Onlardan geri durmanı, onların bir muhalefet saymalarından korkarım!" dedi ve Abdullah, oraya gidinceye kadar Hafsa onu bırakmadı. (Hakemlerin hüküm vermesinden sonra) Hz. Muaviye bir hutbe irad etti ve (Abdullah'la babası Ömer'i kastederek) dedi ki:

"Kim bu hilafet meselesi hakkında bizimle konuşmak isterse kendini bize göstersin (meydana çıksın). Şurası muhakkak ki biz, halifeliğe ondan da babasından da ehakkız."

Habib İbnu Mesleme der ki: "Abdullah'a: "Ona cevap vermedin mi?" dedim. Abdullah cevaben:

"Bu işe senden daha ehak olan, İslam adına sana ve babana karşı (Uhud'da, Hendek'te) mücadele vermiş olan Ali radıyallahu anh'tır!" demek istedim. Fakat, herkesin arasına tefrika sokup, kan akıtacak ve istemediğim bir manaya çekilecek bir kelime sarfetmekten korktum. Allah'ın sabredene) cennette hazırladığı mükafaatları da hatırlayarak (Muaviye'ye karşılık vermedim) demiştir. Habib İbnu Mesleme: "Bu tavrı takdir ederek: "Sen bir fitneden (inayet-i ilahi ile) korunmuş ve (ciddi) bir felaketten muhafaza edilmişsin!" dedm" der."

Buhari, Megazi 29.

4786 - İbnu'l-Müseyyeb radıyallahu anh anlatıyor: "İlk fitne yani Hz. Osman radıyallahu anh'ın şehid edilmesi vukua geldiği zaman Ashab-ı Bedr'den kimseyi hayatta bırakmadı. Sonra ikinci fitne yani Harra hadisesi vukua geldi. Bu da Hudeybiye ashabından kimseyi hayatta bırakmadı. Sonra üçüncüsü vukua geldi. O da insanlar arasında akıl ve kuvvet (sahabe) bırakmadı."

Buhari, Megazi 11.

İBNU'Z-ZÜBEYR DEVRİ

4787 - Ebu Nevfel anlatıyor: "Abdullah İbnu'z-zübeyr radıyallahu anhümâ'yı (Mekke'deki) Akabetü'l-Medine (denilen yerde) (asılmış) gördüm. Kureyş ve diğer halk onun yanına gelmeye başlamıştı. Derken Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma da geldi. Yanında durdu. "es-Selâmu aleyke ey Ebu Hubeyb!" dedi ve bu selamı üç kere tekrar etti. Sonra sözlerine devamla (üç kere de) "Vallahi seni bu işten men etmiştim (ama beni dinlemedin)" deyip şunları söyledi: "Vallahi, benim biildiğime göre sen, çok oruç tutan, çok namaz kılan, yakınlara çokça yardımcı olan bir kimseydin. Vallahi, en kötüsü sen olan bir ümmet mutlaka en hayırlı bir ümmettir!"

Haccâc'a, Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma'nın İbnu'z-Zübeyr karşısındaki tavrı ve söylediği bu sözleri ulaştı. Derhal adam göndererek İbnu'z-Zübeyr'in cesedini asılı olduğu kütükten indirip, yahudilerin kabirlerine attırdı. Sonra annesi Esma Bindu Ebi Bekr radıyallahu anha'ya da bir adam gönderip çağırttı. Fakat kadıncağız gitmekten imtina etti. Haccac ikinci bir elçi gönderdi ve: "Ya bana kendi rızanla gelirsin ya da, sana saç örgülerinden sürüyerek getirecek birisini gönderirim!" dedi. Esmâ yine imtina edip:

"Sen, örgülerimden tutup beni sürükleyecek birini gönderinceye kadar vallahi gelmeyeceğim!" dedi. Haccâc:

"Bana ayakkabılarımı gösterin!" dedi. Papuçlarını alıp, çalımla koşup Esmâ'nın yanına girdi.

"Allah düşmanına ne yaptığımı gördün mü?" dedi.

"Ona dünyasını berbat ettiğini, onun da senin ahiretini berbat ettiğini gördüm. Bana ulaştığına göre ona: "Ey iki kuşaklının oğlu!" demişsin. Vallahi iki kuşaklı benim. Onlardan biriyle ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ve Ebu Bekr'in (hicret sırasındaki) yiyeceklerini bağladım. Diğeri de, kadının belinden ayırmadığı kuşağıdır. Şunu ilave edeyim ki, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana: "Sakif'te bir yalancı, bir de zalim var!" demişti. Yalancıyı gördük. Zalime gelince; bunun da ancak sen olacağını zannediyorum!" dedi. Haccac, hiç cevap vermeden yanından ayrıldı."

Müslim, Fezailu's-Sahabe 229, (2545)

Rezin şu ilavede bulundu: "Haccac (bilahare) demiş ki: "Ben Esma'nın yanına onu üzmek için girmiştim, ama o beni üzdü."

HACCÂC

4788 - Zübeyr İbnu Adiy rahimehullah anlatıyor: "Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh'ın yanına girdik. Haccâc'ın bize yaptıklarını şikayet ettik.

"Sabredin, buyurdu. Zira öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, gidenden daha kötü olacak. Bu hal Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Resûlunüz aleyhissalâtu vesselâm'dan işittim."

Buhari, Fiten 6; Tirmizi, Fiten 35, (2207).

4789 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sakif'ten bir yalancı, bir de zalim çıkacaktır."

Tirmizi, Fiten 44, (2221).

4790 - Hişâm İbnu Hisân rahimehullah anlatıyor: "Haccac'ın hükmen öldürdüğü insanların miktarı sayılmış. 120 bin kişiye ulaştığı görülmüştür."

Tirmizi, Fiten 43, (2221).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BENÎ MERVAN

4791 - Sa'id İbnu Amr İbni Said İbni'l-As anlatıyor: "Ceddim bana dedi ki: "Ben Ebu Hureyre radıyallahu anh ile beraber Medine mescidinde oturuyordum. Yanımızda Mervan da vardı. Bir ara Ebu Hureyre radıyallahu anh:

"Ben, sadık ve masduk olan Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle buyurduklarını işittim:

"Ümmetimin helâk olması, Kureyş'e mensup (aklı kıt) bir grup çocukcağızların elleriyledir!"

Mervan: "Allah onlara lanet etsin!" dedi. Ebu Hureyre der ki:

"Eğer ben dileseydim falan falan diye onları teker teker ismen sayardım." Said rahimehullah dedi ki:

"Ben, Beni Mervan iktidar olduğu zaman dedemle birlikte Şam'a gittim. Orada onları genç oğlanlar olarak görünce:

"Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın kastetttiği bunlar olmasın!" ded. Ben de: "Sen daha iyi bilirsin!" dedim."

Buhari, Fiten 3, Menakıb 25.

4792 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):

"Bana İslâm telaffuz eden kaç kişi olduğunu sayıverin" buyurdular. Biz: "Ey Allah'ın Resûlü! Bizim sayımız altı-yediyüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu taşıyorsunuz?" dedik.

"Siz bilemezsiniz, (çokluğunuza rağmen) imtihan olunabilirsiniz!" . Gerçekten öyle (belaya maruz kalıp) imtihan olunduk ki, içimizden namazını gizlice kılanlar oldu."

Buhari, Cihad 181; Müslim, İman 235, (149).

4793 - Sahiheyn'de yine Huzeyfe radıyallahu anh'tan gelen bir rivayet şöyledir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"(Kıyamet günü, havz-ı kevserime birkısım gruplar da gelecekler ki, onlar oradan uzaklaştırılacaklar. Ben: "Onlar benim ashabımdır!" diyeceğim. Fakat,

"Sen, onların arkandan neler işlediklerini bilmiyorsun!" denilecek."

Buhari, Rikak 53; Müslim, Fezail 32, (2297).

4794 - Müseyyeb İbnu Rafi' anlatıyor: "Bera İbnu Azib radıyallahu anhüma'ya rastladım. Kendisine:

"Sana ne mutlu! Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la sohbet şerefine erdin. O'na (Hudeybiye'de) ağaç altında biat ettin!" demiştim. Bana şu cevapta bulundu:

"Ey kardeşimoğlu! Biz ondan sonra ne bid'alar işledik sen bilmezsin."

Buhari, Megazi, 35.

KADERE İMAN

4795 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kul, hayrıyla, şerriyle kadere inanmadıkça, kendine (hayır ve şerden) isabet edecek şeyi atlatamayacağını, (hayır ve şerden) kaçacak olan şeyi de yakalayamayacağını bilmedikçe iman etmiş olmaz."

Tirmizi, Kader 10, 2145.

4796 - Ubâde İbnu's-Sâmit radıyallahu anh oğluna ölümü sırasında demiştir ki: "Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imannın hakikatının tadını asla bulamazsın. Zira ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim:

"Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: "Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarlarını yaz!" dedi."

"Oğulcuğum, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan şunu da işittim:

"Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir."

Ebu Davud, Sünnet 17, (4700); Tirmizi, Kader 17, (2156).

KADERLE AMEL

4797 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, elinde iki kitap olduğu halde yanımıza geldi ve:

"Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?" buyurdular. Cevaben:

"Hayır, ey Allah'ın Resûlü! bilmiyoruz. Ancak bildirmenizi istiyoruz!" dedik. Bunun üzerine sağ elindekini göstererek:

"Bu Rabbülâlemin'den (gelmiş) bir kitaptır. İçerisinde cennet ehlinin isimleri mevcuttur. Hatta onların babalarının ve kabilelerinin isimler de mevcuttur ve sonunda da icmal yapmıştır. Bunlara asla ne ilave yapılır, ne de onlardan eksiltmeye yer verilir. Hiç değişmeden ebedi olarak sabit kalır" buyurdular. Sonra sol elindekini göstererek:

"Bu da Rabbülâlemin'den bir kitaptır. Bunun içinde de ateş ehlinin isimleri, onların atalarının isimleri ve kabilelerinin isimleri vardır. En sonda da icmâllerini yapmıştır. Bunlara asla ne ziyade yapılır, ne de eksiltmeye yer verilir!" buyurdular. Ashabı sordu:

"Öyleyse ey Allah'ın Resûlü, niye amel ediliyor? Madem ki her şey önceden olmuş bitmiş, yazılmış ve artık yazma işinden fariğ olunmuş (bir daha yapma gayreti de niye)?"

Resûlullah şu cevabı verdi:

"Siz amelinizle doğruyu ve istikameti arayın! İtidali koruyun, Zira, cennetlik olan kimsenin ameli, cennet ehlinin ameliyle sonlanır; (daha önce) ne çeşit amel yapmış olursa olsun. Keza cehennemlik olanın ameli de cehennem ehlinin ameliyle sonlanır, hangi çeşit amel ile amel etmiş olursa olsun!"

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, sonra elindeki kitapları atıp, elleriyle işaret ederek dedi ki:

"Rabbiniz kullardan artık fariğ oldu, birkısmı cennetlik, birkısmı da cehennemliktir."

Tirmizi, Kader 8, (2142).

4798 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz bir cenaze vesilesiyle Baki'u'l-Ğarkad'da idik. Derken yanımıza Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çıkageldi ve oturdu. Biz de etrafında (halka yapıp) oturduk. Elinde bir çubuk vardı. Çubuğuyla yere birşeyler çizmeye başladı. Sonra:

"Sizden kimse yok ki, şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmamış olsun!" buyurdular. Cemaat:

"Ey Allah'ın Resûlü, dedi. Öyleyse hakkımızda yazılana itimad edip ona dayanmayalım mı?"

"Çalışın, buyurdular. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekâvet ehli olanlar da şekâvet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!"

Sonra şu ayeti tilavet buyurdular. (Mealen): "Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız" (Leyl 5-7).

Buhari, Tefsir, Leyl, Cenaiz 83, Edeb 120, Kader 4, Tevhid 54; Müslim, Kader 6, (2647); Ebu Davud, Sünnet 17, (4694); Tirmizi, Kader 3, (2137), Tefsir, Leyl, (3341).

4799 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Süraka İbnu Malik İbnu Cu'şem radıyallahu anh gelerek sordu:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bize dinimizi açıkla. Sanki yeni yaratılmış gibiyiz. Şimdi amel ne husustadır: Kalemlerin kuruduğu, miktarların kesinleştiği şeylerde mi, yoksa istikbale ait şeylerde mi çalışacağız?"

"Hayır (istikbale ait şeylerde değil). Bilakis kalemlerin kuruduğu, miktarların cereyan ettiği (kesinleştiği) hususta!" buyurdular. Sürâka tekrar:

"Öyleyse niye amel edelim (boşa zahmet çekelim)?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Çalışın! Herkes yaratıldığı şeye erecektir! Herkes, (yazıldığı) ameliyle amil olacaktır!" buyurdular."

Müslim, Kader 8, (2648).

4800 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Sâdık ve Masdûk olan Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde cem olur. Sonra bu kadar müddetle "alaka" olur. Sonra bu kadar müddette "mudga" olur. Sonra Allah bir meleği dört kelimeyle gönderir: (Bu melek) rızkını, ecelini, amelini, şaki veya said olacağını yazar, sonra ona ruh üflenir. Kendinden başka ilah olmayan zâta yemin olsun, sizden biri, (hayatı boyunca) cennet ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle cennet arasında bir zirâlık mesafe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek cehenneme girer. Aynı şekilde sizden biri (hayatı boyunca) cehennem ehlinin amelini işler. Kendisiyle cehennem arasında bir ziralık mesafe kalınca yazısı ona galebe çalar ve cennet ehlinin amelini işleyerek cennete girer."

Buhari, Kader 1, Bed'ü'l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebu Davud, Sünnet 17, (4708); Tirmizi, Kader 4, (2138).

Rezin şu ziyadede bulundu: "(Resûlullah) şunu da buyurdular: "Nutfe düştü mü, kırk gün rahimde uçar. Sonra kırk günde alaka olur. Sonra kırkgünde mudga olur. Bir nefis olarak yaratılma safhasına gelince, Allah onu tasfir edecek (şekillendirecek) bir melek gönderir. Melek iki parmağının arasında toprak olduğu halde gelir. Onu mudgaya karıştırır. Sonra onu yoğurur, sonra da emredildiği üzere onu tasvir eder."
 
Üst Ana Sayfa Alt