Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kütüb I Sitte Hadis Ansiklopedisi - Tam 7.300

M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5001 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet Allah Allah diyen bir kimsenin üzerine kopmayacaktır."

Müslim, İman 234, (148 ); Tirmizi, Fiten 35, (2208 ).

5002 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, yanındaki cemaate konuşurken, bir adam gelerek: "(Ey Allah'ın Resûlü!) Kıyamet ne zaman kopacak?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm konuşmasına devam etti, sözlerini bitirdiği vakit:

"Sual sâhibi nerede?" buyurdular. Adam:

"İşte buradayım ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Emanet zâyi edildiği vakit Kıyameti bekleyin!" buyurdular. Adam:

"Emanet nasıl zâyi edilir?" diye sordu. Efendimiz:

"İş, ehil olmmayana tevdi edildi mi Kıyamet'i bekleyin!" buyurdular."

Buhari, İlm 2, Rikâk 35.

5003 - Sahiheyn'de gelen bir diğer rivayette: "Kahtan'dan, insanları değneğiyle idare eden bir adam çıkmadıkça Kıyamet kopmaz" buyrulmuştur."

Buhari, Fiten 23, Menâkıb 7; Müslim, Fiten 60, (2910).

5004 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça Kıyamet kopmaz. Onun üzerine insanlar savaşırlar. Yüz kişiden doksan dokuzu öldürülür. Onlardan her biri: "Herhalde savaşı ben kazanacağım" der."

Buhari, Fiten 24, Müslim, Fiten 29, (2894); Ebu Dâvud, Melahim 13, (4313, 4314); Tirmizi, Cennet 26, (2572, 2573).

5005 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Zaman yakınlaşmadıkça Kıyamet kopmaz. Bu yakınlaşma öyle olur ki, bir yıl bir ay gibi, ay bir hafta gibi, haftada bir gün gibi, gün saat gibi, saat de bir çıra tutuşması gibi (kısa) olur."

Tirmizi, zühd 24, (2333).

5006 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri ipekten daha yumuşak bir rüzgârı Yemen'den gönderir. Bu rüzgâr, kalbinde zerre miktar iman bulunan hiç kimseyi hariç tutmadan hepsinnin ruhunu kabzeder."

Müslim, İman 185, (117).

5007 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Kıyamet sâdece şerir insanların üzerine kopacaktır!" buyurdular."

Müslim, Fiten 131, (2949).

5008 - İbnu Zuğb el-Eyâdi anlatıyor: "Abdullah İbnu Havâle el-Ezdi radıyallahu anh'ın yanına indim. Bana:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bizi, ganimet alalım diye yaya olarak gönderdi. Biz de döndük ve hiçbir ganimet elde edemedik. Yorgunluğumuzu yüzlerimizden anlayıp, aramızda doğrularak:

"Ey Allah'ım, onları bana tevkil etme; ben onları üzerime almaktan âcizim! Onları kendilerine de tevkil etme, bu işten kendileri de acizdirler. Onları diğer insanlara da tevkil etme, kendilerini onlara tercih ederler!" buyurdular. Sonra elini başımın üstüne koydu ve:

"Ey İbnu Havale! Hilafetin (Medine'den) Arz-ı Mukaddese'ye (Suriye'ye) indiğini görürsen, bil ki artık zelzeleler, kederler, büyük hâdiseler yakındır. O gün Kıyamet, insanlara, şu elimin, başına olan yakınlığından daha yakındır" buyurdu."

Ebu Davud, Cihad 37, (2535).

5009 - Hz. Enes radıyallahu anh dedi ki: "İstanbul'un fethi Kıyamet anında olacaktır."

Tirmizi, Fiten 58, (2240).

5010 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):

"Ümmetim onbeş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belanın gelmesi vâcip olur!" buyurmuşlardı. (Yanındakiler: ) "Ey Allah'ın Resûlü! Bunlar nelerdir?" diye sordular. Aleyhissalâtu vesselâm saydı:

-Ganimet (yani milli servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında) tedavül eden bir metâ haline gelirse,

-Emanet (edilen şeyleri emânet alan kimseler, sorumlu ve yetkililer, memurlar) ganimet (malı yerini tutup, yağmalayıp nefislerine helal) kıldıkları zaman,

-Zekât (ödemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve) ceza telâkki ettikleri zaman.

-Kişi annesinin hukukuna riayet etmeyip, kadınına itaat ettiği;

-Babasından uzaklaşıp ahbabına yaklaştığı;

-Mescidlerde (rıza-yı ilâhi gözetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyâsiyâta vs. müteallik) sesler yükseldiği zaman.

-Kavme, onların en alçağı (erzel) reis olduğu;

-(Devlet otoritesinin yetersizliği sebebiyle tedhiş ve zulümle insanları sindiren zorba) kişiye zararı dokunmasın diye hürmet ettiği;

-(Çeşitli adlarla imal edilen) içkiler (serbestçe) içildiği;

-İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği;

-(San'at, bale, konser gibi çeşitli adlar altında; bar, gazino, dansing ve salonlarda ve hatta televizyon ve filim gibi çeşitli vasıtalarla yaygın şekilde) şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği;

-Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakâret ettiği zaman artık kızıl rüzgârı, (zelzeleyi), yere batışı (hasfı) veya suret değiştirmeyi (meshi) (veya gökten taş yağmasını, (kazfi) bekleyin."

Tirmizi, Fiten 39, (2211).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5011 - İbnu Amr İbnu'l-As radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Çıkış itibariyle, Kıyamet alametlerinin ilki güneşin battığı yerden doğması, kuşluk vakti insanlara dabbetu'l-arzın çıkmasıdır. Bunlardan hangisi önce çıkarsa, diğeri de onun hemen peşindedir."

Müslim, Fiten 118, (2941); Ebu Dâvud, Melahim 12, (4310).

5012 - Hz. Muâz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):

"Beytu'l-Makdis'in imârı Yesrib'in harabıdır. Yesrib'in harâbı melhamenin (savaşın) çıkmasıdır. Melhame İstanbul'un fethidir, İstanbul'un fethi Deccâl'in çıkmasıdır!" buyurdular. Sonra elini (Resûlullah), konuşmakta olduğu kimsenin (yani Hz. Muâz'ın) dizine vurdular ve:

"Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi" buyurdular."

Hz. Muaz burada kendisini kasdetmektedir. (Yani Aleyhissalatu vesselam'ın konuştuğu ve dizine elini vurduğu kimse Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh'tır.)"

Ebu Davud, Melahim 3, (4294).

5013 - Abdullah İbnu Büsr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Melhame ile Medine'nin fethi arasında altı yıl vardır. Yedinci yılda da Mesih Deccâl çıkar."

Ebu Davud, Melahim 4, (4296); İbnu Mace, Fiten 35, (4093).

SÛR'A ÜFLENMESİ VE NEŞR

5014 - Ebu Saîd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Sûr'un sahibi (İsrafil aleyhisselâm), sûr denen sorusunu ağzına dayamış, yüzünü çevirmiş, kulağını dikmiş, üfleme emrini beklerken ben nasıl tereffühle (dünya nimetlerinden) istifade edebilirim?" buyurmuşlardı. Bu, sanki ashabına çok ağır gelmişti:

"Peki biz ne yapalım -veya ne diyelim- ey Allah'ın Resûlü?" diye sordular. Onlara: "Hasbünallah ve ni'mel-vekil (Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!), Allah'a tevekkül ettik. -belki de "tevekkülümüz Allah'adır!" demişti- deyiniz!" diye emir buyurdular."

Tirmizi, Kıyamet 9, (2433).

5015 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a Sûr'dan sorulmuştu:

"Bu, içine üflenen bir boynuzdur!" diye cevap verdi."

Ebu Davud, Sünnet 24, (4742); Tirmizi, Kıyamet 9, (2432).

5016 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"İki sûr arasında kırk vardır!" buyurmuştur. Bunun üzerine oradakiler:

"Ey Ebu Hureyre! Kırk gün mü?" diye sordular. Fakat o: "Birşey diyemem!" cevabını verdi. Tekrar: "Kırk ay mı?" dediler. O yine: "Bir şey diyemem!" cevabını verdi. "Kırk yıl mı?" dediler. O yine: "Bir şey diyemem!" cevabını verdi ve (Resûlullah'ın hadisine devam etti: )

"Sonra allah semâdan su indirecek ve insanlar yerden sebze biter gibi bitecekler. İnsanda bir kemik hâriç hepsi çürür. Bu çürümeyen, acbu'z-zeneb denen kuyruk sokumu kemiğidir. Kıyamet günü yeniden yaratılış bundan terkîb edilecektir."

Buhari, Tefsir, Zümer 3, Amme 1; Müslim, Fiten 141, (2955); Muvatta, Cenâiz 48, (1, 239);

Ebu Davud, Sünnet 24, (4743); Nesai, Cenâiz 117, (4, 111).

5017 - Ka'b İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mü'minin ruhu, cennet ağacında beslenen bir kuş olur. Yeniden dirilme gününde Allah onu cesedine döndürünceye kadar orada beslenir."

Muvatta, Cenaiz 49, (1, 240); Nesai, Cenaiz 117, (4, 108 ); İbnu Mace, Zühd 32, (4271).

5018 - Ebu Rezin el-Ukayli radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, Allah, mahlûkatı nasıl iade eder, (yeniden diriltir)? Bunun dünyadaki örneği nedir?"

"Sen dedi, hiç kavminin üzerinde yaşadığı vâdiden kurak mevsimde geçmedin mi? Sonra bir kere de her tarafın yemyeşil üğründüğü münbit mevsimde uğramadın mı?"

Ben "Elbette!" deyince:

"İşte bu, (yeniden) yaratmasına Allah'ın delilidir. Allah, ölüleri de böyle diriltecektir!" buyurdular."

Rezin tahric etmiştir. Bu hadis Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde biraz farklı lafızlarla rivayet etilmiştir (4, 11).

5019 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma "Fe iza nûgirâ finnâgûri" "O boru öttürülünce" (Müddessir 8 ) ayeti ile ilgili olarak dedi ki: "Bu, sûr'dur. Surede geçen râcife, birinci nefha (üfleme), râdife de ikinci nefhadır."

Buhari, Rikâk 43 (muallak olarak).

5020 - Ebu Saîd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün bize) Sâhib-i Sûr'u (İsrafili) zikretti ve dedi ki:

"Sağında Cibril, solunda da Mikâil aleyhimusselâm var."

Rezin tahric etmiştir. Ebu Davud, Hurûf ve'l-kırâ'at 1, (3999).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HAŞR HAKKINDA

5021 - Süheyl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü insanlar beyaz, bembeyaz, has unun çöreği gibi bir yerde toplanacaklar. Orada hiç kimsenin bir işareti (evi, bağı vs.) olmayacak."

Buhari, Rikak 44; Müslim, Münafikun 28, (2790).

5022 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Sizler Allah'a yalınayak, bedenleriniz çıplak ve kabuklu (sünnet edilmemiş) olarak haşr olunacaksınız!" buyurdular."

5023 - Bir diğer rivayette İbnu Mes'ûd şöyle demiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm va'z etmek üzere aramızda doğruldu ve dedi ki:

"Ey insanlar! Sizler (Kıyamet günü) Allah'ın yanında yalınayak, çıplak ve kabuklu olarak toplanacaksınız. (Sonra şu ayeti okudu: ) "İlk yaratışa nasıl başladı isek, üzerimizde hak bir vaad olarak yine onu iade edeceğiz..." (Enbiya 104). Haberiniz olsun, o gün ümmetimden bazı kimseler getirilir ve sol tarafa alınırlar. Bunun üzerine ben:

"Ey Rabbim! Bunlar ashabımdır!" derim. Bana:

"Sen bilmiyorsun, bunlar senden sonra neler yaptılar" denilir. ben sâlih kul (İsâ)'nın dediği gibi diyeceğim:

"Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat vakta ki sen benni (içlerinden) aldın, üstlerinde nigehbân yalnız sen oldun. (Zaten) sen (her zaman) her şeye hakkıyla şâhidsin. Eğer kendilerine azab edersen şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen mutlak gâlib ve yegâne hüküm ve hikmet sahibi olan da hakikaten sensin sen" (Mâide 117-118 ).

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm devamla dedi ki:

"Bunun üzerine bana: "Onlar, sen aralarından ayrıldığın günden beri, dinden yüz çevirmeye hiç ara vermediler!" denilecek."

Bir rivayette şu ziyade var: "Ben: "Rahmetten uzak olsunlar, rahmetten uzak olsunlar!" derim."

Buhari, Rikak 45, Enbiya 8, 44, Tefsir, Maide 14, 15, Tefsir, Enbiya 2; Müslim, Cennet 57, (2860); Tirmizi, Kıyamet 4, (3329); Nesai, Cenaiz 118, (4, 114).

5024 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü insanlar üç sınıf olarak haşrolunurlar:

-Yayalar sınıfı,

-Binekliler sınıfı,

-Yüzü üstü sürünenler sınıfı."

Aleyhissalatu vesselam'a soruldu: "Ey Allah'ın Resûlü! Bunlar yüzleri üzerine nasıl yürürler?" Şu cevabı verdiler:

"Onları ayakları üzerine yürüten Zât-ı Zülcelal, yüzleri üzerine yürütmeye de kâdirdir. Ancak bilesiniz, bu yüzleri üstü yürüyenler, önlerine çıkan her engele, her dikene karşı kendilerini yüzleriyle korumaya çalışırlar."

Tirmizi, Tefsir, Beni İsra'il (İsra), (3141).

5025 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İnsanlar Kıyamet günü üç hal üzere haşrolunurlar:

1. İstekliler, korkanlar.

2. İki kişi bir deve üzerinde olanlar, üç kişi bir deve üzerinde olanlar, dört kişi bir deve üzerinde olanlar, on kişi bir deve üzerinde olanlar.

3. Geri kalanları, ateşe tapanlar. Cehennem, onların kaylûle yaptığı yerde onlarla kaylûle yapar, geceledikleri yerde onlarla birlikte geceler, onların sabahladıkları yerde onlarla sabahlar, onların akşamladıkları yerde onlarla beraber akşamlar."

Buhari, Rikak 48; Müslim, Cennet 59, (2861); Nesai, Cenaiz 118, (4, 115, 116).

5026 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İnsanlar Kıyamet günü öylesine ter akıtırlar ki, bu terler yerin içinde yetmiş zirâ'lık derinliğe kadar iner ve bu ter (yer üstünde de birikerek insanları konuşamaz hale getirmek üzere ağızlarına) gem vurur ve kulaklarına kadar ulaşır."

Buhari, Rikak 47; Müslim, Cennet 61, (2863).

HESAP VE KULLAR ARASINDA HÜKMÜN VERİLMESİ

5027 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı (Kıyamet ve hesaplaşmanın olacağı) gün gelmezden önce daha burada iken helalleşsin. Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde kendinden alınır. Eğer hasenatı yoksa, arkadaşının günahından alınır, kendisine yüklenir."

Buhari, Mezalim 10, Rikak 48; Tirmizi, Kıyamet 2, (2421).

5028 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü hak sahiplerine haklarını mutlaka eda edeceksiniz. Öyle ki kabış (boynuzsuz) koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacak, taşa (niye bir başka) taş üzerine yüklenip kaldığından; adamın adamı niye yaraladığından sorulacak."

(Ebu Hureyre) der ki: "Biz şunu da işitirdik: "Kıyamet günü, kişiyi tanımadığı birisi yakalar ve der ki: "Sen beni hata ve münker işlerden görüyordun, fakat ondan men etmiyordun!"

Müslim, Birr 60, (2582); Tirmizi, Kıyamet 2, (2422).

"Boynuzlu koyun....." tabirinden gerisi Rezin'in ziyadesidir,

5029 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Ahirette kimin hesabı münakaşa edilirse, azaba maruz kalacak demektir!" buyurmuşlardı. Ben: "Nasıl olur? Allah Teâla hazretleri (meâlen):

"O vakit kimin kitabı sağ eline verilirse; kolay bir hesabla muhasebe edilecek ve ehline sevinçli olarak dönecek" (İnşikak 7-9) buyurmadı mı, (bu hesap münakaşası değil mi)?" dedim.

"Hayır! buyurdular, bu (münakaşa değil) arzdır. Kıyamet günü hesâba çekilen herkes mutlaka helak olmuş demektir!"

Buhari, ilim 35, Tefsir, İnşikak 1, Rikak 49; Müslim, Cennet 80, (2876); Ebu Davud, Cenaiz 3, (3093); Tirmizi, Kıyamet 6, (2428 ).

5030 - Hureys İbnu Kabisa radıyallahu anh anlatıyor: "Medine'ye geldim ve: "Ey Allahım! Bana salih bir arkadaş nasib et!" diye dua ettim. Derken Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın yanına oturdum. Kendisine:

"Ben, Allah'a bana salih bir arkadaş nasip etmesi için dua ettim. bana, Resûlullah'tan işittiğin bir hadis söyle! Olur ki Allah Teâla Hazretlerri ondan faydalanmamı nasib eder!" dedim. Bunun üzerine dedi ki: "Ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim:

"Kıyamet günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, hüsrâna düştü demektir. Eğer farzında eksiklik çıkarsa Rab Teâla Hazretleri: "Bakın, kulumun (defterinde yazılmış) nafilesi var mı?" buyurur. Böylece, farzın eksikleri nafile (namazları) ile tamamlanır. Sonra, bu tarzda olmak üzere diğer amelleri hesaptan geçirilir."

Tirmizi, Salat 305, (413); Nesai, Salat 9, (1232).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5031 - Yahya İbnu Sa'id rahimehullah anlatıyor: "Bana ulaştığına göre, (Kıyamet günü), kulun ilk bakılacak ameli namazdır. Eğer namazı kabul edilirse, geri kalan amellerine bakılır. Eğer namazı kabul edilmezse diğer amellerinin hiçbirine bakılmaz."

Muvatta, Kavru's-Salat 89, (1, 173).

5032 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıyamet günü, insanlar arasında hükmedilecek ilk şey kandır."

Buhari, Diyat 1, Rikak 48; Müslim, Kasame 28, (1678 ); Tirmizi, Diyat 8, (1396); Nesai, Tahrim 2, (7, 83).

5033 - Ebu Berse radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıyamet günü, dört şeyden sual edilmedikçe, kulun ayakları (Rabbinin huzurundan) ayrılamaz:

-Ömrünü nerede harcadığından,

-Ne amelde bulunduğundan,

-Malını nerede kazandığından ve nereye harcadığından,

-Vücudunu nerede çürüttüğünden."

Tirmizi, Kıyamet 1, (2419).

5034 - Ebu Sa'id ve Ebu Hureyre radıyallahu anhüma anlatıyorlar:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıyamet günü kul (hesap vermek üzere huzur-u ilahiye) getirilir. Allah Teâla Hazretleri:

"Ben sana kulak, göz, mal ve evlat vermedim mi? Sana hayvanları ve ekimi musahhar kılmadım mı? Seni bunlara baş olmak, onlardan istifade etmek üzere serbest bırakmadım mı? Acaba, benimle bugünkü şu karşılaşmanı hiç düşündün mü?" diye soracak. Kul da: "Hayır" diyecek. Allah Teâla Hazretleri: "Öyleyse bugün ben de seni unutacağım, tıpkı senin (dünyada) beni unuttuğun gibi!" buyuracak."

Tirmizi, Kıyamet 7, (2430).

5035 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashab, Resûlullah'a): "Ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: "Bulutsuz bir günde, öğle vaktinde güneşi görme hususunda bir itişip kakışmanız olur mu?" diye sordu. Ashab: "Hayır!" deyince:

"Bulutsuz (dolunaylı) gecede ayı görmekte itişip kakışmanız olur mu?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" deyince:

"Nefsim yed-i kudretinde olan Zât-ı Zülcelal'e yemin olsun, Rabbinizi görme hususunda da hiçbir itişip kakışmanız olmayacak. Tıpkı güneş ve ayı görmede itişip kakışmanız olmadığı gibi. Böylece kul, Rabbiyle karşı karşıya gelecek. Rabb Teâla:

"Ey filân! ben sana ikram etmedim mi? Seni efendi yapmadım mı? Sana zevce vermedim mi? Atı, deveyi sana musahhar (hizmetçi) kılmadım mı? Reislik yapmana, ganimet malından dörtte bir almana müsaade etmedim mi?" diye soracak. Kul:

"Evet ey Rabbim!" diyecek. Rab Teâla:

"Benimle karşılaşacağını hiç düşünmedin mi?" diyecek. kul bu soruya: "Hayır!" karşılığını verecek. Rab Teâlâ da:

"Öyleyse şimdi de ben seni unutuyorum. Tıpkı (dünyada) sen beni unuttuğun gibi!" diyecek. Sonra ikinci kul Allah'ın karşısına çıkar. Rab Teâla ona da aynı şeyleri söyler. Sonra üçüncüye de birinciye söylediklerinin aynısını söyler. Kul: "Evet! Ey Rabbim!" der. Rab Teâla da:

"Benimle karşılaşacağını hiç aklından geçirdin mi?" diye sorar. Kul:

"Ey Rabbim, sana, kitaplarına ve peygamberlerine inandım. Namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim!" der ve elinden geldiğince (Hak Teâla hakkında) hayır senâda bulunur. Rab Teâla:

"Bu hususta lehine şehâdet edecek biri var mı?" diye soracak. Kul:

"Hayır, yok!" diyecek. Rabb Teâla:

"Şimdi senin aleyhine bir şahit gönderilecek!" der. Kul kendi kendine: "Benim aleyhime şahidlik yapacak da kim?" diye içinden düşünür. Kulun ağzı mühürlenir. Uyluğuna: "Haydi konuş!" denir. Uyluğu, eti, kemiği konuşup, onun amelini haber verirler. Bu, onun kendisi için bir özür aramaması içindir. Bu kimse, allah'ın gadabına uğrayan münâfıktır."

Müslim, Zühd 16, (2968 ).

5036 - İbnu'l-Müseyyib, Atâ İbnu Zeyd el-Leysi, Ebu Hureyre radıyallahu anh'tan naklen anlatıyorlar: "İnsanlar Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. O da: "Siz bulutsuz dolunay gecesinde ayı görmekten şüpheye düşer misiniz?" diye cevap verdi. Onlar:

"Hayır! Ey Allah'ın Resûlü!" diye cevap verdiler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Bulutsuz bir günde güneşi görmekten şüphe eder misiniz?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" cevabını verdiler. Bunun üzerine:

"Şunu bilin ki, siz Rabbinizi de böyle göreceksiniz. Kıyamet günü, insanlar haşrolunurlar. (Rab Teâla):

"Kim (Benden başka) bir şeye tapıyor idiyse ona tâbi olsun!" buyurur. Onlardan bir kısmı güneşe, bir kısmı aya, bir kısmı da putlara tabi olurlar. Orada, münafıklarıyla birlikte bu ümmet kalır. Allah onlara (tanımadıkları bir surette) yaklaşır.

"Ben sizin Rabbinizim!"buyurur. Oradakiler:

"(Senden Allah'a sığınırız). Biz, Rabbimiz bize gelinceye kadar bu yerdeyiz! Rabbimiz gelince biz onu tanırız!" derler. Derken Rableri (onların tanıyacağı surette) gelir. "Ben Rabbinizim!" der. Onlar da:

"Sen Rabbimizsin!" derler. Rabb Teâla onları (cennete) davet eder. Cehennemin üzerine Sırat kurulur. Peygamberler arasında, ümmetiyle Sırat'tan ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler dışında kimse konuşmaz. Peygamberlerin o günkü kelamı da:

"Allahümme sellim, Allahümme sellim (Ey Rabbimiz selamet ver, ey Rabbimiz selamet ver!)" olacak. Cehennemde, deve dikeninin dikenleri gibi kancalar var. Deve dikeninin dikenlerini gördünüz mü?" diye sordu. Ashab: "Evet!" deyince Aleyhissalatu vesselam devam etti:

"İşte o kancalar, tıpkı deve dikeninin dikenleri gibidir. Ancak, onların büyüklüğü ne kadardır, Allah'tan başka kimse bilmez. İnsanlarrı (kötü) amelleri sebebiyle kapar. İnsanların bir kısmı (kötü) ameli sebebiyle helak olur. Bir kısmı da ateşin içine yıkılır, sonra kurtulur. Allah, ateş ehlinden kurtarmak istediklerine rahmet etmeyi irade edince, ateş ehlinden Allah'a ibadet etmiş olanları, ateşten çıkarmaları için meleklere emreder. Melekler bu kimseleri, secde izleriyle tanırlar. Çünkü Allah Teâla Hazretleri secde mahallinin yakılmasını ateşe haram etmiştir.

Onlar böylece ateşten çıkarlar. Hepsi de ateşten kavrulmuş vaziyettedir. Üzerlerine hayat suyu dökülür. Selin getirdiği milli topraktan habbelerin (filiz açıp) bitmesi gibi, suyun değdiği yerler yeniden bitecek.

Rabb Teâla, sonra, kullar arasındaki hükmünü tamamlayacak. Derken cennetle cehennem arasında bir kul kalacak. Bu, cennete girmede cehennemliklerin sonuncusudur. Yüzü cehenneme doğru ilerlerken:

"Ey Rabbim! Yüzümü ateş tarafından çevir! Kokusu beni perişan etti, alevi de beni kavurdu" diye yalvaracak. Allah Teâla'ya, kendisine dua etmesini dilediği kadar duada bulunacak. Sonra Allah Teâla Hazretleri:

"Ben bu istediğini versem, bundan başkasını da ister misin?" diye soracak. Adam: "İzzet ve celâline yemin olsun! Hayır! Bundan başkasını istemem!" diyecek ve istemeyeceği hususunda Allah'a ahd u misakta bulunacak. (Allah), bunnun üzerine yüzünü ateşten çevirecek. Adam yüzüyle cennete yönelince ve onun güzelliğini görünce, Allah'ın dilediği bir müddet susacak. Sonra (dayanamayıp): "Ey rabbim! Beni cennetin kapısına yaklaştır!" diyecek. Allah Teâla Hazretleri:

"Sen bana istemiş olduğundan başka bir talepte bulunmayacağına dair ahd u misakta bulunmadın mı? Ey âdemoğlu yazık sana! Sen ne dönekmişsin!" diyecek. Adam:

"Ey Rabbim! Mahlukatın en bedbahtı ben olmayayım!" diyecek. Rab Teâla: "Sana bu istediğin verilse, acaba başka bir şey istemeyecek misin?" der. Adam: "Hayır! İzzetine ve celaline yemin olsun hayır! Başka birşey istemeyeceğim!" diyecek. Rabbi de onu mazur addedecek. Çünkü o, sabredilemeyecek bir şeyler görmüştür. Adam, Rabbine, istediği ahd u misakta bulunur. (Rabbi de) onu cennetin kapısına yaklaştırır. Kapıya yaklaşıp onun güzelliğini ve içindeki tarâvet ve sürûru görünce, Allah'ın dilediği kadar sesini keser. (Fakat daha fazla dayanamayıp atılır):

"Ey Rabbim! Beni cennete koy!" der. Rab Teâla:

"Ey âdemoğlu yazık sana! Sen ne dönekmişsin! Sana verilenlerin dışında bir şey istemeyeceğine dair bana ahd u misâk vermedin mi?" diyecek. Adam: "Ey Rabbim! Beni mahlukatın en bedbahtı yapma!" diyecek. Allah onun bu haline gülecek. Sonra ona cennete girmesi için izin verecek ve:

"Dile (ne dilersen)!" diyecek. adam dileyecek. Öyle ki, hiçbir arzusu kalmayacak. Allah yine de: "Şunları şunları da iste!" deyip, istemesi gereken şeyleri zikredecek. Böylece istenecek şeyler bitince Allah Teâla Hazretleri:

"Bütün bunlar, bir misliyle sana verilmiştir!" buyuracak."

Ebu Sa'id der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Bütün bunlar, on misliyle birlikte sana verilmiştir!" dediğini işittim."

Buhari, Rikak 52, Ezan 129, Tevhid 24; Müslim, İman 299, (182); Tirmizi, Cennet 20, (2560).

5037 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü insanlar üç kere Allah'a arzedilirler: İlk iki arzedilmede cidâl ve özür beyanı vardır. Ama üçüncü arzedilme esnasında ellerde sahifeler uçuşur, kimisi sağ eliyle, kimisi de sol eliyle alır."

Tirmizi, Kıyamet 5, (2427).

5038 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam bana: "(Kıyamet günü Allah'ın kişiye hususi) hitabı hakkında ne işittin?" diye sordu. Şu cevabı verdim:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Mü'min Rabbine yaklaştırılır. Öyle ki, (Allah onun) üzerine himayesini indirir ve günahlarını itiraf ettirir. Ona sorar: "Şu şu günahlarını biliyor musun?" Mü'min kul, iki kere:

"Evet ey Rabbim, biliyorum!" der. Rab Teâla da:

"Dünyada iken bunları örterek seni teşhir etmemiştim. Bugün de onları senden affediyorum!" buyurur. Sonra ona hasenât defteri verilir. Amma, kâfirlere ve münâfıklara gelince, bunlarla ilgili olarak, bütün mahlukatın huzurunda:

"Bunlar Allah namına yalan söylemişler (böylece büyük bir zulümde bulunmuşlardır). Haberiniz olsun! Allah'ın lâneti zâlimleredir" diye nida olunur."

Buhari, Mezalim 2, Tefsir, Hud 4, Edeb 60, Tevhid 36; Müslim, Tevbe 52, (2768 ).

5039 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Benim kölelerim var, bana yalan söylüyorlar ve bana ihanet ediyorlar, bana isyan ediyorlar. Ben de onlara şetmediyor ve dövüyorum. Onlar yüzünden (Allah yanında) durumum ne olacak?" diye sordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Kıyamet günü onlar, sana olan ihânetleri, isyanları ve yalanları sebebiyle muhâsebe olacaktır. Senin onlara verdiğin ceza ise, eğer cezan onların günahları nisbetinde ise, başabaştır; ne lehine ne de aleyhine olur. Eğer onlara verdiğin ceza günahlarından az ise bu senin için bir fazilet olur. Eğer onlara verdiğin ceza günahlarından çok olursa, bu fazla kısım sebebiyle onlar lehine sana kısas yapılır" buyurdular. Bunun üzerine adam huzurdan çekildi, ağlamaya ve dövünmeye başladı. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam dedi ki:

"Sen Allah'ın kitabını okumuyor musun? (Bak ne diyor! (Mealen): "Biz Kıyamet gününe mahsus adalet terazileri koyacağız. Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. (O şey bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getiririz (Mizana koyarız). Hesapçılar olarak da biz yeteriz" (Enbiya 47). Adam tekrar:

"Allah'a yemin olsun, ey Allah'ın Resûlü! Ben hem kendim ve hem de onlar için, ayrılmalarından daha hayırlı bir şey göremiyorum. Seni şahid kılıyorum, hepsi hürdür, (azad ettim)" dedi."

Tirmizi, Tefsir, Enbiya, (3163).

5040 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) güldüler ve:

"Neye güldüğümü biliyor musunuz?" buyurdular. Biz:

"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dedik.

"Kulun Rabbine olan hitabından!" buyurdular ve şöyle devam ettiler:

"Kul şöyle der: "Ey Rabbim, sen beni zulümden korumadın mı?"

Rab Teâla: "Evet korudum" buyurur. Kul da:

"Fakat ben bugün, kendime, kendimden başka bir kimsenin şahid olmasını asla istemiyorum" der. Rabb Teâla:

"Bugün sana tek şâhid olarak nefsin, çok şahid olarak da kirâmen kâtibin kâfidir" buyurur." Resûlullah devamla dedi ki:

"Ağzına mühür vurulur ve diğer organlarına: "Konuş!" denilir. Onlar adamın amelini haber verirler. Sonra konuşma hususunda serbest bırakılır. Adam organlarına: "Yazıklar olsun size! Buradan defolun! Ben sizin için mücadele etmiştim" der."

Müslim, Zühd 17, (2969).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5041 - İbnu Amr İbni'l-Âs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Aziz ve celil olan Allah (Kıyamet günü), ümmetimden bir adamı mahlukatın üstünden seçer ve onun için doksandokuz büyük defter açar. Her defter, gözün alabildiği kadar büyüktür. Rab Teâla adama sorar: "Bu defterde yazılı olanlardan bir şey inkâr ediyor musun? Muhafız kâtiplerim (olmadık şeyler yazarak sana) zulmetmişler mi?" Kul:

"Ey Rabbim! hayır! (Hepsi doğrudur!)" der. Rabb Teâla sorar:

"(Bunları yapmada beyan edeceğin) bir özrrün var mı?" Kul der:

"Hayır! Ey Rabbim!" Aziz ve celil olan Allah:

"Evet! Senin bizim yanımızda (makbul, büyük) bir de hasenen var. Bugün sana zulüm yapmayacağız!" buyurur. Hemen bir etiket çıkarılır. Üzerinde "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden resulallah (şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın elçisidir)" yazılıdır."

Sonra, Rabb Teâla der: "Ağırlığını (yani amellerinin ağırlığını) hazırla!" Kul sorar:

"Ey Rabbim! Bu defterlerin yanındaki bu etiket de ne?" Rabb Teâla der: "Sana zulmedilmeyecek! Hemen defterler Mizan'ın bir kefesine konur, etiket de diğer kefesine. Tartılırlar. Sonunda defterler hafif kalır, etiket ağır basar. Esasen Allah'ın ismi yanında

hiçbir şey ağır olamaz."

Tirmizi, İman 17, (2641).

5042 - Ebu Mes'ud el-Bedri radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dendi, biz cahiliye devrinde yaptıklarımızdan hesaba çekilecek miyiz?" Şu cevabı verdiler:

"Müslüman olduktan sonra iyi olana, cahiliye devrinde yaptıklarından sorulmayacaktır. Kötü amel işleyene, hem İslâm'daki ameli hem de önceki ameli sebebiyle hesap sorulacaktır."

Buhari, İstitabe 1; Müslim, İman 189, (120).

5043 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir kimseyi (küfür veya günah gibi) bir şeye çağıran hiç kimse yok ki Kıyâmet günü, o çağırdığı şeyle birlikte tevkif edilmemiş olsun. Mutlaka onunla ayrılmaz şekilde beraberdir. Bir adam bir adamı (bir şeye) davet etmiş olsa dahi! sonra şu ayeti okudu. (Mealen): "Onları hapsedin, çünkü onlar mes'ûldürler" (Saffat 24).

Tirmizi, Tefsir, Saffat (3226).

KEVSER HAVZI'NIN, MİZAN'IN VE SIRAT KÖPRÜSÜ'NÜN EVSAFI

5044 - Ebu zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, Kevser havzının kapları nedir?" Şu cevabı lütfettiler:

"Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, onun kapları açık ve karanlık bir gecede gökteki yıldızlardan daha çoktur. Cennetin kaplarından kim içerse artık ömrünün sonuna kadar hiç susamaz. Havzın cennetten çıkan iki oluğu gürül gürül akar. Genişliği uzunluğuna denktir. Bu da Ammân'dan Eyle'ye olan mesafe kadardır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır."

Müslim, Fezail 36, (2300); Tirmizi, Kıyamet 16, (2447).

5045 - Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Her peygamberin bir havzı vardır. Ümmeti oraya su almaya gelir. Peygamberlerin her biri, hangisinnin suya geleni çok diye övünürler. Su almaya gelen ümmeti en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum."

Tirmizi, Kıyamet 15, (2445).

5046 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a "Kevser nedir?" diye sorulmuştu.

"Cennette bir nehirdir. Allah onu bana verdi. O, sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Onda (nehirde) bir kuş vardır, boynu deve boynuna benzer!" buyurdular. Hz. Ömer atılarak: "Öyleyse o müreffehtir!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

"Onu yiyen, ondan da müreffehtir!" buyurdular."

Tirmizi, Kıyamet 15, (2445).

5047 - Hz. Cündüb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ben havza ilk geleniniz olacağım!"

Buhari, Rikak 53; Müslim, Fezail 25, (2289).

5048 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ben Havzın başına sizden önce geleceğim. Bana sizden bazı kimseler yükseltilip (gösterilecek). O kadar ki, eğilsem onları tutarım. Ama hemen geri çekilecekler.

"Ey Rabbim! Bunlar benim ashabım!" derim. Ama bana:

"Senden sonra bunların ne bid'alar yaptıklarını sen bilmezsin!" denilir. Ben de:

"Dini benden sonra değiştirenler rahmetten uzak olsun, rahmetten uzak olsun!" derim."

Buhari, Rikak 53, Fiten 1; Müslim, Fezail 32, (2297).

5049 - Müslim'in diğer bir rivayetinde Ebu Hureyre'den şöyle rivayet edilmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetim Havz'ın başında yanıma gelecek. Ben, tıpkı devesinden başkasının devesini kovan bir kimse gibi, havzımdan (bazı) insanları kovarım!" Yanımdakiler:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bizi tanıyacak mısınız?" dediler.

"Evet buyurdu. Sizin, başkasından olmayan bir alâmetiniz olacak. Sizler yanıma alın ve abdest uzuvlarında, abdestin eseri olan bir nurla geleceksiniz. Ancak sizden bir grup benden engellenecek, onlar bana ulaşamayacaklar. Ben: "Ey Rabbim onlar benim Ashabım, onlar benim Ashabım!" diyeceğim. Ama bir melek bana cevap verip:

"Senden sonra onlar ne bid'alar ortaya çıkardılar biliyor musun?" diyecek."

Müslim, Taharet 37, (247).

Bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur: "Havuzum Eyle ile Aden arasındaki mesafeden daha geniştir. Onun rengi kardan daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Onun maşrabaları yıldızlardan daha çoktur."

5050 - Yezid İbnu Erkâm radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Siz (ashabım), Havzın başında yanıma gelenlerin yüzbin cüzünden sadece bir cüzünü teşkil edeceksiniz!" Yezid'e: O gün siz ne kadardınız?" diye soruldu da. "Yediyüz veya sekizyüz kadardık!" diye cevap verdi."

Ebu Davud, Sünnet 26, (4746).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5051 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün), ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet günü bana şefaat edin!" dedim.

"İnşallah yapacağım!" buyurdular. Ben tekrar:

"Sizi nerede arayıp bulayım?" dedim.

"Beni ilk aradığın zaman Sırat üzerinde ara!" buyurdular.

"Size (orada) rastlayamazsam?" dedim.

"Mizan'ın yanında beni ara!" buyurdular.

"Orada da size rastlayamazsam?" dedim.

"Öyleyse beni Havz'ın yanında ara! Zira ben üç mevkinin dışına çıkmam!" buyurdular."

Tirmizi, Kıyamet 10, (2435).

5052 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ateşi hatırlayıp ağladım, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Niye ağlıyorsun?" diye sordu.

"Cehennemi hatırladım da onun için ağladım! Siz, Kıyamet günü, ailenizi hatırlayacak mısınız?" dedim.

"Üç yerde kimse kimseyi hatırlamaz: Mizan yanında; tartısı ağır mı geldi hafif mi öğreninceye kadar; Sahifelerin uçuştuğu zaman; kendi defteri nereye düşecek, öğreninceye kadar: Sağına mı soluna mı; yoksa arkasına mı? Sırat'ın yanında; cehennemin iki yakası ortasına kurulunca; bunu geçinceye kadar."

Ebu Davud, Sünen 28, (4755).

ŞEFAAT

5053 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Her peygamberin müstecab (Allah'ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı Kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı âhirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nâil olacaktır."

Buhari, Da'avat 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334, (198 ); Muvatta, Kur'an 26, (1, 212); Tirmizi, Da'avat 141, (3597).

5054 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir."

Tirmizi, Kıyamet 12, (2437); Ebu Davud, Sünnet 23, (4739); İbnu Mace, zühd 37, (4310).

Tirmizi, şu ziyadeyi kaydeder: "Hz. Câbir radıyallahu anh dedi ki: "Kebâir (büyük günah) ehli olmayanın şefaate ne ihtiyacı var!"

5055 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet gününde, insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Âdem aleyhisselam'a gelip: "Evlatlarına şefaat et!" diye talepte bulunacaklar. O ise:

"Benim şefaat yetkim yok. Siz İbrahim aleyhisselam'a gidin! Çünkü o Halilullah'tır" diyecek. İnsanlar Hz. İbrahim'e gidecekler. Ancak o da:

"Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa'ya gidin. Çünkü o Ruhullah'tır ve O'nun kelamıdır!" diyecek. Bunun üzerine O'na gidecekler. O da:

"Ben buna yetkili değilim. Lâkin Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gidin!" diyecek. Böylece bana gelecekler. Ben onlara:

"Ben şefaate yetkiliyim!" diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup, Allah'ınilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamdlerle Allah'a medh u senâda bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rabb Teâla:

"Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!" buyuracak. Ben de:

"Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!" diyeceğim. Rabb Teâla: "(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa danesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!" diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp, önceki hamd u senâlarla hamd ve senâlarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek. Ben de: "Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine:

"Var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi:

"Başını kaldır!" denilecek. Ben de kaldırıp:

"Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine:

"Var, kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imannı olanları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamdlerle hamd u senâda bulunacağım, sonra secdeye kapanacağım. Bana: "Ey Muhammed! Başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!" denilecek. Ben de: "Ey Rabbim! bana Lailâhe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver!" diyeceğim. Rabb Teâla:

"Bu hususta yetkin yok! -veya: "Bu hususta sana izin yok!- Lâkin izzetim, celâlim, kibriyâm ve azametim hakkı için lailâhe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım!" buyuracak."

Buhari, Tevhid 36, 19, 37, Tefsir, Bakara 1, Rikak 51; Müslim, İman 322, (193).

5056 - Yine Sahiheyn ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resûlullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:

"Ben Kıyamet günü âdemoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım: ) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve tâkat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:

"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:

"Babanız Âdem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Âdem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Âdem aleyhisselâm da:

"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa âsi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler:

"Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûrâ) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselâm da şöyle diyecek:

"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:

"Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:

"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:

"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:

"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Hz. Musa da:

"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. (...Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.) Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Hz. İsa aleyhisselâm'a gidin!" diyecek. İnsanlar Hz. İsa'ya gelecekler ve:

"Ey İsa, sen Allah'ın Peygamberisin ve Meryem'e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler! Hz. İsa aleyhisselam da:

"Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!" diyecek. -Hz. İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- (Bir başka rivayette: ) "(Beni, Allah'tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter!") Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Muhammed aleyhissalâtu vesselâm'a gelecekler, -bir diğer rivayette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve:

"Ey Muhammed! Sen Allah'ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah seni geçmiş-gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Bunun üzerine ben Arş'ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senâları benim için açacak (Ben onlarla Rabbime medh u senâlarda bulunacağım). Sonra:

"Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!" denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: "Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!" diyeceğim. Bunun üzerine:

"Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!" denilecek."

Resûlullah sonra şöyle buyurdular:

"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelâl'e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesâfe Mekke ile Hecer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır."

Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436).

Hz. İbrahim aleyhisselam'ın kıssasıyla ilgili bir rivayette şu ziyade var: (Hz. İbrahim, (insanlar, şefaat etmesi için kendine geldikleri zaman, Allah'a şefaat talebinde bulunmasına mani olan üç günahı olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu Rabbim" (En'am 76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiya 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Saffat 89) sözünü zikretti."

5057 - Yezîd İbnu Süheyb el-Fakîr anlatıyor: "Hâricilerin görüşlerinden biri içime işlemişti, Haccetmek, sonra da (propaganda yapmak üzere) insanların karşısına çıkmak arzusuyla, kalabalık bir grup içerisinde yola çıktık. Medine'ye uğradık. Orada Câbir İbnu Abdillah radıyallahu anh, insanlara hadis rivayet ediyordu. Bir ara cehennemlikleri zikretti. Ben: "Ey Resûlullah'ın arkadaşı! Sen ne konuşuyorsun? Halbuki Allah Teâla Hazretleri: "(Ey Rabbim!) Ateşe kimi atarsan mutlaka onu rezil-rüsvay edersin" (Âl-i İmran 192); "Ateşten her çıkmak isteyişlerinde oraya geri çevrilirler" (Secde 20) buyurmaktadır" dedim. Hz. Câbir:

"Sen Kur'ân'ı okuyor musun?" dedi. Ben de:

"Evet!" dedim.

"Öyleyse onun evvelini oku! Çünkü o, küffar hakkındadır!" dedi ve sonra ilave etti:

"Sen, Allah'ın Muhammed aleyhissalâtu vesselâm'ı dirilteceği Makam-ı Mahmud'u işittin mi?"

"Evet!" dedim. Dedi ki:

"O, Muhammed aleyhissalâtu vesselam'a mahsus mahmûd makamdır. Allah Teâla Hazretleri o makamın hatırına, cehennemden çıkaracaklarını çıkarır!"

(Hz. Câbir) sonra, Sırat köprüsünün konuluşunu ve üzerinden insanların geçişini tavsif etti. Biz:

"Bu ihtiyarın, Aleyhissalâtu vesselâm hakkında yalan söyleyeceğini mi zannedersiniz?" dedik ve Hâricilikten rücû ettik. Hayır! Vallahi bizden bir kişiden başka, Hâricilikte kalan olmadı."

Müslim, İman 320, (191).

5058 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü, cehennemliklerin, dünyada en müreffeh olanı getirilerek ateşe bir kere batırılacak. Sonra:

"Ey ademoğlu denilecek. (Cehennemde) hiç nimet gördün mü? Sana hiç hayır uğradı mı?"

"Hayır! Ey Rabbim, vallahi hayır!" diyecek. Sonra cennetliklerden dünyüdü en fakir olan getirilecek. O da cennete bir sokulup çıkarılacak ve kendisine:

"Ey âdemoğlu (cennette) hiç fakirlik gördün mü, hiç sıkıntı çektin mi?" denilecek. O da:

"Hayır! Vallahi ya Rabbi! Başımdan hiç fakirlik geçmedi, hiçbir sıkıntı çekmedim" diyecek."

Müslim, Münafıkûn 55, (2807).

5059 - Yine Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla Hazretleri azabı en hafif olan cehennemliğe:

"Eğer dünya her şeyiyle senin olsaydı, şu azabdan kurtulmaya bedel, fidye olarak verir miydin?" diye soracak. Adam: "Evet!" diyecek. Rabb Teâla bunun üzerine:

"Sen daha Hz. Âdem'in sulbünde iken ben senden bundan daha hafifini istemiş: "Bana hiçbir şeyi ortak kılma da seni ateşe sokmayayım, cennete koyayım" demiştim. Sen buna yanaşmadın, şirke girdin" buyuracak."

Buhari, Rikak 51, 49, Enbiya 1; Müslim, Münafikûn 51, (2805).

5060 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennetlikler cennette, cehennemlikler de cehennemde oldukları zaman ölüm getirilir. Cennetle cehennemin arasına konup orada kesilir. Sonra bir münadi nida eder:

"Ey ehl-i cennet! Artık ebediyet var, ölüm yok! Ey ehl-i nâr! Artık ebediyet var, ölüm yok! Cennetliklerin sürûru bununla daha da artar. Cehennemliklerin de hüznü artar."

Buhari, Rikâk 50, 51; Müslim, Cennet 43, (2850).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
CENNETİN SIFATI

5061 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri ferman etti ki: "Ben Azimu'ş-Şân, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım." Ebu Hureyre ilaveten dedi ki:

"Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun. (Mealen): "Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükâfaatların saklandığını kimse bilemez" (Secde 17).

Buhari, Bed'ü'l-Halk 8, Tefsir, Secde 1, Tevhid 35; Müslim, Cennet 2, (2824); Tirmizi, Tefsir, (3195).

5062 - Buhari, bir diğer rivayetinde şu ziyadeyi kaydeder: "Sehl İbnu Sa'd anlatıyor -deyip, hadisin aynısını kaydettikten sonra- der ki: "Muhammed İbnu Ka'b dedi ki: "Onlar Allah için ameli gizli tuttular. Allah da onların sevabını gizli tuttu. Kullar yanına gelince onları nimete boğacak."

Hadis, bu muhtevada olarak Buhari'de mevcut değildir. Hâkim'in el-Müstedrek'inde mevcuttur (2, 413-414).

5063 - Yine Sa'd İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, insanlar neden yaratıldı?"

"Sudan!" buyurdular.

"Ya cennet?" dedim, o neden inşa edildi?"

"Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da zâferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz."

Aleyhissalâtu vesselâm sözlerine şöyle devam buyurdular: "Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir):

-Âdil imâm (devlet başkanı).

-İftarını yaptığı zaman oruçlu.

-Zulme uğrayanın duası.

Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teâla Hazretleri:

"İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur."

Tirmizi, Cennet 2, (2528 ).

5064 - Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Gümüşten iki cennet vardır. Kapları ve içinde bulunan diğer şeyleri de gümüştendir. Altından iki cennet vardır, kapları ve içlerinde bulunan diğer eşyaları da hep altındandır. Adn cennetinde, cennetliklerle Rablerini görmeleri arasında Allah'ın veçhindeki rıdâu'l-kibriyadan (büyüklük perdesinden) başka bir şey yoktur."

Buhari, Tefsir, Rahman 1, 2, Bedu'l-Halk 8, Tevhid 24; Müslim, İman 180, (296); Tirmizi, Cennet 3, (2530).

5065 - Yine aynı kaynaklarda şu rivayet gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennette, mü'min için, içi boş tek bir inciden bir çadır vardır. -Bir rivayette- Genişliği altmış mildir. Her köşesinde bir refikası bulunur, hiçbiri diğerini görmez, mü'min bunların herbirini dolaşır."

Buhari, Bed'ü'l-Halk 8, Tefsir, Rahman 1, 2, Tevhid 24; Müslim, Cennet 23, (2838 ); Tirmizi, Cennet 3, (2530).

5066 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennette yüz derece vardır. Her iki derece arasında yüz yıl(lık yürüme mesafesi) vardır."

Tirmizi, Cennet 4, (2531).

5067 - Ubâde İbnu's-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah'tan cennet istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin."

Tirmizi, Cennet 4, (2533).

5068 - Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennette yüz derece vardır. Bütün alemler bunlardan birinin içinde toplansalar, hepsini de kuşatır, istiab eder."

Tirmizi, Cennet 4, (2534).

5069 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennette bir ağaç vardır ki, binekli bir kimse yüz yıl gölgesinde yürüse onu katedemez. İsterseniz şu ayeti okuyun: (Mealen) "Daimi gölgededirler, çağlayıp duran su başlarındadırlar" (Vâkı'a 30-31).

Tirmizi, Tefsir, Vakıa, (3289), Cennet 1, (2525).

5070 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Cennette hiçbir ağaç yoktur ki gövdesi, altından olmasın."

Tirmizi, Cennet 1, (2527).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5071 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennette, yay kadar bir yer, güneşin üzerine doğduğu veya battığı şeyden (dünyadan) daha hayırlıdır."

Buhari, Bed'ü'l-Halk 8, Tefsir, Vakı'a 1; Müslim, Cennet 6, (2826); Tirmizi, Cennet 1, (2525).

Tirmizi, Hz. Enes'ten şu ziyadede bulunmuştur: "Sizden birinizin yayı kadar veya kamçısı kadar cennetteki bir yer, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet ehlinden bir kadın, arz ehline görünecek olsa, dünya ve içindekileri aydınlatır, arzla semâ arasını güzel koku ile doldururdu, onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."

5072 - Sa'd İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette olan şeyden bir tırnağın azalttığı miktar, semavat ve dünya arasında dört ciheti de tezyin etmiş olarak görünürdü. Eğer cennet ehlinden bir adam dünya ehline zuhûr etse ve bilezikleri görünse o(nun şavkı) güneşin ziyasını bastırırdı, tıpkı güneşin, yıldızların ziyasını bastırması gibi."

Tirmizi, Cennet 7, (2541).

5073 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sidretü'l-Müntehâ'ya çıkarıldım. Orada dört nehir gördüm: İki nehir zâhirdi, iki nehir de bâtın. Zâhir olan iki nehir Nil ve Fırat nehirleriydi. Bâtın olanlar da cennetin iki nehri idi."

Buhari, Eşribe 12; Müslim, İman 264, (164).

5074 - Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Cennette at var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam da:

"Allah Teâla Hazretleri seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yâkuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır" buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de:

"Cennette deve var mı?" diye sordu. Ama buna Aleyhissalatu vesselam öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular:

"Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır."

Tirmizi, Cennet 11, (2546).

5075 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennette siyah gözlülerin (hurilerin) toplanma yerleri vardır. Orada, benzerini mahlukâtın hiç işitmediği güzel bir sesle şarkı okurlar ve şöyle söylerler:

"Bizler ebedileriz, hiç ölmeyiz!

Bizler nimetlere mazharız, fakr bilmeyiz!

Rabbimizden razıyız, mükedder olmayız!

Kendisinin olduğumuz beylerimize ne mutlu!"

Tirmizi, Cennet 24, (2567).

5076 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken kuzey rüzgârı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle hüsün ve cemalleri artar. Böylece ailelerine, daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Hanımları:

"Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış!" derler. Erkekler de:

"Sizler de, Allah'a kasem olsun, bizden sonra çok daha güzelleşmişsiniz!" derler."

Müslim, Cennet 13, (2833).

5077 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın sûretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o sûrete girer."

Tirmizi, Cennet 15, (2553).

CEHENNEMİN EVSAFI

5078 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Yaktığınız ateş var ya, bu, cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir cüzdür!" buyurmuştu. (Yanındakiler):

"Zaten bu ateş, vallahi (âsileri cezalandırmaya ahirette) yeterliydi" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Cehennem ateşi öbürüne altmışdokuz kat üstün kılındı. Her bir kat'ın harareti, bunun mislindedir."

Buhari, Bed'ü'l-Halk 10; Müslim, Cennet 29, (2843); Muvatta, Cehennem 1, (2, 994); Tirmizi,

Cehennem 7, (2592).

5079 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cehennem ateşi bin yıl yakıldı. Öyle ki kıpkırmızı oldu. Sonra bin yıl daha yakıldı, öyle ki beyazlaştı. Sonra bin yıl daha yakıldı. Şimdi o siyah ve karanlıktır."

Tirmizi, Cehennem 8, (2594); Muvatta, Cehennem 2, (2, 994). Metin Tirmizi'ye aittir.

5080 - Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cehennemi kuşatan surun dört (ayrı) duvarı vardır. Her duvarın kalınlığı kırk yıllık yürüme mesafesi kadardır."

Tirmizi, Cehennem 4, (2587).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5081 - Hasan Basri rahimehullah anlatıyor: "Utbe İbnu Gazvân radıyallahu anh, Basra'da minberde (hutbe esnasında) dedi ki:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize şöyle buyurmuşlardı: "Cehennemin kıyısından büyük bir taş bırakıldı. Bu taş yetmiş yıl aşağı doğru düştü de henüz dibe ulaşmadı."

(Utbe İbnu Gazvân, devamla) der ki: "Hz. Ömer radıyallahu anh: "Ateşi çok zikredip hatırlayın. Zira onun harareti pek şiddetlidir; derinliği çok fazladır, çengelleri demirdendir" buyurdu."

Tirmizi, Cehennem 2, (2578 ).

5082 - Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Veyl, cehennemde bir vadidir. Kâfir orada, kırk yıl batar da dibine ulaşamaz."

Tirmizi, Tefsir, Enbiya, (3164).

5083 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Eğer zakkûmdan, dünyaya tek damla damlatılacak olsa, bu dünya ehlinin yiyeceklerini ifsad ederdi. Öyleyse, yiyecek ve içeceği zakkum olan cehennemliğin hali ne olur (anlayın)!"

irmizi, Cehennem 4, (2588 ).

5084 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cehennem, Rabbine şikayet ederek: "Ey Rabbim! Bir parçam diğer bir parçamı yemektedir" dedi. bununn üzerine, Allah Teâla hazretleri ona, iki nefes almaya izin verdi: Bir nefes kışta, bir nefes de yazda. (Yazdaki nefesi) sizin rastladığınız en şiddetli sıcaktır. (Kıştaki nefesi de) sizin rastladığınız en şiddetli (soğuk olan) zemherirdir."

Buhari, Bed'ü'l-Halk 10; Müslim, Mesacid 185, (617); Tirmizi, Cehennem 9, (2595).

5085 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü, ateşten bir parça, boyun şeklinde uzanır. Bunun, gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan bir dili vardır. Der ki: "Ben üç takım (insanı cezalandırmak) için vazifelendirildim: Allah'la birlikte bir başka ilaha dua eden kimse, bile bile zulmeden cebbâr, tasvirciler."

Tirmizi, Cehennem 1, (2577).

5086 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü cehennem, yetmişbin yuları olduğu halde getirilir. Her yularında, onu çeken yetmişbin melek vardır."

Müslim, Cennet 29, (2842); Tirmizi, Cehennem 1, (2576).

5087 - Mücahid anlatıyor: "İbnu Abbâs radıyallahu anhüma bana: "Cehennemin genişliği ne kadardır, biliyor musun?" diye sordu. Ben: "Hayır!" deyince: "Doğru, Allah'a yemin olsun, bilemezsin!" dedi ve ilave etti: "Bana Hz. Aişe radıyallahu anha dedi ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'a:

"Kıyamet günü Arz toptan O'nun bir kabzasıdır (tam tasarrufundadır). Gökler de O'nun sağ eliyle dürülmüşlerdir" (Zümer 67) âyetinden sormuş ve:

"Bu sırada insanlar nerede olurlar (ey Allah'ın Resûlü)" demiştim. Aleyhissalatu vesselam: "Cehennem köprüsünde!" cevabını verdi."

Tirmizi, Tefsir, Zümer, (3242).

CENNET VE CEHENNEMİN MÜŞTEREK YÖNLERİ

5088 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla Hazretleri cenneti yarattığı zaman Cibril aleyhisselâm'a:

"Git ona bir bak!" buyurdular. O da gidip cennete baktı ve: "(Ey Rabbim!) Senin izzetine yemin olsun, onu işitip de ona girmeyen kalmayacak, herkes ona girecek!" dedi. (Allah Teâla Hazretleri) cennetin etrafını mekruhlarla çevirdi. Sonra: "Hele git ona bir daha bak!" buyurdu. Cebrail gidip ona bir daha baktı. Sonra da:

"Korkarım, ona hiç kimse girmeyecek!" dedi. Cehennemi yaratınca, Cebrail'e:

"Git, bir de şuna bak!" buyurdu. O da gidip ona baktı ve:

"İzzetine yemin olsun, işitenlerden kimse ona girmeyecektir!" dedi. Allah Teâla hazretleri de onun etrafını şehvetlerle kuşattı. Sonra da:

"Git ona bir kere daha bak!" dedi. O da gidip ona baktı. Döndüğü zaman:

"İzzetine yemin olsun, tek kişi kalmayıp herkesin ona gireceğinden korkuyorum!" dedi."

Ebu Davud, Sünnet 25, (4744); Tirmizi, Cennet 21, (2563); Nesai, Eyman 3, (7, 3).

5089 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennetin etrafı mekârihle (nefsin hoşlanmadığı şeylerle) sarılmıştır. Cehennemin etraf ı da şehevi (nefsin arzuladığı, cazip) şeylerle sarılmıştır."

Sahiheyn'de, Ebu Hureyre'den bu rivayet aynen gelmiştir. Ancak iki yerde "huffet" (=sarılmış) kelimesine bedel "hucibet" (=örtülmüş) kelimesi kullanılmıştır.

5090 - Yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cehennem, içerisine âsiler atıldıkça: "Daha var mı?" demekten geri durmaz. Bu hal, Rabbu'l-İzze'nin cehennemin üzerine ayağını koyup, iki yakasını dürüp birleştirmesine kadar devam eder. İşte o zaman cehennem:

"Yeter, yeter. İzzet ve keremine yemin olsun yeter!" der. Cennette fazlalık devam eder. Allah, ona mahsus yeni bir halk yaratır ve bunları cennetin fazla kısmına yerleştirir."

Buhari, Tefsir, Kaf 1, Eyman 12, Tevhid 7; Müslim, Cennet 37, (2848 ); Tirmizi, Tefsir, Kâf, (3268 ).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
CENNETLİKLER

5091 - Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennet ehli, gurfelerde kalanları seyrederler, tıpkı gökteki yıldızları seyretmeniz gibi."

Buhari, Rikak 51; Müslim, Cennet 10, (2830).

5092 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennet ehli gurfelerde kalanları (ehl-i guraf) görürler. Tıpkı, ufukta doğudan batıya giden inci gibi parlak yıldızları gördüğünüz gibi. Aralarındaki fazilet farkı, (gurfe ehlini) böyle yukarıda gösterir."

Bunun üzerine Ashâb: "Ey Allah'ın Resûlü! Bu söylediğiniz, peygamberlerin makamı olmalı, başkaları oraya ulaşamamalı!" dedi. Ancak Aleyhissalatu vesselâm:

"Hayır! Ruhumu kudret elinde tutan Zât'a yemin olsun! Gurfelerde kalanlar (peygamberler değiller), Allah'a inanıp peygamberleri tasdik eden kimselerdir!" buyurdular."

Buhari, Bed'u'l-Halk 8; Müslim, Cennet 11, (2831).

5093 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennete ilk girecek zümre, dolunay gecesindeki ay suretindedir. Onu takip eden zümre, parlaklık yönüyle gökteki en büyük yıldız gibidir. Cennetlikler bevletmezler, büyük abdest de bozmazlar, tükürmezler, sümkürmezler de. Tarakları altındandır, terleri misktir. Buhurdanları öd ağacından, zevceleri kara gözlü hurilerden olacak. Onlar ataları Âdem'in yaratılışı üzere, altmış zirâ boyunda tek bir adam suretinde olacaklar."

Buhari, Bed'ü'l-Halk 8, Enbiya 1; Müslim, Cennet 15, (2834); Tirmizi, Cennet 7, (2540).

5094 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm : "Cennet ehli cennette yerler ve içerler. ancak tükürmezler, küçük ve büyük abdest bozmazlar, sümkürmezler de!" buyurmuştu. Ashab:

"Peki yedikleri ne olur?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam:

"Geğirmek ve misk sızıntısı gibi ter! Onlara tıpkı nefes ilham olunduğu gibi tesbih ve tahmid ilham olunur."

Müslim, Cennet 18, (3835); Ebu Davud, Sünnet 23, (4741).

5095 - Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir kimse cennetlik olarak ölünce, büyük veya küçük, yaşı ne olursa olsun, otuz yaşında bir kimse olarak cennete girer ve artık bu yaş ebediyyen değişmez. Cehennemlikler için de durum böyledir."

Tirmizi, Cennet 23, (2565).

5096 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennet ehlinin vücudu kılsız, yüzü sakalsız, gözleri sürmelidir, gençlikleri zail olmaz, elbiseleri eskimez."

Tirmizi, Cennet 8, (2542).

Tirmizi'nin bir rivayetinde şu ziyade var: "Cennetliklerin başlarında taçlar vardır. Taçtaki tek bir inci, meşrık ile mağrib arasını aydınlatır."

5097 - Ebu Rezin el-Ukayli radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennet ehlinin çocuğu olmaz, (orada doğum yoktur)."

Tirmizi, Cennet 23, (2566).

5098 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Mü'mine cennette şu şu kadar (kadınla) cima gücü verilir!" buyurmuşlardı. Kendisine:

"Ey Allah'ın Resûlü! Buna tâkat getirilebilir mi?" diye soruldu.

"Yüz (kişinin) gücü verilir! (Böyle olunca takat getirir!)" buyurdular."

Tirmizi, Cennet 6, (2539).

5099 - el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü arz, tek bir çörek olacak. Cebbâr (olan Allah Teâla hazretleri), onu, cennetliklere azık olarak elinde çevirecektir, tıpkı sizin sefer sırasında çöreğinizi çevirdiğiniz gibi!" Bu sırada bir yahudi gelerek:

"Ey Ebu'l-Kâsım! Rahman (olan Allah) seni mübarek kılsın! Kıyamet günü cennet ehlinin (iştah açıcı) ikramı ne olacak haber vereyim mi?" dedi. Efendimiz:

"Söyle bakalım!" buyurdular. Adam, tıpkı Aleyhissalâtu vesselâm'ın söylediği gibi:

"Arz, tek bir çörek olur!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize baktılar. Sonra azı dişleri görününceye kadar tebessüm buyurdular ve:

"Peki cennet ehlinin katıklarını sana haber vereyim mi?" dediler. Adam: "Buyurun!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Bâlâm ve nûn!" buyurdular. Adam:

"Bu nedir?" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Öküz ve balıktır. Bunların ciğerlerinin kenarından yetmişbin kişi yer" buyurdular."

Buhari, Rikak 44; Müslim, Münafikûn 30, (2792).

5100 - el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennet ehlinden derecesi en düşük olanın seksenbin hizmetçisi, yetmişiki zevcesi vardır. Onun için inciden, zebercedden ve yakuttan bir çadır kurulur. Bu çadır, Câbiye'den San'a'ya kadar uzanan bir büyüklüktedir."

Tirmizi, Cennet 23, (2565).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5101 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennet ehlinin mertebece en düşük olanı o kimsedir ki: Bahçelerine, zevcelerine, nimetlerine, hizmetçilerine, koltuklarına bakar. Bunlar bin yıllık yürüme mesafesini doldururlar.

Cennetliklerin Allah nezdinde en kıymetli olanları ise, vech-i ilahiye sabah ve akşam nazar ederler."

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sonra şu ayeti okudu. (Meâlen): "Yüzler vardır, o gün ter ü tâzedir, Rablerini görecektir" (Kıyamet 22-23).

Tirmizi, Cennet 17, (2556), Tefsir, Kıyamet (3327).

5102 - Mugire İbnu Şu'be radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Hz. Musa aleyhisselâm Rabbine sordu:

"Derece itibariyle cennet ehlinin en düşüğü nasıldır?" Rab Teâla buyurdu: "O, cennet ehli cennete dahil edildikten sonra gelecek olan bir adamdır ki kendisine:

"Cennete gir!" denilir. Adam:

"Ey Rabbim nasıl gireyim. Herkes yerlerine yerleşti, mekanlarını tuttu!" der. Ona şöyle denilir:

"Sana dünya meliklerinden birinin mülkü kadar mülk verilmesine razı mısın?"

"Rabbim, razıyım!" der. Rab Teâla:

"Sana bu verilmiştir. Onun misli, onun misli, onun misli, onun misli de."

Adam beşincide:

"Ey Rabbim razı oldum (yeter!)" der. Rab Teâla:

"Bu sana verildi, on misli daha verildi. Ayrıca gönlün her ne isterse, gözün neden zevk alırsa, sana hep verilmiştir!" buyurur. Adam:

"Rabbim razı oldum(yeter!)" der. (Hz. Musa sormaya devam eder):

"Ya derecesi en üstün olan (nasıldır)?"

"İşte irade ettiklerim bunlardı. Onların keramet fidanlarını kendi elimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Onlara hazırladığımı, ne bir göz görmüş ne bir kulak işitmiştir, hiçbir beşer kalbine de hutur etmemiştir."

Müslim, İman 312, (189); Tirmizi, Tefsir, Secde, (3196).

5103 - Ebu Sa'id el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri cennet ehline;

"Ey cennet ahalisi!" diye seslenir. Onlar:

"Ey Rabbimiz, buyur! Ebrine âmâdeyiz! Hayır senin elindedir!" derler. Rab Teâla:

"Razı oldunuz mu? diye sorar. Onlar:

"Ey Rabbimiz! Razı olmamak ne haddimize! Sen bize mahlûkatından bir başkasına vermediğin nimetler verdin!" derler. Rab Teâla:

"Ben sizlere bundan daha fazlasını vereyim mi?" der. Onlar:

"Bu verdiklerinden daha üstün ne olabilir?" derler. Rab Teâla:

"Size rızamı helal kıldım. Artık, size ebediyen gadab etmeyeceğim!" buyururlar."

Buhari, Rikâk 51, Tevhid 38; Müslim, Cennet 9, (2829); Tirmizi, Cennet 18, (2558 ).

5104 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bana cennete giren ilk üç kişi arzedildi. Bunlardan biri şehid, biri iffetli olan (ve azla yetinerek) iffetini koruyan, biri de Allah'a ibadetini güzel yapan ve efendilerine hayırhah olan bir köle idi."

Tirmizi, Fezâilu'l-Cihad 13, (1642).

5105 - Harise İbnu Vehb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Size cennet ehlini haber vereyim mi?" buyurdular. Ashab:

"Evet ey Allah'ın Resûlü" dedi. Aleyhissalatu vesselâm:

"Her bir biçare addedilen zayıf kimsedir. Bu kimse, bir hususta Allah'a yemin etse, Allah onun dilediğini yerine getirirek tebrie eder ve hânis kılmaz" buyurdu ve tekrar sordu:

"Size cehennem ehlini haber vereyim mi? Bunlar kaba, cimri ve kibirli kimselerdir."

Buhari, Tefsir, Nûn 1, Edeb 61, Eymân 9; Müslim, Cennet 46, (2853); Tirmizi, Cehennem 13, (2608 ).

5106 - Ebu Davud'da Harise radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur:

"Cennete ne zengin cimri, ne de kaba merhametsiz girer."

Ebu Davud, Edeb 8, (4801).

CEHENNEMLİKLER

5107 - Nu'mân İbnu Beşir radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cehennemliklerin azab cihetiyle en hafif olanı, ayağında ateşten bir nalın ve nalın bağı olan kimsedir ki, ayağındakiler sebebiyle, tıpkı tencerenin kaynaması gibi, başında dimağı kaynar. Öyle tahammülfersa bir azam duyar ki, azabca insanların en hafifi olduğu halde, kendinden şiddetli azab çeken olmadığını zanneder."

Buhari, Rikâk 8; Müslim, İman 363, (213); Tirmizi, Cehennem 12, (2607).

5108 - Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"(Cehennemlikler derece derecedir.) Bir kısmı vardır, ateş onları topuğuna kadar yakalar, bir kısmı vardır, dizlerine kadar yakalar, bir kısmı vardır kemere kadar yakalar, bir kısmı vardır köprücük kemiğine kadar yakalar."

Müslim, Cennet 33, (2845).

5109 - Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cehennem ehline açlık musallat edilir. Bu, içinde bulundukları azaba eşit dereceye ulaşır. Açlığa karşı yardım talep ederler. Onlara besleyici olmayan ve açlığı gidermeyen darî' (denen dikenli bir ot) verilir. Tekrar yiyecek isterler, bu sefer de boğazda tıkanıp kalan bir yiyecekle imdat edilir. (Bu da boğazlarında takılır kalır, ne ileri geçer, ne de geri gelir.) Derken, dünyada iken, bu durumda, bir içecekle takılan lokmaları kaydırdıklarını hatırlarlar ve bir içecek talep ederler. Kendilerine demir kancalar bulunan kaplarda kaynar sular verilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştırılınca, yüzlerini dağlayıp atar. Su karınlarına girince, içerilerini param parça eder. Bu sefer de:

"Cehennemin bekçilerini çağırın, ola ki azabımızı biraz hafifletir!" derler. Onları çağırırlar. Onlar gelince:

"Size peygamberleriniz bu halleri açıklayan haberleri getirmemiş miydi?" derler. Onlar:

"Evet getirmişti (ama dinlemedik)" derler. Bunun üzerine, bekçiler:

"Siz isteyin durun! Kâfirlerin istekleri (burada) boşadır!" derler" (Gâfir 50). Cehennemlikler bekçilerden ümidi kesince:

"(Cehenneme müvekkel melek) Mâlik'i çağırın!" derler. (Mâlik gelince):

"Ey Mâlik, (söyle de) Rabbin bizim hakkımızda ölüme hükmetsin!" derler. Mâlik de onlara:

"Hayır! (Siz burada canlı olarak ebedi) kalıcılarsınız!" diye cevap verecek" (Zuhruf 77).

(Hadisin ravilerinden) A'meş rahimehullah der ki: "Bana bildirildi ki, cehennemliklerin Mâlik'e yalvarmaları ile Mâlik'in onlara verdiği cevap arasında bin yıllak zaman geçecektir. Cehennemlikler, bu sefer aralarında:

"Rabbinize dua edin, sizin için O'ndan daha hayırlı kimse yok!" diyecekler ve elbirlik şöyle yakaracaklar:

"Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe çalmıştı, biz gerçekten sapıtmış kimselerdik. Ey Rabbimiz bizi bundan çıkar. Eğer (yine) küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki zâlimlerden oluruz" (Mü'minûn 106-107). Rab Teâl, onlara: "Cehennemin içine yıkılıp gidin! Bana bir şey söylemeyin!" diyecek" (Mü'minûn 108 ).

Resûlullah devamla dedi ki: "Bu cevap üzerine, cehennem ehli her çeşit hayırdan ümidlerini keserler; hıçkırmaya, nedâmet etmeye, dövünüp yırtınmaya başlarlar."

Tirmizi, Cehennem 5, (2589).

5110 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cehennemliklerin tepelerine kaynar su dökülür. Bu su, vücudlarının içine nüfuz eder, öyle ki karınlarına kadar ulaşır; içlerinde ne var ne yok, söker atar ve ayaklarını delip geçer. Bu hâdise "Bununla karınlarının içinde ne varsa hepsi ve derileri eritilecektir" (Hacc 20) ayetinde zikri geçen eritme (es-Sahru) hâdisesidir. Sonra (eriyen cesedleri) eski haline iade edilir."

Tirmizi, Cehennem 4, (2585).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5111 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kâfirin cehennemdeki bir azı dişi Uhud dağı kadardır. Derisinin kalınlığı da üç gecelik yol mesafesidir."

Müslim, Cennet 44, (2851); Tirmizi, Cehennem 3, (2580, 2581, 2582).

5112 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kâfir, bir iki fersah uzunluğundaki dilini Kıyamet günü yerde sürür, (Mevkıf'te) insanlar onun üzerine basarlar."

Tirmizi, Cehennem 3, (2583).

5113 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü ilk çağrılacak olan, Hz. Âdem'dir. Hak Teâla Hazretleri:

"Ey Âdem!" der. Hz. Âdem:

"Buyur ey Rabbim, emrindeyim!" der. Rabb Teâla:

"Zürriyyetinden cehenneme girecekleri ayır!" emreder. Âdem:

"Ey Rabbim ne miktarını ayırayım?" diye sorar. Rabb Teâla:

"Her yüzden doksandokuzunu!" ferman buyurur."

(Ashab bu esnada atılıp): "Ey Allah'ın Resûlü! Bizden geriye ne kaldı?" derler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Benim ümmetim, diğer ümmetler yanında siyah öküzün başındaki beyaz tüy gibi (az)dır!" buyurdular."

Buhari, Rikak 45.

5114 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Hz. İbrahim aleyhisselâm, Kıyamet günü, babası Azer'i (yüzü) üzerinde bir siyahlık ve toz toprak olduğu halde görür. Babasına:

"Ben sana dünyada iken, "Bana, âsi olma!" demedim mi?" der. Babası ona:

"İşte bugün ben artık sana âsi olmayacağım!" der. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselâm:

"Ey Rabbim! Sen yeniden diriltilme gününde beni rüsvay etmeyeceğini vaadetmiştin. Rahmetten uzak babamın halinden daha rüsvay edici başka ne var?" diye yakarır. Allah Teâla Hazretleri:

"Ben cenneti kâfirlere haram kıldım!" cevabında bulunur. Sonra şöyle nida edilir:

"Ey İbrahim, ayaklarının altında ne var, biliyor musun?" İbrahim yere bakar ve kana bulanmış bir sırtlan görür. Derhal ayaklarından tutulup ateşe atılır. (İşte bu, İbrahim'in babasıdır, o çirkin surete sokulmuştur)."

Buhari, Enbiya 8, Tefsir, Şu'arâ 1.

CENNETLİKLERİN VE CEHENNEMLİKLERİN MÜŞTEREKEN ZİKREDİLDİĞİ HADİSLER

5115 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennet ve cehennem, aralarında (ihtilaf ederek Allah nezdinde) dâvâ açtılar. Cehennem:

"Ben, mütekebbirler (dünyada büyüklük taslayanlar) ve mütecebbirler (zorbalık yapanlar) için tercih edildim!" diye övündü. Cennet de:

"(Ey Rabbim!) Bana niçin sadece zayıflar ve (insanlar nazarında) düşük olanlar, (hakir görülenler) girer?" dedi. Allah Teâla Hazretleri önce cennete hitap etti:

"Sen benim rahmetimsin. Kullarımdan dilediklerime rahmetimi seninle ulaştıracağım!" Sonra da cehenneme hitap etti:

"Sen de benim azabımsın. Kullarımdan dilediğimi seninle azablandıracağım!" (Her ikisine yönelerek):

"İkiniz(in de vazifesi var! İkiniz de) dolacaksınız!" buyurdu. Ancak cehennem, bir türlü dolmak bilmedi. Allah Teâla da ayağını üzerine bastı. Derken cehennem:

"Yeter! Yeter!" diye inledi. Bu suretle dolmuş olan cehennemin ağzı birbirine kavuştu. Allah mahlûkatından hiçbir ferde asla zulmetmez.

Cennete gelince, Allah onu yeni mahlûkat yaratarak onu dolduracaktır."

Buhari, Tefsir, Kâf 1, Tevhid 25; Müslim, Cennet 35, (2846); Tirmizi, Cennet 22, (2564).

5116 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Hakkıyla cehennemlik olan cehennemlikler var ya, onlar cehennemde ne ölürler ne de yaşarlar. Lâkin günahları -yahut hataları denmiştir- sebebiyle ateşe dûçar olan birkısım kimseler vardır ki, ateş onları tamamen öldürür. Yanıp kömür olduktan sonra, kendilerine şefaat edilme izni verilir. Böylece grup grup getirilirler ve cennet nehirlerine dağıtılırlar. Sonra:

"Ey cennet ehli! Bunların üzerlerine su dökün" denilir. Bunlar, sel yatağında biten bir ot gibi yeniden biterler."

Müslim, İman 306, (185).

5117 - Yine Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mü'minler cehennemden kurtarılıp, cennetle cehennem arasındaki köprüde bir müddet hapsedilirler. Bu sırada, aralarında dünyada geçmiş olan haksızlıklar kısas edilir. Böylece günahlardan temizlenip paklandıktan sonra cennete girmelerine izin verilir. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, onlardan herbiri, cennetteki evini, dünyadaki evinden daha iyi bilir."

Buhari, Mezalim 1, Rikâk 48.

5118 - İmran İbnu Husayn radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Muhammed aleyhissalâtu vesselâm'ın şefaati ile, birkısım insanlar cehennemden çıkacak, cennete girecektir. Bunlara cehennemlikler denecektir."

Buhari, Rikak 513, Ebu Davud, Sünnet 23, (4740); Tirmizi, Cehennem 10, (2603).

5119 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cehenneme giren iki kişinin oradaki bağırtıları şiddetlenecek. Allah Teâla Hazretleri: "Çıkarın bunları!" buyuracak. Onlara:

"Niçin bağırıyorsunuz?" diye sorulacak. Onlar:

"Bize merhamet edesin diye böyle yaptık!" diyecekler. Rab Teâla:

"Benim size rahmetim, gidip kendinizi ateşe atmanız şeklindedir!" buyuracak. Onlar gidecekler. Biri kendisini ateşe atacak. Allah da ateşi ona soğuk ve selametli kılacak. Diğeri kalkar fakat kendini ateşe atamaz. Allah Teâla hazretleri:

"Arkadaşının attığı gibi, seni de kendini atmaktan alıkoyan nedir?" diye sorar. Adam:

"Ey Rabbim, beni ondan çıkardıktan sonra oraya bir kere daha göndermeyeceğini ümid ediyorum!" der. Allah Teâla hazretleri:

"Haydi ümidini verdim!" der. İkisi de Allah'ın rahmetiyle cennete sokulurlar."

Tirmizi, Cehennem 10, (2602).

5120 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennete en son giren kimse, bazan yürür, bazan ağlar. Ateş de arada sırada onu yalar geçer. Cehennemi tamamen geçince dönüp ona bir nazar eder ve:

"senden beni kurtaran Allah münezzehdir! Allah Teâla hazretleri, bana evvelin ve ahirinden hiç kimseye vermediği şeyi verdi!" der. Derken ona bir ağaç gösterilir.

"Ya Rabbi! der, beni şu ağaca yaklaştır da altında gölgeleneyim, suyundan içeyim!" Allah Teâla hazretleri:

"Ey âdemoğlu! Dilediğini versem benden başka bir şey istemezsin değil mi?" der. Adam:

"Ey Rabbim, ondan başka bir şey istemeyeceğim!" der ve başka bir şey istemeyeceğine dair söz verir. Rabbi de onun özrünü kabul eder. Çünkü o, sabredemeyeceği şeyi görmüştür. Onu ağaca yaklaştırır. Adamcağız, onun gölgesinde gölgelenir, suyundan içer. Sonra adama, evvelkinden daha güzel bir ağaç daha gösterilir. Dayanamayıp:

"Ey Rabbim! Beni şuna yaklaştır, gölgesinde gölgeleneyim, suyundan içeyim, artık senden başka bir şey istemeyeceğim!" der. Allah Teâla:

"Ey âdemoğlu! Bana öncekinden başkasını istememeye söz vermemiş miydin? Ben seni yaklaştıracak olsam başka şeyler isteyeceksin!" der. Adam, başka şey istemeyeceği hususunda söz verir. Rabbi de onu mazur görür. Çünkü o, sabredemeyeceği şeyi görmüştür. Adamı ona yaklaştırır. Adam onun gölgesinde gölgelenir, suyundan içer.

Sonra ona cennetin kapısının yanında bir ağaç yükseltilir. Bu ağaç diğer ikisinden daha güzeldir. Adam yine:

"Ey Rabbim" Beni şuna yaklaştır da gölgesinde gölgeleneyim, suyundan içeyim, senden başka bir şey istemiyorum!" der. Rab Teâla:

"Ey âdemoğlu! Sen ondan başka bir şey istemeyeceğine dair bana söz vermemiş miydin?" der. Adam:

"Evet, Rabbim! Senden başka bir şey istemeyeceğim!" der. Rabbi onu mazur görür. Çünkü o, sabredemeyeceği bir şey görmüştür. Onu bu ağaca yaklaştırır. Adam ona yaklaştırılınca cennet ehlinin seslerini işitir. (Dayanamayıp):

"Ey Rabbim! Beni cennete sok!" der. Rab Teâla:

"Ey âdemoğlu! Beni senden kurtaracak şey nedir! Dünya kadarını ve beraberinde mislini versem razı olur musun!" der. Adam:

"Ey Rabbim! Benimle istihza mı ediyorsun? sen ki âlemlerin Rabbisin!" der."

İbnu Mes'ûd bu noktada güldü ve: "Niye güldüğümü sormuyor musunuz?" dedi.

"Niye güldün söyle!" dediler.

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da böyle gülmüştü. "Niye güldünüz?" diye soruldu da:

"Rabbülalemin'in, adamın "Sen ki âlemlerin Rabbisin, benimle istihza mı ediyorsun?" demesine gülmesine gülüyorum!" dedi.

Allah Teâla Hazretleri:

"Ben seninle istihza etmiyorum. Lâkin ben, Azimüşşân dilediğimi yapmaya kâdirim!" buyurdular."

Müslim, İman 310, (187).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
RÜ'YETULLAH (ALLAH'IN GÖRÜLMESİ)

5121 - Cerîr İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir dolunay gecesi, aya baktı ve:

"Siz şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de böyle perdesiz göreceksiniz ve O'nu görmede bir sıkışıklığa düşmeyeceksiniz (herkes rahatça görecek). Artık, güneşin doğma ve batmasından önce hiç bir namaz hususunda size galebe çalınmamasına gücünüz yeterse bunu yapın (namazları vaktinde kılın, vaktini geçirmeyin)."

Cerir der ki: "Resûlullah, sonra şu ayeti okudu: "Rabbini güneşin doğmasından ve batmasından önce hamd ile tesbih et" (Tâ-ha 13).

Buhari, Mevâkitu's-Salât 6, 26, Tefsir, Kâf 1, Tevhid 24; Müslim, Mesacid 211, (633); Ebu Davud, Sünnet 20, (4729); Tirmizi, Cennet 16, (2554).

5122 - Hz. Süheyb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennetlikler cennete girince Allah Teâla Hazretleri:

"Bir şey daha istiyorsanız söyleyin, onu da ilaveten vereyim!" buyurur. Cennetlikler:

"Sen bizim yüzlerimizi ak etmedin mi? Sen bizi cennete koymadın mı? Sen bizi cehennemden kurtarmadın mı (daha ne isteyeceğiz?)" derler. Derken perde açılır. Onlara, yüce Rablerine bakmaktan daha sevimli bir şey verilmemiştir."

Süheyb der ki: "Resûlullah bu sözlerinden sonra şu ayeti tilavet buyurdular. (Mealen): "İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzel iyilik bir de ziyade vardır" (Yunus 26).

Müslim, İmam 297, (181); Tirmizi, Cennet 16, (2555).

5123 - Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Sen Rab Teâla'nı hiç gördün mü?" diye sordum.

"Nurdur, ben O'nu nasıl görürüm" buyurdular."

Müslim, İman 291, (178 ); Tirmizi, Tefsir, Necm, (3278 ).

5124 - Mesrûk rahimehullah anlatıyor: "Hz. Aişe radıyallahu anhâ'ya dedim ki: "Ey anneciğim! Muhammed aleyhissalâtu vesselâm Rabbini gördü mü?" Bu soru üzerine:

"Söylediğin sözden tüylerim ürperdi. Senin üç hatalı sözden haberin yok mu? Kim onları sana söylerse yalan söylemiş olur. Şöyle ki: Kim sana: "Muhammed Rabbini gördü" derse yalan söylemiş olur.

(Hz. Aişe bu noktada, sözüne delil olarak) şu ayeti okudu. (Mealen): "Onu gözler idrak edemez, O ise gözleri idrak eder" (En'âm 103).

Devamla dedi ki: "Kim sana derse ki Muhammed yarın olacak şeyi bilir, yalan söylemiştir. Zira ayet-i kerimede (mealen): "Hiçbir nefis yarın ne kesbedeceğini bilemez" (Lokman 34) buyrulmuştur. Kim sana "Muhammed'in vahiyden birşey gizlediğini söylerse o da yalan söylemiştir. Çünkü ayet-i kerimede (Mealen): "Ey Peygamber! Sana Rabbinden her indirileni tebliğ et. Şayet bunu yapmazsan Allah'ın risaletini tebliğ etmiş olmazsın" (Maide 67) buyrulmuştur. Lakin Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Cibril'i (suret-i asliyesinde) iki sefer görmüştür."

Buhari, Tefsir, Maide 7, Bed'ü'l-Halk 6, Tefsir, Necm 1, Tevhid 4; Müslim, İman 287, (177); Tirmizi, Tefsir, En'âm, (3070).

HELAL KAZANCA TEŞVİK, HARAMDAN SAKINDIRMA

5125 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) şöyle hitap ettiler:

"Ey insanlar! Allah Teâla hazretleri tayyibtir, tayyibten başka bir şey kabul etmez. Allah'ın mü'minlere emrettiği şeyler, peygambere emretmiş olduklarının aynısıdır. Nitekim Allah Teâla hazretleri (peygamberlere):

"Ey peygamberler, temiz olanlardan yiyin ve sâlih amel işleyin" (Mü'minûn 51) emretmiş, mü'minlere de:

"Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin" (Bakara 172) diye emirde bulunmuştur."

Sonra seferi uzatıp, saçı başı dağınık, toz-toprak içinde kalan ve elini semaya kaldırıp: "Ey Rabbim, ey Rabbim" diye dua eden bir yolcuyu zikredip, dedi ki:

"Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve (netice itibariyle) haramla beslenmektedir. Peki böyle bir kimsenin duasına nasıl icâbet edilir?" buyurdular."

Müslim, Zekat 65, (1015); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2992).

5126 - Havle el-Ensâriyye radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim. Şöyle buyurmuşlardı:

"Bir kısım insan vardır, Allah'ın mülkünden haksız bir surette mal elde etmeye girişirler. Halbuki bu, Kıyamet günü onlara bir ateştir, başka değil."

Buhâri, Hums 7; Tirmizi, Zühd 41, (2375).

5127 - Nu'man İbnu Beşir radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa, cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir."

Buhari, İman 39, Büyû' 2; Müslim, Müsâkat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû' 3, (3329, 3330); Tirmizi, Büyü 1, (1205); Nesai, Büyü 2, (7, 241).

5128 - Selman el-Farisî ve İbnu Abbâs radıyallahu anhüm anlatıyorlar:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Helâl, Allah Teâla hazretlerinin kitabında helal kıldığı şeydir. Haram da Allah Teâla Hazretlerinin kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükût ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında sual külfetine girmeyiniz."

Rezin tahric etmiştir. Tirmizi, Libas 6, (1726); İbnu Mace, Et'ime 60, (3367).

5129 - Mikdâm İbnu Ma'dikerb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"(Beni Âdem'den) hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir taamı asla yememiştir. Allah'ın peygamberi Dâvud aleyhisselâm elinin emeğini yerdi."

Buhari, Büyü' 15.

5130 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak."

Buhari, Büyü' 7, 23; Nesai, Büyü' 2, (7, 243).

Rezin şu ziyadede bulunmuştur: "Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez."
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
MÜBAH OLAN KAZANÇLAR VE TAAMLAR

5131 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Muhakkakk ki yediğinizin en temizi kendi kesbinizden olandır. Muhakkak ki evladlarınız da kendi kesbinizdendir."

Ebu Davud, Büyü' 79; Tirmizi, Ahkâm, 22, (1358 ); Nesai, Büyü' 1, (7, 249); İbnu Mace, Tiarat 1, (2137), 64, (2290).

5132 - Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Sanki Mudar kabilesine mensup uzun boylu bir kadın ayağa kalkıp:

"Ey Allah'ın Resûlü! Biz (kadın)lar babalarımız ve evladlarımız ve kocalarımız üzerine yüküz. Onların mallarında emirleri dışında, tasarrufu bize helal olan nedir?" diye sualde bulundu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Size helal olan "taze" dir. Ondan hem yiyin, hem de hediye edin!" buyurdular." Ebu Davud der ki: "Tazeden maksad ekmek, sebze ve taze meyve (gibi fazla kalınca bozulan yiyecekler)dir."

Ebu Davud, Zekât 44, (1686).

5133 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Ebu Süfyan'ın karısı Hind, (Bir gün gelerek) "Ey Allah'ın Resûlü dedi. Ebu Süfyan cimri bir adamdır. Bana ve çocuğuma yetecek miktarda (nafaka) vermiyor. Durumu idare için, onun bilmez tarafından, almam gerekiyor! (Ne yapayım?)"

Aleyhissalatu vesselam:

"Örfe göre sana ve çocuğuna kifayet edecek miktarda al!" buyurdular."

Buhari, Büyü' 95, Mezalim 1, Nafakat 5, 9, 14, Eyman 3, Ahkâm 14, 180; Müslim, Akdiye 7, (1714); Ebu Davud, Büyü' 81, (3532); Nesai, Kudat 30, (8, 246).

5134 - Kâsım İbnu Muhammed rahimehullah anlatıyor: "Bir adam İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya: "Yanımda bir devesi olan bir yetim var. Devesinin sütünden içebilir miyim?" diye sormuştu. İbnu Abbas şu cevabı verdi:

"Eğer deve kaybolunca arıyor, katran vesairesini sürerek tedavisini yapıyor, su yalağını onarıyor, sulama gününde suyunu içiriyorsan yavruya zarar vermeden ve memeyi tamamen kurutmadan içebilirsin."

Muvatta, Sıfatu'n Nebi 33, (2, 934).

KUR'AN'I YAZMA VE ÖĞRETMENİN ÜCRETİ

5135 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Üzerine ücret almada en haklı olduğunuz şey Kitabullah'tır."

Buhari, İcare 16, (muallak olarak kaydetmiştir), Tıbb 34.

5136 - Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma'dan anlatıldığına göre, "Kendisine mushaf yazmanın ücreti hakkında sorulmuştu. Şu cevapta bulundu:

"Bunda bir beis yok. Onlar, bu işte, ressam durumundadırlar, ellerinin emeğini yemektedirler."

Rezin tahric etmiştir.

MEMURLARIN RIZIKLARI

5137 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh halife seçildiği zaman:

"Kavmim biliyor ki, benim mesleğim ailemin nafakasını te'minden âciz değildir. Ancak şimdi müslümanların işleriyle meşgulüm. Bu sebeple Ebu Bekr'in ailesi Beytü'l-Mal'den yiyecek, o da müslümanlar için çalışacak" dedi."

Buhari, Büyü', 15.

5138 - Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Biz kimi bir işe tayin eder, bir rızık tahsis edersek, bu tahsis edilenden maada aldığı gulûldür (devlet malından hırsızlıktır)."

Ebu Davud, Harac 10, (2943).

5139 - Müstevrid İbnu Şeddâd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim bize memur olursa, kendine bir zevce edinsin. Hizmetçisi yoksa bir de hizmetçi edinsin. Meskeni yoksa bir mesken edinsin."

Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh dedi ki:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle buyurdukları bana haber verildi:

"Kim bunun dışında bir şey edinirse, bu kimse haindir, hırsızdır."

Ebu Davud, Harac 10, (2945).

5140 - Abdullah İbnu Amr es-Sa'di'nin anlattığına göre, "Hilafeti sırasında Hz. Ömer radıyallahu anh'ın yanına geldi. Hz. Ömer kendisine:

"Bana haber verildiğine göre, sen müslümanların işlerinden bir kısmını üzerine almışsın ve sana maaş verilince almaktan kaçınmışsın (doğru mu)?" diye sordu. Ben de: "Evet!" dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Bundan maksadın ne?" dedi. Ben de:

"Benim atlarım var, kölelerim var (halim vaktim iyidir), hayır üzereyim. Ben maaşımın müslümanlara sadaka olmasını istiyorum" dedim. Hz. Ömer:

"Hayır! Böyle yapma! Çünkü (bir ara bende senin gibi düşünmüş), senin arzu ettiğin şeyi arzu etmiştim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana ihsanda bulunuyordu. Ben de:

"Bu parayı ona benden daha çok muhtaç olan birine ver!" diyordum. Hatta bir seferinde Aleyhissalâtu vesselâm yine bana mal vermişti. Ben yine:

"Bunu, onu benden daha çok muhtaç olan kimseye ver!" demiştim. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Onu al, kendi malın yap, sonra tasadduk et! Bu maldan, sen talep etmeden, bekler vaziyeti almadan, gelen olursa onu al. Böyle olmayana gönlünü bağlama!" buyurdular."

Buhari, Ahkâm 17; Müslim, Zekât 111, (1045); Nesai, Zekat 94, (5, 103).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İKTA'

5141 - Vâil İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hadramevt'te bulunan bir araziyi bana ikta' etti. O sırada, Hz. Muâviye orada emir idi. Kendisine o araziyi bana vermesi için yazdı."

Ebu Davud, Harac 36, (3058, 3059); Tirmizi, Ahkâm 39, (1381).

5142 - Kesir İbnu Abdillah İbni Amr İbni Avf el-Müzeni, babasından, o da ceddi radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm , Bilal İbnu'l-haris el-Müzeni'ye Kabaliyye madenlerini, yüksekte olanları ve alçakta olanlarıyla, (Necid'de bulunan) Kuds dağında ekine elverişli olan yerlerle birlikte ikta' kıldı. Ancak ona hiçbir müslümanın hakkını vermedi. (Bu ikta beratını) ona şöyle yazdı: "Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah'ın Resûlü Muhammed'in Bilâl İbnu'l-Hâris'e verdiği(nin beratı)dır. Ona, el-Kabaliyye mıntıkasının, alçak ve yüksek (yerlerinin) madenlerini vermiştir."

Bir rivayette şu ziyade var: "(Medine'ye dört beridlik mesafede yer alan Zâtu'n-Nusub ve (Necd'de yer alan) Kuds mevkiinin ekime elverişli olan kısmını da verdi. Hiçbir müslümanın hakkını vermedi. (Bu berat metnini Resûlullah'ın emriyle, kâtibi) Übey İbnu Ka'b yazdı."

Ebu Davud, Harac 36, (3062, 3063); Muvatta, Zekat 8, (1, 248 ).

5143 - Amr İbnu Hureys radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Medine'de yayı ile bir ev planı çizdi ve:

"Sana daha da artırayım mı, artırayım mı?" diye sordu."

Ebu Davud, Harac 36, (3060).

HACCÂM'IN KESBİ

5144 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hacamat oldu ve haccama ücretini verdi. Eğer bu (hacamat ücreti) haram olsaydı vermezdi. Ayrıca efendisine konuştu, o da vergisini hafifletti."

Buhari, İcare 18, Büyü' 39, Tıbb 9; Müslim, Müsâkat 66, (1202); Ebu Davud, Büyü' 39, (3423).

5145 - Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın muhacir ashabından bir adamın anlattığına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular:

"Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, ot ve ateş."

Ebu Davud, Büyü' 62, (3477).

5146 - Esmer İbnu Mudarris radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir müslümanın henüz ulaşmadığı (ot, odun, (su) gibi) bir şeye önce ulaşan kimse ona sahip olur." Bunun üzerine halk çıkıp, (mübah şeyleri sahiplenmek maksadıyla) birbirleriyle hızlıca işaretleme yarışına girdiler."

Ebu Davud, İmâret 36, (3071).

MEKRUH KAZANÇLAR

5147 - Ebu Mes'ûd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm köpeğin semenini, fâhişenin mehrini ve kâhinin ücretini yasakladı."

Buhari, Büyü' 113, İcare 20, Talâk 51, Tıb 46; Müslim, Müsakat 39, 1567; Muvatta, Büyü' 68, (2, 656); Tirmizi, Büyü' 46, (1276); Nesai, Büyü' 91, (7, 309); Ebu Davud, Büyü' 68, (4381).

5148 - Ebu Cuheyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kan mukabilinde alınan semenden, köpek semeninden, fuhuş kazancından men etti. Dövme yapanı, dövme yaptıranı, faiz yiyeni, faiz yedireni ve musavvirleri lanetledi."

Buhari, Büyü' 113, 25, Talâk, Libas 86, 96; Ebu Davud, Büyü' 65, (3483).

5149 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm câriyenin kesbini nehyetti."

Buhari, İcâre 20, Talâk 51; Ebu Davud, Büyü 40, (3425).

Ebu Davud, Râfi' İbnu Hadiç'ten yaptığı rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "...Kazancın nereden olduğunu bilinceye kadar..."

5150 - Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: "Çocukları kesbe mecbur etmeyin. Siz onları kesbe mecbur ettiğiniz zaman hırsızlık yaparlar. San'at sahibi olmayan câriyeleri de kesbe zorlamayın. Zira siz onları kesbe zorladığınız takdirde ferçleriyle kazanırlar. Onların getireceği paraya karşı istiğna gösterin ki, Allah da sizi müstağni kılsın. Size temiz olan yiyecekler yaraşır."

Muvatta, İsti'zan 42, (2, 981).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5151 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'ın bir kölesi vardı. bu köle çalışıp kendisine belli bir haraç ödüyordu. Hz. Ebu Bekr onun kazancından yiyordu. Bir gün yine bir şeyler getirdi. Ebu Bekr radıyallahu anh bundan da yedi. Ancak kölesi:

"Bu yediğin nedir, biliyor musun?" dedi. Hz. Ebu Bekr:

"Neymiş o?" deyince köle açıkladı:

"Ben câhiliye devrinde kâhinlik yapardım. Aslında bu işin ehli de değildim. Bu sebeple (kkafadan atıp bir) adam aldatmıştım. (Bugün yolda) bana rastladı ve (kâhinliğimden kalma eski) bir borcunu ödedi. Yediğiniz işte bu idi!"

Bunun üzerine Ebu Bekr elini boğazına atıp, midesinde her ne varsa kusup çıkardı."

Buhari, Menakıbu'l-Ensâr, 26).

KÖPEĞİN SEMENİ

5152 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm köpeğin semeninden nehiy buyurdular. Eğer (sahibi, öldürülen) köpeğin semenini istemeye gelirse, avucunu toprakla doldurun."

Ebu Davud, Büyü 68, (3482); Nesai, Büyü 91, (7, 309). Metin Ebu Davud'a aittir.

5153 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, av köpeği hariç, köpeğin semenini yasakladı."

Tirmizi, Büyü' 50, (1281).

KEDİ

5154 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kedinin yenmesini ve semenini yasakladı."

Ebu Davud, Büyü' 64, (3480); Tirmizi, Büyü' 49, (1280).

HACAMAT YAPANIN KESBİNDEKİ KERAHET

5155 - İbnu Muhayyısa el-Ensâri, babasından anlattığına göre, "Babası Muhayyısa haccamın kiralanması hususunda izin istedi. Resûlullah onu menetti. Muhayyısa'nın haccam bir azadlısı vardı. Sorup izin istemeye ara vermedi. Sonunda Aleyhissalatu vesselam kendisine:

"Onunla deveni ve köleni besle, (kendin yeme!)" buyurdular."

Muvatta, İsti'zan 28, (2, 970); Ebu Davud, Büyü 28, (3422); Tirmizi, Büyü 47, (1277); İbnu Mace, Ticarat 10, (2166).

5156 - Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde Aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur: "Ben teyzeme bir köle bağışladım ve ben onun teyzem hakkında mübarek olmasını diliyorum. Teyzeme: "Onu haccama teslim etme, kuyumcuyave kasaba da teslim etme!" dedim."

Ebu Davud, Büyü' 49, (3430).

DAMIZLIK HAYVANIN SUYU

5157 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Kilâb kabilesinden bir adam, Resûlullah'a damızlık hayvanın suyundan (para almayı) sordu. Aleyhissalatu vesselam yasakladı. Adam:

"Ey Allah'ın Resûlü! Biz damızlığı aştırıyoruz da, böze ikramda bulunuyorlar!" dedi. Aleyhissalatu vesselam ikramda bulunmaya ruhsat verdi."

Tirmizi, Büyü 45, (1274); Nesai, Büyü 94, (7, 360).

KUSÂME

5158 - el-Hurdi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün bize):

"Kusâmeden sakının!" buyurdular. Biz: "Kusâme de nedir?" dedik.

"Bir cemaatin başında bulunan bir kimse (birşey taksim ettiği zaman) berikinin ve ötekinin hisselerinden bir şeyler alır(sa, işte bu aldığı şey kusâmedir)."

Ebu Davud, Cihad 179, (2783, 2784).

MADEN

5159 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam kendisine on dinar borçlu olan bir alacaklısının peşine düştü ve:

"Vallahi borcunu ödeyinceye veya bana bir kefil getirinceye kadar arkanı bırakmayacağım!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam o borcu üzerine aldı. Sonra adam, üzerine aldığı miktarı Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam adama:

"Bu parayı nereden buldun?" diye sordu. Adam: "Madenden!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Öyleyse bizim buna ihtiyacımız yok! Onda hayır da yok" buyurdu ve borcu ona bedel ödeyiverdi."

Ebu Davud, Büyü 2, (3328 ); İbnu Mace, Sadakat 9, (2406).

SULTANIN İHSANI

5160 - Abdullah İbnu Amr İbni's-Sa'di, Hz. Ömer radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana ihsanda bulunurdu. Ben de: "Siz bunu, benden daha muhtaca verin" diyordum. Aleyhissalatu vesselam da:

"Al bunu! Sen beklemez ve istemez olduğun halde sana geleni al! Bu şekilde gelmezse, nefsini peşine takma!" buyurdu."

Buhari, Akham 17, Zekat 51; Müslim, Zekat 110, (1045).

Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "Bu sebeple İbnu Ömer radıyallahu anhüma, ne bir şey isterdi, ne de kendine ihsan edilen bir şeyi reddederdi."
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5161 - Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Hz. Ömer radıyallahu anh beni, zekat (toplama işine) tayin etti. Bu işi tamamlayınca bana ücret verilmesini emretti. Ben:

"Ben Allah rızası için çalıştım, ücretim Allah üzerinedir!" dedim. Hz. Ömer:

"Sen, sana verileni al. Nitekim ben de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında çalışmıştım. Bana ücret verdi. hatta (ilk seferinde) ben de senin söylediğini söyledim. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam bana:

"Sen istemediğin halde sana birşeyler verilirse, onu al ye ve tasadduk et!" buyurdular" dedi."

5162 - Selim İbnu Mutayr babasından naklen anlatıyor: "Bir adamın şöyle söylediğini işittim:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın (Veda Haccı sırasında hutbede) şöyle söylediğini işittim:

"Ey insanlar! İhsanları, onlar ihsan kaldığı müddetçe alın! Ne zaman, Kureyş saltanat kavgasına düşer ve ihsan dininizden rüşvet mukabili olursa, o zaman onu bırakın ve almayın!"

Ebu Davud, Harac 17, (2958, 2959).

İKİ YARIŞÇI

5163 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm iki yarışçının yemeğini nehyetti: Müsabaka ve kumar."

Ebu Davud, Et'ime 7, (3754).

MEKS (USULSÜZ VERGİ)

5164 - Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın: "Cennete meks sahibi girmeyecektir!" dediğini işittim."

Ebu Davud, Harac 7, (2937).

YALANIN VE YALANCININ ZEMMİ

5165 - Safvân İbnu Süleym radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedik, mü'min korkak olur mu?"

"Evet!" buyurdular. "Pekiyi cimri olur mu?" dedik, yine:

"Evet!" buyurdular. Biz yine:

"Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer: "Hayır!" buyurdular."

Muvatta, Kelâm 19, (2, 990).

5166 - İmam Mâlik'e ulaştığına göre, İbnu Mes'ud radıyallahu anh şöyle demiştir: "Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdinde "yalancılar" arasına kaydedilir."

Muvatta, Kelam 18, (2, 990).

5167 - Behz İbnu Hakim an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söylerler! Yazık ona, yazık ona!"

Ebu Davud, Edeb 88, (4990); Tirmizi, Zühd 10, (2316).

5168 - Esma radıyallahu anha anlatıyor: "Bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Benim bir kumam var. Ona karşı (yalan söyleyerek) kocamın vermediği şeyle karnımı doyurmuş göstersem bana bir mahzur getirir mi?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:

"Verilmeyenle karnını doyurmuş gösterip övünen, tıpkı, iki yalan elbisesini giyen gibidir" cevabını verdi."

Buhari, Nikah 106; Müslim, Libas 127, (2130); Ebu Davud, Edeb 91, (4997).

5169 - Abdullah İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, evimizde otururken, annem beni çağırdı ve:

"Hele bir gel sana ne vereceğim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam anneme:

"Çocuğa ne vermek istemiştin?" diye sordu.

"Ona bir hurma vermek istemiştim" deyince, Aleyhissalatu vesselam:

"Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan, üzerine bir yalan yazılacak!" buyurdular."

Ebu Davud, Edeb 88, (4991).

5170 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetimin sonunda yalancı Deccaller olacak. Onlar, ne sizin ne de atalarınızın hiç işitmediği şeyleri anlatacaklar. Onlardan sakının!"

Müslim, Mukaddime 6, (6).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5171 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Şeytan insan suretinde temessül eder ve bir cemaate gelerek onlara yalan şeyler söyler. Bir müddet sonra cemaattekiler dağılırlar. Onlardan biri:

"Bir adam dinledim, yüzünü de tanırım ama ismini bilmiyorum. Şöyle şöyle söylemişti" diyerek (onun yalanını bilmeden tekrar eder)"

Müslim, Mukaddime 7. hadisin arkasında).

YALANIN MÜBAH OLDUĞU YERLER

5172 - Esmâ Bintu Yezîd radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevkeden şey nedir? Halbuki, üç yer hariç yalanın her çeşidi âdemoğluna haramdır: Bu üç yere gelince:

1. Erkeğin, rızasını sağlamak için hanımına yalanı,

2. Harpte söylenecek yalan. Çünkü harp bir hileden ibarettir.

3. İki müslümanın arasında sulhü sağlamak kasdıyla söylenen yalan."

Tirmizi, Birr 26, (1940).

5173 - Ümmü Külsüm Bintu Ukbe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, diyordu ki:

"İki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip, hayır tebliğ eden kimse yalancı değildir."

Buhari, Sulh 2; Müslim, Birr 101, (2605); Ebu Davud, Edeb 58, (4921); Tirmizi, Birr 26, (1939).

5174 - Safvan İbnu Süleym ez-Zühri radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben karıma yalan söyleyeyim mi?" demişti. Aleyhissalatu vesselam: "Yalanda hayır yoktur!" buyurdular. Adam:

"Vaadde bulunmama, lehinde söylememe ne dersiniz?" diye tekrar sordu. Aleyhissalatu vesselam da: "Öyleyse sana bir vebal yok!" buyurdular."

Muvatta, Kelâm 18, (2, 990).

5175 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İbrahim aleyhisselam sadece üç yalan söylemiştir: Bunlardan ikisi Allah'ın zatıyla ilgili; biri "İnne sagimü" sözüdür; diğeri de "Bel fegalehu kebiruhum haza" sözüdür. Bir tanesi de zevce-i pâkleri Sâre Hatun hakkındadır. Hz. İbrahim zalim birinin diyarına (Mısır'a) beraberinde Sâre de olduğu halde gelmişti. Sâre güzel bir kadındı. Sâre'ye: "Bu cebbâr herif, bilirse ki sen karımsın, senin için bana galebe çalar. Eğer sana soracak olursa, kızkardeşim olduğunu söyle! Çünkü sen, zaten İslâm yönünden kardeşimsin, din kardeşiyiz. Ben yeryüzünde senden ve benden başka bir müslüman bilmiyorum" dedi.

Bunlar zâlim kralın memleketine girince, adamlarından biri bunları gördü. Hemen gidip:

"Senin memleketine öyle güzel bir kadın girdi ki, sizden başkasının olması münasib değildir" dedi. Kral derhal adamlar gönderip, Sâre'yi yanına getirtti. Hz. İbrahim namaza durdu. Sâre adamın yanına girince, kraI (onu ayakta karşıladı, fakat) elini ona uzatamadı. Eli şiddetli şekilde tutuldu. Sâre'ye:

"Elimi salması için Allah'a dua et! Sana zarar vermeyeceğim!" dedi. Sâre de dediğini yaptı. Ama kral tekrar Sâre'ye sataşmak istedi. Eli, öncekinden daha şiddetli tutulup kaldı. Sâre'ye aynı şekilde ricada bulundu. O da kabul etti. (Adam normal hale dönünce tekrar) sataşmak istedi. Eli önceki iki seferden daha şiddetli şekilde tutuldu. Sâre'ye yine:

"Allah'a dua et, elimi salsın, sana zarar vermeyeceğim!" diye rica etti. Sâre dua etti, adamın elleri açıldı. Kral kadını getiren adamı çağırdı ve ona: "Sen bana insan değil bir şeytan getirmişsin. Bunu diyarımdan çıkar!" dedi. Sâre'ye, Hâcer'i bağış olarak verdi.

Sâre yürüyerek geldi. İbrahim onu görünce:

"Nasılsın, ne haber?" dedi. Sâre:

"Hayır var! Allah cebbârın elini tuttu ve (bana) bir hâdim verdi!" dedi."

Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh der ki:

"Ey sema suyunun oğulları! Bu kadın (Hâcer) sizin annenizdir."

Buhâri, Enbiyâ 9, Büyü' 100, Hibe 36, Nikâh 12, İkrâh 6; Müslim, Fezâil 154, (2371); Ebu Dâvud, Talâk 16, (2212); Tirmizi, Tefsir, Enbiya, (3165).

RESULULLAH HAKKINDA YALAN

5176 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Benim hakkımda yalan söylemeyin. Zira benim üzerime yalan uyduran cehenneme girer."

Buhâri, İlm 38; Müslim, Mukaddime 1, (1); Tirmizi, İlm 8, (2662).

5177 - İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Babama dedim ki: "Ben niye senin Resülullah'tan hadis rivayetini işitmiyorum. Halbuki falan ve falandan çokça işitiyorum?" Bana şu cevabı verdi:

"Evet ben, müslüman olduğum günden beri Aleyhissalâtu vesselâm'ı hiç terketmedim. Hep beraber olduk. Ancak O'nun şöyle söylediğini de işittim:

"Kim bile bile bana yalan nisbet ederse ateşteki yerini hazırlasın."

Buhâri, İlm 38; Ebü Dâvud, İlm 4, (3651).

5178 - Muğire İbnu Şu'be radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Benim üzerime söylenen yalan, bir başkası üzerine söylenen yalan gibi değildir. Öyleyse kim bile bile bana yalan nisbet ederse cehennemdeki yerini hazırlasın!"

Buhâri, Cenâiz 34; Müslim, Mukaddime 4, (4); Tirmizi, İlm 9, (2664).

5179 - Mücâhid merhum anlatıyor: "Büşeyr el-Aşevi, Hz. İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ'ya gelip:

"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki..." diyerek birşeyler anlatmaya kalktı. Ancak İbnu Abbâs onu konuşmaya bırakmadı ve kendisine iltifat etmedi. Büşeyr:

"Sözlerimi niye dinlemiyorsunuz? Ben size Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan anlatıyorum, hiç tınmıyorsunuz, niçin?" diye sordu. İbnu Abbâs ona şu cevabı verdi:

"Biz vaktiyle, bir kimsenin "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki" dediğini işitince, gözlerimizi ona çevirip kulaklarımızı da dinlemek üzere uzatıyorduk. Ne zaman ki, insanlar hadis rivayetinde laubalileştiler, biz de onlardan ancak bildiklerimizi almaya başladık."

Müslim, Mukaddime 7, (7).

KİBİR VE UCUB

5180 - Ebu Said ve Ebu Hureyre radıyallahu anhümâ anlatıyorlar: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri şöyle dedi: "Büyüklük ridâmdır, izzet de izarımdır. Kim bu iki şeyde benimle niza ederse ona azab veririm."

Müslim, Birr 136; Ebu Dâvud, Libas 29, (4090).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5181 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!" buyurmuştu. Bir adam: "Kişi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel olmasını sever!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da: "Allah Teâla hazretleri güzeldir, güzelliği sever! Kibir ise hakkın ibtali, insanların tahkiridir" buyurdular."

5182 - Bir diğer rivayette: "Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan bir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete girmez."

Müslim, İman 147; Ebu Dâvud, Edeb 29. (4091); Tirmizi, Birr 61, (1999).

5183 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Yakışıklı bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek: "Ben güzelliği seviyorum. Gördüğünüz gibi bana güzellik de verilmiş. Kimsenin beni, ayakkabı bağı bile olsa bu hususta geçmesinden hoşlanmıyorum. Ey Allah'ın Resülü! Bu (haram olan) kibre girer mi?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Hayır! buyurdular. Ancak kibr, hakkı ibtal, halkı tahkirdir!"

Ebu Dâvud, Libas 29, (4092).

5184 - Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü, mütekebbirler küçük karıncalar gibi haşrolunurlar. Onları her yönden zillet bürümüştür. Cehennemde Bûles denen bir hapishâneye sevkedilirler Ateşlerin ateşi onları bürür. Cehennem ehlinin irinleri kendilerine içecek olarak verilir. Bu içeceğe tînetu'l-habâl denir."

Tirmizi, Kıyamet 48, (2494).

5185 - Selemetu'bnu'I-Ekvâ' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kişi kendisini (halktan büyük görüp) uzak tuta tuta cebbarlar arasına kaydedilir de onların başına gelen musibete düçar olur."

Tirmizi, Birr 61, (2001).

5186 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulûllah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İnsanlar, ya cehennem kömüründen başka bir şey olmayan ölmüş ecdadlarıyla övünmekten vazgeçerler, yahut da Allah katında, burnuyla pislik yuvarlayan mayıs böceğinden daha adi bir derekeye düşerler. Allah Teâlâ hazretleri sizlerden cahiliye kibrini temizledi. Artık o, muttaki bir mü'min yahut bedbaht bir,fâcirdir. İnsanların hepsi Hz. Âdem'in evlatlarıdır. Adem ise topraktan yaratılmıştır."

Ebu Dâvud, Edeb 120, (5116); Tirmizi, Menâkıb (3950, 3951).

5187 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah, Kıyamet günü, büyüklenerek elbisesini sürüyenin yüzüne bakmayacaktır."

Bir diğer rivayette: "Elbisesini çalımla sürüyene bakmayacaktır" denmiştir.

Buhâri, Libas 1, 2, 5, Fezâilu'l-Ashab 5, Edeb 55; Müslim, Libas 42, (2085); Muvatta, Libas 11; (2, 914);.Tirmizi, Libas 8, (1730); Nesâi, Zinet 102, (8, 206); Ebu Dâvud, Libas 28, (4085).

5188 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim namazda izarını (gömleğini) çalımla yere değecek kadar uzatırsa, Allah onun ne günahını affeder, ne de onu kötü amellere karşı korur."

Ebu Dâvud, Salât 83, (637).

5189 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir adam, nefsinin hoşuna giden bir takım elbise içinde saçları da yapılmış olarak giderken yürüme sırasında kibre düşmüştü ki, birden yere battı. Kıyamet kopuncaya kadar orada zorlukla batmaya devam edecek."

Buhâri, Libâs 5; Müslim, Libâs 49, (2088 ).

5190 - Câbir İbnu Atik radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıskançlıktan bir nevi var ki Allah sever; bir kısmı da var ki Allah onu sevmez. Allah'ın sevdiği kıskançlık, kişinin (mehariminden haram kılınmış bir fiil görmesi ile) şüphe halinde duyduğu kıskançlıktır. Allah'ın sevmediği kıskançlık, şüphe olmadan kıskançlık duymasıdır.

Aynı şekilde birkısım gurur vardır ki Allah hoşlanmaz, birkısmı da var, Allah hoşlanır. Allah Teâlâ'nın sevdiği gurur, kişinin savaş sırasında ve sadaka verme esnasında nefsine güvenerek duyduğu gururdur. Allah'ın buğzedip sevmediği gurur ise, taşkınlık ve övünme sırasında duyduğu gururdur."

Ebu Dâvud, Cihâd 114, (2659); Nesâi, Zekât 66, (5, 78 ).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
5191 - Cübeyr İbnu Mut'im radıyallahu anh demiştir ki: "Benim hakkımda "Sende kibr var" diyorsunuz. Ben eşeğe binmiş, (dikişsiz) kumaşı (elbise olarak) sarınmış, keçiyi sağmış birisiyim. Üstelik Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana: "Bun(lar)ı yapan kimsede hiçbir kibir bulunmaz" buyurdular."

Tirmizi, Birr 61, (2002).

KEBAİR

5192 - Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: "Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?" buyurmuş ve bunu üç kere tekrar etmişlerdi. Biz: "Evet!" deyince:

"Allah'a şirk koşmak, anne ve baba haklarına riayetsizlik, cana kıymak!" buyurdular. Bu sırada dayanmış durumda idi, yere oturup:

"Haberiniz olsun! Yalan söz, yalan şahidlik!" dedi ve bunu o kadar tekrar etti ki, "Keşke kesse artık!" temennisinde bulunduk."

Buhâri, Şehâdât 10, Edeb 6, İsti'zân 35, İstitâbe 1; Müslim, İmân 143, (87); Tirmizi, Şehâdât 3, (2302).

5193 - Ubeyd İbnu Umeyr babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir adam kebâirden sormuştu, şöyle cevap verdiler:

"Onlar dokuzdur!" buyurdular ve saydılar: "Şirk, sihir, insan öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, anne ve babaya haksızlık, kıbleniz olan Beytu'l-Haram (da masiyet işlemey)i sağlığınız veya ölümünüzde helal addetmek."

Ebu Dâvud, Vesâya 10, (2875); Nesâi, Tahrim 3, (7, 89).

5194 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Allah nezdinde en büyük günah hangisidir?"

"Seni yaratmış olan Allah'a eş koşmandır!" buyurdular.

"Sonra hangisidir?" dedim.

"Seninle birlikte yiyecek diye, evladını öldürmendir!" buyurdular. Ben yine:

"Sonra hangisidir?" dedim.

"Komşunun helalliği ile zina etmendir!" buyurdular."

Buhâri, Tefsir, Bakara 3, Furkân 3, Edeb 20, Muhâribin 20, Diyât 1, Tevhid 40, 46; Müslim, İman 141, (3181, 3182), Tefsir, Furkân; Nesâi, Tahrim 4, (7, 89, 90); Ebu Dâvud, Talâk 50, (2310).

5195 - İbnu Amr İbni'I-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulûllah aleyhissalâtu vesselâm:

"Kişinin anne ve babasına sövmesi büyük günahlardandır!" buyurmuşlardı. Orada bulunanlar:

"Hiç kişi anne ve babasına söver mi?" dediler.

"Evet! Kişi, bir başkasının babasına söver, o da babasına söver; annesine söver, o da bunun annesine söver!" buyurdular."

Buhâri, Edeb 4; Müslim, İmân 146, (90); Tirmizi, Birr 4, (1903); Ebu Dâvud, Edeb 129, (5141).

SARIKLAR

5196 - Muhammed İbnu Rükâne, babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bizimle müşrikler arasındaki fark, kalansuveler üzerindeki sarıklardır."

Ebu Dâvud, Libas 24, (4078 ); Tirmizi, Libâs 47, (1785).

5197 - Ebu'l-Müleyh babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Sarık sarın da hilminiz ziyadeleşsin!" buyurdular." Ravi devamla der ki: "Hz. Ali radıyallahu anh da: "Sarıklar Arapların taçlarıdır" buyurdular.

Hadis, Teysîr'de Ebu Dâvud'a nisbet edilmiş ise de, onda mevcut değildir. Camiu's-Sağîr'de mevcuttur (1, 555).

5198 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm başına sarık sardığı zaman, ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı."

Tirmizî, Libâs 12, (1736).

5199 - Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bana bir sarık sardı, onu önümden ve arkamdan birkaç parmak sarkıttı."

Ebu Dâvud, Libâs 24, (4079).

5200 - Amr İbnu Hureys radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı gördüm, üzerinde siyah bir sarık vardı. İki ucunu omuzları arasından sarkıtmıştı."

Müslim, Hacc 453, (1359); Ebu Dâvud; Libâs 24, (4077); Nesâî, Zînet 109, (8, 211).
 
Üst Ana Sayfa Alt