Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Londra’da bir İngiliz Askeri öldürüldü

Mukim Çevrimdışı

Mukim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ben dr. Eymen Ez-Zevahirinin yerinde olsaydım avrupa ve amerikada yaşayan tüm müslümanlara oradaki yetişkin kafir erkekleri masum olsun olmasın öldürmeleri gerektiği konusunda fetva verirdim. Ama dr. Zevahiri sivilleri öldürmenin caiz olmadığını belirtmiş. Bu konuda Ulemanın görüşlerini bilmediğini veya tam anlamadığını düşünüyorum. Oysa şeyh Usame bin Ladin bu konuları daha iyi biliyordu.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
MASALLAH her konuya bir fetva!!! Ne alimlerimiz var. Bosa harcaniyor.

Yalniz her fetva sonrasinda konu basligi bir tarafta kaliyor. Karsilikli atisma ile konuyu unutuyoruz.
Faydali bir Uğraş
 
Mukim Çevrimdışı

Mukim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Dr. Zevahiri tıb fakültesinden mezun biri arkadaşim. Üniversite ve üstüne yüksek lisans yapmış biri. Bu adam bildiğimiz (hastane) 'doktor'. Ona bir takım ismet sıfatı verenler onu dokunulmaz kılmak istiyorlar. Fakat o bir islam alimi değildir bunu bilesin.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Dedigim gibi. Konu basligi ucup gidiyor. Devam.....
 
Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi

Gerçekten ; iki müslümanın yaptığı , haklı davayı kenara mı itti ?

Milli Gazete - | Avustralya

Gül Muhammed ve Molla Abdullah
İki Afganlı Müslüman, ekmek parası için Avustralya’ya Broken Hill’e yerleşmişlerdi. Gül Muhammed seyyar arabayla dondurmacılık yapıyor, Molla Abdullah ise kasaplık ve et ticareti ile uğraşıyordu. Bu iki uyanık Müslüman dünayada olup bitenlere karşı da uyanık davranıyorlardı. Ağustos 1914 ayında birinci dünya savaşının çıktığını, kimin kiminle beraber kimlere karşı savaştığını da biliyorlardı.
Kasım 1914 ayında Osmanlı’nın da savaşa bulaştırıldığını, Padişah ve Halifei Müslimin’in bütün dünya Müslümanlarını cihada çağırdığını duymuşlardı. Aradan bir iki hafta geçtiğinde Avustralyalı gençlerin askere çağrıldığını, bunların Çanakkale’de Halife ordusuna karşı savaştırılmak üzere trenlerle ve sonrasında gemilerle yola çıkarıldığını ve sevkiyatın devam ettiğini biliyorlardı. Akşam bir araya gelerek konuşmaya başladılar:
Biliyorsun Halifemiz dünyadaki bütün Müslümanları cihada çağırıyor. İslam dininin kurallarına göre bizim de buna uymamız şart. Bu çağrıyı duyduğumuza göre artık burada ticaret yapmak için vakit geçirmemiz haramdır.
Ne yapabiliriz kardeşim? Hilafet merkezi İstanbul buraya çok uzak. Gidip Halifemize teslim olmayı istesek bile aylar geçer. Halbuki bu günkü savaşlar korkunç silahlarla yapılıyor ve kısa sürede çok şey değişiyor. Arzuhal yazsak ve bizi askere alın desek yine yazışma çok uzar. Ne yapalım fikrin nedir?
Bence fetva İstanbul’da yayınlandı ama cihad bizim burada oluyor. Baksana buradan Halifeye karşı savaşmak için askerler gidiyor. Bence hemen burada cihada başlayalım.
İki şuurlu Müslüman tezgahlarını satıp paraya çevirdiler, tüfek ve cephane satın aldılar. Aldıkları silahlar; iki tüfek, biraz cephane, bir tabanca ve iki kasatura idi. Dondurma arabasının örtüsüne de ayyıldız dikerek Osmanlı Bayrağı haline getirdiler. Boyunlarına da küçük birer dua kitabı astılar. Silahlarını alıp, tren yolunun etrafında bir münasip yere siper kazıp asker götüren treni beklemeye başladılar.
Broken Hill Savaşı, sekiz saat sürdü
31 Aralık 1915 sabahı saat 10.00’da kalkan tren, kısa bir süre sonra ufukta belirdi. Savaş yolunda iğreti bir neşeyle şarkılar söyleyerek yol alan askerler, az ilerideki tepede dalgalanan Osmanlı sancağını görünce şaşırdılar ve birkaç dakika içinde kurşun yağmuruna tutulduklarında şaşkınlıkları iyice arttı. Avustralyalı askerler savaşa giderken, savaş, onlardan önce davranan iki Afganlı’nın yardımıyla Avustralya’ya gelmişti. Trendeki yolculardan dördü öldü, yedisi yaralandı. İki savaşçı, bir süre sonra ortadan kayboldu. Avustralyalı kolluk kuvvetleri Afganlıların izini sürmeye başladılar ve kısa zamanda kasabanın batısındaki kayalıklarda etraflarını sardılar. Gül Muhammed ve Molla Abdullah büyük bir mukavemet gösterdi. Broken Hill Savaşı, sekiz saat sürdü. Molla Abdullah, bir köylünün tüfeğinden çıkan kurşunla; çatışmada ağır yaralanan Gül Muhammed ise kaldırıldığı hastanede arkadaşı gibi, şehitlik mertebesine ulaştılar. Broken Hill Savaşı’ndan sonra, Osmanlı ordusunu Avustralya’da temsil eden iki Afganlı’nın, olay yerinde bıraktıkları bir not bulundu. Notta şu sözlerin yer aldığını şaşkınlıkla okudular: “Bu işe, sizin halkınız bizim Halifemize karşı savaştığı için kalkıştık.” Gül Muhammed ve Molla Abdullah, Osmanlı sancağı taşıdıkları için, ertesi günkü gazeteler: “İki Türk’ün Katliam Ateşi” türünden manşetler attılar. Broken Hill’li ilgililer cenazeleri rastgele bir yere gömüvermişlerdi. Bu iki mücahid Çanakkale’nin ülke dışındaki ilk şehitleridir. Bugün Melborn müzesini ziyaret edenler iki mücahidin sancağı ve silahlarını görebilirler. Mezarlarının yeri ise halen açıklanmamıştır.
Bu iki şehidimiz neden unutuldu?
Bu iki şehidimiz cihad konusundaki şuurlarıyla milletimize örnektir. Bunları terörist diye adlandırmak büyük bir gaflettir. Biz Çanakkale sonrası Gelibolu yarımadasında İngilizlere, Fransızlara, Anzaklara binlerce dönüm arazi tahsis ederek mezar ve abide yapmalarına müsaade ederken bu iki mücahidi hiç hatırlamamışız.
Kısa süre sonra Çanakkale savaşlarının 100. Yılı anma etkinlikleri yapılacak. Şehitlerimiz anılacak. Savaş hatıraları tazelenecek. Hiç olmazsa 100.yıla yetiştirilmek üzere bu iki şehidimizin mezarları bulunmalı, bir anıt yapılmalı ve hatıraları canlandırılmalıdır. Bir iki dönümlük bir yerin tahsis edilmesi Avustralya’dan resmen istenmelidir.
Bu güne kadar bir iki girişim oldu ise de, arkasında devlet olmadığı için bu istekler olumlu sonuçlanmamıştır.Hükümetimizden millet olarak bunu talep etmekteyiz. Yüzlerce konferansımız sırasında bu konuyu da anlattığımızda izleyiciler arasında bulunan iş adamlarımızdan yoğun talepler alıyorum. Diyorlar ki: “Hocam bu konuda siz girişim yapın, hükümetimiz adım atsın, tüm masraflarını biz karşılar, o iki şehide abide ve mezar yaparız. İsterlerse sponsor olur, devletimize masraf yaptırmayız.”
Değerli dostum araştırmacı, tarihe meraklı ve işadamı İsmet Erçal, Ordu,Kumru’da verdiğimiz bir konferans sonrası,olayı kendisinin de araştırdığını, hiç kimseye ihtiyaç kalmadan, şahsen projesini yetkililerin çizeceği abide ve mezar yapım hizmeti için gönüllü olduğunu ifade etmişti. Bu girişimi devlet yetkililerimizden bekliyoruz. Bu iki şehit mücahidi hiç olmazsa bundan sonra yad etme imkanına kavuşalım.
Şu Boğaz Harbi ve Hilelerle Çanakkale isimli kitaplarımdan özet alıntılarla bu dosya hazırlanmıştır.
 
Al-Alameyn Çevrimdışı

Al-Alameyn

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Rasülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ashabına İslam’ın en büyük düşmanı olan Ebû Süfyân’ı öldürmek için çok büyük bir fırsat ele geçirmelerine rağmen “düşmanın kışkırtılmamasını” göz önünde tutarak izin vermemiştir!!! Bu olaydada yapılması icab eden Huzeyfe’nin yaptığı gibi Rasülüllah’ın emrine riayet etmek olmalıydı. Küffardan önemsiz birisinin bu şekilde öldürülmesi ve düşmanın kışkırtılması sadece kafirlerin işine yarar. Geçen bir hafta da bunu gösteriyor....



Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim hep bîrden Cerîr'den rivayet ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bize Cerîr, A'meş'den, o da İbrahim Et-Teymî'den, o da babasından naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

Huzeyfe'nin yanında idik. Bir adam:

— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e yetişsem onunla birlikte harp eder; kendimi gösterirdim! dedi. Bunun üzerine Huzeyfe şunları söyledi:

— Bunu sen mi yapacaktın? Vallahi ben kendimizi Ahzâb (harbi) gecesi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSellem)'e birlikte görmüşümdür! Bizi şiddetli bir rüzgâr ve soğuk yakalamıştı. Derken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bana bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah onu kıyamet gününde benimle beraber haşredecekHr!» buyurdu. Biz sustuk. Kendisine bizden hiç bir kimse cevâb vermedi. Sonra (tekrar) :

«Bize bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah onu kıyamet gününde benimle beraber haşredecektir!» buyurdular. Biz (yine) sustuk! Kendisine bizden hiç bir kimse cevap vermedi. Sonra (yine) :

«Bize bu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu? Allah onu kıyamet gününde benimle beraber haffedecektir!» buyurdu. Biz (yine) sustuk. Kendilerine bizden hiç bir kimse cevap vermedi. Bunun üzerine:

«Kalk yâ Huzeyfe! Bize bu (düşman) kavmin haberini getir!» buyurdu. Çâre bulamadım; çünkü ismimle beni kalkmaya davet etmişti!..

«Git de bana" bu kavmin haberini getir! Ama onları aleyhime kışkırtma!» buyurdu.

Onun yanından çekildiğim zaman hamamda yürüyor gibi oldum. Nihayet düşmanlara vardım. Baktım ki, Ebû Süfyân sırtını ateşle ısıtıyor. Hemen yayın içine bir ok koydum ve ona atmak istedim. Fakat Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’ın:

«Ama onları aleyhime kışkırtma!» sözünü hatırladım. Atmış olsam onu mutlaka vururdum! Sonra döndüm ama yine hamamda yürüyor gibi idim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e geldiğimde düşmanın haberini kendilerine iletip bitirdiğim vakit üşüdüm! Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) üzerinde bulunan ve içinde namaz kıldığı bir abanın artan yerini bana örttü. Artık sabahlayıncaya kadar uyudum kaldım. Sabahladığım zaman (bana): «Kalk ey uykucu!» buyurdular. (Sahih-i Muslim, Cihad ve Siyer, bab 36, Hadis no: 99, 1788)
 
Üst Ana Sayfa Alt