Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makdisi Aşırılara Haddini Bildirmiş

Kuteybe Çevrimdışı

Kuteybe

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
ŞEYH MAKDİSİ TARAFINI GÖSTERDİ:
"ZEVAHİRİ'YE DİL UZATANLARDAN VE TEKFİRCİLERDEN BERİYİM"

Ürdün'de hapis yatan ve Küresel Cihad düşüncesinin en önemli ilim adamlarından biri sayılan Ebu Muhammed el Makdisi Suriye olaylarına yönelik yaptığı açıklamada tekfirci yapılara ve El Kaide liderlerine yönelik hakaret ve karşı propagandada bulunan kesimlere hitab etti. Makdisi açıklamasında Müslümanların kanını helal gören ve tekfirci olarak tanımladığı yapılardan beri olduğunu ilan etti.

* * *
Yüce Şahsiyetlerden, Alçakların Oklarını Def!

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,
HamdAlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur,
Salat ve Selam Allah’ın Resulü’ne olsun,

5 Cemaziyülahır 1435 - 5 Nisan 2014 gününe denk gelen cumartesi günü sevgili kardeşimiz, kıymetli şeyhimiz, bilge mücahit Eymen ez-Zevahiri’nin -Yüce Allah onu muhafaza etsin, hepimizi apaçık hak üzere sabit kılsın, dinine yardım ve tevhit sancağını kaldırmak için bizi hizmetçi eylesin- sözlerinden bazılarına muttali oldum. Bu az kelimeler benim hüznümü alevlendirdi.Müminlerin ahlakı ve Müslümanların edebi ile edeplenme ve eğitim aşamalarına daha önce hiç uğramamış,–kendinden söz ettirmek için- caddelerden zıplayıp, bilgisayar klavyelerine direk düşen bazı edep yoksunu cahillerin yüce şahsiyetlerimize/büyüklerimize dil uzatmalarını duyduğum her defasında, kalbimde kaynayıp duran şu kelimeleri yazmayı istedim. Rasulullah (sav)’den sahih olarak şöyle rivayet edilmiştir: “Sizin bana en sevgili ve kıyamet gününde bana en yakın mecliste olanınız, ahlakı en güzel olanınızdır. Sizin bana en sevimsiz ve kıyamet gününde benden en uzak olanlarınız gevezeler, boşboğazlar ve tepeden bakanlardır.[Tirmizi]

Kötü ahlaklılar ve edep yoksunları bilsinler ki Yüce Allah, Nebi’sine en yakın olan yüce makamlara ve en sevdikleri kimselere, kendilerini güzel ahlaktan ve hüsnü edepten mahrum bırakmaları sebebiyle onları muvaffak kılmayacaktır. Öyleyse kendilerini en çok buğz edilen ve Rasulullah (sav)’den en uzak olanlar arasında bulmadan önce, tövbe etsinler, dönsünler ve kendilerini ıslah etsinler. Ve bilsinler ki başkalarının dine yardımdan döndüğü zamanda, Allah’ın dinine hizmetkârkıldığı kimseler –vardır-.Müminlerin, Allah’ın sevdiği en özel sıfatlarından birisi, onların müminlere karşı alçak gönüllü olmasıdır,özellikle de müminlerin seçkinlerine, önderlerine ve faziletlilerine.

Dilini ve dişlerini, müminlerin umumunun en seçkini, Allah’ın dininin yardımcısına karşı bileyen bütün herkese!Bil ki, sen kesinlikle muhabbet beslenen seçilmişlerden bir kimse değilsin. Bu –halinden- sonra da ahitlerini bozanlara bedel, Allah’ın seni dinine yardım için hizmetkâr kılmasına ehil değilsin.Mücahitlerin üzerine edebiyat yapmayı terk et. İstersen, -cihattan geri kalıp- oturanlarla birlikte otur ve eğer gerçekten dürüst biriysen böylesi yüce bir faziletten kendini mahrum ettiğine ağla.
Bizim buralarda halk arasında yaygın bir söz vardır: “Büyüğü olmayanın, siyaseti/tedbiri olmaz.” . Bu sözü, Buharî (ra)’ın Sahihinde, Kitabu’l Edep bölümünde “Büyüklere İkram Etmek ve Soruya ve Söze Büyüklerin Başlaması” başlığında zikrettiğihadis teyit etmektedir ki bu hadiste Rasulullah (sav) “Büyüklerine-öncelik tanı-! Büyüklerine-öncelik tanı-!”buyurmaktadır ve yaş olarak büyüklerini kastetmektedir. Yani, söz hakkı en büyükleri takip ederek gelir. Çünkü kelamın -sahibinin- sınıfını seçmek, akıl ve fehim ile alakalıdır. Bu husus yemek ve içmekte söz konusu değildir. Bunda en büyük olan şart koşulmaz, (en büyük olanın) sağından devam edilir. Ubade b. Samit (ra)’dan Rasulullah (sav)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Büyüğümüze saygı göstermeyen, küçüğümüze merhamet etmeyen ve alimimizin hakkını bilmeyen bizden değildir.” Ahmet ve Hakim rivayet etmiştir. Merfu olarak Abdullah b. Amr (ra)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüzün şerefini bilmeyen bizden değildir.” Ahmet rivayet etmiştir. Rasulullah (sav)’in “bizden değildir” sözü bir beri oluştur ki bunu yapanın, büyük bir tehditle karşı karşıya olmasını ve hak menheçten kayıp doğru yoldan sapmasını gerekli kılar.

Rasulullah (sav)’in bu kıymetli vasiyetini alıp, cihatta ve hicrette öncü olan büyüklerimize dil uzatanların bazılarının bana ulaşan sözlerini ve onlara karşı düşmanlık/kin besledikleri şeyleri karşıma koyarak düşünüyorum da, bu şeyler onların cehaletlerine, ufuklarının darlığına ve görüşlerinin kısalığına delalet ettiğini, hatta bazen -sözü- nakletme hususundaki emanetlerinin azlığına işaret ettiğini –görüyorum-. Onlardan bazılarının şeyhlerin sözlerini kısaltarak söyleniş maksatlarının dışına çıkartan ve hevasına boyun eğdiren, yönlendirme hususunda en çirkin tevcihatlara doğru kasteden risalelerini inceledim. Nitekim aynı bozuk anlayışla, akıllarının kavrayamadığı şeyler sebebiyle, şeyhleri eleştiren risalelerine muttali oldum. Böylelikle, liderlerin, öncülerin ve yüce şahsiyetlerin hak menheçten saptığı iddiasınıispatlayıp, genç mücahitleri komutanlıklarının, büyüklerinin, cihatta, menheçte ve akidede önder olan kimselerin otoritelerindensıyrılmaya davet edebilsin. Ve aynı şekildealim müsveddesi, bırakın tevhidi ve cihadı daha yeni İslam olmuş, düne kadar Allah’ın düşmanlarının safında Müslümanların yok edilmesine iştirak edenlerden veya tekfirde aşırı gidip Müslümanların mallarını ve canlarını helal görenlerden birisi olan yeni yetmelere tabi olmaya çağırabilsin. Bu, anlayıştaki sığlıkla, ilimin temel esaslarında gelişi güzel davranmakla nasıl olurda bunlar ümmetin gençlerini yönetmeye, karşılaşılan problemlerde ve sıkıntılarda onlara yön vermeye, işinde uzmanlaşmış tecrübeli mütehassısların halledebileceği tehlikeli işleri çözmeye ehil olabilirler. Bunun en bariz örneği, Allah kendisine rahmet etsin Ebu Halit es-Surî’nin ve onun gibi,ahde vefaları sebebiyle cihat sahasında büyük tecrübeler ve meziyetler kazanmış öncülerin öldürülmesidir. Bu yapan kimse kesinlikle Allah’ın dini hakkında cürüm işlemiştir. Meydanı fehim, cihat, akıl ehli olan uzman kişilerden temizlemeyi istemektedir ki böylece meydan gelişi güzel hareket eden cahil ve -menheci- sapkın kişilere kalsın. Kendileri sapsınlar ve başkalarını saptırsınlar. Onların dalaletlerini ve Allah’ın dinini anlayışlarındaki kısırlıkları hususundaki bilgimizi, bu çirkin cürmü hafife almaları, kardeşimizin kanının dökülmesinden elem duymamaları, ona rahmet okumamaları ve açık bir şekilde bunu irtikap edenlerden beri olmamaları ziyadesi ile artırmaktadır. Bilakis üstü kapalı sözler kullanmaları onların üzerinde soru işaretleri oluşturmakta hatta şüpheleri artırmaktadır. Sonra da onların sözcüleri cehalet içerisinde şöyle demektedir: “Siz bir kefeye bir adamı diğerine de devleti mi koyuyorsunuz?”. Buradan avazım çıktığı kadar sana haykırıyorum: “Evet! Ebu Halit es-Surî’nin (Allah rahmet etsin) benzeri bir adamı değil bir devlete bütün devletlere karşılık koyuyoruz.” Çünkü o ve benzerleri devletlerin kurulmasında, cihadın semeresinin devşirilmesinde ve mücahit kafilelerinin Allah’ın dinine en faydalı olacak şekilde yönlendirilmesinde güvenilir ehil kimselerdir. Sen Nebimiz (sav)’in şu sözünü duymadın mı? “Eğer gökteki ve yerdekiler (Dikkat et, sadece bir devlete değil, gökteki ve yerdekilerin hepsine bedel kılıyor.) bir müminin kanını -dökmeye- iştirak etseler, Allah onların hepsini ateşe atar.”Tirmizi Ebu Hureyre ve Ebu Said’den (ra) rivayet etmiştir. İşte bu İslam ehli bizlerin ölçütüdür. İşte bu bizim menhecimizdir. İşte bu, amellerimizi kendisine göre ikame ettiğimiz ölçüdür. İşte bu bizim terazimizin adil iki kefesidir. Bununla sadık bir müminin kanı, değil bütün devletlerden gök ve yer ehlinin tamamından ağır basar. Hadi göster bana terazini ve kefeni!

Bazılarının sevgili Şeyh Ebu Katade’yedil uzatmaları ve “Ebu Katade bizim şeyhimiz değildir, bizim şeyhimiz ancak Makdisi’dir” şeklindeki sözleri bana ulaştı. Bilsinler ki ben, cihadî düşüncenin engin dağlarına edep sınırlarını aşarak davrananların veya Mücahit Komutan Şeyh Doktor Eymen ez-Zevahiri ve sevgili kardeşimiz Şeyh Ebu Katade gibi âlimlerine ve bilge yöneticilerine, Hani es-Sıbaî gibi basiretli ve kıymetli kimselere dil uzatan hiçbir kimsenin şeyhi değilim. Bu gibi kimselere dil uzatan her kes bilsin ki ben ondan değilim ve oda benden değildir. Benim öğrencim olması sebebiyle de benimle övünmesin. Bu değerli kimselere gönderdikleri –eleştiri ve hakaret- oklarından bana da bir pay ayırmaları beni gerçekten mutlu eder. Çünkü onların beni yermeleri bana, beni övmelerinden; benden beri olmaları kendilerini bana nispet etmelerinden daha hoştur. Nice isimler aklıma geliyor ki yakın zamana kadar, daha sütten kesilmemiş apalama aşamasındaydılar da tabilerini etraflarında toplayabilmek için; veşeyhlerin sırtlarına çıkarak, kendilerini onlara mal ederek ve onların elbiselerine bürünerek şereflerini bina etmek için bu mübarek cihadî düşüncenin şeyhleriyle teberrük ediyorlardı. Buraya kadar, eğer kendilerini düzeltirler, adım atarlar ve ihlasla davranıp -nefislerini- ıslah ederlerse kınanmazlar. Fakatbu talebelerin, şeyhlerinin tercihlerinden kavrayamadıkları bir şey hoşlarına gitmediğinde, şeylerine kötü edep ve iftira oklarını fırlatmaları ne ahde vefa etmekten, ne imandan, ne de hüsnü ahlaktan değildir. Yüce Allah Nebimize salat ve selam etsin ki o şöyle buyurmuştur: “Ahde vefa etmek imandandır.” Ve ruveybidaların (işin ehli olmayan ilimsiz gevezelerin)önemli ve önemsiz her işin başına geçmelerinin kıyametin alametlerinden olduğunu haber vermektedir. Nice değersiz, boş, sefih, küfürbaz üsluplu ve kötü ahlaklı kimseler zamanımızda, ümmetin gençlerini saptırmak, sahih ve düzgün anlayıştan uzaklaştırmak, iftiralarla yalanlarla ve karalamalarla dillerini uzatarak onları yaralamak için işin başına geçmiştir.

Ahlakından yaralandığında bir topluluk,
Kalk ve onların yasını feryatlarla tut.

Arap ve acem tağutlar bunlardan kurtuldu ama mücahitlerin önderleri ve rabbani alimler bunlardan kurtulamadı. Onlar değersiz ve boş işlerle bilakis –ümmetin cihadını- yüz üstü bırakmakla -uğraşıyorlar-. Kendilerindeki çaba ve cihat ise önemsenmeyecek miktarlardadır. Keşke onlar, yazdıkları kitapları karalarken, Yüce Allah’ın “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” [50/18] buyruğunu gözlerinin önüne getirselerdi. Veya da şairin şu sözüne değer verselerdi;

Hiçbir yazar yoktur ki sınanmasın
Elleri ile yazdıkları tarihe kaydolmasın.

Biliniz ki, bu kâtiplerin cehaletlerine kefil olan, komutanlarının emirlerini reddetmekle uğraşan, gözlerimizin önünde masiyetlerini ilan eden bu kimselerden mesuldür. Onlar –bu cahillerin yöneticileri-, bu cahiller için kötü bir örnek halini almışlardır ve onları temize çıkarmışlardır. Bu rezaletin boyutlarını küçümsemişlerdir. Bu cahillerin sefihliklerinden beri olduklarını ve onlarla irtibatlarının olmayıp, kendilerini temsil etmedikleri iddiasını gizli olarak ifade etmişlerdir. Sözlerinde sadıklarsa ve buna kudretleri varsa, bunu açıkça ifade etsinler ve onları kınıyorlarsa, onlardan beri olduklarını açıkça dillendirsinler. Yoksa cehaletlerini ilan eden, sefihlikleri münteşir ve işitilmiş, onları–kendi emirlerini- savunmanın peşindeki rezil kimseleri kendilerinden kabul edeceğiz. Çünkü onlar kendilerinin ashabıdır, onlar için mücadele etmektedirler ve onları savunmaktadırlar. Onlar sebebiyle sövüyorlar ve onların türküsünü çağırıyorlar. Onların biatine davet ediyorlar. Hatta bazıları onlar sebebiyle husumete teşvik ediyorlar ve alenen kafa kesmeyi istiyorlar. Sonra da –onların yöneticileri- gizli mektuplarında onlardan beri olduklarını yazıyorlar. Bizler, onların bu davete icabet etmelerinden, kendilerini ıslah etmelerinden ve hallerini beyan etmelerinden ümit kesmiş bir duruma daha yakın olduğumuzda, biliyoruz ki mücahit toplulukları içirisinde, kendileri ile nasihatleşmektenşeref duyduğumuz kimseler vardır. Allah’a hamdolsun ki onlarda dikkatle dinleyen kulaklar, söylediklerimizi kavrayan kalpler var ve işitip icabet ediyorlar.Bundan ötürü, bu risalede farklı beldelerdeki bütün mücahit kardeşlerimizi, kendi komutanlıkları etrafındaki cihatta, hicrette ve davette öncü olan kimselere sımsıkı sarılmaya davet ediyorum. Aynı şekilde büyüklerimize ve hikmetli önderlerimize karşı cüretkâr olan hiçbir kimseye kanmamaya çağırıyorum. Böylelikle, onlara karşı cüretkar olan, cürümlerine teşvik eden ve elleri kardeşlerimizin kanları ile kirlenmiş bu kimselere karşı el ele verip tek saf halinde olsunlar.

Cihadî menheçten dönüp, barışçıl yöntemleri benimsemek gibi iftira ve karalamalar ile mücahitlerin eşrafını eleştiren bu tür kötü çağrıları reddetsinler. Yalancılar kaybetti ve hüsrana uğradı. İnsansız uçakların onları vurmaması, onlara suikast yapmaması ve onların peşinde olmaması onlara kâfidir. Bilakis, bu insansızlar, kendilerine dil uzatır oldukları şuranın aslanlarını, şu lahzada hedef almaktadırlar. Haklarında bilgi sahibi olmadıkları şeyi dilleri ile söyleyen, batıllarını ağızları ile kapan veya Müslümanların kanını hafife alan veya Müslümanların kanını dökmeye teşvik eden veya da alimlerin, basiret sahiplerinin ve yöneticilerin yönlendirmelerinden, onların hak menheçten ve doğru yoldan saptığı bahanesi ile yüz çevirmeye davet eden bu kimseleri dinleyenlerden olmaktan şiddetle kaçının. Bunun sebebi ise onların aşırıların hevaları peşinde sürüklenmemeleridir.Öyleyse hepimiz için, mücahitleri ve ilimde derinleşmiş, davette, cihatta ve hicrette öne geçmiş şeyhleri sevip desteklemede (muvalatında) çok ciddi ve net bir duruş olsun. İşte bunlar Rasulullah (sav)’in emanetlerimizi tevdi etmekten razı olduğunu bildirdiği kimselerdir. Nitekim Müslim, Ahmet ve diğer mühaddislerinİbniMesud (ra)’dan rivayet ettikleri hadiste şöyle buyurmaktadır: “Bir topluluğa, Allah’ın kitabını en iyi okuyanı imamlık eder. Eğer okumada eşit olurlarsa, sünneti en iyi bileni imamlık eder. Sünnette de denk olurlarsa, hicrette öne geçen imamlık eder. Eğer hicrette de denk olurlarsa yaşça büyük olanı…”

Hicrette ve yaşta önce olmaya, imamet hususunda itibar edilmesini düşün. Mücahitlerin önderliği hususunda ise buna itibar etmek daha evladır. Çünkü bu namazdaki imametten, nefislerle ve kanlarla alakalı olması sebebiyle daha önemli ve tehlikelidir. Ve buna ilim, anlayış, deneyim, ufuk genişliği ve vakıaya hakim olmak da eklenince, onun önüne hiç kimse geçirilemez. Bundan dolayı, yaşları küçükler, İslam’a yeni adım atmışlar, cihat deneyimleri ve maslahatlarınile mefsedetlerin takdirinde tecrübeleri az olanlar –bu işte- münferit olduklarında, kararlarını tek başlarına alıp, emirlerine ve bilge önderlerine isyan ettiklerinde, bizzat ayrılığın, ihtilafın, haram kanı dökmenin, mücahitlerin rüzgarının/gücünün gitmesinin, aşırılığın, dik kafalılığın, işlere hakiki boyutundan daha büyük anlamlar yüklemenin, eşyayı ve olayları hakkettiği isimlerden başka isimlerle isimlendirip kendi gömleğinden başka gömlekler giydirmenin (bazılarının cemaatlerini devlet olarak isimlendirmeleri gibi Çev.) odağına düşüverdiler. Sonra da bunun üzerine hatalı hükümler bina ettiler. Çünkü ferî meselelerdeki inhiraf, asıllardaki kaymaların nihai sonucudur. Öyle bir pozisyona gelinmiştir ki, cahiller büyüklerimize karşı cüretkar olmuş, sefihler alimlerimize dil uzatır; fıkıh, ilim ve anlayışları sebebiyle ayıplar, basiretleri sebebiyle kınar hale gelmiştir. İşte bu onların anlayışlarını ters yüz eden hastalıklarıdır. “Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur”[22/46]

Yırtık, yamanın kapatacağı sınırları aşmıştır.Hiç kıymeti olmayan düşmüş kimseler, en kapalı meselelere dalmaya iştirak etmiş ve cehalet ehli, ilim ehlini ilimleri sebebiyle ayıplar, fıkıh ehlini fıkıhları ve hikmet ehlini hikmetleri sebebiyle kınar hale gelmiştir. Güvenilir kimseler hainlikle vasıflanır, hainler ise güvenilir olmuştur.
Akli olarak gelişememiş bunlar aşrı gittiler ve seçkinlerimizi ve büyüklerimizin üstüne çıkmayı ve onların akıllarını ve tercihlerini aşağılamayı istediler ki –onların tercihlerini- azıcık aklı olanlar kavrayabilirve zihinsel olarak geri kalmışlar bile idrak edebilir. Hayır! Binlerce kez hayır! Kafile, başında büyükleri olduğu halde yürüyor ve biz onlara şöyle sesleniyoruz! Ey sevgili kardeşlerimiz! Ey bizim büyüklerimiz! Ey gözlerimizin aydınlıkları! İt ürür, kervan yürür. Sizler bu zamandaki cihat ehlisiniz ve ana unsurusunuz. Size buğz edenler, faydasız bir şekilde atılan köpük gibidir. Arkadan haince vuranlar sizi üzmesin. Sizler ilklersiniz ve imamlarsınız. Sizler Allah’ın emrini kaim eden öncülersiniz. Terk edenleri dikkate almayın. Çünkü Rasulullah (sav) sizi şöyle isimlendirdi: “Ümmetimden bir grup, Allah’ın emri gelinceye kadar, Allah’ın emrini yerine getirmeye devam ederler. Onları terk edenler ve onlara muhalefet edenler onlara zarar veremezler.” Dileyen kervana katılsın, dileyende laf getirip götüren iftiracılarla beraber kalsın.

İnşallah bizler, imamlarımıza, büyüklerimize hizmetçiyiz ve ihlasla, hak üzere onlara yardımcıyız. Boyunlarımız onların boyunlarına fedadır, canlarımız onların canlarına kalkandır. Buğz edenlerin ve yüz çevirenlerin oklarını göğsümüzle ve sırtımızla karşılarız. Yöneticilerimizi eleştiren iftiracıların yalanlarına meydan okuruz. Velev ki, bu bizi, okların bize yönelmesiyle kefil kılsada, biz göğsümüzü oklara vatan belleriz. Onları yeren alçakların bizi zemmetmesi, onların bizi övmesinden daha sevimli, daha ak ve daha temizdir. Bundan dolayı onlara karşı hazırız. Şairin dediği gibi:

Oklar bana isabet ettiğinde zarar veremez,
Kalbimde yer bulmadan, okok üzerinde parçalanır

Kendisiyle başladığım şeyle bitiriyorum. Sevgili kardeşimiz Şeyh Eymen ez-Zevahiri’ye –Allah muhafaza etsin- şöyle sesleniyorum: “bu beyanın gecikmesinden ötürü sizden özür diliyorum. Bana ve benim gibilere vacip olan, apaçık ortaya konmuş bir duruş sergileyip, bununla sizin gözlerinizi aydın etmek ve ilk günden bu yana, uzak görüşlülüğünüzü ve hikmetinizi reddeden bütün herkese karşı size yardım etmekti. Bu gecikmemize, belki kötü işler yapanlar döner ve tövbe eder diye gizlice nasihat edip anlaşmazlığı çözmeye çalışmamız sebep oldu. Aynı şekilde kendisinde Suriye cihadı için maslahat olan ve içerisinde sulh ve ıslah barındıran şeyleri onlara sunmamız sebebiyle de geciktik. Gözünün aydınlığı ve kalbinin ferahlığı olacağını yakinen bildiğimiz bu şey, ömürlerini ve nefislerini Allah için satmış, dini için bunları cömertçe feda etmiş yüce şahsiyetlerimize muhalefeti müdafaa etmektir. Biz, sizi böyle zannetmekteyiz, hesaba çekecek ise Allah’tır. Yüce Allah’tan, seni ve seninle beraber olan mücahit kardeşlerimizi korumasını; tağutlar ve mürtetlere karşı bize yardım etmesini; tevhit sancağını kuvvetlendirmesini; mücahitlerin kuvvetlerini birleştirmesini; kendi gölgesinden başka gölgenin olmadığı o günde bizi gölgesinde toplamasını; Firdevs’te sevgili Nebimiz Muhammed (sav)’le ve ashabıyla bir araya getirmesini dileriz.

Not:
Bu sayfaları dışarıya çıkarmaya çalışırken ki Yüce Rabbim zorlaştırdı ve gecikmesini takdir etti, öz kardeşimin dilinden yayılmış sayfalardan haberler bana ulaştı. Kardeşlerimi bunun gibi şeylerden sakındırıyorum. Ben kardeşimin aklını bu tür alçak düşüncelerden tenzih ederim. Bazıları hayalarının azlığına delalet eden enteresan bir yol ile benim ismimi o sayfalara sokmaya çalışmış ki hitap, bu kelimeleri söyleyen Makdisi’nin öz kardeşidir şeklinde tanımlanarak gelmiştir. O Ebu Musab’a –Allah ona rahmet etsin- arkadaşlık etmiştir ve el-Kaide’dendir. Bunlar edep azlığından, Makdisi’nin kardeşine nisbeti ile pazarlama gayretidir. Başkalarının “Bu Makdisi’nin talebesidir” dediği gibi. Yakın zamanda Zerkavi’nin arkadaşından veya Makdisi’nin arkadaşından bazı sayfaları işitiriz ki bu ta Makdisi’nin annesine kadar ulaşır. Şöyle denmiştir: “Utanmıyorsan, dilediğini yap.”

Onların bu yaptıkları ayıptır. Cihadî olarak isimlendirilen sitelerinde bunun gibi kelimeleri yayması ayıptır. Yoksa, kendisinde nasihat, eleştiri ve bazılarının hatalarından beri oluş bulunan kelimeler her çıktığında, nasihati ve eleştiriyi reddinizi haklı çıkarmak için: “Makdisi esirdir ve –sahada- bulunmamaktadır. Ona haber götürenler ise, olayları tahrif edip karalıyorlar.” dediğinizi unuttunuz mu? Hayır! Çok iyi bilin ki! Bize, size gelen şeyler ve daha fazlası güvenilir kaynaklardan ulaşmaktadır. Fakat, kalplerimize hüzünle dokunan şeylerin onda birini bile dışarı çıkarmaya güç yetiremiyoruz. Bu ise, ayrıntılıca ele alma ile açıklamaya değer olan mühim ve detaylı konulardaki beyanımızın gecikmesinin sebeplerinden birisidir.
Bizden nasihat isteyenlerin, bizim vakıadan uzak olmamız iddiası ile nasihatlerimizi yaymaması da ayıp değil midir? Peki ya, rafizilerin zindanlarında sekiz yıldır vakıadan uzak olan kardeşime nispet edilen sözlerle sevinmeleri ayıp değil mi? Ki o bugün Veziristan’da ve iletişim ve ulaşım araçlarından çok uzaklarda ki bunlarsız ulaşım bineklerin ciğerlerini parçalıyor. Bundan dolayı kardeşim annesi ile görüşmeye çok nadir güç yetiriyor ve her defasında iletişim araçlarına ulaşmanın çok zor olmasından dolayı özür beyan ediyor.

Allah’ta korkup doğru söyleyecek hiç kimse yok mu? Ben, kardeşimin aklının bu yazılanlardan daha büyük olduğunu biliyorum.

Ebu Muhammed el-Makdisi

İrmimin Hapishanesi

2 Recep 1435
2 Mayıs 2014
Çeviri: Emre Özdemir

Kaynak: http://www.tawhed.ws/r?i=05051401
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
M Çevrimdışı

morueqq

لا إله إلا الله
İslam-TR Üyesi
Allah esaretten kurtarsın
 
Ebu Yusuf Çevrimdışı

Ebu Yusuf

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
CKP diye bir parti kursun artik bunkar tescillenmis oldular. Cehennem kopekleri partisi. Tum alimleri ve mucahitleri tekfir edip partiye uye olunabilinir.

Rabbim seyhi esaretten kurtarsin.

Bazilarida esir duser esirken yapmadigini birakmaz. Serbedt kalinca da hemen kufrunu kusar. Rabbim onlarida bunlarira bize gosteriyor. Adamla adam olmayan ortada iste.
 
sirati mustakim Çevrimdışı

sirati mustakim

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
ilmiyle amel eden alimlerin sayini Rabbim cokaltsin

“Evet! Ebu Halit es-Surî’nin (Allah rahmet etsin) benzeri bir adamı değil bir devlete bütün devletlere karşılık koyuyoruz.”
 
R Çevrimdışı

Rebi3

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Mücahidler aleyhinde düşmanca haberler yapan takvahaber sitesinde Ebu Muhammed El Makdisi köşesi mevcut. Utanırlarda şeyhin bu risalesini oraya koyarlar mı ?Şeyh Makdisi gözümüzün aydınlığı kıymetli şeyh dediği Şeyh Zevahiriye (Allah onu korusun) dualar ederken fitnecileri yerden yere vurmuş gözüküyor.
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
ilk başta sadece üstten okumuştum,ama bu gün tane tane okuyayım dedim,okudukça içime bir ferahlık geldi,ümmetinn alimlere ne kadarda muhtaç olduğunu düşündüm,alimler yoksa mücadele ekseninden kayar ve onu ancak Allahtan korkan alimler asıl rotasına sevk eder.Alimlerin içinde olmadığı her hareket muhakkak sapkınlığa sevk eder..
ne güzel yazmış..Rabbim bu gibi alimleri artırsın,dillerine kuvvet versin ve esaretten kurtarsın..
her şeyi net ortaya koymuş,artık bundan sonra tevillere kaçmak,hakikatten sapmaktır.
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
RABBİM,şeyhi esaretten kurtarsın amin

bu açıklamadan sonra şeyhide tekfir ederler
 
W Çevrimdışı

wert

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
CKP diye bir parti kursun artik bunkar tescillenmis oldular. Cehennem kopekleri partisi. Tum alimleri ve mucahitleri tekfir edip partiye uye olunabilinir.

Rabbim seyhi esaretten kurtarsin.

Bazilarida esir duser esirken yapmadigini birakmaz. Serbedt kalinca da hemen kufrunu kusar. Rabbim onlarida bunlarira bize gosteriyor. Adamla adam olmayan ortada iste.
makdisinin bu yazısında harici cehennem köpeği diye bir ibare geçiyormu ..

2.si gerçekten sana soruyorum şu an eline silah verseler deseler ki karşında işıd üyesi öldürürmüsün gerçekten gönül rahatlıgıyla bu haricidir öldüreyim dermisin.Ama kıvırmadan net cevap ver.
 
Ebu Yusuf Çevrimdışı

Ebu Yusuf

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
wert kardeşim ben heva ve hevesimle adam öldürmem bana saçma sapan sorular neden soruyorsun kardeşim.

Ali radıyallahu anh bile beklemiş. haricileri 3 sene öldürmemiş. sen bana ucu acık sorular soruyorsun sonra benden birde net cevablar bekliyorsun.

Sorun net değilki cevabı net olsun.

Hem sen neden harici sıfatına takılıyorsun ki. hak neyse ona tabii olursun. Sen diyorsan ki ben makdisi pakdisi tanımam. Bende bir alimim sende bir beyanat yayınla bizde okuyalım onada cevab verelim.

Diyorsanki Makdisi bir alimdir ve beyanatı değerlidir. Ozaman Makdisinin beyanatı ortada.

Bunlara harici diyen Ebu katadeyi tezkiye etmiş ve savunmuş..

İlla çıkıp bu yazısında Haricimi demesi lazım.

Ayrıca yazıyı iyice okursan göreceksin ki Harici demekten daha beter şeyler söylemiş.

Kardeşim senin hakkında hüsni zan besliyorum biliyorum ki kafan karışık.

İbn Abbas Allah ondan razı olsun haricilere diyorki Aranızda sahabe varmı.?

Hariciler içlerine bakıyorlar ve apışıp kalıyorlar.

Bende sana soruyorum. Yıllarını cihada adamış Selefe tabii olmuş Bunların içerisinde Hatırı sayılır sözüne itibar edilir alim varmı.?

Bakıyoruzki yok.

Ha sen bana var deyip adını bile bilmediğimiz insanları syacak olursan bizde sana susarız ne diyelim.

Ozaman yıllardan beri herkes sapık veya kafir alimlerim fetvası ile cihad ediyormuş diyeceğiz gene susacagız.


Velhasılı kelam Selef gibi olup Selefimiz ve Selefimizin yolunu takip eden Tagutların zulmu altında iken bile Hakkı savunan ve her zaman Hakkı haykıran.

Adam gibi adam ŞEYH MAKDİSİ (Allah onu esaretten kurtarsın. Tekrardan ona Şam beldesinde cihat etmeyi nasip etsin. Onun Eliyle bu dini şereflendirsin. Onun Eliyle Müslümanları ve Cihad ehlini bir araya toplasın. ) Onu takip ediyor ve sözüne itibar ediyoruz.

Seninde sözüne itibar edilecek böyle örnek bir alimin varsa buyur Ortaya getir bizde batıl yolda isek dönelim.

Biz Ehli Sünnetiz Alimlere saygımız ve sevgimiz ve ittibamız var.

Cahilleri ve Kalbi Münafık olanlara karşı kinimiz nefretimiz ve Öfkemiz var.

Biz tüm dünya TAGUTLARINA baş kaldırmış ADAM gibi ADAM Makdisiye itibar ediyoruz ve Ona her zaman dua ediyoruz.

Bizim için sözün sonuna gelinmiştir.

Bundan sonra söz arayan ancak kalbinde pislik olanlardır.

Wesselam....
 
W Çevrimdışı

wert

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
wert kardeşim ben heva ve hevesimle adam öldürmem bana saçma sapan sorular neden soruyorsun kardeşim.

Ali radıyallahu anh bile beklemiş. haricileri 3 sene öldürmemiş. sen bana ucu acık sorular soruyorsun sonra benden birde net cevablar bekliyorsun.

Sorun net değilki cevabı net olsun.

Hem sen neden harici sıfatına takılıyorsun ki. hak neyse ona tabii olursun. Sen diyorsan ki ben makdisi pakdisi tanımam. Bende bir alimim sende bir beyanat yayınla bizde okuyalım onada cevab verelim.

Diyorsanki Makdisi bir alimdir ve beyanatı değerlidir. Ozaman Makdisinin beyanatı ortada.

Bunlara harici diyen Ebu katadeyi tezkiye etmiş ve savunmuş..

İlla çıkıp bu yazısında Haricimi demesi lazım.

Ayrıca yazıyı iyice okursan göreceksin ki Harici demekten daha beter şeyler söylemiş.

Kardeşim senin hakkında hüsni zan besliyorum biliyorum ki kafan karışık.

İbn Abbas Allah ondan razı olsun haricilere diyorki Aranızda sahabe varmı.?

Hariciler içlerine bakıyorlar ve apışıp kalıyorlar.

Bende sana soruyorum. Yıllarını cihada adamış Selefe tabii olmuş Bunların içerisinde Hatırı sayılır sözüne itibar edilir alim varmı.?

Bakıyoruzki yok.

Ha sen bana var deyip adını bile bilmediğimiz insanları syacak olursan bizde sana susarız ne diyelim.

Ozaman yıllardan beri herkes sapık veya kafir alimlerim fetvası ile cihad ediyormuş diyeceğiz gene susacagız.


Velhasılı kelam Selef gibi olup Selefimiz ve Selefimizin yolunu takip eden Tagutların zulmu altında iken bile Hakkı savunan ve her zaman Hakkı haykıran.

Adam gibi adam ŞEYH MAKDİSİ (Allah onu esaretten kurtarsın. Tekrardan ona Şam beldesinde cihat etmeyi nasip etsin. Onun Eliyle bu dini şereflendirsin. Onun Eliyle Müslümanları ve Cihad ehlini bir araya toplasın. ) Onu takip ediyor ve sözüne itibar ediyoruz.

Seninde sözüne itibar edilecek böyle örnek bir alimin varsa buyur Ortaya getir bizde batıl yolda isek dönelim.

Biz Ehli Sünnetiz Alimlere saygımız ve sevgimiz ve ittibamız var.

Cahilleri ve Kalbi Münafık olanlara karşı kinimiz nefretimiz ve Öfkemiz var.

Biz tüm dünya TAGUTLARINA baş kaldırmış ADAM gibi ADAM Makdisiye itibar ediyoruz ve Ona her zaman dua ediyoruz.

Bizim için sözün sonuna gelinmiştir.

Bundan sonra söz arayan ancak kalbinde pislik olanlardır.

Wesselam....

Sen bu kadar dilli olacağına forumda yazmayıpda cihad meydanlarına gitseydin vallahi bu senin için daha hayırlı olurdu sana bişey demiyorum lakin benim hakkımda kimse hüküm vermeden söylim el makdisiyide zevahiri ve katadeyide Allah için seviyorum söylediklerinin arkasındayım yolum menhecim onların yoludur.
 
I Çevrimdışı

ifeles

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Şeyhhe söyleyecek söz yok Allah cc ayaklarını sabit kılsın ama bazı kardeşlere sözüm var her gün akide değiştirmek o alim böyle dedi bu alim böyle dedi diye delil getirmek sonuca ulaştırmaz sonuçta alimde olsalar sözleri hüccet değildir onlarda söylediklerini nasa dayandırmaları gerekiyor.
 
Ebu Yusuf Çevrimdışı

Ebu Yusuf

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Sen bu kadar dilli olacağına forumda yazmayıpda cihad meydanlarına gitseydin vallahi bu senin için daha hayırlı olurdu sana bişey demiyorum lakin benim hakkımda kimse hüküm vermeden söylim el makdisiyide zevahiri ve katadeyide Allah için seviyorum söylediklerinin arkasındayım yolum menhecim onların yoludur.
Senin bu seyhleri sevmene sevindim. Zaten sevdiğine inanıyordum.

inşaAllah cihad meydanalarınada gideriz Rabbim içimizdeki korkularımızı gidersin.

wesselam..
 
Kuteybe Çevrimdışı

Kuteybe

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Abdullah Azzam, Cihad esnasında gruplar arasında fitne çıkaranlarla ilgili şunları söylüyor.


Sen Abdurrasul Sayyaf ile savaşıyorsun öyle mi? Onu bırak, o bir şeye yaramaz. Garibanın tekidir. Onu bırak git Hikmetyar ile birlikte savaş" gibi sözler sarf ederler. Bu sözlerle sadece fesat çıkarmayı hedeflerler. Şayet sen Hikmetyar ile birlikte savaşıyor olsaydın sana; "Hikmetyar kan dökmek için seni kullanmaktadır git ve Rabbani'yi araştır. Onunla birlikte savaş," der. Eğer senin Ahmed Şah Mesud'a gittiğini görürse; "Ahmed Şah Mesud Fransa ve Amerika'nın uşağıdır. Senin bilmediğin birçok malumatları bilmekteyiz. Fakat Rabbimiz bunları örtmeyi emretti," diyecektir. Subhanallah!
Bunların kalbi hasta. Kalbi hasta olandan ne beklenilir. Çürümüş bir elmadan güzel bir koku çıkması beklenebilir mi? Ondan ancak pis bir koku çıkabilir, kalb hastadır, nefis hastadır... Yüce Mevla'nın da buyurduğu gibi;
"Güzel bir ülke, Rabbinin izni ile mahsulünü verir, kötü olan bir ülke ise ancak kavruk bir mahsul çıkarır..." (Araf, 58)
Bütün bunlara rağmen aziz ve celil olan Allah'a güvenin ve O'na tevekkül ediniz. Ben inanıyorum ki çerçöp boşa gidecek fakat sağlam olanlar yerinde kalacaktır. Bu hususta da yüce Mevla şöyle buyurmuştur;Cüruf ve köpük boşa gider, insanlar için faydalı kısımları yerinde kalır. Allah böylece misaller verir." (Rad, 17) Başka âyetlerde ise şöyle buyrulur;
"Ey Peygamber! Allah'ın güzel bir sözü kökü sabit, dalları göğe doğru yükselen güzel bir ağaca benzettiğini görmez misin? O ağaç Rabbinin izni ile her zaman meyvelerini verir. Allah insanlara misaller veriyor ki öğüt alsınlar. Çirkin söz ise topraktan sökülüp atılmış kararsız kötü bir ağaca benzer." (İbrahim, 24-26)
Evet âyette de belirtildiği gibi asılsız sözler, iftiralar köksüz ağaca benzer, yeryüzünde sabit duramaz. Kalplerden kayıp gider, kesinlikle kalplerde karar kılamaz. Çünkü inanan kalplerde, murdar sözler devamlı kalamaz. Mü'mine, bir kimse gelip fesad konuştuğu zaman ona; "Ey kardeşim! Sus, neden sen gidip bunu kendini ilgilendirene anlatmıyorsun?" der. Münafıklar ise şu âyet-i kerimede tasvir edildiği gibi aksini yaparlar;
"Kendilerine emniyet veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayarlar. Şayet onlar bu haberi Peygambere ve kendilerinden olan idarecilere götürmüş olsalardı onlardan hüküm çıkarmaya ka'dir olanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi." (Nisa, 83)
Gelip de bana; "falanla filan kimse arasında savaş olmaktadır" diyeceğine git ve bu halde olan kimseleri uyar. Onlara nasihat et, eğer samimi bir kimse isen... Onlar sana gerekçelerini açıklayacaklardır, bu hallerini beyan edeceklerdir. Ancak bir kelime ezberleyip de iyice araştırmaksızın, konuyu kavramaksızın ve bunu yaymanın cihada vereceği zararları düşünmeksizin anlatman nedendir? Ama bir kelime öğreniyorsun; "aman kızım bunu annene haber ver" diyorsun. Düşünmeden bunu yayıyorsun. Onun cihada ne kadar zarar vereceğini idrak edemiyorsun. Elbetteki bunun vebali vardır. İşte şu kardeşimiz Ebu Said" isminde biri. Bir hafta önce bize geldi. Ebu Said, sana neler anlatıldığını söyle.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile...
Salat ve selam Allah Rasulünün üzerine olsun;
Biliyorsunuz ki arkadaşlarla beraber oturduğumuz da inşallah cihad edelim derdik. Ve arkadaşlarımdan birisi benim Afganistan'a cihad için gitmek istediğimi işitti. Evime gelerek; "Ey kardeşim sana Allah rızası için nasihat edeceğim," dedi. Ben;
"Ne kastediyorsun? "dedim. Kendisinde akide dersi aldığımız falan hocaya gittim ve ona Afganistan'da cihad etmenin hükmünü sordum. Bana küçük bir kitapçık gösterdi o kitapçıkta Afganlılar'ın müşrik olduğu, onlarla birlikte cihad etmenin caiz olmadığı zikrediliyordu" dedi.
Abdullah Azzam konuşan kardeşin sözünü kesti ve dedi ki;
-"İşittiniz mi? Afganlılarla birlikte cihad etmek caiz değilmiş, çünkü onlar müşriklermiş! Düşünün! Bu kardeş (Ebu Said), onbeş gün önce buraya geldi. Suudi Arabistan'dan geldi. Düşünebiliyor musunuz? Bir kısım insanlar, bir halkın tamamına müşrik demeye ve onlarla birlikte cihad etmek caiz değildir, diye söylemeye cesaret edebilmektedirler! Afganlılarla cihad etmek caiz değildir, diyorlar yani onlarla birlikte cihad ettiğiniz taktirde günahkar olursunuz. Çünkü bu caiz değildir! Kanaatlerince bunu Allah rızası için nasihat olarak söylemekteler!
Bu gibi insanları tasvir eden âyetler ne kadar manidardır.
"(Ey muhammed, de ki: "Amelleri yönünden en çok zarara uğrayanları size haber vereyim mi?. Onlar dünya hayatındaki gayretleri boşa giden kimselerdir. Oysa kendileri iyi iş yaptıklarını sanırlar." (Kehf, 103-104)
Peygamber efendimiz de bu gibi insanları tasvir ederek şöyle buyurmuştur: "Sizler iyiliği kötülük, kötülüğü de iyilik gördüğünüz zaman haliniz ne olacaktır."(Mecmuu'z-Zevaid, c. VII Sh. 280. Bu hadisi Ebu Yale, ayrıca Taberani Evsad isimli kitabında rivayet etmişlerdir.)
İslâm'ın en yüksek mertebesi olan cihad ve müslümanlara yardım etmek haram görülürse böyle bir düşünce nasıl doğru olabilir. Bunu söyleyen insanlara soralım; Afganlılar niçin müşriktirler? Şirk nereden gelmiştir? Afganlılar hakkında ne diyorsunuz:
- Onlar Peygamberi aracı kılıyorlar, yani Allah Rasulü (sav) ile tevessülde bulunuyorlar.
- Onlar kabirlerden medet umuyorlar, yani kabirlerle istiğasede bulunuyorlar.
- Onlar korunmak için muska, hamail, nazar boncuğu gibi şeyler taşıyorlar. Bu üç şeyden başka bir şey yok. Şimdi bunları teker teker izah edelim:
- Kabirlerden medet ummak; evvela bu halin bulunmadığı hiçbir halk tanımıyorum. Ne Ürdün'de, ne Suriye'de, ne Irak'da, ne Mısır'da ne de başka bir yerde kabirlerden medet umulmadığı, kabirlerle istiğasenin yapılmadığı hiçbir yer görmedim.
Bu konuda konuşmaya başlamadan önce, Allah'a hamd olsun Rabbimizin hidayeti ile kendimizi bildiğimizden beri İslâmî davet içerisinde yetiştik. Kalbimizde sofiliğe (şer'i şerife muhalif olan tasavvufa), bidatlere ve hurafelere yönelik şiddetli nefretler vardır. Bunlarla savaşmaktayız. Ben ilköğretimin altıncı sınıfında iken İslâmî Harekete katıldım. Hurafe ve bidatlere karşı derin nefretlerim vardır. İnanır mısınız ben doktoramı Mısır'da yaptım. Orada bulunduğum sürece İmam Şafii (rahimehullah)'ın kabrini ziyaret etmedim. Çünkü bu ziyaretimin hadise ters düşeceğinden korktum. Zira Peyamber efendimiz: "Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve Medine'deki kendi mescidi dışında herhangi bir yeri ziyaret etmek için kolanların çekilmiyeceğini (bineklerin hazırlanıp idilmeyeceğini)" beyan etmiştir. Halbuki İmam-ı Şafii'yi ziyaret etmememden dolayı içimde bir sıkıntı buluyordum ve bunu İmam-ı Şafii'ye karşı bir cefa gibi kabul ediyordum.
Kahire'de el-Ezher Üniversitesi'nin karşısında bulunan Hz. Hüseyin camisindeki Hz. Hüseyin'e ait olduğu iddia edilen kabrin etrafında insanların tavaf yaptığını, tavaf yapmayan insanlara; "haydi koş koş kabrin etrafında yedi defa tavaf et" diye söylendiğini, bazı kimselerin kabre Hüseyin'in kabri diyerek secde ettiğini, adaklar adadığını ve benzeri bidat ve hurafelerde bulunduklarını gördüm. Gerçekte ise Hüseyin camisinde, Hz. Hüseyin'in ne kabri, ne başı, ne cesedi, ne de saçının bir teli bulunmaktadır. Bunları gördüğümde sinirim tepeme fırlıyordu. Ancak bunlar Ezher'in hemen yanında yapılmakda idi. Serin bir yerdi ve ben bu mescidde oturup ders çalışıyordum. Subhanallah! Bu tür bidat ve hurafelerden nefret ediyorum.
Bazı arkadaşlarım tasavvufçuydular. Bu konu üzerinde onlarla devamlı tartışmalarımız olurdu. Kayınbiraderlerimden bazıları sofi idiler ve hatta eşim de sofi idi. Bu konuyu çirkin görmekteyim. Allah'a hamd olsun ben korunmak için muska asmakta ve tevessülde (aracı kılmakta) bulunmaktan hoşlanmıyorum. Yani; ey Allah'ım! Beni Peygamber (sav)'in yüzü hürmetine bağışla demiyorum. Bununla birlikte ehl-i sünnet imamlarından Ahmed bin Hanbel buna cevaz vermiştir. Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyen el-Bani'nin Tevessül isimli kitabına müracaat edebilir. Evet İmam Ahmed bin Hanbel Peygamber (sav) ile tevessülde bulunmayı yani; Ey Allah'ım beni Peygamberin yüzü suyu hürmetine affet demeyi caiz görmüştür. Ancak İmam Ebu Hanife bunu mekruh görmüştür. Ahmed b. Hanbel'in buna cevaz vermesine rağmen Ebu Hanife bunu mekruh gördüğü için, biz ihtilaftan kaçınmak için böyle bir şey yapmıyoruz. Görüldüğü gibi bir kısım alimler Peygamber efendimizi dualarda aracı yapmayı caiz görmüşler, diğerleri ise sadece bunu mekruh saymışlardır. Haram dememişlerdir. O halde Afganlıların bu tür tevessülleri şirk sayılabilir mi? Elbette ki değil.
Korunmak için muska ve benzeri şeyleri takmaya gelince; Şurası bir gerçektir ki, eğer muska Kur'an ve Sünnette bildirilen şeylerle veya sahabelerden yapılan rivayetlerle hazırlanmışsa buna ruhsat vardır. Nitekim Abdullah bin Amr bin el-As'tan rivayet edilen hasen bir hadiste Abdullah'ın şu hadisi yazdığı rivayet edilmiştir: "Bütün şeytanların, zehirli haşeratın ve her isabet eden gözün şerrinden Allah'ın mükemmel sözlerine sığınırım" (Buharî, Kitab. Enbiya, Bab. 10)
Abdullah b. Amr b. el-As diyor ki; "Ben bunu oğullarımdan anlayabilenlere öğretiyordum, anlayamayanlara ise bir levhaya yazıyor ve boyunlarına asıyordum."( Bkz. Ebu Davud, Tıp, Hn. 3893.) Görüldüğü gibi yapılan muska rivayetlere dayanmakta ise kimsenin buna itiraz etme hakkı yoktur. Bir muskayı açtığınızda iki şekilde bulabilirsiniz. Birincisi; içerisinde ya Allah veya ya Rahman veya Âyetel Kürsi, İhlas, Nas ve Felak sûreleri gibi âyetler ve dinin yasaklamadığı ifadeler vardır.
İkincisinde ise; Bid'at ehlinin yaptığı ve müslümanlarla alay ettiği şeyler vardır. Ben. birçok muskayı açtığımda içerisindeki şeylerin bid'at ehli tarafından müslümanlara uydurulan şeyler olduğunu gördüm. Bir kısım muskaların içerisinde, on iki imamın ismi yazılıydı. Bazılarındaysa el veya göz resimleri çizili idi. Bu tüı muskaları kaç paraya sattıklarını biliyor musunuz? Bazen bunların fiyatları bin Afganiye ulaşmaktadır. Bazan da 5000'e. En pahalı olan muskalar ise Şialar tarafından yapılan muskalardır. Afganlıya göre bin rupi çok büyük bir paradır. Bu tür muskaları satın alanlar ancak hocalardan satın almaktadırlar. Hocaların bu muskaları Kitap ve Sünnete göre yazdıklarını zannetmektedirler.
Doktor kardeşlerimizden bir tanesi bana şunları anlattı; Arap bir kardeş bir Afganlının boynunda asılı olan muskayı tuttu ve onu kesmek istedi. Afganlı;
- "Niçin kesmek istiyorsun?" dedi. Arap kardeş;
- "Bu şirktir," dedi. Afganlı kardeş ona;
- "Bu Kur'an'dır, Kur'an'ı Kerim'i boynuna asmak mı yoksa Kur'an'ı Kerim'i kesmek mi şirktir?" dedi. Afganlıların muskaya bakışları budur. Muskaları Kur'an olarak zannetmektedirler. Şayet Kur'an diye boynunda taşıdığı muskayı karşısında açarak onu okusanız ve içerisinde Kur'an ve Sünnetten hiçbir şey bulunmadığını gösterseniz kendi haline kendisi gülecektir. Bazı muskalarda, ya Ali, ya Hasen veya ya Hüseyin gibi medet veya bizi kurtar gibi şirk lafızlar içerdiğini farz edelim'. Bu tür içerisinde şirk lafızlar bulunan muskayı, içerisinde Kur'an ve Sünnetten âyetle:veya hadisler yazılıdır diyerek taşıyan kimseye müşriktir denilemez. Bu kimse cehaleti nedeni ile mazur sayılır. Biliyorsunuz ki biz ehl-i sünnetin imamları, insanların anlamaları zor olan meşe içlerde cehaleti mazeret kabul ederler. Mesela, Bunlara İbn Kayyım el-Cevzi ve İbn Teymiye, Muhammed b. Abdulvahhab bunlardandır. Şimdi biz bunların görüşlerini kabul ediyor muyuz yoksa etmiyor muyuz? Onlar bu tür zor meselelerde insanların mazeretlerini kabule şayan görmüşlerdir.Geçen yıl Şeyh Abdülmecid ez-Zindani ile birlikte hacc'da bulunduk. O, bana şeyh Abdülaziz b. Baz'a şöyle sorduğunu anlat ti; haklı kimseler insanı İslâm dininden çıkaran ve şirke düşüren amelleri yapmaktadırlar. Bu gibi insanları tekfir edebilir miyiz? Abdülaziz bin Baz ise; Hayır bunları tekfir edemeyiz. Çünkü Muhammed bin Abdülvehhab'a, Kevvaz kubbesi etrafında tavaf ederek, o kubbeden medet uman insanları tekfir edebilir miyiz diye sorulduğunda; "onlara bu yaptıklarının hükmünü öğreten kimselerin az olması nedeniyle onları tekfir edemeyiz" demiştir. İki yüz elli seneden beri Arap Yandaması'nda şirke, bidatlere ve müşriklere karşı mücadele edilmesine rağmen Medine ve Mekke'de dahi hâlâ bid'at ehli sofiler bulunmaktadır. Afganlıların Mekke ahalisinden daha iyi olmasını mı istiyorsunuz? Evet Afgan halkı onlardan daha iyi ve faziletlidir, çünkü Afgan halkı cihad etmektedir.
Fıkhi açıdan mevzumuza dönelim. Dikkat edin, hepimizin kendisi ile hükmetmekle emrolunduğumuz şeriatten konuşalım. Bizler Afgan halkının hepsine birden nasıl müşrik denilebildiğini anlamak istiyoruz. Bu insanlar nasıl müşrik olabilirler? Bir takım insanlar bunlara onlar müşriktir, onlarla birlikte cihad etmek caiz değildir, nasıl diyebilirler? Halbuki Muhammed b. Abdülvehhab'ın Kevvaz kubbesi etrafında tavaf ederek kubbeden yardım isteyenleri tekfir etmediğini ve onlar hakkında onlara bunun şirk olduğunu öğretenlerin azlığından dolayı onları tekfir edemeyiz dediğini görmüştük.
Diğer taraftan İbn Teymiye -Allah ona rahmet eylesin- Cehmiye mezhebinden kimselerle tartıştığında onlara son olarak şöyle demişti; "Şayet ben sizlerin söylediğini söylersem kâfir olurum. Ancak ben sizleri tekfir etmiyorum. Çünkü sizler cahilsiniz."
İbnul Kayyım el-Cevzi de şöyle demektedir: "Evliyaların yatırlarından veya başka şeylerden, medet uman, yardım ve isteklerde bulunan kimseleri cahil olmaları nedeniyle tekfir etmiyoruz."
İşte bu kimseler ehli sünnet vel cemaatin bu meseleler hakkında en titiz olan imamlarındandır. Onlar ise bunları söylemişlerdir. Bu âlimlerin saf akide üzerinde olduklarını hepimiz kabul etmekteyiz. İlmi üstünlüklerini itiraf etmekteyiz. İşte bu âlimler insanları cehaletleri nedeniyle mazur kabul etmişlerdir. Bu âlimlerin özür kabul ettikleri ve sahibinrmazur gördüğü bazı şirk olan şeyleri bizler nasıl özür kabul etmeyiz?
-Yukarıda zikrettiğimiz tevessül meselesine gelince; Bu hususta Rasulullah'la diğer velilerin farklı oldukları beyan edilmiştir. Dualarda Rasulullah (s.a)'i aracı kılınmasının İmam Ahmet b. Hanbel tarafından caiz görüldüğünü zikretmiştik. Velileri aracı kılma meselesine gelince; buna dahi bir kısım alimlerin ruhsat verdikleri zikredilmektedir.
Bu konular beni çok meşgul etmiştir. Hatta bazı gençler bu gibi meselelere fetva bulmak için çeşitli mercilere başvurmuşlardır. Bazı gayretli gençler buraya geldiklerinde bir veya iki gün cihada katılmışlar, diğer bazıları da hiç cihada katılmadan Peşaver'de kalıp geri dönmüşler, Suud'daki Abdullaziz b. Baz'a Afganistan'daki mücahidler arasında büyük ve küçük şirklerin görüldüğünü anlatmışlardır. Bunun üzerine Abdulaziz b. Baz bana şu uzun mektubu yazıp postalamıştır:
"Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Muhterem Hoca Efendi Abdullah Azzam, Allah seni muvaffak kılsın, amellerinde bereket ihsan etsin ve hakta yardımcın olsun. Amin. Ben sizi takdir ediyor ve kendisinden başka hiçbir ilah olmayan yüce Allah'a nimetlerinden dolayı hamd ediyorum. Şanı yüce Allah'dan beni ve sizleri şükrüne layık kimselerden kılmasını diliyorum. Kulu, Rasulü, dostu, Peygamberimiz, imamımız, efendimiz Muhammed bin Abdullah'a onun aline, sahabelerine ve onların yolunun takipçilerine salat ve selam olsun. Yüce Allah'dan bizleri ve sizleri Peygamberin Sünnetine tabi olan onun dinine basiretle davet eden kimselerden kılmasını niyaz ederiz. Şüphesiz yüce Allah buna güç yetirendir.
Ey Değerli kardeşim! İslâm'ın, müslümanların, cihadın, mücahidlerin ve muhacirlerin zafer bulması için sarf ettiğiniz büyük gayretlerinizden ve güzel amellerinizden dolayı size teşekkür etmek beni sevindirir. Aziz ve celil olan Allah'dan size olan hayırlarını artırmasını ve sevaplarınızı fazlalaştırmasını, gayretlerinizi mübarek kılmasını ve sizinle kendi dinine yardım etmesini, bizleri ve sizleri dünya ve ahiret hayatında hak söz üzere sabit kılmasını, her türlü saptırıcı fitnelerden korumasını, hak üzere olan mücahit kardeşlerimize yardım etmesini, dinde onları fakih kılmasını ve hidayet üzerinde bir araya getirmesini, İslâm'ın ve müslümanların düşmanlarını perişan etmesini, kuvvetlerini dağıtmasını, topluluklarını paramparça etmesini, musibet üzere musibet göndermesini niyaz ederim. Şüphesiz ki O, en güzel dost ve en güzel yardımcıdır.
Ey Şerefli kardeşim!
Cihada katılan ve muhacirlerle bağlantı kuran bir kısım kardeşler aracılığı ile bize ulaşan malumatlara göre; gerek komutanların bir kısmında, gerekse avam halkın bazılarında, Peygamberi aracı kılarak yardım isteme, velileri ve tasavvuf şeyhlerini vasıta yaparak yardım dileme gibi büyük şirkler bulunuyormuş. Keza muska, hamayil gibi bazı şeyler takınarak küçük şirkler ve bidatler de bulunuyormuş. Sizlere tavsiyem, insanlarda görülen bu gibi şirk ve bidatlere karşı münasip usullerle karşı çıkmaya özen göstermeniz, her münasebette onların üzerinde titizlikle durmanız, her toplantı ve konferansta onları dile getirmeniz, bu gibi insanlara şirk, bid'at ve isyanın düşmanın musallat olma sebeplerinden olduğunu açıklamanız, onlara Allah ve Rasulüne itaat etmelerinin gerekli olduğunu bildirmeniz ve bid'atlerden kaçınmanın zaferin sebeplerinden biri olduğunu beyan etmenizdir..."
Müslümanların zihinlerini karıştırmak için bir yerden bir yere laf taşıyan ve Abdulaziz hocaya da bu gibi sözleri söylen gençlerden bir tanesi bana şunu nakletti: "Şeyh Abdulaziz bin Baz bana dedi ki: Afganlılarla birlikte cihad etmek caiz değildir. Çünkü bu, Allah'a ortak koşanlarla beraber olup, inançsız kâfirlere karşı savaşmaktır. Bu da caiz değildir." Ben, bunu sana söyleyen Şeyh Abdulaziz bin Baz mı? dedim, genç; evet, dedi. Ben; Allah'ın dininden insanları ürkütmeyiniz... Abdulaziz bin Baz'ın söylediklerini dinleyen birçok insan vardır. Bu nedenle Abdulaziz bin Baz'ın her söylediğinden insanlar nefret edeceklerdir! dedim. Ve Suud'a gittiğimde Abdulaziz bin Baz'la görüştüm, ona; senin, Afganistan cihadı hakkında, müşriklerle birlikte mülhidlere karşı savaşmaktır dediğini naklettiler, bu doğru mudur? dedim. Şeyh bin Baz; Hayır, bana iftira etmektedirler. Benim adıma yalan söylemektedirler, dedi ve bu konuda Afgan cihadının İslâm cihadı olduğunu, Afganlılarla birlikte canla ve herkesin gücü nisbetinde malla cihad etmenin farz olduğunu belirten birçok yazılar yayınladı. Bu yazıların yayınlandığı dergiler ve fetvalar yanımızda mevcuttur. Bu yazıları Müçtema Dergisi ve Cihad Dergisi yayınlamışlardır. Evet, bu cihad farz-ı ayn olan bir cihaddır. Canla ve malla cihad etmek gerekmektedir. Abdulaziz bin Baz bir yazısında şunları da ifade etmiştir: "Bana gelen haberlere göre Lahor şehrinde bulunan ve adı şu olan bir kişi benim Afganistan mücahidleriyle birlikte cihad etmeyi caiz görmediğimi, çünkü bunun müşriklerle birlikte mülhidlere karşı bir cihad olduğunu söylediğimi yayıyormuş. Bu tamamen yalandır." Abdulaziz b. Baz, konuyla ilgili bir kitap yazmış, bir nüshasını da Şeyh Abdurrabrasul Sayyaf'a göndermiştir. Ayrıca bir nüsha da Lahor'daki Dave ve Fetva'dan sorumlu olan Abdulaziz b. Atik'e göndermiştir. Ey kardeşler!
- Afganlıların kabirler aracılığı ile yardım dilediklerini görmüş olsak dahi biz onlara müşrikler diyemeyiz. Halbuki biz onlardan hiçbir kimsenin böyle yaptığını görmedik. Ben sizin hepinize Allah için yemin verdiriyorum. Afganistan'a geldiğinizden beri yatırlardan medet uman bir Afganlıyı gördünüz mü? Allah'a yemin ediyorum ki ben şu ana kadar hiç görmedim ve bu sene benim cihaddaki altıncı senem. Bazı insanlar ise Afganistan'a geldiklerinin altıncı saatinde mikroskopla veya teleskopla bunların yatırlardan medet umduklarını istigasede bulunduklarını keşfetmekteler.Vallahi ben kilometrelerce mesafe kat ettim, Kabil'e kırk kilometre kalıncaya kadar ulaştım ve yolda bir tane dahi yatıra rastlamadım. Halbuki Pakistan'ın Peşaverle Tirimangal bölgesi arası yatırlarla dolu. (Pakistan sınır kentine) Afganistan'ın içerisinde ise yol boyunca bir tane dahi yatır görmedim. Ey kardeşlerim! Şayet sizler dininizde ciddi kimseler iseniz ve gerçekten Allah için nasihat etmek istiyorsanız, bu gariban kimselerin arasına girmeniz ve onlara Allah'ın dinini ve sahih inancı öğretmeniz, sizler için daha evla olmaz mı? Bizler, onların üzerlerinde taşıdıkları muska ve nazar boncuğu gibi takılardan, onların bu konudaki hislerini galeyana getirmeksizin birçoğunu toplayıp nice torbalar doldurduk.Ben, eğitim kampında görevli olarak bulunduğum sıralarda bu konulara hiç girmiyordum. Kampın son iki gününde veya gece sohbetlerinde onlara; Ebu Hanife'nin kabir inşaasındaki görüşü nedir? diye soruyordum. İmam Ebu Hanife'nin kabir bina etmeyi mekruh gördüğünü öğrendiklerinde kendileri de bunu kalplerinden çirkin görüyor ve terk ediyorlardı. Aynı şekilde İmam Ebu Hanife'nin muska ve hamayıl taşıma hususunda ve benzeri şeylerdeki görüşü nedir diye genel sorular soruyordum ve cevaplarını veriyordum. Afganlılar Ebu Hanife'yi çok severler. Tabi İmam Ebu Hanife bu tür bid'atleri şiddetle reddetmektedir.
Ey kardeşlerim!
Bu insanlar güzel vaazı ve hikmetli sözü dinlemeye ve itaat etmeye hazırdırlar. İngilizler üç asır boyu onlara vahabiliği kendilerine karşı çıkar korkusuyla çirkin göstermişlerdir. Ben de bir zamanlar vahabiliği çok kötü bir şey zannediyordum. Sizler bu insanların vahabiliğe karşı görüşlerini bir gün bir gecede ve kolay bir şekilde değiştiremezsiziniz. Onlarla içli dışlı olun. Sizi tanısınlar. Size güvendikleri takdirde dininize ve inancınıza da güvenirler ve öğreteceğiniz sahih inancı kabullenirler.
Ey kardeşlerim!
BBC radyosu Mücahit liderlerden sahih inanç sahibi Sayyaf ve Hikmetyar'a karşı vahabilik silahını kullanmakta ve bunlara karşı savaş açmaktadır. Adı geçen bu radyo Peştu diliyle şunu yayınlamaktadır: "Sayyaf, Peşaver'de Afganlılar arasında vahabiliği yaymak için Suud güdümlü özel bir üniversite kurdu." "Aranıza fitne sokmak için mutlaka koşuşurlardı.." âyeti kerimesinin pratik örneğini görün!
Bazı gençler, Suudi Arabistan'dan ve Suud tüccarlarından Sayyaf'a yardımlar geldiğini görünce ona karşı komploya giriştiler. İnsanları onun itikadı hakkında şüpheye düşürmeye çalıştılar.
Halbuki insanlar Sayyaf'ı tanıyorlardı, bu olmaz diyorlardı. Neyazık ki bu tür şüpheleri sokanların çevresinde bulunan insanlar şunu söylüyorlardı: "Ben, bizzat kendim Sayyaf'ın koruyucularından şu kadar muska topladım. Ben, Sayyaf'ın sekreteriydim. Bu da onların bid'atçi olduklarının ve inançlarında hurafeler bulunduğunun delilidir" diyorlardı. İşte bu gibi şeyleri yayıyorlardı. Bazıları Sayyaf vahabidir diyerek birliği bozmaya çalışıyor, bazıları, Sayyaf sahih inanca karşıdır diye propagandalarda bulunuyorlardı. Böylece Sayyaf'ın adını kirletip yardımları ondan kesmek istiyorlardı.
Bu nedenle şu durumda iki hususla karşı karşıyayız.
-Ya Afganlılarla birlikte cihadı terk edeceğiz. Bu da Afganlıların dışındaki kâfirlerin burayı işgal etmelerine yol açacaktır, din ve dünya için daha büyük bir zarara uğratılmış olacağız.
- Ya da facir de olsa başta bulunan emirle birlikte savaşacağız. Bununla da daha büyük facir olan kimseler engellenmiş, hepsi olmasa dahi İslâm şeriatının çoğunluğu tatbik edilmiş olacaktır. Bugün ve benzeri hallerde yapılması gereken görev budur. Hatta Raşid halifelerden sonra yapılan cihadların bir çoğu bu şekilde hasıl olmuştur. Her halükârda cihad durdurulamaz. Çünkü kıyamete kadar devam edicidir. Bu hususla ilgili olarak Peygamber efendimiz (sav)'in cihadda araç olarak kullanılan atları överek şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Atlar, kıyamete kadar yelelerine hayır bağlı olan bineklerdir. Bu hayırda, sevaplar ve ganimetlerdir." Ebu Davud'un rivayet ettiği başka bir hadiste de Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Allah'ın beni gönderdiği günden ümmetimin en sonuncusunun Deccal'le savaşmasına kadar cihad devam edecektir. Bunu ne bir zalimin zulmü, ne de bir adaletlinin adaleti iptal edecektir." Yine Peygamber efendimizden birçok yolla rivayet edilen bir hadisi şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Ümmetimden bir topluluk hak üzere olmaya devam edeceklerdir. Onlara muhalefet edenler hiçbir zarar veremeyeceklerdir."
Ehl-i Sünnet ve'l cemaat âlimlerinin bütün gurupları, takva sahibi olan imamla da, günahkâr olan imamla da cihad etmenin gerekli olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak Ehl-i Sünnet vel Cemaat olan müslümanların dışındaki Rafiziler ve Hariciler bu görüşe katılmamakta, kendisiyle cihad edilen imamın günahlardan uzak bir imam olması gerektiğini söylemektedirler. Halbuki Peygamber efendimiz (s.a) bir hadisi şerifte şöyle buyurmuşlardır: "Zalim, hain ve günahkâr emirler iş başına geleceklerdir. Kim onların yalanlarını doğrular ve onlara yardım ederse benden değildir ve ben de onlardan değilim. Onlar Cennetteki havuzun başında su içmek için benimle beraber olmayacaklardır. Kim onları doğrulamaz, onların zulümlerine yardım etmez ise o bendendir ben de ondanım. Böyle yapan kimse ise su içmek için havuzu kevserde benimle beraber olacaktır."(Tirrnizi Fiten 72; Müsned-i İmam Ahmed bin Hanbel, 3,95)
Peygamber (sav)'in emrettiği cihadın kıyamet gününe kadar emir sahipleri ile olacağını ve yine Peygamber (sav)'in zalimlerin zulmüne yardımcı olmayı yasakladığım öğrenen kişi, orta yolun saf İslâm dininde cihada müstehak olanlarla cihad etmek olduğunu öğrenir. Afgan halkından mes'ul olanların durumu gibi. İslâm'da her emir ve toplulukla cihad etmek ancak belirtilen bu surette mümkündür. Kendisi ile birlikte cihad edilen topluluğa yardım, onlara Allah'a isyan hususunda yardım etmemek suretiyle gerçekleşmiş olur. Bu nedenle sen Afganlılarla birlikte cihad et, ancak masiyet olan şeylerde, (sigara içmek nesvar vb. şeyler kullanmakta) onlara yardım etme. Muska ve hemayil gibi şeylerde onlara uyma. Bilakis onları uyar ve onlara dini öğret. Onlara, Allah'a ve Rasulü'ne itaat olan hususlarda itaat et. Allah'a isyan olan masiyet olan şeylerde onlara itaat etme. Çünkü yaratıcıya isyan olan bir hususta yaratılana itaat yoktur. Bu yol İslâm ümmetinin öncesi ile sonrası ile seçkinlerinin yoludur. Her mükellefin üzerine farz olan budur. Bu yol, ilimlerinin azlığından dolayı fasit (sapık) Haricilerin yolu ile, her ne surette olursa olsun emir sahiplerine mutlak itaati söyleyen Mürcie mezhebinin yolu arasında orta yoldur.
 
Üst Ana Sayfa Alt