Esselamu aleykum kardeşler. Bir profosör ün çalışmasına denk geldim malik ed dar hadisi bilirsiniz sofilerin tevessül de delil aldıkları hadis.
Elbani nin malik ed dar hakkındaki görüşlerini çürüttüğünü yazmış kaynaklı olarak inceleyebilir misiniz sıhhati nedir ne kadar doğru veya yanlış öğrenmek istiyorum.
1. Bölüm burada bu tevessül yolunu ispatlamaya çalışıyor.
Hadîs âlimi Abdülhak-ı Dehlevî (vefatı m. 1642) diyor ki:
"İbni Ebî Şeybe haber verdi: Hazret-i Ömer zamanında Medîne'de kaht [yanî kıtlık, gıda maddelerinin azlığı] oldu. Bir kimse, Kabr-i Nebevî'ye gelip, yâ Resûlallah! Ümmetin için yağmur duâsı yap! Helâk olacağız dedi. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem rüyâsında görünüp, Ömer'e git! Yağmur geleceğini müjdele buyurdu. İbni Cevzî diyor ki, Medîne'de kaht oldu. Hazret-i Âişe'ye gelip, yalvardılar. Resûlullahın türbesinin tavanını deliniz buyurdu. Öyle yapdılar. Çok yağmur yağdı. Kabr-i şerîf ıslandı." (Cezb-ül-kulûb)
Burada geçen birinci rivayet "Mâlik ed-Dâr Hadîsi"dir. Detaylara geçmeden önce, araştırma yapmak isteyenler için, bu haberin yazılı olduğu/açıklandığı ve kolaylıkla ulaşılabilecek bazı Türkçe/tercüme kaynakları burada kaydedelim:
1. Mevlânâ Muhammed Fadlurresul, Tashih'ül Mesail, Berekât Yay., İst, 1976, s. 82.
2. Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, Bedir Yay., İst 1994, s. 339.
3. Yusuf-i Nebhanî, Şevahidü'l-Hakk, Fazilet Neşr., İst., s. 177.
4. İmam-ı Kastalânî, Mevahibu Ledunniye, Hisar Yayınevi, İst., c.2, s. 365.
5. "İlim Heyeti", Muhtelif Bilgiler ("Faideli Bilgiler" isimli kitabın içinde, 2. kısım), Hakikat Kitabevi, İst. 2001, s. 318-319.
Hüseyin Avni Kansızoğlu, Vesile ve Tevessül-2, Guraba Dergisi, 7.-8. Sayı, 2007.
7. Muhammed bin Alevi el-Maliki, Mefahim, Ege Basım, İst. 2007, s. 150-151.
Bu sonuncu kaynakta, yani Mefahim'de diyor ki:
"Hâfız Ebu Bekr el-Beyhaki şöyle demiştir: Ebu Nasr bin Katade ve Ebu Bekr el-Farisi bize demişlerdir ki: Ebu Ömer bin Matar, İbrahim bin Ali ez-Züheli'den, o, Yahya bin Yahya'dan, o, Ebu Muaviye'den, o, Ameş'ten, o, Ebu Salih'ten, o da Mâlik'ten rivayet etmiştir." (s. 150)
Büyük fıkıh ve hadîs âlimi, Allâme İbni Hacer el-Heytemî (vefatı m. 1566) rahime-hullahü teâlâ diyor ki:
"İstigâse, birisinden bir şey istemek için, bunun çok sevdiği bir kimseden yardım istemekdir. Yanî bu kimse vâsıtası ile istemekdir. Bu kimse vâsıtası ile istenince, o şeye kavuşmak kolay olur. Duânın kabûl olması için, Resûlullah ile veyâ kabirdeki bir Velî ile istigâse olunur. Böylece duâ kabûl olunur. Duâyı kabûl eden, yalnız Allahü teâlâdır. Buna sebeb, vesîle olan, Peygamberdir. Allahü teâlâ, hakîkî gavsdır. Resûlullah, mecâzî gavs olmakdadır. Buhârînin haber verdiği hadîs-i şerîfde, (Kıyâmet günü, önce Âdem ile, sonra Mûsâ ile ve sonra Muhammed aleyhimüsselâm ile istigâse ederler) buyuruldu. Bundan başka, Resûlullah ile tevessül, istigâse etmek demek, Onun duâ etmesini istemek demekdir. Çünki O, kabrinde diridir, isteyenin istediğini anlar. Sahîh haberde bildirildi ki: Emîr-ül-mü’minîn Ömer radıyallahü anh zamanında kaht [kıtlık] oldu. Eshâb-ı kirâmdan birisi, Resûlullahın kabri yanına gelip, yâ Resûlallah! Ümmetine yağmur yağması için duâ eyle! Ümmetin helâk olmak üzeredir, dedi. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, buna rüyâda görünüp yağmur yağacağını haber verdi. Öyle de oldu. Rüyâda ayrıca (Ömer'e git, Selâm söyle! Yağmur yağacağını müjdele. Keys ile hareket etmesini söyle!) de buyurdu. Keys, yumuşak davranmakdır. Ömer radıyallahü anh sert idi. Dînin emrlerini yerine getirmekde şiddet gösterirdi. Bu kimse, Halîfenin yanına geldi. Olanı anlatdı. Halîfe dinledi ve ağladı. Bir habere göre rüyâyı gören, Eshâbdan Bilâl bin Hâris Müzenî idi. Burada, rüyâyı değil, Sahâbînin, Resûlullahın kabrine gelerek tevessül etmiş olduğunu bildirmek istiyoruz. Görülüyor ki, Resûlullahdan, hayâtda iken olduğu gibi vefâtından sonra da, dileklerin hâsıl olmaları için duâ buyurması istenilir. Onun duâ ve şefâ’at etmesi ile dilekler hâsıl olduğu gibi, hayâta gelmeden önce ve hayâtda iken ve vefâtından sonra, Onu vesîle ederek yapılan duâ ve tevessüller de kabûl olmakdadırlar. Kıyâmet günü de ümmeti için Rabbinden, şefâ’atde bulunacak ve şefâ’ati kabûl olunacakdır. Böyle olduğunu, islâm âlimleri İcmâ’ ile yanî sözbirliği ile bildirmişlerdir." (Cevher-ül-munzam)
Pek çok âlim tarafından "müctehid" olduğu bildirilen İmâm Takiyyüddin es-Sübkî de (vefatı m. 1355) rahime-hullahü teâlâ bu rivayetin sahîh olduğu bildirmiş ve şöyle yazmıştır:
"Tevessül, kabir âleminde de olur. A’meş şöyle rivâyet etti: Hz. Ömer zamânında kıtlık oldu. Eshâb-ı Kirâmdan birisi, Resûlullahın kabr-i şerîfine gitti ve; “Yâ Resûlallah! Ümmetin için Allahü teâlâdan yağmur iste! Yoksa onlar helâk olacaklar” dedi. Bunun üzerine Resûl-i ekrem, rüyâsında o Sahâbîye; “Ömer’e git, selâmımı söyle. Ona yağmur yağacağını haber ver” buyurdu. O Sahâbî gördüğü rü’yâyı Hz. Ömer’e haber verdi. Hz. Ömer ağlayarak; “Yâ Rabbî! Âciz olduklarım hâriç, elimden gelen herşeyi yaptım!” dedi. Bu haberde, o Sahâbînin, vefâtından sonra kabir âleminde bulunan Resûlullahtan (sallallahü aleyhi ve sellem) yağmur istemesinde hiçbir mâni yoktur. Çünkü Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kabir âleminde iken duâ etmesi imkânsız değildir. Bu husûsta pekçok haberler gelmiştir. Resûl-i ekremin, dünyâda olduğu gibi, kabir âleminde de Allahü teâlâdan ümmeti için yağmur istemesinde hiçbir mâni yoktur." (Şifâüs-sikâm fî ziyâreti hayr-il-enâm)
Hadîsi Rivayet Eden Diğer Meşhur Alimler
Yukarıda yazıları nakledilen âlimler, sözleri dinde sened olan, meşhur ve muteber Ehl-i sünnet âlimleridir. Daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler için, aşağıda ilave bilgi verilmiştir.
Rivayetin tahriç ve değerlendirmesini yapan Prof. Dr. Zekeriya Güler diyor ki:
"İbn Hacer [el-Askalânî] (v. 852/1448), İbn Ebî Şeybe’nin (v. 235/849) rivâyet ettiği bu hadisin isnadının sahih olduğunu zikretmektedir . Hadis, aynı isnadla Beyhakî (v. 458/1065) ve İbn Asâkir (v. 571/1175) tarafından da rivâyet edilmektedir... Buhârî, Târîh’inde Ebû Sâlih Zekvân tarîkiyle Mâlik ed-Dâr’dan Hz. Ömer’in kıtlık senesindeki sözünü (muhtasar olarak) rivâyet etmiştir. Aynı rivâyeti tafsilatlı olarak İbn Ebî Hayseme de tahriç etmiştir." (Vesîle ve Tevessül Hadislerinin Kaynak Değeri: Tahric ve Değerlendirme, İlam Araştırma Dergisi, c. II, sy. 1, Ocak-Haziran 1997.)
Nitekim, yukarıdaki kaynaklarda, bu makalede ve Guraba Dergisi'ndeki "Vesile ve Tevessül-2" başlıklı makalede verilen bilgilere göre, bu rivayeti yazan âlimler arasında şunlar mevcuttur:
İbnü Ebi Şeybe sahîh bir senedle: el-Musannef (6:352)
İmâm Beyhakî: Delâil (7:47)
Hâfız Halîlî: İrşâd (1:313-314)
İbni Abdilberr: İstîâb (2:464)
İbni Asâkir, Târîhu medînet-i Dımaşk (tercemetü Ömer b. el-Hattâb): (53:294).
İmâm Buhârî (muhtasar olarak): et-Târîhu’l-kebîr (7:304-305) [Prof. Z. Güler diyor ki: Ebû Âsım en-Nebîl (bkz. Fethu’l-Mennân, I, 566), Buhârî’nin, rivâyet hakkında bir değerlendirme yapmaksızın sükut ederek zikretmesinin, onun nezdinde sahih olduğu anlamına geldiğini söyler.]
İbni Kesir iki ayrı yerde sahîh olduğunu yazmıştır: (el -Bidaye ve’n-nihaye, 7:91-92; Câmiü'l-Mesânîd, 1:223).
Hâfız İbn Hacer el-Askalânî "sahîhtir" demiştir: Fethu’l-Bârî, 1959 baskısı, (2:495); İsâbe, (3:484).
2. Bölüm burada Elbani yi yalancılıkla hakikati gizlemekle itham ediyor ve delillerini getiriyor
Elbânî'nin Yalancılığı
Vehhabîlerin çok itibar ettiği Elbânî (vefatı m. 1999) şöyle diyor:
"Râvi Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf değildir; o mechul bir râvîdir. Nitekim İbn Ebî Hâtim, senedde adı geçen Ebû Sâlih’in dışında, ondan rivâyette bulunan bir râvî zikretmemiştir. Bu da onun mechul olduğunu göstermektedir. Ayrıca hadis ilminde otorite olan İbn Ebî Hâtim’in, onun hakkında bir tevsik ifadesi nakletmemesi de bunu desteklemektedir. O halde râvî Mâlik ed-Dâr mechul kalmaktadır. Hâfız İbn Hacer’in, “Ebû Sâlih es-Semmân’ın Mâlik ed-Dâr’dan sahih bir isnad ile... ” şeklindeki ifadesi, bizim tesbitimizle çelişmez. Çünkü biz İbn Hacer’in söz konusu ifadesinin, senedin tamamının sahih olduğu konusunda değil, yalnız Ebû Sâlih’e kadar olan kısmı hakkında bir açıklama olduğunu kabul ediyoruz. Aksi halde o, isnada Ebû Sâlih’ten itibaren başlamaz ve doğrudan “Mâlik ed-Dâr’dan... ve isnadı sahihtir” derdi... Böyle yapmakla İbn Hacer, râvî Mâlik’in durumu karşısında dikkatli olunması gerektiğine veya onun mechul olduğuna işaret etmektedir."
Prof. Dr. Zekeriya Güler, Elbânî'nin bu sözlerini şu açıklamasıyla çürütmektedir:
"Söz konusu rivâyetin delil olarak kullanılmasını kabul etmeyen Elbânî’nin, bu noktada en önemli gerekçesinin, Mâlik ed-Dâr’ın mechul bir ravi olduğu görülmektedir. Ancak biz, Elbânî’nin iddia ettiği gibi Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf olmayan mechul bir şahıs değil, aksine onun maruf bir râvî olduğunu tesbit etmiş durumdayız.
İbn Sa’d (v. 230/844), onu şöyle tanıtmaktadır: “Mâlik ed-Dâr, Ömer b. el-Hattâb’ın azatlısıdır. Himyer kabilesinden ve Cüblânlıdır. Ebû Bekir ve Ömer’den hadis rivâyet etmiştir. Kendisinden de Ebû Sâlih es-Semmân rivâyette bulunmuştur. O, maruf idi”.
İbn Hıbbân (v. 354/965) onu es-Sikat’ında zikretmekte ve hakkında menfi bir söz söylememektedir.
İbn Hacer (v. 852/1448) ise bunlara ilaveten şu bilgileri vermektedir: “Mâlik ed-Dâr diye bilinen zât, Mâlik b. Iyâd’dır ve (asr-ı saadet’e) yetişmiştir. Muâz ve Ebû Ubeyde’den rivâyetleri vardır. Kendisinden iki oğlu; Avn ve Abdullah rivâyette bulunmuştur. Buhârî, Târîh’inde Ebû Sâlih Zekvân tarîkiyle Mâlik ed-Dâr’dan Hz. Ömer’in kıtlık senesindeki sözünü (muhtasar olarak) rivâyet etmiştir. Aynı rivâyeti tafsilatlı olarak İbn Ebî Hayseme de tahriç etmiştir... İbn Sa’d onu Medineli tâbiîlerin ilk tabakası içinde zikretmiştir. Hz. Ömer ve Hz. Osman onu mâlî işlerde görevlendirmiş ve bu yüzden de ona Mâlikü’d-dâr adı verilmiştir. Ali İbnu’l-Medînî’den rivâyet edildiğine göre o, Hz. Ömer’in haznedârı idi” .
Ebû Ya’lâ el-Halîlî el-Kazvîni (v. 446/1054) de, Mâlik ed-Dâr’ın sika oluşunda ittifak edilen kadîm bir tâbiî olduğunu ve tâbiînin ondan övgüyle bahsettiklerini ifade etmektedir.
Hatırlanacağı üzere Elbânî, söz konusu rivâyet hakkında İbn Hacer’in “Ebû Sâlih es-Semmân’ın Mâlik ed-Dâr’dan sahih bir isnad ile ...” diyerek kullandığı ifadeden onun, râvî Mâlik ed-Dâr’ın mechul olduğuna işaret ettiği şeklinde yorumlamıştı. Halbuki İbn Hacer’in Mâlik ed-Dâr’ı tanıtıcı mahiyette verdiği bilgiler, böyle bir yoruma mahal bırakmayacak kadar açıktır. Şüphesiz İbn Hacer’in söz konusu açıklaması, Elbânî’nin yaptığı yorumu anlamsız kılmaktadır. Hz. Ömer gibi, rivâyet konusunda tesebbüt ve ihtiyat sahibi bir zâtın, resmi veya özel mâlî işlerde onu istihdam etmesi, râvî Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaletinin bir göstergesi sayılmalıdır. Bu tesbit bizi, Elbânî’nin, Mâlik ed-Dâr hakkında İbn Hacer’in verdiği biyografik bilgiyi görmediği veya görmezlikten geldiği kanaatine götürmektedir. Bu detaylı bilgiden sonra, Elbânî’nin Mâlik ed-Dâr hakkında Münzirî (v. 656/1258) ile Heysemî’den (v. 807/1404) naklettiği, “Onu tanımıyorum” sözünün artık bir mâna ifade etmediği de anlaşılmaktadır."
Prof. Güler'in bu açıklaması ve atıf yaptığı mehazlar için bkz. Vesîle ve Tevessül Hadislerinin Kaynak Değeri: Tahric ve Değerlendirme, İlam Araştırma Dergisi, c. II, sy. 1, Ocak-Haziran 1997.
Bu açıklamalardan net olarak anlaşılıyor ki, Elbanî Hâfız İbn Hacer’in sözlerini saptırmış ve İbni Hacer'in ve başka hadîs âlimlerinin Mâlik ed-Dâr hakkında yazdıkları bilgileri görmemiştir veya saklamıştır. Netice olarak, Elbanî'nin "Râvi Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf değildir; o mechul bir râvîdir" şeklindeki sözü, altı boş ve mesnedsiz bir iddiadır.
Prof. Güler'in bahsettiklerine ilave olarak, Mâlik ed-Dâr hakkında bilgi veren iki mühim hadîs âlimini daha burada not edelim.
Hâfız Zehebi'nin (vefatı h. 748) kitabının ön sayfası ve Mâlik bin Iyad'dan bahsettiği sayfa aşağıda verilmiştir.
Ayrıca, İbni Hacer'in talebesi İmam Takiyyüddin ibni Fahd el-Mekkî de (vefatı h. 871) Mâlik bin Iyad'ın sahâbî olduğunu kaydetmiştir:
Burada bir not düşelim: Elbânî'nin Mâlik ed-Dâr hadîsini zayıf göstermeye çalışırken yaptığı tahrif ve Mâlik ed-Dâr hakkında hadîs âlimlerinin verdikleri bilgileri okuyucularından saklaması, Elbânî'nin güvenilmez olduğuna delâlet eden tek olay değildir. Meselâ, Prof. Dr. Zekeriya Güler başka bir hadîsi ele alırken şu tespitleri yapıyor:
"Görüldüğü üzere Elbânî ["Râvîlerden Saîd b. Zeyd’de zayıflık vardır" iddiasına delil olarak], Saîd b. Zeyd’in zayıf bir râvî olduğu fikrinde olanları söz konusu ederken, onun sika olduğunu ifade eden [İbn Maîn, İbn Sa’d, Buhârî, Iclî, Ebû Ca’fer ed-Dârimî, Ahmed b. Hanbel ve İbn Hıbbân... gibi] otoriteleri âdeta görmezlikten gelmektedir. Aslında Elbânî’nin, senedinde Saîd b. Zeyd’in bulunduğu başka bir hadis için şu değerlendirmeyi yaptığını da görmekteyiz: “Hadisin isnadı hasendir. Râvîlerin hepsi de sikadır. Saîd b. Zeyd hakkında söz söylenmiştir ama bu, onun hadisini hasen derecesinden aşağı düşürmez. İbnu’l-Kayyim de hadisin isnadının ceyyid (sahih, makbül) olduğunu söylemektedir” . Kabul edilmelidir ki bu tutum, biraz da taassup ve peşin hükümden kaynaklanmaktadır. Bu tesbitimiz de gösteriyor ki, Elbânî’nin râvîlere ilişkin verdiği bilgi ve yaptığı değerlendirme, bir yerde bahis konusu râvînin rivâyetinin muhtevasıyla alâkalıdır. O, kendi meşrebine, zihin ve fikir dünyasına aykırı bulduğu rivâyetleri özellikle sened bakımından bir şekilde çürütmeye çalışırken, sahip olduğu zihniyetle mutabakat arz eden rivâyetleri ise bazen -senedinde bir başka yerde zayıf olduğunu söyleyerek tenkit ettiği (Saîd b. Zeyd örneğinde olduğu gibi) râvî olsa bile- kabul edebilmektedir. Böylelikle Elbânî, bilerek veya bilmeyerek kendisiyle çelişmektedir. Şüphesiz bu, ilmî zihniyet ve akademik nezaketle bağdaşmayan bir tutumdur."
Kardeşler forum daki tevessül yazılarını okudum malid ed dar ile alakalı yazıları da okudum. Sizden isteğim bu yazıdaki iddialara cevaptır. Allah ilimimizi artırsın.
Elbani nin malik ed dar hakkındaki görüşlerini çürüttüğünü yazmış kaynaklı olarak inceleyebilir misiniz sıhhati nedir ne kadar doğru veya yanlış öğrenmek istiyorum.
1. Bölüm burada bu tevessül yolunu ispatlamaya çalışıyor.
Hadîs âlimi Abdülhak-ı Dehlevî (vefatı m. 1642) diyor ki:
"İbni Ebî Şeybe haber verdi: Hazret-i Ömer zamanında Medîne'de kaht [yanî kıtlık, gıda maddelerinin azlığı] oldu. Bir kimse, Kabr-i Nebevî'ye gelip, yâ Resûlallah! Ümmetin için yağmur duâsı yap! Helâk olacağız dedi. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem rüyâsında görünüp, Ömer'e git! Yağmur geleceğini müjdele buyurdu. İbni Cevzî diyor ki, Medîne'de kaht oldu. Hazret-i Âişe'ye gelip, yalvardılar. Resûlullahın türbesinin tavanını deliniz buyurdu. Öyle yapdılar. Çok yağmur yağdı. Kabr-i şerîf ıslandı." (Cezb-ül-kulûb)
Burada geçen birinci rivayet "Mâlik ed-Dâr Hadîsi"dir. Detaylara geçmeden önce, araştırma yapmak isteyenler için, bu haberin yazılı olduğu/açıklandığı ve kolaylıkla ulaşılabilecek bazı Türkçe/tercüme kaynakları burada kaydedelim:
1. Mevlânâ Muhammed Fadlurresul, Tashih'ül Mesail, Berekât Yay., İst, 1976, s. 82.
2. Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, Bedir Yay., İst 1994, s. 339.
3. Yusuf-i Nebhanî, Şevahidü'l-Hakk, Fazilet Neşr., İst., s. 177.
4. İmam-ı Kastalânî, Mevahibu Ledunniye, Hisar Yayınevi, İst., c.2, s. 365.
5. "İlim Heyeti", Muhtelif Bilgiler ("Faideli Bilgiler" isimli kitabın içinde, 2. kısım), Hakikat Kitabevi, İst. 2001, s. 318-319.
Hüseyin Avni Kansızoğlu, Vesile ve Tevessül-2, Guraba Dergisi, 7.-8. Sayı, 2007.
7. Muhammed bin Alevi el-Maliki, Mefahim, Ege Basım, İst. 2007, s. 150-151.
Bu sonuncu kaynakta, yani Mefahim'de diyor ki:
"Hâfız Ebu Bekr el-Beyhaki şöyle demiştir: Ebu Nasr bin Katade ve Ebu Bekr el-Farisi bize demişlerdir ki: Ebu Ömer bin Matar, İbrahim bin Ali ez-Züheli'den, o, Yahya bin Yahya'dan, o, Ebu Muaviye'den, o, Ameş'ten, o, Ebu Salih'ten, o da Mâlik'ten rivayet etmiştir." (s. 150)
Büyük fıkıh ve hadîs âlimi, Allâme İbni Hacer el-Heytemî (vefatı m. 1566) rahime-hullahü teâlâ diyor ki:
"İstigâse, birisinden bir şey istemek için, bunun çok sevdiği bir kimseden yardım istemekdir. Yanî bu kimse vâsıtası ile istemekdir. Bu kimse vâsıtası ile istenince, o şeye kavuşmak kolay olur. Duânın kabûl olması için, Resûlullah ile veyâ kabirdeki bir Velî ile istigâse olunur. Böylece duâ kabûl olunur. Duâyı kabûl eden, yalnız Allahü teâlâdır. Buna sebeb, vesîle olan, Peygamberdir. Allahü teâlâ, hakîkî gavsdır. Resûlullah, mecâzî gavs olmakdadır. Buhârînin haber verdiği hadîs-i şerîfde, (Kıyâmet günü, önce Âdem ile, sonra Mûsâ ile ve sonra Muhammed aleyhimüsselâm ile istigâse ederler) buyuruldu. Bundan başka, Resûlullah ile tevessül, istigâse etmek demek, Onun duâ etmesini istemek demekdir. Çünki O, kabrinde diridir, isteyenin istediğini anlar. Sahîh haberde bildirildi ki: Emîr-ül-mü’minîn Ömer radıyallahü anh zamanında kaht [kıtlık] oldu. Eshâb-ı kirâmdan birisi, Resûlullahın kabri yanına gelip, yâ Resûlallah! Ümmetine yağmur yağması için duâ eyle! Ümmetin helâk olmak üzeredir, dedi. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, buna rüyâda görünüp yağmur yağacağını haber verdi. Öyle de oldu. Rüyâda ayrıca (Ömer'e git, Selâm söyle! Yağmur yağacağını müjdele. Keys ile hareket etmesini söyle!) de buyurdu. Keys, yumuşak davranmakdır. Ömer radıyallahü anh sert idi. Dînin emrlerini yerine getirmekde şiddet gösterirdi. Bu kimse, Halîfenin yanına geldi. Olanı anlatdı. Halîfe dinledi ve ağladı. Bir habere göre rüyâyı gören, Eshâbdan Bilâl bin Hâris Müzenî idi. Burada, rüyâyı değil, Sahâbînin, Resûlullahın kabrine gelerek tevessül etmiş olduğunu bildirmek istiyoruz. Görülüyor ki, Resûlullahdan, hayâtda iken olduğu gibi vefâtından sonra da, dileklerin hâsıl olmaları için duâ buyurması istenilir. Onun duâ ve şefâ’at etmesi ile dilekler hâsıl olduğu gibi, hayâta gelmeden önce ve hayâtda iken ve vefâtından sonra, Onu vesîle ederek yapılan duâ ve tevessüller de kabûl olmakdadırlar. Kıyâmet günü de ümmeti için Rabbinden, şefâ’atde bulunacak ve şefâ’ati kabûl olunacakdır. Böyle olduğunu, islâm âlimleri İcmâ’ ile yanî sözbirliği ile bildirmişlerdir." (Cevher-ül-munzam)
Pek çok âlim tarafından "müctehid" olduğu bildirilen İmâm Takiyyüddin es-Sübkî de (vefatı m. 1355) rahime-hullahü teâlâ bu rivayetin sahîh olduğu bildirmiş ve şöyle yazmıştır:
"Tevessül, kabir âleminde de olur. A’meş şöyle rivâyet etti: Hz. Ömer zamânında kıtlık oldu. Eshâb-ı Kirâmdan birisi, Resûlullahın kabr-i şerîfine gitti ve; “Yâ Resûlallah! Ümmetin için Allahü teâlâdan yağmur iste! Yoksa onlar helâk olacaklar” dedi. Bunun üzerine Resûl-i ekrem, rüyâsında o Sahâbîye; “Ömer’e git, selâmımı söyle. Ona yağmur yağacağını haber ver” buyurdu. O Sahâbî gördüğü rü’yâyı Hz. Ömer’e haber verdi. Hz. Ömer ağlayarak; “Yâ Rabbî! Âciz olduklarım hâriç, elimden gelen herşeyi yaptım!” dedi. Bu haberde, o Sahâbînin, vefâtından sonra kabir âleminde bulunan Resûlullahtan (sallallahü aleyhi ve sellem) yağmur istemesinde hiçbir mâni yoktur. Çünkü Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kabir âleminde iken duâ etmesi imkânsız değildir. Bu husûsta pekçok haberler gelmiştir. Resûl-i ekremin, dünyâda olduğu gibi, kabir âleminde de Allahü teâlâdan ümmeti için yağmur istemesinde hiçbir mâni yoktur." (Şifâüs-sikâm fî ziyâreti hayr-il-enâm)
Hadîsi Rivayet Eden Diğer Meşhur Alimler
Yukarıda yazıları nakledilen âlimler, sözleri dinde sened olan, meşhur ve muteber Ehl-i sünnet âlimleridir. Daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler için, aşağıda ilave bilgi verilmiştir.
Rivayetin tahriç ve değerlendirmesini yapan Prof. Dr. Zekeriya Güler diyor ki:
"İbn Hacer [el-Askalânî] (v. 852/1448), İbn Ebî Şeybe’nin (v. 235/849) rivâyet ettiği bu hadisin isnadının sahih olduğunu zikretmektedir . Hadis, aynı isnadla Beyhakî (v. 458/1065) ve İbn Asâkir (v. 571/1175) tarafından da rivâyet edilmektedir... Buhârî, Târîh’inde Ebû Sâlih Zekvân tarîkiyle Mâlik ed-Dâr’dan Hz. Ömer’in kıtlık senesindeki sözünü (muhtasar olarak) rivâyet etmiştir. Aynı rivâyeti tafsilatlı olarak İbn Ebî Hayseme de tahriç etmiştir." (Vesîle ve Tevessül Hadislerinin Kaynak Değeri: Tahric ve Değerlendirme, İlam Araştırma Dergisi, c. II, sy. 1, Ocak-Haziran 1997.)
Nitekim, yukarıdaki kaynaklarda, bu makalede ve Guraba Dergisi'ndeki "Vesile ve Tevessül-2" başlıklı makalede verilen bilgilere göre, bu rivayeti yazan âlimler arasında şunlar mevcuttur:
İbnü Ebi Şeybe sahîh bir senedle: el-Musannef (6:352)
İmâm Beyhakî: Delâil (7:47)
Hâfız Halîlî: İrşâd (1:313-314)
İbni Abdilberr: İstîâb (2:464)
İbni Asâkir, Târîhu medînet-i Dımaşk (tercemetü Ömer b. el-Hattâb): (53:294).
İmâm Buhârî (muhtasar olarak): et-Târîhu’l-kebîr (7:304-305) [Prof. Z. Güler diyor ki: Ebû Âsım en-Nebîl (bkz. Fethu’l-Mennân, I, 566), Buhârî’nin, rivâyet hakkında bir değerlendirme yapmaksızın sükut ederek zikretmesinin, onun nezdinde sahih olduğu anlamına geldiğini söyler.]
İbni Kesir iki ayrı yerde sahîh olduğunu yazmıştır: (el -Bidaye ve’n-nihaye, 7:91-92; Câmiü'l-Mesânîd, 1:223).
Hâfız İbn Hacer el-Askalânî "sahîhtir" demiştir: Fethu’l-Bârî, 1959 baskısı, (2:495); İsâbe, (3:484).
2. Bölüm burada Elbani yi yalancılıkla hakikati gizlemekle itham ediyor ve delillerini getiriyor
Elbânî'nin Yalancılığı
Vehhabîlerin çok itibar ettiği Elbânî (vefatı m. 1999) şöyle diyor:
"Râvi Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf değildir; o mechul bir râvîdir. Nitekim İbn Ebî Hâtim, senedde adı geçen Ebû Sâlih’in dışında, ondan rivâyette bulunan bir râvî zikretmemiştir. Bu da onun mechul olduğunu göstermektedir. Ayrıca hadis ilminde otorite olan İbn Ebî Hâtim’in, onun hakkında bir tevsik ifadesi nakletmemesi de bunu desteklemektedir. O halde râvî Mâlik ed-Dâr mechul kalmaktadır. Hâfız İbn Hacer’in, “Ebû Sâlih es-Semmân’ın Mâlik ed-Dâr’dan sahih bir isnad ile... ” şeklindeki ifadesi, bizim tesbitimizle çelişmez. Çünkü biz İbn Hacer’in söz konusu ifadesinin, senedin tamamının sahih olduğu konusunda değil, yalnız Ebû Sâlih’e kadar olan kısmı hakkında bir açıklama olduğunu kabul ediyoruz. Aksi halde o, isnada Ebû Sâlih’ten itibaren başlamaz ve doğrudan “Mâlik ed-Dâr’dan... ve isnadı sahihtir” derdi... Böyle yapmakla İbn Hacer, râvî Mâlik’in durumu karşısında dikkatli olunması gerektiğine veya onun mechul olduğuna işaret etmektedir."
Prof. Dr. Zekeriya Güler, Elbânî'nin bu sözlerini şu açıklamasıyla çürütmektedir:
"Söz konusu rivâyetin delil olarak kullanılmasını kabul etmeyen Elbânî’nin, bu noktada en önemli gerekçesinin, Mâlik ed-Dâr’ın mechul bir ravi olduğu görülmektedir. Ancak biz, Elbânî’nin iddia ettiği gibi Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf olmayan mechul bir şahıs değil, aksine onun maruf bir râvî olduğunu tesbit etmiş durumdayız.
İbn Sa’d (v. 230/844), onu şöyle tanıtmaktadır: “Mâlik ed-Dâr, Ömer b. el-Hattâb’ın azatlısıdır. Himyer kabilesinden ve Cüblânlıdır. Ebû Bekir ve Ömer’den hadis rivâyet etmiştir. Kendisinden de Ebû Sâlih es-Semmân rivâyette bulunmuştur. O, maruf idi”.
İbn Hıbbân (v. 354/965) onu es-Sikat’ında zikretmekte ve hakkında menfi bir söz söylememektedir.
İbn Hacer (v. 852/1448) ise bunlara ilaveten şu bilgileri vermektedir: “Mâlik ed-Dâr diye bilinen zât, Mâlik b. Iyâd’dır ve (asr-ı saadet’e) yetişmiştir. Muâz ve Ebû Ubeyde’den rivâyetleri vardır. Kendisinden iki oğlu; Avn ve Abdullah rivâyette bulunmuştur. Buhârî, Târîh’inde Ebû Sâlih Zekvân tarîkiyle Mâlik ed-Dâr’dan Hz. Ömer’in kıtlık senesindeki sözünü (muhtasar olarak) rivâyet etmiştir. Aynı rivâyeti tafsilatlı olarak İbn Ebî Hayseme de tahriç etmiştir... İbn Sa’d onu Medineli tâbiîlerin ilk tabakası içinde zikretmiştir. Hz. Ömer ve Hz. Osman onu mâlî işlerde görevlendirmiş ve bu yüzden de ona Mâlikü’d-dâr adı verilmiştir. Ali İbnu’l-Medînî’den rivâyet edildiğine göre o, Hz. Ömer’in haznedârı idi” .
Ebû Ya’lâ el-Halîlî el-Kazvîni (v. 446/1054) de, Mâlik ed-Dâr’ın sika oluşunda ittifak edilen kadîm bir tâbiî olduğunu ve tâbiînin ondan övgüyle bahsettiklerini ifade etmektedir.
Hatırlanacağı üzere Elbânî, söz konusu rivâyet hakkında İbn Hacer’in “Ebû Sâlih es-Semmân’ın Mâlik ed-Dâr’dan sahih bir isnad ile ...” diyerek kullandığı ifadeden onun, râvî Mâlik ed-Dâr’ın mechul olduğuna işaret ettiği şeklinde yorumlamıştı. Halbuki İbn Hacer’in Mâlik ed-Dâr’ı tanıtıcı mahiyette verdiği bilgiler, böyle bir yoruma mahal bırakmayacak kadar açıktır. Şüphesiz İbn Hacer’in söz konusu açıklaması, Elbânî’nin yaptığı yorumu anlamsız kılmaktadır. Hz. Ömer gibi, rivâyet konusunda tesebbüt ve ihtiyat sahibi bir zâtın, resmi veya özel mâlî işlerde onu istihdam etmesi, râvî Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaletinin bir göstergesi sayılmalıdır. Bu tesbit bizi, Elbânî’nin, Mâlik ed-Dâr hakkında İbn Hacer’in verdiği biyografik bilgiyi görmediği veya görmezlikten geldiği kanaatine götürmektedir. Bu detaylı bilgiden sonra, Elbânî’nin Mâlik ed-Dâr hakkında Münzirî (v. 656/1258) ile Heysemî’den (v. 807/1404) naklettiği, “Onu tanımıyorum” sözünün artık bir mâna ifade etmediği de anlaşılmaktadır."
Prof. Güler'in bu açıklaması ve atıf yaptığı mehazlar için bkz. Vesîle ve Tevessül Hadislerinin Kaynak Değeri: Tahric ve Değerlendirme, İlam Araştırma Dergisi, c. II, sy. 1, Ocak-Haziran 1997.
Bu açıklamalardan net olarak anlaşılıyor ki, Elbanî Hâfız İbn Hacer’in sözlerini saptırmış ve İbni Hacer'in ve başka hadîs âlimlerinin Mâlik ed-Dâr hakkında yazdıkları bilgileri görmemiştir veya saklamıştır. Netice olarak, Elbanî'nin "Râvi Mâlik ed-Dâr’ın zabt ve adaleti maruf değildir; o mechul bir râvîdir" şeklindeki sözü, altı boş ve mesnedsiz bir iddiadır.
Prof. Güler'in bahsettiklerine ilave olarak, Mâlik ed-Dâr hakkında bilgi veren iki mühim hadîs âlimini daha burada not edelim.
Hâfız Zehebi'nin (vefatı h. 748) kitabının ön sayfası ve Mâlik bin Iyad'dan bahsettiği sayfa aşağıda verilmiştir.
Ayrıca, İbni Hacer'in talebesi İmam Takiyyüddin ibni Fahd el-Mekkî de (vefatı h. 871) Mâlik bin Iyad'ın sahâbî olduğunu kaydetmiştir:
Burada bir not düşelim: Elbânî'nin Mâlik ed-Dâr hadîsini zayıf göstermeye çalışırken yaptığı tahrif ve Mâlik ed-Dâr hakkında hadîs âlimlerinin verdikleri bilgileri okuyucularından saklaması, Elbânî'nin güvenilmez olduğuna delâlet eden tek olay değildir. Meselâ, Prof. Dr. Zekeriya Güler başka bir hadîsi ele alırken şu tespitleri yapıyor:
"Görüldüğü üzere Elbânî ["Râvîlerden Saîd b. Zeyd’de zayıflık vardır" iddiasına delil olarak], Saîd b. Zeyd’in zayıf bir râvî olduğu fikrinde olanları söz konusu ederken, onun sika olduğunu ifade eden [İbn Maîn, İbn Sa’d, Buhârî, Iclî, Ebû Ca’fer ed-Dârimî, Ahmed b. Hanbel ve İbn Hıbbân... gibi] otoriteleri âdeta görmezlikten gelmektedir. Aslında Elbânî’nin, senedinde Saîd b. Zeyd’in bulunduğu başka bir hadis için şu değerlendirmeyi yaptığını da görmekteyiz: “Hadisin isnadı hasendir. Râvîlerin hepsi de sikadır. Saîd b. Zeyd hakkında söz söylenmiştir ama bu, onun hadisini hasen derecesinden aşağı düşürmez. İbnu’l-Kayyim de hadisin isnadının ceyyid (sahih, makbül) olduğunu söylemektedir” . Kabul edilmelidir ki bu tutum, biraz da taassup ve peşin hükümden kaynaklanmaktadır. Bu tesbitimiz de gösteriyor ki, Elbânî’nin râvîlere ilişkin verdiği bilgi ve yaptığı değerlendirme, bir yerde bahis konusu râvînin rivâyetinin muhtevasıyla alâkalıdır. O, kendi meşrebine, zihin ve fikir dünyasına aykırı bulduğu rivâyetleri özellikle sened bakımından bir şekilde çürütmeye çalışırken, sahip olduğu zihniyetle mutabakat arz eden rivâyetleri ise bazen -senedinde bir başka yerde zayıf olduğunu söyleyerek tenkit ettiği (Saîd b. Zeyd örneğinde olduğu gibi) râvî olsa bile- kabul edebilmektedir. Böylelikle Elbânî, bilerek veya bilmeyerek kendisiyle çelişmektedir. Şüphesiz bu, ilmî zihniyet ve akademik nezaketle bağdaşmayan bir tutumdur."
Kardeşler forum daki tevessül yazılarını okudum malid ed dar ile alakalı yazıları da okudum. Sizden isteğim bu yazıdaki iddialara cevaptır. Allah ilimimizi artırsın.