Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mehmetçik Anlatıyor

kaniirfan Çevrimdışı

kaniirfan

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
MEHMETÇİK ANLATIYOR




Mustafa Eser : Selamünaleyküm, Böyle bir konuyu başlattığınız için sizi tebrik ederim. Askerliğimi Şırnak Uludere 4. Bölük, Kayatepe'de yaptım. Yemekten önce tanrımıza hamd olsun denir, biz tanrımıza lafını Allahımıza hamd olsun dedik, o günün nöbetçi astsubayı tekrarlattı tanrımıza diyin diye, biz tekrar Allahımıza hamd olsun dedik ve bu lafı duyan bölük komutanı sırada bekleyen 100 civarında askeri yere çöktürdü ve tekmeyle askerlerin göğüs kısmına vurdu ve ardından dua tanrımıza hamd olsun diyerek okundu.

ESRAR SOKARKEN NASIL YAKALANDILAR?
Askerliğimi Van'da yaptım. Merkez Komutanlığı'nda nizamiye gece çavuşuydum. Yani gece ben ve 7 asker nizamiye kontrolleri yapıyor ve gece güvenliği sağlıyorduk.

Sizlerle paylaşmak istediğim anım her zamankinden farklı bir günde gerçekleşti. Çünkü ogün her zaman görevli olduğumuz nizamiyede farklı bir şeyler oluyordu. Nöbetçi amir nizamiyeye inmiş üst rütbelilere telkinlerde bulunuyordu. Ardından bize çelik yeleklerimizi, dolu şarjörleri dağıttılar. Olağanüstü bir şeyler olduğunu fark ettik ama ne olduğunu tam olarak anlayamadık. Ama askerler arasında bu bazı istihbaratların alındığını ve ‘alay'a teröristler tarafından tacizin olabileceği ihtimali ağır basıyordu. İlk defa nöbetçi amir (koskoca yarbay) saat 00.00'a kadar nizamiyede oturdu. Devamlı bize gençler dikkatli olun. Gözünüzü dört açın telkininde bulunuyordu. Biz iyice tedirgin olamaya başlamıştık. Tabi aynı zamanda korkuyorduk. (Her ne kadar askerin korkmaması gerekirse bile). Nöbetçi amir istirahat için alaya çıktı. Nöbetçi subay nizamiyedeki yatakhanesinde istirahata çekildi. En rütbeli ben kaldım nizamiyede. Sorumluluk bende. Nizamiye nöbetçileri talimatla mevzilere geri çekildi. Işıklar söndürüldü. Hazır kıta bekliyoruz. Sesiz gecede, tedirgin bekleyiş. Nizamiyede toplam görevli 7 asker vardı. 7 arkadaştık. Her biri gecenin ilerleyen saatlerinde nizamiyenin değişik köşesine sızdı kaldı. Benimde göz kapaklarım kapanmaya başladı ama uyuyamıyordum. Hem sorumluluğun verdiği stres, hem de içindeki tedirginlik uyutmuyordu beni. Alay Van'ın 5 km kadar dışındaydı. Merkezinde değil yani. Etrafımız tarlalarla çevrili. Silahımı aldım ve nizamiye kapısının önünden etrafı süzerken karşı tarlanın içinde bir hareket sezdim. İlk etapta yanlış gördüğümü sandım ama tarlanın içerisinde ilerleyen iki kişi vardı ve bana görünmemeye çalışır bir halleri vardı. Saat gecenin üçünde iki kişi tarlada dağın başında ne yapar. Hemen ortalığı velveleye vermek de istemedim. Sipere kadar gittim ve iyice emin oldum. Tarlanın tam da ortasında iki kişi. Ne yaptıkları, nereden geldikleri, nereye gittikleri meçhul. O esnada istemsiz olarak ‘Kalkın geldiler' diye bağırdım. Mermiyi namluya verip silahımın emniyetini açtım. Belli bir süre sonra etraf asker doldu. Tarladaki kişilere en yakın kişi ben ve bir uzman çavuş. ‘Dur' ihtarı yaptık. Ellerini kaldırıp bize doğru gelmeleri emrini verdik. Yaklaştılar yüz üstü yatmalarını istedik. Yattılar . Yanlarına gitmeye çekiniyorduk. Bizim zihnimizden hep terörist oldukları geçiyordu. Başka bir şeye ihtimal vermiyorduk. Uzman Çavuş kim olduklarına bakmak için yanlarına yanaştığında şok oldu. Tabi bende şok oldum. Bunlar bizim bölüğün askerleriydi. Sivil kıyafetleriyle gece saat 3.00'te, tarlanın ortasında ne işleri vardı. Hemen içeri aldık. Başçavuş ve Uzman çavuş önce iyi bir sopa çekti. Sonra dışarı neden çıktıklarını anlattılar. Gece Alayın 1 nolu nöbet kulubesinden kendi arkadaşlarının nöbeti sırasında çarşıya kaçmışlardı. Aynı yerden geri alaya gireceklerdi ki yakayı ele verdiler. Ama onları gece dışarı çıkmasının bir sebebi olmalıydı. Üst araması yapınca o da anlaşıldı. İçeri esrar sokmak için dışarı çıkmışlardı. Tutanak tutuldu. Mahkemeye sevk edildiler. Daha sonra 30 gün hapis, 30 gün geç terhis cezası aldıklarını duymuştum.

CEZALI ARAÇLAR
Aydinli: Yer Muş, 49 piyade komutanlığı, askeriyenin kazan dairesi cezalıydı, sebep, kazan patlamış asker ölmüş, dahası var.. Garnizondan 5 kilometre uzaklıkta bir tank cezalıydı, sebep, tatbikata giderken arıza yapmış, ceza almış. Devamlı askerler arabalara binip nöbet değişiyorlardı, hergün nöbete gidilen gelinen masrafla yeni tank alınır. Askerlerin çektiği çile yediği dayak yanlarına kar..Daha neler neler, kazanlar kepçeler ceza alıyor..

KOMUTANIM CEP TELEFONUMU ÇALDILAR
Usta birliğim olan 2. Ana Bakım Merkez Komutanlığı'nda askerken, cep telefonu yasak ya orduda, hele bir erin cep telefonu kullanırken, taşırken yakalanması çok büyük suç.. Bölüğe yeni gelmiş bir asker, uyanık geçinen aptallardan olsa gerek, sabah iştiması alınıyor, el kaldırıp bölük astsubayına komutanım diyor, bir şikayetim var, -daha geleli birkaç gün olmuş- komutan, söyle nedir diye cevap veriyor, bu uyanık(!) da, komutanım gece dolabımdan cep telefonumu çalmışlar demez mi? Tüm bölük başlıyor kahkaha atmaya. Komutan da. Ve tabi öyle mi oğlum, gel bakalım sen bir diyor ve odasına götürüyor. Bu çocuğun bu uyanıklığı tüm bölükte alay konusu olmuştu.

KOMUTANLAR KENDİ CEBİNDEN HARÇLIK VERİYORDU
msandal: Ben Mardin'de, tertemiz insanlarla karşılaştım, parası olmayan erlere komutanların yola çıkarken kendi cebinden harçlık verdiklerini gördüm. Sivil hayatta helalleşip ziyarete gelmemizi bile istediler, çok güzel ortamdı. Yine gitmek, isterim zorlukları kolaylaştırdılar.

BÖLÜK KOMUTANININ ÜNİFORMASINI GİYİNCE
Adım Ferhat: İstanbul Kartal'dan hepinizi selamlıyorum. 1985/2 devre askerlik yaptım. Size komik bir anımı anlatmak istiyorum; bir gün bölük komutanı 5 günlük izne çıkınca ben de postası (habercisi) olarak boşta kaldım, birlik komutanımın odasını temizlerken dolabını açtım ve bölük komutanımın yazlık üstlerini gördüm, dolabın içinde duruyordu. Aklıma bir muzurluk geldi ve bölük komutanımın üstlerini giydim. Askerlerle şaka takılırken dışarıdan bir beyefendi geldi ve ben üstümdekilerle aşağı askeri gazinoya indim, tam inerken gelen beyefendi bana ‘komutanım merhaba kaymakamlıktan geliyorum, asayiş toplantısının saati değişmiş, bilginiz olsun' deyince ben de ‘tamam beyefendi anlaşıldı' dedim, arkadaşları bir gülme aldı sormayın. Tabi aradan 1 hafta geçti bölük komutanı önde, ben arkada kaymakamlığa asayiş toplantısına gidiyoruz. Tam içeri girdik, merdivenden yukarı çıkıyoruz, o beyefendi beni görünce çok şaşırmış olmalı. Bölük komutanı toplantıya girince, adam yanıma gelip ‘ya sen komutan değil miydin' deyince ister istemez bir tebessümle, ‘o sadece o günlüktü beyefendi' demiştim. Yüzümün kızardığını, adamın da gülüp söylenmesini unutmak mümkün değil :)

TUGAY'DA KUR'AN HATMİ
2000 yılında askerliğimi Gaziantep 5. Zırhlı Tugay'da kısa dönem er olarak yaptım. Tugay'ın tam ortasında büyük bir camimiz vardı. Askerler arasından görevlendirilen cami imamı günde 5 vakit ezan okurdu. Yani her gün o minareden ezan sesleri yükselirdi. Benim askerliğe gittiğim dönem Mübarek Ramazan Ayı'na denk gelmişti. Hani derler ya “TSK din karşıtı” diye… Allah için ben orucumu rahat bir şekilde tuttum. Ve oruç tutan askerler için sahur hazırlanıyordu. Ayrıca akşam yemekleri Ramazan'da iftar vaktine denk getiriliyordu. Bir de beş vakit namazımı çok rahat bir şekilde kılabildim. Hatta Vakit namazından sonra Kur'anı-ı Kerim bile okuyordum. Şükürler olsun askerlik döneminde Kur'an-ı Kerim'i Arapça ve Türkçe olmak üzere hatim etme imkanı bile buldum. Hatta bir gün askerliğimi yazıcı olarak yaptığım için bana ihtiyaç duyulmuş. Komutanım beni aramış ve bir türlü bulamamış. Sonra ben bölüğe geldiğimde “Evladım; nerdesin sabahtan beri seni arıyorum” dedi. “Komutanım namazdaydım” dedim. “Tamam evladım” dedi. İstisnalar hariç din karşıtı bir tutumla asla karşılaşmadım. Lakin benim gittiğim dönemden önce bir Yüzbaşı'nın namaz kıldığı için ihraç edildiğini duymuş ve üzülmüştüm. Hatta Tabur Komutanımla bu durumu paylaştım. O da “Evladım ben de anlamadım, sözünü ettiğin Yüzbaşı çok değerli bir arkadaşımızdı. Alanında çok başarılıydı. Herhalde yukarıdan emir geldi. Öyle durumlarda mesleki başarılara bakılmıyor maalesef” dedi. O gün şöyle düşünmüştüm: “Galiba TSK'dan uzaklaştırılan subay ve astsubaylar önyargı ve saplantı kurbanı. Ve de bölgeden bölgeye komutandan komutana durum değişiyor…”

ORUÇ YASAĞI GELDİ
Musa Özkan: 63/2 tertip piyade er, samsun 56.p.alayı esentepe kışlası alay komutanı Atilla Nabioğlu.. Ramazanda oruç yasağı geldi.
Ramazanın ilk günlerinde sahur yemeği çıktı, yasaktan sonra orucu bırakanlar oldu biz birkaç arkadaş gece lambaları yakmadan karanlıkta sahura kalkardık.
Askere çok baskı vardı..hatta bir asker nöbette intihar etti.

TABURDA ÇOBAN YATIRI
Dr.Ömer Nasuhi BİLDİK : 1995 yılında sakıncalı olarak sürgün edildiğim Edirne/Uzunköprü 4.Mekanize Piyade Taburu'nda Revir Tabip Asteğmeni'yken avluda bir Çoban gördüm; ne işin var Senin burada, nasıl girdin Sen bu bölgeye? diye sordum. Benim yerim şurası, kabir taşlarımı asker kireçle boyasın! deyince boya yapan bir askerin olduğunu farkettim. Asker de benim konuşmama tanık olmuş, sordu; Neresi boyanacak Komutanım!? deyince; 'Şurada bir yatır varmış, neresi o?!' dedim. Asker 'Tamam Komutanım, yerini ben biliyorum; kireçle boyarım taşlarını, basılmasın!' dedi. Uzunköprü Taburu'nda görev yapanlara da Çoban Yatıra da Selamlar...

BÖLÜĞÜ DÖRT ... TESLİM ETTİK DAYI
Hasan Tahsin: Askerliğini çavuş olarak yapan Niğde Ulukışlalı bir genç, terhis olduktan sonra evinde bir odaya çekilir,günlerce kimseyle kanuşmaz.Babası yıllar önce vefat ettiğinden annesi dayısı Adil Amcaya koşar"ağabey bu oğlan kimseyle konuşmuyor.Sorularımıza da cevap vermiyor.Buna bi şey olursa ben ne yaparım"der. Dayısı umur görmüş bir insan,yiğeninin odasına girer ve genci konuşturur.Genç çok veciz bir ifadeyle;" dayı sorma,bölüğü dört ... teslim ettim geldim" der. Aaa yiğenim şu düşündüğün şeye bak! Sen görevini yaptın,bundan sonra senin sorumluluğun bitti,o işleri bi yapan bulunur.Anneni üzme gibi nasihat.

NÖBETTE NE İZLERLERDİ?
Ömer Şener: S.A. Askerliğimi bahriyeli olarak yaptım .. Askerliğimi yaptığım yerde nöbete kalan çoğu astsubayların (bir veya ikisi hariç) nöbet gecelerini ahlak dışı film izliyerek geçirdiklerine çoğu kez şahit oldum. Peygamber ocağı diyerek gittik bazı ahlaksızlıkların içine düştük. O yüzden deniz okulunda yaşanan ahlaksızlığı hiç yadırgamadım. Allah ordumuzu yönetenleri ıslah etsin.

BİR ASKERİN ÖLÜMÜ
Aydınlı: Ben de askerlik anilarimi anlatmak istiyorum. Yil 1985, yer MuŞ, 49. piyade tugayi, o yillarda pkk terör örgütünün eylemlerini cogalttiginda, bizi de 40 gün gibi hizli bir egitimle güneydoguya gönderdiler, 40 günlük asker ne yaparsa biz de o kadar yapabildik, neyse rabbim bizi korudu. Opersyon bitti, Mus garnizonuna döndük, sonra bir olay oldu, merasim takimindaki bir er merasim takimina ayak uyduramadi diye feci şekilde dövülmüş eğitim subayı tarafından. Ben dövdügünü görmedim ama arkadaslar anlatmıştı, o asker hayatını kaybetmişti, bu dayaktan ötürü öldüğü iddia edildi durdu. Orda ona cenaze merasimi yaptik ve memleketine gönderildi. Hiç aklımdan çıkmıyor, neden öldüğünü hep düşünürüm.


EĞİTİMDE ALLAH ALLAH, YEMEKTE TANRI
Yavuz Şamyanlı : Yer Ankara Etimesgut Tank bölümü Yıl 1999 sürekli eğitimlerle geçen acemi birliğinde bir ara Uzman Çavuş "arkadaşlar mantığın bittiği yerde askerlik başlar derler" dedi varmı bir mantıksızlık hiç şahit oldunuz mu gördüğünüz gibi herşey mantıklı değil mi dedi ben el kaldırdım dedim ki eğitim halinde Allah Allah diye bağıttrıyorsunuz yemek yerken de Tanrı diye bu mantıksızlıktır dedim cevap otur yerineydi :) selamlar

AFRİKA'NIN İLKEL KABİLE HİKAYELERİ DEĞİL BUNLAR
kütahyali43: Kazan cezaliymis, bilmem kac tarihinde, bilmem kac kisi zehirlenmis, o günden bu yana cezali kazan bekciligi vármis !!!!!! Bir de gurbetci kardesler anlatti, ucak bekciligi yapmislar galiba, kibris savasinda ucmamis milyon dolarlik ucak, cezali o günden bu yana bekleniyo!!! Afrikanin ilkel kabile hikayeleri degil bunlar...

KULEDE EZAN
RUMUZ ÖĞRETMEN : Merhaba, İngilizce Öğretmeniyim. Askerliğimi geçtiğimiz sene güneydoğuda suriye sınırında bir hudut karakolunda yaptım. Çölün ortasında insanlardan uzak, mayınlı arazi arasında 30 kişilik bir karakolda vatani görevimi tamamladım. Çavuştum fakat asker azlığından gece 4 gündüz 4 saat olmak üzere günde 8 saat hergün nöbete çıkıyorduk. Nöbetlere timler eşliğinde çıkıyorduk ve 8 saat boyunca çölü seyretmekten başka birşey yapmıyorduk. 6 aylık askerliğim boyunca 6000 sayfa kitap okudum. Kuran-ı Kerim-i mealiyle birlikte hatim ettim. Çölün ortasındaydık ve yakınlarımızda hiç köy yoktu, dolayısıyla hiç ezan duyamıyorduk, bu ezansızlık gerçektente namaz kılsın kılmasın tüm askerleri üzüyordu. Bazen 30 - 40 gün çarşıya çıkamadığımız oluyordu. Sonraları bu duruma dayanamaz oldum, vakit girdiğinde çelik kuleye çıkıp ezan okuyordum. Hatta bazen iki çavuş aynı anda nöbete çıkmışsak ikili ezan yapıp öyle okuyorduk... Zor ama yaşadığım için pişman olmadığım günlerdi... Komutanlarda sağolsun namazımıza olsun, kitabımıza olsun pek müdahale etmiyorlardı. Askere gidecek arkadaşlara tavsiyem, askerlik dine verilen bir ara değildir. Ne olursa olsun askerde namaz kılamadım diye bir bahane bence geçersizdir. Gerçekten isteyen bu görevini mutlaka ifa eder. Bence namaz bir askerin askerdeki ana kucağıdır. Selamlar...

KIŞLADA AHLAKSIZ FİLM
M.D.: Yıl 2000. Antalya 3. piyade er eğitim tugayında kısa dönem olarak askerlik yapıyoruz. birliğimizde son derece dindar arkadaşlarımız var.
mescitte namaz kılmamıza kimse karışmıyor ama peygamber ocağına yakışmayacak şeyler de yok değil.
kışlaya sık sık dansöz getirilerek bu tür programların biletleri biraz da zorla erata sattırılıyor.
hatta bir gün kışlanın açık hava sinemasına porno film getirdiler ve biletleri zorla askerlere satmaya başladılar.
bu işte bölük komutanları ve takım komutanları biraz da istemeyerek kullanıldı.
almak istemeyenlere ısrar edildi. işin garibi komutanlar bu tür filmleri normal karşılıyorlardı.

KOMUTANIN METRESİNE SELAM DURURDUK
mustafa i.: selam ile; ben mustafa, askerligimi kisa donem olarak ispartada yaptim.
acemilikten sonra(2 hafta) beni egirdir jandarma komutanligina cavus olarak gonderdiler.
(cavustum ama rutbesiz askerler askerligi benden daha iyi biliyordu ama hernasil oldu ise ben onlarin ustu yapilmistim)
Egirdir soguktur ve jandarma cezaevinde nobet tutar. sifirin altinda 4 derece soguk havada 3 saat araliksiz cezaevi nobetine gonderiliyordum.
en komik tarafi ise verdikleri ak47 kalasnikof silahi kullanmasini bile bilmiyordum.
zannederdim ki en azindan bir kac atis talimi yaptirirlar mahkumlarin basinda nobet tutmaya baslamadan once.
maalesef ilk atis talimini askerligimin bitmesine 1 ay kala yaptim. onun sebebide ust duzey komutanlar ankaradan denetime geliyordu.
yoksa tufek kullanmadan terhis edilecektik. belediye secimleri zamaniydi. benim gorev yerim egirdir jandarma'dan Barla'ya daha sonra da Sariidris kasabasi jandarma karakoluna kaydirilmisti. Secim gunu cok iyi hatirliyorum komutanlar koyluleri Ak partiye oy vermeme konusunda ikna etmeye calisiyorlardi.
Direk olarak degil koy kahvesine gider selam verirler ve chp adayi hakkinda guzel seyler konusup ak partiyi hain gibi gosterirlerdi.
mahalle baskisi diyorlar herhalde buna. Komutanlarin siyasetle ilgilenmesi sadece detaydir.
Ancak acemi bir asker olarak secim gunu bos bir kalasnikof tufekle asayis saglamak cok tehlikeliydi.
Secimin sonunda olay da cikti kavga da cikti. isin en garibi Acemi asker mustafa bos bir tufekle komutansiz tek basina olayi yatistirmisti.
Sarjorumde mermi olmamasina ragmen varmis gibi davranip vatandaslarin tufegi doldurduguma inanmasini saglamistim ve insanlar dagilmisti.
Allah'in yardimi ile kazasiz belasiz atlattik o gunu ama bir trajedi cikabilirdi.
Bu olaylar ordumuzun savunma acisindan aslinda cok eksik oldugunu alenen ortaya koymustu. Bosvermislik ve gosteris hep bu vardi benim askerlik yaptigim bolgede. Bir gun Sariidris karakol komutani beni koy kahvesine gonderdi. Git cay seker meyve suyu al gel karakolda cayi cok iciyoruz dedi.
komutana para sordum sen git komutan gonderdi de onlar sana 2 paket cay seker ne lazimsa verir dedi.
ben neden bedava diye dusunurken komutan kendisi soyledi. Eger onlar cayimizi kahvemizi vermezse onlarin kahvesini kapatirim dedi.
Arabalarini durdururum ceza basarim arabalarini trafikten men ederim dedi. Bu adeta mafyalik idi. harac kesiyorlardi koyluye.
Elmalar bedava ayda bir iki defa kuzu kestirirlerdi koyluye. Bunlar icler acisi yanlari. bir de komik ve uzucu yanlari var benim askerlik yaptigim yerin.
Hemen hemen butun jandarma askerler cok acemi idi hatta uzmanlar ve astsubaylar vurdumduymaz idi.
Egirdir jandarma komutanligindan emir gelirdi anayola cikip araclari durdururduk. Komutana sordum ne ariyoruz.
Komutan hiic emir geldi onu yerine getiriyoruz. Duur Jandarma Nerden gelin nereye giden. Ne is yapan ehliyetini goster. hayirli yolculuklar.
Hic anlam veremedim. Hadi komutan bir isim biliyor da onu ariyor olsa anlayacam. komutan arabada oturuyor askerler araclari durduruyor ve gonderiyor.
Hatta aracin bir tanesi durmadi tam gaz kacti. Ne mi yaptik. Arkasindan baktik... Egirdir komutani yuzbasinin da pavyonlari haraca bagladigi butun askerler arasinda konusuluyordu. Nedendir bilmiyorum ama kendisini adeta Egirdirin krali gibi goruyordu yuzbasi.
Cok yazik ama gercek Egirdirde medine isimli bir hayat kadini 20 yaslarinda bir kiz, komutanin metresi idi.
askerler ona selam dururdu ne zaman nizamiyeye gelse. Hatta bir keresinde bu kiz komutani ziyarete geldiginde komutan onu askerlerin yattigi kogusa getirmisti ve bu hayat kadini sanki komutanmis gibi askerlere tekmil getirtirdi. Ben askerligimi 2004 yilinda yaptim.
Ve isterseniz arastiriniz komutanin bu hayat kadiniyla iliskisinin en aci gerekcesi ise isminin medine olmasi.
Benden bu kadar, guzel anilarim da oldu askerde ama bu anlattiklarim yuzde yuz gercek yasanmis ve vay be neler oluyor peygamber ocagina kimleri getirtmisiz dedirttiren cinsten.

haluk baki b.: 1976 ya 3 tertip olarak diyarbakır devegeçidi'nde akerliğe başladım. yaklaşık 8 ay boyunca sabahtan akşama kadar taş taşıdık.
1 gün dahi eğitim yapmadan. zaten çarşı yasağı olduğu için dışarıya da çıkamıyorduk.
tabi asker olduğumuz, haklarımızı bilmediğimiz ve çocuk yaşta olduğumuz için uğradığımız tüm zulümleri şimdi Allaha havale etmekten başka birşey yapamıyoruz.
En çok zoruma giden ise o zaman üsteğmen olan tevfik kurnaz isimli subayın, teskere alacağım sabah ağzım ve burnum kan içinde kalıncaya kadar beni dövmesi olmuştu. Tek tesellim ise onun 45 dakika kazma sapı ile asker dövdüğünü ve bunlardan kulakları sağır olarak tezkere alanların olduğunu bilmem ve kendimi onlara göre şanslı hissetmem olmuştur.

BOZACIYI ŞIRACIYA ŞİKAYET EDERSEN
FROM LOVE: YER MANİSA YIL 2009 KIŞ ESAS YAŞAYAN KISA D.ÇVŞ ARKADAŞIMIZ .OLAYIN BAŞ AKTÖRÜ H
AVACILIKTAN REFÜZE EDİLİP ORAYA ATILMIŞ Bİ RUH HASTASI: Olay arkadaşın annesinin ziyarete gelmesi ile oldu
10 saatlik yolculuk ile oğlunu fırsat bulup hafta içi görmeye geldi ve ziyaretçi yerinde sadece 2 saat görmek istedi
o gün arkadaşın hiç bir işi olmamasına rağmen yüz başı_Niye gelmiş?2 ay daha sabredememişmi hayır gitmesin ve annesine ve arkadaşa küfürler ile göndermeyin dedi. Haber önce ona sonra arkadaşa ve kapıya telsizle bildirilene kadar arkadaş annesi ile sadece 2 saat görüştükten sonra geri döndü ve annesi çıkarken saf ve temiz duyguları ile herkese o yaratığada teşekkür etti ve akşam yemeği geldi çattı arkadaş (29 yaşında)Yemekhanede Herkesin gözü önünde çağırıldı sanki bir düşmanmış gibi önce sövdü sonra dövdü sonra yerde 3 4 postal yedi ve bizlere kısa d.çvş.+uzm.çvşlarada vurmamız emredildi bizde vururmuş gibi yapıp yemekhaneden dışarı çıkardık. Kendimi orada hergün rusların yada sırpların elinde esir gibi hissettim 120 küsur günümüzü böyle bir varlığın emri altında her gününü farklı eziyetlerle geçirdik.
Bu anılarımdan sadece bir tanesi yayınlarsanız çok sevinirim. okuyan editör şöyle diyebilirsin hiç mi şikayet etmediniz üstlerine?
Bozacıyı şıracıya şikayet edersen 120 gün ensende boza pişirirdi.

NÖBET TUTAN TATLI ARABASI
Gazeteci Çavuş:
Sene 1999…
Sıcak bir yaz günü.
Ben nöbetçileri değiştirmekle görevliyim… 5 nöbetçiyi farklı yerlerden toplamak zaten başlı başına bir dert. Neyse bu derdi aştık üçünü eğitim alanından, birini de komutanın yapmasını istediği bir işi zorla bıraktırarak topladık. (tabii bunun için komutandan ayrıca izin almak da bir dert) “Beşinci nerde” diyeceksiniz. Haklısınız, işin en garip tarafı da zaten orda. Beşinci nöbetçi bölük komutanının tatlı satması için görevlendirdiği bir arkadaş. Hani şu halka tatlılar var ya onlardan. Bir el arabası var, içine de tatlılar konmuş. Bu arkadaş gün boyu bu tatlıları satıyor. Bu arkadaşa nöbet yazılması zaten ayrı bir garabet. Çünkü komutan “bu adamın tek işi bu” diye emir buyurmuş. He ne ise ismi listeye yazılmış, el mahkum nöbete gidecek. Kendisini nöbete götürmek için yanına gittiğimde laf anlatmak mümkün olmadı tabii. “Ben nasıl nöbete giderim araba ne olacak, tatlılar ne olacak…” benzeri kısmen haklı olduğu birçok mazeret öne sürüyor. Saat gitgide yaklaşıyor benim de nöbettekileri değiştirmem gerek, iyice daralınca en son kendisine bu görevi veren bölük komutanına gitmeye karar verdik.
Komutan kıdemli üsteğmen, odasında, kapıyı çaldık durumu anlattım. Önce “ben bu adama nöbet yazılmayacak demedim mi” diye gürledi. Ben komutanım “siz öyle emretmişsiniz ama herhalde yazıcıların haberi yok yazmışlar, değiştireyim mi yoksa nöbete gitsin mi” dedim. Komutan bu kez tatlıcı arkadaşa dönüp “ niye nöbete gitmiyorsun ulan çavuşa zorluk çıkarıyorsun” dedikten sonra okkalı bir de küfür savurdu. Tabii tatlıcı arkadaş şaşkın “komutanım araba ne olacak” deyice komutan “arabana da sana da başlatma al arabanı da götür” demez mi. Ben dumur oldum.
Yapacak bişey yok. “Emredersiniz komutanım” deyip aldım elemanı çelik başlığı giydirdim, G 3'ü omzuna astım, bir yandan bayır yukarı tatlı arabasını sürüyor, bir yandan küfürler savuruyor, bir yandan da tüfek zırt pırt arabaya çarpıyor. Böyle ağlanacak halimize gülerek nöbete gittik. Ve belki de askerlik tarihinde ilk kez bir erle bir tatlı arabası birlikte cephanelik nöbeti tuttu. Demek ki neymiş emirde mantık aranmazmış. Bir kere daha bu sözün ne denli gerçek olduğunu yaşayarak öğrenmiş olduk.

“DİNDAR SUBAY DÜŞMANA KURŞUN SIKMAKTA TEREDDÜT EDER”
Kayseri'de, 2. Ana Bakım Merkez Komutanlığı'nda yaptım askerliğimi. Askerlik süresince subay ve astsubaylarımla siyasi tartışmalara girebiliyordum. Düşüncelerimi eğip bükmeden açıkça ifade edebiliyordum. Bu konudaki hoşgörüyü gördüm ben orda. Bu beni çok mutlu ediyordu. Ancak bir Yüzbaşının “dindar subayların ordudan uzaklaştırıldığı” iddiası üzerine yaptığımız bir tartışmamızda sarf ettiği şu görüş beni hayli şaşırtmıştı: “TSK'nın topyekün dindar subaylara karşı bir tavrı olduğunu düşünmüyorum. Ama şu var, dindar bir subay astsubay savaşta karşısına çıkacak herkese kurşun sıkamayabilir, tereddüt içinde kalma ihtimali yüksektir. Ben ise hiç sorgulamadan, düşman kimse kurşun sıkmaktan çekinmem.” Demek ki dedim, TSK'da dindar subaylarla ilgili böyle bir görüş geliştirilmişti.

ERGENEKONCU MOLLAVEYİSOĞLU BAKIN NE YAPMIŞ
İ. E.: Askerliğimi kısa dönem er olarak yaptım. Gittiğimiz kışlada 41 tertiptik. Acemi birliğini tamamladıktan sonra aynı birlikte değişik bölüklere dağıtımımız oldu. Ben ve 3 kısa dönem arkadaşım Merkez Komutanlığı'na sevk edildik. Bölük yaklaşık 60-70 kişilik bir bölüktü. Bizi bir yatakhaneye götürdüler. Yatakhanede boţ olan sadece 2 ranza vardı. Bölüğe 4 arkadaş gitmiştik. Zaten 2 ranza yani dört yatak boştu. Yan yana duran iki ranzaya eşyalarımızı koyduk. Ben ve diğerlerine göre daha samimi olduğum bir arkadaşım iki ranzanın alt katına yerleştik. Zira o da ben de ranzanın üstünde yatmaktan pek hazlanmıyorduk. Diğer iki arkadaşın da aralarından su sızmıyordu. Onlarda ikisi çok samimiydi. Aslına bakılırsa bizden de çok hoşlanmıyorlardı. Onlarda biz üstte yatmayız biz alta geçelim felan dediler. Biz de önce geldik yaptık dedik. Baktın onlarda istemiyor üstte yatmayı. İşi biraz şiddete, sinire vurmaya başladılar. Ben de sakin olun. Yatak için kavga etmeyelim dedim. Ve kura çekelim kim çıkarsa razı olsun dedik. Kabul ettiler. Kura bize çıktı. Fakat bozuldular ama bir şey de diyemediler. Şimdi sıkı durun. Bu karşıdakilerden biri de Kanaltürk'ün Tuncay Özkan'ın olduğu zamanda, o kanalda 'Yoksulluk ve yolsuzluk' programını yapan Tuncay Mollaveyisoğlu'ydu. Neyse biz diğer arkadaşımla namaz kılmaya gittik ve geri gelince ne görelim. Bizim çantalar ranzanın üstüne çıkmış, beyefendiler ranzanın altına kurulmuş. O bölükte ve o yatakhanede ilk günümüz olmasa onları camdan aşağı atardım ama 'Ya Sabır' diyerek sineye çektik. Çıktık ranzanın üstüne. Dalmışız. Derin bir uykunun ardından, bir feryat bir figan… 'Kalkın hırsız var!' Uyku haliyle ne olduğunu anlayamadım. Baktım ki bizim Mollaveyisoğlu yatakhanenin ortasında dört dönüyor. 'Cüzdanım çalındı'. Elimi hemen kendi cüzdanıma attım. Elhamdulillah benimki yerinde bir sıkıntı yok. (Askerlik yapanlar bilir. Cüzdanı askerler boynundaki ipe bağlı taşırlar.) Hemen ardından bir çığlık daha "Benimkini de çalmışlar!" o da ranzanın altına kurulan diğer arkadaş. Kaldırdılar arama yapıldı ama 'giden memnun ki yerinden dönen yok seferinden' çalan bir kılıfına uydurmuştur. Aradılar taradılar yok. Olaydan sonra ranzaya oturdum ve Rabbime şükrettim. "Ya Rabbi sen her şeyi en iyi bilensin" eğer kavga edip ranzanın altına biz yatsaydık beklide bizim cüzdanlarımızı çalacaklardı. Ranzanın üstünde yatanların cüzdanına ulaşmak zor olduğu için alttakilerinkini çalmışlar ama bizimkilere ilişmemişlerdi. Ama arkadaşlarımın bu şekilde mağdur olması beni de çok üzdü. Çünkü yeni gelen askerler üzerlerinde yüklü miktarda para getiriyorlar. Yazık oldu. Ama Elhamdülillah bizden uzak oldu.

HURŞİT TOLON TESETTÜRLÜ DİYE ANNEMİ İÇERİ ALMADI
Erkan Er: S.A Ben askerligimi izmit subay ordu evinde yaptım bir gün memleketten annem ve babam beni ziyarete geldiler babam en saf duyguları ile albayımıza hediye getirmiş annem tesettürlü oldugu icin lobiye almamışlar girişte pimapenle cevrili bir yer vardı o zamanlarda sene 1997-1998 tam hatırlamıyorum albay beni cagırttı ve hemen izin kagıdımı hazırlatım on dakikada beni ve ailemi götürmemi istedi ve dediki oglum hemen anneni al ve git komutanın geliş saati dedi (komutanın evi ordu evinin icinde) gecerken görür falan başımıza iş acma dedi herkesin annesi ordu evinde cok güzel agırlanırken benim annemi kapıdan iceri almadılar ve tahmin edin o zamanlarda o paşanın ismi neydi 15. kolordu komtanı HURŞİT TOLON.
HEMEN ÜZERİNİ ÇIKAR
Ben Y.C.: Askerliğimi astsubay öğretmen olarak yaptım. Burdur' da 18-19 günlük temel eğitimden sonra normal hayatımıza döndük. O süre içinde ilginç bir olaya şahit oldum.Ordayken bizi en çok uyardıkları konu ictimayı kaçırmamaktı.Bir de ağaçlık ve çimenlik alanlarda kene tehlikesi olduğuydu.Hatta bir arkadaş kene tarafından ısırılmıştı. 10-12 gün olmuştu ki bir erin öğle ictimasında olmadığı anlaşıldı .Arkadaşları da nerede olduğunu bilmiyorlardı.Bu eri bulamadılar.Normal bir askerlik dönemi olmadığı için de kimsenin aklına aşırı olasılıklar gelmiyordu.Ama hepimizin düşüncesi bu arkadaşın iyi bir ceza alacağı yönündeydi.Aradan birkaç saat geçti.Bütün bölük kamelyaların veya ağaç gölgelerinin altında boş boş akşam yemeği vaktini beklerken, ben de yasak olmasına rağmen koğuşun önündeki dolabımdan bir şey almak için bölük binasına girmiştim.Babacan bir üstçavuşumuz vardı.Ben dolabın önündeyken dışarıdan çavuşlardan birisi üstçavuşa seslenerek komutanım kayıp askeri bulduk dedi. Ben de arkama döndüm ve içimden şimdi bu adam yandı dedim. Üstçavuş da çavuşu duyunca odasından çıkmış ere doğru yaklaşıyordu. "Neredeymiş" diye sordu. "Ağaçların altında uyuya kalmış" diye cevapladılar.Ben bakalım nasıl azarlayacak diye beklerken beklemediğim bir şey oldu.Üstçavuş , "Hemen" dedi telaşla. "Üz4". Arkadaş şaşkın bir şekilde üstündekileri çıkarmaya başladı.Üstçavuş bir şey ararmış gibi "dön, dön, dön, dön" deyip eliyle erin sırtını yokluyordu."Oğlum" dedi. "Orda uyunur mu, manyak mısın, başka bi yer bulamadın mı uyuyacak. Ya kene falan ısırsaydı" dedi.Sonra anladılar ki kene ısırmamış.Arkadaşın uyuduğu yanına kar kaldı. Bizim de pek hayırlı olmayan beklentilerimiz boşa çıktı :D.

YANDIM ANAM
Ramazan K. : Bilecek 2, jandarma er eğitim tugayı mutfak gece sorumlusuyken ahcılardan birisi demir sürahiye yumarta koymuş kaynatıyor o sırada mutfak nöbetçi ast subayı baskın yapıyor ve sürahiye bir tekme vuruyor. Tabi nöbetci astsubayın hesap edemediği bir şey var oda içindeki su çok sıcak ve ahcının yüzüne gideceğini bilemiyor. Tekmeyi yiyen sürahi içindeki kaynar suyu ahcının suratına boca etmesiyle birlikte yandım anam feryatlarıyla ortalık karışıyor. ahcı canının yumurta isteğinin bedelini 1, derecen yanıkla üç aylık hastane tedavisiyle ödüyor.

YA PATLASAYDI
Ahmet B. : Şırnak ili maden mevkiinde bir gece gözetleme yapıyoruz. telsizlerden duyum anonsları gelmektedir, duyum anonsları geldiğinde mevkimizde bulunan 9 tane mevziye (bir mg 3, bir uçak savar, yedi tim mevzisi) tim komutanı olarak gözetleme yaparken telsiz anonslarında duyum alındığı için aydınlatma ve taciz havan mermileri atılacak anonsuyla mevzilerdeki bütün askerler dört gözle gözetlemeye başlamıştır. Görüntü hareketlerinden anlaşıldığı üzere aydınlatma havanları ve normal havan mermileri atılmaya başlandı, bizde bu esnada pür dikkat gözetlemeye devam ediyoruz. 200 metre gerimizden havan takımı sürekli üzerimizden havan mermilerini aşırtarak sayamayacağımız kadar havan mermisi ve aydınlatma atıyordu, çatışmanın şiddetli anında bir çavuş(ben), bir asker, bir de uzman çavuş birden bir metal sesi işittik, pkk lı teröristin mevzilere sızdığını düşündüm, bu gelen metal sesinin mevziye atılmış el bombası olabileceğini düşünerek, birden mevzinin tehlikeli bölgesine atladım, er ve uzman çavuşun dona kalıp olayın şokunu atlatmasına kadar 10-15 saniye geçtikten sonra, patlama sesi, duymadığımız için ben tehlikeli bölgeden tekrar mevzime geçtim olayı aydınlatmak için gelen metal sesinin ne olduğunu araştırdığımızda irtibat hendeğinin içerisinde bir tane patlamamış havan mermisi(aydınlatma mermisi değil) olduğunu gördük incelememizde irtibat hendeğinden mevzi tarafına yığıntı olan kumun tam üzerine düşüp irtibat hendeğine yuvarlandığını gördük, ertesi gün uzmanlar tarafından havan mermisi olduğu yerde patlatılarak etkisiz hale getirildi ve alanda bir metrelik ekstra çukur oluştu, bu olaydan 15 gün önce bölgeye şiddetli bir yağmur yağmıştı, cephanelik toprakta gömülü olduğu için ıslanmış olduğu için devlet envanterindeki bu mermiler duyum bahane edilerek ıslak mermiler elden çıkarılmak istenirken böyle trajikomik bi olayla karşılaştık buda patlayanlardan biri olabilirdi.

NE YAPIYORSUNUZ TEGMENİM ALAYIN DEPOSUNDA?
Muhammet YETER : Askerliğimi 1988 -1989 yıllarında yedek subay olarak İzmit'te 13. Mekanize Alay Komutanlığında yaptım. Teğmen S.A. ve ben Karargah ve Destek Bölüğündeydik. Aynı bölükte takım komutanı olarak görev yapıyorduk. Teğmen S.A. güzel bir bahar günü öğle sonrası mesainin başlamasına az bir zaman kala yanına kendi takımından üç tane de er alarak kendisi önde, erler arkada uygun adımda Alay Karargah Bölüğünün deposuna doğru gidiyorlardı. Öğle yemeği sonrasında asteğmenler olarak toplanıp sohbet ettiğimiz parkta oturduğumu görünce üstlüğünü kullanarak beni de çağırdı. Sesinde, sanki beni de ortak etmek istediği bir suça çağrı tonu ve üslubu vardı. Zaten aramız iyi değildi. Birçok kere karşılıklı sesimizi yükselterek birbirimize karşı sert üslupla bağrışmıştık. Çağrıya olumsuz cevap vermem mümkün değildi ve bende gruba katıldım. Kibarca nereye gittiğimizi sordum, işimizin olduğunu söyledi kısaca. Alay Karargah bölüğünün deposuna vardığımızda erlerden birisini açık alana gözcü olarak yerleştirdi, diğerine ise deponun duvarından tırmanıp tavan arasına geçmesini ve depoya inip içeriden deponun kapısını açmasını söyledi. Teğmen S.A. Alay komutanının kendisine verdiği tel örgüleri tamir etme görevini yerine getirmek için gerekli teli temin etmek amacı ile depodan dikenli tel almak istiyordu. Bunu usulüne uygun şekilde yapmak yerine böyle bir yol seçmişti. Verilen görevi başarıyla tamamlayacak ve takdir bekleyecekti. Deponun kapısı açıldı ve içerideki tellerin bir bölümü dışarıya çıkarılmak üzereydi ki gözcü olarak bırakılan er koşarak geldi, selam verdi ve "Komutanım S. Astsubayım geliyor" dedi. Teğmen S.A. bir anda ne yapacağını şaşırdı ve "Eyvah! Yakalandık anasını s……" dedi. Astsubay S. Teğmen S.A ı fena yakalamıştı.
- Ne yapıyorsunuz teğmenim alayın deposunda?
- Tel lazım olmuştu, onu alıyorduk.
- Tel lazım olduysa bunu almanın uygun bir yolu vardır teğmenim, siz düpedüz hırsızlık yapıyorsunuz.
- Haddini bil astsubayım terbiyesizlik yapma! Benimle böyle konuşamazsın sen!
- Asıl siz terbiyesizlik ve hırsızlık yapmayın.
Teğmen S.A. ile Astsubay Başçavuş S. yüksek seslerle birbirlerine bağırıp çağırarak hakaret ettiler. Teğmen S.A. rütbesine de güvenerek Astsubay S.ı mahkemeye vereceğini de söyleyip erlerle birlikte gitti. Ben de mesaiye başlamak üzere bölük garajına yöneldim. Aradan birkaç gün geçti. Alay komutanlığının mahkemesine ifade vermek üzere çağrıldım. Teğmen S.A. Astsubay S.ı mahkemeye vermiş, olay anında yanında bulunan üç eri de şahit göstermişti. Bende oradaydım ama beni şahit olarak göstermemişti aslında. Erlerle de önceden konuşarak ne söylemeleri gerektiğini sıkı sıkıya tembihlemişti. Ancak erlerden biri ifade esnasında orada kim vardı sorusunu cevaplarken benim bulunduğumu da söyleyince ister istemez ifadem alınmak üzere ben de davaya dahil olmak durumunda kalmıştım. Mahkeme; biri teğmen, diğeri asteğmen olan iki hakimden oluşuyordu ve Yüce Türk Milleti adına karar verecekti. Önce doğruyu söyleyeceğime dair yemin ettim ve olayı anlatmaya başladım, olayı aynen anlattım. Hatta en sonra söylediği "Eyvah! Yakalandık anasını s……" dediğini de. Bu son cümleyi söyledikten sonra ifadeyi alan hakim teğmen bir anda şaşırdı ve bana dönerek:
- Dur bir dakika, gerçekten böylemi söyledi?
- Evet, olayı tanık olduğum şekilde anlatıyorum.
- Diğer şahitler olayı böyle anlatmadılar.
- Diğer şahitlerin olayı nasıl anlattığını bilmiyorum ama olay aynen bu şekilde cereyan etmiştir.
Alayımızın hakimleri sinli kaflı ifadeyi noktalayarak tutanağa geçirdiler ve İfademi tamamladım. Birkaç gün sonra Astsubay S.ın bana teşekkür için ziyarete geldiğinde öğrendim ki, Alay Komutanı Kurmay Albay A.K. Teğmen S.A.ı yanına çağırıp bir güzel kalaylamış, olayın kapatılmasını ve mahkemenin de iptalini emretmiş.

GÖZLERİMLE GÖRSEM İNANMAM
Ceyhuny: Kısa dönem acemi birliğindeyim. Şansa liseden sınıf arkadaşım asteğmen aynı taburda. Uzun dönemler gelmiş, tuvaletler tıkanmış. İçi taş dolu. Millet afadersiniz taşla silmiş kubura atmış. Şimdi bu insanlar gani askerlikte. Asker ne yapsın, sıfırdan başlayıp öğretiyor herşeyi. Eğitimsizlik kimin suçu?

“TGRT'Yİ DE SATTILAR” DİYEN YÜZBAŞI
2007 yılında askerliğimi Ankara'da yaptım. Görev yaptığım birliklerin isimlerini vermek istemiyorum. Acemilik döneminde bulunduğum birlikte gayet düzenli, kendisini hem askeri hem de insani olarak iyi yetiştirdiği görünümü veren bir yüzbaşımız vardı. Disiplini elden bırakmazdı ama kimseyi de gereksiz yere azarlamazdı.
Disiplinin en yoğun yaşandığı, askerlerin sus-pus olduğu anlarda yaptığı esprilerle askerlerin rahatlamasını sağlardı. O yüzden çok da sevilmeyen birisi değildi. Acemilik döneminin sona ermesine birkaç gün varken, bu yüzbaşımız bizleri yanına toplayarak bir sohbet gerçekleştirdi. "Herkes düşüncesini açıklayabilir, istediği soruyu sorabilir" sözleriyle kimsenin kendisini sınırlamamasını istedi.. İlk bakışta, askeri disiplinden yorulmuş askerlerin az da olsa sivil bir sohbet olarak algılayıp rahatladığı bu durum, yüzbaşımızın "TGRT'yi bile yabancılara sattılar" sözlerini işitince o dönemde Ergenekon-ulusalcı tayfasının yürüttüğü 'ülkeyi satıyorlar' propagandası aklıma geldi. Yüzbaşı "TGRT'yi bile sattılar" derken, hükümete göndermede bulunuyordu. Yüzbaşımız Avrupa'ya ABD'ye laf sokuyordu. Aslında aklı başında bir yüzbaşıydı, ki hala öyle olduğunu tahmin ediyorum, ama nasıl böyle kendisini bıraktığını anlayamadım. Yüzbaşının Avrupa, Amerika karşıtlığına birşey dediğim yok hatta hoşuma da gitmişti ama Ergenekoncu-ulusalcı propagandacıların sürekli kullandığı kelimeleri duyunca yine de bir rahatsızlık duymuştum.
Yüzbaşı konuşurken, askerlerin bir kısmı da artık ordu birliklerinin vazgeçilmezi haline gelen 'olmazsa askerlik olmaz' denilen Amerikan gazlı içeceği Coca-Cola makinesinden kola alıp serinliyordu. Yüzbaşı konuşurken ona "Komutanım ordumuz madem bu kadar anti-Batıcı, anti-Amerikancı o zaman neden Amerikan kültürünü ya da Batı medeniyetini özümsüyor da kendi dini ve kültürel mirasımıza sahip çıkmıyor. Anti-Amerikancı ordumuz neden anti-Amerikancı Erbakan'ı devirdi?" diye sormak istedim.
Komutanın 'herşeyi sorabilirsiniz' sözünden cesaret alarak tam sormak üzereydim ki bir anda "Askerliğim henüz bitmedi. Yerin de komutanın da kulağı ve hafızası var" diyerek vazgeçtim. Bunu anlatmamın sebebi; ordunun siyasete ne kadar bulaştığını sizlerle paylaşmak içindi. Teğmeninden, yüzbaşısına, yarbayından albayına kadar (generalleri zaten biliyoruz) ordumuz maalesef siyaset virüsüne yakalanmış ve tek vazifesi olan askerliği ikinci plana itmiştir. Eğer bir yüzbaşı askerlerine askerlik mesleği üzerine tecrübeleri yerine siyaset konuşuyorsa, o zaman o ordudan mükemmel bir ordu beklemek hayal olur. O yüzbaşının ne Ergenekoncu-ulusalcı tayfayla bir ilgisinin olduğunu düşünmüyorum ama belli ki etkisinde kalmıştı. Oysa bir asker olarak mükemmellik görüntüsü verirken bu mükemmelliğini üzerine vazife olmayan siyasete bulaştırmamalıydı.

KOMUTAN BAŞIMIZDAKİ TAKKEYİ ÇIKARDI VE …
Artvin merkez, 211. hudut alayı, alay karargah bölüğü, muhabere takımı, hatçı tim komutanıyım. Yıl 1995. Aylardan ramazan ayı. Alay karargah bölük komutanımız yüzbaşı Serhat KOŞDERE. Bizler teravih namazı kılmak için bölük yerleşkesinde malzeme depolar bölgesinde mescit olarak ayrılan tek odada ibadetimizi yapıyoruz. Namaza selam vererek ara verdiğimiz sırada nömetçi amirimiz yüzbaşı Serhat KOŞDERE mescit kapısını açarak botları ile mescit içerisine girdi ve arkadaşlarımız arasında dolaşmaya başladı. Tüm arkadaşlarımız esas duruşta mescit çok sessiz sadece komutanımızın ayak sesleri... Aramızda bir müddet dolaştıktan sonra arkadaşımızın bir tanesinin kafasındaki takkeyi alarak verdiği emir, askerin nizami olması şarttır, ya tümünüzde takke olacak veya hiçbirinizde olmayacak. Ortamdaki sessizlik emredersiniz komutanım nidasıyla bozuluyor ve ardından sessizlik. Komutanımız bir müddet askerler arasında dolaşıp yüzlerine bakıyor ve mescitten çıkıyor.Peygamber ocağı ordumuzun içerisindeki bu tutumun yorumunu sizlere bırakıyorum...Saygılarımla, Selahattin GÜRLE

SAHURDA HELVA VE TURŞU
Ben Trabzon'dan HALDUN.1995 YILINDA ASKERLİĞİMİ ETİMESGUT ZIRHLI BİRLİKLER TÜMENİNDE YAPTIM.BİR GÜN ÖĞLE YEMEĞİNDE NÖB.ASTSUBAY YEMEK DUASI YAPTIRIYOR.o tanrımıza hamd olsun diyor bütün asker ALLAH'IMIZA HAMD OLSUN diye bağırıyor.komutaan köpürdü Allah yok(haşa)tanrı diyeceksiniz biz yine ALLAH'ımıza hamdolsun dedik.bu olay dört beş kez tekrarlanınca bizi dışarıya çıkarttı size yemek vermem tanrımıza diyeceksiniz diye.2.alaya yeni tümgeneral geldi.camide namaz kılanlaırn isim listesini aldırdı yani fişletti ve bir tane de binbaşı dahil cuma namazını kıldılar diye askeriye içindeki disipline (diskoya) gönderdi.en sonunda cami görevlisi asker oradaki görevinden alındı ve cami ibadete kapatıldı.komutanın ismini size vereyim yayınlayıp yayınlamamak size kalmış.o zaman ki tümgeneral şimdi halen aktif görevde erdal ceylanoğlu.ALLAH ALLAH denildiğini zannedilen ordu komutanlarının birkaçı.ramazanda oruç tutmayalım diye sahurda helva ve turşu veriliyordu bilinçli olarak.tabi susuzluğa ancak 10 gün dayanabildik ve sonra herkes döküldü ve oruç tutamadık.kimse ekranlara çıkıp hikaye anlatmasın.ordunu büyük çoğunluğu bu kafalardan oluşuyor.Allah diyemezsin.ve ben askerliğim bittikten sonra oğlum olursa askere göndermeyeceğime and içtim.çünkü bu orduya askerlik yapılmaz maalesef.ölse eğitim zaiyatı diye not düşüyorlar.bir delikanlı 20 yılda meydana geliyor.kendi egolarını tatmine ben evladımı göndermem.ayrıcs 28 şubat sürecinde de tanklar bizim tümenden ve alaylardan yürütülmüştü.

KİRAZ NÖBETİ
Muhammed E. : bende istanbul gaziosmanpaşa fenertepe kışlasında 85/3 olarak askerliği yaptım yani sözde askerliğimi yaptım.bölük olarak 11 kişiydik fatih astsubay bize ceza verdi ceza olarak gazinonun önünde bir kiraz ağacı vardı, bir hafta kiraz ağacının nöbetini tuttuk, tabi her nöbet değişiminde kirazları sayar imzamızı atar nöbeti teslim alır teslim ederdik, kirazımız 156 taneydi bütün disiplinli nöbetimize rağmen 4 kirazımız çalındı.

NEYDİ NE OLDU?
Ömer Faruk S. : Selamun Aleykum, 1995 yılında 1974/3 tertip Mardin/Kızıltepe de Alay da depo çavuş olarak (28 yaşımda uzun dönem) askerliğimi yaptım.

Alayımızda çok güzel bir Mescidimiz vardı 5 vakit ezan okunur, Cuma namazları kılınır ve 24 saat açık kalırdı, mesai saati dışında birçok asker er gazinosunda tv izler, bir çoğuda mescid de namazlarını kılar, Kur'an-ı Kerim okur, Hadis, Fıkıh, Kıssa v.b. dini kitapları okurdu.

Alay Komutanımız ve Bölük komutanımız değiştikten sonra Mescidimiz kapatıldı, birgün bölük komutanı beni odasına çağırdı, gittiğimde toplantı masasının üzeri kitap doluydu, bana Kur'an-ı Kerim ile diğer kitapları ayırabilirmisin? diye sordu, bende ayırabileceğimi fakat abdestim olmadığını söyledim, postasına imamı çağırmasını emretti ben çıktım, daha sonra bana abdest alıp odasına gitmem söylendi, gittiğimde masada kitaplar ayırt edilmişti bana şimdi sayısını hatırlamadığım ama 10'un üzerinde olan Kur'an-ı Kerim'leri depoya kaldırmamı emretti Alay komutanın emri olduğunu söyledi, Kitap'ları depoya götürürken Alay komutan yardımcısı ile karşılaştık (kendisi bizle Cuma namazı kılardı ) bana kızarak ne yaptığımı sordu bende Kur'an-ı Kerim'leri depoya götürdüğümü söyledim bana bağırarak olurmu öyle şey deyince ben de Alay komutanın emri olduğunu söyledim, sonucunda oda emre uymak zorundaydı ve ses edemedi. Diğer kitapları imha edeceklerini anladığımdan hızla geri geri döndüm fakat bölük komutanı kitapların tamamı yanana kadar başından ayrılmadı tabiki hiçbirini kurtaramadık.

sonuç; birçok anıda da belirtildiği gibi komutanlar farklı uygulamalar içinde oluyorlar. Ben askerliğimde zıt iki uygulamayı da gördüm.

Saygılar,

AĞACA SELAM
balaban: Bugün medyada çok sık boy Osman Pamukoğlu alay komutanımız sene 1990 temmus ağustos ayı olsa gerek yer uzunköprü 42.p.al. komutan ağaçları denetlemeye çıkar mutfağın karşısında bir kaç asırlık dev bir meşe ağacı vardı. Komutan o ağacın sağında selam verir solundan selam verir ağaç selamı almaz.Komutan kara verdi ağacın esas duruşu bozok kesin.Ağaç kesildi içinden bir bal çıktı ağacın aşağı yukarı 50 kg aktı gitti.neyse ağaç kesmek yasak olduğundan işler gece karanlıkta yapıldı kökleri yakılıb düzeltildi ertesi gün ağaç olduğu bile belli değildi....

BURASI PEYGAMBER OCAĞI
selamın aleykum.ben rahmi gülbay 1973-73/4 tertip bitlis ahlat doğumluyum askerliğimi bi kısmıni belikesir ilin edremit ilçesinde yaptım tehrisime son 4 ay kalmişti taburumuz hakari nin şemdinli ilçesine gunderilmişti ve tabur 4 bülükten oluşurdu 4 bülükte gitik yeni mangalar oluşturuldu, kısa bi yol eğitimide verdiler o kısa yol eğitiminden sonra sivil otobüslerle yola çıktık şemdinliye vardık şubat ayıydi ve mubarek ramazan ayındaydık ayni zamanda çadırlarımizi kurduk ve çadırlarda kalmaya başladık tabur kumtanımızn ihsan tanş iyi bi adamdı oruç tutanlar tutabilir derdi ve onlar için ayreten iftar yemeği çıkarma emrini verdi buraya kadar her şey iyi büluk komtanımazın adıda bülent üsteğmen di adamı allah ıslah etsın gunun 24 saati içerdi ve dine çok karşiydi. altındaki sübaylarda genlede üyleydi.takım kumtanım da genç yeni gelen bi sübaydi, okuldan yeni mevzun olmuş tu operasyonlara çıkardık takım 18 kişilik ti 18 kişinin içinden 3 kişi namaz kılar oroç tutardık.ve içlerinde usta er de bendım benim din hasasiyetimi bilirdi ve beni yanına çağırıdı oruç tutma namaz kılma dedi bende niye komtanım dedim askerliğime bi engel değil ki dedim cevap çok ilginç biz zaten peygamber ocağındayız ve sızın gibi düşünen yobazlarda kainat peygamber h.muhamad.s.a.v için yaratıldığina inaniyorsun dimi dedi bende evet komutanım dedim kainat onun için yaratılmiş dedim biz dedi şuan onun ocağındayız dedi onun için de ibadet gerekmiyor dedi allah onun ve onun gibi düşünenlerin emrinde askerlik yapanlar yardım etsın.

KIŞLADA KÜRT AÇILIMI

Ben A.E. : Kısa dönem askerliğimi yaptığım Şanlıurfa'daki 20. Zırhlı Tugay Kışlasında Kürt açılımı, 2008 yılında fiili olarak hüküm sürüyordu. Terhis olacak askerlerin veda gecesi yapması adettir. Bizim orada da sanırım 7'ye 3'lerin veda gecesi için günler öncesinde hazırlıklar başlamıştı; özel formalar diktirilmiş, gece için içecek stokları yapılmış, ışıklandırma ve fotoğraf ekipmanları hazırlanmış ve daha bir çok hazırlık yapılmıştı.

Forma diktiren askerlerden Kürt olanlar “Acaba formanın arkasına Kürtçe ifadeler yazsak bir şey olur mu?” birbirlerine sormaya başlamışlardı. Bu ifadeler de öyle siyasi filan sanılmasın; işte “Ya benimsin ya toprağın” tarzında şeyler. Ben ise, “Burası askeriye, böyle bir şeyin aklınızdan bile geçmemesi lazım” diye bir zarar görmesinler diye onları uyarmaya çalışıyordum. Ama zaten kışla içinde alenen Kürtçe konuşmak, şarkı söylemek filan resmi olmasa da pratikte serbestti. Çok rahat biçimde Kürt konulu tartışmalar yapılıyordu. Bu konuda oldukça demokratik bir ortamın bulunduğunu söyleyebilirim. Nitekim bu arkadaşlardan bazıları veda gecesi için hazırlanan formalarına Kürtçe ifadeler yazdırttı.

Terhisçi arkadaşlar beni de gazeteci olmam dolayısıyla fotoğrafçı yaptılar. Yoksa veda gecesinin benimle bir alakası yoktu. O günlerde benim askerliğimin bitmesine daha aylar vardı. Rütbeli askerler de gelince dışarıda hazırlanmış bir platformda gece başladı. Hoparlörlerde her türlü müzik; oyun havaları, arabesk, fantezi vs. Nihayet bizim taburun en üst rütbelisi olan binbaşı da geldi. Bu arada terhis olacak askerlerden Kürt olanlar, arkasında Kürtçe ifadelerin yazılı olduğu formalarıyla ortalıkta gayet rahat dolaşıyorlar. Binbaşı askerlerle Ankara havası oynuyor. Sonra birden müzik değişti. Meşhur “cane cane cane” halay havası Kürtçe versiyonuyla hoparlörde. Binbaşı, tam Ankara havası eşliğinde karşısındaki askerle diz vururken yapılan bu değişiklik karşısında bir iki saniye kalakaldı, ardından oracıkta oluşan halaya giriverdi. Hoparlörden yükselen Kürtçe “cane cane cane” bittikten sonra, arkasından Şivan Perver'in Batı'nın pop müziği ile modernize ettiği (kimilerine göre dejenere ettiği) ve disko danslarına elverişli Kürtçe parçalar gelmeye başladı ve binbaşı ile diğer rütbeliler, terhis olacak askerlerle birlikte halay çekiyorlar. 2008 yılının Ekim-Kasım ayları… Yani daha ortalıkta ne Ak Parti'nin demokratik açılımları var, ne de dağdan inerek Habur'dan giriş yapan militanlar…

SİHİRBAZ DEĞNEKLİ KOMUTAN
Savaş K. : Tekirdağ/ Malkara 95. Zırhlı Tugayda kısa dönem askerdim. Tugay komutanı balyozdan tutuklu Nuri Ali Karababa ama Ali isminin tugayda kullanılması için emir üstüne emir yolluyor. Elinde cam ya da değerli taştan topuzu olan sihirbaz değneği gibi bir değnekle dolaşır; subayların, erlerin bacaklarına acımadan vururdu. Acemiliği beraber yaptığımız daha sonra Ali Karababa'nın konutunda görev alan arkadaşım bir hafta sonunda devletin megane otomobiliyle Fenerbahçe orduevindeki komutanın devre arkadaşına bir bebek taşıma hassasiyetinde bir şişe şarabı götürdüğünü söylemişti.

KOMUTAN SORUYOR: NAMAZINI KILDIN MI?
M.Emin : askerliğimi Malatyada yaptım, birliğimizi denetlemeye mübarek Ramazan ayı idi, Ankaradan Tuğgeneral gelecekti. Daire başkanımız şoförüne; oğlum ben oruç tutuyorum gelecek olan paşada oruç tutuyor, şubeleri gezeceğiz senin yemek yeme imkanın olmayabilir sende oruç tut bu aralar diyerek tavsiyede bulunuyordu.

Allah razı olsun bir Kıta Komutanımız vardı Kd.Bçvş. bana namazını kıldınmı diye sordu bende yoğun olduğumumdan dolayı kılamadığım söylediğimde bana hitaben tatlı ve sert biçimde; işlerin namazımı kılmama engel olmayacağını, depoya gidip kapıyı kitleyip namazımı kılabileceğimi söyledi.

yine aynı komutanıma birliğe Kuran-ı Kerim getirdiğimi söylediğimde olumlu karşılayarak, ama subaylar tarafından arama yapılabileceğini, iyi bir yerde muhafaza etmemi tavsiye etti. bir keresinde ben depo Kuran-ı Kerim okurken depoya girecekti ama ben kapıyı kilitlemiştim, sonradan kapıyı açtığımda elimde Kuran-ı gördü ve önemli birşey lmadığını, okumaya devam etmemi söyledi. ve buna benzer birçok vaka ile daha karşılaştım..
Saygılarımla

YEMEK DUASI
Kanuni: Nöbetçi Çavuş Olduğum Gün, Öğlen Yemeğinde Yemek Duası Yaptıracağım, Yanımda da Nöbetçi Subay Var, Ben " Allahımıza Hamd olsun, Milletimiz Var Olsun " Dedim... Nöbetçi Subay Yüzüme Bakarak Olmadı Dedi, Bende Herhalde Biraz Daha Kuvetli Bağırmamı İstiyor Diye Düşünerek Tekrar Ettim " Allahımıza Hamd olsun, Milletimiz Var Olsun " Dedim... Tekrar Olmadı Diyerek Duvarda Yazan Yemek Duasını İşaret Etti... Meğerse Allah Yerine Tanrı Diyecekmişiz... Bizde O şekilde Askere Dua Yaptırdık, Tamam Şimdi Oldu Dendi... Sayın Başbuğ İlk Olarak Yemekhanelerde Bulunan Yemek Duasından İşi Başlamalı. Duyurulur.
 
Üst Ana Sayfa Alt