Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mekke Müşriklerinin Ibadetleri, Itikadları

muhammet87 Çevrimdışı

muhammet87

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
MEKKELİ MÜŞRİKLERİN NAMAZ KILMALARI

Mekkeli müşrikler, cahilliye devrinde namaz kılıyorlardı. Nitekim İmam Müslim –rahimehul lah- Sahihinde Ebu Zerr –r.anhum-in fazileti bölümünde, Ebu Zerr –r.anhum- İslam’a girmeden 3 yıl önce namaz kıldığını rivayet ediyor.
“(Abdullah b. Samit’den rivayete göre, Ebu Zerr –r.anhum- şöyle dedi) Ey kardeşimin oğlu! Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem-e kavuşmadan üç sene önce namaz kılıyordum, dedi.(Abdullah b Samit) Kimin için dedim.(Ebu Zerr) Allah için dedi…”

MEKKELİ MÜŞRİKLERİN ORUÇ TUTMALARI

“...Âişe –r.anha- şöyle demiştir: “Câhiliyet devrinde Kureyş aşure günü oruç tutar idi. (Hicretten evvel) Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem- de aşure orucu tutardı. Medine'ye geldiği zaman da (âdeti üzere) bu orucu tuttu ve sahabeler ine de bu orucu tutmalarını emretti. (İkinci sene) ramazan orucu farz kılınınca aşure günü orucunu terk etti. Artık isteyen bu orucu tuttu, dileyen de onu terk etti.”

MEKKELİ MÜŞRİKLERİN İTİKÂFA GİRMELERİ

Nâfi' ibn Ömer-r.anhum-den: Ömer ibnu'l-Hattab –r.anhum- Câhiliyye'de Mescidi Haram içinde itikâf etmeyi adamıştır. Buhari'-nin şeyhi Ubeyd yahut Buhari dedi ki: Zannediyorum ki "Bir gece" demiştir. Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem- Ömer'e –r.anhum- hitaben: "Adağını yerine getir" buyurdu.”
MEKKE MÜŞRİKLERİNİN HAC VE UMRE YAPMALARI

“…Urve şöyle demiştir: Ben Aişe-r.anha-ya şöyle sordum: Yüce Allah'ın "Şüphesiz, Safa ile Merve Allah’ın alametlerindendir. İşte kim o beyt’i hacc veya umre kasdı ile ziyaret ederse onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir. " (el-Bakara: 158) kavli hakkında ne rey edersin? Yemin ederim ki, Safa ile Merve arasında say etmemek hiç kimse üzerine bir günah olmaz, dedim.
Âişe:
— Ey kardeşim oğlu, sen fena söz söyledin! Eğer bu ayetin manası (hükmü) senin te'vîl ettiğin gibi (say mubah) olsaydı, ayet "Safa ile Merve arasında say etmemekte günah yoktur'' suretinde olurdu. Şu kadar ki, bu ayet Ensar hakkında indirilmiştir. Ensar Müslüman olmalarından önce, Müşellel mevkii yanında bulunup kendisine ibadet ede geldikler i Tâğıye Menât putu için ihrama girip telbiye ederler¬di. İşte Ensar'dan ihrâmlanan kimseler (kendi putları karşısında dikili bulunan) Safa ile Merve putları arasında say etmeyi günah sayarlardı. Ensar Müslüman oldukları zaman müşkül saydıkları bu vaziyeti Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem-e şöyle sordular:
— Ya Rasûlullah! Bizler Safa ile Merve arasında say etmeyi günah sayıyorduk (bu iş bize ağır geliyor), dediler.
Bunun üzerine Yüce Allah "Şüphesiz Safa ile Merve Allah 'ın alâ¬metlerindendir..." ayetini indirdi. Aişe –r.anha-
— Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem- Safa ile Merve arasında dolaşıp say etmeyi kendi fiili ile de kanunlaştırmıştır. Artık bu iki tepe arasında dolaşmayı, yani say’ı terk etmek kimse için caiz değildir, demiştir.
Zuhrî dedi ki: Aişe'nin bu hadisi Abdurrahm an'ın oğlu Ebu Bekr'e haber verdim (ve bu konudaki bilgisini sordum). O bana ce¬vaben şöyle dedi:
— Aişe'nin Cahiliyet devrinde Safa ile Merve arasında say’ı günah sayan bir zümre bulunduğunu haber vermesi, şüphesiz ki bir ilimdir. Fakat ben bunu işitmiş değilim. Ben ilim ehli olan birçok kimselerd en işittim ki, onlar şöyle zikrediyo rlardı: Aişe'nin haber ver¬diği Menât için ihrama girmekte olan bu zümreden başka, Ensar’dan bir zümre daha vardı. Bunların hepsi de bilakis Cahiliyet devrinde Safa ile Merve arasında tavaf ederlerdi . İslam devri gelip, Yüce Al¬lah "... O kadim Beyt'i tavaf etsinler" (el-Hacc: 29) kavliyle Beyt'i ta¬vaf etmeyi zikredip de Safa ile Merve tavafı Kuran’da zikredilm eyince, bunlar:
— Ya Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem-! Biz öteden beri Safa ile Merve arasında tavaf ederdik. Allah Beyt'i tavaf emrini indirdiği hâlde, Safa ile Merve arasında say’ı zikretmedi. Biz Safa ile Merve arasında say edersek, bize günah var mıdır? Diye sordular.
Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir. İşte kim o Beyt’i hacc veya umre kasdı ile ziyaret ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir. " (el-Bakara: 158) ayetini indirdi. Yine Abdurrahm an oğlu Ebu Bekr devam edip şöyle dedi. Ben bu el-Bakara: 158. ayetinin Ensar ve Arapların diğer bir kavminden oluşan her iki fırka hakkında; yani hem Cahiliyet devrinde Safa ile Merve arasında tavaf etmeyi günah sayanlar fırkası hem de Cahiliyet te Safa ile Merve arasını tavaf ede geldikler i hâlde sonradan İslâm devrinde Allah'ın Beyt'i tavafı emredip de (el-Hacc: 29) Safa ve Merve'yi zikretmed iği için Safa ile Merve arasını tavaf etme¬yi günah sayanlar fırkası hakkında indiğini işittim. Nihayet Allah Beyt'i tavafı zikretmes inin (el-Hacc: 29) ardından, bu Safa ile Merve arasında say’ı da (el-Bakara,158) zikretti (yani el-Bakara: 158. ayetinin inmesi, el-Hacc: 29 ayetinin inmesinde n sonra oldu).”
MEKKELİ MÜŞRİKLERİN SADAKA VERMELERİ, KÖLE AZAT ETMELERİ VE HISIMLIK BAĞINI DEVVAM ETTİRMELERİ

“-...Hakîm ibn Hızâm –r.anhum- şöyle demiştir: Ben:
— Ya Rasûlullah! Cahiliyet devrinde kendileri yle ibadet ede gelmekte olduğum sadaka vermek, köle azad etmek, hısımlık bağımı devam ettirmek nevi’nden bir takım işler hakkında ne düşünürsün? Bu işlerde benim için ecir ve sevap var mıdır? Dedim.
Peygamber –sallallah u aleyhi ve sellem-
— "Sen, geçmiş olan hayırların üzerine İslâm'a girdin" buyurdu.”





Ey Müslüman kardeşim! Gördüğünüz gibi, Mekkeli müşrikler, günümüz Müslümanlarının sandığı gibi, Allah’ı inkâr ediyor değillerdi. Ve onlar birçok ibadetle Allah’a yaklaşmaya çalışıyorlardı. Peki, Mekkeli müşrikler bu kadar güzel inançlara sahipdi de neden Allah onlara müşrik dedi. Ve onların kanını Rasûlü Muhammed –sallallah u aleyhi ve sellem-e neden helal kıldı ve onlarla Rasûlü neden savaştı. Mekkeli müşrikler Allah’ı biliyorlardı, fakat Allah’ı birleyemiyorlardı. Onların sorunu Rububiyet tevhidinde değil, Ulûhiyet tevhidin de idi. Onlar Allah’a daha çok yaklaşmak için, aracılar ediniyorlardı. Nitekim ayetlerde şöyle buyuruluyor:

“İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. Onu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecekti r. Şüphesiz Allah yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.”
“Allah’ı bırakıp, kendileri ne ne zarar, ne de fayda verebilec ek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde Onun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz! O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.””

İşte, Mekkeli müşriklerin problemi buradaydı. Onlar Allah –Subhanehu ve Teâlâ-ya daha çok yaklaşmak, daha çok ecir elde etmek için, aracı ediniyorlardı. Ve Allah bunları reddetti ve onların müşrik olduğunu bildirdi.

Hanefi Âlimlerinden, imam İbn Ebi’l İzz el-Hanefi –rahimehul lah- şöyle der: “Onlar (Mekkeli müşrikler) kâinatı yaratmakta Allah’a ortak olduklarına inanmıyorlardı. Aksine onlar da Hint, Türk, Berber ve diğer ümmetlerin müşrikleri ile aynı durumda idiler. Kimi zaman (ibadet ettikleri) putların, peygamber ve salihler olduklarına inanırlar, onları şefaatçi edinirler ve onlarla Allah’a yakınlaşmaya çalışırlardı. İşte Arapların şirkinin esası budur.”
Günümüzde Kelamcılar ve Tasavvuf ehlinden bazıları, tevhidi anlatırken, sadece Rububiyet tevhidini anlatırlar ve Uluhiyyet tevhidine hiç değinmezler. Sanki Mekkeli müşrikler, Allah’ı inkâr ediyor, putların önünde eğiliyorlar, yaratıcı olarak putları kabul ediyorlar gibi bir inanca sahiptirler. Bu inanç ise Kitap ve Sünnet’in bize bildirdiğine göre, yanlış bir inançtır.

Şimdi şöyle bir soru olabilir: “Mekkeli müşrikler putları aracı kılıyorlardı. Biz ise Peygamber leri, sahabeleri, âlimleri aracı kılıyoruz. Şimdi bizle Mekkeli müşrikler aynı mı?” Bu sorunun cevabı şöyledir.

MEKKELİ MÜŞRİKLERİN TAPTIKLARI PUTLARIN ADI VE
MAHİYETİ

Mekkeli müşrikler, zamanında yaşamış salih insanları temsil eden suretler yaparak bu şekilde aracı edinmişlerdir. Allah’u –Azze ve Celle- onların aracı edindiği putlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Gördünüz mü o Lat ve Uzza’yı? Ve üçüncüleri olan ötekini, Menat’ı. Demek erkek size dişi O’na öyle mi? O zaman bu, insafsızca bir taksim! Bunlar(putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar . Hâlbuki kendileri ne Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.”

Lat: Beyaz bir kaya parçası idi. Üzerinde bir takım nakışlar vardı. Taif’de onun adına mabed yapılmıştı. Ve bu mabedin özel hizmetçileri bulunuyordu. Mabedin çevresinde muazzam bir boşluk vardı. Taifliler yani Sakif kabilesi ve onlara uyanlar, Kureyş’in dışındaki arap kabileler ine karşı bu putla öğünürlerdi.
İmam Buhari –rahimehul lah- Sahihin de, Abdullah İbn Abbas –r.anhum-‘ın Lat hakkında şöyle dediğini rivayet ediyor: “Adamın biri beyaz bir kayanın yanında arpa ve buğdaydan yemek yapıp yağla beraber hacca gelen insanlara satardı. Bundan kim yerse şişmanlardı. Bu adam ölünce Sakif kabilesi bu adama hürmet olsun diye bu beyaz kayaya tapmaya başladılar. Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem- Mekke’nin fethinden sonra Mugire b. Şube –r.anhum-yi Lat’ı yıkmak için gönderdi.
Uzza: Ağaçtan yapılmış bir puttu. Üzerine hurma dallarıyla örtülü, çevresi duvarlarla çevriliydi. Mekke ile Taif arasında bulunuyor du. Kureyş’liler Uzza’ya da saygı gösterirlerdi. Uhud günü Ebu Süfyan: “Bizim Uzza’miz var, sizin ise yok” diye seslenmiş, bunun üzerine Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem- “Bizim mevlamız Allah’tır; Sizin ise mevlanız yok” deyin, diye buyurmuştur.
Ebu Tufeyl -r.anhum- Şöyle rivayet etti: Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem- Mekke’yi fethettikten sonra, Halid b Velid –r.anhum-i içinde Uzza olan ağaca gönderdi. Uzza üç ağaç üzerine konmuştu. Bunları kesti ve üzerine konulan şeyi yıktı. Sonra Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem-in yanına dönerek yaptıklarını anlattı. Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem- dedi ki: “Dön, sen gerekenleri yapmadın.” Bu putun kâhinleri, Halid b. Velid –r.anhum-in döndüğünü görünce dağa bakarak: “Ey Uzza! Ey Uzza!” dediler. Halid b. Velid –r.anhum- Uzza’nın bulunduğu yere gelince çıplak, saçı dağınık bir kadın gördü. Kadın yerden toprak alıp başına saçıyordu. Halid b. Velid –r.anhum- bu kadını kılıçla öldürdü. Sonra Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem-e dönerek olayı anlattı. Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem- ise: “Senin öldürmüş olduğun Uzza’dır,” buyurdular.
Menat: Mekke ile Medine arasında Kadit denilen yerde idi. Medine’de bulunan Huzaa, Evs ve Hazreç kabileleri cahiliyet devirlerinde ona saygı gösterir ve oradan geçerek haccetmek üzere Kâbe’ye giderlerdi. Mekke’nin fethinde Menat’ı yıkmak için Rasûlullah –sallallah u aleyhi ve sellem- Ali –r.anhum-yi gönderdi. Arap yarımadasında çeşitli kabileler in saygı gösterdikleri daha başka birçok putlar vardı. Fakat içlerinden en önemlileri bu üçü idi.
Lat, Uzza ve Menat’a tapan kişiler bunları herhangi bir taş veya herhangi bir ağaç olarak görüp tapmıyorlardı. Bu ağacın yanında salih bir kişinin veya bir velinin mezarının bulunduğuna inanıyorlardı. Örneğin, Uzza’nın bulunduğu yerde salih bir kadının gömülü olduğuna inanıyorlardı. Bundan dolayı bu putlara saygı gösterip hürmet ettiklerinde bereket olacağına, sıkıntı anında onlardan yardım istediklerinde, sıkıntılarının giderilec eğine veya ihtiyaç anında onları yardımlarına çağırdıklarında kendileri ne yardım edileceğine inanıyorlardı. Hatta onlar ayetlerde de geçtiği gibi Allah katında şefaatçi olduklarına, Allah’a daha çok yaklaştırdıklarına inanıyorlardı.
Günümüzde evlenecek olan gençleri, bereket olsun diye Celaleddin Rumi’nin türbesine götürenler, türbelere gidip orada kimin yattığı bile belli olmayan kişilere dua edenlerle, Mekkeli müşriklerin hiçbir farkı yoktur. Şimdi şirkin nasıl başladığına değinelim.

ŞİRK NASIL BAŞLADI

Şirk ilk olarak, Peygamber lerin, Salih insanların kabirleri ne gidip, onları aracı edinmekle başlamıştır. İmam Buhari –rahimehul lah- Sahihinde, Nuh sûresinin (23) ayetinin tefsirinde, Abdullah b. Abbas –r.anhum-dan şöyle rivayet ediyor.
“Ve dediler ki: “Sakın ilahlarınızı bırakmayın; Hele Ved’den, Suvâ’dan, Yeğus’tan, Ye’ûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin.” (Nuh,23) ayetinin tefsirinde Abdullah ibn Abbas –r.anhum- şöyle der: “Nuh kavmindeki vesenler, sonradan Arab kavminde oldu. Vedd putuna gelince; o, Devmetu'I-Cendel'de Kelb kabilesin in idi. Suvâ' putu, Huzeyl kabilesin in idi. Yeûs, Murad kabilesinin, sonra da Yemen'in Sebe' şehrinin yanında el-Cevf mevkiinde Gutayf oğullarının idi. Yeûk, Yemenli bir kabile olan Hemdân'ın idi. Nesr de Hımyer'in Zu'l-Kelâ' hanedanının idi. Bu isimler esasen Nuh kavminden bazı sâlih adamların isimleridir. Bu iyi kimseler vefat ettikleri zaman şeytân onların mensûb oldukları kavimleri ne, bunların adlarına, hayâtlarında otura geldikleri mevkilere birtakım putlar dikin ve onlara bu adamların isimlerini verin diye vahyetmiştir. Onlar da putları dikmişler ve bunlara o iyi kimselerin adlarını vermişledir. Bu heykellere ilk zamanlarda ibadet edilmemiştir. Nihayet bunları dikmiş olan nesiller vefat ettikleri ve bunlarla ilgili bilgiler neshedilip unutulduğu zaman, cehaletle bunlara tapılmıştır.”
Yukarıdaki, hadisinde dalalet ettiği gibi, şirk ancak kabirlerde ve salih insanları aracı edinmekle başlamıştır. Şirk’in ilk başladığı tarihten itibaren, uzunca bir zaman geçmesine rağmen şirkin yüzü değişmemiştir.

Şöyle bir etrafımıza baktığımızda, günümüz müşrikleri şirklerinde, kardeşleri Mekkeli müşrikleri geçmişlerdir. Nitekim ayette:
“Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah’a halis kılarak: Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız diye Allah’a yalvarırlar.”

“Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki onlar, yine haksız yere taşkınlık ediyorlar . Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhiniz edir; (bununla) sadece fâni dünya hayatının menfaatin i elde edersiniz; sonunda dönüşünüz yine bizedir. O zaman yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.”
“Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah’a has kılarak (ihlâsla) O’na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim âyetlerimizi, ancak nankör hâinler bilerek inkâr eder.”
“Gemiye bindikler i zaman, dini yalnız O’na has kılarak (ihlâsla) Allah’a yalvarırlar. Fakat onları sâlimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah’a) ortak koşmaktadırlar”
“Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O’ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, (yine eski halinize) dönersiniz. İnsanoğlu çok nankördür.“

Mekkeli müşrikler, sıkıntaya düşünce, dini yalnız Allah’a halis kılıyorlardı. Fakat o sıkıntıdan Allah onları kurtarınca, tekrar Allah’a eşler koşuyorlardı. Günümüz müşrikleri ise, sıkıntıda da, rahatlıkda da “yetiş ya Ahmed el-Bedevi veya yardım et ya AbdulKadi r Geylani vb şeylerle Allah’a şirk koşuyorlar. Sizce hangisini n şirki daha büyük, sıkıntılı anlarında dini Allah’a halis kılıp, rahat zamanlarında şirk koşanlarınki mi? Yoksa hem sıkıntılı anlarda, hem de rahat zamanlard a şirk koşanların ki mi? Allah’a kasem olsun ki, zamanımız müşrikleri daha şerli ve daha tehlikeli dir. Allah bizi ve sizleri şirkin bütün cüzlerin den muhafaza etsin.

Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur . Salât ve Selam da, şerefli Rasûlü Muhammed –sallallah u aleyhi ve sellem-in, Ashabının ve de kıyamet gününe kadar onların, menhecini, menhec edinenler in üzerine olsun.
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
ALLAH razı olsun
 
tewhidwetakwa Çevrimdışı

tewhidwetakwa

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
mekke müşrikleri bir kitaba inanmadıkları halde nasıl namaz kılar nasıl oruç tutar nasıl itikafa girer onlar hangi kitapları okuyorlardıda bunları yapıyorlardı acaba
 
Üst Ana Sayfa Alt