bence bu sofiler dinen mükellef değiller. çünkü hiçbir şey anlamıyorlar. ebleh, ahmak gibi tabirler hafif kalır o derece
Tevhid ve Cihad Minberi
Soru: İslam ümmetine nasihatte bulunduğunuz ve onları irşad ettiğiniziçin Allah sizlerden razı olsun. Sorum şudur: Mısır ordusundaki askerler, zorunlu olarak askerlik yapıyorlar. Zorla askere alınmayacak olsalar hiç biri gitmeyecektir. Acaba bunlar kâfir mi oluyorlar? Acaba bu mecburiyet, ikrah hali sayılır mı yoksa sadece mecburi bir hal midir? Onlardan öldürülenlerin durumu nedir? Gazze sınırında nöbet tutan askerlerin durumu nedir? Bu nöbet Yahudilere bir yardım sayılmaz mı? Filistin ve Gazze sınırına seçilen askerler çok cahil insanlardır. Birçoğu okuma-yazma dahi bilmiyor.
Onlar pek çok yönleriyle hayvanlara benziyorlar, hayvandan farkları yok. Onlar düşünemezler, sadece kendilerine verilen emirleri yerine getirmeyi bilirler, başka bir şey bilmezler.
Cevap: Öncelikle bilinmesi gerekir ki; Mısır ordusu mürted olan diğer düzenli ordular gibidir. İslam şeriatini korumak ve yüceltmekten kaçındıkları için mürted bir toplulukturlar. Küfür kanunlarının, medenî kanunların korunması ve uygulanması noktasında tağutların yardımcılarıdırlar. Bu hüküm o birim için geneldir. Ancak o birim içerisindeki fertlere gelince; fertlerin muteber meşru engelleri varsa ona göre hareket ederiz. Herkesin durumu kendi haline göredir. Eğer onlardan biri hakkında muteber bir engel görüyorsak ona göre hareket ederiz. Ama soruda bahsedilenlerin çoğunun cahillikleri onlar için özür değildir. Cahillik açık olmayan durumlar için özür olabilir ancak dinin asıllarında asla özür kabul edilemez.
İkinci olarak;
O insanların pek çok yönleriyle hayvanlara benziyor olmaları, tekfir edilmelerine manî değildir. Çünkü Allah (Subhanehu ve Tealâ) bazı kâfirlerin hayvanlardan daha aşağı olduğunu belirtmiş ama onları hiçbir zaman mazur görmemiştir. “Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” (25 Furkan/44)
Şunu da söylemeliyim ki okuma-yazma bilmemek, cahillik için bir ölçü değildir. Çünkü bazı insanlar vardır ki okuma-yazma bilmezler ama İslam dininden pek çok şeyi bilirler. Bu konuda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bizzat kendisi en büyük delil değil midir? O okuma-yazma bilmeyen birisi idi. Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın vahyetmesi ile kıyamete kadar tüm insanlığa rehber oldu. Ashab-ı Kiram’ın (Radıyallahu Anhum) birçoğu da okuma-yazma bilmiyordu. Buna rağmen günümüzde din konusunda hiçbir alim, onlarla kıyas bile edilemez. Bilakis Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmeti için “Biz ümmi (okuma-yazma bilmeyen) bir ümmetiz” buyurmuştur. O askerlerin okuma-yazma bilmemeleri, yaptıklarının farkında olmamalarının gerekçesi değildir. Hadi diyelim ki onlar yaptıkları işin farkında değiller ve Yahudilere yardım ve yataklık yaptıklarını anlayamıyorlar. Ve yine farzedelim ki, Allah’a karşı gelme hususunda insanlara itaat etmemeleri gerektiğini de bilmiyorlar... Onların cahillikleri iki sebepten dolayı özür olamaz:
1. Apaçık bir meselede, itaat şirkinin içine düşmüşlerdir. Bu gibi apaçık durumlarda şirkte ikrah haricinde hiçbir özür geçerli olmaz.
2. Kendilerini bu cahillikten kurtarmaları mümkündür. Çünkü onlar Müslümanların arasında yaşıyorlar. İlim her tarafa yayılmış, ilme ulaşmak çok kolay, çok basit... Ama ne yazık ki onlar cahilliklerinde bir sakınca görmüyorlar ki ondan kurtulmak için çaba göstermiyorlar. Acaba onların bu cahillikleri kendileri için nasıl özür kabul edilebilir? Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar. Gözleri vardır, onlarla görmezler. Kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (7 Araf/179)
Mecburî askerlik görevinde muteber ikrah ile geçici (gayri mulci) ikrah arasında fark vardır. Küfür hükmünü kaldıran ikrah, o işi yapmadığı takdirde öldürülmek ya da uzuvlarından birinin kesilmesiyle tehdit edilmekle olur. Zorunlu askerlikte ise böyle bir ikrah yoktur. Çünkü kişi askerlik yapmayı reddetse birkaç sene hapisle veya para cezasıyla cezalandırılır. Bu ise muteber bir ikrah değildir. Çünkü can ve ölüm tehlikesi yoktur. Mecburi askerlikle karşı karşıya gelen kişi dinine sahip çıkmalı ve kendisini mukrihlerden (zorlananlardan) zannetmemelidir. Ancak askerlikten kaçmanın cezası idam olursa o başka... Bu sebeplerden dolayı o ordudan kim öldürülürse ona uygulanacak hüküm, kâfirlere uygulanan hükümdür. Yıkanmaz, kefenlenmez, cenaze namazı kılınmaz ve Müslüman mezarlığına defnedilmez...
Zahirde durum bu şekildedir. Biz zahire göre hüküm vermekle mükellefiz. Eğer bu ordunun içerisinde bulunanlardan birinin (bizim bilmediğimiz) muteber bir engeli varsa diğerlerine uyguladığımız hükümler ona da uygularız. Ancak bu kişi Allah (Subhanehu ve Tealâ) katında özürlü sayılır, özrü Allah (Subhanehu ve Tealâ)’ya kalmıştır. Ancak biz, zahire göre hareket ederiz.
Burada dikkat etmemiz gereken diğer bir husus ise öldürmenin veya savaşmanın tekfirle alakasının olmamasıdır. Yani bu askerler muvahhidlerle savaşırlarsa onlarla savaşmak ve öldürmek caizdir.
Sınırda görev yapan askerlere gelince... Onlar ister farkında olsunlar ister olmasınlar yaptıkları Yahudilere yardımdan başka bir şey değildir. Bu işi isteyerek yapsalar da istemeyerek yapsalar da durum aynıdır. Düşünün bir kere! O askerlerin yaptığı da yardım değilse acaba yardım nedir?
Gazze halkını muhasara eden Firavun nizamı, sınırda bizzat kendisi durmuyor, bu askerleri orada durduruyor. Öyleyse Gazze halkına karşı Yahudilere yardım eden ve onları destekleyen Firavun nizamı, bu siyasetini bu askerler sayesinde yürütmektedir. Bu askerler onların gören gözü, tutan elleri ve yürüyen ayakları mesabesindedir.
Allah (Subhanehu ve Tealâ)’dan onların gözlerini kör etmesini, düzenlerini yerle bir etmesini ve tüm zorba tağutlar için ibret vesikası kılmasını dilerim. (Allahumme âmin) Tevfik ancak Allah’tandır.
(
Cevap Veren: Ebu Velid el-Makdisi)