MEZHEB - MEZHEBLERİN ÇIKIŞ SEBEBLERİ VE HUKMU
MEZHEB
Dinin inanç esaslarını veya amelî hükümlerini anlama ve yorumlama konusunda kendine özgü yaklaşımlara sahip düşünce sistemi; bu yaklaşımlar etrafında meydana gelen ekolleşmenin ürünü olan ilmî ve fikrî birikim.
Sözlükte "gitmek" anlamındaki zehâb kökünden hem masdar hem de "gidecek yer ve yol" mânasında mekân ismi olan mezheb kelimesi, terim olarak "dinin aslî veya feri hükümlerinin dayandığı delilleri bulmakta ve bunlardan hüküm çıkarıp yorumlamakta otorite sayılan âlimlerin ortaya koyduğu görüşlerin tamamı veya belirledikleri sistem" diye tanımlanabilir. Tanımda yer alan aslî hükümler dinin inanç esaslarını, fer'î hükümler ise ibadetler ile insanlar arası munasebetleri hedef almaktadır. İman esaslarını konu edinen mezhepler itikadî, diğerleri de fıkhı mezhebler diye isimlendirilmiştir.
Bazı mezheb tarihçileri, İslâm mezheblerini, Hz. Peygamber'den rivayet edilen bir hadise göre taksim etmişlerdir.
“Yahudiler yetmiş bir (71) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Hristiyanlar yetmiş iki (72) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Bu Ummet de yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacak, biri hariç hepsi cehennem girer.”
(Tirmizi, İman, 18; Ebu Davud, Sunnet, 1; İbn Mace, Fiten 17; İbn Mace,Fiten, 17; İbn Hanbel, 2/332 ed-Dârimî, Siyer, 75)
Yine bir kısım mezheb tarihçileri, bu hadiste söylenen rakamın çokluktan kinaye olmayıp hakiki sayı olduğuna inanarak yazdıkları eserlerde ana mezhebleri tesbit etmiş ve bunları da kendi aralarında kollara ayırarak mezheblerin sayısını yetmiş üçe ulaştırmışlardır. Yetmiş üç sayısını doldurmak isteyen bu âlimler, ne ana fırkaların, ne de kollarının sayısında ittifak edebilmişlerdir. Abdulkahir el-Bağdâdî"el-Fark beynel-Fırak" isimli eserini, Ebul-Muzaffer el-Esferayînî "et-Tabsir fi'd-Din"isimli eserini bu şekilde yazmışlardı.
Bazı âlimler de hadiste bildirilen rakamın yalnızca çokluğu ifade ettiğini kabul ederek, eserlerini mezheblerin sayısına önem vermeden yazmışlardır. Ebul-Hasen el-Eş'arî, "Makalatu'l-İslamiyyin"i, Fahrettin er-Râzî "İtikadatu Fırakıl-Muslimîn vel-Muşrikîn"i bu tarzda yazmışlardır.
İbn Hazm da, sahih olmadığını iddia ederek bu hadisi reddetmiş ve "el-Fasl fil-Milel ve Ehvai ve'n-Nihal" isimli eserinde tesbit edebildiği mezhebleri yazmıştır.
Mezheblerin Çıkışı
Hz. Peygamber (s.a.v), hayatta iken sahabiler arasında herhangi bir ihtilaf' yoktu. Dinin usul ve furuunda sahabilerden bazısının anlamadığı bir mesele çıkarsa, Hz. Peygamber'e sorar, o da açıklardı. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer devirleri ile Hz. Osman'ın hilafetinin ilk yıllarında da herhangi bir ihtilaf çıkmamıştı. Sahabe ve tabiin devirlerinde akaidde bir mesele çıkarsa, hemen güvenilir alimlere muracaat olunur, hukmu alınır, ihtilafın çıkmasına fırsat verilmezdi.
Akaid konularında vukua geldiği zaman ihtilaf ve çekişme ummet için zararlı olur. Sahabe ve tabiin zamanlarında Ferâiz meseleleri gibi amele ait bazı ayrıntılarda görüş ayrılıkları olmuşsa da ameli sahadaki ihtilafın, çekişmeye sebep olması şöyle dursun, İslâm toplumu için bir rahmet olmuştur.
Osman'ın şehadetinden sonra tehlikeli olan siyasi ihtilaflar çıkmaya başladı. Özellikle hakem olayından sonra İslâm'da ilk siyâsî ayrılık ve bid'at mezhebleri kendilerini gösterdiler.
İlk çıkan mezhebler, siyası mahiyette olup bunlar dini bir kisveye bürünmüşlerdi.
Muslümanlar arasında zuhur eden iç savaşlarda, Hz. Ali'nin yanında yer alan sahabe ve tabiine Şia-i ulâ denilmişti. Daha sonra ortaya çıkan Ali taraftarı mutaassıb grubların da Şia diye anılmaları sebebiyle Şia-i ula'ya bu "Ehl-i Sünnet vel-Cemaat" denilmiştir.
Hakem olayına itiraz edip Hz. Ali'nin ordusundan ayrılanlara Havâric (hariciler) veya Marika veyahut Muhakkime-i ulâ denilirdi. Diğer taraftan Osman'ın katillerinin yakalanıp kısas yapılmasını isteyenlere Şia-i Osman denilmişti. Hz. Osman'a sevgi besleyip Muaviye tarafını tutanlara da Nasıba deniliyordu. Emeviler devletinin yıkılmasından sonra Nasıba tamamen silinip gitmiştir.
Hz. Ali'nin vefatından sonra İbn Ömer, İbn Abbas gibi daha bir kısım sahabe hayatta iken akaidde meydana gelen ilk bid'at mezhebi, Kaderiyye olmuştur. Kader kulun ihtiyar ve iradesi hakkında ilk konuşan, Ma'bed el-Cuheni, sonra bunun görüşlerini yayan Gaylan ed Dımeşki olmuştur.
Ma'bed, kulun tam ve mutlak bir iradesi olduğunu, kaderin bulunmadığı fikrini ortaya atınca, o zaman hayatta olan İbn Ömer ve İbn Abbas, bu fikirlere karşı çıkarak onu şiddetle kınamışlardı.
Sonra Ca'd b. Dirhem cebir fikrini ortaya atmış, talebesi Cehm b. Safvan, Ermenilere karşı bir ayaklanmaya katıldığı için öldürülünceye kadar bu fikrin yanında Allah'ın sıfatları hakkında görüşlerini yaymıştı.
Ali'nin şehid edilmesinden sonra, ashabın yolunda giden Ehl-i Sünnetin karşısında olan beş ayrı ana bid'at mezhebi ortaya çıkmıştır ki bunlar ileride zuhur edecek diğer bid'at mezheplerine kaynaklık etmişlerdir. Bu beş ana bid'at mezhebi Havaric, Kaderiyye, Cebriyye (Cehmiyye), Şia (Keysaniyye, Zeydiyye, İmamiyye) ve Murcie'dir.
İslâm Tarihinde Mezheblerin Çıkış Sebebleri
Müslümanlar arasında mezheblerin çıkışını etkileyen başlıca sebepler şunlardır:
1- İnsanların anlayış ve idrak seviyelerinin farklı oluşu, arzu ve isteklerinin uyuşmazlığı.
2- Metod ve ölçülerin farklı oluşu:
Mesela; Mu'tezile aklı esas almış ve nakli buna tabi kılmış, Ehl-i Sünnet nakli esas almış ve aklı bunu destekleyici mahiyette kullanmış, İslâm filozofları sadece aklı esas almışlardır.
3-Arab ırkçılığı:
Hz. Peygamber zamanında ortadan kalkan Hz. Osman'ın hilafetinin son yıllarında yeniden açık bir şekilde ortaya çıkarak anlaşmazlıklar üzerinde etkili oldu.
4- Hilafet munakaşaları ve bunun neticesinde ortaya çıkan fitne ve iç savaşlar:
Bu ihtilaf, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 'in vefatından hemen sonra ortaya çıkmış, Medine'nin yerlileri olan ensar, «Peygamberi biz barındırdık, ona biz yardım ettik, halife olmaya biz daha layıkız.» diyor. Mekke'den Medine'ye hicret eden muhacirler ise «Biz daha önce müslüman olduk, halifeliğe bia daha layıkiz» diyorlardı.
Fakat, ensarın kuvvetli imanı, ihtilafı sona erdirdi. Artık ondan ortada hiçbir eser kalmadı. Ne varki ihtilaf daha sonra yeniden alevlendi ve başka bir şekilde tekrar ortaya çık*tı.
Halife olma hakkı, Kureyş'in hepsine mi aittir? Yoksa sadece Hz. Ali ve evladına mı aittir? Yahutta bu hak herhangi bir kabile ve aile ayırdetmeksizin, bütün müslümanlara mı aittir?
Çünkü bütün müslümanlar Allah katında eşittir. Bu hususta Allah Tealâ şöyle buyurur : «Şüphesiz ki Allah katında en üstününüz, ondan en çok korkanınızdır.» (Hucurat suresi âyet, 13)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyurur: «Ey insanlar, iyi bilin ki Rabbiniz birdir, babanız birdir. İyi bilin ki Arabin, Arap olmayana, Arap olmayanın Arab'a, kızıl derilinin siyaha, siyahın kızıl deriliye hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak Allah'dan korkma iledir.» (Musned-i İmam Ahmed b. Hanbel, C. 5, S. 411)
Bu ihtilaflar sebebiyle müslümanlar, Havaric, Şia gibi guruplara ayrılmışlardır.
Bu savaşlarda müslümanlardan ölenlerin ve öldürülenlerin durumu, öldürme (katl), büyük günah işleyenlerin (murtekib-i kebirenin) durumu meselesi, büyük günah işleyenin kâfir olup olmaması, kader, cebir ve kulun iradesi meselesi, bu iç savaşlarda kaderin rolü, gibi meseleler müslümanlar arasında farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
5- Karşılaşılan eski kültür ve inançların etkisi:
Fethedilen ülkelerin değişik kültür ve dinlere mensub halkının bir kısmı samimi olarak ve bir kısmı da zahiren müslüman olmuşlardı. Bunlar eski din ve inanışlarının etkileri altında cebir, ihtiyar, Allahın sıfatları hakkında fikirlerini ortaya koşmuşlar ve bir kısım müslümanları da tesirleri altına almışlardı. Selef alimlerinin bunlara cevap vermekte yetersiz kalması sebebiyle Mutezile mezhebi ortaya çıktı. Bu mezhebin salikleri de akaidde akla önem veren bir metod geliştirmişlerdi.
6- Eski Yunan, Hind ve İran felsefesinin Arapçaya tercüme edilmesi:
Eski felsefenin pek çok hükümleri İslam akaidi ile uyuşmuyordu. Bazı müslümanlar İslam Akaidini felsefenin tesiri altında kalarak mütalaa etmişler ve çeşitli görüş ayrılıklarına sebep olmuşlardır. Mutezile, felsefe ile meşgul olmuş, İslam akaidini açıklamada felsefi metodları uygulamışlardır.
7- Bir takım kıssacı ve hikayecilerin varlığı:
Bu boş boğaz efsaneci hikayeciler, İslamla uyuşmayan asılsız hikayeleri nakletmişler ve müslümanlar arasında yaymışlardır. İsrailiyat denilen ve İslâmla bağdaşmayan bu hikayeler tefsirlere ve İslâm tarihlerine girmiş ve bu da müslümanlar arasında ihtilaflara yol açmıştır.
8- İslâmın tanıdığı fikir hurriyeti:
Hicri I. asrın sonlarından itibaren herkes istediği gibi düşünür ve görüşünü söylerdi. Açıkça zarurat-ı diniyyeden birini veya birkaçını inkâr etmek hâriç, fikirler ve kanâatler üzerinde baskı yoktu. İlim adamları ortaya atılan meseleler üzerinde deliliyle birlikte hakikati arar, fikir ve kanaatını serbestçe beyan ederdi.
9- Nassların karakteri:
Kuranda muhkem ve muteşahih ayetlerin bulunması. Muteşabih nasların belirlenmesi ve bunların tefsir ve te'villeri ihtilafa yol açmıştır.
10- Hadislerin, zabt edilme ve senedi konusunda konulan şartlar sebebiyle sahih, hasen ve zayıf kısımlarına ayrılması, zayıf hadisle amel edilip edilemeyeceği de ihtilaflara yol açmıştır.
11- Arabçanın gramer ve belâgatını bütün incelikleriyle bilememek:
İslâmın maksadını anlamamak, hüküm çıkarırken cehalet sebebiyle Kur'ân'ın bütünlüğüne riayet edememek.
12- Heva ve nefse uymak, arzulara tabi olarak delilsiz hüküm vermek, başkalarını delilsiz taklid etmek.
13- Örf ve âdetlerin değişik olması da mezheblerin çıkış sebeplerinden birisidir.
Ehl-i Sünnetin İtikadi - Akaid Mezhebleri
1) Ehl-i Sunnet-i Hassa denilen Selefiyye: Selefiyye'nin mutekaddimi'ni ve muteahhiri'ni vardır.
2) Ehl-i Sunnet-i Amme: Maturidiyye, Eş'ariyye. Bunlara Halefiyye de denir.
Ehl-i Bid'at Mezhebler
1) Ehl-i Bid'at Olanlar :
İki kolu dışında Hariciye,
Kaderiyye
Mutezile,
Cebriyye (sorumluluk yoktur diyenleri hariç)
Zeydiyye
İmamiyye (İsna Aşeriyye),
Kerramiyye
Naccariye
Haseviyye.
2) Kufur Uzere Olanlar :
Haricilerden Acâride'nin Meymuniyye kolu
Yezidiyye
Batıniyye-i Nizariyye (ki bu mezheb hicri 5. asrın sonlarına doğru Hassan Sabbah tarafından kurulmuştur)
Nusayriyye
Durziyye (Durzilik)
Babilik
Behailik (Behaiyye).
Ehl-i Sünnetin Fıkhi - Ameli Mezhebleri
Fıkıh mezheblerinin hepsi de Kur'an ve Sünneti esas alırlar. Bunlar da ikiye ayrılır:
1- Günümüzde Tabiileri Bulunan Mezhebler:
Hanefiyye, Şafiiyye, Malikiyye, Hanbeliyye, Caferiye, Zeydiye ve Zahiriyye'dir.
Bu sonuncusunun (Zahiriyye) muntesibi pek az kalmıştır. Hindistan taraflarında Zahiri mezhebine bağlanan pek az kimse vardır.
2- Günümüzde Tabiileri Bulunmayan Mezhebler:
Bugün tabi ve muntesibleri kalmamış ve fıkıh tarihine geçmiş olan mezheblerin imamları şunlardır:
Abdullah b. Şubrume (v.h. 144)
Abdurrahman el-Evzai (v.h. 157)
Sufyan es-Sevri (v.h. 161)
Muhammed b. Abdurrahman b. Ebi Leyla (v.h. 148)
İshak bin Rahuye (Raheveyh, v.h. 238)
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi (v.h. 310)
Leys b. Sa'd (v.h.175)
Muzeni (v.h. 264)
Ebu Sevr İbrahim b. Halid Muhammed b. İshak b. Huzeyme (v.h. 311)
MEZHEB
Dinin inanç esaslarını veya amelî hükümlerini anlama ve yorumlama konusunda kendine özgü yaklaşımlara sahip düşünce sistemi; bu yaklaşımlar etrafında meydana gelen ekolleşmenin ürünü olan ilmî ve fikrî birikim.
Sözlükte "gitmek" anlamındaki zehâb kökünden hem masdar hem de "gidecek yer ve yol" mânasında mekân ismi olan mezheb kelimesi, terim olarak "dinin aslî veya feri hükümlerinin dayandığı delilleri bulmakta ve bunlardan hüküm çıkarıp yorumlamakta otorite sayılan âlimlerin ortaya koyduğu görüşlerin tamamı veya belirledikleri sistem" diye tanımlanabilir. Tanımda yer alan aslî hükümler dinin inanç esaslarını, fer'î hükümler ise ibadetler ile insanlar arası munasebetleri hedef almaktadır. İman esaslarını konu edinen mezhepler itikadî, diğerleri de fıkhı mezhebler diye isimlendirilmiştir.
Bazı mezheb tarihçileri, İslâm mezheblerini, Hz. Peygamber'den rivayet edilen bir hadise göre taksim etmişlerdir.
“Yahudiler yetmiş bir (71) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Hristiyanlar yetmiş iki (72) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Bu Ummet de yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacak, biri hariç hepsi cehennem girer.”
(Tirmizi, İman, 18; Ebu Davud, Sunnet, 1; İbn Mace, Fiten 17; İbn Mace,Fiten, 17; İbn Hanbel, 2/332 ed-Dârimî, Siyer, 75)
Yine bir kısım mezheb tarihçileri, bu hadiste söylenen rakamın çokluktan kinaye olmayıp hakiki sayı olduğuna inanarak yazdıkları eserlerde ana mezhebleri tesbit etmiş ve bunları da kendi aralarında kollara ayırarak mezheblerin sayısını yetmiş üçe ulaştırmışlardır. Yetmiş üç sayısını doldurmak isteyen bu âlimler, ne ana fırkaların, ne de kollarının sayısında ittifak edebilmişlerdir. Abdulkahir el-Bağdâdî"el-Fark beynel-Fırak" isimli eserini, Ebul-Muzaffer el-Esferayînî "et-Tabsir fi'd-Din"isimli eserini bu şekilde yazmışlardı.
Bazı âlimler de hadiste bildirilen rakamın yalnızca çokluğu ifade ettiğini kabul ederek, eserlerini mezheblerin sayısına önem vermeden yazmışlardır. Ebul-Hasen el-Eş'arî, "Makalatu'l-İslamiyyin"i, Fahrettin er-Râzî "İtikadatu Fırakıl-Muslimîn vel-Muşrikîn"i bu tarzda yazmışlardır.
İbn Hazm da, sahih olmadığını iddia ederek bu hadisi reddetmiş ve "el-Fasl fil-Milel ve Ehvai ve'n-Nihal" isimli eserinde tesbit edebildiği mezhebleri yazmıştır.
Mezheblerin Çıkışı
Hz. Peygamber (s.a.v), hayatta iken sahabiler arasında herhangi bir ihtilaf' yoktu. Dinin usul ve furuunda sahabilerden bazısının anlamadığı bir mesele çıkarsa, Hz. Peygamber'e sorar, o da açıklardı. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer devirleri ile Hz. Osman'ın hilafetinin ilk yıllarında da herhangi bir ihtilaf çıkmamıştı. Sahabe ve tabiin devirlerinde akaidde bir mesele çıkarsa, hemen güvenilir alimlere muracaat olunur, hukmu alınır, ihtilafın çıkmasına fırsat verilmezdi.
Akaid konularında vukua geldiği zaman ihtilaf ve çekişme ummet için zararlı olur. Sahabe ve tabiin zamanlarında Ferâiz meseleleri gibi amele ait bazı ayrıntılarda görüş ayrılıkları olmuşsa da ameli sahadaki ihtilafın, çekişmeye sebep olması şöyle dursun, İslâm toplumu için bir rahmet olmuştur.
Osman'ın şehadetinden sonra tehlikeli olan siyasi ihtilaflar çıkmaya başladı. Özellikle hakem olayından sonra İslâm'da ilk siyâsî ayrılık ve bid'at mezhebleri kendilerini gösterdiler.
İlk çıkan mezhebler, siyası mahiyette olup bunlar dini bir kisveye bürünmüşlerdi.
Muslümanlar arasında zuhur eden iç savaşlarda, Hz. Ali'nin yanında yer alan sahabe ve tabiine Şia-i ulâ denilmişti. Daha sonra ortaya çıkan Ali taraftarı mutaassıb grubların da Şia diye anılmaları sebebiyle Şia-i ula'ya bu "Ehl-i Sünnet vel-Cemaat" denilmiştir.
Hakem olayına itiraz edip Hz. Ali'nin ordusundan ayrılanlara Havâric (hariciler) veya Marika veyahut Muhakkime-i ulâ denilirdi. Diğer taraftan Osman'ın katillerinin yakalanıp kısas yapılmasını isteyenlere Şia-i Osman denilmişti. Hz. Osman'a sevgi besleyip Muaviye tarafını tutanlara da Nasıba deniliyordu. Emeviler devletinin yıkılmasından sonra Nasıba tamamen silinip gitmiştir.
Hz. Ali'nin vefatından sonra İbn Ömer, İbn Abbas gibi daha bir kısım sahabe hayatta iken akaidde meydana gelen ilk bid'at mezhebi, Kaderiyye olmuştur. Kader kulun ihtiyar ve iradesi hakkında ilk konuşan, Ma'bed el-Cuheni, sonra bunun görüşlerini yayan Gaylan ed Dımeşki olmuştur.
Ma'bed, kulun tam ve mutlak bir iradesi olduğunu, kaderin bulunmadığı fikrini ortaya atınca, o zaman hayatta olan İbn Ömer ve İbn Abbas, bu fikirlere karşı çıkarak onu şiddetle kınamışlardı.
Sonra Ca'd b. Dirhem cebir fikrini ortaya atmış, talebesi Cehm b. Safvan, Ermenilere karşı bir ayaklanmaya katıldığı için öldürülünceye kadar bu fikrin yanında Allah'ın sıfatları hakkında görüşlerini yaymıştı.
Ali'nin şehid edilmesinden sonra, ashabın yolunda giden Ehl-i Sünnetin karşısında olan beş ayrı ana bid'at mezhebi ortaya çıkmıştır ki bunlar ileride zuhur edecek diğer bid'at mezheplerine kaynaklık etmişlerdir. Bu beş ana bid'at mezhebi Havaric, Kaderiyye, Cebriyye (Cehmiyye), Şia (Keysaniyye, Zeydiyye, İmamiyye) ve Murcie'dir.
İslâm Tarihinde Mezheblerin Çıkış Sebebleri
Müslümanlar arasında mezheblerin çıkışını etkileyen başlıca sebepler şunlardır:
1- İnsanların anlayış ve idrak seviyelerinin farklı oluşu, arzu ve isteklerinin uyuşmazlığı.
2- Metod ve ölçülerin farklı oluşu:
Mesela; Mu'tezile aklı esas almış ve nakli buna tabi kılmış, Ehl-i Sünnet nakli esas almış ve aklı bunu destekleyici mahiyette kullanmış, İslâm filozofları sadece aklı esas almışlardır.
3-Arab ırkçılığı:
Hz. Peygamber zamanında ortadan kalkan Hz. Osman'ın hilafetinin son yıllarında yeniden açık bir şekilde ortaya çıkarak anlaşmazlıklar üzerinde etkili oldu.
4- Hilafet munakaşaları ve bunun neticesinde ortaya çıkan fitne ve iç savaşlar:
Bu ihtilaf, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 'in vefatından hemen sonra ortaya çıkmış, Medine'nin yerlileri olan ensar, «Peygamberi biz barındırdık, ona biz yardım ettik, halife olmaya biz daha layıkız.» diyor. Mekke'den Medine'ye hicret eden muhacirler ise «Biz daha önce müslüman olduk, halifeliğe bia daha layıkiz» diyorlardı.
Fakat, ensarın kuvvetli imanı, ihtilafı sona erdirdi. Artık ondan ortada hiçbir eser kalmadı. Ne varki ihtilaf daha sonra yeniden alevlendi ve başka bir şekilde tekrar ortaya çık*tı.
Halife olma hakkı, Kureyş'in hepsine mi aittir? Yoksa sadece Hz. Ali ve evladına mı aittir? Yahutta bu hak herhangi bir kabile ve aile ayırdetmeksizin, bütün müslümanlara mı aittir?
Çünkü bütün müslümanlar Allah katında eşittir. Bu hususta Allah Tealâ şöyle buyurur : «Şüphesiz ki Allah katında en üstününüz, ondan en çok korkanınızdır.» (Hucurat suresi âyet, 13)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyurur: «Ey insanlar, iyi bilin ki Rabbiniz birdir, babanız birdir. İyi bilin ki Arabin, Arap olmayana, Arap olmayanın Arab'a, kızıl derilinin siyaha, siyahın kızıl deriliye hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak Allah'dan korkma iledir.» (Musned-i İmam Ahmed b. Hanbel, C. 5, S. 411)
Bu ihtilaflar sebebiyle müslümanlar, Havaric, Şia gibi guruplara ayrılmışlardır.
Bu savaşlarda müslümanlardan ölenlerin ve öldürülenlerin durumu, öldürme (katl), büyük günah işleyenlerin (murtekib-i kebirenin) durumu meselesi, büyük günah işleyenin kâfir olup olmaması, kader, cebir ve kulun iradesi meselesi, bu iç savaşlarda kaderin rolü, gibi meseleler müslümanlar arasında farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
5- Karşılaşılan eski kültür ve inançların etkisi:
Fethedilen ülkelerin değişik kültür ve dinlere mensub halkının bir kısmı samimi olarak ve bir kısmı da zahiren müslüman olmuşlardı. Bunlar eski din ve inanışlarının etkileri altında cebir, ihtiyar, Allahın sıfatları hakkında fikirlerini ortaya koşmuşlar ve bir kısım müslümanları da tesirleri altına almışlardı. Selef alimlerinin bunlara cevap vermekte yetersiz kalması sebebiyle Mutezile mezhebi ortaya çıktı. Bu mezhebin salikleri de akaidde akla önem veren bir metod geliştirmişlerdi.
6- Eski Yunan, Hind ve İran felsefesinin Arapçaya tercüme edilmesi:
Eski felsefenin pek çok hükümleri İslam akaidi ile uyuşmuyordu. Bazı müslümanlar İslam Akaidini felsefenin tesiri altında kalarak mütalaa etmişler ve çeşitli görüş ayrılıklarına sebep olmuşlardır. Mutezile, felsefe ile meşgul olmuş, İslam akaidini açıklamada felsefi metodları uygulamışlardır.
7- Bir takım kıssacı ve hikayecilerin varlığı:
Bu boş boğaz efsaneci hikayeciler, İslamla uyuşmayan asılsız hikayeleri nakletmişler ve müslümanlar arasında yaymışlardır. İsrailiyat denilen ve İslâmla bağdaşmayan bu hikayeler tefsirlere ve İslâm tarihlerine girmiş ve bu da müslümanlar arasında ihtilaflara yol açmıştır.
8- İslâmın tanıdığı fikir hurriyeti:
Hicri I. asrın sonlarından itibaren herkes istediği gibi düşünür ve görüşünü söylerdi. Açıkça zarurat-ı diniyyeden birini veya birkaçını inkâr etmek hâriç, fikirler ve kanâatler üzerinde baskı yoktu. İlim adamları ortaya atılan meseleler üzerinde deliliyle birlikte hakikati arar, fikir ve kanaatını serbestçe beyan ederdi.
9- Nassların karakteri:
Kuranda muhkem ve muteşahih ayetlerin bulunması. Muteşabih nasların belirlenmesi ve bunların tefsir ve te'villeri ihtilafa yol açmıştır.
10- Hadislerin, zabt edilme ve senedi konusunda konulan şartlar sebebiyle sahih, hasen ve zayıf kısımlarına ayrılması, zayıf hadisle amel edilip edilemeyeceği de ihtilaflara yol açmıştır.
11- Arabçanın gramer ve belâgatını bütün incelikleriyle bilememek:
İslâmın maksadını anlamamak, hüküm çıkarırken cehalet sebebiyle Kur'ân'ın bütünlüğüne riayet edememek.
12- Heva ve nefse uymak, arzulara tabi olarak delilsiz hüküm vermek, başkalarını delilsiz taklid etmek.
13- Örf ve âdetlerin değişik olması da mezheblerin çıkış sebeplerinden birisidir.
Ehl-i Sünnetin İtikadi - Akaid Mezhebleri
1) Ehl-i Sunnet-i Hassa denilen Selefiyye: Selefiyye'nin mutekaddimi'ni ve muteahhiri'ni vardır.
2) Ehl-i Sunnet-i Amme: Maturidiyye, Eş'ariyye. Bunlara Halefiyye de denir.
Ehl-i Bid'at Mezhebler
1) Ehl-i Bid'at Olanlar :
İki kolu dışında Hariciye,
Kaderiyye
Mutezile,
Cebriyye (sorumluluk yoktur diyenleri hariç)
Zeydiyye
İmamiyye (İsna Aşeriyye),
Kerramiyye
Naccariye
Haseviyye.
2) Kufur Uzere Olanlar :
Haricilerden Acâride'nin Meymuniyye kolu
Yezidiyye
Batıniyye-i Nizariyye (ki bu mezheb hicri 5. asrın sonlarına doğru Hassan Sabbah tarafından kurulmuştur)
Nusayriyye
Durziyye (Durzilik)
Babilik
Behailik (Behaiyye).
Ehl-i Sünnetin Fıkhi - Ameli Mezhebleri
Fıkıh mezheblerinin hepsi de Kur'an ve Sünneti esas alırlar. Bunlar da ikiye ayrılır:
1- Günümüzde Tabiileri Bulunan Mezhebler:
Hanefiyye, Şafiiyye, Malikiyye, Hanbeliyye, Caferiye, Zeydiye ve Zahiriyye'dir.
Bu sonuncusunun (Zahiriyye) muntesibi pek az kalmıştır. Hindistan taraflarında Zahiri mezhebine bağlanan pek az kimse vardır.
2- Günümüzde Tabiileri Bulunmayan Mezhebler:
Bugün tabi ve muntesibleri kalmamış ve fıkıh tarihine geçmiş olan mezheblerin imamları şunlardır:
Abdullah b. Şubrume (v.h. 144)
Abdurrahman el-Evzai (v.h. 157)
Sufyan es-Sevri (v.h. 161)
Muhammed b. Abdurrahman b. Ebi Leyla (v.h. 148)
İshak bin Rahuye (Raheveyh, v.h. 238)
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi (v.h. 310)
Leys b. Sa'd (v.h.175)
Muzeni (v.h. 264)
Ebu Sevr İbrahim b. Halid Muhammed b. İshak b. Huzeyme (v.h. 311)