"Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" (İnsan 30)
Allah (c.c.), işlerin olmasında, nihai yaratma makamıdır. Bu durum, büyücünün büyü yapmasına rağmen, onun etkisi/zararı ancak Allahın dilemesi ile mumkundur velev ki büyünün etkisi bir muslumanın aleyhine olsun. Allahın bu dilemesi, büyü yapılmasından razı olduğunu göstermemektedir. Yine bir misal verecek olursak, çiftçi buğdayı eker (yapar), buğdayın yetişib çıkması kararını (yaratma) Allah verecektir.
Allah'ın, insanın öz yaratılışına yerleştirdiği seçme ve dileme yeteneğini ifade etmekte yoksa yan bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü insana bu yeteneğin verildiği, Kur'an'm bir çok ayetinde kesin ve net ifadelerle vurgulanmıştır. Öyle ki, bunu İslam öğretisinin sağlam ilkelerinden biri olarak nitelendirebiliriz. Üstelik, bu irade ve yeteneğin de insanda mevcut olmasını dileyen bizzat yüce Allah'tır . Dolayısıyla, insanların hidayeti ya da sapıklığı seçmeleri bu kapsama girer. Yani, Allah'ın izniyle (anladığımız kadarıyla) arada bir çelişki yoktur. Ayet-i kerimenin Peygamberimizi (s.a.v.), gördüğü olumsuz tepkilerden dolayı teselli etmesi, buun yanında kafirleri, temel nitelikleriymiş gibi zalimler biçiminde vasfetmesi, onların kötü niyetlerinden ve zulümlerinden dolayı hidayetten yüz çevirip Allah'ın azabını hakettiklerine ilişkin güçlü bir ipucudur. Bu da "Dilediğini kendi rahmetine sokar" cümleinin "iyi niyetli, gerçekten hidayete ermek isteyen kimseleri..." şeklinde yorumlanması gerektiğine ilişkin bir mesaj niteliğindedir.
*****
“Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” (İnsan, 30, Tekvir, 29) ayeti, kulun, kendi seçimiyle işlediği fiilin faili olmadığına, kulun bu tür fiillere güç yetirmediğine, kulun irade sahibi olmayışına delalet etmez. Bilakis, Allah dilemedikçe, insanın dileyemeyeceğine delalet eder.
Bu ayet, iki grubun yaklaşımını çürütmektedir:
Cehmiyeci Cebriye.... Kaderiyeci Mutezile...
Çünkü yüce Allah:
“Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için...” buyuruyor. Bu ayet gösteriyor ki, kulun dilemesi, Allah’ın dilemesine bağlıdır. Önceki ayet Cebriyeye cevap niteliğindeyken, bu ikinci ayet, Kaderiyeye cevab niteliğindedir. Çünkü bu Kaderiyeciler diyorlar ki:
Kul, Allah’ın dilemediğini diler....
Nitekim, Allah, kulun dilemediğini diler, demişlerdir.
Eğer bunlar, temel düşüncelerine dayalı olarak: Burada geçen dilemekten maksat, emretmektir ve anlamı da, Allah’ın emrettiğini yapmayı dileyemezler, Allah emretmedikçe, şeklindedir, deseler, onlara şu cevap verilir:
Ayetin akışı, böyle bir anlamın kast edilmediğini gösteriyor. Bilakis, ayetin akışından şöyle bir anlam anlaşılıyor:
Size emredilen bir fiili işlemeyi, Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz...
Çünkü yüce Allah emirden, yasaktan, vaadden ve tehditten söz ettikten sonra şöyle buyuruyor:
“Şubhesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen rabbine bir yol tutar. Sizler ancak rabbinizin dilemesi sayesinde dileyebilirsiniz.”(İnsan, 29-30)
“Dileyemezsiniz...” ifadesi, onlar açısından gelecekteki dilemeyi olumsuzlamaktadır. “Allah dilemedikçe...” ifadesi, bunu, gelecekte rabbin dilemesiyle ilintilendirmeye yöneliktir. Çünkü “en” edatı, muzari fiile gelecek anlamını kazandırır. Buna göre ayetin anlamı şu şekilde belirginleşmektedir:
Bundan sonra dilemedikçe...
Emir ise bundan önce gelir. Bu tıpkı insanın:
Allah dilemedikçe şu işi yapmayacağım, demesine benzer.
Selef uleması ve fıkıhçılar:
Yarın, inşallah namaz kılacağım veya, yarın inşallah borcumu ödeyeceğim, diye yemin eden birisi, ertesi gün bu dediğini yapmazsa, yeminini bozmuş sayılmayacağı hususunda görüş birliği içindedirler. Eğer dileme kelimesi emir anlamında olsaydı, bu adam yeminini bozmuş olacaktı. Çünkü Allah böyle emretmiş olacaktı. Kaderiyecilere karşı kullanılan bir kanıttır bu. Onların buna verecekleri bir cevapları da yoktur. Bu yüzden onlardan bazıları, öteden beri var olan bu icmaya karşı çıkarak, böyle yemin eden kimse, dediğini yapmazsa, yeminin bozmuş sayılır, demişlerdir.
“Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” (Tekvir, 29) ayeti ise, Allah’ın kudretini ve kulların Ona muhtaç olduklarını açıklama bağlamında Allah’ı övme, methetme amacına yöneliktir. Eğer, Allah size emretmedikçe, yapamazsınız, anlamında olsaydı, o zaman bütün emirler bu konumda olurdu. Bu ise, rabbin övülmeyi gerektiren özellikleri arasına girmez. Eğer, onların, ancak Allah’ın emretmesi durumunda bir şeyler yaptıkları anlamında olsaydı, bu, Allah’a değil, onlara yönelik bir övgü olurdu.
(Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye, Mecmuu'l Fetava, c 7)