Muhammed b. Abdulvehhab’ın Eleştirisi: Sosyo-Politik ve Tarihsel Bir Perspektif

Voice of Ibn Taymiyyah Çevrimdışı

Voice of Ibn Taymiyyah

Voice of Ibn Taymiyyah
İslam-TR Üyesi


Muhammed b. Abdulvehhab’ın eleştirisi yalnızca tarihsel ve kültürel bağlamda değil, aynı zamanda sosyo-politik açıdan da ele alınmalıdır. Yüzeysel değerlendirmeler, doğru ve kapsamlı bir analiz yapmanın önünde ciddi bir engel teşkil eder.

Arap toplumunun sosyo-politik yapısı oldukça karmaşıktır. Her bölgenin kendine özgü dinamikleri bulunmaktadır ve siyasi birlik henüz tam anlamıyla sağlanamamıştır. Bu durum, tarih boyunca iç savaşlar ve eşkıyalık faaliyetlerinin yaygınlaşmasına zemin hazırlamıştır.

Arapların tarihsel ve kültürel bağlamda derinlemesine anlaşılması, yüzeysel gözlemlerle mümkün değildir. Vilayet ve eyalet sisteminin kurumsallaşmaması, merkezi otoritenin zayıflamasına ve siyasi birliğin tesis edilememesine neden olmuştur.

Bu siyasi dağınıklık, toplumsal yapı üzerinde de derin etkiler bırakmıştır. Eşkıyalık faaliyetleri ve yerel çatışmalar, merkezi yönetimin yokluğunda kaçınılmaz hale gelmiştir. Dolayısıyla bu tür bir yapıyı dikkate almadan yapılan kişi eleştirileri eksik ve yanıltıcı olabilir.

Her bölgenin kendine has zorlukları ve sosyo-kültürel özellikleri vardır. Bu durum, sadece siyasi değil aynı zamanda kültürel farklılıkların da toplum yapısını şekillendirdiğini göstermektedir. Arap toplumunun dağınık sosyal yapısı, siyasal birliğin kurulmasını zorlaştırmıştır.

Bu nedenle, Arap coğrafyasında yaşanan iç çatışmaları ve tarihi liderlerin tutumlarını değerlendirirken, geniş bir perspektife sahip olmak elzemdir. Tarihsel süreci ve yapısal zorlukları dikkate almadan yapılan eleştiriler, sadece bilgi eksikliğinden değil, aynı zamanda bağlamdan kopukluktan da kaynaklanmaktadır.

Arap toplumunun tarihsel, kültürel ve sosyo-politik yapısı dikkate alınmadan yapılan değerlendirmeler, sağlıklı bir analiz sunmaz. Bu bağlamda, dini ve siyasi figürlerin eleştirisi de daha derinlemesine ve çok boyutlu bir yaklaşım gerektirir.
Muhammed b. Abdulvehhab, çoğu zaman sadece "sert" ve "dışlayıcı" bir figür olarak sunulsa da, bu yaklaşım onun asıl amacını ve yaşadığı çağın gerçeklerini görmezden gelmektedir.

18. yüzyıl Arap yarımadası, dini yozlaşmanın, hurafelerin, türbe etrafında dönen ritüellerin ve kabileler arası çatışmaların merkezindeydi. İslam’ın özüne dönüş çağrısı bu kaotik yapının içinden doğmuştur.


Abdulvehhab, İslam’ı yeniden saf haline döndürmeye çalışan bir ıslahçıydı (müceddid). Onun hedefi ayrıştırmak değil, tevhidi güçlendirmek, dini şekilcilikten ve hurafelerden arındırmaktı.


Onu bugünün değer yargılarıyla yargılamak, anakronik (tarih dışı) bir hata olur. O, ne modern devletin imkanlarına sahipti ne de halkın din algısı bugünkü gibi eğitimliydi.

Suud ailesiyle kurduğu ittifak da, bir güç arzusu değil, düzeni sağlama ve istikrar kurma arayışının bir sonucudur. Çünkü Arap yarımadasında otorite boşluğu, dini mesajların yayılmasını da imkânsız kılıyordu.


Elbette her düşünce gibi onunki de zamanla siyasi otoriteyle iç içe geçerek katılaşmış olabilir. Ancak bu, niyetin samimiyetini ve tarihsel önemini gölgelememelidir.


Onun kitapları, ayet ve hadis merkezli bir yaklaşımla, halkı doğrudan İslam’ın temel kaynaklarına yönlendirmeyi amaçlamıştır. Bunu yaparken mezhepsel taassubu da sorgulamıştır.
Bugün onun fikirlerine yöneltilen eleştirilerin birçoğu, ya bağlamdan kopuktur, ya da onu temsil ettiğini iddia eden radikal yapılardan kaynaklıdır. Oysa Abdulvehhab’ın orijinal metinleri, çoğu zaman bu yapılardan daha ölçülüdür.

Şunu unutmamak gerekir: Her dini yenilikçi, yaşadığı dönemde tepki çeker. Ama tarihin ilerleyen evrelerinde, bu figürlerin çoğu yeniden değerlendirilir ve anlaşılır. Abdulvehhab da böyle bir figürdür.

Onu anlamak, sadece bir kişiyle ilgili değil, aynı zamanda İslam dünyasında reform, otorite ve dini bilinç meseleleriyle yüzleşmektir.
Abdulvehhab'ı eleştirmek elbette mümkündür. Ancak onu, yaşadığı şartları ve mücadele ettiği sorunları hesaba katmadan eleştirmek, eksik bir okumadır. O bir ifrat değil, bir ıslah hareketinin başlangıcıdır.
Abdulvehhab’a yöneltilen bir diğer yaygın eleştiri, onun Osmanlı karşıtı olduğu iddiasıdır. Ancak bu iddia tarihsel gerçeklerle birebir örtüşmemektedir.


Dikkatle bakıldığında, Abdulvehhab doğrudan Osmanlı’ya değil, yerel düzeyde dini yozlaşma ve yöneticilerin keyfî uygulamalarına karşı çıkmıştır. Merkezi otoritenin zayıfladığı bu bölgede, halkın yaşadığı sıkıntılar doğrudan Osmanlı’ya değil, yerel idarecilere yöneltilmişti.

Ayrıca onun metinlerinde halifeliğe ya da Osmanlı padişahlarına doğrudan bir hakaret veya isyan çağrısı yer almaz. Asıl hedef, toplumu yeniden tevhid merkezli bir dine döndürmektir.


Elbette Suud ailesiyle kurulan ittifak, zamanla Osmanlı yönetimiyle gerilimlere yol açtı. Ancak bu, Abdulvehhab’ın doğrudan Osmanlı düşmanı olduğu anlamına gelmez. Bu bir siyasi çatışmadır, mezhebi bir isyan değil.

Zaten o dönemde Osmanlı'nın Arabistan’daki etkisi oldukça sınırlıydı. Mekke ve Medine gibi kutsal şehirler dışında, Arap yarımadasında merkezi kontrol zayıftı ve yerel güçler öne çıkmıştı.

Abdulvehhab bu ortamda halkın dinle yeniden buluşmasını sağlamaya çalıştı. Onun mücadelesi, Osmanlı’ya değil; dini yozlaşmaya, halkın İslam’dan kopmasına ve otorite boşluğuna karşıydı.
 
Üst