Ahi nusret cephesi ümmetin alimlerinin hangi tavsiyelerini göz ardi edip kendi basina buyruk is yapdi ki bunu diyorsun?
Hocam, Allah c.c. sorundan dolayı senden razı olsun.. Bu sorunla gerçekten çok önemli bir konuya değindin.. Bu vesileyle de tüm kardeşlerimin Ramazan’ını canı gönülden tebrik ediyorum.. Allah c.c. tuttuğumuz oruçları zat-ı aliyesinde kabul buyursun..
Bir önceki cevabımda, üzerinde durmak istediğim Nusret Cephesi’nin intihar saldırılarını bir yöntem/metod algılayıp benimseyerek ve masum insanların ölümüne sebep vererek–daha geniş bir çerçeveden bakıldığında–müslümanların can ve malının telef olması; hakkıyla savaşan mücahidlerin imajının tahriş edilmesi; ve kısa/uzun vadede bir sonuca ulaşamayan bu ve benzeri taktiklere başvurarak Suriye ve bölge halkının geleceğini daha da güç bir duruma sokması ile ilgiliydi..
Bir anlamda şunu diyebiliriz ki, Nusret Cephesi İslami ve evrensel “adil savaş” kavramının kesin sınırlarını çizen dinsel ve tarihsel örneklerin anlaşılması, idrak edilmesi ve icra edilmesi noktasında başarısızlığa uğramış ve uğramaktadır.. Bunun bir neticesi olarak, sebep-metod-sonuç üçgenindeki kilit bağlantıyı oluşturan “metod” kısmına gereken özeni göstermemesinden dolayı, istenilen nihai “sonuç”a ulaşamamış ve ulaşamamaktadır.. Peki neden? Her ne kadar konjektürel noktadan bakıldığında ve gerekli analizler yapıldığında bu sorunun değişik cevapların oluşmasına meydan vermesi kaçınılmazdır.. Siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel etkenler bir yana, dini açıdan Nusret Cephesi’nin metod babında içerisinde bulunduğu ve devam ettirdiği faaliyetler incelendiğinde aklımıza şöyle bir soru gelmektedir.. Sistematik bir şekilde askeri ve sivil hedefler arasında fark gözetmeyen bir grup, örneğin, Allah c.c.’nin hükmüyle hükmedeceği iddiasının kabülünü müslüman halktan bekleyebilir mi?
Daha önce bahsettiğimiz gibi, gerek 9 yıl önce ve gerekse hapisten çıkar çıkmaz Şeyh Makdisi’nin yukarıdaki suale cevabı aynıdır.. En son beyanatında Şeyh Makdisi şunları demektedir: “Biz, -günahkâr bile olsa- Müslüman kanı dökülmesini onaylamıyoruz. Müslümanlarla savaşılmasını, -saldırgana karşı savunma olmadığı müddetçe- helal görmüyoruz. Bilindiği gibi; saldırgana karşı savunma da, onu öldürmek anlamına gelmez. Konuşarak veya sadece elle müdahale ederek geri çevrilebiliyorsa, silah kullanmak caiz değildir. Çünkü asıl olan, Müslümanın kanının, malının ve ırzının haram oluşudur.”
Burada üzerinde durduğumuz, Nusret Cephesi’nin intihar saldırılarını bir metod olarak kullanıp gerek Kuran ve gerekse de sünnette haram kılınmış bir fiili sebep-sonuç ilişkisinden bakıldığında, herhangi bir sonuca ulaşmak için sadece “metod” kısmına odaklanarak çıkılmaz bir yola girdiği ile alakalıdır.. Nasıl ki bu ve bundan daha şiddetli metodlara başvuran gruplar müslüman alimlerin bütün çağrılarına kulaklarını kapayarak, Kuran ve sünnetin emir ve yasaklarını hiçe sayarak sıratı müstakimden çıkmışlarsa, alimlerin bu ve buna benzer konularda uyarı ve itirazlarına riayet etmeyen Nusret Cephesi de kanaatimizce aynı yolun yolcusu olma durumuna düşmüştür.. 4. yılına giren Suriye buhranın Nusret Cephesi ve diğer gruplar tarafından metod babında yapageldikleri yanlış ve tek-taraflı tutumlar dikkate alındığında, acaba bu hareketler uzun ve kısa vadede ne derece Suriye ve bölge halkının selamet, huzur ve istikrarına olumlu bir etki veya etkiler yapmıştır? Neticede, gerek Nusret ve gerek diğer grupların Suriye’deki varlığı ve son aylarda geldikleri nokta, bir geçiş sürecinde bulunan Suriyeliler’in aydınlık ve esenliğe ulaşması yerine, onların ve bölge halkının daha da bedbaht bir duruma sürüklenmesine neden olmuştur..
Allah c.c. bizleri halis kullarında eylesin ve bu mübarek Ramazan münasebetiyle tüm ümmettin sulh ve istikrar içerisinde bayrama ulaşmasını nasip etsin..