Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Muhammed Zahid Kotku ks.

B Çevrimdışı

burcuburcu

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Deylemî'de, Câbir RA'dan nakledilen şu hadis-i şerifte, düşmanla cihad cihad-ı esğar (küçük muharebe); nefisle mücadele, cihad-ı ekber olarak tavsif ediliyor. (Râmûz, 334/5)
Cihâd-ı ekber (büyük muharebe, meydan muharebesi) yâni nefis ile mücadele edib onun batıl arzularına mani olmağa çalışmak ve kemal-i iman ve İslamiyete engel olacak hareketlerden kurtarmak ve dolayısıyla onu emmarelikten, levvamelikten, mülhimelikten mutamainneliğe daha sonra da raziye, marziyye ve safiyye mertebelerine ulaştırmağa çalışmak elbette pek kolay bir şey değildir.
Bu konuda, gazâ murad eden bir kişiye Muhammed ibn-i Fazl Hazretleri'nin tavsiyelerini derc etmekte fayda mülahaza ettik. Buyurmuşlar ki:
"--Nefis ve arzularını öldür; bu, senin bütün küffarı öldürmenden efdaldır. Zîrâ, küffar seni Allah'tan ayıramaz, velâkin hevâ-yı nefsin seni Allah'tan men edicidir. Onun için onunla mücâdele daha efdaldir."
Ufak veya küçük diye vasıflandırılan bir muharebenin bile, evvelâ bir başa, bir kumandaya, bir sürü malzemeye; sonra da birçok zahmet, meşakkat ve uykusuzluklara ve nihayet bir kısım insanların de şehadetine, bir çok malın ve mülkün mahvolmasına müncer olduğu herkesin bildiği bir şeydir. Küçük muharebe böyle olunca, büyük muharebenin ne demek olduğu pek kolay anlaşılır zannederim.
Evvelâ bu yolun talibine lâzım olan şey, kendini irşad edebilecek hàzık, erbâb bir mürebbî; ilmen, ahlâkan ve edeben temiz ve tekemmül etmiş ve yed-i sahih sahibi bir üstaz-ı kâmil ve irşada mezun olan bir alim-i àmil bulmak şarttır. Rüyâlar vasıtasıyla kendilerine irşad için izin verildiğini iddia eden şeyh taslaklarına, büyüklerimiz tarikat hırsızı diye ad vermişlerdir.
Gerek İmâm-ı Rabbânî'nin eserinde ve gerekse Risâle-i Bahàiyye'de, rüyâ ile amelin câiz olmadığı ayrıca tasrih olunmuştur. (Risâle-i Bahàiyye, s. 97)
Zâten maksad insanın kendisinin olgunlaşması, şehvetin, şeytanın, nefsin elinden paçayı kurtarması; kötü ahlak ve dünyaya meyil ve muhabbeti terk edib zühd ve takvâ sahibi olmasıdır. Nasıl merâtibe riayetle yetişmemiş bir kumandanın muharebe kazanması muhal ise, netice itibarıyla ordusunda düşmana muvaffakiyet usullerini, tâbiyelerini, korunma ve müdafaa kaidelerini bilmesi ve maharet göstermesi icab ederse, mürşidlik de öyledir.
Tabiatiyle ahiret yolunun vurucuları ve tehlikeleri, hüsranları hiç şüphesiz dünyanınkinden çok fazla ve korkunçtur. İnsanları kötü bir akıbete, ben bunları kurtaracağım diye atmak; dünya sevgisinin ve nefsin esiri, kölesi olmanın, binnetice de cehlinin alametidir. Fakat mürşidlik taslayan o zavallı insan bunları ve inceliklerini müdrik olmadığı için, lafların güzelliğiyle ve bazı ilâhi ve kasideleri okumakla veya kitaplardan öğrendiği bir takım sözlerle işi halletmeğe kalkışması kadar cehalet olamaz sanırım.
Zirâ Hàlik-ı Zülcelâl Hazretleri'nin en çok sevdiği kulları, kendilerini başkalarına tanıtmayan ve başkalarının de kendisini bilmediği ve dünyaya iltifatı olmayan zühd ve takvâ sahipleri olduğu beyan olunmuştur. Hele izhâr-ı kerametten o kadar sakınırlar ki, onu adeta kadının hayzı gibi sayarlar.
Netice olarak memleketlerin ve vatanın muhafaza ve müdafaası nasıl mücâhedelere ve çalışmalara bağlı ise, dinin de muhafaza, müdafaası ve tekemmülü böylece ve daha çok çalışmalara, gayretlere, sabırlara bağlı olduğu inkâr edilemez bir hakîkattır.
Hakikî üstazı, mürşidi ve mürebbiyi arayıp bulmak da namaz, oruç gibi bir farzdır. Böylesini bulunca da ona tam mânâsıyla teslim olmak, emirlerine bilâ-îtiraz inkıyad etmek lâzımdır. Çünkü itirazlar haklı dahi olsa tecviz edilmemiştir. Zira teslimiyete muhaliftir.
"Zamanının din önderini bilmeden ölen kimse, cahiliyyet çağında ölmüş gibidir." buyrulmuştur. Zamanındaki mürşid-i kâmilleri arayıp bulmadan ve onlara tam mânâsıyla teslim olmadan ölenlerin hâlinin ne kadar acıklı olacağı pek âşikârdır.
Sonra vaktin ne kadar kıymetli ve aziz olduğunu da bilmek lâzımdır ki, onu boş yere zayi edip harcamaya... Zîrâ vakit nakittir, bir daha ele geçmez. Öyle ise bu kıymetli ve aziz vakitlerini, aziz olan zikrullaha hasr etmek elbette daha evlâdır. ayet-i celilesiyle, "kalblerin rahatlığı ve sükûnunun zikrullah ile olabileceği" ifade buyrulmuştur. Vücudun rahatlığı da, tabii ki kalbin rahatlığına bağlıdır. Zira kalbi rahat olmayanın, vücudunun rahat olması mümkün değildir. Öyle ise insana ve bahusus mü'min ve müvahhide yakışan, Halik-ı Zülcelâl vel-ikrâm Hazretleri'ni lâyıkı vechile ve usûlüyle dâimâ zikre kendini alıştırmaktır
Tasavvufi ahlak 1.cilt Hakikat-ı iman

TASAVVUF RİSALESİ
(Azîz Mahmûd Hüdâî Hazretleri'nin eserlerinden)
Besmele, hamdele ve salveleden, Resûlullah'ın edebiyle edeb-lenen âl ve ashabına salât ü selâmdan sonra:
Mürşidin Gerekliliği
Tarîk-ı Hak'ka sâlik olmak isteyenlere, kısa beşer aklı kâfî gelmediğinden, talibi, matlûba ulaştıracak bir mürşid-i kâmil ve müeddib-i hâzik (mahir terbiyeci)'nin lüzumu hakkında, Resû-lullah (s.a.s.) Efendimiz Hazretleri:
"Beni Allah u teâlâ terbiye buyurdu ve terbiyemi güzel eyledi." buyurmuşlardır. Ayrıca (men sebete nebete) demekle de, sebat edenin muvaffak olacağına işrâret edilmiştir.
Ashâb-v güzînden Âvf b. Mâlik (r.a.) buyururlar ki: Birkaç kişi Resûlullah (s.a.s.) Efendimizin yanında idik. Bize
hitaben:
- Allah ve Resulüne biy'at etmez misiniz? buyurdular. Biz de:
- Yâ Resûlallah, sana biy'at etmedik mi? dedikse de kelâm-ı şeriflerini tekrarladılar. Biz de elimizi uzatarak:
- Ne üzerine biy'at edelim? diye sorduk. Buyurdular ki:
- Allah'a ibâdet edesiniz, şirkden sakınasınız, beş vakit namazı kıtasınız, hak sözü dinleyip itaat edesiniz ve kimseden bir
şey istemeyesiniz.
Râvî der ki: "Cemâat o akd ve biy'ate o kadar ehemmiyet verdi ki, birinin at üzerindeyken elinden bir şeyi düşse, kimseden alıvermesini istemedi."
Ve dahî, mürîd mürşidinden sırrını saklamayıp, buyurduğu emirden başka şeyle ve telkin ettiği zikirden gayri zikirle meşgul olmaya. Bulunduğu tarîki en hayırlı tarîk i'tikad edip, âdabına riâyette ihtimam ede. Açlığa, susuzluğa, uykusuzluğa, sükûnete ve halktan uzlete devam ede.
Tasavvufi Ahlak cilt2nin başları...

Mehmed Zahid Kotku (KS)
Babadan veya dededen mevrüs müteeşeyyih evlatlarla ilimsiz ve amelsiz şeyh kıyafetindeki kimselerle
musahabet caiz degildir.Herkim ki cenabı hak ile zamirim halisidir.Hakikir ütbeye erdim diyerek zahiri
şeriyata mukayyet olmaz ve tekelif-i şer iyenin kedisinden sukutu idda ederse iyi bilsinki böyle olan
kimseler dinde meftundur.İlhad zındıka ve ibahiyededendir.Böyleleriyle musahabetten sakınmanızı
tavsiye ederim zira semmi katildir... Mehmed Zahid Kotku Tasavvufi ahlak cilt.2 s.230
 
Üst Ana Sayfa Alt