H
Çevrimdışı
Müslümanlar Zulme Karşı Yek Vücut Olmalıdırlar
Bismillah
“Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah`ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah`ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size eksiksiz olarak ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal: 60)
Şartlarımız, ortamımız ve karşılaştıklarımız Türkiye’deki İslami oluşum ve yapılara göre daha sıkıntılı ve meşakkatli olsa bile, İslam coğrafyasının birçok noktasında Müslümanların karşılaştıkları sıkıntı, meşakkat ve zorluklardan daha ağır ve zor değildir. Bu bakımdan tüm sıkıntılarımızı içimize gömerek, Rabbimizden sabır diliyor; Allah’a, Resulüne, Müminlere ve dava arkadaşlarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek için gayret sarf ediyoruz. Ümmetin kendi arasındaki ihtilaf ve çekişmelerden dolayı içinde olduğu perişanlık hali, fitne, katliamlar bizi üzüyor, hatta bizi kahrediyor.
Ümmet olarak İslami sorumluluklarımızı yerine getirmedeki ihmalimiz emperyalist güçlerin pervasızca Müslümanların kanlarını dökmelerine ve yeni işgallere sebebiyet vermektedir. Bu konuda etkin, yetkin olan devletler, oluşumlar ve şahsiyetler bize göre üzerlerine düşeni yapmamakla birlikte kendi doğrularının arkasına sığınarak duruşlarını muhafaza etmeye, insanları kendi çizgilerine çekmeye çalışmaktadırlar. Bu tavır, “Müslümanların içinde olduğu zillet devam etsin” anlamına gelmektedir. Düşmanın değirmenine su taşımak, düşmanın önünü açmak demektir.
Biz İslam’a bir bütün olarak inanıyoruz. Hz peygamberin Hira mağarasında vahiy ile muhatap olduğu günden vefatına kadar kendisine inen, yaptığı, söylediği ve ikrar ettiği her şeyden kendimizi sorumlu tutuyoruz. Yani yeri geldiğinde ibadet eder, yeri geldiğinde savunmaya geçer, yeri geldiğinde taarruz eder, yeri geldiğinde sohbet ve davet eder, yeri geldiğinde okur, yeri geldiğinde ders alır ve ders verir, yeri geldiğinde İslam dairesi içinde eğlenir, yeri geldiğinde hüzünlü oluruz.
Resulullah (sav), bütün işlerini yerli yerinde ve zamanında yapmaya özen göstermiş ve ümmetine de bunu tavsiye etmiştir. Mü’minin miracı olan namazın bile kerahet vakitlerinde kılınmasını men etmiştir. Bunu dikkate alarak bizlerin de bütün işlerimizde zaman ve mekân hesabını en iyi bir şekilde hesaba katarak hareket etmeliyiz. Rabbim bize her şeyi yerli yerinde, hikmetle yaptırsın, yazdırsın ve söyletsin. İmanımıza, ahiretimize, davamıza ve Müslümanlara faydası olmayan hiçbir şey yaptırmasın, yazdırmasın ve söyletmesin. Vereceğimiz kararlar harama, günaha, götürecekse, İslam ve Müslümanlara faydalı olmayacaksa, bunları bize yaptırmasın, yazdırmasın ve söyletmesin.
Allah’ın emri gereği her zaman için düşmana karşı hazırlıklı olmuşuz ve olacağız. Rabbimiz bize bunu emrediyor. Şartlar ne olursa olsun hem kişisel hem de cemaatsel olarak hazırlıklı olma noktasında ihmalkâr davranamayız. Belki bazı şeyleri imkânsızlıktan yapmıyoruz veya yere ve zamana göre bazı işler diğer işleri önceliyor olabilir. Ama bu, İslami sorumluluğumuzu bir bütün olarak yerine getirme noktasında gaflet içinde olduğumuz anlamına gelmemelidir.
Biz, PKK ve uzantılarını iyi tanıyoruz. Her bir Müslüman’ın da onları iyi tanıması gerekir. Siyasetin tüm argümanlarını kullanır, barıştan ve insan haklarından bahseder, aldatıcı kavramlar ve söylemler geliştirirler. Hatta bazen bunları uyguluyor gibi görünürler. Ancak bunların temel sorunları İslam ile olduğu, ideoloji ve felsefelerinde yegâne düşman olarak İslam ve Müslümanları kabul ettikleri müddetçe fırsat buldukları anda zarar vermeye çalışacaklardır. Bundan dolayı gaflet içinde olamayız. Hiç bir Müslüman’ın da gafil olmaması gerekir. Rabbim bizi ve tüm Müslümanları gafletten korusun.
Her Müslüman fert ve özellikle camiamızın mensupları; zillet içerisinde yaşamaktansa izzetlice ölmeyi tercih etmelidir. Mensuplarımızın bunu kendilerine şiar edindiklerini biliyoruz. Yeri geldiğinde kardeşlerimizin başta canları olmak üzere her şeylerini nasıl ortaya koyduklarını biliyoruz. Dünyalık her şeylerini ellerinin tersi ile iteceklerini biliyor, tüm Müslüman kardeşlerimizden de bunu bekliyoruz.
İslam ve Müslümanlara düşmanlık yapanların saldıranları karşısında direniş ve savunmayı gereksiz görmek, Müslüman kardeşlerimizi düşmana terk etmek anlamına gelir ki bunun ağır bir sorumluluğu vardır. Bununla birlikte, İslam ve Müslümanlar saldırıya maruz kaldığında mukavemet göstermememiz, saldırı ve tehditler karşısında dik durmamamız bizi mücadele sahnesinden silecektir. Savunma, direnme, dik durmanın dışındaki tüm pozisyonlar düşmanın iştahını kabartır, cesaretini arttırır, saldırılarını yoğunlaştırır. Onlardan merhamet ve acımayı beklemek yanlıştır. İmkân ve cesaret bulduklarında İslam ve Müslümanlara ne kadar kinli oldukları 6–8 Ekim saldırılarında da açıkça görülmüştür.
Bizler, İslam’ı okuma, anlama, yaşama, insanlara götürme gibi asıl sorumluluklarımızı her zaman için yerine getirmekle mükellefiz. İstemediğimiz halde saldırılara maruz kalırsak, Allah’a dayanacağız, sabır ve sebat göstereceğiz. Kim bilir, belki de Allah Teâlâ, bu milletin dinine, malına, canına, namusuna musallat olmuş zalimleri biz Müslümanların eliyle cezalandırmayı irade etmiştir. Allah’ın izniyle nihayetinde galip gelecek olan müminler olacaktır.
Siyonist işgal rejimi, Müslümanlara yönelik saldırılarına ve Müslümanların kutsallarını çiğnemeye devam etmektedir. Bunun en son örneği Mescid–i Aksa’ya postallarıyla girerek Kur’an-ı Kerim’in hürmetini çiğnemeleri ve Mescide girişi yasaklamalarıdır. Siyonist rejim bu cürreti Müslümanların içinde bulunduğu tefrikadan ve Müslüman halklara musallat olmuş liderlerin ihanetlerinden almaktadır. Müslümanlar içinde bulundukları ihtilaf ve çekişmeyi bir tarafa bırakarak bir araya gelmeli ve güç birliği yapmalıdırlar. Müslüman halklar, yaşadıkları ülke hükümetlerine, Siyonist rejim ile askeri, siyasi ve ekonomik ilişkilerini kesmeleri için baskı uygulamalıdırlar. Bununla birlikte Siyonistlere karşı mücadele veren direniş hareketlerine askeri, siyasi ve ekonomik her türlü desteği vermelerini sağlamalıdırlar. Yine Müslümanlar her tür etkinlikle bu zulme karşı tepkilerini dile getirmeli, bu önemli meselenin gündemden düşmesine müsaade etmemelidirler.
Allah’a emanet olun.
Başyazı / İnzar Dergisi – Aralık 2014 (123. Sayı)
Bismillah
“Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah`ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah`ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size eksiksiz olarak ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal: 60)
Şartlarımız, ortamımız ve karşılaştıklarımız Türkiye’deki İslami oluşum ve yapılara göre daha sıkıntılı ve meşakkatli olsa bile, İslam coğrafyasının birçok noktasında Müslümanların karşılaştıkları sıkıntı, meşakkat ve zorluklardan daha ağır ve zor değildir. Bu bakımdan tüm sıkıntılarımızı içimize gömerek, Rabbimizden sabır diliyor; Allah’a, Resulüne, Müminlere ve dava arkadaşlarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek için gayret sarf ediyoruz. Ümmetin kendi arasındaki ihtilaf ve çekişmelerden dolayı içinde olduğu perişanlık hali, fitne, katliamlar bizi üzüyor, hatta bizi kahrediyor.
Ümmet olarak İslami sorumluluklarımızı yerine getirmedeki ihmalimiz emperyalist güçlerin pervasızca Müslümanların kanlarını dökmelerine ve yeni işgallere sebebiyet vermektedir. Bu konuda etkin, yetkin olan devletler, oluşumlar ve şahsiyetler bize göre üzerlerine düşeni yapmamakla birlikte kendi doğrularının arkasına sığınarak duruşlarını muhafaza etmeye, insanları kendi çizgilerine çekmeye çalışmaktadırlar. Bu tavır, “Müslümanların içinde olduğu zillet devam etsin” anlamına gelmektedir. Düşmanın değirmenine su taşımak, düşmanın önünü açmak demektir.
Biz İslam’a bir bütün olarak inanıyoruz. Hz peygamberin Hira mağarasında vahiy ile muhatap olduğu günden vefatına kadar kendisine inen, yaptığı, söylediği ve ikrar ettiği her şeyden kendimizi sorumlu tutuyoruz. Yani yeri geldiğinde ibadet eder, yeri geldiğinde savunmaya geçer, yeri geldiğinde taarruz eder, yeri geldiğinde sohbet ve davet eder, yeri geldiğinde okur, yeri geldiğinde ders alır ve ders verir, yeri geldiğinde İslam dairesi içinde eğlenir, yeri geldiğinde hüzünlü oluruz.
Resulullah (sav), bütün işlerini yerli yerinde ve zamanında yapmaya özen göstermiş ve ümmetine de bunu tavsiye etmiştir. Mü’minin miracı olan namazın bile kerahet vakitlerinde kılınmasını men etmiştir. Bunu dikkate alarak bizlerin de bütün işlerimizde zaman ve mekân hesabını en iyi bir şekilde hesaba katarak hareket etmeliyiz. Rabbim bize her şeyi yerli yerinde, hikmetle yaptırsın, yazdırsın ve söyletsin. İmanımıza, ahiretimize, davamıza ve Müslümanlara faydası olmayan hiçbir şey yaptırmasın, yazdırmasın ve söyletmesin. Vereceğimiz kararlar harama, günaha, götürecekse, İslam ve Müslümanlara faydalı olmayacaksa, bunları bize yaptırmasın, yazdırmasın ve söyletmesin.
Allah’ın emri gereği her zaman için düşmana karşı hazırlıklı olmuşuz ve olacağız. Rabbimiz bize bunu emrediyor. Şartlar ne olursa olsun hem kişisel hem de cemaatsel olarak hazırlıklı olma noktasında ihmalkâr davranamayız. Belki bazı şeyleri imkânsızlıktan yapmıyoruz veya yere ve zamana göre bazı işler diğer işleri önceliyor olabilir. Ama bu, İslami sorumluluğumuzu bir bütün olarak yerine getirme noktasında gaflet içinde olduğumuz anlamına gelmemelidir.
Biz, PKK ve uzantılarını iyi tanıyoruz. Her bir Müslüman’ın da onları iyi tanıması gerekir. Siyasetin tüm argümanlarını kullanır, barıştan ve insan haklarından bahseder, aldatıcı kavramlar ve söylemler geliştirirler. Hatta bazen bunları uyguluyor gibi görünürler. Ancak bunların temel sorunları İslam ile olduğu, ideoloji ve felsefelerinde yegâne düşman olarak İslam ve Müslümanları kabul ettikleri müddetçe fırsat buldukları anda zarar vermeye çalışacaklardır. Bundan dolayı gaflet içinde olamayız. Hiç bir Müslüman’ın da gafil olmaması gerekir. Rabbim bizi ve tüm Müslümanları gafletten korusun.
Her Müslüman fert ve özellikle camiamızın mensupları; zillet içerisinde yaşamaktansa izzetlice ölmeyi tercih etmelidir. Mensuplarımızın bunu kendilerine şiar edindiklerini biliyoruz. Yeri geldiğinde kardeşlerimizin başta canları olmak üzere her şeylerini nasıl ortaya koyduklarını biliyoruz. Dünyalık her şeylerini ellerinin tersi ile iteceklerini biliyor, tüm Müslüman kardeşlerimizden de bunu bekliyoruz.
İslam ve Müslümanlara düşmanlık yapanların saldıranları karşısında direniş ve savunmayı gereksiz görmek, Müslüman kardeşlerimizi düşmana terk etmek anlamına gelir ki bunun ağır bir sorumluluğu vardır. Bununla birlikte, İslam ve Müslümanlar saldırıya maruz kaldığında mukavemet göstermememiz, saldırı ve tehditler karşısında dik durmamamız bizi mücadele sahnesinden silecektir. Savunma, direnme, dik durmanın dışındaki tüm pozisyonlar düşmanın iştahını kabartır, cesaretini arttırır, saldırılarını yoğunlaştırır. Onlardan merhamet ve acımayı beklemek yanlıştır. İmkân ve cesaret bulduklarında İslam ve Müslümanlara ne kadar kinli oldukları 6–8 Ekim saldırılarında da açıkça görülmüştür.
Bizler, İslam’ı okuma, anlama, yaşama, insanlara götürme gibi asıl sorumluluklarımızı her zaman için yerine getirmekle mükellefiz. İstemediğimiz halde saldırılara maruz kalırsak, Allah’a dayanacağız, sabır ve sebat göstereceğiz. Kim bilir, belki de Allah Teâlâ, bu milletin dinine, malına, canına, namusuna musallat olmuş zalimleri biz Müslümanların eliyle cezalandırmayı irade etmiştir. Allah’ın izniyle nihayetinde galip gelecek olan müminler olacaktır.
Siyonist işgal rejimi, Müslümanlara yönelik saldırılarına ve Müslümanların kutsallarını çiğnemeye devam etmektedir. Bunun en son örneği Mescid–i Aksa’ya postallarıyla girerek Kur’an-ı Kerim’in hürmetini çiğnemeleri ve Mescide girişi yasaklamalarıdır. Siyonist rejim bu cürreti Müslümanların içinde bulunduğu tefrikadan ve Müslüman halklara musallat olmuş liderlerin ihanetlerinden almaktadır. Müslümanlar içinde bulundukları ihtilaf ve çekişmeyi bir tarafa bırakarak bir araya gelmeli ve güç birliği yapmalıdırlar. Müslüman halklar, yaşadıkları ülke hükümetlerine, Siyonist rejim ile askeri, siyasi ve ekonomik ilişkilerini kesmeleri için baskı uygulamalıdırlar. Bununla birlikte Siyonistlere karşı mücadele veren direniş hareketlerine askeri, siyasi ve ekonomik her türlü desteği vermelerini sağlamalıdırlar. Yine Müslümanlar her tür etkinlikle bu zulme karşı tepkilerini dile getirmeli, bu önemli meselenin gündemden düşmesine müsaade etmemelidirler.
Allah’a emanet olun.
Başyazı / İnzar Dergisi – Aralık 2014 (123. Sayı)