Çözüldü Müşriklerden Hediye Alınır mı?

Mustafa bin Yılmaz Çevrimdışı

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum ve rahmetullahi ve bereketuhu.

Allah Rasulü (s.a.v) Hicri 6.yüzyılda umre için yola çıktığında Revha'da Nehd oğulları aşiretinden bir topluluğa rastlıyor. Onları İslam'a davet ediyor, ancak onlar İslam'ı kabul etmiyorlar.

Kabile bir adamı, hediye etmesi için süt verip Allah Rasulü'ne gönderiyorlar. Ancak Allah Rasulü bu hediyeyi kabul etmiyor ve şöyle buyuruyor:

"Ben müşriğin hediyesini kabul etmem."

Sütün parasını onlara verilmesini emrederek sütü alıyor. (Vâkidî-Meğazi)

Sorum: Bu hadis gereği müşrik olan kimseden, veya hükmen müslüman olmayan kişiden hediye alınır mı? Alınırsa diğer değillerdi nedir? Bu olayın sıhhati nedir? Cezekallahu hayr
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakâtuh;


Ehl-i kitab Muşriğin Hediyesi Kabul ediliyor
حَدَّثَنَا أَبُو تَوْبَةَ الرَّبِيعُ بْنُ نَافِعٍ حَدَّثَنَا مُعَاوِيَةُ يَعْنِي ابْنَ سَلَّامٍ عَنْ زَيْدٍ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا سَلَّامٍ قَالَ حَدَّثَنِي عَبْدُ اللَّهِ الْهَوْزَنِيُّ قَالَ لَقِيتُ بِلَالًا مُؤَذِّنَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِحَلَبَ فَقُلْتُ يَا بِلَالُ حَدِّثْنِي كَيْفَ كَانَتْ نَفَقَةُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَا كَانَ لَهُ شَيْءٌ كُنْتُ أَنَا الَّذِي أَلِي ذَلِكَ مِنْهُ مُنْذُ بَعَثَهُ اللَّهُ إِلَى أَنْ تُوُفِّيَ وَكَانَ إِذَا أَتَاهُ الْإِنْسَانُ مُسْلِمًا فَرَآهُ عَارِيًا يَأْمُرُنِي فَأَنْطَلِقُ فَأَسْتَقْرِضُ فَأَشْتَرِي لَهُ الْبُرْدَةَ فَأَكْسُوهُ وَأُطْعِمُهُ حَتَّى اعْتَرَضَنِي رَجُلٌ مِنْ الْمُشْرِكِينَ فَقَالَ يَا بِلَالُ إِنَّ عِنْدِي سَعَةً فَلَا تَسْتَقْرِضْ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا مِنِّي فَفَعَلْتُ فَلَمَّا أَنْ كَانَ ذَاتَ يَوْمٍ تَوَضَّأْتُ ثُمَّ قُمْتُ لِأُؤَذِّنَ بِالصَّلَاةِ فَإِذَا الْمُشْرِكُ قَدْ أَقْبَلَ فِي عِصَابَةٍ مِنْ التُّجَّارِ فَلَمَّا أَنْ رَآنِي قَالَ يَا حَبَشِيُّ قُلْتُ يَا لَبَّاهُ فَتَجَهَّمَنِي وَقَالَ لِي قَوْلًا غَلِيظًا وَقَالَ لِي أَتَدْرِي كَمْ بَيْنَكَ وَبَيْنَ الشَّهْرِ قَالَ قُلْتُ قَرِيبٌ قَالَ إِنَّمَا بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ أَرْبَعٌ فَآخُذُكَ بِالَّذِي عَلَيْكَ فَأَرُدُّكَ تَرْعَى الْغَنَمَ كَمَا كُنْتَ قَبْلَ ذَلِكَ فَأَخَذَ فِي نَفْسِي مَا يَأْخُذُ فِي أَنْفُسِ النَّاسِ حَتَّى إِذَا صَلَّيْتُ الْعَتَمَةَ رَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى أَهْلِهِ فَاسْتَأْذَنْتُ عَلَيْهِ فَأَذِنَ لِي فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي إِنَّ الْمُشْرِكَ الَّذِي كُنْتُ أَتَدَيَّنُ مِنْهُ قَالَ لِي كَذَا وَكَذَا وَلَيْسَ عِنْدَكَ مَا تَقْضِي عَنِّي وَلَا عِنْدِي وَهُوَ فَاضِحِي فَأْذَنْ لِي أَنْ آبَقَ إِلَى بَعْضِ هَؤُلَاءِ الْأَحْيَاءِ الَّذِينَ قَدْ أَسْلَمُوا حَتَّى يَرْزُقَ اللَّهُ رَسُولَهُ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا يَقْضِي عَنِّي فَخَرَجْتُ حَتَّى إِذَا أَتَيْتُ مَنْزِلِي فَجَعَلْتُ سَيْفِي وَجِرَابِي وَنَعْلِي وَمِجَنِّي عِنْدَ رَأْسِي حَتَّى إِذَا انْشَقَّ عَمُودُ الصُّبْحِ الْأَوَّلِ أَرَدْتُ أَنْ أَنْطَلِقَ فَإِذَا إِنْسَانٌ يَسْعَى يَدْعُو يَا بِلَالُ أَجِبْ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَانْطَلَقْتُ حَتَّى أَتَيْتُهُ فَإِذَا أَرْبَعُ رَكَائِبَ مُنَاخَاتٌ عَلَيْهِنَّ أَحْمَالُهُنَّ فَاسْتَأْذَنْتُ فَقَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَبْشِرْ فَقَدْ جَاءَكَ اللَّهُ بِقَضَائِكَ ثُمَّ قَالَ أَلَمْ تَرَ الرَّكَائِبَ الْمُنَاخَاتِ الْأَرْبَعَ فَقُلْتُ بَلَى فَقَالَ إِنَّ لَكَ رِقَابَهُنَّ وَمَا عَلَيْهِنَّ فَإِنَّ عَلَيْهِنَّ كِسْوَةً وَطَعَامًا أَهْدَاهُنَّ إِلَيَّ عَظِيمُ فَدَكَ فَاقْبِضْهُنَّ وَاقْضِ دَيْنَكَ فَفَعَلْتُ فَذَكَرَ الْحَدِيثَ ثُمَّ انْطَلَقْتُ إِلَى الْمَسْجِدِ فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَاعِدٌ فِي الْمَسْجِدِ فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَقَالَ مَا فَعَلَ مَا قِبَلَكَ قُلْتُ قَدْ قَضَى اللَّهُ كُلَّ شَيْءٍ كَانَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَمْ يَبْقَ شَيْءٌ قَالَ أَفَضَلَ شَيْءٍ قُلْتُ نَعَمْ قَالَ انْظُرْ أَنْ تُرِيحَنِي مِنْهُ فَإِنِّي لَسْتُ بِدَاخِلٍ عَلَى أَحَدٍ مِنْ أَهْلِي حَتَّى تُرِيحَنِي مِنْهُ فَلَمَّا صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْعَتَمَةَ دَعَانِي فَقَالَ مَا فَعَلَ الَّذِي قِبَلَكَ قَالَ قُلْتُ هُوَ مَعِي لَمْ يَأْتِنَا أَحَدٌ فَبَاتَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْمَسْجِدِ وَقَصَّ الْحَدِيثَ حَتَّى إِذَا صَلَّى الْعَتَمَةَ يَعْنِي مِنْ الْغَدِ دَعَانِي قَالَ مَا فَعَلَ الَّذِي قِبَلَكَ قَالَ قُلْتُ قَدْ أَرَاحَكَ اللَّهُ مِنْهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَكَبَّرَ وَحَمِدَ اللَّهَ شَفَقًا مِنْ أَنْ يُدْرِكَهُ الْمَوْتُ وَعِنْدَهُ ذَلِكَ ثُمَّ اتَّبَعْتُهُ حَتَّى إِذَا جَاءَ أَزْوَاجَهُ فَسَلَّمَ عَلَى امْرَأَةٍ امْرَأَةٍ حَتَّى أَتَى مَبِيتَهُ فَهَذَا الَّذِي سَأَلْتَنِي عَنْهُ
Abdullah el-Hevzenî dedi ki:
Rasûlullah (s.a.v.)'in muezzini Bilal'le Haleb'de karşılaştım da "Ey Bilal! Rasûlullah (s.a.v.)'in geçimi nasıldı bana anlat" dedim.
(Şöyle) cevab verdi: "Yüce Allah'ın Onu (Nebi olarak) gönderdiği günden beri nesi varsa, onları kendisi hesabına harcama yetkisi bana aitti. (Bu yetki bende) Rasûlullah (s.a.v.)'in vefatına kadar (devam etti).
Kendisine bir müslüman gelirde O'nu çıplak
(olduğunu) görürse
: "git borç para bul da (onunla) şu adam'a bir elbise alıp giydir ve kendisini doyur" diye bana emir verirdi.
Hatta
(bir defasında) muşriklerden biri karşıma gelip
"Ey Bilal benim imkanım vardır. Benden başka kimse'den borç isteme" dedi.
Bende
(öyle) yaptım (yine) bir gün abdest almış namaz için ezan okumak üzere kalkmıştım. Bir de baktım ki, O muşrik tacirlerden oluşan bir cemaat içersinde (bana doğru) yönelmiş (geliyor).
Beni görünce
: "Ey Habeş'li" diye seslendi.

Ben de "Buyurun!" diye cevab verdim.
Beni asık bir suratla karşıladı ve bana ağır bir söz sarfedip
"Seninle ay(ın sonu) arasında kaç (gün) kaldı biliyor musun?" dedi.
Bende
: (Ayın sonu): "Yakındır" dedim.
"Seninle onun arasında 4 (gün) var. (Ayın sonu gelince seni) üzerindeki borca karşılık yakalayıp (köle olarak) göndereceğim. Daha önceki gibi yine davar güdeceksin"
İnsanların içini kaplayan (üzüntü o anda benim de) içimi kapladı. Nihayet yatsı namazını kıldım, Rasûlullah (s.a.v.) ailesinin yanına döndü. Yanına (girmek için) izin istedim, izin verdi.
(Yanına girince): "Ey Allah'ın Rasûlu, anam ve babam Sana feda olsun, kendisinden borç almış olduğum bir muşrik bana şöyle şöyle söyledi. "Bunu benim hesabıma ödeyecek" Senin yanında da Benim yanımda da bir mal yok. bu işse benim kepaze bir duruma düşmem demektir. Binaenaleyh Allah'ın, Rasûlune (s.a.v.) benim borcumu ödeyecek (kadar) bir mal ihsan etmesine kadar şu müslüman olmuş kabilelerden birine kaçmama izin ver!" dedim.

Ve (yanından) çıktım. Nihayet evime geldim. Kılıcımı, (kılıcımla kınını içerisine koyduğum) torbamı, ayakkabılarımı ve kalkanımı (alıp ertesi gün çıkacağım yolculukta yanımda götürmek üzere) yanıbaşıma koydum. Nihayet (fecr-i sadık denilen) ilk sabah'ın dikey (aydınlığı) doğunca artık yola çıkmaya karar vermiştim.
Bir de baktım ki: Bir adam
Ey Bilal! Rasûlullah (s.a.v.) seni çağırıyor" diye (bana doğru) koşuor.
Bunun üzerine yola düşüp Rasûlullah (s.a.v.)'e vardım ve (orada) yükleri üzerinde çöktürülmüş, dört deve gördüm. (Konuşmak için) izin istedim,
Rasûlullah (s.a.v.): "Müjde, yüce Allah, Sana borcunu ödeyecek imkânı gönderdi" dedi. Sonra "çöktürülmüş dört deveyi görmedin mi?" dedi.
Bende:
"Evet" cevabını verdim.

Bunun üzerine "Onların da, üzerlerindekilerde senindir. Üzerlerinde giyecek ve yiyecek var. Onları bana Fedek başkanı hediye etti. (Şimdi) onları al ve borcunu öde!" buyurdu. Bende öyle yaptım. (Bilal sözlerine devam ederek) hadisi(n geri kalan kısmını şöyle) anlattı.
(Bir süre) "sonra mescid'e gittim. Birde baktım Rasûlullah (s.a.v.) mescidde oturuyor.
Kendisine selam verdim:
"Üzerindeki (borç) ne oldu?" dedi
"Yüce Allah, Rasûlullah (s.a.v.)'in üzerinde bulunan her şeyi ödedi, (ödenmedik) bir şey kalmadı" cevabını verdim.
(Gelen mallardan borç ödendikten sonra) "Bir şey arttı mı?" diye sordu.
"Evet" dedim.
"Beni on(u elimizde tutmanın sıkıntısın)dan kurtarmaya bak. Çünkü Sen Beni bundan kurtarıncaya kadar aile halkımdan hiçbirinin yanına giremem" buyurdu.
Rasûlullah (s.a.v.) yatsı namazını kılınca beni çağırdı ve: "Yanındaki mal ne oldu?" diye sordu.
Ben de "O, (hala) yanımdadır. Çünkü yanıma o'nu kendisine verebileceğim (ihtiyaç sahibi) bir kimse gelmedi" dedim.
Rasûlullah (s.a.v.)de geceyi mescidde geçirdi. "Evine gitmedi"
Bilal sözlerine devam ederek hadisi
(n kalan kısmını şöyle) anlattı.
Ertesi gün yatsı namazını kılınca beni
(yine) çağırdı

"Yanındaki mal ne oldu?" diye sordu.
Ben de:
Ey Allah'ın Rasûlu Allah Seni on(un sıkıntısın)dan kurtardı.' dedim.
Bunun üzerine bu mal yanında iken kendisine ölümün yetişmesi korkusundan (kurtulmasından) dolayı "Allahu ekber Elhamdulillah!" dedi. Sonra (oradan uzaklaştı) Bende kendisini takibe koyuldum. Nihayet hanımlarının yanına varıp her birine ayrı ayrı selam verdi ve yatağına vardı. İşte Senin (benden) sorduğun (Rasûl-i Ekram'in nafakası) bundan ibarettir."
(Ebu Davud, Harac - İmara, Hadis no: 3055)



Putperest Muşriğin Hediyesi Reddediliyor
حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ حَدَّثَنَا عِمْرَانُ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ يَزِيدَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الشِّخِّيرِ عَنْ عِيَاضِ بْنِ حِمَارٍ قَالَ أَهْدَيْتُ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَاقَةً فَقَالَ أَسْلَمْتَ فَقُلْتُ لَا فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنِّي نُهِيتُ عَنْ زَبْدِ الْمُشْرِكِينَ
Iyâd b. Hımâr'dan demiştir ki:
Nebi (s.a.v.)'e bir deve hediye et(mek iste)miştim.
Bunun üzerine (bana): "Sen müslüman oldun mu?" diye sordu.
Ben: "Hayır" cevabını verdim.
Nebi (s.a.v.) de: "Ben muşriklerin (bağışlarını kabul) den men edildim" buyurdu.
(Ebu Davud, Harac - İmara, Hadis no: 3057; Ahmed b. Hanbel IV-162)

Peygamberimiz Aleyhisselam, Revhâ'da, Nehd oğulları aşiretinden bir cemaate rastladı, Onları İslâmiyete davet etti. Onlar İslâmiyeti kabul etmekten kaçındılar.
Nehd oğullarının yanlarında deve ve davarları da bulunuyordu.
Onlar, adamlarından birisiyle, Peygamberimiz Aleyhisselam'a hediye olarak süt gönderdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Onların hediyelerini kabul etmedi ve: "Ben muşriklerin hediyesini kabul etmem!" buyurdu.
Fakat, Onlardan sütün satın alınmasını emretti.
Bunun üzerine, bedevî Müslümanlar, sütü satın aldılar.
Nehd oğulları, buna memnun oldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Nehd oğullarından birisini yanına çağırdı ve Ona: "Siz nereye gitmek istiyorsunuz?" diye sordu.
O da: "Yâ Muhammedi Bir aydan beri, Melel otlağına yağmur düştüğü bize haber verilmişti. Adamlarımızdan birisini gönderip yağmurlu ve otlu yerleri arattırdık. Adamımız yanımıza dönüp Melel'de davarların karınlarının doyduğunu, toplanmış su havuzlarından dolayı develerin yürümekte güçlük çektiklerini, sulama gölcüklerinin çokluğunu haber verdi. Oraya kavuşmak istiyoruz" dedi. (Vâkıdî - Ebu Abdullah Muhammed bin Ömer bin Vâkid el-Eslemî,
Kitab et-Tarih ve'l-Meb'as ve'l-Meğazî, C.2, Sf: 575 - 576)



Hattâbî Rasulullah'ın muşriğin hediyesini geri çevirdiği hadis-i şerifi açıklarken şu görüşlere yer veriyor.
"Rasûl-u Zişan Efendimizin bu hediyyeyi reddetmesi iki şekilde tefsîr edilmiştir.
1. Bu hediyyeyi reddetmekle Onu müslüman olmaya davet etmek istemiştir.
2. "Hediyyeleşiniz de aranızda karşılıklı sevgi meydana gelsin." [Muvatla; husn-ul-hulk] hadis-i şerifinde açıklandığı üzere hediyeleşmek, özellikle hediyyeyi kabul eden kişide Onu kendisine veren kişiye karşı bir sevgi duygusu meydana getirir, Nebi bu hediyyeyi alması neticesinde kalbinde Onu veren muşrike karşı bir sevginin doğmasından korktuğu için kabul etmeyip, reddetmiştir. Çünkü bir Nebiin kalbinin bir muşrike meyi etmesi asla caiz değildir.


Nebiin Habeşistan kralı Necaşi'den gelen hediyyeleri kabul ettiği bilinen bir gerçek ise de, O hâdiseyle buradaki hâdise kıyas edilemez. Çünkü Necaşi ehl-i kitab idi. Bilindiği gibi ehl-i kitabın yiyecekleri bize helal kılındığı gibi Onların kadınlarını nikahlamamız da helâl kılınmıştır. Ehli kitab olmayan diğer Muşrikler ise böyle değildir."
Gerçekten Nebiin, Eyle Malikinden hediye olarak gelen bir katır, Ukeydir'den gelen ipek cübbeyi, Rum padişahından gelen boyalı ipek bir elbiseyi kabul ettiği de bilinmektedir. (el-Mubarakfurî, Tuhfetûl-Ahvezî , V-198)

Hafız ibn Hacer'in dediği gibi, Taberi , Nebiin muşriklerden gelen hediyyeleri kabul ettiğini ifade eden hâdiselerle, kabul etmediğini ifade eden hâdiselerin arasını telif etmek için:
"Nebiin bu hediyyeleri kabul etmediğini ifade eden hadisler, hükümleri sadece Nebiin şahsını ilgilendiren özel hadislerdir. Bir başka ifadeyle bu hadisler Hasais-i Nebeviyye ile ilgilidir.
Kabul ettiğini ifade eden hadislerse, hükümleri bütün müslümanlara ait olan hadislerdir." demişse de bu söz pek isabetli görünmüyor. Çünkü muşriklerden hediyye kabul etmenin caizliğine delalet eden hadisler arasında sadece 'Nebiin şahsını ilgilendiren hadislerde vardır.
Bazıları da bu hadislerden, muşriklerden hediyye kabulünün caiz olmadığını ifade eden hadisler, hediyyesiyle müslümanların gönlünü kazanıp müslümanları kendine bağlamak isteyen muşriklerin hediyyeleriyle ilgili hadislerdir. Caiz olduğunu ifade eden hadislerse böyle bir gaye taşımadığı bilinen ve hediyyesinin kabulü gönlünün İslama ısınmasına vesile olacağı umulan Muşriklerin verdiği hediyyelerle ilgili hadislerdir" demişlerdir. En isabetli açıklama da budur. (Safiyyurrahman el-Mubarakfurî,, Tuhfetu'l-Ahvezî, V-199, 200)



ولا يبعد أن يقال إن الأصل هو عدم جواز قبول هدايا المشركين ، لكن إذا كانت في قبول هداياهم مصلحة عامة أو خاصة فيجوز قبولها والله تعالى أعلم
Muşriklerden hediye almanın temel prensibinin caiz olmadığını söylemek abartılı olmaz; ancak Onların hediyelerini kabul etmede kamusal veya özel bir menfaat varsa, o zaman kabul etmek câizdir ve en doğrusunu Yüce Allah bilir.
 

Benzer konular

Üst